Dün (4 Mayıs 2024 Salı) Devlet Bahçeli’nin “CHP Genel Başkanı, terör ve terörist görmek hususunda önüne geçemediği bir merak içindeyse bize değil, yanı başında vazo gibi tuttuğu, kol kola girdiği, emel ve hedef birlikteliği içinde olduğu DEM’li bölücülere bakması en doğru ve doğal tercih olacaktır. Bize küstahça üslup hatırlatması yapan bu şahsın, önce kendi ağzını yıkaması, diline hakim olması, hırs bürümüş gözüne bizi kestirmekten derhal dönüş yapması ikazen tavsiyemdir. Parti yöneticilerimizi ve milletvekillerimizi doğrudan hedef alan, yalan ve yanlışlarla dolu iddialarda bulunan CHP Genel Başkanı’nın yolu yol değildir, sözleri itibarlı ve isabetli değildir. Kendisi her şeyi yapacak, aklına her eseni söyleyecek, her filmin içinde başrole talip olacak, sonra da normalleşmeden ve yumuşamadan bahis açacak, diyorum ki, bu terazi o sıkleti çekmez, yumuşakça duruş Milliyetçi Hareket Partisi’yle bağdaşmaz, asla da yakışmaz.” https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/5318/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_4_Haziran.html sözlerine, aynı gün 1,5-2 saat sonra “Kaba kuvvete sarılmayız, demokrasiden ayrılmayız ama birileri mevcudiyetini koruyacak diye CHP ile çatışmak istiyorlarsa adı kim olursa olsun asla o çatışmanın parçası olmayız. Sayın Bahçeli’nin kullandığı bütün ifadeleri onları metne yazan ve kendi kusurlarını örtmeye çalışan, bütün MHP’lilerin yakından bildiği ve yaka silktiği o ikisinin kusuru. Görüyorum. Devlet Bey’in de canı sağ olsun” https://www.chp.org.tr/haberler/chp-lideri-ozgur-ozel-boyle-giderse-erken-secimi-millet-ster-onunde-kimse-duramaz diyen, daha sonra “Biri istemiyor diye, kriminal tipler normalleşmeden korkuyor diye, Genel başkanlarına hakaret ettirip bizimle kavga ettiremezler” tümcesini söyleyen, ardından “Dün akşam itibariyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin kolonları kesiktir. Kirişleri kırıktır. Temeli kumdandır.* Devleti sakatlamışlardır. Bu devletin bu hale getirilmesinde AKP ve MHP’nin anayasa tanımazlığı sebeptir. Bunu söylemeye devam edeceğiz” deyip “Şu görüldü ki, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen ucube sistem kökten hukuksuzdur, Kökten Anayasa’ya aykırıdır. ** Yapılan uyum kanunlarının hepsi yetkisizdir. Bir yıl içinde Meclis’te bunlar Anayasa’ya uygun kanun olarak çıkmazsa devlet bir başına, kolonsuz, kirişsiz, temelsiz, çatısız kalacaktır. Bu yüzden hukuka uymak. Bu yüzden anayasa istemek için önce mevcut anayasaya uymak, üzerine yemin edilen anayasaya sadakat göstermek, yetkiyi veren milletin aklı ile alay etmemek gerekmektedir. (…) Bu ülkede ekonomi kötü yönetilmektedir. Bakanlar değişmekte, atayan kalem değişmemektedir. Mürekkep aynı mürekkeptir. Bu sorunun sebebi Recep Tayyip Erdoğan’dır” biçiminde konuşan Özgür Özel (Ö.Ö) hala havanda su dövüyor, hala siyasa yaptığını sanıyor, hala “Atı alan Üsküdar’a geçti” haberi yok!
Biliyorum, Yılmaz Özdil’in dün sabah kendi youtube kanalında gerçekleştirdiği canlı yayında “Mürit Eğitim Bakanlığı” https://www.youtube.com/watch?v=mkkNknej3PM başlığı altında ettiği çok ciddi, çok ciddi olduğu kadar çok önemli sözleri dinlemedi, duymadı.
