Faşist askeri darbeler öncesi süreçlerin “görünmezi”, “bilinmezi”, “çok merak edileni” MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dün (11 Ocak 2021 Pazartesi) gene esti gürledi;
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, bilhassa 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili hazırlanan ve hukuken açık ihbar niteliği taşıyan iddianameyi temel alarak HDP hakkında acil ihtiyaç olan kapatma davasını süratle açabilecektir” dedi ve ittifak ve iktidar ortağı AKP’ye meydan okuyan şu sözlerini ekledi:
“Şayet kapatma davasının açılması tavını kaybedip tavsamaya havale edilirse Milliyetçi Hareket Partisi Siyasi Partiler Kanunu’nun 100’üncü maddesine müzahir olarak gereğini zamanı geldiğinde inanmışlıkla yapacaktır” https://odatv4.com/bahceliden-gundemi-isitacak-cikis-11012101.html
(Aynı konuşması içinde şu garip sözleri de etti:
“ABD’nin seçilmiş Başkanı’na ve seçim sonuçlarına saygı duyan, ama Türkiye Cumhuriyeti’nin seçilmiş Cumhurbaşkanı’na ‘sözde’ diyen CHP Genel Başkanı’nın hukuka ve milli iradeye savaş açması kendisini bekleyen makus sondan da asla kurtaramayacaktır.”
Tehdit ilginçtir, ilginç olduğu kadar da dikkat çekicidir.
Şimdilik geçelim…)
5703 Sayılı Siyasi Partiler Yasası’ndan 100’üncü Madde’yi buldum, okudum:
“Madde 100 – (Değişik birinci fıkra: 2/1/2003-4778/10 md.) Anayasada yazılı nedenlerle Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir siyasî partinin kapatılması davasının açılması; a) Re’sen, b) Bakanlar Kurulu kararı üzerine Adalet Bakanının istemiyle, c) Bir siyasî partinin istemi üzerine, Olur. Ancak, bir siyasi partinin Cumhuriyet Başsavcılığından dava açılmasını isteyebilmesi için, bu partinin son milletvekili genel seçimlerine katılmış olması, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunması, ilk büyük kongresini yapmış olması, partinin merkez karar ve yönetim kurulunun üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu ile dava açılmasının istenmesi yolunda karar alınmış bulunması ve istemin parti adına parti genel başkanı tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak yapılmış olması gerekir. 5730 Cumhuriyet Başsavcılığı, Adalet Bakanının veya partinin yazılı isteminde yeterli delil bulunduğu kanısına varırsa davayı açar. Yeterli delil bulunmadığı kanısına varırsa dava açmayacağını istemde bulunan Adalet Bakanına veya siyasi parti genel başkanlığına yazı ile bildirir. Adalet Bakanının veya siyasi partinin, cumhuriyet Başsavcılığının bildirimi üzerine, bu bildirimin tebliği tarihinden başlayarak otuz gün içinde Siyasi Partilerle İlgili Yasakları İnceleme Kuruluna yazı ile itirazda bulunma hakkı vardır. Kurul, itirazı ivedilikle en geç otuz gün içinde inceler; itirazı haklı görmezse dava açılmaz; haklı görürse, Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasa Mahkemesine dava açmakla yükümlüdür. Bu maddenin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde yer alan hükümler milletvekili genel seçimiyle, bu seçimin yenilenmesine veya milletvekili ara seçimlerine dair verilen kararın Resmi Gazetede yayımlandığı tarihten başlayarak oy verme gününün ertesi gününe kadar geçecek süre içinde uygulanamaz.”
https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2820.pdf
“Oh” çektim, rahatladım.
Bahçeli’nin “Şayet kapatma davasının açılması tavını kaybedip tavsamaya havale edilirse Milliyetçi Hareket Partisi Siyasi Partiler Kanunu’nun 100’üncü maddesine müzahir olarak gereğini zamanı geldiğinde inanmışlıkla yapacaktır” tümcesinden ciddi rahatsız olmuştum.
Rahatsızlığımın nedenlerinden biri de; 5 Ocak 2021 Salı günü “Cumhur İttifakı” ve Cumhur İttifakı İktidarı” ortağı AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, ittifakın küçük ama etkili ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ği evinde ziyaret etmesi, Bahçeli ile yaptığı -içeriği hala açıklanmayan ve merakla konuşulan- görüşmesi idi.
