Monthly Archives :

Haziran 2024

YILMAZ ÖZDİL, ÖZGÜR ÖZEL’DEN DE, ÖZGÜR ÖZEL’İN SÖZCÜSÜ DENİZ YÜCEL’DEN DE KAT KAT ATATÜRKÇÜ’DÜR, CHP’LİDİR!..

150 150 bakikarakol

O kadar “gazeteci” geçinen ama “gazeteciliğin” ne olduğunu zerre bilmeyen soytarıların, paragözlerin, yandaşların, yalakaların, her dönemin bukalemunlarının varlığına karşın, ne uzun uzun, ne kısaca  “gazeteciliği”, “gazetecileri” anlatmayacağım; Abdi İpekçi, Uğur Mumcu vb anlayışındaki, çizgisindeki gazeteci Yılmaz Özdil’den; onun, “CHP Genel Başkanı” sıfatlı Özgür Özel (Ö.Ö) ve “Özgür Özel’in Sözcüsü” Deniz Yücel tarafından yakışıkça, gereksizce, anlamsızca, haksızca yerilmesinden söz edeceğim.

 

Yılmaz Özdil, Özgür Özel’den de, Özgür Özel’in sözcüsü Deniz Yücel’den de çok çok iyi, bilgili, donanımlı, kat kat “Atatürkçü”dür, Cumhuriyet Halk Parti”lidir ve gazeteciliğin ak yüzüdür, yanlışları, doğruları ikileme düşmeden, korkuya kapılmadan yazar, paylaşır; Özgür Özel’in, CHP Genel Başkan seçilmesinden hoşnuttu.

Ona karşın, süreç içinde Özgür Özel’in yanlışlarını gördü, onları tek tek yazmaktan çekinmedi; Özgür Özel’den ve ekibinden tepkiler geleceğini öngörüyordu ama gerçekler adına, çarmıha gerilmeye eyvallahı yoktu.

 

31 Mayıs 2024 Yerel Seçimleri’nden, en çok paya sahip “toplumsal muhalefet”in etkisi ve katkısıyla CHP birinci, 22 yıldır iktidarda olan AKP ikinci çıkmıştı.

Toplum mutluydu; insanların yüzü gülüyor, gözleri ışıldıyordu.

AKP’lilerin ve AKP seçmenlerinin suratları asıktı, moralleri bozuktu.

Tam bu ortamda, Özgür Özel, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanını “ziyaret” etmek istediğini dillendirdi.

“Erken seçim” siyasası ışığında söylem bekleyen toplum, bir anlam veremedi, şaşırdı.

Gündem bir adanda Özgür Özel’in “ziyaret” istemine kaydı.

Yılmaz Özdil, duyarlı, yurtsever, Atatürk ve CHP düşünceli her yurttaş gibi bunu yanlış buldu, yanlış bulduğu için yerdi; Özgür Özel’in, Genel Başkanı olduğu CHP’yi yerel seçimde birinci parti yapan toplumsal muhalefetin gündeme taşınmasını özlemle beklediği “erken seçim”i düşünmemesini, ağzına almamasını  anlattı durdu.

Vay sen misin?!

Özgür Özel, Ekol TV’de Armağan Çağlayan’ın “Hepsi Bu Hafta Sonu Oldu” programına katıldı. https://chp.org.tr/haberler/chp-lideri-ozgur-ozel-armagan-caglayanin-konugu-oldu-anayasaya-uymazsak-kabileye-doneriz

Armağan, sorularının birinde “Erdoğan ile görüşmesine neden karşı çıkıldı”ğını sordu, Özgür Özel şu yanıtı verdi:

“… Adam mesela Youtube’de video çekiyor, ağır hareketler ediyor. Ağır şeyler söylüyor. O da Atatürkçü ama baktığınızda aslında, bana hırsı ne? Bana hırsı şu: Geçmişte ‘Bidon kafa’ diye köşe yazısı yazmış arkadaş. ‘Hadi bakalım’ diyor, ‘Şimdi elinde bidon’. Bir yerde sular kesilmiş. Sözcü Gazetesi haber yapmış. ‘Su kuyruğu’ diye. ‘Bidon kafalılar, bu iktidarı seçtiniz. Hadi bakalım, şimdi gidin ve su sırasına girin.’ Ben vaktiyle bunu eleştirmiştim. Onun da hırsı bana ondan. İyi ki de onunla aramda böyle bir açı var. O oy alamayınca hata bizde ‘Nerede’ demek yerine, oy vermeyen seçmene ‘bidon kafa’ diyen zihniyet. Zaten bu partinin 47 yıldır ilk kez birinci parti olmasının sebebi bu zihniyetten kopuş. Seçmen dediğin kişi, birer birer insan. İşsiz, aç, yoksul, ötekileştirilmiş, yalnız, endişeli. Sen ona diyorsun ki: ‘Bu ülkeyi kim yönetsin?’ Sen ona o güveni vermediysen, o da sana oy vermediyse, bidon kafa olan sensin. Siyasetçinin kendisi. Oturup kafasını duvara vurup, ‘Nerede yanlış yaptım’ demesi lazım. Ama seçmene kusur bulan, seçmene emir veren, seçmene kafa tutan bir yaklaşımı ben reddediyorum. Arkadaş seçmene sövüyor, bilmem ne yapıyor. Hiç duymadığı şeyleri olmuş gibi anlatıp çünkü öyle bir düzleme geldik. Sonra attığı iftira viral oluyor. Her tarafta dolaşıyor. Sonra en yakınım bile ona inanıyor. Böyle bir süreç var. Bunlar kutuplaşma olmasa yaşayamazlar. Beslenemezler. Geçinemezler. O yüzden sürekli kavga ortamı olsun. İki taraf birbiriyle sürekli çatışma halinde olsun. Biz de bu tarafa mermi satalım, bilmem ne yapalım. Savaş ekonomisinden beslenenler boşuna endişeleniyorlar. Zaten içine girdiğimiz süreç ne bütün sorunları çözer, ne bütün tartışmaları bitirir, ne biz gidip AKP ile koalisyon oluruz. Sen yine muhalif olursun. Yarın ben iktidar olurum, bana da muhalif olursun ama iki tarafta böyle gerilimden beslenenler var. Onların bilinçsiz olanlarına lafım yok. Yani hırslı, efendim bunca yıl bize bunu yapanla el mi sıkışılır filan. Onlara lafım yok. Ama tuzu kuru olup, geliri yerinde olup ve sırf bu kutuplaşma ortamından her türlü imkanı yaşayan, Türkiye’de bu yaşananlardan beslenen bir güruh var. Onlara ciddi itirazım var. Onların boşa düşmesi lazım.”

