Monthly Archives :

Eylül 2022

GAZETECİLİK ÇOK ZOR İŞTİR!.. HER GAZETECİ, “G A Z E T E C İ” DEĞİLDİR, OLAMAZ!..

150 150 bakikarakol

Sözcü Gazetesi’nin internet sitesi www.sozcu.com.tr ’de 23 Eylül 2022 Cuma günü yayınlanan, “Birleşmiş Milletler 77’inci Genel Kurul toplantısı için ABD’de bulunan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, ABD yayın kuruluşu CNN televizyonuna vereceği özel röportajı, gazeteci Christiane Amanpour’un başını örtmeyi reddetmesi üzerine iptal etti” spotlu “İran Cumhurbaşkanı Reisi, başörtüsü takmayı reddeden Amanpour ile röportajı iptal etti” https://www.sozcu.com.tr/2022/dunya/iran-cumhurbaskani-reisi-basortusu-takmayi-reddeden-amanpour-ile-roportaji-iptal-etti-7378962/ başlıklı haber ilgimi çekti.

 

Spotta anlatıldığı gibi…

Amerikalı kadın gazetecinin, İran Cumhurbaşkanının, söyleşi (röportaj) karşılığı, “baş örtme” koşulunu, dayatmasını ret etmesini çok beğendim ve dakikalarca alkışladım; alınan ve uygulanan karar, gerçek anlamda gazetecilikti, gazeteci duruşuydu!

İlkelce, kadın saçına takılan, aptal istemlerde bulunan gerici yobazlara, -söyleşi yapmama/yapamama pahasına- böyle tepki vermek, ilkeli, çağdaş bir davranıştı!

Kutluyorum.

 

Bu haber bana…

İstanbul CHP eski Milletvekili Şafak Pavey’in annesi, şimdi İngiliz vatandaşlığına geçen ve İngiltere’de yaşayan gazeteci Ayşe Önal’ı ve Ayşe Önal’ın, asla kabul etmeyeceğim, birkaç kere de yazılarımla, sosyal basın paylaşımlarımla yerdiğim  “bir gazeteciliği(!)ni anımsattı.

 

Ayşe Önal’ı tanımazdım; 1993 yılında kısa bir dönem çalıştığım Nokta Dergisi’nde tanıdım.

Ayşe Önal, Nokta Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmen idi.

Tanıdıkça sevdim; gazeteciliğini, yazarlığını, yürekliğini beğendim.

“Gazeteci Ayşe Önal” denilince saygıyla anar, saygıyla anılmasını sağlardım.

 

Aradan 10 – 12 yıl geçmiş olmalıydı.

 

Bir gece yarısı (saat 24.00), Cem Uzan’un Star TV’sinde Ayşe Önal’ı yayında gördüm.

Yanında, hiç hazzetmediğim “Altan kardeşler”den “Mehmet Altan” vardı.

Canlı yayınlanan “Z Programı”nı birlikte program yapıyorlarmış.

 

Hürriyet Gazetesi’nin sinema ve televizyon yazarı Cengiz Semercioğlu, 30 Mart 2005 günlü yazılarından “Z Raporu iyi yolda” https://www.hurriyet.com.tr/alkislar-onuk-a-307632 başlıklı olanda şöyle yazıyor:

“Büyük kanallarda tartışma programlarının yeniden hayata geçmesi sevindirici.
Mehmet Altan ve Ayşe Önal’ın Star’da başlayan Z Raporu çarşamba akşamları çok iyi bir alternatif. Ele aldıkları konularla Z Raporu her hafta daha iyiye gidiyor. Bu akşamdan itibaren atv de benzer bir programa başlıyor. Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak ve Oral Çalışlar Beyin Fırtınası yapacaklar.
Star’da Z Raporu 23.50’da, atv’de Beyin Fırtınası 23.20’de…
Neyse ki rating rekabetinin siyaset ve tartışma programları arasında yaşanacağı günleri de gördük!..”

 

Semercioğlu’nun vurguladığı gibi, “Z Raporu” izlenir bir programdı; Çarşamba gece yarılarını kaçırmazdım, “Z Raporu”nu izlerdim.

 

2005’te miydi, 2006’da mıydı, yoksa daha sonraki yılda mıydı, tam anımsamıyorum.