Hadi “Dündü, duymadı” diyelim, genelde bütün illerde, özelde sevdalısı olduğum Kars’ımda peş peşe açılan “Kuran Kursları” da mı kulağına çalınmamış, önüne bilgilendirme notları, raporları konulmamış?!
İl, ilçe teşkilatları, Milletvekilleri ve Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı uyuyor mu?!
Uyuyor olmalılar ki, gündeme taşımadılar!
Hemen şimdi Kars’tan 2 haber başlığını linkleriyle vereceğim; tıklayıp okusunlar; lütfen siz de tıklayın okuyun, sonra 3’üncü haberi paylaşayım:
1- Yaz Kursları Planlama ve Koordinasyon Toplantısı Yapıldı https://www.gazetekars.com/yaz-kurslari-planlama-ve-koordinasyon-toplantisi-yapildi-45388h.htm
2- Kars’ta Müftülük Çocuk Akademisi Devam Ediyor https://www.karsmanset.com/haber/karsta-muftuluk-cocuk-akademisi-devam-ediyor-1186018.htm
Ve..
Gelelim
“Kars’ta 4-6 Yaş Kuran Kursları Kapanış Programı Düzenlendi https://www.karsmanset.com/haber/karsta-4-6-yas-kuran-kurslari-kapanis-programi-duzenlendi-1205564.htm başlıklı habere!
Haber şu kadarlık:
“Hz. Ali 4-6 Yaş Kur’an Kursu bahçesinde gerçekleştirilen programa İl Müftümüz Hamza Bayram katılım gerçekleştirerek öğrencilerin sevinç ve coşkusuna eşlik etti.
Kur’an-ı Kerim Tilaveti ile başlayan programda 4-6 yaş grubu Kursunda eğitim gören minikler gelen misafirlere çeşitli sunumlar gerçekleştirdiler.
Selamlama konuşması yapan İl Müftüsü Bayram tüm katılımcılara ve özellikle programda emeği geçen Kuran Kursu öğreticileri ve görevlilerine teşekkür etti.
Program sonunda minik öğrencilere Müftü Bayram tarafından belge ve hediye takdimi yapılarak etkinlik sonlandırıldı.”
Hanımefendiler, beyefendiler ne oluyor?!
04-06 yaş grubundaki çocuklara “Kuran Kursu” da ne demek?!
Bu konuyu, değerli Karslı hemşerim Emekli Kl. Psk. Av. Cengiz Şıklı az aşağıda çok güzel özetlemiş, ben ayrıntıya girmeyeceğim; ama şu kadarını söylemek isterim:
Bu kurslardaki amaç “kutsal İslam Dini”ni öğretmek değil, “Arapça”yı öğretmek!
Kuran dili de Arapçaymış!
Hadi ordan!
“Türk”üm, dinimi kendi dilimde öğrenirim, çünkü çok daha iyi anlarım, çok daha iyi inanan olurum.
“Kuran Kursu” adı altında 04-06, yetmedi 07-10 yaş grupları arasında, o da yetmedi yaz etkinliklerinde 10 yaş üstü çocuklarımıza “Arapça”yı öğretmek, Türk çocuklarını “Araplaştırmak” istiiyorlar!
Arapların durumları ortada!
Bu duruma neden, nasıl getirildikleri bilinmez değil!
Bu konuyu ya 19 Haziran 2024 Çarşamba veya 26 Haziran 2024 Çarşamba günü yazacağım.
