Monthly Archives :

Nisan 2023

EMPERYALİST YALANIN ÖNÜNE GEÇMEZSEK, SIRADA “TAZMİNAT, TOPRAK İSTEMİ” VAR!..

150 150 bakikarakol

İki gün önce “24 Nisan”dı!

 

24 Nisan, 1915’te yaşanan, yaşanmak zorunda kalınan, Anadolu’daki Ermenilerin güneye zorunlu göçleri sırasında meydana gelen istenmeyen olayları, Türkiye’nin, Türk halkının ve insanın, insanlığın baş düşmanı emperyalistlerin, “soykırım” sözcüğü ile tanımlayıp dünyaya duyurdukları gündür!

Soykırım, koca bir emperyalist yalanıdır!

Emperyalist ABD’nin şimdiki 46’ıncı Başkanı “bunak” Joe Biden yaptığı açıklamada https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/abd-baskani-biden-bir-kez-daha-ermeni-soykirimi-dedi-2074555  “soykırım” sözcüğünü kullanmış, “Bugün durup Meds Yeghern (Ermenice: Büyük Felaket) – Ermeni Soykırımı’nda – kaybedilen hayatları anıyor ve asla unutmayacağımıza dair söz veriyoruz” demiş.

Verdiğim linkteki haberde yer alan şu tümceyi de burada paylaşmalıyım:

“Ermenistan’da kullanılan, ‘Ermeni Soykırımını Anma Günü’ yerine, ‘Ermeni Anma Günü’ ifadesini kullanması dikkati çekti.”

Birçok emperyalist batı ülkelerinin parlamentolarında, “soykırım yapıldı” yalanı kabul gördü.

Yaşanan “zorunlu göç” olayını ne Osmanlı yönetimi, ne de dünya lideri Kemal Atatürk sonrası Türk yönetimleri dünyaya anlatamadı!

Anlatılamadığı için emperyalistler, “atı alan Üsküdar’a geçti” anlayışıyla davrandılar, yalanlarını Türklere mal etme çalışmaları içine girdiler!

Oysa Türkiye’yi yöneten iktidarlar, siyasi kadrolar, bürokratlar, tarihçiler vb “zorunlu göç” gerçeğini ve Ermeni çetelerinin katliamlarını birebir yaşayan Anadolu halkını “canlı tarih” olarak dünyaya tanıtmadılar, tanıtamadılar, onların anılarını, gördüklerini, tanık olduklarını dünyaya anlatmadılar, anlatamadılar!

Neden acaba?!

Asker cephede savaşacak, sen arkadan hançerleyeceksin!

Hangi yönetim buna “Dur” demez, “Dur” demek için önlemler almaz?!

Sonra da buna “soykırım” denilecek!

Hadi oradan!

Haa, göç sırasında, öngörü yoksunu beceriksiz Osmanlı yönetiminin “önlem alma”daki eksikliklerinden ötürü bir dizi olumsuzluklar olmuştur!

Ama asla “zorunlu göç” kararında ve uygulamasında, savlandığı, uydurulduğu gibi bir “soykırım düşüncesi, amacı, ereği” söz konusu değildir.

 

“Soykırım” yalanı, uyduruğu dört bir yana saçılırken, yetmezmiş gibi günümüze kadar taşındı ama Ermeni çetelerinin, militanlarının Anadolu’da Türk halkına yaptıkları katliamlar, zulümler vb öteleniyor, göz önüne alınmıyor, dikkate değer bulunmuyor!

 

Bu ve bütün tarihi ayrıntıları, gerçek Atatürkçü tarihçilerimize bırakıyor, “canlı tarih” dediğim yakınlarımdan dinlediklerimden bir, ikisini çok özetle anlatmaya geçiyorum:

 

Rahmetli babamın dayısı rahmetli İstiklal Madalya sahibi Paşa dede…

Anası ve abisiyle köyümüz İncedere’de yaşıyor.

Fakirdirler.

Rusçayı ve Ermeniceyi ana dili gibi biliyor.

Köyümüzde Ermeniler de vardır.

40 yıllık komşudurlar.

Aralarında bir sorun olmamış; kardeşçe, dostça yaşamışlar.

Paşa dede, uzun boylu, mavi gözlü, sarışın biri; komşularından orta yaşlı Ermeni diyor ki:

“Paşa, Peldirvan* Köyü’ndeki Ermeni Taburu’na asker alınacak. İyi para veriyorlar. Maddi durumunuz iyi değil. Git başvur. Ermenice biliyorsun. Türk olduğunu anlamazlar.”

Gelişmeler, düşünüldüğü gibi olur.

Bir hafta geçmemiştir.

Paşa dede, Ermeni komutanların konuşmalarını duyuyor.

“Yarın erkenden, Türk köylerine baskın yapacağız.”