Canlı yayına bir bant yayına girdi.

Bantta gördüklerimi usumda (aklımda) kaldığı kadarıyla özetleyeyim:

Bir ev avlusu.

1,5-2 metre arayla karşılıklı sandalyede oturan iki insan var.

Biri, 50-55 yaşlarında erkek; sakalsız, gömlek, ceket, pantolon giyimli, ayağında ayakkabı.

Diğeri, kara çarşafla her yanı kapalı biri; elinde mikrofon var ve o elin de yalnızca parmak uçları görünüyor.

Karşısındaki erkeğin aksine, kısık sesle konuşuyor.

Kısık sesten, kadın olduğunu anladım.

Kadın Türkçe bir şeyler mırıldanıyor.

Sonra, görüntüde olmayan bir erkek sesi…

O sesin hemen bitiminde, 50-55 yaşlarındaki adam, Arapça konuşmaya başlıyor.

Anladım ki, görüntüde olmayan, sesi duyulan erkek, tercüman.

Tercüman bu kez de Arapça konuşan adamın söylediklerini Türkçe’ye çeviriyor.

 

Galiba bant 15 dakika sürdü.

Mehmet Alkan, söyleşiye övgüler yağdırdı!

Ayşe Önal’ı bu “söyleşisi”nden ötürü “tebrik” ederken, kara çarşafın yakıştığını söyledi!

Ardından…

Söyleşiyi nerede yaptığını, söyleştiği kişinin kim olduğunu ve neden kapandığını sordu.

Ayşe Önal da…

Kapalı kadının kendisi, söyleştiği kişinin “Iraklı Şeyh” olduğunu; “Şeyh”in “kapanma” koşulu ile söyleşi verebileceğini dayattığını; Amerikan işgali altındaki Irak topraklarında, Irak halkının düşüncelerini öğrenmek, onların sesi olmak, onların sesini Türk ve dünyaya kamuoyuna duyurmak için “Şeyh”in koşulunu kabul ettiğini anlattı.

 

Gördüklerime, işittiklerime inanamadım!

Bunları, gazeteciliğini beğendiğim Ayşe Önal mı söylüyordu?!

Bir Şeyh bozuntusunun anlatacakları ne olabilirdi ki?!

Ve onları kamuoyuna duyurmak için Şeyh yobazının “kapanma istemi”ni gazeteci Ayşe Önal nasıl yerine getiriyordu?!

 

Gazetecilik anlayışıma ve siyasi görüşüme göre…

Ayşe Önal, kapanmamalıydı, söyleşiyi de yapmamalıydı!

Yaptı da ne oldu?!

Bir yığın zırva!..

 

Amerikalı gazeteci Christiane Amanpour’la, Türk asıllı İngiliz vatandaşı Ayşe Önal’ı karşılaştırınca, ülkem, halkım, ekinim (kültürüm) adına burkuldum!

                                                               

Gazetecilik zor, çok zor iştir!

Yürek ister, vicdan ister!

Her gazeteci, “G a z e t e c i” değildir, olamaz!..

UTANDIM!.. HALA UTANIYORUM!.. UTANACAĞIM DA!..

150 150 bakikarakol

İstanbul CHP Milletvekili Gürsel Tekin, 4 Eylül 2022 Pazar gecesi TV100 kanalında Pınar Işık Ardor’un sunduğu “Pazar Siyaseti” programına katılıyor, gündeme ilişkin açıklamalarda bulunuyor. https://www.gazeteduvar.com.tr/chpli-gursel-tekin-hdpye-elbette-bakanlik-verilebilir-haber-1579986

“İktidar olursanız, HDP’ye Bakanlık verecek misiniz?” sorusu yöneltilince, Kamutay’da (TBMM’de), Kamutay Başkanvekillerinin her partiden seçildiğini, onlardan birinin HDP Milletvekili olduğunu anımsatıyor ve “HDP’li Başkana elimizi kaldırıyor muyuz? Buna Genel Başkanlar dahil. ‘Sayın başkanım söz hakkı istiyorum.’ Şimdi bunu hak sayacaksınız ama bu ülkeyi yönetmek için bu kabul olmaz… O zaman seçime sokmayın kardeşim. Böyle bir şey olabilir mi? O zaman milli irade nerede kaldı? Bu seçmen yarın nasıl oy verecek kendi partisine? Elbette HDP’ye Bakanlık verilebilir, her partiye verilebilir” diyor.