Ben burada noktalıyorum; sizi, istemim üzerine, Şıklı kardeşimin kaleme aldığı okunur içerik ve değerdeki “4-6 YAŞ ARALIĞI ÇOCUKLARA DİN EĞİTİMİ NEDEN VERİLMEMELİ” başlıklı yazısıyla baş başa bırakıyorum:
4-6 yaş aralığında, okul öncesi çağındaki çocuklara din eğitimi verilmesi sadece sakıncalı değil; sosyal bir cinayettir. Bir kuşağın ulusal bilincinin sistemli olarak yok edilmesidir… Bir kuşağın bilincinin ve bilinçaltının sakatlanması anlamına gelmekte, gelecek yaşam dönemlerinde karşılaşacakları ruhsal hastalıkların temeli atılmaktadır.. Depresyon, anksiyete bozuklukları gibi yaygın; tedavi edilebilen ama bireylerin üretkenlik ve yaratıcılığını kaybetmelerine yol açan şekilde bireyleri etkilediği gibi, nevrotik bozukluklar, ağır psikotik bozukluklardan şizofreniye varan birçok ruhsal hastalığın temeli bu çağda, yani kişiliğin oluşmaya başladığı dönemde atıldığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu yaş dönemlerinde dinsel eğitim verildiğini varsayarak Farklı Psikoloji kuramları açısından bu kuşağı incelediğimizde ortaya çok vahim sonuçlar çıktığı görülecektir. Freud ve psikanaliz teorisine göre bu dönem fallik döneme tekabül etmektedir. Fallik dönem psikoseksüel gelişim evrelerinin üçüncüsüdür. 3’üncü yaşın sonundan 6’ıncı ya da 7’inci yılın sonuna dek süren bu evrede, çocuk kendi bedeninin farkına varmasıyla karşı cinse yönelir. Ancak sağlıklı ortamlarda sağlıklı sosyal ilişkiler bu dönemde öğrenilerek, kurulmaya başlanır. Oysa katı kurallarla verilen dinsel eğitimde; çocukların haremlik-selamlık olarak ayrışması esas olduğundan bireyler karşı cinsi tanıyamadan, uygarca ilişkiler kurmayı, karşı cinse karşı nazik olmayı öğrenemeden, bu öğrendiklerini davranışa dönüştüremeden karşı cins onlar için hep öteki olacaktır. Verilecek dinsel eğitimle kadınların 2. Sınıf olduğu, erkeğin malı olduğu zihinlerine işlenmesi nedeniyle, onlara sevap işlerlerse cennetle ödüllendirilecekleri bir erkeğe 40 kadın ya da 70 huri verileceği safsatalarıyla yetiştirilerek geleceğin kadın cinayetleri işlemeye aday potansiyel katiller yetişecektir. Ülkemizde artan kadına şiddet suçlarının failleri ve kadın cinayetlerini işleyenler incelendiğinde onların bu gelişim dönemlerinde benzer katı dinsel eğitimden geçirilmiş olduklarını görürüz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği aşılanan kız ve erkek çocuklar yan yana ’’ günah” diye oturmak istemeyecekler, günah işledikleri bilinçaltlarına işlendiğinden suçluluk duygusu minik yüreklerinde kök salacaktır. “Değerler eğitimi” diye çağdışı bir eğitim anlayışının dini veriler üzerine inşa edilmek suretiyle 4-6 yaş grubundaki çocuklara empoze edilmesi, çocuklarda anlam/duygu karmaşaları ve korkular yaratacaktır. Eğitbilim ve psikoloji bilgisi olmayan kişiler tarafından verilen dinsel eğitim sevgi üzerine değil korku üzerine inşa edileceği için, çocukların bilinçaltları ölüm, öteki dünya, ahiret, cennet, cehennem gibi korku ve şiddet ögelerinin, cezalandırılmanın kaçınılmaz olduğu düşüncelerinin sürekli işlenmesiyle bir çok ruhsal davranış bozukluğu sıklıkla görülmeye başlanacaktır. Geceleri ağlayarak uyanma, fobik tarzda korkular yaşamaya başlama, diş gıcırdatmaları, gece işemeleri (enürezis nocturna)obsesyonlar yaygınlıkla görülecektir. Çocuklar giderek sorgulama yeteneklerini kaybedecekler, “Biat etme, İtaat etme” adı altında yaratıcılıkları üretme becerileri körelecektir.
