Posts By :

bakikarakol

“NEREDEEEN NEREYE” VE İKİ AY ARA…

150 150 bakikarakol

Bugün, doğunun “çağdaş, aydın kent”i, sevdalım Kars’ımın nasıl ve neden “gerici kent” yapıldığını yazacak, iki aylık araya gidecektim.

Ancak…

Planladığım yazıyı iki ay sonraki sürece bıraktım, 12 Temmuz 2024 Perşembe ve 14 Temmuz 2024 Pazar günlerinde 23’üncü yılı olan bir söyleşi ile o söyleşiye yanıtımı bilginize sunmaya karar verdim.

 

Türk basının yüz aklarından Ankara gazetecilerinden Turan Yılmaz, Refah Partisi’nden ayrılan, kendilerini “Yenilikçiler” diye tanımlayan grubun iki numarası Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’le bir söyleşi yapıyor.

Söyleşi, Hürriyet Gazetesi’nde, 12 Temmuz 2001’de “Marjinal ve dinci değiliz” https://www.hurriyet.com.tr/gundem/marjinal-ve-dinci-degiliz-3650 başlığıyla yayınlıyor.

Okuyalım:

// Yenilikçi kanadın önde gelen ismi Gül, “İdeolojik ve marjinal de olmayacağız. Geçmişteki yanlışlara dönmeyeceğiz” dedi.

YENİLİKÇİ kanadın önde gelen isimlerinden Abdullah Gül, kuracakları parti için, ‘‘Türkiye’nin orta sınıfı üzerine oturacak’’ dedi. Gül, partilerinin ‘ideolojik’ ve ‘marjinal’ olmayacağını belirterek, ‘‘Dinci parti de olmayacağız, sadece dindarların partisi de. Aramızda dindar olmayanlar da yer alabilir’’ dedi.
Gül, ‘laiklik’ konusunda da ‘takıyye’ yapmadıklarını belirterek, ‘‘İnanıyoruz ki, laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da laiklik olmaz’’ diye konuştu.
‘‘Bizim ana ilkemiz ve FP’den kırılma noktamız; gerçekçiliğimizdir’’ diyen Gül, iki hafta içinde kurulacağını açıkladığı yeni partilerinin rotasını da şöyle çizdi:
‘‘Kendimizi Fazilet’in devamı, bir parçası gibi düşünmüyoruz. Popülizmden, abartıdan uzak, gerçekçi olacağız. Tek kişi partisi olmayacağız. Geçmişteki yanlışlara dönmeyeceğiz. Birinci önceliğimiz ekonomi olacak.’’
AMERİKAN ŞEFFAFLIĞI
Para ilişkilerinden, örgüt ilişkilerine kadar Türkiye’nin en şeffaf partisi olacağız. Partimizin mali yapısı Amerika’daki gibi şeffaf olacak. Bunun gayreti içinde olacağız. Çünkü partileri, mali yapılarındaki bu karanlık yapı çürüttü. Yanlışları düzeltmek istiyorsanız önce sizin yanlış taşımamınız lazım. Yanlışınız varsa kimseye meydan okuyamazsınız.
DİNDARLARIN PARTİSİ OLMAYIZ
Bizler bireyler olarak dindar olmanın gayreti içindeyiz. Bunun ötesinde din temsilciliği, din partisi gibi şeyler kesinlikle yanlış. Dinci parti de olmayacağız, hatta sadece dindarların partisi de. Aramızda dindar olmayanlar da yer alabilir. Bizler ancak birey olarak dindar olabiliriz, o kadar.
TEK KİŞİLİK PARTİ DEĞİLİZ
Elbette ki bir bakış açımız, dünya görüşümüz olacak. Ancak kesinlikle ideolojik ve marjinal bir parti olmayacağız. Tek kişilik bir parti de olmayacağız. Bu bir kadro hareketidir. Geçmişteki yanlışlara dönmeyeceğiz. Siyasette tebliğde bulunmak değil, hizmet etmek istiyoruz. Bütün Türkiye’nin partisi olmak istiyoruz.
POPÜLİZM ABARTI YOK
Kendimizi Fazilet’in devamı, bir parçası gibi düşünmüyoruz. Çünkü biz gerçekçiyiz. FP ile kırılma noktamız da bu gerçekçiliğimizdir. Popülizmden, abartıdan uzak, gerçekçi olacağız. Çünkü popülizm, abartı, istismar yaparsan sonuçta birikir ve yük de milletin sırtına biner. Biz kısa değil, uzun vadeli hedefler peşindeyiz.
Kafamıza yatan, gerçekçi politikalar izleyeceğiz
KAFAMIZA yatan, Türkiye’nin görünen görünmeyen bütün gerçeklerini dikkate alan gerçekçi politikalar izlemek istiyoruz. Bunun için de ciddi bir çalışma ile çıkacağız halkın karşısına. Programımız kesinlikle güzel sözlerin alt alta sıralandığı bir metinden ibaret olmayacak. Çünkü bize göre başarının ölçütü milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık değil; Türkiye’ye ne kazandırdığınızdır. Onun için bizim amacımız yeni bir siyaset anlayışı, algılaması ve mentalitesi. Biz bu yeni başlangıcın gerçekçi çalışmalarını yapmak istiyoruz.
YERLİ VE MODERN
Yerli değerleri taşıyan insanların aynı zamanda modern ve çağdaş olabileceğine, dünyaya ayak uydurabileceğine inanıyoruz. Biz işte bunun olabileceğini göstermek istiyoruz. Örneğin, küreselleşmeye direnemezsiniz. Bunun karşılığı statükoya teslim olmaktır. Küreselleşmeye ise kendi menfaatleriniz açısından bakmanız lazım.
ÖNCE EKONOMİ
Öncelikli hedefimiz ekonomi olacak. Çünkü, ekonomiyi düzeltici tedbirleri açıklamadan, vatandaş, insan hakları ile ilgili söylemlere pek aldırmıyor. Sağlıklı bir büyüme trendi yakalanmadan, istediğiniz kadar demokrasi türküsü söyleyin önemli değil. Ancak, Türkiye gerçeklerini bir kenara bırakılarak liberalizm türküsü de söylemek istemiyoruz. Hedefimiz sosyal içerikli bir piyasa ekonomisi.
HÁLÁ DEĞİŞİYORUZ
‘Nereniz değişti?’ deniliyor. Değişim süreci Tayyip Erdoğan da dahil hepimiz için hálá devam ediyor. Son 5 yılda hepimiz çok önemli tecrübelerden geçtik. Erdoğan da, bizler de samimi özeleştiriler yapıyoruz. Bu muhasebe, geçmişteki bazı yanlışları da içeriyor. Bugün eleştirilen bazı söz ve davranışların olduğu günlerde sloganlar, abartılar hakimdi. Ancak bugün geçmişe takılıp kalmamak gerekiyor. Şimdi ne kadar samimiyiz, ne düşünüyoruz, ona bakılması lazım.
Akvaryum içindeki balık gibiyiz
BİZİM bugün için en büyük farkımız ise sözü, özü ve icraatı birbirine uyacak bir hareket olmamız. Sözlerimizle gözlerimiz aynı şeyi söyleyecek. Söylediklerimizle yürüdüğümüz yol aynı olacak. Zaten böyle olmak zorundasınız. Çünkü hepimiz akvaryumdaki balıklar gibiyiz. Herkes herşeyinizi görüyor. Bir şeyi gizlemeye de çalışsanız, belki ne gizlediğinizi değil, ama bir şey gizlediğinizi herkes görüp biliyor. Onun için bugün siyaset itibar kaybediyor. Bizim temel ilkelerimiz dürüstlük, açıklık, sözüne, özüne güven duyulması. Bu, herkeste olması gereken ilkeler bugün Türkiye’de ayrıcalık haline geldi. Çünkü bugün bunlar olmadığı için Türkiye’de kriz var.
Laiklikte samimiyiz
LAİKLİK konusunda kesinlikle takıyye yapmıyoruz. İnanıyoruz ki, laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da laiklik olmaz. Bizim laiklik anlayışımıza göre herkes inancını serbestçe ortaya koyacak, devlet de bütün inançlara eşit mesafede olacak. İşte asıl özgürlükçülük budur.
Küçük ve etkili devlet
Devleti de küçültüp, temel fonksiyonları ile sınırlamak istiyoruz. Ancak, küçültürken daha etkin bir hale getirmeyi düşünüyoruz. Devletin ekonomide gözleyici, yanlışlara hemen müdahale edip düzenleyici olmasını hedefliyoruz. Ancak, bunun için de güçlü bir siyasi yapı gerekiyor.
Taban değil tavan tutucu
Aslına bakarsanız taban değil, tavan daha tutucu. Taban çok daha gerçekçi. Çünkü, oy veren insanlar hayatın içinde. Hayatlarını kazanırken herkesle temas içinde. Ancak tepe, yani tavan tutucu. Bu tutuculuğunu da kendi amaçları için sürdürüp kullanıyor. //

 

Gel de, Erdoğan’ın “Neredeeen nereye” sözünü anımsama!

 

Neyse…

 

Söyleşiyi okuyunca, bir yazı kaleme aldım; Cumhuriyet Gazetesi’nden Haber Müdürüm olan, Aydın Doğan sahipliğindeki Hürriyet Gazetesi’nde “Yeter Söz Milletin” köşesinin sahibi, yazarı Yalçın Bayer gönderdim; o da, 14 Mayıs 2001 Cumartesi günü “Tehlike çanları!” https://www.hurriyet.com.tr/tehlike-canlari-4061 başlığıyla yayınladı.

Okuyalım:

// KENDİLERİNİ akvaryumdaki balığa benzeten Abdullah Gül, temel ilkelerinin dürüstlük, açıklık, sözüne, özüne güven duyulması olduğunu söylüyor.
Bugün bunlar olmadığı için Türkiye’de krizin olduğunu ekliyor. Sayın Gül, Hürriyet Gazetesi’nde yer alan söyleşisinde (12.7.2001) daha sonra aynen şöyle diyor: ‘‘Bizim, bugün için en büyük farkımız, sözü, özü ve icraatı birbirine uyacak hareket olmamız.”
Dikkatinizi ‘‘… bugün için…” sözcükleri çekti mi? Demek bütün şirin görünüm, ılımlı söylemler vs. hepsi bugün için! Yarın ne olacağı ise ‘‘Kısa değil, uzun vadeli hedefler peşindeyiz. Bizler birey olarak dindar olmanın gayreti içindeyiz” sözleriyle açıkça kendini göstermiyor mu?
Sayın Gül, ‘‘Dinci parti olmayacağız, hatta sadece dincilerin partisi de…” ve ‘‘Laiklik konusunda kesinlikle takıyye yapmıyoruz” derken dahi takıyye yapıyor, farkında değil. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes inancını serbestçe ortaya koymuyor mu ve devlet bütün inançlara eşit mesafede değil mi? Sayın Gül ve arkadaşları daha neyin peşindeler?
Türkiye’nin görünen görünmeyen gerçeklerini dikkate alarak, kafalarına yatan politikaların peşindeler. Bundan daha açık söylem mi olur? Bunlara hálá ‘‘Değiştiler canım. Bunlar Müslüman solcular. Dindar olacaklar ama dindar parti olmayacaklar. Türkiye gerçeklerini görüp, özeleştirilerini yapıyorlar vs.” diyerek iyi niyetlerle yaklaşmak, inanıvermek saflık olur, büyük hata olur.
Kendilerini ne kadar kamufle etseler, ne kadar ‘güzel sözlerin alt alta sıralandığı bir program’ hazırlasalar da, ‘‘inanıyoruz ki laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da laiklik olmaz” deseler de, onlar değişmemişlerdir ve hálá demokrasiyi araç olarak görüyorlar.
Adamlar, bizden gibi görünüp bizi vuracaklar. Ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Söylem ve görünümlerine kanmamalıyız. Yoksa her şey çok geç olabilir!
A. Baki KARAKOL-İSTANBUL //

 

Daha ne diyeyim?!

 

Bu nedenle…

Yazımı uzatmıyor, bitiriyorum.

Bitirirken de…

Değerlendirmeyi, sorgulamayı, yorumlamaya söze bırakıyorum.

 

11 Eylül 2024 Çarşamba günü birlikte olmak dileği ile…

KEMAL ATATÜRK’TEN SONRAKİ CHP GENEL BAŞKANLARINDAN, ONLARIN KADROLARINDAN UTANIYORUM!..

150 150 bakikarakol

Özgür Özel (Ö.Ö)…

Dün 2 Temmuz 2024 Salı’ydı.

31 yıl önce dün (2 Temmuz 1993) Sivas kent merkezinde, 33 aydınımız, yazarımız, çizerimiz, şairimiz, ozanımız vb kaldıkları “Madımak Otel”inde ilkel, gerici, yobaz “iç düşman”ların çıkardıkları yangınla yaşamlarını yitirdiler!

Anıları önünde saygıyla eğiliyorum.

“Madımak katliamı anması etkinliği”ne katılmak için Sivas’a sen de gittin.

Orada “CHP Genel Başkanı” sıfatınla konuştun, seni izleyen gazetecilerin sorularını yanıtladın. https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-ozgur-ozel-madimak-katliami-anmasina-katildi-bu-dava-kan-davasi-degil-can-davasidir

Gene kafiyeli tümceler kurdun.

Gene sloganlık sözler ettin.

Gene kimi doğrulara değindin.

Ama…

Gene işin özüne değinmedin.

Bir kere daha anladım ki, dünya lideri Kemal Atatürk’ü felsefesi, düşünceleri, gelecek öngörüleri ile tanımıyorsun.

Atatürk’ün partisi, senin de şimdilik “Genel Başkan”ı olduğun Cumhuriyet Halk Partisi”sini de tanımıyorsun.

Atatürk’ün “Söylevi”ni, “Gençliğe Hitabe”sini de okumamışsın.

Bunlar ve daha başka yazmadıklarım sende olsaydı, dünkü konuşmanda ve önceki konuşmalarında, “öz”ün yani “özne”nin çevresinde değirmen taşı gibi dönüp durmazdın, öze, özneye inerdin, tak tak anlatırdın; “Sivas Madımak katliamı”nın köklerine inerdin.

“Yaşanmışlıkları unutmak, yenilerini getirir” sözü doğru, ancak eksik.

Şöyle ki:

“Unutmamak”tan önce, özünü, öznesini, kökenini, nedenini, niçinini, başlangıcını, yapanlardan kat kat fazla “yaptıranlar”ı bilmek, sonuç alıcı önlemleri bulup çıkarmak, uygulamak gerek.

Sen dünkü ve önceki konuşmalarında, topaç çevirip duruyorsun.

Seni azıcık bilgilendirmemi ister misin?

