Posts By :

bakikarakol

ASLI BAYKAL’A ÖNERİM: BİR KADI OLARAK, “KADIN DÜŞKÜNÜ” BANA KARŞI SAVAŞIM VER, HEMCİNSLERİNİN VE ANNENİN YANINDA YER AL!..

150 150 bakikarakol

CHP’de siyasaya soyunan demeyeceğim, CHP’de siyasaya soyundurulan diyeceğim.

Siyasaya soyunduran, babası “bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal!

Sözcüsü Mehmet Sevigen’i de sayalım!

(Eski Milletvekili ve Bakan Sevigen, baba Baykal”ın “A Takımı”ndandı.)

Ve bu ikiliden başka insanların, dahası tamamının arkasında çok büyük başkalarının olduğu kuşkusu da usa (akla) gelir!

 

CHP’de siyasaya soyundurulan derken, Aslı Baykal’dan söz ediyorum.

 

Aslı Baykal’a, 22 Haziran 2016’da yaşama gözlerini kapayan Türk İslam felsefesi profesörügazeteciyazaravukattelevizyon programcısısiyasetçi ve İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kurucu Dekanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ile Zülfü Livaneli’yi anımsatmak isterim.

Anımsayacaktır…

İkisini de, babası “bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal, İstanbul’dan, kazanacakları sıradan Milletvekili adayı yaptı.

İkisi de Milletvekili seçildiler.

Fakat…

Bir süre sonra, Milletvekili olmalarını sağlayan -o yıllarda- CHP’nin Genel Başkanı olan ve Milletvekili unvanı almalarını sağlayan “baba Baykal”la kapıştılar, yolları ayırdılar, CHP’den istifa ettiler.

Merhum Yaşar Nuri Öztürk, ölünceye kadar yerdiği ve tehlikeli sözcüğü ile tanımladığı “bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal ile  “Laiklik anlayışındaki farklılık, dine bakışlarındaki farklılık, halkla bütünleşme konusundaki ısrarı, ideoloji eksenli siyasete karşı oluşu, partideki ağır demokrasi noksanı, dünyadaki derin etkili değişimlerin muhasebesinin CHP yönetimince yapılamaması, Batı’nın yeni sömürü yönteminin bir ifadesi olan IMF’cilik ve küreselleşme yıkımını durduracak politikaların oluşturulamaması” konularında ters düştüğünü anlattı durdu.

Öztürk, Birikiminin halka ve ülkeye hizmette daha etkin ve yoğun biçimde kullanılacağı vaadiyle girdiği CHP’de hayal kırıklıkları yaşadığını ve 23-24 Ekim 2003 tarihlerindeki kurultayda çirkin siyaset oyunlarıyla dışlandığını dile getirirken;

“CHP yönetimi, Atatürk‘ün laikdevrimcihalkçıçağdaş ve reformcu çizgisini 21. yüzyıla taşıyamadığı için ülkemizi içinden çıkılması güç bir siyasi karmaşaya sürükledi. Bu büyük tarihsel ve siyasi kaymayı engelleyebilmek ve CHP‘yi özündeki devrimci, reformcu ilkelere tekrar kavuşturabilmek için, parti içinde her düzeyde büyük çaba harcadım. Ama ne yazık ki bu çabalar da diğerleri gibi sonuçsuz kaldı. Partideki muhalif fikir ve kişileri yok etme alışkanlığı, bu kurultaydan sonra da bir kıyıma dönüşerek devam ediyor. CHP içinde kalarak mücadele etme yolları artık tükendi. Parti, örneği görülmemiş bir şekilde antidemokratik ve oligarşik bir yapıya dönüştürüldü” diye yazarak CHP’den istifa eden Zülfü Livaneli 24 Temmuz 2007’de Vatan Gazetesi’ndeki köşesinde, Deniz Baykal’a yazdığı mektubu* yayınladı.

 

Aslı Baykal’a soruyorum:

Babanız “bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’la bu iki Milletvekilinin arası niye açıldı?!

Hiç düşündünüz mü, araştırma gereksinimi duydunuz mu?!

Sordum ama düşünmediğinizi, araştırma gereksinimi duymadığınızı öngörebiliyorum.

Olsaydınız, babanız çizgisinde, yapısında siyasa yolu izlemezdiniz.

 

Geçelim, güncele gelelim…

 

Sedat Peker, gece yarısı attığı tivitlerle Deniz Baykal ve Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politika Kurulu üyesi, AKP’nin de Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı “Korkmaz Karaca” ilişiğine değindi ve  müthiş savlarda bulundu.

Ben burada 6 tivitin linkini vereceğim:

https://twitter.com/sedat_peker/status/1408853596226174976

Tıklayın okuyun.

Aslı Baykal’da okusun.