Paşa dede o akşam soluğu, 2 kilometre ötedeki köyümüzde alıyor; doğruca, köyde hatırı sayılan, sözü geçen Ahmet ağanın evine gidiyor.

Ahmet ağa, köyün yaşlı ve orta yaşlılarıyla oturmuş, konuşuyor.

Paşa dede duyduklarını bir solukta Ahmet ağaya anlatıyor.

Ahmet ağa inanmıyor, “Ermeniler bizim dostumuz. Taburdaki komutanları da tanıyoruz. Onlardan bize zarar gelmez. Yanlış duymuşsun” diyor.

Ahmet ağa gibi köylüler de inanmıyorlar.

Paşa dede kendi evlerine gider; anasına, abisine anlatır; anasından

“Ay yetim, koca Ahmet ağa kılını kıpırdatmıyor, sana ne oluyor? Otur oturduğun yerde” sözlerini işitiyor; abisiyle fısıltılı şekilde konuşuyor ve iki kardeş anlaşıyor.

Biri iki atı, diğeri at arabasını hazırlıyor.

Gün ağarmadan kalkıyorlar; ellerinden, ayaklarını bağladıkları, ağzını da kapattıkları analarını zor bela at arabasına atıyor, atları kamçılamaya başlıyorlar.

Köyü, çoktan Ermeni askeri sarmış.

Ermeni askerleri araba sesine dikkat kesiliyorlar ve gördüklerinde de ateş ediyorlar.

Paşa dede, anası, abisi kurtuluyorlar.

 

Onlar kaçıp kurtuluyorlar ama köylülerimiz, yaşlı, genç, çocuk, kadın, kız, sakat demeden Ermeni askerlerince esir alınıyorlar.

 

Bundan sonrasını rahmetli anneannemden dinlediklerimden…

 

Civarda ne kadar Türk köyü varsa basılıyor, insanları esir alınıyor, şimdiki adı “Kayaköprü” olan “İslam Erginesi” Köyü’ne götürüyorlar.

Bir kısmını samanlıkta yakıyorlar; bir kısmını ahırda tutuyorlar; erkekleri, erkek çocuklarını da eştikleri kuyunun başında arkadan kurşunla vurarak, kuyuya atıyorlar.

Kuyuya yaralı düşen, itekleyerek düşürülenlerin iniltileri, çıkardıkları sesler, çığlıklar anneannemin kulaklarından gitmezdi.  

 

Ahmet ağanın kardeşlerinden biri de, köylülerimizle birlikte ahırdadır; ahırdan sorumlu Ermeni askere, abisini soruyor; “Çok mu merak ettin? Buyur gel gözlerinle gör. Ahmet ağanın önünde çeşit çeşit yemekler, yanında semaverde demlen çay. Hadi kalk gel gidelim” yanıtını alıyor; inanıyor ve ahır sorumlusunun peşinden gidiyor.

Döndüğünde perişandır, ağzını bıçak açmaz durumdadır.

Anında yakınları, komşuları yanına sokuluyorlar, ne gördüğünü soruyorlar; anlattıktan sonra da, ayağa kalkıyor, “Ermeni eliyle ölmektense, kendi elimle ölürüm” diyor, yanında gizli taşıdığı hançeri karnına saplıyor.

Ahır sorumlusu Ermeni asker sürükleyerek, alıp götürüyor -büyük olasılıkla kuyuya atıyor-.

Ne mi görmüştür?:

Abisi Ahmet ağanın alnından, ellerinden, ayaklarından duvara çivilendiğini, iki kalçasını yandan cep biçiminde yardığını.

Dahası da var!..

Yazmayacağım.

 

Ermeni askerleri, ahırda tuttuklarına bir şey yapmamışlar ama günlerce aç, susuz bırakmışlar, aşağılamışlar.

Bunlara neden dokunmadıkları sonradan anlaşılıyor:

Bucak iken 1992’de ilçe olan Akyaka’nın** İbiş Köyü’nden “Hacı Abbasoğlu Kelbayı Mehmet Çetesi” de çevredeki köylerde ne kadar Ermeni varsa esir almış.

Karşılıklı takas ediyorlar.

Kalan köylülerimiz ve komşu başka köylüler bu biçimde kurtuluyorlar.

 

Anneannem, komşuları Ermenilerden en ufak bir kötülük görmediklerini, Muş’tan gelen Ermeni gençlerin zulüm ettiklerini söylerdi.

Sonraki yıllarda, Rus Çarı ordusundaki Ermeni subay ve askerlerin, Ermeni çetelerle katliamları gerçekleştirdiklerini öğrendim.

Ekim devrimi ile Çar’ın devrilince iyice azıtmışlar.

Hele ki, Kazım Karabekir ve Halit Paşa komutasındaki Türk askerinin önünden kaçarken geçtikleri her yeri, Kars kent merkezini yakıp yıktılar, evlerde, balkonlarda, işyerlerinde, caddelerde, sokaklarda kıymadıkları can bırakmamışlar!