İsteyebileceğini varsayarak, kısa kısa anlatayım:

“Ortçağ”ı biliyorsun.

Karanlık, gerici, baskıcı vb bir dönemi!

İktidarda “Kilise yönetimi” var.

“Hristiyanlık Dini” adına etmedikleri haksızlık, zulüm, insanlık dışı eylem, almadıkları karar yok.

“Ortadoğu” dedikleri “Arap Coğrafyası”nda “İslam” adında yeni bir yeşeriyor; lideri, önderi, Peygamberi “Muhammed”.

İslam Dini, Hristiyan Coğrafyası’nda insanları kasıp kavuran “Kilise Yönetimi”nin aksine, sevgiyi, barışı, kardeşliği, yardımlaşmayı, dayanışmayı, paylaşmayı, hak-hukuk-adaleti, insanca yaşamayı vb işliyor, anlatıyor, uyguluyor.

Arap Yarımadası’nın Mekke ve Medine kentlerinde gelişen bu kutsal din, kısa sürede dört bir yana yayıldı, kıtalar arası coğrafyalarda konuşulur, tartışılır, kabul edilir oldu.

Yüz yıllar sonra, Ortaç/Kilise Yönetimi’nden yaka silken Hristiyanlara esin kaynaklığı etti; Protestan Hristiyan’ların karşı çıkışları, başkaldırıları “Dinde Reform”u getirdi.

Hristiyanlar, Ortaçağ/Kilise Yönetimi’nden kurtuldular; kurtulmanın keyfini yaşadılar, her alanda yol aldılar.

Kilise Yönetimi’nin arkasındaki gerçek yönetim “Hristiyan Batı Burjuvası” idi ve boş durmadı, arayışa girdi; buldu:

Düzenlerinin bozulmasına neden olan İslam Dini’nin yeşerdiği, gelişip dal budak olduğu topraklarda, “Dinde Reform” öncesi süreci başlatacaktı.

Düşündü, taşındı, planladı, projelendirdi; bunu, “yerel işbirlikçiler”ini kullanarak, yaşama geçirebileceği kararına vardı.

Bunun için, “İslam Dini” ile biraz uğraşmak, “İslam Dini”ne inan Arap Coğrafyası’nın insanlarını “Araplaştırmak” birinci ana işti.

Sen şimdi “Araplaştırmak” vurgusuna takılacaksın.

“Araplaştırmak” sözcüğü, “İslam Dini’ne inanan Araların, inandıkları dinden “uzaklaştırılması” demek.

“Kilise Yönetimi” ile halklarına yaşamı zindan eden Hristiyan Batı Burjuvazisi, Arap Coğrafyas’ında ilerleme kaydederken, diğer yandan Arap Coğrafyası dışındaki “Müslüman” ülkelere, o ülkelerin “Müslüman” halkına el attı.

Hristiyan Batı Burjuvazisi’nin başı çekeni de, Birleşik Krallık’tı, yani İngiltere’ydi.

Bütün tarikat, cemaat, bu yapılardaki dernek ve vakıfların üretim yeri, para kaynağı İngiltere’ydi!

Dünyanın, dünya halklarının başına dert olan, insan ve insanlık düşmanı İngiltere yalnız değildi.

Şimdi de tek değil.

Eteğinden tutan Amerika var, Kanada var, Almanya var, Fransa var, İtalya var, İspanya var, Hollanda var, Belçika var.

Var ki var!

Dünya lideri Kemal Atatürk, bütün gerçekleri gördü; binlerce kitap okudu, gözlemlerde bulundu, sorguladı, tartışı, çevresiyle paylaştı,  bilgilendirmelerde bulundu.

Ama…

Yaşama gözlerini kapadığı günden itibaren, Lozan Görüşmeleri ile başlayan süreçte yapılan plan yaşama geçirildi.

Bu yüzden, dünya lideri ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu, Kurucu Genel Başkan Kemal Atatürk’ten sonraki CHP Genel Başkanları’ndan,  onların siyasi kadrolarından utanıyorum!

Evet, Özgür Özel (Ö.Ö) senden de, senin ekibinden de!..

Hepiniz Türkiye’yi bu hale getirdiniz!

Halka, gerçeklerin ta kendilerini anlatmadınız!

Cemaat ve tarikatların, bu yapılardaki dernek ve vakıfların, Hristiyan Batı Burjuvazisi’nin elamanları olduklarını, İslam Dini altında onlara hizmet ettiklerini, Osmanlı’yı yıktıklarını, Sevr’e götüremedikleri Türkiye’yi yıkmak isteyenlerin istek ve çıkarlarına hizmet ettiklerini halka aktarmadınız, halkı bu konularda bilgilendirmediniz, donatmadınız.

Halkın bilgilenmesinden, bilgi donanımı içinde olmasından korktunuz!

Haberin var mı, bilmiyorum:

İllerde, örneğin benim sevdalısı olduğum Kars’ımda 04-06 ve 07-10 yaş arası çocuklara “Kuran Kursu” adı altında Arapça öğretiyorlar!

Hem de, Devlet’in Diyanet İşleri’nin Müftüleri, cami imamları!

Tarikat ve cemaatlerde bunlarla birlikte “cinsel istismar” başını almış gitmiş.

Sen ne yapıyorsun?

Hiç birini gündeme getirmiyorsun.

Getirsen de, “öz”ü, “özne”yi ağzına almıyorsun, yandan dolanıyorsun.

Atatürk’ün, “Tekke, Zaviyeler ve Türbeler” ile ilgili sözleri, çıkarttığı, uyguladığı yasalar hiç mi usuna /aklına( gelmedi?!

“Gelmez olur mu?” deme.

Gelseydi, gündeme taşırdın.

Dünya lideri Kemal Atatürk, Türk Dil Kurumu’nu, Türk Tarih Kurumu’nu niye kurdu?

Biliyor musun?

Bilmiyorsun.

Bilseydin, Arapça, Fransızca sözcükler yerine, öz Türkçe sözcükler kullanırdın; yaşanan olayların, daha doğrusu yaşatılan olayların tarihsel kökenlerini, süreçlerini anlatırdın, tekrarları olmazdı.

Şunu da bil:

Hristiyan Batı Burjuvazisi’nin bir numarası Birleşik Krallık/İngiltere,  Arapları, bir de “petrol”leri için Araplaştırdı.

Yönetimlerdeki işbirlikçileri dışında Arap halkları, ulusal gelirlerinden hakları olan payı alamıyorlar, maddi, dini, kültürel vb yönde Ortaçağ/Kilise Yönetimi dönemini yaşıyorlar!

Pekiii…

Arapları, “Araplaştıran” Birleşik Krallık/İngiltere, Anadolu inanışı ve Kemal Atatürk aydınlanmasıyla donanan, “çok kısa sürede, çok işler yapan” Türk halkından ne istiyor?

“Araplaşma”yı, verimli toprakları, bölgeye ciddi etkisi olan Anadolu inanışı ve Atatürk aydınlatmasından uzaklaşmayı, geçmişteki savaşların yenilgisinin intikamını.

Ve ve…

Bor Madeni’ni!

Birleşik Krallık, Türkiye üzerindeki çıkarlarına ilişkin hedeflerine, “koyun sürüsü” yaratırsa -Araplar örnek- varabileceklerini belirlemiş, biliyor.

Sen ne yapıyorsun?

“Geçim olmazsa, seçim olur” deyip duruyorsun.

Günaydın ve Meydan gazetelerinde Genel Yayın Yönetmenim Rahmi Turan da dünkü “Ülkeyi ‘Erken seçim’ paklar!” https://www.sozcu.com.tr/ulkeyi-erken-secim-paklar-p62694 başlıklı yazında, “CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ‘Geçim olmazsa, seçim olur!’ sözü gerçekçidir.” diye yazar.

Hayır, katılmıyorum.

Erdoğan işçinin, memurun, köylünün, emeklinin vb beklediği zammı versin, görelim bakalım, “seçim isteyenler”in yüzdesi kaç olur.

Bilgi olacak, donanım olacak..

Sahi Özgür Özel (Ö.Ö)…

CHP’nin tüzük ve programını, 6 Ok’un açılımı ve açılımdaki tanımlamaları bilen, CHP’li olmanın donanımı ışığında siyasa (politika) üreten teşkilatın var mı?

Yüzdesi kaç?

İl ve ilçelerinden, seçim bölgelerinden sorunlar ve konularla ilgili bilgi, siyasa önerisi akışı geliyor mu?

Gene sevdalısı olduğum Kars’ımdan aktarayım:

Kars Devlet Hastanesi’nin, Kars Hava Limanı’nın adı “Harakani” oldu.

“Harakanı” okul var, otel var, işyeri vb var.

Nedense, onca cami var, onca cami yapıldı hiç birine “Harakanı” adı verilmedi!

Türkiye aydınlanmalarından “Cilavuz Köy Enstitüsü”, Kars’ın onuru, gururu ama gericilik, zifiri karanlık Kars’ı ahtapot gibi sahiplenmiş!

İl, ilçe, belde teşkilatların bunu sana rapor etti mi, siyasa belirledi mi?

Sunmadılarsa, neden sunmadılar?

Sundularsa, sen neden duyarsız kaldın, yönetimdeki partililerini uyarmadın?

Neden mi?

Atatürk, CHP, tarih gibi konularda bilgili değilsin, donanımsızsın, günlük düşünüyor, konuşuyorsun, dünü unutuyor, anımsayamıyorsun, tekrarlarda takılı kalıyorsun, her tekrarı “yeni” sanıyorsun.

Bu da, dış düşmanlar ve onların yerel işbirlikçileri kadar Atatürk’e, Atatürk Türkiyesi’ne, Atatürk Devrim ve İlkeleri’ne, Türk halkına, Türkiye’de yaşayan halklara, Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Cumhuriyet Halk Parti’lilere ciddi zararlar veriyorsun!

“Özüne dön” çağrısı yapmıyorum çünkü sende “öz” yok, dönmeyeceksin!

Ha…

Milli Eğitim’deki tarikat, cemaat yuvalanmasını, Fevzi Çakmak’ın etkisinde kalan İsmet İnönü’nün ihanetini yazmadım.

Başkaları da var.

Günü geldiğinde hepsini tek tek yazacağım.

Şimdilik bu kadar…  

YILMAZ ÖZDİL, ÖZGÜR ÖZEL’DEN DE, ÖZGÜR ÖZEL’İN SÖZCÜSÜ DENİZ YÜCEL’DEN DE KAT KAT ATATÜRKÇÜ’DÜR, CHP’LİDİR!..

150 150 bakikarakol

O kadar “gazeteci” geçinen ama “gazeteciliğin” ne olduğunu zerre bilmeyen soytarıların, paragözlerin, yandaşların, yalakaların, her dönemin bukalemunlarının varlığına karşın, ne uzun uzun, ne kısaca  “gazeteciliği”, “gazetecileri” anlatmayacağım; Abdi İpekçi, Uğur Mumcu vb anlayışındaki, çizgisindeki gazeteci Yılmaz Özdil’den; onun, “CHP Genel Başkanı” sıfatlı Özgür Özel (Ö.Ö) ve “Özgür Özel’in Sözcüsü” Deniz Yücel tarafından yakışıkça, gereksizce, anlamsızca, haksızca yerilmesinden söz edeceğim.

 

Yılmaz Özdil, Özgür Özel’den de, Özgür Özel’in sözcüsü Deniz Yücel’den de çok çok iyi, bilgili, donanımlı, kat kat “Atatürkçü”dür, Cumhuriyet Halk Parti”lidir ve gazeteciliğin ak yüzüdür, yanlışları, doğruları ikileme düşmeden, korkuya kapılmadan yazar, paylaşır; Özgür Özel’in, CHP Genel Başkan seçilmesinden hoşnuttu.

Ona karşın, süreç içinde Özgür Özel’in yanlışlarını gördü, onları tek tek yazmaktan çekinmedi; Özgür Özel’den ve ekibinden tepkiler geleceğini öngörüyordu ama gerçekler adına, çarmıha gerilmeye eyvallahı yoktu.

 

31 Mayıs 2024 Yerel Seçimleri’nden, en çok paya sahip “toplumsal muhalefet”in etkisi ve katkısıyla CHP birinci, 22 yıldır iktidarda olan AKP ikinci çıkmıştı.

Toplum mutluydu; insanların yüzü gülüyor, gözleri ışıldıyordu.

AKP’lilerin ve AKP seçmenlerinin suratları asıktı, moralleri bozuktu.

Tam bu ortamda, Özgür Özel, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanını “ziyaret” etmek istediğini dillendirdi.

“Erken seçim” siyasası ışığında söylem bekleyen toplum, bir anlam veremedi, şaşırdı.

Gündem bir adanda Özgür Özel’in “ziyaret” istemine kaydı.

Yılmaz Özdil, duyarlı, yurtsever, Atatürk ve CHP düşünceli her yurttaş gibi bunu yanlış buldu, yanlış bulduğu için yerdi; Özgür Özel’in, Genel Başkanı olduğu CHP’yi yerel seçimde birinci parti yapan toplumsal muhalefetin gündeme taşınmasını özlemle beklediği “erken seçim”i düşünmemesini, ağzına almamasını  anlattı durdu.

Vay sen misin?!

