Posts By :

bakikarakol

ATATÜRK’ÜMÜZE!.. VE BERAT ALBAYRAK’IN İSTİFA ETMESİ GEREKEN BİR KURUM DAHA VAR…

150 150 bakikarakol

Dünya lideri Kemal Atatürk’ümüz!
Sanki acelen vardı!
57 yaşında, 82 yıl önce bugün aramızdan ayrıldın!
Ama yüreğimizde, beynimizde capcanlısın!
Seninle yaşamak, yaşam kaynağımız!
Bize, yaşanacak ülke, demokratik, laik Cumhuriyet bıraktığın, “düşünme”yi aşıladın!
Çok teşekkürler!
Ve ne olur, içimizden, sana “düşman kesilenler”in çıkmasına, “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye bir “ucube”nin “Parlamenter Sistemi”mizin yerini almasına engel olamadığımız için biz sevenlerini bağışla!
Kızmakta, öfkelenmekte haklısın!
Böyle olacağını biliyordun!
Söyledin, uyardın!
Kendimizden sandığımız kimilerini, düşman işbirlikçisi olduklarını geç ayırt ettik!
Onları alt edeceğimizi de biliyorsun!
İnan alt edeceğiz!
Sevgi ve saygılarımızla.…

*

28 Saat aradan sonra, Berat Albayrak’ın istifasının, Cumhurbaşkanı tarafından kabul edildiği, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nca açıklandı. https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/son-dakika-iletisim-baskanligindan-berat-albayrakin-istifasiyla-ilgili-aciklama-6118345/

Bu kadar geç neden açıklandı?
Bir tümcelik olabilecek açıklama neden bu kadar uzun?
Albayrak, ınstagram hesabından yayınladığı istifa metninde https://www.sozcu.com.tr/2020/ekonomi/son-dakika-bakan-berat-albayrak-istifa-ettigini-duyurdu-6117067/ “affını isteme” gibi sözcükler olmamasına karşın, neden “Bilindiği gibi 8 Kasım 2020 Pazar akşamı, Hazine ve Maliye Bakanımız Berat Albayrak, sosyal medya hesaplarından birinde sağlık nedenleriyle görevden affını isteyen bir açıklama yayınlamıştır.
Cumhurbaşkanımız tarafından yapılan değerlendirme sonunda Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın görevden af talebi kabul edilmiştir” diye yazıldı?
Bir “ucube” olan “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nden, neden “Türkiye’nin Cumhuriyet tarihindeki en büyük yönetim reformu olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçişin ardından Sayın Cumhurbaşkanımız kabinesini kurarak milletimizin takdirine sunmuştur” biçiminde yazma gereksinimi duyuldu.
İstifası kabul edilen Albayrak için “… sayın bakanımızın başarıları sayın Cumhurbaşkanımız tarafından takdir edilmiştir” demek, çelişki değil mi?

28 Mayıs 2020’de basına yansıyan haberde, yöneltilen soruya “Benim bu hayatta onur duyduğum iki ünvan var. ‪1.si Sadık Albayrak’ın oğlu olmak,‬ ‪2.si Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı olmak” https://www.birgun.net/haber/berat-albayrak-damat-olmaktan-onur-duyuyor-302462 tümceleriyle yanıt verdiği yer alan Berat Albayrak’ın, linkini sunduğum “istifa metni”ni dikkatli okunduğunda, herkese teşekkür ederken, “kayınbabası”na etmediği, “kayınbabası”na “dargın” olduğu gözlenecektir.

Hazine ve Maliye Bakanlığından istifa ediyor ama istifa etmesi gereken bir kurum daha var.
Ama oradan istifa etmiyor.
Unuttu mu, yoksa orada kalıcı olmak mı istedi?
İstifasını kabul eden “kayınbabası” Cumhurbaşkanı, orayla ilgili de bir karar verir mi?

Orası, “Türkiye Varlık Fonu”.

Berat Albayrak, Türkiye Varlık Fonu’nun Yönetim Kurulu Başkan Vekili’dir. https://www.tvf.com.tr/biz-kimiz/yonetim/yonetim-kurulu

Berat Albayrak, AKP üyesidir.
AKP üyeliğinden istifa edip etmemesi konu değil.
Ama…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan istifa ettiğine göre, Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği’nden de istifa etmesi gerekirdi.
Bu benim düşüncem.
Etmesi, şık olurdu, etik olurdu, örnek olurdu.
Eder mi?
Ederse, “kabul” görür mü?
Bilemem.
Gönlüm, etmesinden yana.
“Öneri olarak algılasın, istifa etsin” derim.
Karar kendisinin…

BERAT ALBAYRAK’IN İSTİFASINA TWİTİMLE YOKSA BEN Mİ NEDEN OLMUŞTUM?!

150 150 bakikarakol

Berat Albayrak…
Sıradan biri değil.
En başta; “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin 1 numarası, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının damadı.
Sonra da; “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin 1 numarası, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, “Hazine ve Maliye Bakanı” olarak atadığı “yüksek bürokrat”.
Dün (8 Kasım 2020 Pazar) akşamı saat 20.30 sıralarında, twitter hesabından bir paylaşımda bulundu.
Paylaşımında şöyle diyordu:
“Yaklaşık beş yıldır sürdürdüğüm bakanlık görevime sağlık sorunlarım nedeniyle artık devam edememe kararı aldım. Bundan sonraki süreçte artık zamanımı uzun yıllardır zorunluluktan ötürü ihmal ettiğim ve bana desteğini hiçbir zaman esirgemeyen annem, babam, eşim ve çocuklarıma ayıracağım.
Çok büyük hedeflerle çıktığımız bu yolculukta gerçekleşecek olan bayrak değişimiyle yeni gelen arkadaşlarımız Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Büyük ve Güçlü Türkiye hedefine her zamankinden daha kararlı ve emin adımlarla devam edeceklerdir.
Enerji’de olduğu gibi Ekonomi’de de ektiğimiz tohumlar çokta uzak olmayan bir gelecekte koca koca çınarlara dönüşecek ve ülkemizi tam bağımsızlık hedefine ulaştırdığına şahit olacağız inşaallah. Bundan en ufak şüphem yoktur.
Bu 5 yıllık süre zarfında benimle zor ama kutsal yükü yüklenen yüm yakın mesai arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Çokça hakkım geçmiştir haklarını helal etsinler. At izinin it izine karıştığı, Hak ve batılı ayırt etmenin zorlaştığı böyle çetin bir zamanda bizlerin samimiyetine inanarak dua eden her bir vatandaşımızdan Rabbim razı olsun.
Türkiye tarihindeki belki de en kritik dönemlerden sayılacak olan bu 5 yıllık süre zarfında ülkeme ve ümmete hizmet etmeyi bana nasip eden Rabbime sonsuz hamdolsun. Gaybı, kalpleri ve hakiki niyetleri bilen mutlak güç sahibi Cenab-ı Allah bizleri Sırat-i Müstakim’den ayırmasın. Sonumuzu hayreylesin.” https://www.sozcu.com.tr/2020/ekonomi/son-dakika-bakan-berat-albayrak-istifa-ettigini-duyurdu-6117067/
Bu paylaşımdan sonra Bakan Albayrak twitter hesabını kapattı.
Twiti haber yapıp yayınlayan yandaş Yeni Şafak Gazetesi, haberini yayından çekti.
Yandaş televizyonlar vermez oldu.
Ama yandaş olmayan televizyonlar verdiler, tartışı programlarında saatlerce katılımcılarıyla değerlendirdiler.
Usa (akla) ilk gelen soru, “Albayrak’ın neden istifa ettiği” idi; ikinci soru, “İstifası, Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilecek mi?” idi.

