Fuat Uğur “Cemaat darbe yapacak” diye bir yazı yazdı, kimse tınmadı.
Üç ay geçti.
Cemaat darbe yapamadı ama darbe girişiminde bulundu.
“Cemaat”in yeni adı artık “FETÖ” idi.
Fuat Uğur ise FETÖ darbe girişimini üç ay önceden yazan” olarak “tescil”lendi, Kamutay (TBMM) tutanaklarına girdi.
Kahin gibi olacakları önceden yazan (!) Fuat Uğur yaklaşık 2,5 yıl sonrasın denk gelen 28 Kasım 2020 Cumartesi günü, gene eski Cemaat’çi/FETÖ’cü kaynağından aldığı bilgiler ışığında bu defa da, Kamutay’ın 2’inci büyük partisinin başındakinin öldürüleceğini yazdı.
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/616413.aspx
“… bilen…” siciline karşın inanan çıkmadı.
Hakkını yemeyeyim…
Tele 1 TV kanalının sahibi-Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Prof. Dr. Emre Kongar’la hafta içi her gün saat 20.00-20.40 arası gerçekleştirdiği “18 Dakika” programında, Fuat Uğur’un yazdığı “suikast/öldürme” yazısını geçen hafta içinde her gece konu etti, yorumda bulundu, görüşlerini dile getirdi.
CHP Genel Merkez Yönetimi’nin harekete geçtiğini Yanardağ’dan öğrendim.
Kimi gazetelerin, internet basının haber yaptığını, kimi yazarların da köşelerinde işlediklerini gözlemledim.
İlk tepki veren olarak, etkilendim, sevindim.
Derken…
www.t24.com.tr internet gazetesinde 4 Aralık 2020 Cuma günü, spotu “Telefonlarımızın dinlendiğini, takip edildiğimi biliyorum; eşimin, çocuklarımın silah alıp beni koruyacak halleri yok!” olan, “Kılıçdaroğlu T24’te: İktidar HDP’yi parçalama arayışında; ‘İmralı’yı ikna edebilir miyiz’ diye bilgiler geldi” https://t24.com.tr/video/kilicdaroglu-t-24-te-iktidar-hdp-yi-parcalama-arayisinda-imrali-yi-ikna-edebilir-miyiz-diye-bilgiler-geldi,34492 başlıklı haber söyleşi yayınlandı.
Söyleşiyi –bana göre “adam gibi adam, gazeteci gibi gazeteci”- Murat Sabuncu yapmıştı.
Yandaş Türkiye Gazetesi’nin yandaş yazarı Fuat Uğur’un “Öldürülecek” diye yazdığı partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”, söyleşinin başlarında “Eleştiriye tahammül edemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız.
Eleştiri yaptığımız zaman tehditler geliyor, ‘dokunulmazlığınızı kaldıracağız’ diyorlar.
Bir siyasi iktidarın eleştiriye tahammülü kalmamışsa, bu pozisyona düşmüşse artık o ülkeyi yönetemez. Zaten şu anda Türkiye Cumhuriyeti devletinin yönetildiğini söyleyemeyiz. Bir kişi yönetiyor. Kabile devletlerinde bile ihtiyar meclisi olur, oturulur danışılır. Şimdi öyle bir şey yok kesinlikle. Ben yönetirim ben yaparım. Birisi itiraz ediyorsa, ‘Onun sesini kesmek için elimizden geleni yaparız’ diyorlar. Ama bu bizi yıldırmaz” diyor, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Kaldığım ev, gezdiğim yer, konuştuğum kişiler belli. Benim, eşimin çocuklarımın telefonlarının dinlendiğini gayet iyi biliyorum. Takip edildiğimi de gayet iyi biliyorum. Korumalar var. Ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar. Ama benden rahatsız olan ciddi bir kesim var. İktidar kanadı da rahatsız. Ülkeyi yöneten birisi, eğer çıkarı ya da tehdidi yeraltı dünyasından sağlayarak ‘Biz susturabiliriz’ gibi bir arayışa giriyorsa, orada demokrasi, insan hakları bitmiştir. Orada otoriter rejim daha da otoriter bir sürecin içine girmiştir. ‘Aksi bir şey söyleyeni susturacağız. Yeraltı dünyasını harekete geçireceğiz, susturacaklar’ bunu düşünüyorlar. Ama bu bizi korkutmaz. Onlar çok kısır ve dar düşünüyorlar. Sanıyorlar ki bir kişiyi ortadan kaldırdığınız zaman sorunlar çözülür. Sorunlar çözülmez, tam tersine Türkiye kaos süreci içine girebilir.”