Özgür Özel, Ekol TV’de Armağan Çağlayan’ın “Hepsi Bu Hafta Sonu Oldu” programına katıldı. https://chp.org.tr/haberler/chp-lideri-ozgur-ozel-armagan-caglayanin-konugu-oldu-anayasaya-uymazsak-kabileye-doneriz

Armağan, sorularının birinde “Erdoğan ile görüşmesine neden karşı çıkıldı”ğını sordu, Özgür Özel şu yanıtı verdi:

“… Adam mesela Youtube’de video çekiyor, ağır hareketler ediyor. Ağır şeyler söylüyor. O da Atatürkçü ama baktığınızda aslında, bana hırsı ne? Bana hırsı şu: Geçmişte ‘Bidon kafa’ diye köşe yazısı yazmış arkadaş. ‘Hadi bakalım’ diyor, ‘Şimdi elinde bidon’. Bir yerde sular kesilmiş. Sözcü Gazetesi haber yapmış. ‘Su kuyruğu’ diye. ‘Bidon kafalılar, bu iktidarı seçtiniz. Hadi bakalım, şimdi gidin ve su sırasına girin.’ Ben vaktiyle bunu eleştirmiştim. Onun da hırsı bana ondan. İyi ki de onunla aramda böyle bir açı var. O oy alamayınca hata bizde ‘Nerede’ demek yerine, oy vermeyen seçmene ‘bidon kafa’ diyen zihniyet. Zaten bu partinin 47 yıldır ilk kez birinci parti olmasının sebebi bu zihniyetten kopuş. Seçmen dediğin kişi, birer birer insan. İşsiz, aç, yoksul, ötekileştirilmiş, yalnız, endişeli. Sen ona diyorsun ki: ‘Bu ülkeyi kim yönetsin?’ Sen ona o güveni vermediysen, o da sana oy vermediyse, bidon kafa olan sensin. Siyasetçinin kendisi. Oturup kafasını duvara vurup, ‘Nerede yanlış yaptım’ demesi lazım. Ama seçmene kusur bulan, seçmene emir veren, seçmene kafa tutan bir yaklaşımı ben reddediyorum. Arkadaş seçmene sövüyor, bilmem ne yapıyor. Hiç duymadığı şeyleri olmuş gibi anlatıp çünkü öyle bir düzleme geldik. Sonra attığı iftira viral oluyor. Her tarafta dolaşıyor. Sonra en yakınım bile ona inanıyor. Böyle bir süreç var. Bunlar kutuplaşma olmasa yaşayamazlar. Beslenemezler. Geçinemezler. O yüzden sürekli kavga ortamı olsun. İki taraf birbiriyle sürekli çatışma halinde olsun. Biz de bu tarafa mermi satalım, bilmem ne yapalım. Savaş ekonomisinden beslenenler boşuna endişeleniyorlar. Zaten içine girdiğimiz süreç ne bütün sorunları çözer, ne bütün tartışmaları bitirir, ne biz gidip AKP ile koalisyon oluruz. Sen yine muhalif olursun. Yarın ben iktidar olurum, bana da muhalif olursun ama iki tarafta böyle gerilimden beslenenler var. Onların bilinçsiz olanlarına lafım yok. Yani hırslı, efendim bunca yıl bize bunu yapanla el mi sıkışılır filan. Onlara lafım yok. Ama tuzu kuru olup, geliri yerinde olup ve sırf bu kutuplaşma ortamından her türlü imkanı yaşayan, Türkiye’de bu yaşananlardan beslenen bir güruh var. Onlara ciddi itirazım var. Onların boşa düşmesi lazım.”

 

Ne kadar çirkin!

 

Şimdi size, 14 Temmuz 2007 Genel Seçimler’den 29 gün sonra Yılmaz Özdil’in Hürriyet Gazetesi’nde 13 Ağustos 2007’de yayınlanan “Bidon kafa” yazısını sunacağım ve sizden, okuyacaklarınızla Özgür Özel’in çarpıtmalarını, iftiralarını, ne büyük yanlışlar yaptığını görmenizi isteyeceğim:

// ŞARIL şarıl bedava su varken, baraj yapacağına, dünyanın en uzun borusunu döşeyip, taaa Rusyalardan en pahalı gazı getiriyor…
Depo yok.

Depo var…
Su yok.
Suyu bulsa…
Boru yok.
Boru döşese, o döşeyene kadar zaten su kuruyor.
*

Yani darılmayın ama, hakikaten Allah cezanızı versin be kardeşim.
*
Bakıyorum televizyonlara…
Şöhret olmuşsun yahu!
BBC, CNN hep seni gösteriyor.
Akmayan çeşme başında, elindeki boş bidonu kameraya sallayarak, “elim kırılsaydı” diye bağırıyorsun.

*
Hiç bağırma.
Senin paranla sana köfte ekmek ısmarladılar, hizmet sandın… Sudan ucuz senin oyun.
Hiç bağırma.
*
Düşün şöyle bir…
Maazallah CHP-MHP iktidar olsaydı, ne diyeceklerdi?
“Uğursuz bunlar…”
“Bereketsizler…”
“Geldiler, kuruttular…”
Demeyecekler miydi?
Diyeceklerdi.
Sen de kafanı emme basma tulumba gibi sallayarak, “he valla” demeyecek miydin?
Diyecektin.
Hatta, şu anda tek satır bile susuzluktan bahsetmeyen liboşları, satılık kalemleri okuyup okuyup, “şerefsiz bu laikler” demeyecek miydin öfkeyle?
Diyecektin.
Hiç bağırma.
*
Bak şimdi sen, çoluk çocuk kokarcaya döndün, Afrikalılar gibi fellik fellik yıkanacak dere arıyorsun…
Senin sırtından koltuk sahibi olanlar, borsa vurgunu yapanlar, ihale kapanlar, dolar-faiz volisi vuranlar ise, Perrier’le San Pellegrino’yla jakuzide banyo yapıyor, köpük köpük.
*

Reina’da sular kesik mi sanıyorsun, a benim bidon kafalım?
*
Şimdi iyi dinle…
Yap elini yumruk.
Şeytan kulağına kurşun der gibi vur bakayım kafana iki defa…
Ne duydun?
“Donk donk” di mi?
*
Sen önce onu doldur.
Su kolay. // https://www.hurriyet.com.tr/bidon-kafa-7074842

 

Yılmaz Özdil, sosyal basın (medya) hesabından “Buket Aydın lideri Özgür Özel, sana bu iftiranı yedireceğim. ‘Erken seçim istemiyor, AKP’nin toparlanmasına fırsat tanıyor’ dediğim için bana saldıran Özgür Özel, sana bu iftiranı yedireceğim. Namuslu gazetecilere küfreden trollerin abisi Özgür Özel, sana bu iftiranı yedireceğim. ‘Bütün dünyada, birinci olmasına rağmen erken seçim istemeyen ilk ve tek genel başkan’ dediğim için, ‘AKP’nin dört yıl daha iktidarda kalması için özel çaba harcıyor’ dediğim için bana saldıran Özgür Özel, sana bu iftiranı yedireceğim. Bana milletvekiliyken yıllarca ‘Yılmaz abı’ diyen Özgür Özel, şimdi niye çıkıp iftira attığını –gözlüğü çıkardın ama- gözüne sokacağım.” https://www.gercekgundem.com/siyaset/ozgur-ozelin-bidon-kafa-cikisi-yilmaz-ozdili-kizdirdi-sana-bu-iftirani-yedirecegim-466116 paylaşımda bulunarak, yanıt verdi.

Özgür Özel’in sözcüsü Deniz Yücel aynı gün sosyal basın hesabından esti, gürledi:

“Bir kişinin CHP Genel Başkanına ‘Sözlerini yedireceğim’ gibi bir üslup kullanması için şuurunu kaybetmiş olması gerekiyor. Özgür Özel küfür mü etmiş, hakaret mi etmiş? Sadece bir tespit yapmış… Bugüne kadar kime hangi sözünü yedirdin de, mahalle kabadayısı gibi efeleniyorsun Yılmaz Özdil? Haddini bil! Bir yanda yıllarca insanların Atatürkçü, Cumhuriyetçi, laik ve seküler duygularını sömürürken, diğer yandan iktidara oy veren kitleyi aşağıladın, iktidarın kutuplaştırma ve ayrıştırma siyasetinin değirmenine su taşıdın. Merak etme, sana rağmen iktidar olacağız.”  https://www.gercekgundem.com/siyaset/chpden-yilmaz-ozdile-cok-sert-tepki-haddini-bil-466191

 

“Had bilmez”lerin, başkalarına “Haddini bil” demesi kadar uçuk ne olabilir?!

 

Özgür Özel’in sözcüsü Deniz yücel “had bildiren paylaşımı”nda öylesi yanlışlar yapıyor ki!

“Kanıtla” diye sorulsa, mosmor olacak, tıkanıp kalacak!

 

4 gün sonra (24 Haziran 2024 Pazartesi) Yılmaz Özdil, hafta içi her sabah canlı yayın yaptığı youtube kanalında, Özgür Özel’e de, Özgür Özel’in sözcüsü Deniz Yücel’e de hadlerini çok güzel bildirdi.

Ne dün grupta konuşan Özgür Özel https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-ozgur-ozel-zammi-soke-soke-almak-cin-butun-gecinemeyenleri-gebzeye-bekliyoruz, ne önceki gün basın toplantısı düzenleyen sözcü Deniz Yücel https://www.sozcu.com.tr/diyanet-bes-ayda-2-milyon-312-bin-asgari-ucretlinin-maasina-esit-harcama-yapti-p59175, Yılmaz Özdil’e yanıt verebildiler!

Veremezler çünkü haksızlar, yanlıştalar, çarpıtıyorlar, verecekleri yanıtları yok!

Ama –önerimdir-, şunu yapsınlar:

Yılmaz Özdil’den özür dilesinler!

 

Bu ikiliye söyleyecek sözüm var; ancak, bugünkü yazım biraz uzun oldu, haftaya kaleme alacağım.

O yazımda, 5 Haziran 2024 Çarşamba günlü “ATI ALAN ÜSKÜDAR’A GEÇMİŞ, ÖZGÜR ÖZEL HALA HAVANDA SU DÖVÜYOR!..” https://bakikarakol.com/ati-alan-uskudara-gecmis-ozgur-ozel-hala-havanda-su-dovuyor/ başlıklı yazımda “Bu konuyu ya 19 Haziran 2024 Çarşamba veya 26 Haziran 2024 Çarşamba günü yazacağım.” tümcemle verdiğim sözü de yerine getireceğim.

 

İzninizle yazımı, meslek büyüğüm Rahmi Turan’ın, Sözcü Gazetesi’nde 22 Haziran 2024 Cumartesi günü yayınlanan “Özgür Özel-Yılmaz Özdil kavgasında kim haklı?” başlıklı görkemli yazısının linki https://www.sozcu.com.tr/acil-cozum-sart-p58660ı vererek ve mutlaka okumanızı isteyerek, bitireceğim…

DEVLET BAHÇELİ’NİN “EVLENMEMESİ”Nİ DERT EDİNMEK!..

150 150 bakikarakol

Bugün Kurban Bayramı’nın 4’üncü (son) günü.

Dünyanın bir çok yerinde, örneğin Gazze’de, kadın-erkek çocuktan, yaşlısına on binlerce insanın, emperyalistlerin “ekonomik ve siyasi çıkar”ları için, “kurbanlık”lar gibi “kurban” oldukları “zaman dilimi”nde, “Kurban Bayramı kutlama” ne kadar, ne kadarıyla yapıldı, yapılabildi?!

Yapılmadı, yapılamadı!

“Komşun açken, sen tok yatma” anlayışına içten, sıkı sıkıya bağlı insanların “Kurban Bayramı”nı kutladıklarını, kutlayabildiklerini hiç düşünmüyorum!

“Yeni Türkiyeciler” benim gibi düşünmeyebilirler; ama bir “eski Türkiyeci” olarak, böyle düşünüyorum!

Ülkemizde ilk defa, kamuda ve özelde çalışanların maaşları “bayramdan sonra” ödenecek!

Gel de üzülme, kahretme!

Aldığı maaşla geçinemeyen, geçinmekte çok ciddi biçimde zorlanan vatandaş, bayramı, bayram tadında nasıl geçirsin?

Geçirmesi olası mı?

“Tuzu kurular” varsın “Olası olası” desinler!

Beylerin, hanımefendilerin “Yeni Türkiye” dedikleri şimdiki Türkiye’de, ulusal ve dini bayramlarımız “bayram tadında” kutlanmıyor!

“Kutlanıyor” diyenler gerçeği söylemiyor, yalan söylüyorlar!

 

Gene de…

2019 Yerel Seçimleri’nde AKP’nin Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz’un “Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey oldu” sözünü dama atacak bir gelişme oldu.

Bugün onu sizinle paylaşmak, azıcık da irdelemek istedim.

 

Bildiğiniz gibi, dini bayramlarda, siyasi partilerde, birbirlerine “bayram ziyareti”ne gitme geleneği var.

Bu bayramda, bayramın ikinci günü (17 Haziran 2024 Pazartesi) Milliyetçi Hareket Partisi’nden (MHP’den) Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz başkanlığındaki üç kişilik heyet, Yeniden Refah Partisi’ne (YRP’ye) gitti.

Konuklarını, başkanlığındaki heyetle karşılayan YRP Genel Başkan Vekili Doğan Aydal, Genel Başkanları Fatih Erbakan’ın selamlarını iletip “arkadaşımdır” dediği MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sağlık durumunu sordu. https://www.gercekgundem.com/siyaset/yrpli-dogan-aydaldan-mhpye-devlet-bey-evlenseydi-hanimi-iyi-bakardi-bakmamislar-465757

Sonra da “Devlet Bey evlenseydi hanımı iyi bakardı, bakmamışlar” demez mi?!

Tövbe tövbeee!

Dini bayram ziyaretinde söylenecek söz mü?!

Kaldı ki, dini konularda “ahkam” keser dururlar!

Dini bayramlarda, dini bayram ziyaretlerinde neyin, nasıl, ne zaman, nerede, neden konuşulacağını bilenler böyle saçmalarsa, başkalarının saçmalıklarına tek sözcük laf etmemek gerek!

 

Aydal pot kırdığını ayırtına varıyor, düzeltmeye çalışıyor.

Ama…

“Ben espri olarak söyledim. ‘Bir adam diri duruyorsa hanımı yüzündendir’ diyorlar ya, o da pek doğru değil. Hanımı yüzünden çökenler de var” sözlerini ederek daha bir saçmalıyor!

 

Aydal’ın özgeçmişine bakıyorum.

Çok kısa:

1953 Malatya doğumlu, Maden Jeolojisi Yüksek Mühendisi, Prof. Dr.

 

Bu yaşta (71), bu eğitimde, bu unvan ve kariyerde biri, dini bayram ziyaretinde, MHP’li konuklarıyla, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin evlenmemesini dert edinmesini, evlenmemesiyle bakımsızlığını ilişkilendirmesini konuşmasını anlamlandıramadım!

Kendisinin de anlamlandıramadığını düşünüyorum!

 

Bahçeli’nin evlenmemesine neden odaklanıyor, dillendirme gereksinimi duyuyor?!

Evlenmemekle, bakımlı olmayı “eş”e bağlamaktaki “mantık” ne?!

Evliler, eşlerinin çok iyi bakmalarına karşın sağlık sorunları yaşamıyorlar mı?!

 

Bu konuyu şunun için yazdım:

Siyasa (politika) öylesi saygın, değerli iştir ki, öz yapısında doğru ve sağlıklı düşünmeyi, eylemi barındırır.

Bunu yaşama geçirecek olan da siyasilerdir.

Siyasilerin, özü, sözü çelişmemeli, birbirini bütünleyen olmalı.

Bu bütünlük yoksa…

O, “siyasa” değildir!

Yaşı başı, eğitimi, unvanı, kariyeri, konumu, işi vb ne olursa olsun, o, “siyasetçi” değildir!

 

İki sözü, iki eylemi birbiriyle eşleşmeyen siyasetçide, her keresinde bu ve benzeri saçmalıkları, ilkellikleri görürüz.