 

Doğru sözler.

Amma…

“Bitik AKP”, denize düşüp yılana sarılırcasına, son tümcenin yarısı olan “Elbette HDP’ye Bakanlık verilebilir” sözcüklerini cımbızlayıp alıyor, “siyasi malzeme” yapıyor, yaptırıyor, kullanıyor!

Öyle ki…

“Muhalefet” (!) bile “AKP ağzı”yla konuşuyor!

 

Kendi partisinin başındaki kişi tarafından dahi siyasi çarmıha gerilen, siyasi linç edilen Gürsel Tekin, 10 Eylül 2022 Cumartesi gecesi de  “siyasi cahilliği”ne bir yenisini ekliyor:

CNN Türk TV yayınına katılıyor https://www.gercekgundem.com/siyaset/356351/gursel-tekin-chp-genel-baskanligina-aday-olabilirim?utm_source=share-twitter , Genel Başkanını, “Cumhurbaşkanı adayı” görmek istediğini söylüyor ve “Soru şu” diyor, ekliyor:

“Sayın Genel Başkan, Cumhurbaşkanı adayı olursa, Genel Başkanlığı bırakırsa, bana ‘Genel Başkanlığa talip olur musun?’ Elbette olurum. Niçin olmayayım?”

 

Yalnızca “Sayın Genel Başkan, Cumhurbaşkanı adayı olursa, Genel Başkanlığı bırakırsa” sözcüklerine itirazım ve tepkim var.

 

İtirazımı ve tepkimi, 11 Eylül 2022 Pazar günü saat 07:57’de Twitter hesabımdan ve Facebook sayfamdan gerçekleştirdiğim

GÜRSEL TEKİN FENDİYE ANIMSATIRIM: YÜRÜRLÜKTEKİ UCUBE SİSTEMİN ADI “PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ” YAN,İ GENEL BAŞKANLIKTAN İSTİFA ZORUNLULUĞU YOK… BUNLARI DA BİL EFENDİ… paylaşımımla dile getirdim.

Haksız mıyım?

 

Gürsel Tekin’in “Sayın Genel Başkan, Cumhurbaşkanı adayı olursa, Genel Başkanlığı bırakırsa” sözcükleriyle açığa vurduğu “siyasi cahilliği” beni aldı 4 Mayıs 2018’e götürdü.

 

O gün…

Ankara’da, Ahmet Taner Kışlalı Salonu’nda, “Büyük Buluşma” https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/kilicdaroglu-chpnin-cumhurbaskani-adayini-acikliyor-2386735/?utm_source=ilgili_haber&utm_medium=free&utm_campaign=ilgilihaber adı altında partim CHP’min toplantısı vardı.

Salon tıklım tıklım doluydu.

Dışarısı, içeriden kat kat fazlaydı.

Çünkü…

Az sora, CHP, Cumhurbaşkanı adayını açıklayacaktı.

Gerçi biliniyordu ama resmi açıklamanın yapılması heyecanı partililerimde, tavan yapmıştı; başkalarında da merak… 

 

Kısa bir süre sonra CHP Genel Başkanı kısa konuşmasının bitiminde “Gel bakalım Muharrem” dedi.

Adı anılan “Muharrem İnce” idi!

 

Muharrem İnce alkışlar, ıslıklar, sloganlar arasında koşarak geldi; Genel Başkanının önünde, komutanı karşısında “esas duruş”ta duran asker gibi durdu.

Genel Başkanının, “Partimiz CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı, Muharrem İnce” diye resmi açıklamayla birlikte, kıyamet koptu! Duygulananlar, gözyaşlarını tutamayıp akıtanlar, alkışlamaktan avuçları moraranlar vb oldu.

Ardından…

CHP’nin, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ndeki “ilk Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce”, sol yakasındaki “CHP rozeti”ni çıkardı, Genel Başkanına verdi; Genel Başkanı da “aldı”, cebine koydu ve yandaki görevlinin uzattığı “Türk Bayrağı rozeti”ni, Muharrem İnce’nin yakasına taktı.

