Monthly Archives :

Temmuz 2024

“NEREDEEEN NEREYE” VE İKİ AY ARA…

150 150 bakikarakol

Bugün, doğunun “çağdaş, aydın kent”i, sevdalım Kars’ımın nasıl ve neden “gerici kent” yapıldığını yazacak, iki aylık araya gidecektim.

Ancak…

Planladığım yazıyı iki ay sonraki sürece bıraktım, 12 Temmuz 2024 Perşembe ve 14 Temmuz 2024 Pazar günlerinde 23’üncü yılı olan bir söyleşi ile o söyleşiye yanıtımı bilginize sunmaya karar verdim.

 

Türk basının yüz aklarından Ankara gazetecilerinden Turan Yılmaz, Refah Partisi’nden ayrılan, kendilerini “Yenilikçiler” diye tanımlayan grubun iki numarası Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’le bir söyleşi yapıyor.

Söyleşi, Hürriyet Gazetesi’nde, 12 Temmuz 2001’de “Marjinal ve dinci değiliz” https://www.hurriyet.com.tr/gundem/marjinal-ve-dinci-degiliz-3650 başlığıyla yayınlıyor.

Okuyalım:

// Yenilikçi kanadın önde gelen ismi Gül, “İdeolojik ve marjinal de olmayacağız. Geçmişteki yanlışlara dönmeyeceğiz” dedi.