 

Ne kadar çirkin!

 

Şimdi size, 14 Temmuz 2007 Genel Seçimler’den 29 gün sonra Yılmaz Özdil’in Hürriyet Gazetesi’nde 13 Ağustos 2007’de yayınlanan “Bidon kafa” yazısını sunacağım ve sizden, okuyacaklarınızla Özgür Özel’in çarpıtmalarını, iftiralarını, ne büyük yanlışlar yaptığını görmenizi isteyeceğim:

// ŞARIL şarıl bedava su varken, baraj yapacağına, dünyanın en uzun borusunu döşeyip, taaa Rusyalardan en pahalı gazı getiriyor…
Depo yok.

Depo var…
Su yok.
Suyu bulsa…
Boru yok.
Boru döşese, o döşeyene kadar zaten su kuruyor.
*

Yani darılmayın ama, hakikaten Allah cezanızı versin be kardeşim.
*
Bakıyorum televizyonlara…
Şöhret olmuşsun yahu!
BBC, CNN hep seni gösteriyor.
Akmayan çeşme başında, elindeki boş bidonu kameraya sallayarak, “elim kırılsaydı” diye bağırıyorsun.

*
Hiç bağırma.
Senin paranla sana köfte ekmek ısmarladılar, hizmet sandın… Sudan ucuz senin oyun.
Hiç bağırma.
*
Düşün şöyle bir…
Maazallah CHP-MHP iktidar olsaydı, ne diyeceklerdi?
“Uğursuz bunlar…”
“Bereketsizler…”
“Geldiler, kuruttular…”
Demeyecekler miydi?
Diyeceklerdi.
Sen de kafanı emme basma tulumba gibi sallayarak, “he valla” demeyecek miydin?
Diyecektin.
Hatta, şu anda tek satır bile susuzluktan bahsetmeyen liboşları, satılık kalemleri okuyup okuyup, “şerefsiz bu laikler” demeyecek miydin öfkeyle?
Diyecektin.
Hiç bağırma.
*
Bak şimdi sen, çoluk çocuk kokarcaya döndün, Afrikalılar gibi fellik fellik yıkanacak dere arıyorsun…
Senin sırtından koltuk sahibi olanlar, borsa vurgunu yapanlar, ihale kapanlar, dolar-faiz volisi vuranlar ise, Perrier’le San Pellegrino’yla jakuzide banyo yapıyor, köpük köpük.
*

Reina’da sular kesik mi sanıyorsun, a benim bidon kafalım?
*
Şimdi iyi dinle…
Yap elini yumruk.
Şeytan kulağına kurşun der gibi vur bakayım kafana iki defa…
Ne duydun?
“Donk donk” di mi?
*
Sen önce onu doldur.
Su kolay. // https://www.hurriyet.com.tr/bidon-kafa-7074842

 

Yılmaz Özdil, sosyal basın (medya) hesabından “Buket Aydın lideri Özgür Özel, sana bu iftiranı yedireceğim. ‘Erken seçim istemiyor, AKP’nin toparlanmasına fırsat tanıyor’ dediğim için bana saldıran Özgür Özel, sana bu iftiranı yedireceğim. Namuslu gazetecilere küfreden trollerin abisi Özgür Özel, sana bu iftiranı yedireceğim. ‘Bütün dünyada, birinci olmasına rağmen erken seçim istemeyen ilk ve tek genel başkan’ dediğim için, ‘AKP’nin dört yıl daha iktidarda kalması için özel çaba harcıyor’ dediğim için bana saldıran Özgür Özel, sana bu iftiranı yedireceğim. Bana milletvekiliyken yıllarca ‘Yılmaz abı’ diyen Özgür Özel, şimdi niye çıkıp iftira attığını –gözlüğü çıkardın ama- gözüne sokacağım.” https://www.gercekgundem.com/siyaset/ozgur-ozelin-bidon-kafa-cikisi-yilmaz-ozdili-kizdirdi-sana-bu-iftirani-yedirecegim-466116 paylaşımda bulunarak, yanıt verdi.

Özgür Özel’in sözcüsü Deniz Yücel aynı gün sosyal basın hesabından esti, gürledi:

“Bir kişinin CHP Genel Başkanına ‘Sözlerini yedireceğim’ gibi bir üslup kullanması için şuurunu kaybetmiş olması gerekiyor. Özgür Özel küfür mü etmiş, hakaret mi etmiş? Sadece bir tespit yapmış… Bugüne kadar kime hangi sözünü yedirdin de, mahalle kabadayısı gibi efeleniyorsun Yılmaz Özdil? Haddini bil! Bir yanda yıllarca insanların Atatürkçü, Cumhuriyetçi, laik ve seküler duygularını sömürürken, diğer yandan iktidara oy veren kitleyi aşağıladın, iktidarın kutuplaştırma ve ayrıştırma siyasetinin değirmenine su taşıdın. Merak etme, sana rağmen iktidar olacağız.”  https://www.gercekgundem.com/siyaset/chpden-yilmaz-ozdile-cok-sert-tepki-haddini-bil-466191

 

“Had bilmez”lerin, başkalarına “Haddini bil” demesi kadar uçuk ne olabilir?!

 

Özgür Özel’in sözcüsü Deniz yücel “had bildiren paylaşımı”nda öylesi yanlışlar yapıyor ki!

“Kanıtla” diye sorulsa, mosmor olacak, tıkanıp kalacak!