Çünkü…

Anlayışları bu!

 

“Anlayışları” diyorum ama bunların yaşamsal eğitim yoluyla edinilen anlayışı vurgulamıyorum; zayıf yanlarının dürtüleriyle yüklendikleri görevin gereği aldıkları öğretilerle edindikleri “anlayışı” vurguluyorum!

 

Bu anlayışı, bu anlayıştakileri çok iyi tanımak gerek!

 

Elbette ki, ilk önce kendimizi…

 

Kendimizi iyi tanırsak; başkalarını, hele de yerinde, zamanında, nerede, ne konuşacağını bilmeyenleri, sapla samanı karıştıranları tanırız, kanmayız, yanılgıya, yanlışa düşmeyiz.

 

Şimdiye yapabilseydik; böylesi siyasiler olmazdı, ülke kötü yönetilmezdi, bayramlar bayram tadında kutlanırdı, bayram ziyaretlerinde zırvalamalar yaşanmazdı!

 

Seçmesini bileceğiz!

“Oy verme”nin “seçmek” olmadığını bileceğiz!

Başkalarının seçtikleri, bizim seçtiklerimiz değildir!

Başkalarının seçtiklerine gidip oy veriyoruz!

Başkalarının seçtiklerine gidip oy vermek “seçmek” değildir!

Oy vererek seçtiğimizi sandıklarımız birer “kayyum”!

Oy vereceklerimizi biz seçeceğiz, seçmeliyiz!

 

“Oy verdin, seçtin” saçmalığına, kandırmacasına son!

Toplumsal gündemimiz bu olmalı!

Olursa…

Siyasa artıklarından, onların sözde siyasalarından kurulur, tam bağımsız, demokratik, laik parlamenter sistemli Türkiye olur, sıkıntıları tek tek aşarız, bayramları “bayram tadında” kutlarız, başka halklara da örnek oluruz, barışın bayrağını dalgalandırırız!

Ne mutlu bize!..

ÖZGÜR ÖZEL SANKİ TOPLUMSAL MUHAHALEFETE KARŞI, İKTİDARIN DALGAKIRANI!..

150 150 bakikarakol

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri’nden birinci çıkan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin Genel Başkanı Özgür Özel (Ö.Ö), seçimin ikinci olan siyasi partisi, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı, aynı zamanda “Yürütme”nin (icranın) başı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la “görüşme istemi”ni dillendirdi.

3 Kasım 2001’deki Genel Seçimler’den beri iktidar olan AKP’nin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan, altın tepside sunulan ya da ayağına kadar gelen bu olanağı (fırsatı) geri tepemezdi.

“Geri tepmek” ne demek, böyle bir olanağa dört elle sarıldı, Özel’in “görüşme istemi”ne çok sıcak baktı, 3 Mayıs 2024 Cuma’ya gün ve saat verdi.

Özgür Özel’in “görüşme istemi” dillendiği an, gündem oldu; “görüşme istemi”ne olumlu yaklaşım gösterilmesi, gün ve saat verilmesi, gündeme daha bir oturdu; Erdoğan’ın CHP’yi dünkü ziyaretiyle yaklaşık 50 gün önce başlayan gündem, tavan yaptı.

50 günlük süreçte, gündemdeki başka ana konular unutuldu gitti; arada bir anımsatıldı ama etkili olamadı.

3 Kasım 2001 Genel Seçimleri’nden bu yana iktidar AKP’nin, 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri’nde “ikinci parti” olduğu gündemde değildi, kimseler konuşmuyordu, herkes “Erdoğan-Özel görüşmesi”ne odaklanmıştı.

Bundan, Erdoğan ve AKP’li herkes -yandaşlar, yalakalar, troller bile-  hoşnuttu.

Özgür Özel’e ne kadar teşekkür etseler azdı.

 

Bir hafta-on gün önceden Özgür Özel ve arkadaşları, konukları AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Merkezi’ne gelecek diye ne kadar da sevinçli, mutlu ve heyecanlıydılar!

Konuklarını çok güzel karşılamak, ağırlamak için çırpınıyorlardı.

CHP Genel Merkez binası önündeki “CHP bayrakları”nın asıldığı demir direklerden birine “Cumhurbaşkanlığı Forsu”nu takmayı kararlaştırdılar.

Ve taktılar.

İyi de…

Günler önce, “Erdoğan, CHP’ye, ‘Cumhurbaşkanı’ şapkasıyla mı, ‘AKP Genel Başkanı’ şapkasıyla mı gelecek?” sorusu sorulduğunda yanıt Özgür Özel yönetiminden geldi:

“Genel Başkan olarak…”

Söz bu; eylemse, demir direye “Cumhurbaşkanlığı Forsu” asıldı!

Bu söylem ve eylem çelişkisi, şaşkınlığı ne?!

Neden böyle bir eylemde bulunuldu?!

Gelen “Cumhurbaşkanı” idi, ondan mı?!

Bundan sonra, yabancı ülkelerin Cumhurbaşkanları da CHP Genel Merkezi’ne gelseler, o ülkelerin “Cumhurbaşkanlığı Forsu” da mı asılacak?!

Dünyada örneği var mı?!

 

Görüşme öncesinde, “Özgür Özel sızdırıcıları”, görüşmede nelerin dile getirileceğini fısıldadılar; AKP’den tek “Konuk, Erdoğan’dır; dinleyen olacak” sözü geldi.

Görüşme sonrası, iki partinin sözcüleri, “basına kapalı görüşme”den ipuçları verdiler, basın mensuplarının sorularını yanıtladılar.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in ipuçlarından https://www.youtube.com/watch?v=_0xu8Kgfr0U anladım ki; Erdoğan, Özgür Özel’ın “görüşme istemi”ne, Özgür Özel “Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı” seçildiği https://abcgazetesi.com/sosyalist-enternasyonal-baskan-yardimcisi-olarak-ozgur-ozel-secildi-727729 için sıcak bakmış, gün, saat vermiş.

Çelik’ten sonra basına bilgilendirme yapan CHP Sözcüsü Deniz Yücel’in “… gerektiğinde en sert muhalefeti yapacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın” sözünden de anladım ki, “gerektiğinde” bir şey yapacaklar!

Ne demek, ne vurgulamak istediğimi anlamışsınızdır.

 

Ne yalan söyleyeyim…

İsterdim ki, Özür Özel…

1 Mayıs’ta bırakıp kaçmasına karşın, direnen, direndikleri için tartaklanan, gözlemaltına alınan, sonra da tutuklanan işçileri, gençleri unutmasaydı!

Onlarla, Sinan Ateş cinayetiyle ilgilendiklerinin çeyreği kadar ilgilenseydi!

“Erdoğan istemez miydi emekliye zam yapsın ama yapamadı.” 

 https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ozgur-ozel-erdogan-istemez-miydi-emekliye-zam-yapsin-ama-yapamadi-803809h.htm sözünü etmeseydi!

Hele ki…

“Ben CHP’nin 127 milletvekiliyle erken seçim kararını zaten alabilecek güçte değilim. Olsa yarın alırım, öbür pazar iktidara gelirim. CHP erken seçim istemez mi? İster. Ama erken seçimin yapılabilmesi için milletin gündemi olması ve vatandaşın istemesi lazım” https://www.gercekgundem.com/siyaset/ozgur-ozel-erken-secim-tartismalarina-son-noktayi-koydu-chpnin-127-milletvekiliyle-erken-secim-kararini-zaten-alabilecek-gucte-degilim-464170 tümcelerini ağzından çıkarmasaydı!

 

Siyasi cahilliğin böylesine pes!

 

Ve…

Çok doğru “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi hepten hukuksuzdur, yetkisizdir.” https://www.gercekgundem.com/siyaset/chp-genel-baskani-ozgur-ozelden-mhp-genel-baskani-devlet-bahceliye-yanit-eski-dosttan-dusman-olmaz-463854 sözün sahibi Özgür Özel, beklerdim ki…

Dünkü görüşmede, konuğu Erdoğan’ın gözlerinin içine baka baka, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üzerinden gerçekleşen “mühürsüz oyların geçerli sayılması darbesi” ile özde Türk halkı tarafından kabul edilmeyen, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin çöktüğünü, çökük sistemin yerine “Demokratik, Laik Parlamenter Sistem” geçmeyi, bunun için de tez zamanda halkoyuna (referanduma) gitmeyi ve derhal ama derhal 7 Haziran 2024 Cuma günü tanıtımını yaptığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ninhttps://www.tccb.gov.tr/haberler/410/152660/-maarif-modeli-milletimizin-koklu-tarihini-kulturunu-ve-degerlerini-merkeze-alan-bir-bakis-acisiyla-hazirlanmistir- geri çekilmesini söyleseydi; iki konuda kararlılık gösterseydi!

Yapmadı!

Atatürk’ü tanısaydı, Nutuk’u/Söylev’i, Gençliğe Hitabe’yi vb okusaydı yapardı!

CHP’de şu anda gerçek anlamda “örgüt” (teşkilat) olmadığını, bu yapılanmaya sil baştan gitmek gerektiğini bilmiyor!

 

CHP’de “devşirme”den geçilmiyor!

 

Özgür Özel (Ö.Ö) sanki toplumsal muhalefete karşı, iktidarın dalgakıranı!

ATI ALAN ÜSKÜDAR’A GEÇMİŞ, ÖZGÜR ÖZEL HALA HAVANDA SU DÖVÜYOR!..

150 150 bakikarakol

 Dün (4 Mayıs 2024 Salı) Devlet Bahçeli’nin “CHP Genel Başkanı, terör ve terörist görmek hususunda önüne geçemediği bir merak içindeyse bize değil, yanı başında vazo gibi tuttuğu, kol kola girdiği, emel ve hedef birlikteliği içinde olduğu DEM’li bölücülere bakması en doğru ve doğal tercih olacaktır. Bize küstahça üslup hatırlatması yapan bu şahsın, önce kendi ağzını yıkaması, diline hakim olması, hırs bürümüş gözüne bizi kestirmekten derhal dönüş yapması ikazen tavsiyemdir. Parti yöneticilerimizi ve milletvekillerimizi doğrudan hedef alan, yalan ve yanlışlarla dolu iddialarda bulunan CHP Genel Başkanı’nın yolu yol değildir, sözleri itibarlı ve isabetli değildir. Kendisi her şeyi yapacak, aklına her eseni söyleyecek, her filmin içinde başrole talip olacak, sonra da normalleşmeden ve yumuşamadan bahis açacak, diyorum ki, bu terazi o sıkleti çekmez, yumuşakça duruş Milliyetçi Hareket Partisi’yle bağdaşmaz, asla da yakışmaz.” https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/5318/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_4_Haziran.html sözlerine, aynı gün 1,5-2 saat sonra “Kaba kuvvete sarılmayız, demokrasiden ayrılmayız ama birileri mevcudiyetini koruyacak diye CHP ile çatışmak istiyorlarsa adı kim olursa olsun asla o çatışmanın parçası olmayız. Sayın Bahçeli’nin kullandığı bütün ifadeleri onları metne yazan ve kendi kusurlarını örtmeye çalışan, bütün MHP’lilerin yakından bildiği ve yaka silktiği o ikisinin kusuru. Görüyorum. Devlet Bey’in de canı sağ olsun” https://www.chp.org.tr/haberler/chp-lideri-ozgur-ozel-boyle-giderse-erken-secimi-millet-ster-onunde-kimse-duramaz diyen, daha sonra “Biri istemiyor diye, kriminal tipler normalleşmeden korkuyor diye, Genel başkanlarına hakaret ettirip bizimle kavga ettiremezler” tümcesini söyleyen, ardından “Dün akşam itibariyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin kolonları kesiktir. Kirişleri kırıktır. Temeli kumdandır.* Devleti sakatlamışlardır. Bu devletin bu hale getirilmesinde AKP ve MHP’nin anayasa tanımazlığı sebeptir. Bunu söylemeye devam edeceğiz” deyip “Şu görüldü ki, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen ucube sistem kökten hukuksuzdur, Kökten Anayasa’ya aykırıdır. ** Yapılan uyum kanunlarının hepsi yetkisizdir. Bir yıl içinde Meclis’te bunlar Anayasa’ya uygun kanun olarak çıkmazsa devlet bir başına, kolonsuz, kirişsiz, temelsiz, çatısız kalacaktır. Bu yüzden hukuka uymak. Bu yüzden anayasa istemek için önce mevcut anayasaya uymak, üzerine yemin edilen anayasaya sadakat göstermek, yetkiyi veren milletin aklı ile alay etmemek gerekmektedir. (…) Bu ülkede ekonomi kötü yönetilmektedir. Bakanlar değişmekte, atayan kalem değişmemektedir. Mürekkep aynı mürekkeptir. Bu sorunun sebebi Recep Tayyip Erdoğan’dır” biçiminde konuşan Özgür Özel (Ö.Ö) hala havanda su dövüyor, hala siyasa yaptığını sanıyor, hala “Atı alan Üsküdar’a geçti” haberi yok!

Biliyorum, Yılmaz Özdil’in dün sabah kendi youtube kanalında gerçekleştirdiği canlı yayında “Mürit Eğitim Bakanlığı”  https://www.youtube.com/watch?v=mkkNknej3PM başlığı altında ettiği çok ciddi, çok ciddi olduğu kadar çok önemli sözleri dinlemedi, duymadı.

Hadi “Dündü, duymadı” diyelim, genelde bütün illerde, özelde sevdalısı olduğum Kars’ımda peş peşe açılan “Kuran Kursları” da mı kulağına çalınmamış, önüne bilgilendirme notları, raporları konulmamış?!

İl, ilçe teşkilatları, Milletvekilleri ve Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı uyuyor mu?!

Uyuyor olmalılar ki, gündeme taşımadılar!

Hemen şimdi Kars’tan 2 haber başlığını linkleriyle vereceğim; tıklayıp okusunlar; lütfen siz de tıklayın okuyun, sonra 3’üncü haberi paylaşayım:

 1- Yaz Kursları Planlama ve Koordinasyon Toplantısı Yapıldı https://www.gazetekars.com/yaz-kurslari-planlama-ve-koordinasyon-toplantisi-yapildi-45388h.htm

2- Kars’ta Müftülük Çocuk Akademisi Devam Ediyor https://www.karsmanset.com/haber/karsta-muftuluk-cocuk-akademisi-devam-ediyor-1186018.htm

Ve..

Gelelim

“Kars’ta 4-6 Yaş Kuran Kursları Kapanış Programı Düzenlendi https://www.karsmanset.com/haber/karsta-4-6-yas-kuran-kurslari-kapanis-programi-duzenlendi-1205564.htm başlıklı habere!