Çünkü bu savlara “baba Baykal” ya da “Baykal Ailesi” adına yanıt vermek zorunda kalacak.

Benim soracaklarıma da…

 

Tivitlerde dikkatimi çeken, Deniz Baykal’ın çok sayıda pezeveğinin olması ve kendisine çok sayıda kız getirilmesi!

Aslı Baykal, bunların doğru olmadığını kanıtlamak; kanıtlayamazsa, babasının gerçeğini kabul etmek zorunda!

 

Karşı cinse düşkün kadın veya erkekten siyasacı (politikacı), hele ki siyasi parti genel başkanı olmaz, olamaz, olmamalı!

 

Özel Kalem Müdürü kadınla düşüp kalkan, düşüp kalktığı Özel Kalem Müdürü’nü –Genel Başkanlık görevini cinsel ilişkine kurban ederek- Milletvekili listesine, kazanacağı yerden, kazanacağı sıradan koyan, Milletvekili seçilmesini sağlayan baba Baykal değil midir?!

 

Sırf bu yaşanmışlık, yazdıkları bir bir ortaya çıkan Sedat Peker’in, linkini verdiğim tivitlerinde baba Baykal’la ilgili yazdıklarını sav olmaktan çıkaracak örnektir.

 

Benim kafama takıldı…

Bilmem Aslı Baykal’ın da kafasına takıldı mı?!:

Deniz Baykal 16 Ekim 2017 sabahı yalnız kaldığı Ankara’daki evinde rahatsızlandı ve hastaneye kaldırıldı, yoğum bakıma alındı.

Peker’in yazdıkları ışığında düşünelim ve soralım:

Yüzen, yürüyen, koşan, sporunu aksatmadan yapan sağlıklı Deniz Baykal’a 15 Ekim 2017 gecesi ne oldu, o gece Deniz Baykal’ın evinde ne, neler yaşandı?! https://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/deniz-baykalin-dogum-tarihi-ne-baykal-kac-yasinda-baykalin-hastaligi-ve-saglik-durumu-2050630/

Aslı Baykal bu konuda da açıklamada bulunacak mı?!

Bulunmayacak.

 

Buradan Aslı Baykal’a, “babasının pezevenkleri”ni tanımasını ve bir kadın olarak, “kadın düşkünü” babasına karşı dik durmasını, savaşım vermesini, hemcinslerinin ve de annesinin yanında yer almasını önereceğim!..

 

*

 

*Seçimler öncesi CHP’ye zarar vermemek için bildiğim birçok konuyu içime gömerek sustum, bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin hiçbir şey yazmayacağım.

Çünkü bir faydası olacağına inanmıyorum.

Ama bu konudaki son yazımda size bir tanıklığımı aktarmak zorundayım.

Bunu bir borç olarak görüyorum:

***

Deniz Bey lütfen hatırlayın:

19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet Sevigen’in evindeydik.

Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmeden geliyordum.

Abdullah Gül Başbakandı, Tayyip Erdoğan’ın ise Meclis’e girme umudu kalmamıştı.

Cumhurbaşkanı Sezer bir gün önce, Tayyip Erdoğan’ın “milletvekili olmadan başbakan olma” önerisini reddetmişti.

Türkiye’nin kaderi o akşam o evde değişti, çünkü siz “Tayyip Erdoğan başbakan olacak!” diye tutturdunuz.

Sizi “Çok tehlikeli bir oyun bu!” diye uyaran parti dışından önemli şahsiyetlere kızdınız, “Hayır!” dediniz “İki ay dayanamaz. Göreceksiniz iki ay dayanamaz.”

Sizin bu iddianıza karşılık ben ne dedim: “Erdoğan herhangi bir kişi değil, arkasında Amerika, Avrupa desteği de var. Program Türkiye’yi ılımlı İslam cumhuriyeti yapma programı. Sizin dediğiniz gibi iki ayda gitmeyecek; tam tersine, bu odada bulunan herkesin siyasi hayatını bitirecek.”

İki ay dayanamaz iddianızı, “görüşleri gereği IMF ile anlaşma yapmaz, ekonomiyi zora sokar ve dayanamazlar.” tezine oturttunuz.

Ama bunların hepsi bahaneydi çünkü siz iki partili rejimin işinize yaradığını anlamış ve seçim sonuçlarına sevinmiştiniz. Çünkü size ana muhalefet partisi lideri olmak ve soldaki rakiplerinizi yok etmek yetiyordu. Bu iş birliğini daha sonra da sürdürdünüz.

O zaman ben sizin Tayyip Erdoğan’la seçim öncesinde Beylerbeyi’nde gizlice buluştuğunuzu ve bir anlaşma yaptığınızı bilmiyordum.

Bu gecenin tanıkları var: Önder Sav, Eşref Erdem, Mehmet Sevigen, Bülent Tanla, Yaşar Nuri Öztürk.