 

4 gün sonra (24 Haziran 2024 Pazartesi) Yılmaz Özdil, hafta içi her sabah canlı yayın yaptığı youtube kanalında, Özgür Özel’e de, Özgür Özel’in sözcüsü Deniz Yücel’e de hadlerini çok güzel bildirdi.

Ne dün grupta konuşan Özgür Özel https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-ozgur-ozel-zammi-soke-soke-almak-cin-butun-gecinemeyenleri-gebzeye-bekliyoruz, ne önceki gün basın toplantısı düzenleyen sözcü Deniz Yücel https://www.sozcu.com.tr/diyanet-bes-ayda-2-milyon-312-bin-asgari-ucretlinin-maasina-esit-harcama-yapti-p59175, Yılmaz Özdil’e yanıt verebildiler!

Veremezler çünkü haksızlar, yanlıştalar, çarpıtıyorlar, verecekleri yanıtları yok!

Ama –önerimdir-, şunu yapsınlar:

Yılmaz Özdil’den özür dilesinler!

 

Bu ikiliye söyleyecek sözüm var; ancak, bugünkü yazım biraz uzun oldu, haftaya kaleme alacağım.

O yazımda, 5 Haziran 2024 Çarşamba günlü “ATI ALAN ÜSKÜDAR’A GEÇMİŞ, ÖZGÜR ÖZEL HALA HAVANDA SU DÖVÜYOR!..” https://bakikarakol.com/ati-alan-uskudara-gecmis-ozgur-ozel-hala-havanda-su-dovuyor/ başlıklı yazımda “Bu konuyu ya 19 Haziran 2024 Çarşamba veya 26 Haziran 2024 Çarşamba günü yazacağım.” tümcemle verdiğim sözü de yerine getireceğim.

 

İzninizle yazımı, meslek büyüğüm Rahmi Turan’ın, Sözcü Gazetesi’nde 22 Haziran 2024 Cumartesi günü yayınlanan “Özgür Özel-Yılmaz Özdil kavgasında kim haklı?” başlıklı görkemli yazısının linki https://www.sozcu.com.tr/acil-cozum-sart-p58660ı vererek ve mutlaka okumanızı isteyerek, bitireceğim…

DEVLET BAHÇELİ’NİN “EVLENMEMESİ”Nİ DERT EDİNMEK!..

150 150 bakikarakol

Bugün Kurban Bayramı’nın 4’üncü (son) günü.

Dünyanın bir çok yerinde, örneğin Gazze’de, kadın-erkek çocuktan, yaşlısına on binlerce insanın, emperyalistlerin “ekonomik ve siyasi çıkar”ları için, “kurbanlık”lar gibi “kurban” oldukları “zaman dilimi”nde, “Kurban Bayramı kutlama” ne kadar, ne kadarıyla yapıldı, yapılabildi?!

Yapılmadı, yapılamadı!

“Komşun açken, sen tok yatma” anlayışına içten, sıkı sıkıya bağlı insanların “Kurban Bayramı”nı kutladıklarını, kutlayabildiklerini hiç düşünmüyorum!

“Yeni Türkiyeciler” benim gibi düşünmeyebilirler; ama bir “eski Türkiyeci” olarak, böyle düşünüyorum!

Ülkemizde ilk defa, kamuda ve özelde çalışanların maaşları “bayramdan sonra” ödenecek!

Gel de üzülme, kahretme!

Aldığı maaşla geçinemeyen, geçinmekte çok ciddi biçimde zorlanan vatandaş, bayramı, bayram tadında nasıl geçirsin?

Geçirmesi olası mı?

“Tuzu kurular” varsın “Olası olası” desinler!

Beylerin, hanımefendilerin “Yeni Türkiye” dedikleri şimdiki Türkiye’de, ulusal ve dini bayramlarımız “bayram tadında” kutlanmıyor!

“Kutlanıyor” diyenler gerçeği söylemiyor, yalan söylüyorlar!

 

Gene de…

2019 Yerel Seçimleri’nde AKP’nin Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz’un “Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey oldu” sözünü dama atacak bir gelişme oldu.

Bugün onu sizinle paylaşmak, azıcık da irdelemek istedim.

 

Bildiğiniz gibi, dini bayramlarda, siyasi partilerde, birbirlerine “bayram ziyareti”ne gitme geleneği var.

Bu bayramda, bayramın ikinci günü (17 Haziran 2024 Pazartesi) Milliyetçi Hareket Partisi’nden (MHP’den) Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz başkanlığındaki üç kişilik heyet, Yeniden Refah Partisi’ne (YRP’ye) gitti.

Konuklarını, başkanlığındaki heyetle karşılayan YRP Genel Başkan Vekili Doğan Aydal, Genel Başkanları Fatih Erbakan’ın selamlarını iletip “arkadaşımdır” dediği MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sağlık durumunu sordu. https://www.gercekgundem.com/siyaset/yrpli-dogan-aydaldan-mhpye-devlet-bey-evlenseydi-hanimi-iyi-bakardi-bakmamislar-465757

Sonra da “Devlet Bey evlenseydi hanımı iyi bakardı, bakmamışlar” demez mi?!

Tövbe tövbeee!

Dini bayram ziyaretinde söylenecek söz mü?!

Kaldı ki, dini konularda “ahkam” keser dururlar!

Dini bayramlarda, dini bayram ziyaretlerinde neyin, nasıl, ne zaman, nerede, neden konuşulacağını bilenler böyle saçmalarsa, başkalarının saçmalıklarına tek sözcük laf etmemek gerek!

 

Aydal pot kırdığını ayırtına varıyor, düzeltmeye çalışıyor.

Ama…

“Ben espri olarak söyledim. ‘Bir adam diri duruyorsa hanımı yüzündendir’ diyorlar ya, o da pek doğru değil. Hanımı yüzünden çökenler de var” sözlerini ederek daha bir saçmalıyor!

 

Aydal’ın özgeçmişine bakıyorum.

Çok kısa:

1953 Malatya doğumlu, Maden Jeolojisi Yüksek Mühendisi, Prof. Dr.

 

Bu yaşta (71), bu eğitimde, bu unvan ve kariyerde biri, dini bayram ziyaretinde, MHP’li konuklarıyla, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin evlenmemesini dert edinmesini, evlenmemesiyle bakımsızlığını ilişkilendirmesini konuşmasını anlamlandıramadım!