Kamuoyuna verilmek istenen “Tarafsız Cumhurbaşkanı” iletisiydi.

 

Tanrı aşkına!..

Onca yıl siyasetin içinde olan bu beyler/efendiler, bu kadar mı “siyaset cahili” olabiliyorlar!..

“Parlamenter Sistem” değişmiş, yerine ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” gelmiş,  muhteremler hala “Tarafsız Cumhurbaşkanı” oyununu oynuyorlar!

 

Yani…

4 Mayıs 2018’de, tam bir “siyasi cahillik” sergilendi, “siyasi kandırmaca oyunu” oynandı!

 

Aradan 4,5 yıl geçmiş…

“Gürsel Tekin” adlı Milletvekili çıkıyor, “siyasi cahillik” çizgisinde “siyasa yapıyor”, sistemin ucube “Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi” olduğunu öteliyor, “Sayın Genel Başkan, Cumhurbaşkanı adayı olursa, Genel Başkanlığı bırakırsa…” diyor!

Diyebiliyor!

 

Utandım!

Hala utanıyorum!

Utanacağım da!..

PARDON HANIMEFENDİLER, BEYEFENDİLER, SİZ, İYİ MİSİNİZ?!.

150 150 bakikarakol

Yüz yıllardır kutsal dinimizi kendi dilimizde değil, Arapça’dan tersten okumanın alışkanlığından olsa gerek, birçok şey yanlış ve eksik okunuyor, yazılıyor, söyleniyor, yorumlanıyor!

Örnek vereceğim:

Anımsayacaksınız,16 Nisan 2017’de bir halk oylaması yapıldı.

Bu halkoylamasıyla, 1982 Anayasası’nın bazı maddeleri bilmem kaçıncı kere değişti.

En belirgin, ön plana çıkan değişiklik maddesi, “Demokratik, Laik, Parlamento Sistem” bitiyor, yerine ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistem” geliyordu.

 

35 gün sonra, yani 21 Mayıs 2017 günü, AKP, 3’üncü Olağanüstü Büyük Kongre’ye gitti.

 

10 Ağustos 2014’de Parlamento’da gerçekleşen “Cumhurbaşkanlığı seçimi”nin ilk turunda AKP Genel Başkanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “12’inci Cumhurbaşkanı” seçildiği için, 16 Nisan 2017’deki halkoylaması öncesi yürürlükte olan Anayasa’nın ilgili maddesine göre, partisinden istifa etti.

 

16 Nisan 2017’deki halkoylamasında “Anayasa değişikliği” ile “Parti üyeliğinden istifa etme hükmü” de sona erdi.

Böylece…

12’inci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, partisine yeniden üye ve “Genel Başkan adayı” olama yolu açıldı.

Bu “Anayasa engel” ortadan kalkar kalmaz, 12’inci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kurucu Genel Başkan” olduğu AKP’de “üye kaydı”nı yeniledi; 3’üncü Olağanüstü Büyük Kongre’lerinde de “Genel Başkan”lığa adaylığını koydu.

Zaten tek adaydı.

Büyük Kongre delegelerinin tamamının oyunu alarak, “AKP Genel Başkanı” seçildi.

(İşte bu seçim, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Anayasa’nın halk oylamasıyla değişen maddesi gereği, 3’üncü kere Cumhurbaşkanı seçilmesine olanak tanımıyor.)

 

24 Haziran 2018 Pazar günü, 5 yıllığına “Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimi” birlikte yapıldı.

 

Üç Cumhurbaşkanı adayından biri, AKP Genel Başkanı ve 12’inci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı.

Kazanan, Recep Tayyip Erdoğan oldu.

 

Erdoğan, 9 Temmuz 2018’de de, Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nda  “Cumhurbaşkanlığı Andı”nı etti.

Bu antla, “Demokratik, Laik, Parlamenter Sistem” hukuken/resmen sona erdi, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” süreci hukuken/resmen başladı.