YENİLİKÇİ kanadın önde gelen isimlerinden Abdullah Gül, kuracakları parti için, ‘‘Türkiye’nin orta sınıfı üzerine oturacak’’ dedi. Gül, partilerinin ‘ideolojik’ ve ‘marjinal’ olmayacağını belirterek, ‘‘Dinci parti de olmayacağız, sadece dindarların partisi de. Aramızda dindar olmayanlar da yer alabilir’’ dedi.
Gül, ‘laiklik’ konusunda da ‘takıyye’ yapmadıklarını belirterek, ‘‘İnanıyoruz ki, laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da laiklik olmaz’’ diye konuştu.
‘‘Bizim ana ilkemiz ve FP’den kırılma noktamız; gerçekçiliğimizdir’’ diyen Gül, iki hafta içinde kurulacağını açıkladığı yeni partilerinin rotasını da şöyle çizdi:
‘‘Kendimizi Fazilet’in devamı, bir parçası gibi düşünmüyoruz. Popülizmden, abartıdan uzak, gerçekçi olacağız. Tek kişi partisi olmayacağız. Geçmişteki yanlışlara dönmeyeceğiz. Birinci önceliğimiz ekonomi olacak.’’
AMERİKAN ŞEFFAFLIĞI
Para ilişkilerinden, örgüt ilişkilerine kadar Türkiye’nin en şeffaf partisi olacağız. Partimizin mali yapısı Amerika’daki gibi şeffaf olacak. Bunun gayreti içinde olacağız. Çünkü partileri, mali yapılarındaki bu karanlık yapı çürüttü. Yanlışları düzeltmek istiyorsanız önce sizin yanlış taşımamınız lazım. Yanlışınız varsa kimseye meydan okuyamazsınız.
DİNDARLARIN PARTİSİ OLMAYIZ
Bizler bireyler olarak dindar olmanın gayreti içindeyiz. Bunun ötesinde din temsilciliği, din partisi gibi şeyler kesinlikle yanlış. Dinci parti de olmayacağız, hatta sadece dindarların partisi de. Aramızda dindar olmayanlar da yer alabilir. Bizler ancak birey olarak dindar olabiliriz, o kadar.
TEK KİŞİLİK PARTİ DEĞİLİZ
Elbette ki bir bakış açımız, dünya görüşümüz olacak. Ancak kesinlikle ideolojik ve marjinal bir parti olmayacağız. Tek kişilik bir parti de olmayacağız. Bu bir kadro hareketidir. Geçmişteki yanlışlara dönmeyeceğiz. Siyasette tebliğde bulunmak değil, hizmet etmek istiyoruz. Bütün Türkiye’nin partisi olmak istiyoruz.
POPÜLİZM ABARTI YOK
Kendimizi Fazilet’in devamı, bir parçası gibi düşünmüyoruz. Çünkü biz gerçekçiyiz. FP ile kırılma noktamız da bu gerçekçiliğimizdir. Popülizmden, abartıdan uzak, gerçekçi olacağız. Çünkü popülizm, abartı, istismar yaparsan sonuçta birikir ve yük de milletin sırtına biner. Biz kısa değil, uzun vadeli hedefler peşindeyiz.
Kafamıza yatan, gerçekçi politikalar izleyeceğiz
KAFAMIZA yatan, Türkiye’nin görünen görünmeyen bütün gerçeklerini dikkate alan gerçekçi politikalar izlemek istiyoruz. Bunun için de ciddi bir çalışma ile çıkacağız halkın karşısına. Programımız kesinlikle güzel sözlerin alt alta sıralandığı bir metinden ibaret olmayacak. Çünkü bize göre başarının ölçütü milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık değil; Türkiye’ye ne kazandırdığınızdır. Onun için bizim amacımız yeni bir siyaset anlayışı, algılaması ve mentalitesi. Biz bu yeni başlangıcın gerçekçi çalışmalarını yapmak istiyoruz.
YERLİ VE MODERN
Yerli değerleri taşıyan insanların aynı zamanda modern ve çağdaş olabileceğine, dünyaya ayak uydurabileceğine inanıyoruz. Biz işte bunun olabileceğini göstermek istiyoruz. Örneğin, küreselleşmeye direnemezsiniz. Bunun karşılığı statükoya teslim olmaktır. Küreselleşmeye ise kendi menfaatleriniz açısından bakmanız lazım.
ÖNCE EKONOMİ
Öncelikli hedefimiz ekonomi olacak. Çünkü, ekonomiyi düzeltici tedbirleri açıklamadan, vatandaş, insan hakları ile ilgili söylemlere pek aldırmıyor. Sağlıklı bir büyüme trendi yakalanmadan, istediğiniz kadar demokrasi türküsü söyleyin önemli değil. Ancak, Türkiye gerçeklerini bir kenara bırakılarak liberalizm türküsü de söylemek istemiyoruz. Hedefimiz sosyal içerikli bir piyasa ekonomisi.
HÁLÁ DEĞİŞİYORUZ
‘Nereniz değişti?’ deniliyor. Değişim süreci Tayyip Erdoğan da dahil hepimiz için hálá devam ediyor. Son 5 yılda hepimiz çok önemli tecrübelerden geçtik. Erdoğan da, bizler de samimi özeleştiriler yapıyoruz. Bu muhasebe, geçmişteki bazı yanlışları da içeriyor. Bugün eleştirilen bazı söz ve davranışların olduğu günlerde sloganlar, abartılar hakimdi. Ancak bugün geçmişe takılıp kalmamak gerekiyor. Şimdi ne kadar samimiyiz, ne düşünüyoruz, ona bakılması lazım.
Akvaryum içindeki balık gibiyiz
BİZİM bugün için en büyük farkımız ise sözü, özü ve icraatı birbirine uyacak bir hareket olmamız. Sözlerimizle gözlerimiz aynı şeyi söyleyecek. Söylediklerimizle yürüdüğümüz yol aynı olacak. Zaten böyle olmak zorundasınız. Çünkü hepimiz akvaryumdaki balıklar gibiyiz. Herkes herşeyinizi görüyor. Bir şeyi gizlemeye de çalışsanız, belki ne gizlediğinizi değil, ama bir şey gizlediğinizi herkes görüp biliyor. Onun için bugün siyaset itibar kaybediyor. Bizim temel ilkelerimiz dürüstlük, açıklık, sözüne, özüne güven duyulması. Bu, herkeste olması gereken ilkeler bugün Türkiye’de ayrıcalık haline geldi. Çünkü bugün bunlar olmadığı için Türkiye’de kriz var.
Laiklikte samimiyiz
LAİKLİK konusunda kesinlikle takıyye yapmıyoruz. İnanıyoruz ki, laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da laiklik olmaz. Bizim laiklik anlayışımıza göre herkes inancını serbestçe ortaya koyacak, devlet de bütün inançlara eşit mesafede olacak. İşte asıl özgürlükçülük budur.
Küçük ve etkili devlet
Devleti de küçültüp, temel fonksiyonları ile sınırlamak istiyoruz. Ancak, küçültürken daha etkin bir hale getirmeyi düşünüyoruz. Devletin ekonomide gözleyici, yanlışlara hemen müdahale edip düzenleyici olmasını hedefliyoruz. Ancak, bunun için de güçlü bir siyasi yapı gerekiyor.
Taban değil tavan tutucu
Aslına bakarsanız taban değil, tavan daha tutucu. Taban çok daha gerçekçi. Çünkü, oy veren insanlar hayatın içinde. Hayatlarını kazanırken herkesle temas içinde. Ancak tepe, yani tavan tutucu. Bu tutuculuğunu da kendi amaçları için sürdürüp kullanıyor. //

