TÜRK HALKI’NIN, TÜRK-İSLAM SENTEZLİ YENİ BİR ANAYASAYA “EVET” DİYECEĞİ OLASI DEĞİL!..

  • 0
150 150 bakikarakol

Çok özetle:

27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve –aradaki girişimleri saymıyorum- 12 Eylül 1980 darbelerinin üçü de “askeri darbe”; daha doğrusu “üçü de asker yaptırılmış”.
Yaptıranlar: Perde gerisinde “emperyalist Britanya İmparatorluğu” (İngiltere); diğeri, perde önünde “emperyalist ABD”.

Türkiye ve bölge üzerindeki egemenlikleri için; dünya lideri Kemal Atatürk’ün kurtardığı ülke ve o ülkede kurduğu “demokratik, laik Cumhuriyet” düzen, Türk halkının ve bölge halklarının aydınlanmasında büyük engel, büyük tehlike idi.
Yıkılmalıydı.

Bunu da yapacak tek örgütlü güç Silahlı Kuvvetler”di.

Silahlı Kuvvetler’in, sivil otoriteye karşı “darbe” yapabilmesi için “halk desteği” gerekirdi.

60 öncesi süreçte, iktidarla (Demokrat Parti), muhalefeti (CHP) karşı karşıya getirdiler; CHP Genel Başkanı, CHP yöneticiler, CHP’liler ayrıştırdılar, onlara saldırılar düzenlettiler.

Ülkeyi iç savaşa sürüklediler.

1950’de iktidara taşıdıkları Demokrat Parti’yi 27 Mayıs 1960 sabahı askere yaptırdıkları darbe ile iktidardan indirdiler.
İktidarın Başbakanını ve iki Bakanını askeri mahkeme yargılattılar, idam ettirdiler.

Bu üç idam, ileriki yıllarda oluşturacakları sağ siyasi yapılara, CHP’ye ve sola karşı yıllarca doyasıya kullanacakları “siyasi koz, malzeme” olacaktı.

Özgürlükler getiren, ülkeye, ülke halkına nefes aldıran “1961 Anayasası”nın hazırlanmasına, yürürlüğe girmesine, toplumsal duyarlılığı ve tepkileri dikkate alarak, ses çıkarmadılar.

On yıl “tahammül” edebildiler.
Üniversite gençliği üzerinde oyun kurdular.
Gençliği “Komünistler”, “Komünist olmayanlar” diye ayırdılar.
Onları, üniversite önlerinde kavgaya tutuşturdular.
İstanbul’a demirleyen emperyalist ABD’nin 6’ıncı Filosu’nu protesto eden, Amerikan askerlerini Karaköy sokaklarında döven “yurtsever gençler”i, “Komünistler” diye tanımlayarak, sağcı, muhafazakar, dinci, milliyetçi ülkücü gençlerle kıran kırana dövüştürdüler; yetmedi, onların üzerine polisi, askeri saldılar.
İsrail Konsolosunun kaçırılması, sonra öldürülmesi tuzu biber oldu.
Halk, hoşnut değildi, huzursuzdu.
Ülkede “asayış”ın sağlanmasını istiyordu.
12 Mart 1971’de, askere darbe yaptırdılar.
Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi iktidarını devirttiler.
Kamutay’ı (Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni) kapatmadılar; açık tuttular ki,
61 Anayasası’nda kısıtlamalara ve değişimlere gittiler.
60 darbesi ile idam edilen üç DP’linin (Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakan Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan) intikamını, devrimci, yurtsever ve 68 kuşağının önderleri Deniz Gezmiş’i, Yusuf Aslan’ı, Hüseyin İnan’ı idam ederek aldılar.

Gene aradan bir on yıl geçti.
Halka kemer sıktıran, ülkeyi ekonomik olarak, anılan emperyalist ülkelere bağlı duruma sokacak olan ünlü “24 Ocak Ekonomik Kararlar”ı alındı.
Toplum müthiş tepki verdi.
Düğmeye bastılar..
Sağ-sol ayrıştırması başladı.
Sağda-solda yer alan gençler taşlı, sopalı kavgaların ardından silahlı çatışmalara girdiler.
Bölgeler, iller, ilçeler, kasabalar, köyler, mahalleler, cadde ve sokaklar ayrıldı.
Ülkücülerle, solcular kıran kıranaydılar.
Kadın-erkek, yaşlı-genç ayrımı yapılmıyor, iki taraftan da günde ortalama 30-40 insanımız terör kurbanı oluyor, 500’ün üzerinde insanımız ise yaralanıyordu.
Maddi hasarlar büyük rakamlardaydı.
Komşu iki il, iki ilçe, iki kasaba, iki köy birbirlerine düşman kesilmişti, kimse araçlarıyla dahi giremiyor, gidip gelemiyordu.
Gerçekten çok zor, çok karanlık, çok kanlı günlerdi.
Aynı ananın, aynı babanın iki çocuğundan biri solcu, ötekisi ülkücü olmuştu, birbirlerini öldürmekten, yaralamaktan ikileme düşmüyorlardı.
Yurdun her yanından “Ordu bu gidişe el koysun” sesleri yükseldi.
Halktan böyle bir çağrı alan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, 5 Kuvvet Komutanı arkadaşıyla 12 Eylül 1980 sabahı darbe yaptı.
Dönemin emperyalist ABD Başkanı Jimmy Carter’a kurmayları “Bizim çocuklar darbe yaptı” diye bilgi sundu.
“12 Eylül’ün faşist 5’li çetesi” üç yıl içinde çok canlar yaktı; ülkeye, halka büyük zararlar verdi.
Solcular kadar en büyük zararı, darbeci 5’li çeteye hizmet eden Ülkücüler, MHP’liler gördüler.
İşkencelerden geçirildiler, yargılanıp ceza aldılar, cezaevlerine atıldılar.
“Darbeci 5’li çete”nin ilk işleri:
Kamutay’ı, siyasi partileri kapatmak; 61 Anayasası’nı geçersiz kılmak, yürürlükten kaldırmak (lağvetmek), 1982 Anayasası’nı hazırlayıp 7 Kasım 1982 günü halkoyuna sunmak oldu.
(82 Anayasası yüzde 8.63 (1 milyon 626 bin 431) “Hayır” oy’una karşın, yüzde 91.37 (17 milyon 215 bin 559) “Evet” oy’la kabul edildi.
İki yıl önce “Ordu gelsin” diye feryat figan eden –daha doğrusu “ettirilen”- Sıkıyönetim baskısı altındaki halk “Ordu gitsin, sivil yönetim gelsin” diye bu oranda oy verdi.)
Bir yıl sonra, 6 Kasım 1983 günü yapılan Milletvekili Genel Seçimi ile gittiler.
Giderken, iktidarı, kendileri gibi biri Turgut Özal’a, onun kurucusu olduğu –seçimden birinci çıkmış- Anavatan Partisi’ne bıraktılar.

Bugünlere gelindi.

Üç darbe öncesi sürecin başlarında yaşananlara benzeyen olaylara tanık olunca, insan “2 veya 2,5 yıl sonra, Türk-İslam Sentezi’ne oturtulmuş yeni bir Anayasa mı söz konusu?” diye düşünmekten edemiyor.

Ancak…
İktidarıyla muhalefetiyle siyasi kadrolar siyasi rollerini yapsalar da, Türk halkının, Türk-İslam Sentezli yeni bir anayasaya “Evet” diyeceği olası değil!..

  • 0

Yorum Yaz

Email adresiniz paylaşılmayacak.