İkinci soruyla gene usa ilk gelen, 13 Nisan 2020 gecesi, hemen hemen aynı akşam saatlerinde istifa eden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifasının, 2 saat 23 dakika sonra, Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanı tarafından yapılan açıklamayla Cumhurbaşkanınca kabul edilmediği kamuoyuna duyuruldu.

Şu an 9 Kasım 2020 Pazartesi saat 03.00…
Her ne kadar yandaşlar “önemli bir istifa haberi”ni vermeseler de, Cumhurbaşkanının “kabul veya “ret” etmesini bekleseler de, sayılarının azlığına karşın, kamuoyu oluşumunda etkin/etkili olan antiyandaş televizyonların defalarca verdikleri ve saatlerce konuştukları/tartıştıkları “istifa” haberi Türkiye gündemine bomba gibi düşmüştü.
Tam 4,5 saat geçmişti ama “kabul” ya da “ret” edildiğine ilişkin açıklama gelmemişti.

Nasıl bir açıklama gelir?

“İstifa metni”ni okuduğumuzda, satır aralarından ipuçları almak olası; onu şimdi yapmayacağım.
Öngörülerde de bulunmayacağım.
Yarına bırakacağım.

Sizi, 12 Ağustos 2020 Çarşamba gecesine götürmek istiyorum.
CNN Türk TV’de “Tarafsız Bölge” programında Ahmet Hakan’ın karşısında Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak oturuyordu.

Ahmet Hakan “Ben ekonomiden anlayan biri değilim. Dolar yükselince telaşlanıyorum. Eyvah diyorum her şey pahalanacak” dedi, “Endişelenmeli miyiz?” diye sordu.
Albayrak’ın, gözlerin kırpıştırarak ve gülerek yanıtı “Dolarla mı maaş alıyorsunuz? Dolar borcunuz var mı? Dolarla bir işiniz var mı?” oldu.

Bakan Albayrak’ın bu sözleri olay oldu.
Günlerce konuşuldu, tartışıldı, yerildi.
Zaten ekonomi iyi gitmiyordu, dövizin önü alınamıyordu!
Bir de “bu söz” gündem olunca, AKP’liler ip gibi gerildiler.

4 Kasım 2020 Çarşamba gününe gelindi.
İnternet basınında, BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberi yer aldı.
Haberde, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın, Bakanlıkta, AKP’li Milletvekillerine, ekonomi konusunda “bilgilendirme”de bulunduğu (brifing verdiği), ABD seçimleri ve koronavirüs salgını gibi etkenler nedeniyle bütün dünyada benzer dalgalanmaların yaşandığına işaret ederek, çok olağanüstü bir durum olmadıkça döviz kuruna müdahale edilmeyeceği iletisini (mesajını) verdiği belirtiliyordu. https://www.sozcu.com.tr/2020/ekonomi/berat-albayraktan-akp-milletvekillerine-brifing-6110947/

Yermiştim…

7 Kasım 2020 Cumartesi saat 01.32’de www.cumhuriyet.com.tr’ de, AKP’ye yakın Türkiye Gazetesi -Işıkçılar Cemaati’nin gazetesi de deniliyor- Genel Yayın Yönetmeni Yücel Kayoğlu’nun, Bakan Albayrak’ın AKP’li verkillere ekonomi konulu bilgilendirmede bulunduğu toplantıyla ilgili “aktarımı”nı okudum.
Haberin başlığı “Berat Albayrak’tan ekonomi yorumu: Biz dolarla uğraşmıyoruz, istesek düşürürüz” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/berat-albayraktan-ekonomi-yorumu-biz-dolarla-ugrasmiyoruz-istesek-dusururuz-1789154 idi.

Albayrak’ın “Biz dolarla uğraşmıyoruz. İstesek düşürürüz. Faizi yükseltirseniz, döviz düşer. Ama bizim derdimiz bu değil” sözlerini twitter hesabımdan yerdim. https://twitter.com/BakiKarakol/status/1325034224408268805

“Faizi artırmanın da eksileri var, artıları var. Faiz yükselirse, üretim düşer istihdam azalır. Bizim buradaki amacımız ithalatı azaltmak, üretimi artırmak. İthalat uyuşturucu gibi, ilk kullandığında kendini iyi hissedersin ama bu seni yavaş yavaş öldürür. O nedenle bizim hedefimiz öncelikle ithalatı azaltmaktır. Dövizde yaşanan hareketliliğinin birkaç ay içinde bir dengeye oturmasını bekliyoruz” sözlerindeki “İthalat uyuşturucu gibi, ilk kullandığında kendini iyi hissedersin ama bu seni yavaş yavaş öldürür” tümcesi dikkatimi çekti ve saat 15.15’te //Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, “uyuşturucu kullanmış mı”dır ki, yaptığı o benzetmeyi, “kullanmış gibi” anlattı?!.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/berat-albayraktan-ekonomi-yorumu-biz-dolarla-ugrasmiyoruz-istesek-dusururuz-1789154
www.bakikarakol.com’da Pazartesi günü ayrıntılı yazacağım ama bugünden sordum…// https://twitter.com/BakiKarakol/status/1325049238007517184 twitimi sizlerle paylaştım.

Bu son twtimi paylaştıktan bir saat önce internet basınımıza, Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal’ın, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile görevden alındığı, yerine, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın “anlaşmadığı” Naci Ağbal’ın atandığı düştü.

Ayrıntısını bugün yazacağımın sözünü verdiğim yazı hazırlığında iken, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifası geldi.

“İstifasına, o twitimle yoksa ben mi neden olmuştum?!” diye düşündüm.

“İthalat uyuşturucu gibi, ilk kullandığında kendini iyi hissedersin ama bu seni yavaş yavaş öldürür” ne denekti?!
Nasıl bir benzetmeydi?!
Uyuşturucunun, “ilk kullanıldığında, kendini iyi hissettirdiğini, ama yavaş yavaş öldürdüğünü” bu kadar iyi anlatmak, uyuşturucu kullanmayanın yapamayacağı iştir!
Yanılıyor muyum?

Muhalefetin, görevden alınmasını her keresinde ısrarla istediği Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın, 9 Kasım 2020 Pazartesi saat 03.00 olmasına karşın, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı tarafından “kabul” veya “ret” edilen “yalanlanmayan” istifası gündeme düşünce, artık ayrıntıya girmenin de bir anlamı kalmadı.

Şu önemli ayrıntıyı vurgulayarak, yazımı noktalayayım:
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifasının hemen ardından başlatılan “İstifa kabul edilmesin” kampanyasının benzeri, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifasından sonra gerçekleşmedi…

İZMİR DEPREMİ’NDE YAŞAMLARINI YİTİREN 114 İNSANIMIZIN KATİLLERİ!..

150 150 bakikarakol

İZMİR DEPREMİ’NDE YAŞAMLARINI YİTİREN 114 İNSANIMIZIN KATİLLERİ!..

Haberi bir başka sitede okuduğumda, beynimden vurulmuşa döndüm!
Haberi yazandan okuduğumda da dehşete düştüm!
Kendimi tutamadım, avazım çıktığı kadar bağırdım:
Katilsiniz!