 

Gel de, Erdoğan’ın “Neredeeen nereye” sözünü anımsama!

 

Neyse…

 

Söyleşiyi okuyunca, bir yazı kaleme aldım; Cumhuriyet Gazetesi’nden Haber Müdürüm olan, Aydın Doğan sahipliğindeki Hürriyet Gazetesi’nde “Yeter Söz Milletin” köşesinin sahibi, yazarı Yalçın Bayer gönderdim; o da, 14 Mayıs 2001 Cumartesi günü “Tehlike çanları!” https://www.hurriyet.com.tr/tehlike-canlari-4061 başlığıyla yayınladı.

Okuyalım:

// KENDİLERİNİ akvaryumdaki balığa benzeten Abdullah Gül, temel ilkelerinin dürüstlük, açıklık, sözüne, özüne güven duyulması olduğunu söylüyor.
Bugün bunlar olmadığı için Türkiye’de krizin olduğunu ekliyor. Sayın Gül, Hürriyet Gazetesi’nde yer alan söyleşisinde (12.7.2001) daha sonra aynen şöyle diyor: ‘‘Bizim, bugün için en büyük farkımız, sözü, özü ve icraatı birbirine uyacak hareket olmamız.”
Dikkatinizi ‘‘… bugün için…” sözcükleri çekti mi? Demek bütün şirin görünüm, ılımlı söylemler vs. hepsi bugün için! Yarın ne olacağı ise ‘‘Kısa değil, uzun vadeli hedefler peşindeyiz. Bizler birey olarak dindar olmanın gayreti içindeyiz” sözleriyle açıkça kendini göstermiyor mu?
Sayın Gül, ‘‘Dinci parti olmayacağız, hatta sadece dincilerin partisi de…” ve ‘‘Laiklik konusunda kesinlikle takıyye yapmıyoruz” derken dahi takıyye yapıyor, farkında değil. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes inancını serbestçe ortaya koymuyor mu ve devlet bütün inançlara eşit mesafede değil mi? Sayın Gül ve arkadaşları daha neyin peşindeler?
Türkiye’nin görünen görünmeyen gerçeklerini dikkate alarak, kafalarına yatan politikaların peşindeler. Bundan daha açık söylem mi olur? Bunlara hálá ‘‘Değiştiler canım. Bunlar Müslüman solcular. Dindar olacaklar ama dindar parti olmayacaklar. Türkiye gerçeklerini görüp, özeleştirilerini yapıyorlar vs.” diyerek iyi niyetlerle yaklaşmak, inanıvermek saflık olur, büyük hata olur.
Kendilerini ne kadar kamufle etseler, ne kadar ‘güzel sözlerin alt alta sıralandığı bir program’ hazırlasalar da, ‘‘inanıyoruz ki laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da laiklik olmaz” deseler de, onlar değişmemişlerdir ve hálá demokrasiyi araç olarak görüyorlar.
Adamlar, bizden gibi görünüp bizi vuracaklar. Ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Söylem ve görünümlerine kanmamalıyız. Yoksa her şey çok geç olabilir!
A. Baki KARAKOL-İSTANBUL //

 

Daha ne diyeyim?!

 

Bu nedenle…

Yazımı uzatmıyor, bitiriyorum.

Bitirirken de…

Değerlendirmeyi, sorgulamayı, yorumlamaya söze bırakıyorum.

 

11 Eylül 2024 Çarşamba günü birlikte olmak dileği ile…

KEMAL ATATÜRK’TEN SONRAKİ CHP GENEL BAŞKANLARINDAN, ONLARIN KADROLARINDAN UTANIYORUM!..

