Bugün yazacağım konuyu yarına bırakarak, dün 86 yaşında yaşama gözlerini kapayan https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/yildirim-akbulut-hayatini-kaybetti-6373222/ Anavatan Partisi (ANAP) Milletvekili, ANAP Genel Başkanı, Başbakan, Kamutay (TBMM) Başkanı, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Üyesi Avukat Yıldırım Akbulut’u anacağım.
Bir özelliği, güzelliği vardı:
Adı “Fıkralık Başbakan”a çıkmıştı ama kızmazdı, güler geçerdi.
ANAP’ın güçlü yöneticilerinden Mehmet Keçeciler, 30 Ekim 2020’de aramızdan ayrılan, ANAP Genel Başkanı ve Başbakan rahmetli Mesut Yılmaz’a karşı bir parti içi hareket başlatmıştı.
Mesut Yılmaz’a karşı “ANAP Genel Başkanlığı” yarışını yitiren Akbulut da, Keçeciler hareketindeydi.
Meydan Gazetesi’nde çalışıyorum.
ANAP’ı ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ı, Marmara Bölgesi’nde ben izliyorum.
Rahmetli şefim-müdürüm Behiç Kılıç, Keçeciler hareketini izlemek için beni İstanbul’dan Ankara’ya bir-iki günlüğüne gönderdi.
İl il dolaşıyoruz.
Usumda (aklımda) hep, Yıldırım Akbulut’a kafamdaki soruları sormaktı.
Fırsatı İzmir’de yakalayabildim.
Akbulut’la ikimiziz, yalnızız; diğer gazeteci arkadaşlar yok, özel haber yapmak derdindeyim.
Gazeteci arkadaşları kollayarak, bir çırpıda “Kurultay’da, neden kazanamadınız, Genel Başkanlığı, dolayısıyla Başbakanlığı da Mesut Yılmaz’a nasıl kaptırdınız?” diye sordum.
Yüzüme şöyle bir baktı.
Sonra başını düşünceli bir biçimde aşağı eğdi.
Atlatmaya çalıştığım Ankara gazetecileri arkadaşlar gelecekler, diğer sorularımı soramayacağım, bu sorumun da yanıtını duyacaklar diye içim içimi yiyor.
Gözüm dört dönüyor.
Haber atlatmanın da böyle bir heyecanı var.
Yıldırım Beyin güldüğünü gördüm.
Göz göze geldik.
“Valla, Kurultay’dan beri 1,5 yıl geçti. 1,5 yıldır bunun nasıl olduğunu anlayabilmiş değilim” dedi.
Gülmekten omuzları sarsıla sarsıla “Siz anlayabildiniz mi?!” diye sordu.
Hem gülmesine, hem yanıtına, kendimi tutamadım, güldüm.
Başka sorularımı soramadım.
Çünkü…
Gazeteci arkadaşlar koşarak gelmeye başladılar.
Yazı İşleri Müdürlerimizden rahmetli Ender Arol, 2’inci basımı 1989’da yapılan “Özal’a laf söyletmem arkadaş” (Say Yayınları) kitabından sonra, Mayıs 1990’da ikinci kitabı “Hayret ki Başbakan” (Boyut Yayınları) çıkardı.
Kasım 1992’de de Say Yayınları’ndan “Öp Babanın Keli” kitabını çıkardı.
Arol bu son kitabıyla merhum Adalet Partisi (AP) Genel Başkanı, Isparta Milletvekili, Başbakan, 9’uncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’i, “Hayret ki Başbakan” kitabıyla da, tedavi gördüğü hastane dün aramızdan ayrılan Yıldırım Akbulut’u anlatıyordu.
En tepede “ŞAŞIRTICI GERÇEKLER” başlığı ve altında “İlk’ler rekorlarına devam ederken, Akbulut’la yaşadığımız olayların ne denli şaşırtıcı olduğunu da göreceğiz. Bunlar fantezi değil, gerçek” tümcelerinin yer aldığı 63’üncü sayfada başlayıp 64’üncü sayfada süren, 65’inci sayfada da biten “KONUŞABİLECEK Mİ, KONUŞAMAYACAK MI?’ DİYE TARTIŞILAN İLK BAŞBAKAN!” başlıklı anlatıyı paylaşmak isterim:
// Yıldırım Akbulut, TV’ye uzun süre çıkmadı. Herkes meraktaydı…
-Başbakan adayı neden TV’de görünmedi, gösterilmedi? diye. Halk görmek istiyordu ama Akbulut çıkarılmıyordu. Çünkü, o durumda halk da partililer de Başbakanın tutuk halini görecekler. Bu sonuç, liderler yarışında iddialı olan Hasan Celal Güzel’e yarayacak.
