Dün (27 Ağustos 2020 Perşembe), 57’inci Tümen Komutanı Albay Reşat Çiğiltepe’nin şehit oluşunun 98’inci yıldönümüydü.
Partim CHP’min başındaki Soroscu “adı lazım değil”, Ankara’daki Devlet Mezarlığı’na gitti, ziyaret etti.
Sonra da “Anadolu toprağının her karışı insan kanıyla sulanmış. Biz Milli Kurtuluş Savaşını çok zor koşullarda verdik. İnsanlar yaşamlarını bu ülke için, çocukları için, ülkenin geleceği için seve seve feda ettiler. Miralay Reşat Çiğiltepe’yi almakla görevlendirilmişti, Gazi Mustafa Kemal’in talimatı vardı. Çiğiltepe’yi kuşattı, Mustafa Kemal telefon ettiğinde, ‘yarım saat içinde Çiğiltepe’yi alacağız’ dedi. Yarım saat sonra Mustafa Kemal tekrar aradığında Çiğiltepe alınmamıştı ve Miralay Paşa yaşamına son verdi. 45 dakika sonra ise Çiğiltepe alınmış, düşmandan temizlenmişti. Bu gerçekleri acaba devleti yönetenler biliyorlar mı? Milli Kurtuluş Savaşının hangi koşullarda verildiğini biliyorlar mı? Ayağında çarığıyla, kucağında çocuğuyla, omzunda topuyla cepheye silah taşıyan anneleri biliyorlar mı? Bunu şunun için söylüyorum; devleti yöneten erkan ‘keşke Yunan galip gelseydi’ diyenin ayağına gidiyor. Ya tarihi bilmiyorlar, ya ülkeye ihanet etmeyi bir tutum olarak toplumun önüne koyuyorlar. Biz bunu kabul etmiyoruz. Cumhuriyet kolay kurulmadı. Her karışında acı var, gözyaşı var, Mehmetçiğin kanı var. Nasıl olur da bu gerçekler görülemez” https://www.chp.org.tr/haberler/chp-lideri-kilicdaroglu-turkiyeyi-ve-tarihini-bilmeyen-bir-ekiple-karsi-karsiyayiz diye konuştu.
Bir gazetecinin “30 Ağustos’a kısıtlama getirilmesi hakkında neler söyleyeceksiniz?” sorusuna özetle “30 Ağustos yani Lozan’a başı dik gitmenin en önemli adımıdır. Düşmanın Anadolu topraklarından kovulmasıdır. Ağır bedellerin ödenmesidir. Bu tarih için bırakın pandemiyi, bu tarih için bugün milyonlarca insan hayatını vermeye hazırdır. Dolayısıyla Türkiye’yi bilmeyen, tarihini bilmeyen, Milli Kurtuluş Savaşının hangi koşullarda verildiğini bilmeyen bir ekiple karşı karşıyayız, bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu hepimizi üzüyor. Beni de üzüyor. Umarım onlar Miralay Reşat’ı da, Gazi Mustafa Kemal’i de, Kazım Karabekir’i de, Rauf Orbay’ı da, Mustafa Kemal Atatürk’ü de oturur yeniden okurlar.
Bilin bakalım, bu savaş nasıl verildi, nasıl mücadele edildi, Osmanlı nasıl teslim alındı? Osmanlı teslim alınırken tablo neydi? İşgal altında bir İstanbul, işgal altında bir Samsun, işgal altında bir Erzurum, işgal altında bir Gaziantep, işgal altında bir Kahramanmaraş. Acaba bunlar Sütçü İmam’ı biliyorlar mı? Sütçü İmam’ın hangi koşullarda mücadele ettiğini biliyorlar mı? Onlar biliyorlar mı acaba sıtma ve trahomdan yüzbinlerce insanın hayatını kaybettiğini? Onlar biliyorlar mı acaba cumhuriyet kurulurken okuma yazma oranının yüzde 8 olduğunu? Onlar biliyorlar mı acaba Millet Mekteplerinin ne zaman kurulduğunu? Onlar biliyorlar mı acaba Köy Enstitülerinin neler yaptığını bu ülkeye? Onlar biliyorlar mı acaba 1940’lı yıllarda Türkiye Cumhuriyeti devleti dünyaya uçak ihraç eden beş ülkeden birisiydi, onlar biliyorlar mı acaba bunu? Onlar biliyorlar mı acaba kendi denizaltımızı yapan bir Türkiye’yi ayağa kaldıran bir Mustafa Kemal’i ve arkadaşlarını, biliyorlar mı acaba? Kayseri’de 1925 yılında bir uçak fabrikasının kurulduğunu biliyorlar mı acaba? Eskişehir’i, Etimesgut’u biliyorlar mı acaba? Ve bunların nasıl yok olduğunu, kimler tarafından yok edildiğini biliyorlar mı acaba?