150 150 bakikarakol

Özgür Özel (Ö.Ö)…

Dün 2 Temmuz 2024 Salı’ydı.

31 yıl önce dün (2 Temmuz 1993) Sivas kent merkezinde, 33 aydınımız, yazarımız, çizerimiz, şairimiz, ozanımız vb kaldıkları “Madımak Otel”inde ilkel, gerici, yobaz “iç düşman”ların çıkardıkları yangınla yaşamlarını yitirdiler!

Anıları önünde saygıyla eğiliyorum.

“Madımak katliamı anması etkinliği”ne katılmak için Sivas’a sen de gittin.

Orada “CHP Genel Başkanı” sıfatınla konuştun, seni izleyen gazetecilerin sorularını yanıtladın. https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-ozgur-ozel-madimak-katliami-anmasina-katildi-bu-dava-kan-davasi-degil-can-davasidir

Gene kafiyeli tümceler kurdun.

Gene sloganlık sözler ettin.

Gene kimi doğrulara değindin.

Ama…

Gene işin özüne değinmedin.

Bir kere daha anladım ki, dünya lideri Kemal Atatürk’ü felsefesi, düşünceleri, gelecek öngörüleri ile tanımıyorsun.

Atatürk’ün partisi, senin de şimdilik “Genel Başkan”ı olduğun Cumhuriyet Halk Partisi”sini de tanımıyorsun.

Atatürk’ün “Söylevi”ni, “Gençliğe Hitabe”sini de okumamışsın.

Bunlar ve daha başka yazmadıklarım sende olsaydı, dünkü konuşmanda ve önceki konuşmalarında, “öz”ün yani “özne”nin çevresinde değirmen taşı gibi dönüp durmazdın, öze, özneye inerdin, tak tak anlatırdın; “Sivas Madımak katliamı”nın köklerine inerdin.

“Yaşanmışlıkları unutmak, yenilerini getirir” sözü doğru, ancak eksik.

Şöyle ki:

“Unutmamak”tan önce, özünü, öznesini, kökenini, nedenini, niçinini, başlangıcını, yapanlardan kat kat fazla “yaptıranlar”ı bilmek, sonuç alıcı önlemleri bulup çıkarmak, uygulamak gerek.

Sen dünkü ve önceki konuşmalarında, topaç çevirip duruyorsun.

Seni azıcık bilgilendirmemi ister misin?

İsteyebileceğini varsayarak, kısa kısa anlatayım:

“Ortçağ”ı biliyorsun.

Karanlık, gerici, baskıcı vb bir dönemi!

İktidarda “Kilise yönetimi” var.

“Hristiyanlık Dini” adına etmedikleri haksızlık, zulüm, insanlık dışı eylem, almadıkları karar yok.

“Ortadoğu” dedikleri “Arap Coğrafyası”nda “İslam” adında yeni bir yeşeriyor; lideri, önderi, Peygamberi “Muhammed”.

İslam Dini, Hristiyan Coğrafyası’nda insanları kasıp kavuran “Kilise Yönetimi”nin aksine, sevgiyi, barışı, kardeşliği, yardımlaşmayı, dayanışmayı, paylaşmayı, hak-hukuk-adaleti, insanca yaşamayı vb işliyor, anlatıyor, uyguluyor.

Arap Yarımadası’nın Mekke ve Medine kentlerinde gelişen bu kutsal din, kısa sürede dört bir yana yayıldı, kıtalar arası coğrafyalarda konuşulur, tartışılır, kabul edilir oldu.

Yüz yıllar sonra, Ortaç/Kilise Yönetimi’nden yaka silken Hristiyanlara esin kaynaklığı etti; Protestan Hristiyan’ların karşı çıkışları, başkaldırıları “Dinde Reform”u getirdi.

Hristiyanlar, Ortaçağ/Kilise Yönetimi’nden kurtuldular; kurtulmanın keyfini yaşadılar, her alanda yol aldılar.

Kilise Yönetimi’nin arkasındaki gerçek yönetim “Hristiyan Batı Burjuvası” idi ve boş durmadı, arayışa girdi; buldu:

Düzenlerinin bozulmasına neden olan İslam Dini’nin yeşerdiği, gelişip dal budak olduğu topraklarda, “Dinde Reform” öncesi süreci başlatacaktı.

