Hakkımda

Nüfus kimliğimde, doğumumla ilgili saat, gün, ay yoktu, yalnızca yıl vardı: 1955… (1992’den sonra Devlet “01.07.1955” diye yazdı.)
Kars Devlet Hastanesi’nde dünyaya gelmişim ama doğum yerim, “İncedere” diye yazardı… (Yeni kimliğimde o da yok.)
İncedere, köyümdü…
Kars’ın Arpaçay ilçesine bağlıydı; 1992’den sonra ilçe olan Akyaka’nın köyü oldu…
Köylü anne babanın, bir kız çocuğundan sonra tek erkek çocuğuydum… (Çocuk bakımı ve büyütme bilgilerinden yoksunluktan ötürü 10’un üzerinde kardeşim ölmüş.)
Köyümüzde ilkokul vardı ama 1992 öncesine kadar “Bucak” olan Akyaka’da, Akyaka İlkokulu’nda okudum… (7 Ağustos 2013’de rahmetli olan babam Saraç Hacı Ahmet Karakol, 1955-1958 arası, Ankara Altındağ’da, bir saracın yanında saraçlığı öğrenince, köye döndüğünde, Akyaka’da saraçlık yapmaya karar veriyor ve 1959’da Akyaka’ya taşınıyoruz.)
İlkokulu bitirince, “Şöreyel” diye de anılan Akyaka yöresinde, kişiliğinden ve işini çok iyi yapan biri olduğundan ötürü, “Saraç Ahmet” diye saygıyla, övgüyle anılan rahmetli babam, okumam için dükkanını ve evini Kars’a taşıdı…
Ortaokulu ve liseyi Kars’ta okudum…

Tiyatroya heves saldım; tiyatrocu olmak için çırpındım… 14 Ocak 1999’da yaşama gözlerini kapayan rahmetli annem de, babam da, tiyatroyu “tiyatora” olarak ve dansöz kadınların, kızların çıplak oynadıkları yer bilmelerinden, tiyatrocu olmama, Ankara Cebeci’deki Devlet Konservatuarı sınavlarına girmeme imza vermediler…
Bir süre Kars Halk Eğitim Merkezi’nde tiyatro çalışmaları yaptım; Ankara’da Gençlik Spor Bakanlığı’nın Boş Zamanları Değerlendirme Merkezi’nde tiyatro kursu aldım, bir özel tiyatroda –bir anlamda- staj gördüm…
Sonraki yıllarda Ankara ve İstanbul’da iki ayrı tiyatroda oynadım…
Tiyatro beni doyurmadı, aç bıraktı…
Tiyatrodan kopmak zorunda kaldım…

Tiyatroya heves saldığımda, yazıp çizmeğe, gazeteci olmaya da heves salmıştım…
Hiç unutmam, hiç de unutmayacağım: Atatürk Ortaokulu’nda 1’inci sınıfta okurken, Türkçe öğretmenimiz -eçirdiği trafik kazasında çok erken yaşta yaşamını yitiren- Z. Mahir Baransel, bizi, Cumhuriyet Gazetesi ile ve gazetenin 2’inci sayfasında yazan –ışıklar içinde uyusun- İlhan Selçuk’un “Pencere” köşesiyle tanıştırdı…
İlk o gün parayla gazete almış, gazete köşe yazısı okumuştum…
Bu bende yer etmişti…

Lise 1’de (Kars Alparslan Lisesi’nde), bağlaç sözcüğünden esinlenerek, “Kİ” adını koyduğum duvar gazetesi sınıfımız adına çıkardım; Yazıişleri Müdürümüz, okulun Müdür Başyardımcısı İsmail Bayrak’tı… (Yaşıyorsa, sağlıklar diliyor, ellerinden öpüyorum; rahmetli olmuşsa, mekanı Cennet olsun, ışıklar içinde uyusun.)
Gazetemizi, 3’üncü gün, okulun Yayın Kurulu Başkanı Tarih öğretmeni adını anmak istemiyorum- tarafından, kendisinden izin alınmadan asıldığı gerekçesiyle kaldırılmış…
Bu öğretmenle okul içinde yumruk yumruğa birbirimize girdik…
Bana “Komünist propagandası yapıyor” iftirasını attı…
Fransızca dersimize gelen Başkomiser, gazeteyi getirtti, İsmail Beyi çağırttı, sonra da bana “Hadi sen evine git” dedi…
Yanlarından çıkarken, İsmail Beyin, o öğretmeni “Bunu yapmayacaktın” diyerek azarladığını duydum…