Haber şu kadarlık:

“Hz. Ali 4-6 Yaş Kur’an Kursu bahçesinde gerçekleştirilen programa İl Müftümüz Hamza Bayram katılım gerçekleştirerek öğrencilerin sevinç ve coşkusuna eşlik etti.

Kur’an-ı Kerim Tilaveti ile başlayan programda 4-6 yaş grubu Kursunda eğitim gören minikler gelen misafirlere çeşitli sunumlar gerçekleştirdiler.

Selamlama konuşması yapan İl Müftüsü Bayram tüm katılımcılara ve özellikle programda emeği geçen Kuran Kursu öğreticileri ve görevlilerine teşekkür etti.

Program sonunda minik öğrencilere Müftü Bayram tarafından belge ve hediye takdimi yapılarak etkinlik sonlandırıldı.”

Hanımefendiler, beyefendiler ne oluyor?!

04-06 yaş grubundaki çocuklara “Kuran Kursu” da ne demek?!

Bu konuyu, değerli Karslı hemşerim Emekli Kl. Psk. Av. Cengiz Şıklı az aşağıda çok güzel özetlemiş, ben ayrıntıya girmeyeceğim; ama şu kadarını söylemek isterim:

Bu kurslardaki amaç “kutsal İslam Dini”ni öğretmek değil, “Arapça”yı öğretmek!

Kuran dili de Arapçaymış!

Hadi ordan!

“Türk”üm, dinimi kendi dilimde öğrenirim, çünkü çok daha iyi anlarım, çok daha iyi inanan olurum.

“Kuran Kursu” adı altında 04-06, yetmedi 07-10 yaş grupları arasında, o da yetmedi yaz etkinliklerinde 10 yaş üstü çocuklarımıza “Arapça”yı öğretmek, Türk çocuklarını “Araplaştırmak” istiiyorlar!

Arapların durumları ortada!

Bu duruma neden, nasıl getirildikleri bilinmez değil!

Bu konuyu ya 19 Haziran 2024 Çarşamba veya 26 Haziran 2024 Çarşamba günü yazacağım.

Ben burada noktalıyorum; sizi, istemim üzerine, Şıklı kardeşimin kaleme aldığı okunur içerik ve değerdeki “4-6 YAŞ ARALIĞI ÇOCUKLARA DİN EĞİTİMİ NEDEN VERİLMEMELİ” başlıklı yazısıyla baş başa bırakıyorum:   

4-6 yaş aralığında, okul öncesi çağındaki çocuklara din eğitimi verilmesi sadece sakıncalı değil; sosyal bir cinayettir. Bir kuşağın ulusal bilincinin sistemli olarak yok edilmesidir… Bir kuşağın bilincinin ve bilinçaltının sakatlanması anlamına gelmekte, gelecek yaşam dönemlerinde karşılaşacakları ruhsal hastalıkların temeli atılmaktadır.. Depresyon, anksiyete bozuklukları gibi yaygın; tedavi edilebilen ama bireylerin üretkenlik ve yaratıcılığını kaybetmelerine yol açan şekilde bireyleri etkilediği gibi, nevrotik bozukluklar, ağır psikotik bozukluklardan şizofreniye varan birçok ruhsal hastalığın temeli bu çağda, yani kişiliğin oluşmaya başladığı dönemde atıldığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu yaş dönemlerinde dinsel eğitim verildiğini varsayarak Farklı Psikoloji kuramları açısından bu kuşağı incelediğimizde ortaya çok vahim sonuçlar çıktığı görülecektir. Freud ve psikanaliz teorisine göre bu dönem fallik döneme tekabül etmektedir. Fallik dönem psikoseksüel gelişim evrelerinin üçüncüsüdür. 3’üncü yaşın sonundan 6’ıncı ya da 7’inci yılın sonuna dek süren bu evrede, çocuk kendi bedeninin farkına varmasıyla karşı cinse yönelir. Ancak sağlıklı ortamlarda sağlıklı sosyal ilişkiler bu dönemde öğrenilerek, kurulmaya başlanır. Oysa katı kurallarla verilen dinsel eğitimde; çocukların haremlik-selamlık olarak ayrışması esas olduğundan bireyler karşı cinsi tanıyamadan, uygarca ilişkiler kurmayı, karşı cinse karşı nazik olmayı öğrenemeden, bu öğrendiklerini davranışa dönüştüremeden karşı cins onlar için hep öteki olacaktır. Verilecek dinsel eğitimle kadınların 2. Sınıf olduğu, erkeğin malı olduğu zihinlerine işlenmesi nedeniyle, onlara sevap işlerlerse cennetle ödüllendirilecekleri bir erkeğe 40 kadın ya da 70 huri verileceği safsatalarıyla yetiştirilerek geleceğin kadın cinayetleri işlemeye aday potansiyel katiller yetişecektir. Ülkemizde artan kadına şiddet suçlarının failleri ve kadın cinayetlerini işleyenler incelendiğinde onların bu gelişim dönemlerinde benzer katı dinsel eğitimden geçirilmiş olduklarını görürüz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği aşılanan kız ve erkek çocuklar yan yana ’’ günah” diye oturmak istemeyecekler, günah işledikleri bilinçaltlarına işlendiğinden suçluluk duygusu minik yüreklerinde kök salacaktır. “Değerler eğitimi” diye çağdışı bir eğitim anlayışının dini veriler üzerine inşa edilmek suretiyle 4-6 yaş grubundaki çocuklara empoze edilmesi, çocuklarda anlam/duygu karmaşaları ve korkular yaratacaktır. Eğitbilim ve psikoloji bilgisi olmayan kişiler tarafından verilen dinsel eğitim sevgi üzerine değil korku üzerine inşa edileceği için, çocukların bilinçaltları ölüm, öteki dünya, ahiret, cennet, cehennem gibi korku ve şiddet ögelerinin, cezalandırılmanın kaçınılmaz olduğu düşüncelerinin sürekli işlenmesiyle bir çok ruhsal davranış bozukluğu sıklıkla görülmeye başlanacaktır. Geceleri ağlayarak uyanma, fobik tarzda korkular yaşamaya başlama, diş gıcırdatmaları, gece işemeleri (enürezis nocturna)obsesyonlar yaygınlıkla görülecektir. Çocuklar giderek sorgulama yeteneklerini kaybedecekler, “Biat etme, İtaat etme” adı altında yaratıcılıkları üretme becerileri körelecektir.

Ericson’un kuramına göre yaşamın 8 Evresinden 3’üncü Gelişim Evresi: Girişkenliğe Karşın Suçluluk Duygusu (3-5 Yaş) da bu dönemde yaşanır. Çocuğun, ulaştığı dilsel gelişimle kendini daha rahat ifade edebildiği, dil ve motor becerilerini daha iyi kullanabildiği evredir. Bu evre Freudyen yaklaşımda fallik-ödipal dönem olarak adlandırılır. Dönemin en belirgin özelliklerinden biri cinsel konulara olan meraktır. Bu dönemde çocuklar kendi cinsel organlarına dokunabilir, arkadaşlarının cinsel organlarına dokunabilir ve cinsel oyunlar oynayabilirler. Bunların tamamı meraktandır; ancak bilinçsiz aileler bunun bir ahlak bozukluğu olduğunu düşünerek, doğrudan çocuğu azarlama ve cezalandırma yolunu seçmekteler. Hatta eğitbilim ilkelerinden habersiz ve psikoloji bilgisi olmayan din öğreticileri bu cezalandırma eylemini bizzat kendileri yerine getirmektedirler. Bu dönemde, merakları yüzünden aşağılanan, dövülen veya cezalandırılan çocuklar adeta yıkım yaşarlar. Bunun faturası ilerleyen yaşlarda ortaya çıkar. Cinsel problemlerin ve baskılanmışlığın kökleri genellikle 3-5 yaş dönemine dayanır.3-5 yaş dönemi çocuğun, arkadaşlarıyla ilişkilerini yapılandırabildiği dönemdir. Yaş itibariyle biraz saldırganlık dürtüleri olabilir ancak bu isteği oyun veya oyuncaklarla tatmin edebilmeleri sağlanabilir bu oyun çağında… 3-5 yaş dönemi çocuğun, arkadaşlarıyla ilişkilerini yapılandırabildiği dönemdir. Yaş itibariyle biraz saldırganlık dürtüleri olabilir ancak bu isteği oyun veya oyuncaklarla tatmin edebilirler. Sağlıklı olan budur. Ebeveynler, çocukların kavga etmelerini bir suç değil; güçlü bir dürtü olarak değerlendirmeli ve olumlu yaklaşım sergileyerek önlemedirler. Şiddete eğilimi olan çocuğa sözel veya fiziksel şiddet ile terbiye uygulamak, olsa olsa şiddet eğilimini artırır. İleri dönemlerde ise başkalarının hayat görüşüne saygısı olmayan, çevresindekileri kendi görüşlerine uygun davranmaya zorlayan, egosu yüksek bireylere dönüşebilirler. Bu dönem olumlu atlatılırsa, karşısındakine saygılı, sorumluluk sahibi birey olma yolunda güçlü temeller atılır. Dikkat ederseniz bu gelişim evrelerinde, yeni bir davranışın açığa çıkması ve bu davranışa gelen çevre (aile) tepkisi söz konusudur. Mesela, 3’üncü gelişim evresi olan girişkenliğe karşılık suçluluk duygusu evresinde cinsel merak var, karşılığında cezalandırılma veya olumlu bir şekilde yönlendirilme var. Şiddet eğilimi var, karşılığında ise cezalandırılma veya olumlu bir şekilde yönlendirilme var. İşte tüm bu yeni davranışlar ve yeni davranışlara verilen tepkiler çocuğun kişilik kazanımında etkili faktörlerdir. Bu çocuklara eğitici olarak atanacak din eğitimcilerinin çocukları, bir kuşağı; giderek bir ülkeyi nereye götüreceklerinin cevabı buradadır. 4’üncü Gelişim Evresi: Üretkenliğe Karşı Aşağılık Duygusu (5-11 Yaş) Okul öncesi eğitimi ve ilköğretim okul çağını kapsayan dönemdir. Freudyen ekolde 5-11 yaş arası olan bu 4’üncü gelişim evresine “latent dönem” adı verilmiştir. Sosyal ilişkilerin geliştiği, öğrenme süreçlerine, üretme süreçlerinin eklendiği dönemdir. Rol model belirleme eğilimi bu çağda belirginleşir. Meslek seçimine bu çağda yönelirler. Kendi başlarına bir iş başarabildiklerini, gereken yerde nasıl kimden yardım alabileceklerini ve başkalarına nasıl yardımcı olabileceklerini, çocuklar bu dönemde öğrenirler. Başarma duygusunun en çok haz verdiği ve en çok ihtiyaç duyulduğu dönemlerden biridir. Bu dönemi başarılı geçiren çocuklar aşağılık kompleksleri geliştirmeden, kendileriyle barışık ve yeterlilik duygusu içerisinde olurlar. Tam tersi durumda ise (Örnek: Okulda başarısızlık) kendilerini yetersiz bireyler olarak görebilirler. En yaygın ve kabul gören Piaget’in bilişsel gelişim kuramıdır. Bu kurama göre çocukların soyut kavramları edinmeleri, kavraması, anlamlandırmaları günlük yaşamında bunu kullanmaları ancak soyut işlemler dönemine bu da çocukların 12 yaş ve üzerine karşılık geliyor. Bu 12 yaş altındaki çocuklara din eğitimi neden verilmemeli sorusunun da yanıtını bize vermektedir. Çünkü 3-5 yaş aralığındaki çocuklar gelişimsel olarak soyut düşünme olgunluğuna erişmemiş, somut ve tamamen duyuları aracılığı ile edindikleri deneyimler bağlamında akıl yürütebilmektedirler. Bu gerekçeyle gerek çocuk gelişimi kuramcılarınca ve psikologlarca; gerek okul öncesi eğitim yaklaşımlarında duyulara önemle vurgu yapılır. Yani 5 duyuya yönelinmesi gerektiği işaret edilir. Burada yetişkinlerin ve ülkemizdeki aydınların, laik cumhuriyeti savunanların sorumluluğu ve önceliği bilimsel referanslarla çocuğun gelişimini önceleyen bir yaklaşımı benimsemek ve çocuğun yüksek yararını gözetmektir. Bu nedenle 4-6 yaş aralığındaki çocuklara dinsel eğitim asla verilmemelidir, önerilmemelidir. Çünkü bu yaş aralığındaki çocuklar algılarını duyuları aracılığı ile inşa eden, akıl yürütme olgunluğu özelden özele olan, somut sınıflandırma ve benmerkezci düşünme becerisine sahip, dikkat süresi kısa olan çocuklardır. Tam anlamıyla bağımsızlığını kazanmamış, bir grubun üyesi olma yetkinliğine henüz ulaşabilen, kuralları üretme ve izlemede tam anlamıyla olgunluğa erişememiş çocuklardır. Ayrıca dil gelişimi anlamında da sözcük dağarcığının yetişkine oranla zayıf, sözcüklerin anlamını bilme ve kavrama olgunluğu tam olarak gelişmemiştir. Çocuğun bu gelişimsel özellikleri dikkate alındığında bu yaş aralığındaki çocuklara okul öncesi eğitimde “din eğitimi”nin verilmesi uygun değildir Ayrıca okul öncesi eğitimde “din eğitimi”nin verilmesi sadece Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nin 12’inci, 14 ve 36’ıncı maddeleri ile değil Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 24’üncü Maddesi ile de çelişmektedir. Bu konudaki incelememizi başka bir yazıya bırakıyorum. 04.06.2024

  

  * “Temeli kumdandır” ne demek ya?!

** İyi güzel de yerine ne koyuyor, neden “Demokratik, Laik Parlamenter Sistem” ve “Demokratik, Laik Parlamenter Sistem’e döneceğiz” demiyor, diyemiyor?!

DÜN “GEZİ PARKI DİRENİŞİ”NİN 11’İNCİ, ÖNCEKİ GÜN “27 MAYIS”IN 64’ÜNCÜ YILDÖNÜMÜYDÜ VE 3 GÜN ÖNCEKİ PANKART!..

150 150 bakikarakol

Dün (28 Mayıs 2024 Salı) “Gezi Parkı Direnişi”nin başladığı günün 11’inci yıldönümüydü.