Paşalar ve komutalarındaki askerler çılgına dönmüşler!

Asker, komutanlarının “Dur” emrini dinlememişler, sınırı kilometrelerce geçmişler, Gümrü’ye girmiş, zulmü yapanları aramışlar!

 

Babaannem pek anlatmazdı; konu açıldığında hüzünlenirdi, dalar giderdi.

Baba tarafım, iki kere yaşanan, en şiddetlisi de ikincisi olan Ermeni katliamında bir yolunu bulup Bayburt’un Kısanta*** Köyü’ne göç ediyor.

(En zor gününde hiçbir Türk, Suriyeliler gibi başka ülkelere göç etmiyor, kendi vatan toprakları içinde yer değiştiriyor.)

Babam, Kısanta’da dünyaya geliyor.

2-3 yıl sonra da köyümüze geri dönüyorlar.

 

Bölgede çok daha ağır dramlar yaşanmıştır.

Yaşayanlar, yaşamayanların yakınları dinlenseydi, anıları, görüp tanık oldukları belgelenseydi, toplum ve dünya halkları bu belgeler ışığında bilgilerle donansaydı vb bugün “Ermeni soykırımı” diye bir emperyalist yalan gündemde olmazdı!

Böyle bir yalanın sıkıntısını yaşıyor olmazdık!

Öyleyse ne duruyoruz?!

Emperyalist yalanın önüne geçelim!

Geçmezsek…

Sırada “tazminat, toprak istemi” var!

Böylesi bir önemden ötürü, iç siyasi gündemi bu hafta öteledim, yakın gelecekteki “istem dayatmaları”nı yazdım…       

 

     *Şimdiki adı “Duraklı”

   **Eski adı Kızılçakçak

***Demirözü

“GENELKURMAY BAŞKANI” OLMUŞ BİRİ, “TERÖR” GİBİ ULUSAL SORUNU “ZAMANA” VE BEKLEMEYE” BIRAKIR MI?!.

150 150 bakikarakol

SEÇMEKLE OY VERMEYİ BİLMEYEN, BİLİP DE KARIŞTIRAN “SİYASET VE SİYASETÇİ MÜSVEDDESİ”!.. https://bakikarakol.com/secmekle-oy-vermeyi-bilmeyen-bilip-de-karistiran-siyaset-ve-siyasetci-musveddesi/  başlıklı bir önceki yazımı, 29’uncu Genelkurmay Başkanı iken, birkaç saat içinde “Milli Savunma Bakanlığı”nın başına “Bakan” sıfatıyla atanan, şimdi de AKP’den Kayseri 1’inci sıra Milletvekili adayı yapılan Hulusi Akar’a “Çanakkale Savaşları’nda ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Mehmetçik’i, düşmana, düşmanın topu, tüfeği, süngüsü üzerine gözünü kırpmadan götüren, birçok neden vardı ama bir tanesi çok daha önemli ve anlamlıydı” diyerek, anımsatmış, “Onu biliyor musunuz? Biliyorsanız, söyler misiniz?” sorularını sormuş, “Şu kadarlık ipucu vereyim” vurgusunda bulunmuş,  ipucunu “K…….. e. ö… a……., s…….. g……” biçiminse vermiştim ve yazımı “Hulusi Akar yanıt verse de, vermese de haftaya 6 sözcüklü bu tek tümceyi açık yazacağım…” sözünü vermiş, noktalamıştım.

Şimdi o tümceyi açık yazayım:

“Komutanın en önde atlaması, saldırıya geçmesi”…

Akar’dan yanıt beklediğimi yazdım ama vermeyeceğinin bilincindeydim; çünkü bilmiyordu!

(Açılımını okuduğunuz tümcenin ayrıntısına girmeyeceğim; girersem, konu dağılır; o nedenle bu kadarıyla yetineceğim.)

Bilseydi; Genelkurmay Başkanı olarak, Genelkurmay Başkanlığı’ndaki karargahında/makamında, aylarca, yıllarca birlikte çalıştığı astsubay, subay ve general arkadaşları tarafından etkisiz hale getirilmez, “esir” alınmazdı!

(Bir Türk vatandaşı olarak ne kadar ağırıma gitti, hala ne kadar ağırıma gidiyor, anlatamam!)

Savaş sırasında, cephede, komutasındaki/emrindeki askerlerden önce düşman üzerine giden/atlayan Komutanı/komutanları anlasaydı, karargahına kadar sızmış, yerleşmiş fetöcüleri ayırtına (farkına) varırdı,  canı pahasına mücadele eder, savaşırdı, hele ki “şehit” olurdu, “esir” düşmezdi!

(Bunu da deşmeyeceğim, bu kadarıyla bırakacağım.)