Ne yalan söyleyeyim, “Komünist propagandası” iftirasını duyunca korkmuş, kalakalmıştım…
“Komünist olmak” kötü bir şeydi, öyle bellemiştim…
Ama ne olduğunu bilmediğim “komünizmi” öğrenmek merakının içimde uyandığını ve o iftirayı atan öğretmenin olduğu okulda okumak istemediğimi hissettim…
Kendimi okumaya, yazmaya verdim…

Kars yerel basınla tanışmam bu yıllarda oldu…
Emeği geçen ustalarıma teşekkür ediyorum…
Asker sonrası hepten ağırlığı okumaya, yazmaya ve yerel gazeteciliğe verdim…

Cumhuriyet Gazetesi’nin Kars yerel muhabirliğini üstlendim…
1980 öncesi, kardeşkanının oluk oluk aktığı – daha doğrusu akıtıldığı- o zorlu günlerde, Cumhuriyet’e, Kars’tan haberler taşıdım…

1980 Askeri darbeden 8 ay sonra (14 Mayıs 1981), Kars kent merkezinde, eşim Nevriye Karakol’u “sahibi” gösterdiğim, kendimin “Sorumlu Yazıişleri Müdürü” olduğum “Kars Haber Gazetesi”ni, Sıkıyönetim Komutanlığının izniyle Kars kent merkezinde çıkardım…
Atatürkçü çizgide yayın yaptık…
İlerleyen aylarda, çizgimiz, yeni gelen Vali ve Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı Garnizon komutanı Generali vb rahatsız etti…
Sansür uygulaması başladı…
Cumartesi Pazar dışında her gün çıkan gazetemiz, 2 adet basılırdı, Emniyet Müdürlüğü’ne götürülürdü, oradan da Generalin karargahına; çıkarılacak sözcük, tümce, paragraf işaretlenir, gelirdi; düzeltmeler yapıldıktan sonra baskıya geçilirdi…
“Vali yetiştiren il” diye de anılan Kars’ımızda bir Vali vardı…
Adını anmayacağım o Vali ile Kars’ın, Karslının sorunlarından ötürü fena kapışmıştık; Generali de üzerimize saldırtan, sansüre tabi tutturan o idi…

1983’ün Kasım sonunda Kars Haberi Gazetesi’ni kapattım…
Kars’ta öğretmenlik yaparken tanıştığım, iyi de öyküler yazan Antalyalı arkadaşın, ortak olma, Antalya’da gazete çıkarma önerisini dikkate aldım…
Matbaayı Antalya’ya taşıdım…
1984’ün Ocak ayında, Antalya merkezde günlük siyasi Antalya Haber Gazetesi’ni yayına soktuk…
En az bin abone bekliyorduk, 60-70 abonede yapabildik…
Matbaamız, matbu iş yapmaya uygun değildi…
Batmak zorunda kaldık…
Öğretmenliği bırakan Antalyalı ortağım “Ben sürdürmek istiyorum” dedi…
Matbaayı da, gazeteyi de ona bıraktım, çıktım…