Evet, katildiler!

30 Ekim 2020 Cuma günü saat 14.51’de İzmir’de meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki depremde yaşamını yitiren 114 insanımızın katili onlardı!
Bin küsur insanımızın yaralanmasının, onlarca binanın yıkılması, ağır, orta, hafif hasar görmesinin sorumlusu da o katillerdi!

“Onlar” kimlerdi?

Yazayım:

Haberin sahibi/yazarı “Emre Eser”di.
Emre Eser 5 Kasım 2020 Perşembe günlü www.hurriyet.com.tr ‘de “Son dakika haberi: İzmir depreminin ardından anlattı: Biz o binanın inşaatında çalışırken korkardık” https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-haberi-izmir-depreminin-ardindan-anlatti-biz-o-binanin-insaatinda-calisirken-korkardik-41654519 başlığıyla yayınlanan haberinde, 28 yıl önce Ağrı’dan İzmir’e gelen inşaat işçisi “Erol Kaya”dan söz ediyordu.

Erol Kaya, Barış Sitesi’nden çıkarılan cesetleri, evinin üçüncü katından izlerken, gazeteci Emre Eser’e 28 yıl önceki yaşanmışlığını şöyle anlatıyordu:
“İlk önce şu anda çökmek üzere olan Barış Sitesi’nin yanındaki Cumhuriyet Sitesi’nde sıva ustası olarak çalıştım. Daha sonra Barış Sitesi yapılmaya başladı. Orada da arkadaşlarla birlikte çalışıyorduk. Biz inşaatında çalıştık ama o binalara hiç güvenmedik.
Ben Barış Sitesi’ne harç taşırken binanın içinde yürümeye korkuyordum. El arabasıyla malzeme götürürken üstüne bastığımız zemin titriyordu. Kendi aramızda ‘Bu binalara güven olmaz’ diye konuşuyorduk. O dönem malzeme kalitesizdi. Biz söylüyorduk ama dinlemiyordu yaptıranlar.
Bu binalar kooperatif yapımı. Sürekli inşa aşamasında durdu. Taşeronlarla sıkıntı oluyordu. Öyle olunca da devamlı kullanılan malzemeler, ustalar değişiyordu. Demir işlerini yapan arkadaşım binada kullanılan demirlerin yetersiz olduğunu, müteahhitin onu dinlemediğini söylüyordu. Biz, burada olacak ilk depremde bu binaların yıkılmasını bekliyorduk.”

Bu nasıl insani duygu?!
Bu nasıl bir duyarsızlık?!
Bir insan, nasıl bu kadar duyarsız olur, ilgili kurum ve görevlileri bilgilendirmez?!

Böyle bir toplum değildik!
Duyarlıydık!
Uyarıcıydık!
Haber verir, şikayet ederdik!

Ne oldu bize?!
Ne oldu?!.

28 yıl önce öngördükleri olacaklara sessiz kalan Erol Kaya ve arkadaşları, 28 yıl sonra bugün İzmir Bayraklı’yı vuran 6.9 büyüklüğündeki depremde yaşamlarını yitiren 114 insanımızın katilidirler!
Değiller midir?!

Veee…
Erol Kaya’nın şu sözleri, başka bir büyük skandalı işaretliyor:
“Siteyi yaptıran kooperatif üyelerinin çoğu burada oturmadı. Onlar, başkalarına sattı. İşte yeni yeni hareket başlamıştı. Yakınlara gökdelenler yapılınca burası değer kazandı. Çok sayıda insan taşındı.”

Nasıl olur?!
Tanrı aşkına nasıl olur?!

Hadi diyelim Erol Kaya ve arkadaşları cahil, duyarlı olamadılar, duyarlı davranmadılar…
“Kooperatif” kuracak ekine (kültüre) sahip insanlara ne demeli?!
Zemini çürük, malzemeleri eksik çürük binaların yapımında neden ısrar ederler, neden sağlam olmadığı binalardaki dairelerini satarak, oradan kaçarlar, her şeyden habersiz alıcı insanları düşünmezler?!

O kooperatifçiler de, yükleniciler (müteahhitler) de, o dönemin yerel ve genel yöneticileri de, inşaat işçisi Erol Kaya ve arkadaşları kadar sorumludur, suçludur, katildir!

Yargı, “Zaman aşımı” demeden, topunun yakasına yapışmalı, yaşamını yitiren 114 insanımızın katili, bin küsur insanımızın yaralanmalarının sorumlusu ilan etmeli, hak ettikleri cezalara çarptırmalıdır; yanlarına kâr kalmasına “fırsat” vermelidir.

Ne yalan söyleyeyim, umudum yok!

Çünkü…
Bir doğa olayı ve ülkemizin de gerçeği olan “deprem”e karşı, iktidarıyla, muhalefetiyle siyasi kadro, Erol Kaya, Erol Kaya arkadaşları, anılan kooperatifçiler, dönemin görevlileri kadar –ne acıdır ki- duyarsız!

Deprem konusunda, onlarla, bir arpa boyu yol alacağımıza umudum yok!
Ama…
Halkıma inanıyorum, güveniyorum; silkelenecek, çözüm bulacak, çare olacak.
Ne mutlu!..

YOKSA, İŞLETME FAKÜLTESİ MEZUNU BAKAN “DAMAT BEY”, BİZİ İŞLETİYOR MU?!.

150 150 bakikarakol

15 Mart 1977 doğumlu büyük oğlumdan 10 ay 6 gün küçük olan Berat Albayrak, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının damadıdır.
İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü mezunudur. New York’ta Pace Üniversitesi Lubin School of Business’te finans üzerine yüksek lisans yaptı. Kadir Has Üniversitesi Bankacılık ve Finans Bölümünde “Elektrik Enerjisi Üretiminde Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve Finansmanı: Bir Uygulama” adlı teziyle doktora derecesini aldı.
7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP’den Milletvekili seçildi.
1 Kasım genel seçimleri ardından, Ahmet Davutoğlu başbakanlığında kurulan 64’üncü Hükûmette Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı oldu.
Binali Yıldırım başkanlığındaki 65’inci Hükûmet’te de aynı görevi sürdürdü.
2017 Anayasa değişikliği halkoylamasıyla kabul edilen “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi” sonrasında, 2018’deki Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri ardından AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı başkanlığında kurulan kabinede (66’ıncı Hükümet’te) Hazine ve Maliye Bakan olarak görev aldı.

Başarılı bir “Hazine ve Maliye Bakanı” olamadı.

Ekonomi dibe vurdu, döviz tavan yaptı, işsizlik yüksek rakamlara ulaştı.

Bir “İşletme Bölümü mezunu”na, finans üzerine yüksek lisans yapmışa, “doktora” unvanına sahibe yakışmayacak sözler etti.
Öngörülerinde hep yanıldı.
“Maaşınızı Dolar mı alıyorsunuz?.. Dövizle ilgilenmiyorum, başımı çevirip bakmıyorum” sözleri hafızalara mıh gibi çakıldı.
Muhalefet hep yerdi, görevden alınmasını istedi.
Gene de görevden alınmadı.
Korunup kollandı.