 

“Genelkurmay Başkanlığı’nda, Genelkurmay Başkanı makamında, yakın çalışma arkadaşları tarafından ‘esir’ alınan 29’uncu Genelkurmay Başkanı” sicilli Hulusi Akar, 16 Nisan 2023 Pazar günü, 1’inci sıradan Milletvekili adayı gösterildiği Kayseri’de, AKP İl Başkanlığı’nın “aday tanıtım” toplantısına katılıyor, bir konuşma yapıyor.  https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/hulusi-akardan-vur-de-vuralim-ol-de-olelim-sloganlarina-yanit-onun-da-zamani-gelecek-2072080  Konuşmasında, ‘Türkiye olmadan bölgede herhangi bir problemin çözümünün mümkün olmadığını’ belirtiyor, “Dolayısıyla Türkiye’nin her zamankinden daha güçlü, daha büyük olması lazım. Güçlü ve büyük Türkiye için hepimizin daha çok çalışması lazım” diyor.

Salondakiler “Vur de vuralım, öl de ölelim” diye slogan atıyorlar.

Bunun üzerine Akar “Onun da zamanı gelecek, bekleyin. Şu anda Mehmetçik büyük bir başarıyla teröristlerin bütün inlerini, sığınaklarını başlarına yıktı, yıkmaya devam ediyor” tümcelerini ediyor.

Özellikle “Onun da zamanı gelecek, bekleyin” tümcesi toplumda tepki çekiyor.

Öyle bir tepki bombardımanı oluyor ki, Hulusi Akar, bir gün sonra (17 Nisan 2023 Pazartesi) açıklama yapmak zorunda kalıyor:

“Orada terörle mücadeledeki Mehmetçik’in başarısından, çalışmalarımızdan bahsediyoruz. Gençler de burada slogan atıyorlar. Devamında da açık ve net şekilde görülüyor ki terör örgütlerinden, ülkemize yönelik tehditlerden bahsediyoruz. Biz terörle mücadele dedikçe bu teröristlerin inlerine girdikçe başka yerlerden ses geliyor. İçeriden ses geliyor. Hayretle, üzüntüyle takip ediyoruz. Sözlerimden başka manalar çıkarmak iyi niyet değildir. Çarpıtmadır, gaflettir.” https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/son-dakika-hulusi-akardan-vur-de-vuralim-aciklamasi-carpitmadir-gaflettir-2072388#:~:text=Bakan%20Akar%2C%20%22Vur%20de%20vural%C4%B1m,%C3%87arp%C4%B1tmad%C4%B1r%2C%20gaflettir%22%20a%C3%A7%C4%B1klamas%C4%B1%20yapt%C4%B1

 

AKP’nin Kayseri 1’inci sıra Milletvekili adayı Hulusi Akar, tepkilere neden olan sözlerine açıklık getirmek isterken, daha bir batıyor; çelişkiye düşüyor, kendi sözünü/sözlerini kendisi çarpıtıyor, çarpıtırken gaf yapıyor, gaflete düşüyor ve “suç” işliyor!

 

Şimdi…

Hulusi Akar mademki aday tanıtımı toplantısında “…terörle mücadeledeki Mehmetçik’in başarısından…” söz ederken, “vur de vuralım, öl de ölelim” diye slogan atan gençlere “Onun da zamanı gelecek, bekleyin” tümcesini neden etti?!

Tanrı aşkına terörle mücadelede “Onun da zamanı gelecek” ve “Bekleyin” ne demek?!

“Genelkurmay Başkanı” olmuş biri, “terör” gibi ulusal sorunu “zaman”a ve “bekleme”ye bırakır mı?!

Böyle bir yanlışı nasıl düşünür, nasıl söyler, nasıl öğütler?!

Bu, “çarpıtma”nın, “gaf”ın, “gaflet”in, “suç”un alasıdır!

 

Eğri oturup doğru söyleyelim:

Söz konusu tümceler, siyaset ve gözdağı vermek amaçlı söylenmişlerdir!

 

Hulusi Akar hiç eğip bükmesin, kendisiyle çelişkiye düşmesin, kendi sözlerini kendisi çarpıtmasın, “asker onuru, gururu”yla çıksın, tepkilere neden olan sözlerinin arkasında dursun, onları neden söylediğini açıklasın.