 

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin seçilen ilk Cumhurbaşkanı olmasına karşın, resmi kayıtlarda, resmi toplantılarda vb “12’inci Cumhurbaşkanı” diye geçen AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kamutay’daki “Cumhurbaşkanlığı ‘Tarafsız’ Andı”ndan sonra, çıkışta, “Kamutay bahçesi”nde, bir gazetecinin “Size artık ‘Cumhurbaşkanı’ mı diyelim, ‘Başkan’ mı diyelim?” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/erdogan-bana-artik-baskan-diyebilirsiniz-1021696 sorusuna “Başkan, diyebilirsiniz” yanıtını verdi.

Yanlıştı!

Soru da, yanıt da yanlıştı!

16 Nisan 2017’deki halkoylamasıyla gerçekleşen “Anayasa değişikliği”nde, sistemin adı “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” idi!

Değişikliğin hiçbir yerinde “Başkan” sözcüğü yoktu, “Partili Başkanlık Hükümet Sistemi” denmiyordu.

 

O günden beri, yandaş gazeteler, televizyonlar, radyolar, internet gazeteleri, internet siteleri, yazarlar, çizerler “Cumhurbaşkanı” diye yazmazlar, söylemezler; hep “Başkan” derler, “Başkan” diye yazarlar!

 

Bu muhterem hanımefendiler, beyefendiler buyursunlar, Anayasa’nın hangi Maddesinde “Başkan” var, göstersinler!

Yok!

 

Bu muhterem hanımefendiler, beyefendiler, bir şeyi daha yapıyorlar:

“Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nden, “Partili” sözcüğünü kaldırıp atıyorlar, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” sözcüklerini kullanıyorlar!

 

Hadi bunları anladık…

Muhalefete, muhalefet yanında yer alanlara ne demeli?!

Onlar da “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” yerine “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diyorlar, deyip duruyorlar!

 

Pardon hanımefendiler, beyefendiler…

Siz iyi misiniz?!

Yanlışlarınızın, eksiklerinizin ayırtında (farkında) mısınız?!.

“… VATANDAŞ, MİLLETVEKİLİNİ SEÇMİYOR Kİ …”

150 150 bakikarakol

Önceki gün (5 Eylül 2022 Pazartesi) Fox Tv’de sabah kuşağında canlı yayınlanan, İlker Karagöz sunumundaki “Çalar Saat Programı”na çıktı.

Programın sonlarında (video 1:52:15 – 1:54:40 arası)

https://www.youtube.com/watch?v=o-u8eUKIQao linkinden kağıda döktüğüm şu çok doğru sözleri etti:

“Bir devlet, bir kişinin iradesine teslim edilemez. Devleti bir kişinin iradesine teslim ederseniz, bugünkü tablo ortaya çıkar. Sorun, ‘A’ kişisi, ‘B’ kişisi olmaktan çoktan çıkmış. Sorun, sistem sorunu. Bu sistemin değişmesi lazım.  Ahlaklı bir sistem olması lazım. Parlamento. Parlamentoda Milli İrade var mı? ‘Efendim oradakileri millet seçti.’ Hangi millet seçti? Liderler seçiyor değil mi? Vatandaş geliyor sadece altına mühür basıyor. Vatandaş Milletvekilini seçmiyor ki. Bunu biz de biliyorduk. Bu rejimin, bu yapının tümden değişmesi lazım. Gerçek anlamda demokrasinin gelmesi lazım. Gerçek anlamda özgürlüğün gelmesi lazım. Bakın demokratik standartı yükselttiğiniz andan itibaren Türkiye’nin dinamizmini göreceksiniz. Çok kısa zamanda insanlar rahat edecek. Bizim hayal ettiğimiz ve kurmak istediğimiz düzenden 5’li çeteler memnun olmayacak, tefeciler memnun olmayacak, (…) devleti soyanlar memnun olmayacak, ‘Yol, köprü yaptım, dolar garantisi verdim’; bunlar memnun olmayacak. Biz bunları biliyoruz zaten. Biz 85 milyonun memnun olacağı, 85 milyonun kenetleneceği ve Türkiye’nin büyümesi için çalışacağı bir modeli kuracağız. Bu model emin olun halkın modelidir. Bu model milletin modelidir. O nedenle bizim ittifakımızın adı ‘Millet İttifakı’dır; milleti bir arada tutmak, milleti heyecanlandırmak, milletin dinamizmini her alanda da büyütmek ve Türkiye’yi bir dünya markası haline getirmek. Bizim asıl hedefimiz bu.”