Dün (4 Kasım 2020 Çarşamba) www.cumhuriyet.com.tr ‘de, BBC Türkçe’den Getty Images imzalı haber-yorum, “Berat Albayrak, AKP milletvekillerine “ekonomi” brifingi verdi: Dövize müdahale yok” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/berat-albayrak-akp-milletvekillerine-ekonomi-brifingi-verdi-dovize-mudahale-yok-1788368 başlığıyla yayınlandı.

Habere göre…
Atanmış Bakan –damat- Albayrak; bakanlık binasında, basına kapalı toplantıda, yalnızca “AKP’li Milletvekillerine ‘ekonomi’ konusunda bilgilendirmede bulunuyor.

Noktalı virgül koyalım, soralım:

Böyle bir bilgilendirmeye (brifinge) neden gereksinim duyuldu?
Kim düşündü?
Kim istedi?
Neden Bakanlıkta?
Neden basına kapalı?
Neden Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nda bütün Milletvekillerine değil de yalnızca AKP Milletvekillerine?..

Üç saat süren “AKP’li vekilleri bilgilendirme toplantısı”nda, Hazine ve Maliye Bakanı “damat” Berat Albayrak, gene çok yergiler alacak ve hafızalarda kalacak sözler ediyor.

Örneğin:
“… çok olağanüstü bir durum olmadıkça döviz kuruna müdahale edilmeyeceği” iletisini (mesajını) veriyor…
“… dünyada artan belirsizlik nedeniyle döviz kurlarının dalgalı seyrettiğini” söylüyor…
“Bu durumun Türkiye’ye özgü olmadığını ve tüm dünyada bu tür dalgalanmalar yaşandığını” vurguluyor…
“… bir süre sonra dengeye oturacağını” müjde(!)liyor…

Hiç gerçekçi ve inandırıcı bulmadım.

“Pandemi nedeniyle Çin dahil, birçok ülkenin büyüme rakamlarını revize ettiğini” anlattıktan sonra, Türkiye için öngördüğü rakamı “0’ın üstü, 1’in altı” biçiminde açıklıyor.

Ülke büyümesine ilişkin “Sıfırın üstü, birin altı” ne denek?!
Bu nasıl olur?!

Büyümede “sıfırın üstü” ile “birin altı”!..
Anlayamadım!
Aradaki “rakamcık” ne kadar?!

Tanrı aşkına, bilen yazsın.

Yoksa…
İşletme Fakültesi mezunu Bakan “damat Bey”, bizi işletiyor mu?..

Yooo!..
O kadar da değil!
Olmamalı!..

İSTANBUL’DA DEPREMİN NE ZAMAN OLACAĞININ SÖYLENMESİNE KARŞI ÇIKAN ANLAYIŞ VE SAHİBİ!..

150 150 bakikarakol

6.9 büyüklüğündeki “İzmir Depremi”, deprem konusundaki -iktidarı, muhalefeti, okumuşu, okumamışı, zengini, fakiri vb olarak- cahilliğimizi, ilkelliğimizi yüzümüze vurdu.

27 Aralık 1939’daki 7.9 büyüklüğündeki Erzincan Depremi’nden, 30 Ekim 2020 İzmir Depremi’ne kadar ki depremlerden zerre ders almadığımızı gördük.

Bu gidişle, ders almayacağımızı da anladık.

Dahası…
Kabullendik.

Ama…
Sıfır bilgiyle, beklenen “İstanbul Depremi”ni konuşur oldu.

16 milyon nüfuslu ve 5 milyon 400 bin konutlu İstanbul’da beklenen depremle ilgili –şu kadar bina yıkılacak, şu kadar İstanbullu ölecek vb- bilimsel çalışmalara dayalı istatistik bilgiler veriliyor.

Çok eksik…

Deprem sonrası yıkımlardan kaynaklanacak yolların kapanması, yardım ekiplerin uluşamaması vb sonucu yaşanacak olumsuzluklar yok.

Her depremde olduğu gibi, İstanbul Depremi’nde de en çok ve en ciddi biçimde “yoksullar” etkilenecek.

Bu konuda; bilgeliğine, içtenliğine güvendiğim, yurtsever, aydın Deprem Bilimci Jeofizik Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, İzmir Depremi akşamı Fox TV ana haberde şu çok doğru sözleri etti:

“Bir ülkede ekonomi ne kadar bozuksa, deprem o kadar öldürücü olur. Deprem ve terör yoksulun sorunudur bir ülkede yoksulluğu yenmedikçe depremlerin adı ölüm olur. İnsanlar istedikleri için kötü ev yapmıyorlar, yer inceleme çalışmalarına, mimari çalışmalara para ödemeleri gerekiyor. Bir ülkede deprem sorununu çözmek için o ülkenin ekonomisinin düzelmesi gerekiyor. Yoksulluk ne kadar fazlaysa deprem size o kadar yakındır. Depremde zenginler ölmez, fakirler ölür. Hiçbir ünlünün zenginin enkazdan çıkarıldığını duymadınız, duymacaksınız. Ana sorun, yoksulluktur.”
https://www.t24.com.tr/haber/deprem-bilimci-prof-ercan-bir-ulkede-ekonomi-ne-kadar-bozuksa-deprem-o-kadar-oldurucu-olur,912293

Bilimcimiz, aynı günün gecesi Tele 1 TV’de Merdan Yanardağ’ın canlı yayınlanan “5. Boyut” programının konuğuydu.
Orada da aynı sözleri söyledi.

Yanardağ’ın, izleyicilerden yoğun gelen “İstanbul Depremi ne zaman olur?” sorusunu yöneltmesi üzerine, “2045’ten önce beklemiyorum” dedi.

Prof. Dr. Övgün Ercan, o gün, Fox TV’de, Halk TV’de de aynı soruyla karşılaşmıştı, “2045’ten önce beklemiyorum” demişti.

Tele 1 TV’de, “2045” tarihine, yıllara dayalı bilimsel çalışmaları ışığında vardığını vurguladı.

5. Boyut’un, görüntülü katılımcılardan biri Uğur Dündar’dı.
İzmir’den katılıyordu.
Ercan’ın “2045’ten önce İstanbul’da deprem beklemiyorum” demesine, “Aman böyle söylemeyin. ‘2045’e daha çok var’ denilecek, depremle ilgili yapılması gerekenler yapılmayacak” içeriğinde tümcelerle karşılık verdi.

Böyle bir anlayış, böyle bir bakış, böyle bir yaklaşım olabilir mi?!

Bilimci Ercan, “olamayacağını”, kendine özgü Türkçe sözcüklerla kısa öz anlattı:
“Ben bir bilimciyim. Bilim ışığında konuşuyorum. Başkaları, ‘Ooo, daha çok var’ diyecek, bırakacak diye, söylememezlik edemem Uğur Bey.”

Alkışladım.

Uğur Dündar’ı, anlayışlarından, bakışlarından, yaklaşımlarından ötürü içten (samimi), gerçekçi, inandırıcı ve güvenilir bulmuyordum.
Bu yüzden yazılarını okumuyorum, tv programlarını izlemiyor, konuşmalarını dinlemiyordum.

O gece de yanılmamış haklı çıkmamıştım.

Uğur Dündar, benim gözümde gazeteci değildir.

