BİNGÖL DEPREMİ İLE DE ANIMSANAN VE 50’İNCİ YILINDA 15-16 HAZİRAN…
https://bakikarakol.com/wp-content/themes/osmosis/images/empty/thumbnail.jpg 150 150 bakikarakol bakikarakol https://secure.gravatar.com/avatar/9c47b0a2dd4845fdd2b5a8eb86cb0daa?s=96&d=mm&r=gPazar (14 Haziran 2020) saat 17.27’de Bingöl Karlıova’da meydana gelen 5.7 büyüklüğündeki deprem de bir gerçeği vurgulayarak anımsattı:
Deprem yerkürenin ve yerküre üzerindeki ulusların yadsınamaz bir gerçeği…
O nedenle de…
Bütün uluslar ve en başta da ülkemiz, “Deprem”i, “Deprem Bilimi”ni, ilk, orta ve yükseköğretimde “zorunlu ders” kabul etmelidir…
Bunun öncülüğünü ülkemin yapmasını çok isterim…
Deprem, insan -hatta canlı- yaşamının bir parçasıdır…
İnsanın, deprem eğitimini alması, deprem bilgisiyle donanması gerekli ve en doğal hakkıdır…
Bingöllü vatandaşlarıma geçmiş olsun diliyor, “50’İNCİ YILINDA 15-16 HAZİRAN…” başlıklı yazıma geçiyorum:
50 yıl önce bugün (15 Haziran 1970) ve yarın (16 Haziran 1970) ülkemizin çalışanları, emekçileri, yabancı ve yerli burjuvaziye karşı ilk defa geniş çaplı bir “direniş” sergilemişlerdir…
Saygı duyuyorum…
Saygı duyacağım…
Saygıyla da anacağım, anlatacağım…
Atatürkçü, yurtsever, aydın, çağdaş ünlü şairlerimizden merhum –ışıklar içinde uyusun- Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Kişi kişiye kul değil / Neden karanlık al değil / Yeryüzü uzun yol değil / Varılır gökler aşarak” dizeleriyle başlayan https://www.genel-is.org.tr/15-16-haziran-sanli-isci-direnisi-mucadelemize-isik-tutmaya-devam-ediyor,2,11756#.XuYLNtQza1s linkli yazıda gereksinim duyulan bilgilere ulaşabilirsiniz…
Benim, ülkemizdeki ve dünyamızdaki “işçi sınıfı”na bakışım ayırtlı (faklı)…
Şöyle:
Öncelikle, “İşçi sınıfı”na ve “İşçi Sınıfı Bilimi”ne inandığını belirtmek isterim…
Dünyada insanlar “insanca”, canlılar “katliamsız” yaşasa; doğa “katledilmezse” olmaz mı?!.
Olur…
Çok da güzel olur…
Ama hınzır burjuvazi rahat durmaz, her şeyi kendi kazancı, çıkarına göre düzenler!..
Çünkü:
Düşünür, örgütlüdür!..
Karşısındaki işçi sınıfı ise!..
“Burjuva Sınıfı”ndakiler gibi/kadar düşünmüyor, örgütlü ve sınıflarının bilincinde değil, “Emeğinden başka hiçbir özel mülkiyeti olmayana ‘işçi’ denildiğini bilmiyor!..
Bilmelerinin, sınıflarının bilincinde olmalarının, örgütlenmelerinin, düşünmelerinin, Burjuvazi Sınıfı tarafından engellendiğinden de habersiz!..
Haberli olsalar da, Burjuvazi, elinin altındaki güçlerle ezip geçiyor!..
Burjuvazi şu yolu da bulmuştur:
İşçiyi ev, araba, rahat iş ve para sahibi yaparak, sınıfından koparmış, küçük ve orta burjuvazi duruma getirmiş, kendi yanına/sınıfına çekip iliştirmiştir!..
Bu konuma gelmemiş, “emeğinden başka hiçbir özel mülkiyeti olmayan işçi” kalmış yok mu?!.
Var…
Ama onlar azınlıkta ve cahilliğin, açlığın pençesinde kıvranıyorlar, düşünemezler ve düşünmeye zaman bulamazlar!..
Düşünmeyen insan, bakan kördür, duyduğunu algılayamayandır, kendini tanımlayamayan ve anlatamayandır!..
İşçi gibi çalışan emekçilerin örgütleri sendikalar vardır… Kimi –patron yanlısı- sarı sendikadır, kimi –çalışan emekçiden yana- devrimci sendikadır… Üyelerinden her ay düzenli “aidat” alırlar, üyeleri adına iki yılda bir toplu sözleşmeler imzalarlar… Anlaşmazlığa düşünce de kimi kere de “grev”e giderler…
Ama…
Bir şeyi yapmazlar, yapmamışlar:
Üyelerine, “İşçi Sınıfı”nın ne olduğunu anlatmazlar, anlatmamışlar; bunun eğitimini vermezler, vermemişler!..
Yaşanmış olaydır:
Devrimci sendikanın 14 yıllık üyesi işçilere “İşçi Sınıfı ve 1 Mayıs nedir?” sorusu soruluyor, tanımlanamıyor!.. Tanıma yakın yanıt dahi verilemiyor!..
Bu durumdaki insanlara, hele de köyünde tapulu tarlası, evi, çifti çubuğu, hayvanı, atı, arabası vb olanlara “işçi” demek doğru mu ve bunlardan “İşçi Sınıfı hareketi” beklenir mi?!.
Beklenmemeli!..
Ne verilmiş ki, ne bekleniyor?!.
Ama düzenli olarak aidat; sözleşmelerde, sözleşme farkları ilk ay kuruşuna kadar sendikalara gider!..
Bir de…
Ne zaman, toplu görüşmelerde anlaşmazlığa düşülürse, istenen zamlar alınamazsa, üyeler “bilendirilir”, direnişe geçirilir, greve götürülür!..
Yani…
Ekonomik istem etkin belirleyici oluyor!..
Ekonomik istem, istemler belirleyici olunca, “sınıf eğitimi”nden yoksunluk ve “işçi” diyemeyeceğim ama işçi gibi çalışan küçük/yoksul burjuvazi kitlesinin kazanımlar elde etmesi, kazanımlarını bir bir yitirmesi kaçınılmazdır!..
Öyle de olmuştur!..
Nokta…