Berat Albayrak’ın istifası ve istifasının kabul edilmesiyle AKP ve AKP’nin büyük ortak olarak yer aldığı “Cumhur İttifakı” ve de “Cumhur İttifakı İktidarı” dağılma, bitip tükenme sürecine girdi.
Bu kesin.
Hani sporda bir değim vardır:
“Uzatmaları oynamak”…
O durumdalar.
Ektiler, biçiyorlar.
MHP’deki derin sessizliğe dikkatinizi çekerim…
Bugün bunlardan söz etmeyeceğim; bunların “yardım ve yatakçısı” siyasi kadronun başı Soroscu “adı lazım değil”den söz edeceğim.
Dün grup toplantısı vardı.
Orada konuştu. https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-tbmm-chp-grup-toplantisinda-konustu-10-kasim-2020
Gözlemledim ki…
Bunamış.
Unutkan olmuş.
“Ümmetçi” Berat Albayrak gibi bozuk/düşük tümceler (cümleler) kuruyor.
Ağır sözcüklerle yerdiğine teşekkür ediyor.
Dolaylı biçimde, örgütünü çalıştıramadığını, halka anlatmaları gerekenleri anlatamadıklarını itiraf ediyor.
Şöyle ki:
“Arpalık” kitapçıklarının toplatılması kararını veren yargıca şu sözleri ediyor:
“Bu hakim nasıl bu kararı alıyor? Bu yeni Zekeriya Öz nasıl bu kararı alıyor? Sanıyor ki bu kararı aldığı zaman biz bunları dillendirmeyeceğiz. Senin gücün yetmez sevgili hakim, sen hakim değilsin. Sarayın korumaları adalet kürsüsünde oturduklarında, biz onlara hakim demeyiz. Onlar -açık ve net söylüyorum- sarayın satılmış insanlarıdır.”
Yergide bulunabilir.
Ama…
Tekil başlayıp çoğula çıkması!..
Hele de son tümcesi!..
Kamutay’ın (TBMM’nin) ikinci büyük partisinin genel başkanına yakışır mı?!
Sorsam ki:
“Onlar, sarayın satılmış insanlarıdır, ne demek?”
Yanıtlar mı?
“Sarayın satılmış insanları”!..
“Onlar” dediklerini “saray”mı satmış?
Yoksa…
“Onlar” dedikleri “saray”a mı satılmışlar?
Hangisi?
Bu kadarcık ayrıntıya dikkat etmeyen, ülke yönetimine geldiklerinde, bu ülkenin ezeli düşmanları emperyalistlerle, onların profesyonel kadrolarıyla nasıl baş edecek?
“Onlar” dediklerini “saraya satılmak”la yerecek, bir iki paragraflık sözden sonra “Neyse teşekkür ederiz, yasakladı da bu konuya tekrar dönme imkanımız oldu en azından” diyecek!..
Bu, “bunama” değil de nedir?!
Şu paragrafı dikkatlice okur musunuz?:
“Erdoğan, ‘Benim derdim ne biliyor musunuz?’ diyor. ‘Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir.’ Devleti bilmeyen, devletin ne olduğunun farkında bile olmayan… Anonim şirketin ordusu mu var? Her anonim şirketin bağımsız kurulları mı var? Her anonim şirketin Türkiye genelinde özel politikaları mı var? Her anonim şirketin istihbarat örgütleri mi var? Her anonim şirketin ordusu mu var? Emin olun, devlet bu tür insanların elinde bugünkü noktaya geldi.”
Okudunuz değil mi?
Şimdi…
Bunamasaydı, bir birinin aynı şu iki tümceyi aynı paragraf içinde tekrar edip durur muydu?:
“Anonim şirketin ordusu mu var? (…) Her anonim şirketin ordusu mu var?”
Bunamıştan siyasetçi olmaz!
Bir siyasetçi de bunama baş göstermişse, o siyasi, siyasayı (politikayı) bırakmalı.
Bırakmazsa “madara” olur.
Ve…
Şu sözlerinde “Bizim bugüne kadar yaptığımız, önerdiğimiz çözümlerin çok az kısmının KOBİ yöneticileri tarafından duyulduğunu gördüm. Bir eksiğimiz burada. Duymayan insanı suçlayamayız elbette ‘Niye duymadın?’ diye. Biz, demek ki duyuramadık. O nedenle bizim bu raporları alıp değerlendirdikten sonra, tekrar tekrar oralara gidip, o yöneticilerle konuşup çözümlerimizi onlara aktarmak durumundayız. Bu da bizim görevimiz” itiraf yok mu?
Var.
Öyle ise…
Her il’de, ilçede, hatta beldede örgütü yok mu?
Var.
Varsa, neden çalıştırılmıyor?
Neden duyulması istenilen, duyması gerekenlere duyurulmuyor?
Demek ki…
Ortada, “iletişim kuramama” ve “anlatamama” gibi bir sorun var.
İşe, bu sorunu çözmekle başlamak neden düşünülmez, yaşama geçirilmez?!
Kendi iç sorununu çözemeyenden, ülke sorunlarını çözmeyi beklemek doğru mudur, etik midir?!
Değildir!
Bu durumda…
O “baş” ve siyasi kadrosu zaman yitirmeden ya bırakıp gitmeli, ya da gönderilmeli!..
Yorum Yaz