Bir gün sonra (6 Ocak 2021 Çarşamba) Bahçeli’nin basına yaptığı yazılı açıklamasını http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4751/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_Bahceli__nin___Ulke_Gundeminde_One_Cikan_Konu_ve_Sorun_Basliklariyla_.html, “İçeriği giz kalan görüşme ile ilgili bir şey yakalayabilir miyim?” düşüncesi ile iki kez dikkatlice okudum.
“… kafa ezmek…” sözcüklerin ve benzerlerinin çokça yer aldığını görünce, 7 Ocak 2021 Perşembe günlü “YOKSA MUHALEFET, GİDECEĞİ KESİN İKTİDARDAN MI KORKUYOR?!.” başlıklı yazımda “Olacaklardan kaygılandım!” tümcesini yazmakla yetindim.
Aynı gün internet basınına “Tartışma yaratacak karar: TSK’nın silahları Emniyet’e devredilebilecek” https://www.gercekgundem.com/guncel/242258/tartisma-yaratacak-karar-tsknin-silahlari-emniyete-devredilebilecek?utm_source=share-twitter başlıklı haber düştü.
Haberde “Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlanan ‘Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Taşınır Mal Yönetmeliği’ adlı değişiklikle ‘Milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden terör, toplumsal olaylar ve şiddet hareketlerinin meydana gelmesi durumunda’ TSK, Emniyet ve MİT, taşınır mallarını herhangi bir şarta bağlı olmadan birbirine devredebilecek” deniyordu.
İçeri gizli tutulan “görüşme”nin öznelerinden biri de bu olabilir miydi?!
Ürktüm!
Haberde vurgulanan boyutta “terör”, “toplumsal olaylar” ve “şiddet hareketi” olabilir miydi?!
Çok yakın geçmişte olmuştu ve polis gücüyle, polisin elindeki silah, araç ve gereçlerle üstesinden gelinmişti, Silahlı Kuvvetleri’nin taşınır mallarına gereksinim duyulmamıştı.
Şimdi nasıl bir “terör”, “toplumsal olaylar”, “şiddet hareketi” bekleniyor, öngörülüyor ki, gereksinim duyuluyor?!
Önceki gün (10.Ocak.2021Pazar), eski Milletvekili, eski İçişleri Bakanı, Yurt Partisi Genel Başkanı Saadettin Tantan’ın “… büyük bir sosyal patlama riskiyle karşı karşıya kaldığımız ortadadır” ve “… zaman kaybetmeden bu sosyal patlamanın önüne geçilmelidir” https://www.yenicaggazetesi.com.tr/saadettin-tantan-sosyal-patlama-ulke-icin-risk-haline-geldi-327572h.htm uyarısının geçtiği açıklaması www.yenicaggazetesi.com.tr sitesinde yer aldı.
Çok doğru!
Tantan, dürüstlüğüne, gerçekçiliğine, uzmanlığına, bilgisine ve bilgeliğine güvendiğim, saygı duyduğum biri.
“Sırf bu vurgusu”na katılamadığımı belirtmeliyim.
Şundan:
Evet, Tantan’ın dediği gibi “Şu anda toplum adeta bir saatli bomba üzerinde oturmaktadır”, ama iktidara, hatta muhalefete de tepkili olan, öfke duyan, burnundan soluyan yığınlar örgütsüz ve lidersiz!
Örgütsüz ve lidersiz yığınların “hak mücadelesi”nde kendilerinden yan sonuç almaları olası değil, çok zor.
Bu gerçeği “ittifak” da biliyor!
Biliyor da, neden “TSK’nın, Emniyetin ve MİT’in taşınır mallarını herhangi bir koşula bağlı kalmaksızın birbirine devretmeleri”ne gereksinim duyar?!
Oy hatırına, seçim kazanma uğruna, “potansiyel toplumsal eylemi ‘suni olarak’ kendisi mi yaratacak?!”
İşte bundan korkarım!
Böyle bir şeyin olmasını asla istemem!
Olmasına şiddetle karşıyım, şiddetle karşı çıkarım!
İçten dileğim; ülkemizde, faşist askeri darbe öncesindeki kanlı, zor günlerin benzerlerinin bir daha hiç yaşanmamasıdır!..
Yorum Yaz