Olsaydı…

Eğip bükmeden gazetecilik, televizyonculuk yapardı…
Patron yanlısı yol izlemezdi, çalışanın ve doğruların yanında yer alırdı…
ENKA’nın Rusya’da Türkiye’den götürdüğü işçilere zulümlerini yazardı; ENKA’yı parlatmazdı…
Kumar yüzünden, kumarhanenin önünde kafasına sıkarak intihar eden gencin can çekişini baştan sona canlı yayınlamazdı…
Merhum Korkut Özal’ın da adının geçtiği İstanbul Dudullu’daki 7 bloklu konutların haberini Hürriyet Gazetesi’nde çarpıtmazdı, üzerine giderdi…

Bir de kendine “Araştırmacı gazeteci”, “Duayen gazeteci” dedirtmez mi?!

Bir ara, -basında yer aldı- CHP’ye Milletvekili listesi vermeye kalkmaz mı?!

Neyse…
Yaşlanmış.
Zayıflamış.

Bu kadarla yetineyim…

“YELİZ”, KENDİNE, PARTİSİNE BİR İYİLİK YAPSIN, SİNEMAMIZIN “SULTANI” TÜRKAN ŞORAY’IMIZDAN VE HALKIMIZDAN ÖZÜR DİLESİN…

150 150 bakikarakol

Ah şu “Yeliz” ah!
Gene “ağızdan yellen”miş!
Gene “ağız ishali” olmuş!

Kamutay’da (TBMM’de) “Yeliz” adlı hesaptan canlı yayın yaptığı için “Yeliz” sözcüğü ile anılan, İstanbul AKP Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’dan söz ediyorum.

Türk Sineması’nın aydın, çağdaş, yurtsever, duyarlı, saygın kadın sanatçısı Türkan Şoray’ımıza “saygısızlık” etmiş!

Bak heleee!

Türk Sineması’nın “Sultanı” Türkan Şoray’ımız, 1 Kasım 2020 Pazar günlü Sözcü HaftaSonu Gazetesi’nden Yüksel Şengül’ün sorularını yanıtlamış.
“Sizce Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?” sorusuna, “Birinci sıraya işsizliği koyarım. Corona olayından sonra daha da büyük bir sorun olacak diye endişeleniyorum. Özellikle gençlerin büyük bir enerjisi var. Maalesef okumuş, üniversite bitirmiş veya okuyamamış, ülkemizin geleceği olan gençlerimiz iş arıyor. Gençlerin, özellikle geçim derdinde olan insanların derdi beni çok mutsuz ediyor. İstatistiklere baktığımızda ürkütücü bir tabloyla karşı karşıyayız. Yıllarca yemeyip içmeyip evlatlarını okutan, onların meslek sahibi olması için çırpınan ailelerin hüznünü ve hayal kırıklıklarını yüreğimde hissediyorum. Gençlerin önü açılmalı. Onlar bizim geleceğimiz, onlar bu ülkeyi aydınlığa götürecek olanlar… Umutsuzlukları umuda çevrilmeli diye düşünüyorum” yanıtını vermiş.
“Başka?..” sorusuna yanıtı ise “Gelir adaletsizliği tabii… Keşke herkesin bu konuda şansı eşit olabilse. Ayrıca giderek kutuplaşıyoruz. Toplumda birbirimizi ötekileştirmeyerek, empati yaparak, birbirimizi dinleyerek, karşı görüşlüyse saygı duyarak orta yolu bulmalıyız. Bugün ülkemin görüş ayrılığı içinde kutuplaştığını görmek beni çok üzüyor. Birbirimizi yapıcı tenkit edelim, birbirimizden alacağımız ve birbirimize vereceğimiz çok şey var. Birlik içinde olalım. Ayrıca ülkemde eğitim çok önemli. Eğitimde fırsat eşitliği, kız çocuklarının okutulması çok önemli. Eğitimin hava, su, beslenme, barınma ve sağlık kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Eğitim düşünebilme, hayata uygulayabilme ve yaşamın değerini bilme yeteneğidir, sonsuzdur” https://www.sozcu.com.tr/hayatim/kultur-sanat-haberleri/turkiye-giderek-kutuplasiyor-orta-yolu-bulmaliyiz/ olmuş.

“Yeliz” bundan rahatsızlık duymuş, durumdan görev/vazife çıkarmış.
Aynı günün (1 Kasım 2020 Pazar) gecesi saat 21.15’te, twitter hesabından “Çamuriyetçi, HDPKK’cı, Amerikancı, İsrailci, Emperyalist işbirlikçisi, tantanacı medya sahnesinin son artisti Türkan Şoray !”
https://twitter.com/ahmethamdicamli/status/1322965427572584450 diye yazarak, paylaşımda bulunmuş.

“Artist” ile “aktrist”i bilmeyecek, ayırt edemeyecek kadar “cahil”, AKP’nin ve siyasanın (politikanın) “artist”i “Yeliz”, ulusal gerçekleri dile getiren Türkan Şoray’ımızın sözlerinden neden rahatsızlık duydu?!
AKP’yi mi, AKP Milletvekili olduğu için kendisini mi incitti?
Veya…
Başka bir şey mi, başka bir şeyler mi var?
Örneğin:
Gündeme gelmek gibi?

Türkan Şoray’ımızın gündemine sığınarak, gündem olmaya çalışan “Yeliz”e bu düşüncesi ve eylemi pahalıya patlar!
Patladı da…
Öyle yoğun yerildi, tepki aldı ki!..
Bir gün sonra (2 Kasım 2020 Pazartesi) saat 16,46’da aşağıdaki twtteri atmak zorunda kaldı:
“Çamuriyet’çi (çamur atıcı) HDPKK’cı (birşekilde HDPKK’ya destekçi) Tantanacı (gerçeği örtüp gerginlik oluşturucu ve Emperyalizme alan açıcı) Medyanın
@cumhuriyetgzt
@t24comtr
@BirGun_Gazetesi
@solhaberportali
senaryosunda kullanılmak Tükan Şoray’ı da rahatsız etmiştir heralde !”

“Yeliz”…
Bir:
Garip garip sözcüklerle çamur attığı gazetelere, internet basınına yönelik suçlamalarını kanıtlamak zorunda…
İki:
Türkan Şoray’ımızı, o gazeteler değil, kendisinin ve partisi ile partisinin iktidarının siyasalarının, yönetim anlayışının rahatsız ettiğini, etmekte olduğunu bilsin…
Üç:
“… medya sahnesinin” –ne demekse!- “son artisti” dediği, Türkan Şoray’ımızın, gönüllerde yüz yıllar yaşayacak sinema sanatçısı “aktris” olduğunu da kavrasın, usuna (aklına) soksun artık…
Dört:
Kendine, partisine bir iyilik yapsın; sinemamızın “Sultanı”, duyarlı, yurtsever Türkan Şoray’ımızdan ve Türkan Şoray’ımıza “saygısızlığı”ndan ötürü “incinen” Türk halkından özür dilesin…

İZMİR DEPREMİ’NDE, MESUT YILMAZ CENAZESİNDE SİYASİ AYRIMCILIK VE KONUŞMA!..

150 150 bakikarakol

Bir öğüttü:
Okula, camiye, kışlaya siyaset sokma.

“Cenazede, afette siyaset yapma” da vardı.

Bunlar, “şimdiki birileri”nin, “Eski Türkiye” dedikleri Türkiye’mizin yerleşmiş köklü kültürüydü (ekiniydi).

Sağ iktidarlar hepsini aşındırdı!

18 yıllık AKP iktidarı ise hepten yok etti!