 

Hulusi Akar’a, PKK terör örgütü tarafından şehit edilen sözleşmeli er Yener Kırıkçı’nın 21 Nisan 2019 tarihinde Ankara’nın Çubuk ilçesine bağlı Akkuzulu Mahallesi’ndeki cenaze töreninde, partim CHP’min Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğu’na yönelik “linç girişimi” sonrasında yaptığı konuşmadan alıntıladığım şu sözlerini de “Çubuk, yiğit insanların olduğu, şanlı tarihi olan bir yer. Sizler gerçekten son derece bilgili, görgülü, yetişmiş insanlarsınız. Sizin şanlı bir tarihiniz var. Bugün burada bir evladımız şehit oldu. Onunla ilgili gerekli töreni yaptık, vazifemizi yaptık. Onun şehit olduğu yerde şu anda silahlı kuvvetlerimiz, onun silah arkadaşları o dağları, tepeleri oradaki teröristlere dar ediyorlar. Hiçbir şekilde Yener’in kanını yerde bırakmayacağız. Silahlı kuvvetler elinden gelen her şeyi yapıyor. Arkadaşlarım, Yener’in mekanı Cennet olsun, Allah anasına, babasına, sizlere, silahlı kuvvetlere sabır versin. Şu ana kadar mesajlarınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz. Şimdi sükunetle Yener’in evine gidiyoruz, annesine, babasına taziyelerimizi bildirmek üzere. Burayı boşaltıyoruz. Çubuklu kardeşlerim mesajlarınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz, şimdi sükunetle burayı boşaltıyoruz. Arkadaşlarım bize güvenin, bize inanın hep beraber burayı boşaltıyoruz ve Yener’in evine gidiyoruz” https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/21-nisan-2019-utanc-gunu-4516070/ anımsatırım ve sorarım:

“Arkadaşlarım…  Şu ana kadar mesajlarınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz… Çubuklu kardeşlerim mesajlarınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz, şimdi sükunetle burayı boşaltıyoruz” ne demek?!

Ülkenin ikinci büyük siyasi partisinin Genel Başkanını linç edenler ve Kılıçdaroğlu’nun, güvenlik kuvvetlerimiz tarafından korumalı biçimde sokulduğu evi göstererek “Yakın bu evi! Yakın bu evi!” diye bağıran kadın sizin “arkadaşlarınız”, “kardeşleriniz mi?!

Onlara bu kadar mı yakınsınız?!.

SEÇMEKLE OY VERMEYİ BİLMEYEN, BİLİP DE KARIŞTIRAN “SİYASET VE SİYASETÇİ MÜSVEDDESİ”!..

150 150 bakikarakol

14 Mayıs 2023’de seçime girecek siyasi partiler, “Milletvekili aday listeleri”ni 9 Nisan 2023 Pazar saat 17.00’da Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK’ya) verdiler.

 

… Verilmesiyle…

Günlerdir, “çok sakıncalı”ymış gibi gizli tutulan, “dışarı sızmasın” diye ciddi önlemler alınan –oysa ne kadar yanlış-, listelerdeki “Milletvekili adayları”nın ad ve soyadları, hangi ilden, ve kaçıncı sıradan aday gösterildikleri internet basınında, sosyal medyada yazılmaya; radyolardan, televizyonlardan, youtube kanallarından verilmeye başlandı; kısa sürede de “Milletvekili adayları”nı bilmeyen kalmadı.

Anlayacağınız…

Kep düştü, kel göründü.

Sevdalısı olduğum Kars’ımda buna “Dananın kuyruğu koptu” denir.

 

Özellikle “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” yanlısı siyasi partilerin, öncelikle de partim CHP’min listesine baktığımda, tepkimi twitter hesabımdan BU KADAR DA OLMAZ Kİ!.. … OLMAMALIYDI!.. “YETMEZ AMA EVET” HAFİF KALACAĞI İÇİN “HAYIR AMA EVET” DİYORUM!.. VE… HESAPLAŞMAYI SEÇİM SONRASINA BIRAKIYORUM!..

https://twitter.com/BakiKarakol/status/1645361080690933761 biçiminde dile getirdim.

 

Bildiğiniz gibi YSK, “Milletvekili kesin listeleri”ni 19 Nisan 2023 Çarşamba günü açıklayacak; değişiklikler olacak mı, olacaksa ne kadar ve nasıl olacak, göreceğiz.

 

İkisi dışında, tüm “Bakan” sıfatlı atanmış bürokratların, Cumhur İttifakı ortağı AKP listelerinden “Milletvekili adayı” gösterilmelerini YSK kabul edecek miydi?

Twitter hesabımdan şöyle yazdım:

İSTİFA ETMEDEN NASIL ADAY OLUYORLAR?!. NEREDE YASA, ANAYASA?!. BAKALIM YÜKSEK SEÇİM KURULU ADAYLIKLARINI KABUL EDECEK Mİ?!. ÇARŞAMBA GÜNKÜ YAZIMDA HULUSİ AKAR’A SORUM OLACAK…  https://twitter.com/BakiKarakol/status/1645053778347933696

Yanılmadım!

YSK kabul etti!

Şu twitterımı da paylaşmalıyım:

AKP’DEN MİLLETVEKİLİ ADAYI YAPILAN/YAPILACAK ATANMIŞ “BAKAN” SIFATLI BÜROKRATLAR, OLDU OLACAK SEÇİM SONRASI DEVİRTESLİM TÖRENLERİNE KADAR İSTİFA ETMESİNLER!. https://twitter.com/BakiKarakol/status/1643562205856555008

 

Görünen o ki, olacak gibi!