Bu eylemin davasından 13 yıl hapis cezasına çarptırılan, 2023 seçimlerinde Hatay’dan Türkiye İş Partisi (TİP) Milletvekili seçilen, Anayasal ve yasal haklar çiğnenerek, cezaevinden, Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali kararı”na karşın, Yargıtay 3’üncü Daire’nin “diretme”si sonucu çıkarılmayan, Kamutay’da da (TBMM’de de) hukuk katledilerek, haksızca “Milletvekilliği” düşürülen, halen “Marmara (Silivri) Cezaevi”nde tutuklu olan Av. Şerafettin Can Atalay bir gün önceden (27 Mayıs 2024 Pazartesi)  içeriği yüklü, anlamlı ve her şeyi çok güzel anlatan bir ileti paylaştı.

www.cumhuriyet.com.tr iletiyi //Can Atalay’dan Gezi direnişinin 11. yılında mesaj: ‘Hepimiz oradaydık’// başlığı ve “Gezi Parkı Davası’nda 13 yıl hapis cezası verdiği ve Anayasa Mahkemesi kararına rağmen milletvekilliği düşürülen eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay, Gezi direnişinin 11’inci yılında mesaj paylaştı.” spotuyla yayınladı. https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/can-atalaydan-gezi-direnisinin-11-yilinda-mesaj-hepimiz-oradaydik-2211057

Teşekkürler Can Atalay!

Sana ve senin gibi hapis yatan arkadaşlarına, bu davadan “mağdur” olanlara, “Gezi Direnişi” sırasında yaşamlarını, uzuvlarını yitirenlere selam olsun. 

 

Önceki gün (27 Mayıs 2024 Pazartesi) de, “27 Mayıs askeri darbe”nin 64’üncü yıldönümüydü.

Evet, 24 yıl önce yapılan “askeri darbe” idi.

Toplum bilgilendirilmeden ve hazır değilken geçilen “Çok Partili Sistem”le, dönemin tek partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içinden çıkan Milletvekillerinin ayrılıp kurdukları “Demokrat Parti”in (DP’in) 1950’de iktidara gelmesiyle ülkede yaşananlar, ülkenin gericiliğe, karanlığa yönelmesi, albay ve albay altı subayları, astsubayları, Adnan Menderes Başbakanlığındaki DP iktidarını, tek örgütlü, etkin güç “ordu”nun “müdahalesi”yle “devirme”ye itmiştir.

Darbe, 27 Mayıs 1960’da gerçekleşmiştir.

Bana göre “darbe” yanlış olmuştur.

Ama bu yanlışın da, bu yanlışın oluşumunun da, oluşum sürecinin de, ondan önceki sürecin ve süreçlerin de -yani Kemal Atatürk sonrası bütün olanların, hızla geriye, karanlığa, ilkelliğe vb gidişin/gidişlerin- arkasında, düşman emperyalist İngiltere, İngiltere’nin “vitri yüzü” emperyalist ABD var!

Darbeyi yaptıranlar bunlardı!

Ama darbeyi yapan albaylar, albay altı subaylar, astsubaylar, bu emperyalistlerden bundan habersizdiler!

Geç öğrendiler!

Darbenin başına getirilen Orgeneral Cemal Gürsel’in, bu emperyalistlere “Para verin. Para vermezseniz, personel maaşlarını ödeyemeyiz” diye nasıl yakardığı, İngiliz ve ABD kayıtlarında/arşivlerinde yer aldığı yazıldı, çizildi.

Ve para verildi!

Başbakan Menderes’le iki Bakan arkadaşının idamlarının arkasında da bu emperyalistler var!

Menderes ve iki Bakanın idamını, Türkiye’de sağ siyasi kadroların, “Atatürk Düşünceleri”ne, “Atatürk Düşünceleri”ni sahiplenip ilke edinenlere karşı doyasıya kullanmalarını planlayan da gene düşman emperyalist İngiltere, ABD’dir!

Bütün bunları ayrıntılarına kadar bilen, dillendiren, yazan, çizen çokça insanımız var; bilip de susan, çarpıtan, yalanlar uyduranlarımız da var; hiç bilmeyenlerimiz de!..

90’lı yıllarda, İstanbul ANAP İl Yönetimi’nden tanıdığım, bir ara Hürriyet Gazetesi’nde yazan, sonra “Makale yazmayı bırakıyorum, kitap yazacağım” diyerek, yitip giden dostum Cüneyt Ülsever bir yazısında, Adnan Menderes için “demokrasi şehidi” diye yazmıştı.

“Yanılıyorsunuz, Adnan Menderes, elerki (demokrasi) şehidi değil, elerki düşmanıdır” diye yazdım, kendisine gönderdim; dostluğumuz bitti.

Biliyorum, doğrularına katıldığım, kimilerini paylaştığım, kimilerini yazı konusu yaptığım Doğru Parti Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu da bana tepki gösterecek.

Göstersin, canı sağ olsun.

Doğru bildiğimden şaşmam!

“27 Mayıs”ın 64’üncü yıldönümünde, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının metin yazarları gene tarihi yaşanmışlıkları, gerçekleri çarpıtan metin kaleme almışlar.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı da cam ekrandan okudu.  https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/152524/-turk-demokrasisi-yeni-ve-sivil-anayasa-yapma-esigini-asacak-guce-olgunluga-fazlasiyla-sahiptir-

Bilinmesini isterim ki, ben idama şiddetle karşıyım.

Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam edilmeleri yanlıştı!

Darbe yapan askere “Askeri Mahkeme”de “idam kararı” çıkarttıran, DP’yi iktidara taşıyan gene emperyalist İngiltere ve ABD’dir!

Lütfen artık bu gerçek bilinsin!

Menderes, Zorlu, Polatkan kesin kes idam edilmemeliydiler; ancak, iktidarları darbeyle değil, seçimle yani halkın iradesiyle bitmeliydi ve gerçek anlamda bağımsız yargıda, Yüce Divan’da yargılanmalıydılar.

Yalnız üçü ve yaşından ötürü af edilen Cumhurbaşkanı Celal Bayar değil, DP’nin Milletvekilleri, siyasi kadroları, bürokratları, yandaş yalakaları, yandaş yalaka gazetecileri, yazar-çizerleri vb de yargılanmalıydı.

Yargılamalar sonunda suçsuzlar beraat edilirdi; az, orta, ağır, çok ağır suculular suçlarına göre cezalara çarpılırlardı; cezaevlerinde cezalarını çekerlerdi!

Böyle yapılmadı, yapılmasına izin verilmedi!

Çünkü düşman emperyalist İngiltere, ABD, kininin intikamını alma, Atatürk Türkiyesi’ni gerici Arabistan yapma, Türkiye ve Ortadoğu’daki çıkarlarının, egemenliklerinin peşinde, uğraşındaydı!

Şimdi acil sırada, Milli Eğitim Bakanlığı’nın oldubittiyle uygulamaya soktuğu “Türkiye Yüzyılı Maarif Müfredatı”* ve anayasa tanımayan siyasi kadronun yapmak için kolları sıvadığı “Yeni Sivil Anayasa” dedikleri var!

“Türkiye Yüzyılı Maarif Müfredatı”na hukuki kazanımı “Yeni Sivil Anayasa”yla sağlamak çabasındalar!

Buna; Çanakkale’de, Anadolu’da, bu topraklar için, bu topraklarda yaşayanlar için savaşıp şehit ve gazi olanların, komutanların, Başkomutan Kemal Atatürk’ün torunları izin vermeyecek!

Selam olsun…

 

Ve üç gün önce…

26 Mayıs 2024 Pazar günü Anlara Tandoğan Meydanı’nda, Özgür Özel’in günler öncesinden duyurduğu “Emekliler Mitingi” https://www.t24.com.tr/haber/chp-den-ankara-da-buyuk-emekli-mitingi,1166615#google_vignette vardı.

Meydanı hınca hınç doluydu.

Türkkiye’nin her ilinden, ilçesinden, bucağından, kasabasından, köyünden yüz bin emekli akın etmişti.

Emeklilerin ellerindeki pankartlardan biri ilgimi çekti.

Dikkatle okudum:

“Emekliler için zordur geçim, Özgür Özel acele seçim”

https://t24.com.tr/foto-haber/binlerce-emekli-buyuk-emekli-mitingi-nde-bulustu,32430 ** yazıyordu.

Çok hoşuma gitmişti.

Aynı gün saat 17.48’de X hesabımdan paylaşımda bulundum, HOŞUMA GİDEN İÇERİKLİ, İLETİLİ PANKART: “Emekliler için zordur geçim, Özgür Özel acele seçim”!.. “KENDİ BİLİR AMA ÖZGÜR ÖZEL (Ö.Ö.), UYANAN TABANIN SESİNE, İSTEMİNE KULAK VERSİN, ‘ERKEN SEÇİM’İ GÜNDEMİNE ALSIN, ‘ERKEN SEÇİM’ SÜRECİNİ BAŞLATSIN” DERİM… https://twitter.com/BakiKarakol/status/1794742397676786061 diye yazdım.

Dün (28 Mayıs 2024 Salı) Özgür Özel’i TV’den izledim.

Grupta konuşuyordu.

Emeklinin pankartında dile getirdiği “… Özgür Özel acele seçim” istemine “oralı” değildi, kulak tıkamıştı!

https://www.chp.org.tr/haberler/chp-lideri-ozgur-ozel-arkadaslarimizin-ceride-tutulmasi-anayasa-hlalidir-hukuk-devletinin-askiya-alinmasidir   

Umutlu değilim ama gene de yazacağım:

Özgür Özel, erken seçimi ve ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistem”den bir an önce kurtulmayı, “Demokratik, Laik Parlamenter Sistem”e dönmeyi gündemine almalı, ülke gündemine taşımalı, yarından tezi yok gittiği, gideceği her yerde, her platformda, meydanlarda bıkıp usanmadan, yorulmadan halka anlatmalı, halkı bilgilendirmeli, toplumsal muhalefeti bunlar için eyleme geçirmeli…

   

  * İleride yazacağım.

** Pankart, linki tıkladığınızda ekran sağındaki ilk görselde.

 

“TÜRKÇE GICIK, SIKICI DERS” HA!.. ÖYLE Mİ?!. YAZIKLAR OLSUN!..

150 150 bakikarakol

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberlerindeki Doğu Azerbaycan Eyalet Valisi Malik Rahmeti, Tebriz Cuma İmamı Ayetullah Ali Haşim’inin yaşamlarını yitirmelerine neden olan önceki gün (20 Mayıs 2024 Pazartesi) yoğun sis yüzünden meydana gelen helikopter kazasına https://www.sozcu.com.tr/helikopter-kazasi-geciren-iran-cumhurbaskani-reisi-hayatini-kaybetti-p48464 ilişkin, Sözcü TV’de canlı yayına katılan Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu son derece ilgi çekici, gerçekçi, güzel yorumda bulundu.  

https://www.youtube.com/watch?v=6MchZJVlobA

Sözleri arasında değindiği bir ayrıntı vardı ki, hayran kaldım.

Kutluyorum.

İleride “o ayrıntı”yı yazacağım.

Buna nokta koyuyor, başlıktaki konuya geçiyorum.

 

Volkan Aydemir’i, www.karsmanset.com internet gazetesinde yayınlanan, sevdalısı olduğum Kars’ımla ilgili yazısıyla tanıdım.

Telefon iletişiminde “Karslı” olduğunu öğrendim.

Oda, benim ve yüz binlerce Karslı gibi “Kars göçmeni”ydi; Koceli’de oturuyor.

Sahibi Karslı olan www.siyasetcafe.com internet gazetesinde belli aralıklarla yazılar yazıyor.

16 Mayıs 2024 Perşembe günlü “Ümmeti Eğitim Bakanlığı” https://www.siyasetcafe.com/ummeti-egitim-bakanligi-4748yy.htm başlıklı yazısını dikkatlice okudum.

“Aslında sorun 1960’lardan bu yana yap-boz tahtasına çevrilen eğitim sistemi!” tümcesine, eğitim sistemimizin yap-boz tahtasına çevrilmesinin “1960’lardan bu yana” olduğu vurgusuna katılmadığım yazısı şöyle başlıyor:

// Her sabah olduğu neşesi yoktu yüzünde, bir bıkkınlık vardı. Oysa akşamdan bütün istekleri yerine getirilip, ideal ilkokul çocuğu kıvamında uyumaya gönderilmişti.

-Ne oldu, neyin var?

-Bugün çok gıcık dersler var.

Dokuz yaşında ilkokul dördüncü sınıfa giden Asya derslerden şikayetleniyordu.

Yuvarlak gözlüklerinin arkasındaki koca gözlerini açarak.

-Hele bir tanesi.

-Hangi dersmiş gıcık olan?

-Türkçe!

-Türkçe mi?

-Evet. Türkçe çok sıkıcı, sürekli metin okuyoruz. İmla bilgisi dersi de cabası.

-Türkçe bizim ana dilimiz, dersi ne kadar sıkıcı olabilir ki?

-Sıkılıyoruz baba, hiç cazibesi yok.

-Dünyadaki birçok halk ana dilini öğrenmek veya korumak için türlü zahmete katlanıyor. Sürgün hayatı yaşayan insanlar, manda veya dominyon olan ülkelerin milletleri kendi dillerinden uzaklaştırılırken senin anadilimizi öğreten derse yaklaşımını doğru bulmadım.

-Ama baba (üzüldüğümü anlamış olacak ki biraz da şirinlik yaparak)! Öğretmenimiz sürekli metin okutup, yazı yazdırıyor. //

 

İçim darlandı!

“Türkçe gıcık, sıkıcı ders” ha!

Öyle mi?!

Yazıklar olsun!

Ve…

İnanamıyorum!

İnanamayacağım!

Çünkü böyle bir şey olamaz!

Olmamalı!

Çünkü böyle bir şeyi kabul etmiyorum!

Çünkü böyle bir şey kabul edilemez!

Çünkü “Türkçe gıcık, sıkıcı” değildir!

Ama…

Belli ki, “Türkçe” düşmanları, “Türk kimlik”li halkın çocuklarına “Türkçe”yi “gıcık, sıkıcı” yapmak için “sinsice” çok önceden projelendirmişler, uygulamaya sokmuşlar!

Öğretmenleri kullanarak, Türkçe’yi derslerde öylesi “gıcık, sıkıcı” içerik ve anlatı haline getirmişler ki, çocuklar Türkçe’den gıcık kapar, sıkılır olmuşlar!

Bir ulusun, okul çağındaki çocukları, ulusal dillerinden “gıcık” duyar ve  “sıkılır” duruma sokulur mu?!

Var mı böyle bir ulus?!

Çok üzgünüm!

Bir tane var!

Bizim ulusumuz!

Kahroluyorum!

Önüne geçemediğim yüklü, ağır öfkeyle lanetliyorum!