30 Ekim 2020 Cuma sabahı, Türk siyaset ve devlet adamı Mesut Yılmaz’ın ölüm haberi ile uyandık.
Ulusça üzüldük.

Aynı gün saat 14.51’de, Türkiye’mizin 3’üncü büyük kenti İzmir, AFAD’a göre 6.6, Kandilli Rasathanesi’ne göre 6.9 –bu farklılık neden?! AFAD neden her depremde düşük gösterir?!-, ABD’ye göre de 7 büyüklüğünde deprem oldu.
Ulusça yıkıldık!

Yine aynı görüntüler, aynı demeçler, açıklamalar, çalışmalar, kurtarmalar, can yitimleri, yaralanmalar vb…

Ve…
Depremden siyasi kazanım (rant) elde etme gayretleri!
Siyasi ayrımcılık!

Çok ayıp!

Çok utandım!

Çok acı çektim!

(Deprem gerçeği ile ilgili düşüncelerimi, görüş ve önerilerimi başka bir zamana bırakıyorum.)

Dün (1 Kasım 2020 Pazar) Mesut Yılmaz’ın cenaze töreni vardı.

Gazeteci Faruk Bildirici, Kamutay (TBMM) Başkanlığı’nın bir gün önceki (31 Ekim 2020 Cumartesi) Mesut Yılmaz’la ilgili “Ölüm İlanı”nındaki “büyük ayıbı” çok güzel yakalamış, twitter hesabından paylaşmıştı.
Okuyalım:
“TBMM Başkanlığı, Mesut Yılmaz için başsağlığı ilanı vermiş, 1 hata 3 eksik var. Yılmaz, Gümrük ve Tekel Bakanlığı yapmadı. ANAP Genel Başkanlığı, Başbakan Yardımcılığı, 21 ve 23. dönem milletvekilliği yazılmamış. Kasıt mı, cehalet mi? https://twitter.com/farukbildirici/status/1322487271409541120”

Ne desem!
Ne desem!

“Ayıplı ilan”ın sahibi Kamutay’ın Başkanı Mustafa Şentop, Mesut Yılmaz’ın cenaze töreninde yoktu.
Neden acaba?!

Neden acaba Mesut Yılmaz için Kamutay’da cenaze töreni düzenlenmedi?!
Mesut Yılmaz’ın kendisi mi, eşi, kardeşi mi istememişti?!

31 Ocak 2006’da “Yüce Divan” görevi yapan Anayasa Mahkemesi’nde, “Türk Bank ihalesi” sürecinden yargılanmasından ötürü “Kamutay”a küs müydü, küs müydüler?!

Türkiye’de Yüce Divan’da “Başkan” sıfatıyla yargılanmasının yolunu açan, Kamutay’da ezici Milletvekili çoğunluğuna sahip AKP idi!

AKP’nin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, uygulaya geldiği siyasi ayrımcılığını, “İzmir Depremi”nden sonra, dün de Üskükadar’daki Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nde, Mesut Yılmaz’ın cenaze töreninde, tabutu başında yaptı!
Ve…
Özellikle şehit cenazelerinde başlatıp sürdürdüğü eylemi gerçekleştirdi:
K o n u ş t u !..
Oysaki…
Gelenek, görenek ve ananelerimizde, ekinimizde, cenaze namazı öncesi veya sonrasında konuşma -imam dışında- yok!

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, iki yıl kadar önce çok genç yaşta yaşamını yitirdiği büyük oğlu Yavuz’un yanına Kanlıca Mezarlığı’na defnedilen –ikisi de ışıklar içinde uyusunlar- Mesut Yılmaz’ın tabutu başında şunları söyledi:
“Değerli Müslümanlar. Şu anda bir devlet büyüğümüzü, Başbakanımızı ebediyete uğurluyoruz. Rabbim taksiratını hasenata tebdil eylesin. Nasıl ki Mesut beyi şu an uğurluyorsak. Bizler için de aynı akıbet gerçekleşecektir. Rabbim bizleri bu musallaya hazırlıklı olarak gelmeyi nasip etsin. Rabbim yar ve yardımcımız olsun inşallah. Ve Mesut Beyin de mekânı Cennet olsun. Bütün ailesine baş sağlığı diliyorum. Birliğimiz beraberliğimiz dayanışmamız en büyük zenginliğimiz olacaktır.”
https://www.sabah.com.tr/yasam/2020/11/01/eski-basbakan-mesut-yilmaz-bugun-defnediliyor-1604226868?paging=4

Mesut Yılmaz, AKP ağırlıklı Kamutay tarafından Yüce Divan’a gönderilen, yargılanan ilk “Türk Başbakan”dır!
Bu, ona ve ailesine ağır gelmiştir!

4 yıl boyunca, çalıştığım Meydan Gazetesi adına Marmara Bölgesi’nde izlediğim, bana da bir öneride (teklifte) bulunan Mesut Yılmaz’la ilgili anılarımı sonra yazacağım…

ANITKABİR’DE OLANLAR VE ERMENİSTAN 100 YIL ÖNCE HALKIMIZA YAPTIĞINI 100 YIL SONRA AZERBAYCAN HALKINA YAPIYOR!..

150 150 bakikarakol

Dün…

Devletin ileri gelenleri (Devlet erkân), sevdalısı olduğum ülkemiz Türkiye’mizin “demokratik, laik Cumhuriyet”inin 97’inci yıldönümünde, Anıtkabir’de, Aslanlı Yol’da yürürdü.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı öndeydi, sağ arkasında Kamutay (TBMM) Başkanı, sol arkasında “atanmış” Cumhurbaşkanı Yardımcısı, onların arkasında “atanmış” Bakan bürokratlar, onların da arkalarında siyasi partilerin “seçilmiş” Genel Başkanları vardı.
“Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile “Devlet Protokolü” değişmiş.
Halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanının atadıkları, önce partili üyelerin temsilcileri “delege”lerin, arkasından seçimlerde halkın oylarıyla Milletvekili seçilmiş siyasi parti Genel Başkanlarının önlerindeydiler!

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, iki asker eşliğinde, eğildi, dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüzün mozolesine çelenk koydu; sonra doğruldu.
Doğrulmasıyla arkasını mozoleye dönerek, protokoldeki yerine gitti ve yüzünü mozoleye çevirdi.
İlk defa, Atatürk’ümüzün mozolesine çelenk koyanın, çelenk koyduktan sonra sırtını dönüp yürüdüğüne tanık oluyordum.
Hep, birkaç adım geri geri gidildiğini görmüştüm.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Misak-ı Milli Kulesi’ne gitmek için merdivenlerde göründüğünde, önceden hazırlanmış listeye göre Anıtkabir’e alındıkları gündem olan, Ankara AKP İl teşkilatına üye bir grup
https://odatv4.com/anitkabirde-seni-seviyoruz-reis-slogani-29102048.html alkışlamaya ve slogan atmaya başladı.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, partililerini eliyle selamladı.
Benim gibi tv kanallarından canlı izleyen Türk halkı alkışı ve slogan atmayı beğenmedi, doğru bulmadı.
Alkışlı, sloganlı “hazır kıta” operasyonunu alışkanlık haline getirenler, kaş yapmak isterken göz çıkardıklarının ayırtına (farkına) varamadıklarını, varamayacaklarını da kanıtladılar.