 

Yeni Sol Parti’nin (YSP’nin), AKP’nin yandaş ve yalakalarından, “Yetmez ama evet”çi gazeteci(!), yazar(!)larından Hasan Cemal’le Cengiz Çandar’ı kazanacak illerden ve sıralardan “Milletvekili adayı” göstermelerini anlamlandırabilmiş, “YSP nereye/nerelere, kime/kimlere, ne ileti/iletiler veriyor, gönderiyor?!” sorusuna yanıt verebilmiş değilim!

 

10 Nisan 2023 Pazar günü www.gercekgundem.com internet gazetesinden https://www.gercekgundem.com/siyaset/iyi-partiden-aday-olan-ece-gunerden-umit-ozdagin-erdogan-toprak-iddialarina-yalanlama-evli-degilim-gecen-yil-bosandim-418539 linkinden haberini, paylaşımını ve açıklamasını okuduğum, İyi Parti’nin İstanbul 2’inci Bölge 4’üncü sıra Milletvekili adayı Hukukçu Ece Güner’in Bu ‘ucube sisteme’ karşı mücadele etmiş, 4 kitap yazmış, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem anayasasının mimarlarından biri olarak adayım…” sözlerini okuyunca, iki soruyu sorma gereksinimini duydum:

“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ne demek?

Neden ‘Demokratik, Laik Parlamenter Sistem’ değil?”

Yanıtlar mı?

Yanıtlarsa memnun olurum ve yayınlarım.

Bekliyorum.

 

Bana göre “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” soyut!

Mimarı olup dört kitabı yazan Milletvekili adayı Ece Güner; “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi”ni sahiplenen ve içinde yer aldığı “Millet İttifakı”nın ortaklarından CHP’ye, SP’ye, DP’ye, DEVA ve Gelecek Partisi’ne kabul ettiren; kabul ettirmekle kalmayıp “İttifak Bildirgesi”nde yer aldıran İyi Parti’si neden içini doldurmadı, somutlaştırmadı, “Siyasi Partiler Yasası’nda yapılacak değişiklikler”e göndermeler yapmakla yetindi?!

Ve…

Son yaşanan, “Cumhurbaşkanı” ve “Milletvekili adayı” belirlemede görüldü ki…

“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” yazılımına aynen uyulmuş; dahası, iktidar olduğunda aynısı uygulanacak!

Yani…

Cumhurbaşkanı, Milletvekili, Belediye Başkanı, Belediye Meclisi Üyesi, İl Genel Meclisi Üyesi seçimi, gene Siyasi partilerin Genel Başkanları, Genel Başkanların Genel Merkez yönetimindeki “adamları” tarafından gerçekleşecek!

Yani…

Gene halk seçmeyecek!

Ama halk, Genel Başkanlar ve Genel Başkanların Genel Merkez Yönetimi’ndeki çok yakın çalışma(!) arkadaşları tarafından, kapalı kapılar ardında seçip sır gibi gizledikleri “Milletvekili adayları”na, seçim günlerinde sandığa gidecek, oy verecek!

 

Bu “seçmek mi”dir?!

Hayır, bu “seçmek değil”dir!

Bu “oy vermek”tir!

 

Seçmekle oy vermeyi bilmeyen, bilip de karıştıran “siyaset ve siyasetçi müsveddesi”nden başka bir şey değildir!

Aynı zamanda yalancının, kandırıkçının önde gidenidir!

 

Halk, seçmesi gereni/gerekenleri kendisi seçerse, seçim günü de sandığa gidip oyunu verirse, o seçilen, seçenine karşı çok daha duyarlı olacak, davranacak, “Genel Başkanlarının adamı olmak, kadrosuna girmek” için taklalar atmayacak.

 

Gelelim, istifa etmeden/ettirilmeden, Kayseri 1’inci sıradan AKP Milletvekili adayı yapılan “Milli Savunma Bakanı” sıfatlı atanmış bürokrat Hulusi Akar’a soracağım soruya:

Yo yo…

29’uncu Genelkurmay Başkanı iken, Genelkurmay karargâhındaki makamında, çok yakınında fetö’cü generallerce “rehin” alınmasını sormayacağım.

Şunu soracağım:

Çanakkale Savaşları’nda ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Mehmetçik’i, düşmana, düşmanın topu, tüfeği, süngüsü üzerine gözünü kırpmadan götüren, birçok neden vardı ama bir tanesi çok daha önemli ve anlamlıydı.

Onu biliyor musunuz?

Biliyorsanız, söyler misiniz?