Ericson’un kuramına göre yaşamın 8 Evresinden 3’üncü Gelişim Evresi: Girişkenliğe Karşın Suçluluk Duygusu (3-5 Yaş) da bu dönemde yaşanır. Çocuğun, ulaştığı dilsel gelişimle kendini daha rahat ifade edebildiği, dil ve motor becerilerini daha iyi kullanabildiği evredir. Bu evre Freudyen yaklaşımda fallik-ödipal dönem olarak adlandırılır. Dönemin en belirgin özelliklerinden biri cinsel konulara olan meraktır. Bu dönemde çocuklar kendi cinsel organlarına dokunabilir, arkadaşlarının cinsel organlarına dokunabilir ve cinsel oyunlar oynayabilirler. Bunların tamamı meraktandır; ancak bilinçsiz aileler bunun bir ahlak bozukluğu olduğunu düşünerek, doğrudan çocuğu azarlama ve cezalandırma yolunu seçmekteler. Hatta eğitbilim ilkelerinden habersiz ve psikoloji bilgisi olmayan din öğreticileri bu cezalandırma eylemini bizzat kendileri yerine getirmektedirler. Bu dönemde, merakları yüzünden aşağılanan, dövülen veya cezalandırılan çocuklar adeta yıkım yaşarlar. Bunun faturası ilerleyen yaşlarda ortaya çıkar. Cinsel problemlerin ve baskılanmışlığın kökleri genellikle 3-5 yaş dönemine dayanır.3-5 yaş dönemi çocuğun, arkadaşlarıyla ilişkilerini yapılandırabildiği dönemdir. Yaş itibariyle biraz saldırganlık dürtüleri olabilir ancak bu isteği oyun veya oyuncaklarla tatmin edebilmeleri sağlanabilir bu oyun çağında… 3-5 yaş dönemi çocuğun, arkadaşlarıyla ilişkilerini yapılandırabildiği dönemdir. Yaş itibariyle biraz saldırganlık dürtüleri olabilir ancak bu isteği oyun veya oyuncaklarla tatmin edebilirler. Sağlıklı olan budur. Ebeveynler, çocukların kavga etmelerini bir suç değil; güçlü bir dürtü olarak değerlendirmeli ve olumlu yaklaşım sergileyerek önlemedirler. Şiddete eğilimi olan çocuğa sözel veya fiziksel şiddet ile terbiye uygulamak, olsa olsa şiddet eğilimini artırır. İleri dönemlerde ise başkalarının hayat görüşüne saygısı olmayan, çevresindekileri kendi görüşlerine uygun davranmaya zorlayan, egosu yüksek bireylere dönüşebilirler. Bu dönem olumlu atlatılırsa, karşısındakine saygılı, sorumluluk sahibi birey olma yolunda güçlü temeller atılır. Dikkat ederseniz bu gelişim evrelerinde, yeni bir davranışın açığa çıkması ve bu davranışa gelen çevre (aile) tepkisi söz konusudur. Mesela, 3’üncü gelişim evresi olan girişkenliğe karşılık suçluluk duygusu evresinde cinsel merak var, karşılığında cezalandırılma veya olumlu bir şekilde yönlendirilme var. Şiddet eğilimi var, karşılığında ise cezalandırılma veya olumlu bir şekilde yönlendirilme var. İşte tüm bu yeni davranışlar ve yeni davranışlara verilen tepkiler çocuğun kişilik kazanımında etkili faktörlerdir. Bu çocuklara eğitici olarak atanacak din eğitimcilerinin çocukları, bir kuşağı; giderek bir ülkeyi nereye götüreceklerinin cevabı buradadır. 