Kendisinin de anlamlandıramadığını düşünüyorum!

 

Bahçeli’nin evlenmemesine neden odaklanıyor, dillendirme gereksinimi duyuyor?!

Evlenmemekle, bakımlı olmayı “eş”e bağlamaktaki “mantık” ne?!

Evliler, eşlerinin çok iyi bakmalarına karşın sağlık sorunları yaşamıyorlar mı?!

 

Bu konuyu şunun için yazdım:

Siyasa (politika) öylesi saygın, değerli iştir ki, öz yapısında doğru ve sağlıklı düşünmeyi, eylemi barındırır.

Bunu yaşama geçirecek olan da siyasilerdir.

Siyasilerin, özü, sözü çelişmemeli, birbirini bütünleyen olmalı.

Bu bütünlük yoksa…

O, “siyasa” değildir!

Yaşı başı, eğitimi, unvanı, kariyeri, konumu, işi vb ne olursa olsun, o, “siyasetçi” değildir!

 

İki sözü, iki eylemi birbiriyle eşleşmeyen siyasetçide, her keresinde bu ve benzeri saçmalıkları, ilkellikleri görürüz.

Çünkü…

Anlayışları bu!

 

“Anlayışları” diyorum ama bunların yaşamsal eğitim yoluyla edinilen anlayışı vurgulamıyorum; zayıf yanlarının dürtüleriyle yüklendikleri görevin gereği aldıkları öğretilerle edindikleri “anlayışı” vurguluyorum!

 

Bu anlayışı, bu anlayıştakileri çok iyi tanımak gerek!

 

Elbette ki, ilk önce kendimizi…

 

Kendimizi iyi tanırsak; başkalarını, hele de yerinde, zamanında, nerede, ne konuşacağını bilmeyenleri, sapla samanı karıştıranları tanırız, kanmayız, yanılgıya, yanlışa düşmeyiz.

 

Şimdiye yapabilseydik; böylesi siyasiler olmazdı, ülke kötü yönetilmezdi, bayramlar bayram tadında kutlanırdı, bayram ziyaretlerinde zırvalamalar yaşanmazdı!

 

Seçmesini bileceğiz!

“Oy verme”nin “seçmek” olmadığını bileceğiz!

Başkalarının seçtikleri, bizim seçtiklerimiz değildir!

Başkalarının seçtiklerine gidip oy veriyoruz!

Başkalarının seçtiklerine gidip oy vermek “seçmek” değildir!

Oy vererek seçtiğimizi sandıklarımız birer “kayyum”!

Oy vereceklerimizi biz seçeceğiz, seçmeliyiz!

 

“Oy verdin, seçtin” saçmalığına, kandırmacasına son!

Toplumsal gündemimiz bu olmalı!

Olursa…

Siyasa artıklarından, onların sözde siyasalarından kurulur, tam bağımsız, demokratik, laik parlamenter sistemli Türkiye olur, sıkıntıları tek tek aşarız, bayramları “bayram tadında” kutlarız, başka halklara da örnek oluruz, barışın bayrağını dalgalandırırız!

Ne mutlu bize!..

ÖZGÜR ÖZEL SANKİ TOPLUMSAL MUHAHALEFETE KARŞI, İKTİDARIN DALGAKIRANI!..

150 150 bakikarakol

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri’nden birinci çıkan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin Genel Başkanı Özgür Özel (Ö.Ö), seçimin ikinci olan siyasi partisi, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı, aynı zamanda “Yürütme”nin (icranın) başı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la “görüşme istemi”ni dillendirdi.

3 Kasım 2001’deki Genel Seçimler’den beri iktidar olan AKP’nin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan, altın tepside sunulan ya da ayağına kadar gelen bu olanağı (fırsatı) geri tepemezdi.

“Geri tepmek” ne demek, böyle bir olanağa dört elle sarıldı, Özel’in “görüşme istemi”ne çok sıcak baktı, 3 Mayıs 2024 Cuma’ya gün ve saat verdi.

Özgür Özel’in “görüşme istemi” dillendiği an, gündem oldu; “görüşme istemi”ne olumlu yaklaşım gösterilmesi, gün ve saat verilmesi, gündeme daha bir oturdu; Erdoğan’ın CHP’yi dünkü ziyaretiyle yaklaşık 50 gün önce başlayan gündem, tavan yaptı.

50 günlük süreçte, gündemdeki başka ana konular unutuldu gitti; arada bir anımsatıldı ama etkili olamadı.

3 Kasım 2001 Genel Seçimleri’nden bu yana iktidar AKP’nin, 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri’nde “ikinci parti” olduğu gündemde değildi, kimseler konuşmuyordu, herkes “Erdoğan-Özel görüşmesi”ne odaklanmıştı.

Bundan, Erdoğan ve AKP’li herkes -yandaşlar, yalakalar, troller bile-  hoşnuttu.

Özgür Özel’e ne kadar teşekkür etseler azdı.

 

Bir hafta-on gün önceden Özgür Özel ve arkadaşları, konukları AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Merkezi’ne gelecek diye ne kadar da sevinçli, mutlu ve heyecanlıydılar!

Konuklarını çok güzel karşılamak, ağırlamak için çırpınıyorlardı.

CHP Genel Merkez binası önündeki “CHP bayrakları”nın asıldığı demir direklerden birine “Cumhurbaşkanlığı Forsu”nu takmayı kararlaştırdılar.

Ve taktılar.

İyi de…

Günler önce, “Erdoğan, CHP’ye, ‘Cumhurbaşkanı’ şapkasıyla mı, ‘AKP Genel Başkanı’ şapkasıyla mı gelecek?” sorusu sorulduğunda yanıt Özgür Özel yönetiminden geldi:

“Genel Başkan olarak…”

Söz bu; eylemse, demir direye “Cumhurbaşkanlığı Forsu” asıldı!