Şu kadarlık ipucu vereyim:

“K…….. e. ö… a……., s…….. g……”

 

Hulusi Akar yanıt verse de, vermese de haftaya 6 sözcüklü bu tek tümceyi açık yazacağım…

TÜRKİYE’DEKİ KUZEY-GÜNEY-BATI AZERBAYCAN TÜRKLERİ VE TEREKEMELER VE DOĞRU PARTİ’Lİ OKTAY ERDAĞI…

150 150 bakikarakol

İnanın, “… Biz bir şeye yapıyoruz dersek, biz bunu yaparız Meral Hanım. Bizim adımıza dikkat et. Benim adım Tayyip, soyadım da Erdoğan. Erdoğan’a da dikkat et, Tayyip ismine de dikkat et. Konuşurken buna göre konuş. Yanlış yere kafanı çarpıyorsun, dikkat et. Beni kendinle uğraştırma…” https://www.mynet.com/son-dakika-yeni-slogani-acikladi-muharrem-ince-ye-yuklendi-cumhurbaskani-erdogan-dan-sert-sozler-senin-de-kapini-caldilar-110107110658 sözlerini okuduğumda, sonra youtubdan kendi sesinden dinlediğimde, 3 Şubat 2023’de 11 ilimizde meydana gelen 7.6 ve 7.7 büyüklüğündeki deprem vurgunu yemişten beter oldum!

Ülkem ve halkım için üzüldüm!

Kabullenemedim!

Her alanda, her konu dünya ülkelerine örnek olmuş Türkiye’mde, böyle bir siyasa (politika) dili kullanılıyor!

Nasıl, nasıl olur?!

 

*

 

Geleyim, geçen yazımdan bu haftaya bıraktığım yazacaklarına…

Öncelikle şunu belirteyim:

Tarihçi değilim, tarihçi geçmişim yok; burada, yaşadıklarımdan, tanık olduklarımdan kısa kısa söz edeceğim.

 

Aile dostluğumuz 1960 yılına dayanan “Erdağı” ailesi vardı; 1992’ye kadar Kars’ın -65 yıl öncesine kadar “Zarşat” da denilen- büyük ilçelerinden Arpaçay’a bağlı Akyaka bucağının –şimdiki adı “Esenyayla” olan- “Uzunkise Köyü”ndendi; ailenin bazısı Akyaka’ya yerleşmişti ve topraklarıyla birlikte İran sınırları içinde kalan Güney Azerbaycan Türkleri idi; 1900’lerin başlarında Türkiye’ye göç etmişlerdi.

“Ahıska Türkü” kökenli benim ailem de, Akyaka’nın kuzey batısında yaklaşık 7 kilometredeki İncedere Köyü’ndendi ve yanlış anımsamıyorsam,  27 Mayıs 1960 askeri darbeden bir-iki ay sonra Akyaka’ya taşındık.

Rahmetli babam, saraçtı, yani at koşumu işi yapıyordu; üç, beş ay önce Akyaka’da işyeri açmıştı; işinden dolayı evimizi Akyaka’ya taşıma kararı almıştı; dört kişilik aileydik, babam, annem (ikisi de rahmetli, ışıklar içinde uyusunlar), ablam ve ben.

 

Akyaka, Ermenistan sınırına 7 kilometre uzaklıkla, küçük ama güzel, şirin bucaktı; 1992’de, Kars’ın büyük ilçelerinden Ardahan ve Iğdır il yapılınca, ilçe oldu.

 

Akyaka’da, hem Kuzey Azerbaycan Türkleri, hem Güney Azerbaycan Türkleri, hem batı Azerbaycan Türkleri, hem Terekemeler, hem Kürtler, hem “Yerli” dediklerimiz ve İstasyon, Orta, Tepe, Ada mahalleleri vardı. Kuzey-Güney-Batı Azerbaycan Türkleri, Şii veya Şia (Caferi Mezhebi) idiler, camileri “Ada Mahallesi”ndeydi.

Diğerleri ise Sünni (Hanifi Mezhebi) idiler, camileri “Orta Mahalle” ile İstasyon Mahallesi arasındaydı.

 

Akyaka’da Bucak (Nahiye) Müdürlüğü, ilkokul, bölük düzeyinde askeriye, sağlık ocağı, Toprak Mahsuller Ofisi, Devlet Demir Yolları/Gar Müdürlüğü, Gümrük Muhafaza Memurluğu, Jandarma, PTT vb ayrıca bunların personelleri, personel lojmanları vardı.

 

Her gün Kars-Akyaka arası tren sabahları gelir, öğleden sonra Kars’a giderdi.

Adı da “Akyaka Treni idi.

Yanılmıyorsan haftada iki gün Doğu Kapı’dan, Ermenistan’a geçerdi, yolcularını ve yolcuların bagajlarını alır Akyaka’ya dönerdi, Gümrük işlemleri ardından akşam saatlerinde Kars’a hareket ederdi.

 

Trenin gelişi ile gidişi arası saatler çok hareketli geçerdi.

Biz çocuklar çok sevinir, eğlenirdik; yolcuları, onların gümrükten geçerken eşyalarını merak ve ilgiyle izlerdik.