4’üncü Gelişim Evresi: Üretkenliğe Karşı Aşağılık Duygusu (5-11 Yaş) Okul öncesi eğitimi ve ilköğretim okul çağını kapsayan dönemdir. Freudyen ekolde 5-11 yaş arası olan bu 4’üncü gelişim evresine “latent dönem” adı verilmiştir. Sosyal ilişkilerin geliştiği, öğrenme süreçlerine, üretme süreçlerinin eklendiği dönemdir. Rol model belirleme eğilimi bu çağda belirginleşir. Meslek seçimine bu çağda yönelirler. Kendi başlarına bir iş başarabildiklerini, gereken yerde nasıl kimden yardım alabileceklerini ve başkalarına nasıl yardımcı olabileceklerini, çocuklar bu dönemde öğrenirler. Başarma duygusunun en çok haz verdiği ve en çok ihtiyaç duyulduğu dönemlerden biridir. Bu dönemi başarılı geçiren çocuklar aşağılık kompleksleri geliştirmeden, kendileriyle barışık ve yeterlilik duygusu içerisinde olurlar. Tam tersi durumda ise (Örnek: Okulda başarısızlık) kendilerini yetersiz bireyler olarak görebilirler. En yaygın ve kabul gören Piaget’in bilişsel gelişim kuramıdır. Bu kurama göre çocukların soyut kavramları edinmeleri, kavraması, anlamlandırmaları günlük yaşamında bunu kullanmaları ancak soyut işlemler dönemine bu da çocukların 12 yaş ve üzerine karşılık geliyor. Bu 12 yaş altındaki çocuklara din eğitimi neden verilmemeli sorusunun da yanıtını bize vermektedir. Çünkü 3-5 yaş aralığındaki çocuklar gelişimsel olarak soyut düşünme olgunluğuna erişmemiş, somut ve tamamen duyuları aracılığı ile edindikleri deneyimler bağlamında akıl yürütebilmektedirler. Bu gerekçeyle gerek çocuk gelişimi kuramcılarınca ve psikologlarca; gerek okul öncesi eğitim yaklaşımlarında duyulara önemle vurgu yapılır. Yani 5 duyuya yönelinmesi gerektiği işaret edilir. Burada yetişkinlerin ve ülkemizdeki aydınların, laik cumhuriyeti savunanların sorumluluğu ve önceliği bilimsel referanslarla çocuğun gelişimini önceleyen bir yaklaşımı benimsemek ve çocuğun yüksek yararını gözetmektir. Bu nedenle 4-6 yaş aralığındaki çocuklara dinsel eğitim asla verilmemelidir, önerilmemelidir. Çünkü bu yaş aralığındaki çocuklar algılarını duyuları aracılığı ile inşa eden, akıl yürütme olgunluğu özelden özele olan, somut sınıflandırma ve benmerkezci düşünme becerisine sahip, dikkat süresi kısa olan çocuklardır. Tam anlamıyla bağımsızlığını kazanmamış, bir grubun üyesi olma yetkinliğine henüz ulaşabilen, kuralları üretme ve izlemede tam anlamıyla olgunluğa erişememiş çocuklardır. Ayrıca dil gelişimi anlamında da sözcük dağarcığının yetişkine oranla zayıf, sözcüklerin anlamını bilme ve kavrama olgunluğu tam olarak gelişmemiştir. Çocuğun bu gelişimsel özellikleri dikkate alındığında bu yaş aralığındaki çocuklara okul öncesi eğitimde “din eğitimi”nin verilmesi uygun değildir Ayrıca okul öncesi eğitimde “din eğitimi”nin verilmesi sadece Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nin 12’inci, 14 ve 36’ıncı maddeleri ile değil Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 24’üncü Maddesi ile de çelişmektedir. Bu konudaki incelememizi başka bir yazıya bırakıyorum. 04.06.2024
* “Temeli kumdandır” ne demek ya?!
** İyi güzel de yerine ne koyuyor, neden “Demokratik, Laik Parlamenter Sistem” ve “Demokratik, Laik Parlamenter Sistem’e döneceğiz” demiyor, diyemiyor?!
Yorum Yaz