Bugün…

Sevdalısı olduğum il’im Kars’ımın, 40 yıl süren düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü günü…
Düşman:
Rusya’nın Çar’ı, Çar’ın yönetimi ve Çar’ın, Çar yönetiminin eteklerine yapışan Ermenistan yönetimi!
Bolşevik devrimi ile Çar ve Çar yönetiminden yoksun yakalan Ermenistan yönetimi, “arkasız”, “sahipsiz” kalınca, şaşkına döndü, ne yapacağını bilmez oldu.
Doğu Anadolu’yu kasıp kavuran Ermeni Taşnak ve Hınçak çetelerinden medet umdu.
Bu çeteler eliyle tarih boyunca işleye geldikleri “insanlık suçu”nu, Erzurum ve Kars’ta zalimce işledi.
100 yıl önce “bugün”, Ermenistan yönetiminin askerleri, Taşnak ve Hınçak çeteleri, Kazım Karabekir ve Halit Paşa komutasındaki Türk Ordusu’nun önünden kaçtıkları; ağır yitikler vererek, kaçarken, çoluk çocuk, kadın, kız, yaşı, hasta, sakat demeden binlerce silahsız insanı katlettikleri; soluğu Gümrü’de aldıkları gündür.
Bugünün Ermenistan yönetimi, 100 yıl önce Müslüman Türk halkına yaptığının, yaptırdığının aynısını tankıyla, topuyla, füzesiyle, 100 yıl sonra Müslüman Azerbaycan halkına yapıyor.
Silahlı güçleri, 100 yıl önce Türk Ordusu’nun önünden kaçtıkları gibi, 100 yıl sonra şimdi de, 27 yıldır “Karabağ ateşsi/acısı” ile yanan Azerbaycan Ordusu’nun önünden kaçıyor.
Kaçarken de, Rusya ve İran’dan aldıkları savlanan (iddia edilen) silahlarla, Azerbaycan sivil yerleşim yerlere saldırıyor, silahsız günahsız insanların ölümüne neden oluyorlar.
Ama…
Belalarını bulacaklar.
Yakındır.

Ermenistan yönetimi ve Ermenistan yönetimine, çıkarları için arka çıkanlar iyi bellesinler:
Ermenistan, Ön Asya’nın veya Batı Asya’nın “İsrail’i” olmayacak, olamayacak.
İzin verilmeyecek.
Toprağa gömüleceksiniz.

Size “büyük öfkemiz” var!..

SOKAĞA ÇIKACAKLARI TEHDİT EDEN BAHÇELİ, 12 EYLÜL ÖNCESİ KANLI SÜREÇTE NEREDEYDİ, O SÜRECİN NERESİNDEYDİ?!.

150 150 bakikarakol

Bugün, sevdalısı olduğum ülkem Türkiye’min “demokratik, laik Cumhuriyet”inin 97’inci; yarın, sevdalısı olduğum İl’im Kars’ımın 100’üncü kurtuluş günü.
Kutlu olsun.
Ulusal ve kurtuluş günlerimiz beni hep duygulandırır, gururlandırır, mutlu kılar, “Acıyı bal eyledik” şiirinin sahibi ünlü, saygın şairimiz –ışıklar içinde uyusun- Hasan Hüseyin Korkmazgil’in 1977 yılında, Başkent Ankara’da, kendi ağzından duyduğum “Çok zor günlerden geldik. O zor günlerin hatırına, ne olur, kazanımlarımızın kıymetini bilelim…” sözünü anımsarım.

23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim ve 10 Kasım günlerimizin kutlanmasına, anılmasına yönelik “kısıtlama”lar, “yasaklama”lar içimi yaralar!

Ama…
Hepsinde de bayrağımı asar, tıraşımı olur, kravatımı takar, ütülü takım elbisemi giyer, kutlamamı yaparım.
Çok da mutlu olurum.

Az kaldı.
Bu “kara günler” geçecek.
Özlemini çektiğimiz günler gelecek.

“Eski Türkiye” dedikleri, bizsiz; biz de “eski Türkiye”siz olmayız, olamayız.
Olmadığımız, olamayacağımızı kanııdır.

“Eski Türkiye”mizin ve “eski Türkiye”mizin “demokratik, laik Cumhuriyet”ine saldıranların, işi “yok etmeye” kadar vardıranların önceki günden (27 Ekim 2020 Salı) beri, “demokratik, laik Cumhuriyet”imize “övgüler” dizmelerine ulusça tanık oluyoruz!

Bu ne yapan çelişkidir!
Bu ne yaman pişkinliktir!
Bu ne yapan “söylediği gibi” olmamaktır!

Onlardan biri; “Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın “etkili” ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’dir.

Bahçeli, Salı günkü grup konuşmasında, “Darda ve yolda kalmışların yegâne umudu Cumhur İttifakı’dır” diyerek, “Parlamenter Sistemi”mizin ve “Demokratik, Laik Cumhuriyet”imizin “defterini düren”, “Cumhur İttifakı”nın ve Cumhur İttifakı İktidarı”nın ürünü ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne toz kondurmadı, övgüler dizip durdu.

Bahçeli, “Tehlikeli sokak edebiyatı son günlerde sık sık telaffuz edilmektedir.
Siyaseti sokağa havale edenlerin sonu elbette meçhuldür.
Bazı alçak kalem sahipleri ve televizyon yorumcuları da CHP propagandası yapayım derken ateşle oynamaktadır.
Neymiş, sokak hazır, muhalefetin silkinmesi gerekiyormuş.
Hele bir çıksınlar sokağa da, acıklı şekilde görsünler anyayı Konya’yı, dünyanın kaç bucak olacağını.
Hodri meydan, Türkiye Cumhuriyeti sokakta kurulmadı, sokakta bulunmadı, sokağa bırakılmayacak, sokağın girdabına, sokak serserilerine teslim edilmeyecektir.
Askıda ekmek vardır, ama size sokakta ekmek yoktur, sokakta hayır yoktur, sokakta adım atacak yeriniz yoktur. ‘Var’ diyorsanız sonuçlarını göze almak zorundasınız…” sözleriyle korku salıyor, tehditte bulunuyor!

12 Mart 1971 öncesine gitmeyelim; Türk gençlerinin “Ülkücü”, “Solcu” diye birbirine kırdırıldığı 12 Eylül 1980 öncesine gidelim.

Tanrı, ülkemize, ne de hiçbir ülkeye o karanlık, zorlu günleri bir daha yaşatmasın!

İki yıl boyunca, her gün ortalama 30-35 gencimiz/insanımız öldürüldü!
Yaralananları, sakat kalanları varın siz hesaplatın!
Maddi yitiği saymıyorum…

Aynı tabancayla Ülkücü de, Solcular da öldürüldü!

Bir ananın-babanın, iki oğlundan biri Solcu, diğer Ülkücü’ydü!
İki kardeşin düşman kesildiğini, ikileme düşmeden birbirlerine kurşun sıktıklarını vb bu ülke yaşadı!
Bu ülkeye yaşatıldı!

Yaşatan; bu ülkenin ve bu ülke halkının ezeli düşmanları emperyalist İngiltere, Amerika, Almanya, Fransa vb idi!
Bir de, onların yerli işbirlikçileri!..
O işbirlikçilerin başında, 12 Eylül 1980 faşist askeri darbenin bir numarası Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve kuvvet komutanları geliyordu…
Bunlar “görünenler”di.
“Görünmeyenler” de vardı.
Birkaçı bilindi.
Bilinemeyen çoğunluktaydı.
Bazıları öldü gitti.