 

Aynı günün (16 Mayıs 2024 Perşembe) gecesi Kanal D TV’de kaçırmadan izlediğim, Yılmaz Erdoğan’ın senaryosunu yazdığı, sanat yönetmeliğini yaptığı ve başrolünü oynadığı “İnci Taneleri” dizisinin* 15’inci bölümün hemen başlarında yer alan sahnedeki “Dilbilgisi” repliği beni çıldırttı!

https://www.youtube.com/watch?v=HposSajSDhs linki tıklayıp 23:09-24:42 arasını izlediğinizde, gözlerinizle görecek, kulaklarınızla duyacaksınız, inanamayacaksınız!

Ben gene de özetleyeyim:

İşlemediği ama “Ben yaptım” diyerek kabullendiği cinayetten hapis yatan Edebiyat Öğretmeni Azem/Adem (Yılmaz Erdoğan), özel ders verdiği, düğmeci işkadının tembel ve şımarık kızına, konut bahçesinde, toprak eşimi, toprağa bir şeyler ekme dersi veriyor ama kız toprak eşmek, toprağı düzeltmek, toprağa bir şeyler ekmek istemiyor; özel Edebiyat Öğretmenin ağzından mırıltılı biçimde “Dilbilgisi” sözcüğü çıkıyor.

Yani…

Toprak üzerinde çalışma yapmak istemeyen öğrencisini “Dilbilgisi Dersi görmek”le tehdit ediliyor.

Öğrenci kız da, “Dilbilgisi Dersi görmek” yerine ni, öğretmeninin dayatmasını seçiyor, öğretmeniyle birlikte toprağı eşiyor, eştiği toprağı küçük el tırmığıyla düzeltiyor, sonra da toprağa tohum ekiyor.

Tembel, şımarık kız, bütün bunları Dilbilgisi Dersi görmemek için yapıyor.

Böyle ders anlatımı olur mu?!

Utandım!

Söyleyecek çok sözüm var ama tek sözcük etmeyeceğim, Mustafa Erdoğan’ı ayıpladığımı, kınadığımı söylemekle yetineceğim.

 

16 Mayıs 2024 Perşembe’den bir gün sonra, Milli Eğitim Bakanlığı’na “Bakan” sıfatıyla atanmış “Yüksek Bürokrat” Yusuf Tekin, bir zamanlar Türk Basını’nın “amiral gemisi” iken, şimdi “emir al gemisi” olan yandaş Hürriyet Gazetesi’nin yandaş yazarlarından Hande Fırat’ın sorularını yanıtlamış. https://www.memurlar.net/haber/1102077/milli-egitim-bakani-yusuf-tekin-cemaat-iddialarina-cevap-verdi.html

İnternet basınında da geniş yer bulan söyleşide, “Cemaatçi misiniz?” sorusuna, “Hayır değilim. Sosyal medyaya bakıyorum, beni bütün cemaatlere yazdılar. Benim geldiğim çizgi belli. Ben Milli Görüş geleneğinden geliyorum. Herkesin kaçtığı bir dönemde demokratik ve siyasi mücadele tarafında yer aldım. Erbakan Hoca’ya saygım sonsuz. Akademisyenliği seçmem onun sayesindedir.” diye yanıt veriyor.

 

Cemaatçi değilse…

17 Aralık 2023 günü Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nda ettiği rini https://ankahaber.net/haber/detay/yusuf_tekin_sizin_tarikat_cemaat_dediginiz_bizim_stk_dedigimiz_yapilarla_toplasaniz_10_tane_protokolumuz_vardir_onlarla_protokol_yapmaya_da_devam_edecegiz_162943# özellikle şu sözlerini anımsatayım:

“Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2023 yılı itibariyle geçerli 2 bin 709 tane protokolümüz var. Bu protokollerden bin 167 tanesi resmi kurumlarla, 550 tanesi STK’larla, 986 tanesi ise TEMA’dan Kızılay’a bir sürü STK’yla. Bunların içerisinde sizin ‘tarikat, cemaat’ dediğiniz, bizim ‘STK’ dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Ben bu protokollerle bize destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz. Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor. Onlardan siz bunun için rahatsızsınız. Ben o STK’larla protokol imzalamaya devam edeceğim. Çocuklarımın dağa çıkmaması için sizin insan kaynağınıza, insan yetiştirmemek için buna devam edeceğim.”

Ve sorayım:

“Milli Görüş” ne demek?

Atatürk’ün görüşleri, “Milli” değil mi?

 

Milli Görüş’çü olmasındaki etkenin nedeni, merhum Necmettin Erbakan’a olan sonsuz saygısıymış!

Çünkü Akademisyenliği seçmesi, Erbakan’ın sayesinde olmuş!

Yani “özçıkar” (menfaat)!

 

İkinci soru ve yanıta geçeğim:

“Atatürk’ü seviyor musunuz?”

Yanıt:

“O ne demek? Tabii ki seviyorum, tüm milli kahramanlarımız gibi.”

 

Bu sözleriyle ilgili düşüncemi, 18 Mayıs 2024 Cumartesi günü X hesabından gerçekleştirdiğim paylaşımımla sunayım:

ATATÜRK’Ü SEVİYOR MUŞ!.

HADİ YA, KİM İNANIR SANA!.

KOMİK OLUP GÜLDÜRME!.

SÖYLEMLERİN, YAPTIKLARIN, YAPTIRDIKLARIN ORTADA!.

ATATÜR’Ü AZICIK SEVEN OLSAYDIN!..

HADİ NEYSE!..

https://twitter.com/BakiKarakol/status/1791802611521204456

 

* Dizide “öğretmen” sözcüğü yerine hep “hocam” sözcüğü geçiyor! Ve dizinin ilk bölümlerinde traşlım Adem/Azem öğretmen, Şeker Bayramı sonrası bölümlerde “çember sakallı”! Bu da Yılmaz Erdoğan’ın ayıbı!

 

“ADEM ÇALKIN” GİBİ MİLLETVEKİLİN VARSA, GERİ DE KALIRSIN, KARS’IN, ERZURUM’UN İLÇESİ DE OLUR!..

150 150 bakikarakol

Bu kez de Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kars’la Erzurum’un arasını açmak ya da Kars’la Erzurum’u karşı karşıya getirip kavga ettirmek için harekete geçti!

2011 yılında, merkezi “Kars” olmak kaydıyla, Kars-Ardahan-Iğdır illerini içine alan “Kars Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü”nü kapatmak, Erzurum’a bağlamak kararı alıyor!

Gerekçe ne?

Bilen yok!

Aslında bilen var!

Onlar, kararı aldıranla ya da aldıranlarla, Kültür ve Turizm Bakanlığı!

İki tarafta, kararın neden, hangi gerekçeyle/gerekçelerle alındığını açıklamıyor!

Kendi hallerine bırakılırsa, açıklamayacaklar da!

Çünkü hiç bir “haklılık” yok!

 

Yıllardır, kimi resmi kuruluşlar, belirli aralıklarla Kars’tan alınıyor, Erzurum’a götürülüyor!

Örneğin “Kars Radyosu”!

Kapatılıp Erzurum’a götürüldüğünde, nasıl da ağlamıştım!

İyi anımsıyorum, aynı duyguları, sevdalısı olduğum Kars’ımın, sevdalısı olduğum Karslım da yaşamıştı!

 

Kars’ın hakkı olan kimi yatırımların Kars’a değil Erzurum’a kaydırılmaları olayı yadsınamaz!

 

Haliyle, bu “yanlışlar zincir”, Kars-Erzurum gerginliğine neden oldu!

 

Öyle ki, 1980 öncesi, iki ilin İl Genel Meclis’lerinde, iki il arasındaki doruğa varan gerginliğin bitirilmesi, eskisi gibi iki ilin “kardeş il” olması için “barış görüşmeleri” yapması  unutulur mu!

 

“Siyasi kavgan”ın içeriğine, ayrısına girmeyeceğim.

 

Kars’a gelmeden Erzurum’da kalan, Kars’tan alınıp Erzurum’a götürülen her hizmet, yatırım, başka varlıklar, Erzurumluları sevindirirken, mutlu ederken, biz Karslıları kahrediyor, üzüyor, biliyor, öfkelendiriyordu!

Bit gazeteci olarak, birebir yaşadım, biliyorum!

 

Biz Karslılar dün gibi, bugün de…

Erzurum’la “kardeş komşu şehir” olarak kalmak istiyoruz; Erzurum’a yapılan yatırımların, Erzurum’a değil Kars’a yapılması peşinde değiliz; Kars’ımızın hakkı olan yatırımların Kars’ımıza gelmesi ve Kars’ımızda olanların Kars’tan alınıp Erzurum’a götürülmemesi derdindeyiz!

 

Nedense biri/birileri, 1980 öncesindeki gibi Kars’la Erzurum’u karşı karşıya getirmenin, kavga ettirmenin uğraşında!

Amacın ne olduğunu anlamış değilim!

Ama 1980 öncesi o zor, kavgalı, kanlı günler unutulmadı!

İki il de, iki ilin halkı da her alanda ciddi biçimde olumsuz etkilendi!

Bu yaşanmışlıktan, Kars ve Erzurum’un duyarlı insanları, o berbat günlerin yeniden yaşanmasına, yaşatılmasına izin vermeyecek!

 

Erzurum’un 6 (5’i AKP’den, 1’i Dem Parti’den) Milletvekili ile Kars’ın 3 (1’i CHP’den, 1’i AKP’den, 1’i Dem Parti’den) Milletvekili bu konuda bir araya gelmeliler, konuşmalılar, “yanlışa”, “haksızlığa” nokta koymalılar ve tutarlıca ortak hareket etmeliler.

İlk olarak da, şu günlerde yaşanan, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Kars Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü”nün “Kars’tan Erzurum’a götürme kararı”nı durdursunlar.

Bunu yapmazlarsa, sıra başkalarına gelecek!

Karslı haklı olarak “Kars’ın, Erzurum’un ilçesi yapılmak isteniyor” düşüncesine kapılacak, sessiz, pısırık kalmayacak, itiraz edecek, tepki verecek!

Derim ki…

Aman, böylesi olumsuz gelişmeler olmasın, 1980 öncesi “kavgalı, kanlı günler”e veya benzeri günlere dönülmesin!

“Yanlış karar” iptal edilsin!

Kars’takiler Kars’ta kalsın, Kars’a gelecekler engellenmesin, gelsin!

Tarihi geçmişi ve tarihi varlıklarıyla zengin kent Kars’a artık “Gazi” unvanı verilsin!

 

Umarım…

Bu çağrım ve Kars’tan yükselen Karslı’nın tepkileri*, ilgililer tarafından dikkate alınır, gereği yapılır, Kars-Erzurum arasına “fitne” sokulmaz, Kars’ın da Erzurum gibi kalkınmada, gelişmede önü açılır, Kars hak ettiği yere, konuma gelir!

 

Son sözüm:

Yetti!

Kars’ımızdaki “Kültür Varlıklarını koruma Bölge Müdürlüğü”ne dokunmayın!

Onu da Kars’tan alıp Erzurum’a götürmeyin!

 

Yazımı tam burada bitirmiş, gözden geçirmiştim ki, Kars kent merkezinde günlük düzenli yayın yapan internet gazetelerinden www.gazetekars.com’daMilletvekili Adem Çalkın: Koruma Kurulu’nun Karsımızda kapanması ertelendi” https://www.gazetekars.com/milletvekili-adem-calkin-koruma-kurulunun-karsimizda-kapanmasi-ertelendi-45202h.htm başlıklı haber gözüme ilişti.

Bir solukta okudum.

Kars AKP Milletvekili Adem Çalkın “Kars’ımızda kasıtlı olarak, çarpık bir şekilde, cahilce yazılan bazı köşe yazılarına itibar etmeyin. Bunlar gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır” diyor, şöyle sürdürüyordu:

“Kültür Varlıkları Koruma Kurulu Bölge Müdürlüğü, yatırımcı değil, denetleyici ve düzenleyici bir kuruldur. Bu kurul 2’si Erzurum, 1’si Antalya, 1’si Ağrı, 1 tanesi de Kars’ımız olmak üzere 5 kişiden müteşekkildir. Yaklaşık iki yıl önce, Kültür Bakanlığı’mızca dosya sayılarının yeterli olmamasından dolayı, en yakın  il olan Erzurum’a ‘Kültür Varlıkları Koruma Kurulu Bölge Müdürlüğü’ne bağlanmasına karar verilmiştir. Bu iş yükünden başka bir şey değildir. Dolayısıyla Erzurum’a bir katkısı yoktur. İllerde turizme yatırımcı olarak bir katkısı bulunmamaktadır. Yatırımcı olarak Kültür İl Müdürlüklerimiz ve Valiliklerimiz yetkili kurumlardır. Kars Milletvekili olarak, olayı ilk anından itibaren çok yakından takip ediyorum. Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy ile yapmış olduğumuz birebir görüşmeler neticesinde, kurulun Kars’ımızda kapanması ertelenmiştir. Ortalığı germeye, suni gündemler oluşturmaya gerek yoktur. Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy’a yakın ilgisi dolayısıyla, bu konuda olumlu görüş ve desteklerini bildiren mimar, mühendis ve STK temsilcilerimize teşekkür ediyorum. Biz her alanda Gazi Kars’ımıza sahip çıkmaya ve onun hizmetkarı olmaya devam ediyoruz.”

 

Okuduğuma, okuyacağıma bin pişman oldum!

Bu, ne biçim sözler!

Yıllarca AKP’nin “Kars İl Başkanlığı”nı yapmış, “15 Temmuz Gazisi”, Kars AKP Milletvekili Adem Çalkın bu sözleri nasıl eder?!

 

Çalkın’a, her tümcesinin ardından “Ne demek?!” diye sormak isterim!

 

Kars’taki “Kültür Varlıkları Koruma Kurulu Bölge Müdürlüğü”nün iki yıl önce “Erzurum’a bağlanması”na ve Kars kamuoyunun çok yoğun tepkisi üzerine “ertelenmesi”ne karşı çıkmayan, “Hayır, ne bağlanma, ne erteleme, o Bölge Müdürlüğü Kars’ta kalacak” demeyen Çalkın, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na “Bakan” sıfatıyla atanan “yüksek bürokrat” –turizmci- Mehmet Nuri Ersoy’a “güzelleme”ler yapacağına, gerçek anlamda “Kars’ın, Karslının Milletvekili” olsun!

 

İçtenlikle söylemeliyim ki…

“Medeniyet” kenti Kars, “Adem Çalkın” gibi Milletvekilleri çıkardığı sürece, Kars da, Karslı da ne ekonomide, ne siyasada (politikada), ne ekinde (kültürde), ne sanatta, ne aydınlanmada, ne çağdaşlaşmada, ne kalkınmada bir arpa boyu yol alamaz, hakkı olan yatırımlar gelmez, elindekiler de tek tek Erzurum’a, İzmir’e, başka başka illere gider!