Belki izlemişsinizdir.

Ama…

Yazılı ve internet basınında bu sözleri okumadınız; televizyonların haberlerinde, tartışı programlarında dinlemediniz.

Çünkü…

Yazmadılar, vermediler/yayınlamadılar!

Böylesi çok ciddi, doğru, gerçekçi sözler önemsenmedi!

“Neden önemsenmedi?” sorusunun ayrıntısına girmeyeceğim, yorumu sizlere bırakacağım.

 

Yukardaki sözlerin tamamını, özellikle Hangi millet seçti? Liderler seçiyor değil mi? Vatandaş geliyor sadece altına mühür basıyor. Vatandaş Milletvekilini seçmiyor ki” tümcedlerini önemsedim.

Çünkü…

Böyle düşünüyorum, böyle olması gerektiğini savunuyorum; yazarak, böyle olmasının savaşımını veriyorum.

“Sandığa gidip siyasi parti Genel Başkanlarının hazırladığı ‘Milletvekili Listesi’nde ad ve soyadları yer alanlara ‘oy vermek’, kesinlikle ‘seçmek’ değildir” demekten dilimde tüy bitti, yazıp durmaktan yoruldum.

Ama gene de ara vermeyeceğim.

Yaşamımın son dakikasına kadar savunacağım, yazacağım, söyleyeceğim.

Dilerim…

Ülkemde, halkımın özgür iradesiyle “Milletvekili”ni, -gerçekçi biçimde- seçtiğini görürüm.

 

Halkın “Milletvekili”ni özgür iradesiyle seçip belirlemesi başlı başına bir süreçtir ve bir sonraki süreç “oy verme” sürecidir; bu süreç çok önemlidir; öylesine önemlidir ki, duyarlılık, özen, özveri ister.

 

İki sürecin de öncesi var.

O süreç;

“Halkın, aydınlanması, bilinçlenmesi, ‘Seçen’, ‘Seçmen’ bilincine ermesidir.”

Bütün bunlar; yazılması, konuşulması, tartışılması kaçınılmaz, gerekli konulardır, ileriki günlerde her birinin ayrıntısına ilişkin düşüncelerimi sizlerle payşaiacağım.

 

Ufak tefek -bir iki- eksiklerine, yanlışlarına karşın “öz”ünü çok doğru bulduğum, beğendiğim sözlerin sahibi “Biz 85 milyonun memnun olacağı, 85 milyonun kenetleneceği ve Türkiye’nin büyümesi için çalışacağı bir modeli kuracağız. Bu model emin olun halkın modelidir. Bu model milletin modelidir. O nedenle bizim ittifakımızn adı ‘Millet İttifakı’dır” tümcelerini edince, “altılı masada”ki siyasi partilerin [Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İyi Parti, Saadet Partisi (SP), Demokrat Parti (DP), Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA), Gelecek Partisi], 28 Şubat 2022 Pazartesi günü yayınladıkları 48 sayfalık bildiriyi veya “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e dönüş deklarasyonu”nu (“Mutabakat Metni” de deniyor) https://halktv.com.tr/gundem/28-subat-2022-guclendirilmis-parlamenter-sisteme-donus-deklarasyonu-tam-metni-666256h daha bir dikkatle okudum.

Her şey ayrıntılı vardı ama halkın/vatandaşın, “Milletvekili”ni, kendi özgür iradesi ve kararıyla seçmesi, bu seçmeyi de nasıl yapacağı tek tümcelik dahi olsa, yoktu!

N e d e n ? !

Bu soruyu…

Öncelikle…

Yazının girişindeki sözleri eden ile “Parlamenter Sistem” değiminin başına “Güçlendirilmiş” sözcüğünü oturtan, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” değimini topluma mal edenlerin önünde gelen İyi Parti Genel Başkanı’nın yanıtlamasını çok isterim.

 

Yaşamın her alanında, özellikle siyasa (politika) alanında, “söylem” ve “eylem” iç içeliği olmazsa, söylem söylemde, eylem eylemde kalır!

Bunun da anlamı:

Sonuç almak, amaca, başarıya ulaşmak olanaksızdır, yitirmek kaçınılmazdır!..