Geldiğimiz nokta, ekonomik açıdan Türkiye’nin dışarıya bir anlamda teslim edildiği noktadır. Eğer Türkiye Cumhuriyetinin, 83 milyonu, 21.yüzyılda hala 21.yüzyılda Londra’daki bir avuç tefeciye hizmet eder hale getirilmişse acaba bunu sorgulamayacak mıyız?
Hangi görüşten olursa olsun; bakın hangi görüşten olursa olsun, hangi kimlikten, hangi inançtan olursa olsun ‘Bayrak bizim bayrağımız, vatan da bizim vatanımız’ diyorsak oturup bunu sorgulamak zorundayız. Nasıl oldu da Türkiye 18 yılda Londra’daki bir avuç tefeciye teslim edilir hale geldi? Böyle yasaklarla falan olmaz bu, hepimizin oturup düşünmesi lazım. Tarihimizi yeniden okumamız lazım. Türkiye’yi yeniden bölgesinin lideri, Türkiye’yi yeniden dünyanın saygın ülkesi haline getirmek zorundayız” yanıtını verdi.
Çok doğru sözler…
Ancak…
“…işgal altında bir Erzurum…” sözüne takıldım.
Erzurum işgal altında mıydı?!
Bir de…
“Eğer Türkiye Cumhuriyetinin, 83 milyonu hala 21.yüzyılda Londra’daki bir avuç tefeciye hizmet eder hale getirilmişse acaba bunu sorgulamayacak mıyız?” tümcesindeki “acaba” sözcüğü fazla, gereksiz ve anlam kaydırıyor.
Bütün bunları geçelim…
“adı lazım değil”in kendisi, çok gerçekçi biçimde dile getirdiği doğrulardaki gibi özde, içten biri mi?!
İşte sorun burada!
Karşımızda, özü, sözü aynı olmayan biri var!
https://www.haberler.com/george-soros/biyografisi/ George Soros’un Türkiye’deki vakfı TESEF’in 183 nolu kurucu üyeliğini de eklediğimde, özde değil, sözde yurtsever, Atatürkçü olduğunu söylemek isterim!
Böyle birinin, partim CHP’min başında bulunmasından, Türkiye’mizin, AKP ve Cumhur İttifakı İktidarı’nca yönetilmesi kadar rahatsızım!
Şanlı “Ulusal Günler”imizde, hele de 30 Ağustos ve 29 Ekim’lerde rahatsızlan, yataklara düşen “11’inci Cumhurbaşkanı” sıfatlı Abdullah Gül’ü, “Millet İttifakı”nın “Cumhurbaşkanı adayı” yapmak için çırpınmasına; bir önce de “Ekmeleddin İhsanoğlu” gibi “Atatürk Türkiyesi karşıtı” nı, partim CHP’min adayı göstermesine ne demeli?!
Sicili böylesi bozuk “adı lazım değil”e nasıl inanayım, güven duyayım?!
O, bir “proje genel başkan”dır!
AKP gemi azıya aldı gittiyse, ülkeyi ateş çemberinin içine attıysa, AKP ve MHP kadar sorumludur, suçludur!
Kendini ak göstermeye, aklamaya kalkması, “başını kuma gömen devekuşu”luktan başka bir şey değildir!
Gidecek!
Partim CHP’m işgalden kurtulacak!
Sıra AKP’ye ve Cumhur İttifakı’na, Cumhur İttifakı İktidarı’na gelecek!..
Ulusal şairimiz Akif’in dedi gibi:
“Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın…”
Yorum Yaz