Sabuncu “Aileniz nasıl karşılıyor?” diye soruyor; şu yanıtı alıyor:
“Onlar da endişe duyuyorlar, dikkat etmemi istiyorlar. Yapacakları pek bir şey yok, ne yapabilir ki. Bunların ellerine silah alıp beni koruyacak halleri yok. Biz her şeye rağmen bildiğimiz ve inandığımız yoldan devam edeceğiz. Eğer bir yerde, verdiğiniz mücadelede ülkenin çıkarı her şeyin önünde ise bizim hayatımız çok önemli değildir. Önemli olan bu ülkede herkesin huzur içinde yaşamasıdır. Bu herkes için geçerli olmalı.”
Ve…
Geçen Salı (1 Aralık 2020) günü de “Bir ön yargımız yok. Kimseye kinimiz de yok, intikam alma duygumuz da yok. Kimseyi tehdit etme gibi bir amacımız da yok…” tümceleriyle başladığı grup konuşmasını “Bir ülkenin cumhurbaşkanının mal varlığı, bir ülkenin cumhurbaşkanının mal varlığı, bu mal varlığı dolayısıyla tehdit ediliyor ve sonuç alınıyorsa, o ülkede o cumhurbaşkanı milli güvenlik sorunudur. Milli güvenlik sorunudur.
Bir daha söylüyorum: Bir ülkenin cumhurbaşkanı mal varlığı dolayısıyla tehdit ediliyorsa, o tehdidin sonucu egemen güçlerin talebi karşılanıyorsa, o Cumhurbaşkanı, o ülke için artık milli güvenlik sorunudur. İşin özeti budur değerli arkadaşlar.
Önümüzde bir takoz var, Türkiye’nin önünde bir takoz var. O takozun adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. O takozu Türkiye’nin önünden çekip çıkarmak bu milletin şerefli bir görevi olacaktır.”
https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-tbmm-chp-grup-toplantisinda-konustu-1-aralik-2020 tümceleriyle bitiriyor.
Hiçbir şeyin ayırtında değil!
Ülkenin, ülke halkının, Atatürk’ün, Atatürk’ün silah arkadaşlarının, Türk Ordusu’nun ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir numaralı düşmanın “emperyalist İngiltere”, İngiltere’nin kendisi gibi “emperyalist” ülkeler olduğunu, yüz kusur yıl önce Osmanlı’ya yaptıklarının aynısını şimdi ülkemize, halkımıza yaptırdıklarını, iç siyasaya yön verdiklerini vb göremiyor, anlayamıyor!
Göremiyor, anlayamıyor, siyasalar (politikalar) üretip geliştiremiyorsa, ne işi var siyasada, ne işi var Kamutay’ın 2’inci büyük partisinin başında?!
Yok, anlıyor, her şeyin ayırdında ama yapmıyorsa, lamı cimi yok, “görevli”dir!
“Siyasette yetersiz olabilirim ama ‘Hayır, ben görevli falan değilim” diyorsa; İngiltere’yi, NATO içindeki “gladyo”yu, gladyonun 1980 öncesi, 1990 sonrası ülkemizdeki “faaliyetleri”ni gündemine alacak, yaşamı pahasına üzerine gidecek ve Osmanlı’nın çöküş süreciyle ülkemizde yaşanan süreci anlaşılır dille halka tek tek anlatacak.
Yapar mı?
Yapmayacak!..
Yorum Yaz