 

Akyaka Treni gittikten sonra, işyeri sahibi esnaf bir araya gelir lafın belini kırar, şakaların alakasını yapar kahkahalarını patlatırdı; kimileri geziye çıkardı, kimileri “Çemlik”te yıkanırdı, kimileri sınırdan kıvrılıp Ani’ye oradan Digor’u geçip Aras Nehri’ne karışan Karahan Çayı’na girer dakikalarca kulaç atardı.

 

Anlatmakla bitiremeyeceğim.

60’lı yıllarda Akyaka ve Akyaka’da her şey o kadar güzeldi ki!

Öyle bir içtenlik, sevgi, saygı, kaynaşma, dayanışma vardı ki!

Öyle bir özlüyorum ki!

 

İşte bu şirin Akyaka’da, ailece dost olduğumuz, ailece dostluğumuzu yıllarca ve de hala sürdürdüğümüz onca aileden biri “Erdağı Ailesi”ydi.

 

Erdağı Ailesi’nden “Rahim” (yöre aksamıyla Rehim, Rehem) amcanın biri kız, 5 oğlundan Oktay Erdağı; Sivil Havacılık Genel Müdür Yardımcılığı yaptı; emekli olur olmaz iki kitap çıkardı:

“HAVADA AHKÂM” ve “HAVADA ORAJ”.

İkisi de “Cinius Yayınları”ndan…

 

Oktay Erdağı, Rıfat Serdaroğlu’nun Genel Başkanlığı’ndaki Doğru Parti’den siyasete atıldı, Doğru Parti’nin “Yatırım, Altyapı ve Ulaştırmadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı.

Kendisiyle zaman zaman telefonla konuşuruz, siyaset kazanını kaynatırız.

Düşüncelerini, söylemlerini, öngörülerini içten beğendiğimi söylemeliyim.

 

15-20 gün önce anlattığı, ama benim bu yazıma bıraktığım bir konu vardı, o da şuydu:

“Ata İttifakı’ndan çekilen Doğru Parti, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde Millet İttifakı’nı destekleyecek.”

 

Atlamışım.

Ama Oktay Erdağı kardeşimin sonraki paylaşımlarıyla bilgilendim.

Gördüm ki, basında yer almış; Doğru Parti Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu CHP Genel Merkezini ziyaret etmiş, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’yla görüşmüş, çıkışta Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini açıklamış. https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/ata-ittifakindan-ayrilmislardi-dogru-partiden-kemal-kilicdarogluna-destek-aciklamasi-2064443

Doğru Parti’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası da bir TV canlı yayınında, Doğru Parti olarak, Milletvekili Seçimlerinde, Millet İttifakı’ndan CHP’yi destekleyeceklerini net bir biçimde söylemiş. https://www.youtube.com/watch?v=axINWi_wht0

 

Doğru Parti Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu’nun, ATA İttifakı’ndan neden çekildiklerini anlattığı https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/dogru-parti-ata-ittifakindan-ayrildigini-acikladi-3uncu-adayi-cikarmak-cumhur-ittifakina-hizmet-eder-2060057 linki de ben bilginize sunmuş olayım.

 

Bu arada…

İki ayrıntı var, onları özetle anlatmalıyım:

Akyaka’daki ve Kars’taki gözlemlerime dayanarak bilmenizi ve de bilinmesini isterim ki, Kuzey Azerbaycan’dan 1834 yılından, Güney Azerbaycan’dan ve Batı Azerbaycan’dan 1900’lerden itibaren Türkiye’ye göç eden, Türkiye’de ağırlıklı olarak Kars’ın merkezine, ilçelerine, ilçeler içinde özellikle Iğdır’a (1992’de Ardahan’la birlikte il olan Iğdır o yıllarda Kars’ın ilçesiydi), bucak (nahiye) ve köylerine yerleşen Türkler, Kars’ın, Karslı’nın ekonomisinde, kültüründe, sanatında, folklorunda, müziğinde, mutfağında, giyim kuşamında, gazeteciliğinde, mizahında, tiyatrosunda, balesinde, esnaflığında, dokumacılığında, hayvancılığında, tarımında, ticaretinde vb yadsınamaz büyük etkisi, etkinliği vardır; ve bu vatandaşlarımız sağ partilerde (nedenleri araştırılmalı) yer almışlardır.

 

Öteki ayrıntı:

“Terekeme”ler.

Kimi kitaplar, Terekemeler’in, Kuzey Azerbaycan Türkü olduğunu yazar; ama Terekemeler ret ederler, “Kuzey Kafkas Türkleri” olduklarını söylerler.

Terekeme’lerin konuşmaları, Azerbaycan Türkleri lehçesine/aksamına çok benzer, öyle ki ”Tıpa tıp” diyebilirim.

Terekemeler, Azerbaycan Türkleri gibi Şii/Şia değil, Sünni’dirler; merkez sağ ve merkez sol partilerde yer almışlardır…