Düşündü, taşındı, planladı, projelendirdi; bunu, “yerel işbirlikçiler”ini kullanarak, yaşama geçirebileceği kararına vardı.

Bunun için, “İslam Dini” ile biraz uğraşmak, “İslam Dini”ne inan Arap Coğrafyası’nın insanlarını “Araplaştırmak” birinci ana işti.

Sen şimdi “Araplaştırmak” vurgusuna takılacaksın.

“Araplaştırmak” sözcüğü, “İslam Dini’ne inanan Araların, inandıkları dinden “uzaklaştırılması” demek.

“Kilise Yönetimi” ile halklarına yaşamı zindan eden Hristiyan Batı Burjuvazisi, Arap Coğrafyas’ında ilerleme kaydederken, diğer yandan Arap Coğrafyası dışındaki “Müslüman” ülkelere, o ülkelerin “Müslüman” halkına el attı.

Hristiyan Batı Burjuvazisi’nin başı çekeni de, Birleşik Krallık’tı, yani İngiltere’ydi.

Bütün tarikat, cemaat, bu yapılardaki dernek ve vakıfların üretim yeri, para kaynağı İngiltere’ydi!

Dünyanın, dünya halklarının başına dert olan, insan ve insanlık düşmanı İngiltere yalnız değildi.

Şimdi de tek değil.

Eteğinden tutan Amerika var, Kanada var, Almanya var, Fransa var, İtalya var, İspanya var, Hollanda var, Belçika var.

Var ki var!

Dünya lideri Kemal Atatürk, bütün gerçekleri gördü; binlerce kitap okudu, gözlemlerde bulundu, sorguladı, tartışı, çevresiyle paylaştı,  bilgilendirmelerde bulundu.

Ama…

Yaşama gözlerini kapadığı günden itibaren, Lozan Görüşmeleri ile başlayan süreçte yapılan plan yaşama geçirildi.

Bu yüzden, dünya lideri ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu, Kurucu Genel Başkan Kemal Atatürk’ten sonraki CHP Genel Başkanları’ndan,  onların siyasi kadrolarından utanıyorum!

Evet, Özgür Özel (Ö.Ö) senden de, senin ekibinden de!..

Hepiniz Türkiye’yi bu hale getirdiniz!

Halka, gerçeklerin ta kendilerini anlatmadınız!

Cemaat ve tarikatların, bu yapılardaki dernek ve vakıfların, Hristiyan Batı Burjuvazisi’nin elamanları olduklarını, İslam Dini altında onlara hizmet ettiklerini, Osmanlı’yı yıktıklarını, Sevr’e götüremedikleri Türkiye’yi yıkmak isteyenlerin istek ve çıkarlarına hizmet ettiklerini halka aktarmadınız, halkı bu konularda bilgilendirmediniz, donatmadınız.

Halkın bilgilenmesinden, bilgi donanımı içinde olmasından korktunuz!

Haberin var mı, bilmiyorum:

İllerde, örneğin benim sevdalısı olduğum Kars’ımda 04-06 ve 07-10 yaş arası çocuklara “Kuran Kursu” adı altında Arapça öğretiyorlar!

Hem de, Devlet’in Diyanet İşleri’nin Müftüleri, cami imamları!

Tarikat ve cemaatlerde bunlarla birlikte “cinsel istismar” başını almış gitmiş.

Sen ne yapıyorsun?

Hiç birini gündeme getirmiyorsun.

Getirsen de, “öz”ü, “özne”yi ağzına almıyorsun, yandan dolanıyorsun.

Atatürk’ün, “Tekke, Zaviyeler ve Türbeler” ile ilgili sözleri, çıkarttığı, uyguladığı yasalar hiç mi usuna /aklına( gelmedi?!

“Gelmez olur mu?” deme.

Gelseydi, gündeme taşırdın.

Dünya lideri Kemal Atatürk, Türk Dil Kurumu’nu, Türk Tarih Kurumu’nu niye kurdu?

Biliyor musun?

Bilmiyorsun.

Bilseydin, Arapça, Fransızca sözcükler yerine, öz Türkçe sözcükler kullanırdın; yaşanan olayların, daha doğrusu yaşatılan olayların tarihsel kökenlerini, süreçlerini anlatırdın, tekrarları olmazdı.