Bu söylem ve eylem çelişkisi, şaşkınlığı ne?!

Neden böyle bir eylemde bulunuldu?!

Gelen “Cumhurbaşkanı” idi, ondan mı?!

Bundan sonra, yabancı ülkelerin Cumhurbaşkanları da CHP Genel Merkezi’ne gelseler, o ülkelerin “Cumhurbaşkanlığı Forsu” da mı asılacak?!

Dünyada örneği var mı?!

 

Görüşme öncesinde, “Özgür Özel sızdırıcıları”, görüşmede nelerin dile getirileceğini fısıldadılar; AKP’den tek “Konuk, Erdoğan’dır; dinleyen olacak” sözü geldi.

Görüşme sonrası, iki partinin sözcüleri, “basına kapalı görüşme”den ipuçları verdiler, basın mensuplarının sorularını yanıtladılar.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in ipuçlarından https://www.youtube.com/watch?v=_0xu8Kgfr0U anladım ki; Erdoğan, Özgür Özel’ın “görüşme istemi”ne, Özgür Özel “Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı” seçildiği https://abcgazetesi.com/sosyalist-enternasyonal-baskan-yardimcisi-olarak-ozgur-ozel-secildi-727729 için sıcak bakmış, gün, saat vermiş.

Çelik’ten sonra basına bilgilendirme yapan CHP Sözcüsü Deniz Yücel’in “… gerektiğinde en sert muhalefeti yapacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın” sözünden de anladım ki, “gerektiğinde” bir şey yapacaklar!

Ne demek, ne vurgulamak istediğimi anlamışsınızdır.

 

Ne yalan söyleyeyim…

İsterdim ki, Özür Özel…

1 Mayıs’ta bırakıp kaçmasına karşın, direnen, direndikleri için tartaklanan, gözlemaltına alınan, sonra da tutuklanan işçileri, gençleri unutmasaydı!

Onlarla, Sinan Ateş cinayetiyle ilgilendiklerinin çeyreği kadar ilgilenseydi!

“Erdoğan istemez miydi emekliye zam yapsın ama yapamadı.” 

 https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ozgur-ozel-erdogan-istemez-miydi-emekliye-zam-yapsin-ama-yapamadi-803809h.htm sözünü etmeseydi!

Hele ki…

“Ben CHP’nin 127 milletvekiliyle erken seçim kararını zaten alabilecek güçte değilim. Olsa yarın alırım, öbür pazar iktidara gelirim. CHP erken seçim istemez mi? İster. Ama erken seçimin yapılabilmesi için milletin gündemi olması ve vatandaşın istemesi lazım” https://www.gercekgundem.com/siyaset/ozgur-ozel-erken-secim-tartismalarina-son-noktayi-koydu-chpnin-127-milletvekiliyle-erken-secim-kararini-zaten-alabilecek-gucte-degilim-464170 tümcelerini ağzından çıkarmasaydı!

 

Siyasi cahilliğin böylesine pes!

 

Ve…

Çok doğru “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi hepten hukuksuzdur, yetkisizdir.” https://www.gercekgundem.com/siyaset/chp-genel-baskani-ozgur-ozelden-mhp-genel-baskani-devlet-bahceliye-yanit-eski-dosttan-dusman-olmaz-463854 sözün sahibi Özgür Özel, beklerdim ki…

Dünkü görüşmede, konuğu Erdoğan’ın gözlerinin içine baka baka, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üzerinden gerçekleşen “mühürsüz oyların geçerli sayılması darbesi” ile özde Türk halkı tarafından kabul edilmeyen, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin çöktüğünü, çökük sistemin yerine “Demokratik, Laik Parlamenter Sistem” geçmeyi, bunun için de tez zamanda halkoyuna (referanduma) gitmeyi ve derhal ama derhal 7 Haziran 2024 Cuma günü tanıtımını yaptığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ninhttps://www.tccb.gov.tr/haberler/410/152660/-maarif-modeli-milletimizin-koklu-tarihini-kulturunu-ve-degerlerini-merkeze-alan-bir-bakis-acisiyla-hazirlanmistir- geri çekilmesini söyleseydi; iki konuda kararlılık gösterseydi!

Yapmadı!

Atatürk’ü tanısaydı, Nutuk’u/Söylev’i, Gençliğe Hitabe’yi vb okusaydı yapardı!

CHP’de şu anda gerçek anlamda “örgüt” (teşkilat) olmadığını, bu yapılanmaya sil baştan gitmek gerektiğini bilmiyor!

 

CHP’de “devşirme”den geçilmiyor!

 

Özgür Özel (Ö.Ö) sanki toplumsal muhalefete karşı, iktidarın dalgakıranı!

ATI ALAN ÜSKÜDAR’A GEÇMİŞ, ÖZGÜR ÖZEL HALA HAVANDA SU DÖVÜYOR!..