Amaç, “Faşist 12 Eylül askeri darbe”ye ortam yaratmaktı!

Yarattılar!

Sonuç?
Bu günlere geldik, getirildik!

Bugün;
Parlamenter sistem için…
Demokratik, laik Cumhuriyet için…
Hak, hukuk, adalet için…
Uluslararası itibar, saygınlık için…
İşsizlik için…
Aş, ekmek için…
Vb için
Sokağa çıkmaları Anayasal hak olan yığınları, “Hele bir çıksınlar sokağa da, acıklı şekilde görsünler anyayı Konya’yı, dünyanın kaç bucak olacağını” gibi sözlerle tehdit eden Devlet Bahçeli, 12 Eylül öncesi “kanlı süreç”te neredeydi, o “kanlı sürecin” neresindeydi?!.

Bahçeli gibiler o kadar çok ki!

İnanıyorum, ileriki yıllarda hepsi tek tek çıkacak, halk gerçekleri ayrıntılarına kadar öğrenecek, bilecek…

Bu arada…
Az aşağıda uzun ama tek tümce vereceğim.
Bu tümce de Devlet Bahçeli’nin; ve Devlet Bahçeli, Salı günkü grup konuşmasında söyledi.

Tümce şu:
“Kulislerin ve hiziplerin partisi olan ne CHP, terörün yedeği ve teröristlerin siyasi yeleği olan ne HDP, ne de karanlık bir projeden mütevellit olan İYİ Parti aziz Türk milletine bir gelecek vaat edemeyecektir.”

Dikkatiniz çekerim:
İyi Parti”den söz ederken “İyi Parti” demeyen, her keresinde “İP” diyen Devlet Bahçeli bu tümcesinde “İP” demiyor, “İyi Parti” diyor.
Neden?!
Nokta…

İSTANBUL VALİSİ ALİ YERLİKAYA’NIN ŞU SÖYLEDİKLERİ!..

150 150 bakikarakol

Kendilerinden önceki yönetimlerin tarihler boyunca işledikleri “insanlık suçu”nu günümüzde işlemeyi sürdüren Ermenistan’ın bugünkü gerici, faşist ve altına imza attığı “ateşkes”in mürekkebi kurumadan, “savaş etiği”ne de aykırı “ateşkesi bozup” duran Ermeni yönetimini yazacaktım ki, www.haberturk.com internet gazetesinden Fatih Altaylı’ya konuşan İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın sözleri önceliği aldı.

“Tüm olanlar için bir günah keçisi, bir kurban arıyorsanız ben buradayım” tümcesi ile başladığı konuşması arasına sıkıştırdığı şu üç tümcesi “İstanbullu hasta hasta işe gidiyor. Çünkü COVİD’den korkuyor ama işten atılmaktan daha çok korkuyor. Bu noktada bir sorun var.” https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/2849121-istanbul-topyekun-esnek-mesaiye-geciyor dikkatimi çekti.
Böylesi çok doğru düşüncesi, söylemi için Vali Yerlikaya’yı kutluyorum.

Cesurca bir çıkış!

Bugünkü ortamda, doğruları saptayıp yüreklice söylemek “kahramanlık”tır!
Hele bunu yapan bir kamu görevlisi ise!..
Hele de, ülkenin en büyük il’inin Valisi ise!..

Vali Yerlikaya “büyük risk” almıştır.
Valiliğinden olabilir!
Hakkında soruşturma da açılabilir!

İstanbul özelinde, ulus gerçeğini dile getirmek, “gözü karalık” demektir.
Ya da…
“Yorulmak”, “emekli olup köşeye çekilmek istemek” demektir.
Hangisi?

Partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”in dünkü grup konuşmasında, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun pandemi toplantısına davet etmediği için “Öyle bir toplantı yapılınca da İBB Başkanını davet etmek zorundasın. Demokrasiye inanacaksın. Gerekçe uyduracak bir duruma düştüysen, kusura bakma sen vali değilsin. İkiyüzlülükle valilik yapılmaz. Vali sağlam, onurlu durur. Koltuk için onurunu satan vali olmaz” https://odatv4.com/kilicdaroglundan-zehir-zemberek-cikis-27102010.html sözleriyle yerdiği İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın “Bu noktada bir sorun var” vurgusuyla dile getirdiği, İstanbul öncelikli ulus gerçeğinin gündeme taşınmasından rahatsız olacağı önceden bilinen “yönetim” bugün, yarın tepkisini belirleyip ortaya koyacaktır.

Yönetim, yani iktidar, Vali Yerlikaya’ya “Yanlış anlaşıldım” dedirterek, Vali Yerlikaya’yı “sözlerini düzeltme”ye (!) mi iter, bir süre sessiz kalıp sonra merkeze mi çeker veya “pasif görev”e mi atar vb?
Bilemiyorum.
Ödüllendirmeyeceğini öngörebiliyorum.
Yargıya “havale” ederse de, şaşmayacağım.

AKP’nin ve AKP’nin içinde yer aldığı “Cumhur İttifakı” ile “Cumhur İttifakı İktidarı” anlayışı, felsefesi, “ulusal gerçekler”le “örtüşmüyor”!..

Bunun ayrıntılarına girip konuyu dağıtmayacağım.

Merak ettiğim:
İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, anlayışını, felsefesini benden de, hepimizden de çok iyi bildiği “yönetim/iktidar” ile neden ters düştü, yönetimi/iktidarı sıkıntıya sokacak sözleri etti, etmek gereksinimi duydu?!
“Tüm olanlar için bir günah keçisi, bir kurban arıyorsanız ben buradayım” tümcesini konuşmasının ilk başında söyledi?!
Bu söylemi ile birine, birilerine “ileti” mi vermek istiyordu?!
O ileti neydi?!
Veya…
“Günah keçisi, kurban arayan” kimdi, kimlerdi?!
Vali Yerlikaya, “günah keçisi ve kurban” olmaya kendini neden adadı?!
Asıl “günah keçisi ve kurban” olanı, olanları koruyup kollamaya mı kalktı?!
Neden?
Bütün bunların hiçbiri değil de, bu yurdun evladı olarak, yaşananlara daha fazla katlanamayacağını mı anladı?

Hepsi, tek tek gün ışığına çıkacak.
Biraz zaman gerekecek.
“Atı alan Üsküdar’a geçebilecek mi, geçemeyecek mi?” göreceğiz.

Her karanlığın aydınlığı, her sorunun yanıtı vardır!

Bu arada…
İzmir İyi Parti Milletvekili Aytun Çıray’ın şu sözleri de çok önemli, iletilerle, işaretlerle yüklü:
“AKP’yle belli bir takım ilişkilere girilmiş. Ben belli bir mevkide olan arkadaşımızın orayla ilişkisini biliyorum. Belli ki Saray’la bu ilişki sonucunda ‘memleket masası’ adı altında bir görüşmeler serisi başlayacak ve yüzde 51 meselesi bir şekilde halledilecek. Muhtemelen seçim sonrası bir mutabakat hükümeti kurulmuş olacak. Peki biz bunun için mi beni bağrına basmış olan CHP’de en ufak şikayet yokken, İYİ Parti’nin kurulması için yola çıktık?” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ciray-akpnin-iyi-parti-planini-canli-yayinda-acikladi-1786445