“Güvenilir, inanılır siyasi değil” dediklerimden kabul ettiğim, “Merkez Bankası ile ilgili konuşmasının hemen arkasından Dolar yine tarihi rekorunu kırdı. İnsan artık şüphe etmeye başlıyor: Bu Dolar’ın yükselmesinden biri kâr ediyor da Cumhurbaşkanı kritik vakitlerde o kârı artırmak için mi yapıyor, nedir bu yani?” https://www.indyturk.com/node/368031/siyaset/davuto%C4%9Flu-birileri-dolardan-k%C3%A2r-ediyor-da-cumhurba%C5%9Fkan%C4%B1-o-k%C3%A2r%C4%B1-art%C4%B1rmak-i%C3%A7in-mi#.YLiX1aKf1rk.twitter sözlerine ise dikkat kesildiğim, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na “Doğru sözlü, düzgün fikirli, yüce gönüllü, yumuşak huylu, ağır başlı, müşfik tavırlı, zalime düşman, mazluma dost bir siyaset kavrayışı hiç şüphe yok ki huzurun anahtarıdır.
Siyasette idara tamamdır, müdara da tamamdır, ama dubaraya yer olmamalıdır.
Ne var ki dubaracı yüzler siyasette çok faal ve çok fazladır.
Geçmişine sırt dönüp çıkarlarının peşine düşenlerin görünürlüğü artmıştır.
Devletin en üst makamlarında görev alanların mahremiyetlerine emanet olan konuları ulu orta konuşmaları, dün birlikte olduklarını bugün karalamaya çalışmaları münafıklık alametidir.
Türkiye’de başbakanlık yapmış bir şahsın, kendisiyle birlikte mezara gitmesi gereken sırları döküp saçması, bu devletin kimlerin elinde kaldığına bariz bir delildir.
Ketumiyet yoksa karakter yoktur.
Gizlemesini bilmeyenin yönetmesi mümkün değildir.
Serok Ahmet böyle biridir.
Gelecek Partisi’nin yöneticilerine tavsiyem şudur; bu serokun yanında sakın konuşmayın, aman ha sır verme gafletine düşmeyin, dil ile düğümlenenin diş ile çözülemeyeceğini aklınızdan çıkarmayın”
http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4833/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_8_Haziran.html diyerek, çatan “Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın küçük ama “etkili” ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Başkanı, Milletvekillerinden üçte birinin katılmadığı Ankara kulislerine yansıyan dünkü gurup toplantısında, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’a da “Keza aynı şey selamsız Babacan için de geçerlidir” göndermesinde bulundu; ardından, 36 sözcüklü “Kanuni Sultan Süleyman dönemi vezirlerinden olup Mısır’a vali olarak tayin edilen, ancak bir süre sonra Padişaha isyan ederek kendisini sultan ilan eden Hain Ahmet Paşa gibileri zamanında teşhis edilerek devlet ve siyaset hayatı onlara tümden kapatılmalıdır.
Serok için deniz bitmiş, filikası su almıştır” tümceyi etti.
Bahçeli’nin siyasi magazin içeren uyaklı/kafiyeli sözleriyle, insanda “Kendinden söz ediyor, özyergide (özeleştiride bulunuyor)” algısı yaratan kimi tümcelerini bir kenara koyalım.
Gerçek anlamda “devlet”te, devlet işi yapan siyasilerde, bürokratlarda “sır” mı, “şeffaflık” mı olmalı?!
Ben “şeffaflık” diyorum.
Davutoğlu’nda, Bahçeli’nin yüreğini ağzına getirecek bir “Devlet Sırrı” mı var ki, Bahçeli böylesine rahatsız, öfkeli, tedirgin ve “… devlet ve siyaset hayatı onlara tümden kapatılmalıdır” gibi yakışıksız, ilkel çağrısında bulunuyor?!
Geçelim…
Bahçeli, “HDP’li bölücü milletvekillerine gereği hukuk sınırları içinde derhal yapılmalıdır.
HDP, terörizmin siyaset ayağıdır.
HDP, terör örgütünün Meclis’e sızmış nifak uşağıdır.
Ve HDP’nin kapatılması, siyasetten, demokrasinden kaydının silinmesi hepimizin, özellikle Anayasa Mahkemesi’nin namus borcudur” sözlerinden önce de, Türkiye İş Partisi Milletvekili –gazeteci-yazar- Ahmet Şık’ı hedef aldı:
“TİP’li bir milletvekilinin, ‘Bu devlet katil, bu devleti yıkmamız gerekiyor, evet Türkiye Cumhuriyeti devleti katil bir devlettir’ iftiraları karşısında ne yapacağız?
Bu hainin dokunulmazlığını kaldırıp doğruca adalete teslim etmeyecek miyiz?
Düşünebiliyor musunuz, böyle bir alçak TBMM’de bizimle aynı havayı teneffüs ediyor.
Devlete katil diyen bu soysuz, devletin her imkanından istifade ediyor, hazinesinden maaşını alıyor.
HDP’lilerin fütursuzluğundan cesaret alan bu suçlu bilmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti katil olsaydı, bugün bulunduğu yer TBMM değil, mezarlık olurdu.
Bunlara müsamaha gösteremeyiz.
Bu aşağılık tiplere tahammül edemeyiz.
İktidarı zayıflatacak her türlü politikayı, bu iktidarın azı dişlerini çekecek her şeyi meşru gören bu bölücünün layık olduğu yer Gazi Meclis’in çatısı değil, demir parmaklıkların arkasıdır.”
Devlet Bahçeli, ön adından ötürü mü kendini “devlet”le özdeşleştiriyor yoksa “devlet adamı” olduğundan mı?!
Bahçeli’ye gerçek anlamda “devlet”in ve “devlet adamı olma”nın anlamlarını sormayacağım.
Ama…
“Demokratik ülkelerde bile cinayet işlemeyen/işletmeyen bir devlet gösterebilir mi?!” sorusunu soracağım.
Adnan Menderes ve arkadaşlarının, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamları, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 öncesinde, sonrasında katledilenler, darağaçlarında asılanlar, işkencehanelerde canlarına kıyılanlar, Savcı Doğan Öz, Abdi İpekçi, Ümit Kaftancıoğlu, Ord. Prof. Dr. Bedri Karafakioğlu, Prof. Dr. Ümit Doğanay, Kemal Türker, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Gaffar Okan, Hıran Dink cinayetleri, 32 aydının yaşamlarını yitirdiği Sivas Madımak Oteli vb kimin, kimlerin işi?!
Vatandaşının ve de topraklarında geçici-kalıcı yaşayan kalan insanların can güvenliklerini sağlayamayarak, ölümlerine neden olan devletler, devlet insanları “katil” değiller midirler?!
Topraklarında yaşayan her insanı, her canlıyı ve topraklarındaki doğayı koruyup kollayan devletlerin, devlet insanlarının ise önlerinde saygıyla eğilirim!
Devlet Bahçeli “Doğru sözlü, düzgün fikirli, yüce gönüllü, yumuşak huylu, ağır başlı, müşfik tavırlı, zalime düşman, mazluma dost bir siyaset kavrayışı hiç şüphe yok ki huzurun anahtarıdır” sözünde ne doğru, ne güzel söylüyor!
Söylendiği gibi olmak çok mu zor?!.
Yorum Yaz