150 150 bakikarakol

 Dün (4 Mayıs 2024 Salı) Devlet Bahçeli’nin “CHP Genel Başkanı, terör ve terörist görmek hususunda önüne geçemediği bir merak içindeyse bize değil, yanı başında vazo gibi tuttuğu, kol kola girdiği, emel ve hedef birlikteliği içinde olduğu DEM’li bölücülere bakması en doğru ve doğal tercih olacaktır. Bize küstahça üslup hatırlatması yapan bu şahsın, önce kendi ağzını yıkaması, diline hakim olması, hırs bürümüş gözüne bizi kestirmekten derhal dönüş yapması ikazen tavsiyemdir. Parti yöneticilerimizi ve milletvekillerimizi doğrudan hedef alan, yalan ve yanlışlarla dolu iddialarda bulunan CHP Genel Başkanı’nın yolu yol değildir, sözleri itibarlı ve isabetli değildir. Kendisi her şeyi yapacak, aklına her eseni söyleyecek, her filmin içinde başrole talip olacak, sonra da normalleşmeden ve yumuşamadan bahis açacak, diyorum ki, bu terazi o sıkleti çekmez, yumuşakça duruş Milliyetçi Hareket Partisi’yle bağdaşmaz, asla da yakışmaz.” https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/5318/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_4_Haziran.html sözlerine, aynı gün 1,5-2 saat sonra “Kaba kuvvete sarılmayız, demokrasiden ayrılmayız ama birileri mevcudiyetini koruyacak diye CHP ile çatışmak istiyorlarsa adı kim olursa olsun asla o çatışmanın parçası olmayız. Sayın Bahçeli’nin kullandığı bütün ifadeleri onları metne yazan ve kendi kusurlarını örtmeye çalışan, bütün MHP’lilerin yakından bildiği ve yaka silktiği o ikisinin kusuru. Görüyorum. Devlet Bey’in de canı sağ olsun” https://www.chp.org.tr/haberler/chp-lideri-ozgur-ozel-boyle-giderse-erken-secimi-millet-ster-onunde-kimse-duramaz diyen, daha sonra “Biri istemiyor diye, kriminal tipler normalleşmeden korkuyor diye, Genel başkanlarına hakaret ettirip bizimle kavga ettiremezler” tümcesini söyleyen, ardından “Dün akşam itibariyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin kolonları kesiktir. Kirişleri kırıktır. Temeli kumdandır.* Devleti sakatlamışlardır. Bu devletin bu hale getirilmesinde AKP ve MHP’nin anayasa tanımazlığı sebeptir. Bunu söylemeye devam edeceğiz” deyip “Şu görüldü ki, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen ucube sistem kökten hukuksuzdur, Kökten Anayasa’ya aykırıdır. ** Yapılan uyum kanunlarının hepsi yetkisizdir. Bir yıl içinde Meclis’te bunlar Anayasa’ya uygun kanun olarak çıkmazsa devlet bir başına, kolonsuz, kirişsiz, temelsiz, çatısız kalacaktır. Bu yüzden hukuka uymak. Bu yüzden anayasa istemek için önce mevcut anayasaya uymak, üzerine yemin edilen anayasaya sadakat göstermek, yetkiyi veren milletin aklı ile alay etmemek gerekmektedir. (…) Bu ülkede ekonomi kötü yönetilmektedir. Bakanlar değişmekte, atayan kalem değişmemektedir. Mürekkep aynı mürekkeptir. Bu sorunun sebebi Recep Tayyip Erdoğan’dır” biçiminde konuşan Özgür Özel (Ö.Ö) hala havanda su dövüyor, hala siyasa yaptığını sanıyor, hala “Atı alan Üsküdar’a geçti” haberi yok!

Biliyorum, Yılmaz Özdil’in dün sabah kendi youtube kanalında gerçekleştirdiği canlı yayında “Mürit Eğitim Bakanlığı”  https://www.youtube.com/watch?v=mkkNknej3PM başlığı altında ettiği çok ciddi, çok ciddi olduğu kadar çok önemli sözleri dinlemedi, duymadı.

Hadi “Dündü, duymadı” diyelim, genelde bütün illerde, özelde sevdalısı olduğum Kars’ımda peş peşe açılan “Kuran Kursları” da mı kulağına çalınmamış, önüne bilgilendirme notları, raporları konulmamış?!

İl, ilçe teşkilatları, Milletvekilleri ve Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı uyuyor mu?!

Uyuyor olmalılar ki, gündeme taşımadılar!

Hemen şimdi Kars’tan 2 haber başlığını linkleriyle vereceğim; tıklayıp okusunlar; lütfen siz de tıklayın okuyun, sonra 3’üncü haberi paylaşayım:

 1- Yaz Kursları Planlama ve Koordinasyon Toplantısı Yapıldı https://www.gazetekars.com/yaz-kurslari-planlama-ve-koordinasyon-toplantisi-yapildi-45388h.htm

2- Kars’ta Müftülük Çocuk Akademisi Devam Ediyor https://www.karsmanset.com/haber/karsta-muftuluk-cocuk-akademisi-devam-ediyor-1186018.htm

Ve..

Gelelim

“Kars’ta 4-6 Yaş Kuran Kursları Kapanış Programı Düzenlendi https://www.karsmanset.com/haber/karsta-4-6-yas-kuran-kurslari-kapanis-programi-duzenlendi-1205564.htm başlıklı habere!

Haber şu kadarlık:

“Hz. Ali 4-6 Yaş Kur’an Kursu bahçesinde gerçekleştirilen programa İl Müftümüz Hamza Bayram katılım gerçekleştirerek öğrencilerin sevinç ve coşkusuna eşlik etti.

Kur’an-ı Kerim Tilaveti ile başlayan programda 4-6 yaş grubu Kursunda eğitim gören minikler gelen misafirlere çeşitli sunumlar gerçekleştirdiler.

Selamlama konuşması yapan İl Müftüsü Bayram tüm katılımcılara ve özellikle programda emeği geçen Kuran Kursu öğreticileri ve görevlilerine teşekkür etti.

Program sonunda minik öğrencilere Müftü Bayram tarafından belge ve hediye takdimi yapılarak etkinlik sonlandırıldı.”

Hanımefendiler, beyefendiler ne oluyor?!

04-06 yaş grubundaki çocuklara “Kuran Kursu” da ne demek?!

Bu konuyu, değerli Karslı hemşerim Emekli Kl. Psk. Av. Cengiz Şıklı az aşağıda çok güzel özetlemiş, ben ayrıntıya girmeyeceğim; ama şu kadarını söylemek isterim:

Bu kurslardaki amaç “kutsal İslam Dini”ni öğretmek değil, “Arapça”yı öğretmek!

Kuran dili de Arapçaymış!

Hadi ordan!

“Türk”üm, dinimi kendi dilimde öğrenirim, çünkü çok daha iyi anlarım, çok daha iyi inanan olurum.

“Kuran Kursu” adı altında 04-06, yetmedi 07-10 yaş grupları arasında, o da yetmedi yaz etkinliklerinde 10 yaş üstü çocuklarımıza “Arapça”yı öğretmek, Türk çocuklarını “Araplaştırmak” istiiyorlar!

Arapların durumları ortada!

Bu duruma neden, nasıl getirildikleri bilinmez değil!

