Baki Bey,
Can yakıcı bir konuyla bizi günlük siyasetin anaforundan uzaklaştırmayı başardınız, sizi kutluyorum.
Deprem ülkemizin acı gerçeği… Umarım yazılarınız bu gerçeği yeniden duyumsamamıza bir nebze de olsa katkı sağlar.
Yinelemekten yüksünmemek gerek: Ülkemizin yüzde 92’si deprem kuşağında. Üstelik sanayi tesislerimizin yüzde 75’i 1 ve 2. Deprem bölgesinde kurulmuş. Anımsanacaktır, 17 Ağustos Gölcük depreminin ardından uzmanlar, Türkiye’nin en önemli yatırımlarının Marmara’ya yani deprem bölgesine yapılmış olmasını eleştiriyor, 8 şiddetindeki bir depremde on binlerce can kaybının yanı sıra buradaki stratejik önemi yüksek fabrikaların büyük ölçüde zarar göreceğini ve ülke ekonomisinin “çökebileceğini” dile getiriyordu… Yapılan tartışmaların ardından uzun erimli bir süreç içerisinde planlı programlı olarak bu tesislerin dengeli bir biçimde Marmara Bölgesi’nin dışına çıkarılması gerektiği rapor ediliyordu…
Bu saptama ve yapılan öneriler günümüzde tamamen unutulmuş gözüküyor. Bırakınız mevcut tesisleri bir plan uyarınca deprem bölgesinin dışına çıkarmayı, yeni kurulacak fabrikalar bile basit hesaplarla inat ve ısrarla fay hattına yakın yerlerde kurulmasına izin veriliyor.
Hiç kuşkusuz bunda iktidarların günahı çok. Ama belirttiğiniz gibi toplum olarak “mütevekkil” yaşam anlayışımızın rolü de yadsınmamalı. O halde depremle ilgili yeni bir bakış açısı yeni alışkanlıklar kazanmak zorundayız. Elbette bize bu yeni değerleri kazandıracak olan eğitimdir. Bunun için öneriniz yerinde ve önemlidir. Deprem yaşamımızın her alanına girmeli okullarda zorunlu ders olarak okutulmalıdır.
Nitekim isabetle altını çizdiğiniz bu önerinin yıllar önce kısmen eylem raporlarına girdiğini belirtmeliyim.
Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı’nda (2012-2023) yapılacak bu düzenlemenin altı şöyle çiziliyor:
“İlk ve orta öğretimde afet ve acil durum tabanlı bazı üniteler eğitim programlarına alınacaktır. İlk ve Ortaöğretimde okutulan bazı ders programlarında yer alan afet ve acil durumlarla ilgili konuların; günümüz şartlarına göre geliştirilmesi ve güncellenmesi sağlanacaktır. Ayrıca uzaktan eğitim başta olmak üzere yaygın eğitim kanalıyla da bu eğitimler verilecektir.”
Ama kuramsal çerçevede eylem planına giren bu yaklaşımın öngörülen sonuçlara ulaşması için uygulamada henüz sahici adımlar atılmamıştır. Öneriniz doğrultusunda öğrenci velileri olarak eylem planına giren bu uygulamaları yakından takip etmeliyiz.
Bu yazınızın bir devamı olarak 30 Haziran tarihli “AKP Depreme Neden İlgisiz ve Neden “Kanal İstanbul” Deyip Duruyor?!”, başlıklı yazınızın yanıtını da yine Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı’ndaki amaçlarda aramalıyız.
Planda depremlere ve diğer afetlere zamanında hızlı ve etkili olarak müdahale edilebilmesi için acil durum haberleşme altyapısının güçlendirilmesi, ulaşım ve tahliye koridorları, toplanma ve geçici barınma alanları, afet destek merkezleri ve acil durum tesisleri gibi tesislerin gerçekleştirilmesinin gerekliliğinden söz ediliyor.
Peki biliyor muyuz bu “toplanma ve geçici barınma alanları”nın nereler olduğunu? Zira basında bu alanların yandaş çevrelere farklı amaçlar için tahsis edildiği iddia ediliyor.
Biliyorum, sözü uzattım. Ama bir tümceyle de olsa iktidarın barolarla ilgili yapacağı düzenlemeye değineyim. Nagehan Alçı ve Mehmet Barlas gibi AKP’nin her yaptığının “en sadık savunucusu” olanlar bile “Çoklu Baro”yu çekinmeden eleştiriyorsa iktidar bir kez daha düşünmelidir derim…
https://bakikarakol.com/wp-content/themes/osmosis/images/empty/thumbnail.jpg
150
150
bakikarakol
bakikarakol
https://secure.gravatar.com/avatar/9c47b0a2dd4845fdd2b5a8eb86cb0daa?s=96&d=mm&r=g
Yorum Yaz