Bekir Coşkun; “Gizlenen Başbakan” yazısında soruyor:
-Madem gizlenmiyor, neden ekrana çıkmıyor?
Yanıt:
Düşünüyor… Düşünen adam… Sürekli düşünen bir hali var zaten. Dalıp dalıp düşünüyor, düşünüp düşünüp dalıyor. Ülke sorunları dağ gibi. Halkın karşısına çıkmaya bile çekindikleri birisini getirip Başbakan yaptılar. Niçin? Sırf kendi çıkarları için. Yazıktır, günahtır! Delegelerden bile saklıyorlar Akbulut’u, pot kırmasın diye. Hükümet programı, yıllardan beri ilk kez TV’den yayınlanıyor. Her adayı seçim kazandırsın diye konuştururlar, Akbulut seçim kazandırsın diye konuşturulmuyor.
İlk Meclis konuşmasında, Akbulut fazla teklemeyince, ANAP’lılar buna çok sevindiler…
-İşte konuştu… İşte konuştu!
Diye birbirlerini kutladılar. Kimi ANAP’lılar sırayla gidip Başbakan’ı tebrik ettiler. O da tebrikleri kabul etti.
Akbulut’un il konuşmasını Senato binasındaki makam odasından izlerken yanındaki Mehmet Altınsoy’a şöyle dedi:
-Pekala konuşuyor işte! Ses tonu da fena değil. Bir de tekleyeceğini ve puan kaybedeceğini iddia ediyorlardı.
Mehmet Altınsoy’un cevabı şu oldu:
-Avukatlıktan alışık efendim. Konuşması elbette iyi. Ses tonu da fena değil ama konuşmasının içinde bir şey yok.
Hemen ardından bütçe konuşması vardı. Gün geldiğinde işler biraz karıştı. Akbulut bütçe konuşmasının başında;
-Siyah-beyaz televizyon… diyeceyi yerde;
-Siyah-beyaz telefon! dedi. Dahası;
-Temiz su vermemiz için kanalizasyon lazım! Deyiverdi.
35 yıllık avukat arkadaşı Başbakan Yıldırım Akbulut’un
-Çocukken de tutuktu. Tutukluluğu, konuşmadan önce çok düşünmesinden ileri gelir. Avukatlık yaparken de, duruşma sırasında dört kere yutkunur, bir kere konuşurdu. Bir keresinde hakim bile sinirlenmişti.
-Hadi artık bitir şu savunmanı!
demişti. Az konuşur ama, sevdiklerinin yanında sohbetine doyum olmaz. Hani beş kuruş ver konuşur, on kuruş ver susturamazsın.
Yıldırım Akbulut, Erzincan’daki tanımı; çocukluğundan beri hem tutuk, hem konuşkan. Tutukluluğu konuşmasından evvel düşünmesinden ileri geliyordu.
Eski bir avukat arkadaşı şunları söylüyor:
-Bir çok davaya birlikte girdik. Size şunu söyleyebilirim ki, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin teminatıdır. Dört yutkunur, bir konuşur. Nemli olan boş konuşmamaktır.
25 senelik gazeteci arkadaş şöyle anlatıyor:
-Meydan hatibi değildir ama temkinli ve aman içinde kendisini ispatlayacaktır. Sohbeti çok sever. İnsanı bıktırıncaya kadar konuşur. //
Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı olmasına karşı çıkanların başına gelen ve Özal Cumhurbaşkanı olduktan sonra “1 koyup 3 alma anlayışı” ile Irak’a asker göndermek istediğinde, “Başbakan beni isem, göndermiyorum” diyerek, kararlılık gösteren hoşgörü insanı, “Fıkralık Başbakan” lakaplı Yıldırım Akbulut’u, diğer aramızda olmayanları rahmetle anıyorum.
Hepsi ışıklar içinde uyusunlar.
Hepsinin mekanları Cennet olsun…
Yorum Yaz