Belki bazıları sizden korkar ve tanıklık etmez ama bir kısmı da bu sözlerin doğru olduğunu açıklar. Yani tanıklar var. Ötekiler de söylemese bile içten içe bunun doğru olduğunu bilir. Siz de bilirsiniz.

Tartışmanın sonunda dediniz ki: “Bu gece birbirimizin fotoğrafını çektik. İki ay sonra çıkarıp bakalım. Ama rotuş yapmadan. Hangimiz haklı çıkmışız?”

Şimdi, 2007 seçimlerinin ardından o fotoğrafı cebinizden çıkarıp bakın Deniz Bey.

Ve düşünün; Meclis grubunda “Erdoğan’ı başbakan yapıyor diyorlar. Evet yapıyorum. Var mı itirazı olan!” diye bas bas bağırmanıza değdi mi?

Erdoğan’la Beylerbeyi’nde gizlice buluşmaya ve size oy veren milyonları hiçe sayarak gizli anlaşmalar yapmanıza değdi mi? (Deniz Bey, biliyorsunuz ki bu gizli buluşmanın da tanığı var.)

Başbakan olmak, elbette Erdoğan’ın demokratik hakkıdır. Ama bunun için olağanüstü çaba harcamak CHP’nin birinci görevi değildir. Üstelik dokunulmazlık kaldırılmadan.

Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip, Anayasa’yı değiştirip, grubu baskı altına alıp, Siirt seçimlerini es geçip Erdoğan’ı meclise sokmak ve dokunulmazlık zırhına kavuşturmak için verdiğiniz canhıraş çabanın yüzde birini partiniz için verseydiniz sonuç bambaşka olurdu.

Size o gün söylediğim gibi, Türkiye’nin kaderini değiştirdiniz.

Deniz Bey; sözlerimde en ufak bir çarpıtma varsa çıkıp söyleyin. “Öyle değildi. Böyle konuşmadık.” deyin.

Genel Sekreterinizin ve en yakınlarınızın tanık olduğu bu konuşmayı inkâr edin.

Ya da başınızı önünüze eğin ve tarihin hakkınızda vereceği yargıyı düşünün.

Deniz Bey; çok ağır şeyler yazdığımın farkındayım. O akşamki tartışmaya kadar bir dostluğumuz vardı, bunları yazmak istemezdim.

Ama hem duruma doğru teşhis koyamamanız, hem de aşırı derecede inatçı olma huyunuz yüzünden hepimizi tehlikeye attınız.

Tayyip Erdoğan’ın yüzde 34 oyla meclisin üçte ikisini ele geçirmesinin manivelası oldunuz.

Daha önce Refah Partisi’nin belediyeleri ele geçirmesi de sizin oyları bölmeniz sayesinde gerçekleşmişti..

Tayyip Erdoğan’ların ve yine çok yakın dostunuz olan Melih Gökçek’lerin en büyük şansı sizdiniz.

CHP’nin ise en büyük şanssızlığı oldunuz.

Bu ülkenin sola şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde, bütün uyarılarımıza rağmen partiyi sağa çekmekte, Kürtlerden, Alevilerden, solculardan ayırmakta ısrarlı oldunuz.

Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar, Ercan Karakaş, Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay, Celal Doğan ve daha birçok sosyal demokratla el ele tutuşup halkın karşısına çıkmanız gerekirken; eski MHP’lileri, eski ANAP’lıları, idamla yargılanmış sağcı militanları parti vitrinine çıkarmakta ısrar ettiniz.

Size defalarca “Bir şeyin aslı varken kopyasına kimse bakmaz!” dememize rağmen, sol politikaları değil, MHP çizgisini tercih ettiniz.

Sağcıları ve sekreterinizi Meclis’e sokarken, İsmet Paşa’nın Avrupa Konseyi’nde komisyon başkanı olma başarısını gösteren torunu Gülsün Bilgehan’ı Meclis dışında bıraktınız.

İnanın ki bunları yazarken samimi olarak üzülüyorum. Keşke haklı çıkmasaydım, keşke sizin tahminleriniz doğrulansaydı diyorum ama durum ortada.

Yazık oldu Deniz Bey, hem size, hem partinize, hem de size inanan temiz yürekli sosyal demokratlara.

Artık bundan sonra istifa etseniz de bir etmeseniz de.

Bad-el harab-ül Basra

“ABİ-KARDEŞ” UĞUR DÜNDAR, YILMAZ ÖZDİL BARIŞTILAR… YAŞIN, KARİYERİN, SORUMLULUĞUN İNSANI OLMAK ZORDUR!..