Bu konuyu ya 19 Haziran 2024 Çarşamba veya 26 Haziran 2024 Çarşamba günü yazacağım.

Ben burada noktalıyorum; sizi, istemim üzerine, Şıklı kardeşimin kaleme aldığı okunur içerik ve değerdeki “4-6 YAŞ ARALIĞI ÇOCUKLARA DİN EĞİTİMİ NEDEN VERİLMEMELİ” başlıklı yazısıyla baş başa bırakıyorum:   

4-6 yaş aralığında, okul öncesi çağındaki çocuklara din eğitimi verilmesi sadece sakıncalı değil; sosyal bir cinayettir. Bir kuşağın ulusal bilincinin sistemli olarak yok edilmesidir… Bir kuşağın bilincinin ve bilinçaltının sakatlanması anlamına gelmekte, gelecek yaşam dönemlerinde karşılaşacakları ruhsal hastalıkların temeli atılmaktadır.. Depresyon, anksiyete bozuklukları gibi yaygın; tedavi edilebilen ama bireylerin üretkenlik ve yaratıcılığını kaybetmelerine yol açan şekilde bireyleri etkilediği gibi, nevrotik bozukluklar, ağır psikotik bozukluklardan şizofreniye varan birçok ruhsal hastalığın temeli bu çağda, yani kişiliğin oluşmaya başladığı dönemde atıldığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu yaş dönemlerinde dinsel eğitim verildiğini varsayarak Farklı Psikoloji kuramları açısından bu kuşağı incelediğimizde ortaya çok vahim sonuçlar çıktığı görülecektir. Freud ve psikanaliz teorisine göre bu dönem fallik döneme tekabül etmektedir. Fallik dönem psikoseksüel gelişim evrelerinin üçüncüsüdür. 3’üncü yaşın sonundan 6’ıncı ya da 7’inci yılın sonuna dek süren bu evrede, çocuk kendi bedeninin farkına varmasıyla karşı cinse yönelir. Ancak sağlıklı ortamlarda sağlıklı sosyal ilişkiler bu dönemde öğrenilerek, kurulmaya başlanır. Oysa katı kurallarla verilen dinsel eğitimde; çocukların haremlik-selamlık olarak ayrışması esas olduğundan bireyler karşı cinsi tanıyamadan, uygarca ilişkiler kurmayı, karşı cinse karşı nazik olmayı öğrenemeden, bu öğrendiklerini davranışa dönüştüremeden karşı cins onlar için hep öteki olacaktır. Verilecek dinsel eğitimle kadınların 2. Sınıf olduğu, erkeğin malı olduğu zihinlerine işlenmesi nedeniyle, onlara sevap işlerlerse cennetle ödüllendirilecekleri bir erkeğe 40 kadın ya da 70 huri verileceği safsatalarıyla yetiştirilerek geleceğin kadın cinayetleri işlemeye aday potansiyel katiller yetişecektir. Ülkemizde artan kadına şiddet suçlarının failleri ve kadın cinayetlerini işleyenler incelendiğinde onların bu gelişim dönemlerinde benzer katı dinsel eğitimden geçirilmiş olduklarını görürüz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği aşılanan kız ve erkek çocuklar yan yana ’’ günah” diye oturmak istemeyecekler, günah işledikleri bilinçaltlarına işlendiğinden suçluluk duygusu minik yüreklerinde kök salacaktır. “Değerler eğitimi” diye çağdışı bir eğitim anlayışının dini veriler üzerine inşa edilmek suretiyle 4-6 yaş grubundaki çocuklara empoze edilmesi, çocuklarda anlam/duygu karmaşaları ve korkular yaratacaktır. Eğitbilim ve psikoloji bilgisi olmayan kişiler tarafından verilen dinsel eğitim sevgi üzerine değil korku üzerine inşa edileceği için, çocukların bilinçaltları ölüm, öteki dünya, ahiret, cennet, cehennem gibi korku ve şiddet ögelerinin, cezalandırılmanın kaçınılmaz olduğu düşüncelerinin sürekli işlenmesiyle bir çok ruhsal davranış bozukluğu sıklıkla görülmeye başlanacaktır. Geceleri ağlayarak uyanma, fobik tarzda korkular yaşamaya başlama, diş gıcırdatmaları, gece işemeleri (enürezis nocturna)obsesyonlar yaygınlıkla görülecektir. Çocuklar giderek sorgulama yeteneklerini kaybedecekler, “Biat etme, İtaat etme” adı altında yaratıcılıkları üretme becerileri körelecektir.

