www.odatev.com internet gazetesinin Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız bu yılın (2020) Haziran başlarında tutuklandı.
Hala içerde.
Aynı internet gazetesi Genel Yayın Müdürü Barış Pehlivan, Haber Müdürü Barış Terkoğlu, muhabir Hülya Kılınç, Yeniçağ Gazetesi’nden gazeteci yazar Murat Ağırel, gazeteciler Ferhat Çelik, Aydın Keser ve Manisa Akhisar Belediye Basın çalışanı da bu yılın Mart başlarında tutuklandılar.
İçlerinden Barış Terkoğlu 24 Haziran 2020 günü tahliye oldu.
Dün tamamı yargıç karşısına çıktılar.
İstanbul 34’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandılar.
Mahkeme akşam saatlerinde kararını açıkladı.
Özetle:
Barış Terkoğlu ile Eren Ekinci’yi berat ederken, Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç’a 3 yıl 9’ar ay, Murat Ağırel, Ferhat Çelik ve Aydın Keser’e 4 yıl 8’er ay 7’şer gün hapis cezası verdi.
Tutukluluk süreleri, yatmaları gereken süreye denk geldiği için 5’ini de tahliye etti.
(Haberin ayrıntısını https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/mit-sehidini-ifsa-davasinda-karar-cikti-6030187/ linkinden okuyabilirsiniz.)
Türkiye’nin cezaevlerinde, gazeteciliklerinden ötürü tutuklu, hükümlü onlarca gazeteci var!
AKP ve son iki yıldan beri de AKP-MHP ortaklı “Cumhur İttifakı” yönetimindeki Türkiye, dünyada, gazetecileri cezaevlerinde tutuklu veya hükümlü ülkeler sıralamasında ilk beşte!
Ne acı!
Ve…
Oysa…
Türkiye’nin, yürürlükteki Anayasa (1982 Anayasası)’nın 28’inci Maddesi’nde “Basın hürdür, sansür edilemez…” yazar.
Yazar ama…
Cezaevlerinde “tutuklu veya hükümlü” olmayan gazeteciler de, ağır baskı altındalar, işleri gazeteciliği yapamaz durumdalar, bir sabah erken saatlerde gözaltına alınma, oradan cezaevine atılma kaygısıyla gazetecilik yapıyorlar!
Böylesi bir “fiili durum” ile “hukuki durum” çelişkisi var!
Anında göze batıyor!
Şöyle:
Anayasa’da (Madde 28) “Basın hürdür, sansür edilemez…” yazıyor ama uygulama tam tersi!
Gazeteci “otokontrol” yapmazsa yani kendi kendini kontrol edip sansürlemezse, uyarılıyor, otokontrole itiliyor/zorlanıyor, bununla uslanmazsa “direk sansür” görür, sansür de etkili olmazsa gözaltına alınır, oradan yargının karşısına çıkarılır, tutuklanır, cezaevine tıkılır!
Ve…
Aylar ve yıllarca cezaevinde tutulma süreci başlar!
Hani yürürlükteki Anayasa’nın 28’inci Maddesi’ne göre “Basın hür, sansür edilemez”di?!
Çağdaş ülkelerin hiç birinde “fiili durum ile hukuki durum” çelişkisi yoktur, yaşanmaz; ama “3’üncü dünya ülkeleri”nde var ve en ilkel biçimde yaşanır.
3’üncü dünya ülkelerinden olmak istiyorsak, varsın “fiili durum ile hukuki durum” çelişsin, önemli değil.
Gene de…
Yürürlükteki Anayasa yürürlükten kalkmasa da, “Basın hürdür, sansür edilemez” diye yazan 28’inci maddesi ya kaldırsın veya “Basın hür değildir, sansür edilir” biçiminde yazılsın.
Bu tümceyi yazarken, içim parçalanıyor!
Ne eylersiniz ki, ulusun böyle bir acı gerçeği var!
Eğer çağdaş ülkelerden olmak istiyorsak…
Basını özgür (hür) bırakalım…
Kısıtlamaya (sansüre) asla gitmeyelim…
Gazetecileri, gazeteciliklerinden ötürü cezaevlerine tıkmayalım, onlara ceza vermeyelim, her birinin ulus yararına gazetecilik yapmalarının önünü açalım….
Gerçek anlamda gazetecilik yapan gazeteciler, herkesten çok yurtseverdir, elerki (demokrasi), barış ve özgürlük düşkünüdürler.
Onlara kuşkuyla bakanların bakışlarında ve kafalarının içinde “hinlik” vardır…
Yorum Yaz