Şunu da bil:

Hristiyan Batı Burjuvazisi’nin bir numarası Birleşik Krallık/İngiltere,  Arapları, bir de “petrol”leri için Araplaştırdı.

Yönetimlerdeki işbirlikçileri dışında Arap halkları, ulusal gelirlerinden hakları olan payı alamıyorlar, maddi, dini, kültürel vb yönde Ortaçağ/Kilise Yönetimi dönemini yaşıyorlar!

Pekiii…

Arapları, “Araplaştıran” Birleşik Krallık/İngiltere, Anadolu inanışı ve Kemal Atatürk aydınlanmasıyla donanan, “çok kısa sürede, çok işler yapan” Türk halkından ne istiyor?

“Araplaşma”yı, verimli toprakları, bölgeye ciddi etkisi olan Anadolu inanışı ve Atatürk aydınlatmasından uzaklaşmayı, geçmişteki savaşların yenilgisinin intikamını.

Ve ve…

Bor Madeni’ni!

Birleşik Krallık, Türkiye üzerindeki çıkarlarına ilişkin hedeflerine, “koyun sürüsü” yaratırsa -Araplar örnek- varabileceklerini belirlemiş, biliyor.

Sen ne yapıyorsun?

“Geçim olmazsa, seçim olur” deyip duruyorsun.

Günaydın ve Meydan gazetelerinde Genel Yayın Yönetmenim Rahmi Turan da dünkü “Ülkeyi ‘Erken seçim’ paklar!” https://www.sozcu.com.tr/ulkeyi-erken-secim-paklar-p62694 başlıklı yazında, “CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ‘Geçim olmazsa, seçim olur!’ sözü gerçekçidir.” diye yazar.

Hayır, katılmıyorum.

Erdoğan işçinin, memurun, köylünün, emeklinin vb beklediği zammı versin, görelim bakalım, “seçim isteyenler”in yüzdesi kaç olur.

Bilgi olacak, donanım olacak..

Sahi Özgür Özel (Ö.Ö)…

CHP’nin tüzük ve programını, 6 Ok’un açılımı ve açılımdaki tanımlamaları bilen, CHP’li olmanın donanımı ışığında siyasa (politika) üreten teşkilatın var mı?

Yüzdesi kaç?

İl ve ilçelerinden, seçim bölgelerinden sorunlar ve konularla ilgili bilgi, siyasa önerisi akışı geliyor mu?

Gene sevdalısı olduğum Kars’ımdan aktarayım:

Kars Devlet Hastanesi’nin, Kars Hava Limanı’nın adı “Harakani” oldu.

“Harakanı” okul var, otel var, işyeri vb var.

Nedense, onca cami var, onca cami yapıldı hiç birine “Harakanı” adı verilmedi!

Türkiye aydınlanmalarından “Cilavuz Köy Enstitüsü”, Kars’ın onuru, gururu ama gericilik, zifiri karanlık Kars’ı ahtapot gibi sahiplenmiş!

İl, ilçe, belde teşkilatların bunu sana rapor etti mi, siyasa belirledi mi?

Sunmadılarsa, neden sunmadılar?

Sundularsa, sen neden duyarsız kaldın, yönetimdeki partililerini uyarmadın?

Neden mi?

Atatürk, CHP, tarih gibi konularda bilgili değilsin, donanımsızsın, günlük düşünüyor, konuşuyorsun, dünü unutuyor, anımsayamıyorsun, tekrarlarda takılı kalıyorsun, her tekrarı “yeni” sanıyorsun.

Bu da, dış düşmanlar ve onların yerel işbirlikçileri kadar Atatürk’e, Atatürk Türkiyesi’ne, Atatürk Devrim ve İlkeleri’ne, Türk halkına, Türkiye’de yaşayan halklara, Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Cumhuriyet Halk Parti’lilere ciddi zararlar veriyorsun!

“Özüne dön” çağrısı yapmıyorum çünkü sende “öz” yok, dönmeyeceksin!

Ha…

Milli Eğitim’deki tarikat, cemaat yuvalanmasını, Fevzi Çakmak’ın etkisinde kalan İsmet İnönü’nün ihanetini yazmadım.

Başkaları da var.

Günü geldiğinde hepsini tek tek yazacağım.

Şimdilik bu kadar…