Ericson’un kuramına göre yaşamın 8 Evresinden 3’üncü Gelişim Evresi: Girişkenliğe Karşın Suçluluk Duygusu (3-5 Yaş) da bu dönemde yaşanır. Çocuğun, ulaştığı dilsel gelişimle kendini daha rahat ifade edebildiği, dil ve motor becerilerini daha iyi kullanabildiği evredir. Bu evre Freudyen yaklaşımda fallik-ödipal dönem olarak adlandırılır. Dönemin en belirgin özelliklerinden biri cinsel konulara olan meraktır. Bu dönemde çocuklar kendi cinsel organlarına dokunabilir, arkadaşlarının cinsel organlarına dokunabilir ve cinsel oyunlar oynayabilirler. Bunların tamamı meraktandır; ancak bilinçsiz aileler bunun bir ahlak bozukluğu olduğunu düşünerek, doğrudan çocuğu azarlama ve cezalandırma yolunu seçmekteler. Hatta eğitbilim ilkelerinden habersiz ve psikoloji bilgisi olmayan din öğreticileri bu cezalandırma eylemini bizzat kendileri yerine getirmektedirler. Bu dönemde, merakları yüzünden aşağılanan, dövülen veya cezalandırılan çocuklar adeta yıkım yaşarlar. Bunun faturası ilerleyen yaşlarda ortaya çıkar. Cinsel problemlerin ve baskılanmışlığın kökleri genellikle 3-5 yaş dönemine dayanır.3-5 yaş dönemi çocuğun, arkadaşlarıyla ilişkilerini yapılandırabildiği dönemdir. Yaş itibariyle biraz saldırganlık dürtüleri olabilir ancak bu isteği oyun veya oyuncaklarla tatmin edebilmeleri sağlanabilir bu oyun çağında… 3-5 yaş dönemi çocuğun, arkadaşlarıyla ilişkilerini yapılandırabildiği dönemdir. Yaş itibariyle biraz saldırganlık dürtüleri olabilir ancak bu isteği oyun veya oyuncaklarla tatmin edebilirler. Sağlıklı olan budur. Ebeveynler, çocukların kavga etmelerini bir suç değil; güçlü bir dürtü olarak değerlendirmeli ve olumlu yaklaşım sergileyerek önlemedirler. Şiddete eğilimi olan çocuğa sözel veya fiziksel şiddet ile terbiye uygulamak, olsa olsa şiddet eğilimini artırır. İleri dönemlerde ise başkalarının hayat görüşüne saygısı olmayan, çevresindekileri kendi görüşlerine uygun davranmaya zorlayan, egosu yüksek bireylere dönüşebilirler. Bu dönem olumlu atlatılırsa, karşısındakine saygılı, sorumluluk sahibi birey olma yolunda güçlü temeller atılır. Dikkat ederseniz bu gelişim evrelerinde, yeni bir davranışın açığa çıkması ve bu davranışa gelen çevre (aile) tepkisi söz konusudur. Mesela, 3’üncü gelişim evresi olan girişkenliğe karşılık suçluluk duygusu evresinde cinsel merak var, karşılığında cezalandırılma veya olumlu bir şekilde yönlendirilme var. Şiddet eğilimi var, karşılığında ise cezalandırılma veya olumlu bir şekilde yönlendirilme var. İşte tüm bu yeni davranışlar ve yeni davranışlara verilen tepkiler çocuğun kişilik kazanımında etkili faktörlerdir. Bu çocuklara eğitici olarak atanacak din eğitimcilerinin çocukları, bir kuşağı; giderek bir ülkeyi nereye götüreceklerinin cevabı buradadır. 4’üncü Gelişim Evresi: Üretkenliğe Karşı Aşağılık Duygusu (5-11 Yaş) Okul öncesi eğitimi ve ilköğretim okul çağını kapsayan dönemdir. Freudyen ekolde 5-11 yaş arası olan bu 4’üncü gelişim evresine “latent dönem” adı verilmiştir. Sosyal ilişkilerin geliştiği, öğrenme süreçlerine, üretme süreçlerinin eklendiği dönemdir. Rol model belirleme eğilimi bu çağda belirginleşir. Meslek seçimine bu çağda yönelirler. Kendi başlarına bir iş başarabildiklerini, gereken yerde nasıl kimden yardım alabileceklerini ve başkalarına nasıl yardımcı olabileceklerini, çocuklar bu dönemde öğrenirler. Başarma duygusunun en çok haz verdiği ve en çok ihtiyaç duyulduğu dönemlerden biridir. Bu dönemi başarılı geçiren çocuklar aşağılık kompleksleri geliştirmeden, kendileriyle barışık ve yeterlilik duygusu içerisinde olurlar. Tam tersi durumda ise (Örnek: Okulda başarısızlık) kendilerini yetersiz bireyler olarak görebilirler. En yaygın ve kabul gören Piaget’in bilişsel gelişim kuramıdır. Bu kurama göre çocukların soyut kavramları edinmeleri, kavraması, anlamlandırmaları günlük yaşamında bunu kullanmaları ancak soyut işlemler dönemine bu da çocukların 12 yaş ve üzerine karşılık geliyor. Bu 12 yaş altındaki çocuklara din eğitimi neden verilmemeli sorusunun da yanıtını bize vermektedir. Çünkü 3-5 yaş aralığındaki çocuklar gelişimsel olarak soyut düşünme olgunluğuna erişmemiş, somut ve tamamen duyuları aracılığı ile edindikleri deneyimler bağlamında akıl yürütebilmektedirler. Bu gerekçeyle gerek çocuk gelişimi kuramcılarınca ve psikologlarca; gerek okul öncesi eğitim yaklaşımlarında duyulara önemle vurgu yapılır. Yani 5 duyuya yönelinmesi gerektiği işaret edilir. Burada yetişkinlerin ve ülkemizdeki aydınların, laik cumhuriyeti savunanların sorumluluğu ve önceliği bilimsel referanslarla çocuğun gelişimini önceleyen bir yaklaşımı benimsemek ve çocuğun yüksek yararını gözetmektir. Bu nedenle 4-6 yaş aralığındaki çocuklara dinsel eğitim asla verilmemelidir, önerilmemelidir. Çünkü bu yaş aralığındaki çocuklar algılarını duyuları aracılığı ile inşa eden, akıl yürütme olgunluğu özelden özele olan, somut sınıflandırma ve benmerkezci düşünme becerisine sahip, dikkat süresi kısa olan çocuklardır. Tam anlamıyla bağımsızlığını kazanmamış, bir grubun üyesi olma yetkinliğine henüz ulaşabilen, kuralları üretme ve izlemede tam anlamıyla olgunluğa erişememiş çocuklardır. Ayrıca dil gelişimi anlamında da sözcük dağarcığının yetişkine oranla zayıf, sözcüklerin anlamını bilme ve kavrama olgunluğu tam olarak gelişmemiştir. Çocuğun bu gelişimsel özellikleri dikkate alındığında bu yaş aralığındaki çocuklara okul öncesi eğitimde “din eğitimi”nin verilmesi uygun değildir Ayrıca okul öncesi eğitimde “din eğitimi”nin verilmesi sadece Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nin 12’inci, 14 ve 36’ıncı maddeleri ile değil Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 24’üncü Maddesi ile de çelişmektedir. Bu konudaki incelememizi başka bir yazıya bırakıyorum. 04.06.2024

  

  * “Temeli kumdandır” ne demek ya?!

** İyi güzel de yerine ne koyuyor, neden “Demokratik, Laik Parlamenter Sistem” ve “Demokratik, Laik Parlamenter Sistem’e döneceğiz” demiyor, diyemiyor?!