Kars’a döndüm…
Şimdi kapanmış olan Serhat Kars Gazetesi’nde Yazıişleri Müdürlüğü ve yazarlık yapmaya başladım…
Vali aynı Vali idi…
Kars’ın, Karslının sorunlarını yazıyor, sorular soruyordum…
Gün geldi Vali bir başka ile gene atandı; atandığı ildeki Vali de Kars’a atandı…
Yeni Valimiz asker kökenliydi ve iyi bir insandı…
Giden Vali, kendisiyle ilgili sürdürdüğüm yayınlar üzerine, Vali olduğu ilden, hakkımda davacı oldu…
“Devletin Valisi’ne yayın yoluyla hakaret” savıyla, Kars’ta gözlem altına alındım, geceyi Kars Emniyet Müdürlüğü’nde geçirdim, gündüz erkenden Savcı karşısına çıkarıldım, tutuklandım, Kars Kapalı Cezaevine kondum… Beş gün sonra, kelepçeli, iki jandarma arasında, otobüsle davacı Vali’nin Valilik yaptığı il’e götürüldüm…
Savcı, okul arkadaşı, Kars’tan gelen Avukatıma, bir özür yazısı yazmam karşılığında davayı kapatacağını söylemiş…
“Sonradan özür dilememi gerektirecek bir yazı yazmamışım” dedim, ret ettim…
Yozgat Cezaevi’nde 21 gün yattım…
Duruşmada, Avukatım -ışıklar içinde uyusun- “mükemmel” bir savunma yaptı ama ceza çoktan kesilmişti:
7 ay!..
Ara tahliye ile salıverildim…
Ankara’ya, Cumhuriyet Gazetesi Bürosu’na gittim… Işıklar içinde uyusun, Uğur Mumcu, dinledikten sonra “Yargıtay, bir ilin Valisini, bir yerel gazeteciye ezdirmez. Cezan onaylanır. Yorma kendini. Bekle” dedi…
Öyle de yaptım…
Kalan 67 günlük hapis cezamı 1988’de Kars Kapalı Cezaevi’nde yatarak tamamladım…

1986’ının Ağustosu’nda, sevdalısı olduğum Kars’tan ve Karslımdan ayrıldım, İstanbul’a geldim, iş aradım…
O yıllarda, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Başkanı –rahmetli- Nezih Demirkent’ten yardım istedim…
Etti…
Sonra, Günaydın Gazetesi İstihbarat Şefi –mekanı Cennet olsun, ışıklar içinde uyusun- Behiç Kılıç’la tanıştım…
Çok yardımını gördüm…
Ulusal Basında “fikir işçisi “olarak çalışmam 12 yıl sürdü…
2001’de emekli oldum…

Meydan Gazetesi’nde birlikte çalıştığım ama siyasi görüşte ayrıştığım Karslı hemşerimin çağrısıyla, sahibi olduğu internet gazetesinde yazmaya başladım…
“İnternet Gazeteciliği”ni sevdiğimi, severek yaptığımı, yapacağımı söylemeliyim…

Beni, Atatürk’ü tanımaya, Atatürkçü düşünceye iten; okuduğum kitaplar, gazeteler, dergiler, köşe yazıları, söyleşiler (röportajlar), Köy Enstitüsü mezunu öğretmenler, Kars’ın ve Karslının Atatürkçü yanı, babamın “Biz, 1946’dan beri Atatürkçüyüz, CHP’liyiz” sözü, “dünya lideri” belleyip kabullendiğim Kemal Atatürk’ümün, insanı insan yapan “Düşünmek Devrimi”, gerçek Atatürkçülerin söylem ve eylemleri vb’dir…
Yaşama gözlerimi kapayıncaya kadar Atatürkçü çizgimde kalacağım, yazılar, öyküler yazacağım, gazetecilik yapacağım…
Söz veriyorum…

Kendimi, “Siyasa (politika) eleştirmen” olarak tanımlıyorum…
İç siyasa ilgi alanım…
Siyasayla, politikacılarla/siyasacılarla hep içi içe oldum, olacağım da; ama hiçbir zaman siyasacı/politikacı olmayı usumun (aklımın) ucundan geçirmedim, geçirmeyeceğim…
Gazetecilerin, siyasacı, Milletvekili olmalarına şiddetle karşıyım… Şundan: Üyesi olacakları partinin tüzük ve programları, gazetecili yanlarını alıp götürüyor, kendilerinden beklenen siyasayı, Milletvekilliğini yapmalarını engelliyor…
Katılmıyor alabilirsiniz… Ben bu düşüncedeyim…
Ve…
Ben buyum…