 

Sevdalısı olduğum Kars’ımın sevdalısı olduğum insanları…

“Adem Çalkın” gibi Milletvekilin varsa, kimseleri yerme, suçlama, sorumlu tutma!

Geri de kalırsın!

Kars’ın, Erzurum’un ilçesi de olur!

Milletvekilini seçmesini, seçtirdikten sonra çalıştırmasını ve Genel Başkanların “atadığı” Milletvekili adaylarına oy vermenin “seçmek” olmadığını lütfen bil, gereğini yap!..

  

* Kars STK Temsilcileri bir araya geldi! Gazi Kars Platformu: ”Kapatılmasını istemiyoruz” https://www.karsmanset.com/haber/kars-stk-temsilcileri-bir-araya-geldi-gazi-kars-platformu-kapatilmasini-1191561.htm#google_vignette

ÖZGÜR ÖZEL, SİYASİ SÖYLEMLERİYLE SİYASİ EYLEMLERİ BİRBİRİNİ TUTMAYAN, ÇOK YAMAN ÇELİŞEN SİYASİ!..

150 150 bakikarakol

31 Mart 2024 yerel seçimlerinden CHP yüzde 37,76 oyla birinci parti çıktı.

Nasıl olmuştu ki CHP oyunu yüzde 11 ile yüzde 13 arasında artırmıştı?

Başarı, 5 Kasım 2023’teki 38’inci Olağan Kurultay’da CHP Genel Başkanı seçilen Özgür Özel’e kesildi.

“Özgür Özel, ‘Genel Başkan’dı, şimdi ‘lider’ oldu” diyen, diye yazan, konuşan oldu!

Oysa yanlıştı!

Başarı, “Toplumsal Muhalefet”indi!

Ben buna “dip dalga” da diyorum.

 

31 Mart 2024’ten bugüne (8 Mayıs 2024) bir ay, 8 gün geçti; görüyorum ki, Özgür Özel seçim sonucundaki başarının “kendisine ait olduğu” görüşünde!

Bu kanıya nereden, nasıl varıyor, bilmiyorum ama “toplumsal muhalefet”in veya “dip dalga”nın “başarı”sını daha bir süre “gasp” edecek!

 

“Genel Başkanlık” yarışışında, aday belirlemede “önseçim” sözü veren, ancak yerel seçim sürecinde “süre darlığı” uyduruğu/bahanesi ile bir-iki küçük yerde önseçim yapan, onlar dışında çok mu çok kötü, berbat “aday belirleme” eylemi sergiledi.

Varsın kendini öyle görsün, sansın.

 

Özgür Özel, o “sanı”yla usunca (aklınca) siyasalar (politikalar) belirlemeye başladı.

 

31 Mart 2024 Yerel Seçimi’nden ikinci ve beşinci çıkan “siyasi karşıt” konumundaki siyasiler ise Özgür Özel’in bu “havası”ndan, “siyasi kazanım” elde etme peşindeydiler.

Başardılar da!

 

Çok geçmedi, Özgür Özel’den, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanına, “ziyaret” istemi gitti.

 

2 Mayıs 2024’e gün ve saat verildi.

Bir gün önce (1 Mayıs 2024) Saraçhane’den 1 Mayıs’a çıkmasına, polis engeliyle olanak tanınmayan Özgür Özel 2 Mayıs günü, AKP Genel Merkezi’ne geldi; aracından iner inmez, neredeyse koşar adımlarla içeri girdi; 8’inci katta AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı tarafından karşılandı.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, burayı uygun görmüştü.

“Genel Başkan odası”nda, Anadolu Ajansı’na (AA’ya) fotoğraf ve video çekimi yaptırıldı.

Odadaki düzenlemede, “boş koltuk” Özgür Özel’in dikkatini çekti, hoşnutsuzluğunu dile getirdi; AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı yanıt yerine, Özel Kalem Müdürü’ne dönerek, “Biz de CHP’ye iadeyi ziyarette bulunalım” dedi.

Özgür Özel’in gözünden ya da dikkatinden, solunda oturan AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının solundaki “Cumhurbaşkanlığı Forsu” kaçmış olmalıydı ki, bu konuda basına bir sözcüğü dahi yansımadı.

Basından öğrendik ki, Özgür Özel konuşmuş, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı not almış.

 

Dikkatini çekmiştir:

Görüşecek kişiler, iki siyasi partinin Genel Başkanı.

Ama ikisinden birinin, “Cumhurbaşkanı sıfatı”, bir başka değişle “Cumhurbaşkanı şapkası” da var.

Görüşme, AKP Genel Merkezi’nde.

“Zirve”nin yapıldığı odada ise “Cumhurbaşkanlığı Forsu” var.

 

Özgür Özel bunu, “boş koltuğu” yadırgadığı kadar yadırgamamış; AKP Genel Merkezi’ne, “AKP Genel Başkanı” ile görüşmeye gelmişti ama sunumunu “Cumhurbaşkanı”na yapmıştı.

 

Yaklaşık bir saat 40 dakika süren görüşmenin bitiminde, karşılandığı gibi, AKP Genel Başkan Vekili tarafından uğurlandı, gene kaçarcasına aracına koştu!

 

“Şeffaf” sözcüğünü ağzından düşürmeyen, her keresinde “şeffaflık”tan söz eden, “dem vuran” Özgül Özel neden “ketum” kesilmişti?!

İçeride bir gelişme, bir “istem”, bir “kabullenme” mi olmuştu?!

 

Bir gün sonra (3 Mayıs 2024) AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, Cuma Namazı’nı kıldığı İstanbul Üsküdar’daki Çilehane Camii çıkışında gazetecilerin sorusu üzerine “Bildiğiniz gibi Özgür Bey şu anda CHP’de genel başkan oldu. Genel başkan olduktan sonra böyle bir ziyareti kendisinin gerçekleştirmiş olması iktidar ve ana muhalefet arasında aslında olumlu bir gelişme oldu. Bundan önceki süreçlerde bu tür maalesef adımlar atılmıyordu. Bu adımın atılmasıyla siyasetin ülkemizde çok daha yumuşama dönemine girdiğini görüyoruz. Ben de Özgür Bey’e ilk fırsatta böyle bir ziyaretin karşılığını yapacağımı söyledim ki Türkiye’nin, Türk siyasetinin buna ihtiyacı var. İlk fırsatta bu ziyareti gerçekleştirerek Türkiye’de siyasetin yumuşama sürecini başlatalım istiyorum. Bu adımı da atacağız.” https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/152236/-israil-ile-ticaretin-durdurulmasi-aramizdaki-ticaret-hacmini-yok-farz-ederek-bu-kapiyi-kapattik- tümcelerini etti.

 

“… yumuşama …” sözcüğü gündem oldu.

 

Dikkatimi, “Bildiğiniz gibi Özgür Bey şu anda CHP’de genel başkan oldu” tümcesi de çekmişti.

“Özgür Bey şu anda CHP’de Genel Başkan oldu” ne demekti?!

Özgür Özel, 5 Kasım 2024 günü Ankara’da yapılan 38’incı Olağan Kurultay’da “CHP Genel Başkanı” seçilmemiş miydi?!

 

Aradan 3 gün geçti, 6 Mayıs 2024’e gelindi.

6 Mayıs, dünya Kemal Atatürk yolunda “Tam bağımsız Türkiye” savaşımı veren, “Üç fidan” sözcükleriyle de anılan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın, Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde, 1972 yılında saat 05,30’da idam edildikleri gündü!

İdamlarının 52’incı yılında, Özgür Özel, Ankara Yenimahalle’deki Karşıyaka Mezarlığı”nda mezarlarını ziyaret etti, orada düzenlenen anma törenine katıldı, konuştu   https://www.chp.org.tr/haberler/cumhuriyet-halk-partisi-lideri-ozgur-ozel-uc-fidani-mezari-basinda-andi-denizler-anayasal-duzeni-savunuyordu, soruları yanıtladı.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, CHP’ye yapacağı ziyarete* ilişkin soruya “Bize henüz böyle bir başvuru yapılmadı. Böyle bir talepte bulunulacağını biliyoruz. Netleşen bir tarih olduğunda açıklanır” yanıtını veren Özgür Özel, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı ile gerçekleşen görüşmenin ardından “CHP’nin içi karıştırılmaya çalışılıyor” yorumlarına ilişkin soruya yanıtı ise şu oldu:

“Bu tip yorumları duyuyorum. Bunlar eski zamanlarda, 47 yıl seçim kazanamamanın verdiği özgüvensizliği atamamış bazı arkadaşlarımızın değerlendirmeleri. Türkiye’nin birinci partisini, yüzde 38 oy almış bir partiyi, gelecek seçimlerde Türkiye’nin iktidar partisi olmak için can ve başla çalışan, buna yürekten inanmış kadroların partisini kim karıştırmak isteyebilir? Kim komplo teorileri ile bizleri meşgul etmek isteyebilir? Bunlar özgüvensiz dönemden kalan meseleler. Kendimize güvenimiz tam. Kayıt dışı siyasete karşıyız. Her şeyi gözlerinizin önünde yapıyoruz, açıklıyoruz, çalışıyoruz, gayret ediyoruz. Hiç kimse korkmasın. Bu CHP’yi tankı, topu, tüfeğiyle darbeciler karıştıramadı. Biz her seferinde bazen düştük, hep beraber düştüğümüz yerden kalktık. Şimdi yerdeyken kalkacağına inanan bir parti. Tarihinin en önemli çıkışlarından birinde böyle özgüvensiz sorularla, özgüvensiz tartışmalarla kimse kimseyi meşgul etmesin. İşimiz var daha iktidar olacağız.”

 

“Ketum”luğunu sürdüren Özgür Özel dün de (7 Mayıs 2024) MHP Genel Başkanı ile Kamutay’da (TBMM’de), MHP Genel Başkanı’nın odasında saat 12.00’da görüştü.

 

45 dakikalık görüşmenin sonunda iki Genel Başkan da açıklama yapmadı.

 

Açıklama, aynı gün saat 13.40’da başlayan Özgür Özel’den geldi.

https://www.chp.org.tr/haberler/chp-lideri-ozel-tbmm-grup-toplantisinda-konustu-31-mart-secimleri-genele-yansimaz-diyenler-yanildi linkinden okuyabilirsiniz.

Net anlatı yok.

 

Anlayacağınız…

Özgür Özel, 3 ve 7 Mayıs 2024 günlerindeki iki ayrı ziyaretin içeriği, ayrıntısıyla ilgili “ketum”luğunda kararlılık sergiledi.

Ancak…

Öncelikle…

Dünkü grup konuşmasındaki “Önümüzdeki dönem benden sonra görev yapacak genel başkanlarımıza aktarılmak üzere genel başkanlığın ilgili, güvenceli biriminde muhafaza edilmiştir” tümcesine takılıyorum.

“Önümüzdeki dönem, benden sonra görev yapacak …” ne demek?!

“Önümüzdeki dönem” sözcükleriyle vurgulanan, 4 yıl sonraki dönem mi?!

4 yıl sonraki dönem sonu, “Cumhurbaşkanlığı” mı işaretliyor?!

Sonra da…

“Gönlümüzdeki adayı gönlümüzde tutarak, gönüllerimizdeki ortak bir duyguyu ön plana çıkarmak lazımdır. Kimin gönlünden kimin geçtiğinin hiçbir önemi yoktur. Günü gelince CHP’nin bir adayı olacak. O aday CHP’nin seçilmişleri ile CHP’nin üyeleri, halkın sesini dinleyerek, bilimsel yöntemlerden yararlanarak, seçilmiş organlarında tartışılarak, CHP’nin grubunda kararlaştırılarak, anayasa nasıl diyorsa öyle, bu seçim başarısı nasıl geldiyse öyle belirlenecektir. Kimsenin şüphesi olmasın. CHP’nin Genel Başkanı olarak kendi adaylığımı dayatmak, CHP’nin tarihi bir fırsatı kaçırmasını sağlamak, CHP’nin birilerinin tükenmekte olan iktidarına tekrar fırsat vermek gibi bir hata yapmayacağımdan herkes emin olsun. Bundan sonraki süreçte hepimizin ortak doğrusu, bu parti için omuz omuza, yan yana, bu partinin hiçbir değerinden korkmadan, popülerleşenlere popülerleşmesini kıskanmadan, güçleneni destekleyerek, yanlışımızı örterek, doğrumuzu alkışlayarak, teşvik ederek, bu partinin bu gruptaki, bu partinin tüm belediyelerindeki her birisi bu partinin evladı olan yıldızlarını, bu partinin evlatlarını güçlendirerek bu partiyi güçlendirmek boynumuzun borcudur. CHP kendi evlatlarından korkmaz. CHP birileri istiyor diye birbiri ile uğraşmaz. CHP’liler bilir ki hepsinin ortak görevi birlik ve beraberlik halinde Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk yerel seçimlerini nasıl kazandıysa ilk genel seçimlerini kazanmak ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini birinci parti yapmaktır. Biz kazanacağız. CHP, Türkiye ittifakını kurdu ve o ittifakı iktidar yapacak” tümcelerine odaklanıyorum:

 

Uzatmayayım…

Özgür Özel’e inanmıyorum, güvenmiyorum!

Süreç netleştirmiştir ki:

Özgür Özel…

Siyasi söylemleriyle siyasi eylemleri birbirini tutmayan, tamamlamayan, çok yaman çelişen…

180 derece siyasi dönüşler yapan siyasilerden ayırtı (farkı) olmayan…

Siyasi gündem meşgul ve işgal eden…

Gerçek gündemi öteleyen…

Toplumsal muhalefetin gündemini en altlara indiren…

Türkiye’nin ve Türk halkının gerçek gündemini diplere çekene/çekenlere, çektirene/çektirenlere yardımcı olan…

“Demokratik, Laik Parlamenter Sistem”den, “demokratik, laik eğitim”den söz etmeyen…

Dünya lideri Kemal Atatürk’ün “örgüt partisi” Cumhuriyet Halk Partisi”ni, “Genel Başkan partisi” yapan, köklü merkez partisi CHP’yi “merkez sağ”a kaydıran “Genel Başkanlar”ın yolundan giden, siyasa izleyen…

Atatürk’ün, Türkiye’nin, Türk halkının iç ve dış düşmanlarını dillendirmeyen…

Atatürk’ü, CHP’yi çok eksik bilen…

Siyasa üretecek oluşuma gitmeyen…

Siyasa üretecek siyasi kadroların yetişmesi için adım atmayan…

Siyasi karşıtlarla iş tutan, tutmaya can atan vb

Siyasi!..

 

* AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, CHP’ye “AKP Genel Başkanı” olarak mı, “AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı” olarak mı gelecek?..