150 150 bakikarakol

Kaçırmadan, her akşam izlediğim, çok da yararlandığım Tele 1 TV’de hafta içi saat 20.00’da başlayıp 20.36-38-40’da biten 18 Dakika programını dün akşam, özel yoğunluktan ötürü ancak bitime yakın dakikalarda izledim.

Dr. Merdan Yanardağ ve Prof. Dr. Emre Kongar ikilisi, 18 Dakika programlarına, “Kardeşim” dediği Yılmaz Özdil ile kavga eden Uğur Dündar’ı almışlardı.

İzleyemediğim bölümde…

Yanardağ, Yılmaz Özdil ile gerçekleştirdiği telefon konuşmasını aktarmış; Özdil’in hiçbir şekilde Uğur Dündar’ı kast etmediğini söylediğini ve hakarete uğradığını hissettiğini belirtmiş.

Kongar da, Özdil ile konuşmasında, Özdil’in “Ben daima Uğur Ağabeyin arkasındayım” ifadesini kullandığını, Borajet davasındaki gazetecilerin adını kastettiğini anlattığını aktarmış. https://tele1.com.tr/ugur-dundar-18-dakikanin-konugu-420588/

 

Bunun üzerine…

www.tele1.com.tr internet gazetesinin “Uğur Dündar 18 Dakika’nın konuğu” https://tele1.com.tr/ugur-dundar-18-dakikanin-konugu-420588/ başlıklı haberine göre-

Uğur Dündar “Ben o akşam hakikaten çok tehlikeli bir durumun eşiğinden döndüm. Üzgünüm böyle bir canlı yayın kazası olduğu için. Siz Yılmaz’ın ağzından bir yanlış anlaşılma olduğunu ve beni kast etmediğini söyledikten sonra mesele benim için kapanmıştır. Yılmaz Özdil benim kardeşim olarak kalacaktır” demiş.

 

www.tele1.com.tr internet gazetesi Uğur Dündar: Yılmaz Özdil benim kardeşim olarak kalacaktır” https://tele1.com.tr/ugur-dundar-yilmaz-ozdil-benim-kardesim-olarak-kalacaktir-420588/ başlıklı haberinde de, Uğur Dündar’ın şu sözlerine yer vermiş:

“Ben o akşam hakikaten çok tehlikeli bir durumun eşiğinden döndüm. Üzgünüm böyle bir canlı yayın kazası olduğu için. Siz Yılmaz’ın ağzından bir yanlış anlaşılma olduğunu ve beni kast etmediğini söyledikten sonra mesele benim için kapanmıştır. Yılmaz Özdil benim kardeşim olarak kalacaktır.”

 

Dündar’ın sözlerine, www.gercekgundem.com internet gazetesi “Uğur Dündar, Yılmaz Özdil ile yaşadığı tartışma sonrası ilk kez canlı yayına çıktı: Benim için kapanmıştır” başlıklı haberiyle biraz daha geniş yer verince, paylaşmak istedim:

”Bana gelen mesajlarda bazıları özellikle benim ona cevap vermem gerektiğini yazmışlardı. Bu sosyal medya paylaşımlarının arasında ben o tweeti gördüm. Şimdi hem sevgili Merdan, hem siz, hem de hayatımdaki en eski arkadaşım sevgili Müjdat, değerli kardeşim Yılmaz ile konuşmuşsunuz. Ben anlıyorum ki bir yanlış anlaşılma var.  

Yanlış anlaşılma ortaya çıktıktan sonra benim onun üzerine söyleyecek hiçbir lafım olamaz. Mesele benim için burada kapanmıştır. Yılmaz bundan sonra da benim kardeşim olarak kalacaktır. Üzgünüm böyle bir canlı yayın kazası olduğu için. Çok duygusal bir çıkış yaptım. O akşam benim başıma bir şey gelse Yılmaz, ömür boyu vicdan azabı çekerdi.”

https://www.gercekgundem.com/medya/283430/ugur-dundar-yilmaz-ozdil-ile-yasadigi-tartisma-sonrasi-ilk-kez-canli-yayina-cikti-benim-icin-kapanmistir

 

Kongar’la Yanardağ’ın, abi-kardeşi barıştırmaları şık olmuştur.

 

Ancak…

Abi-kardeş barışsalar da, eskisi gibi olmayacaklar!

İstenirdi ki, “abi-kardeş”in arasında böyle bir “kavga” yaşanmasaydı! Yaşlarını, başlarını almış, mesleklerinin zirvesinde abi-kardeşin, kendilerinden kaynaklanan “yanlış anlaşılma”nın arkasına sığınmaları şık olmamıştır!

 

Bu abi-kardeş de yanlış anlaşılma yaşarsa, bundan ötürü birbirlerine acayip biçimde girerse!..

Vay haline sıradan vatandaşın!

 

Kaldı ki…

Dostlarının araya girmesiyle biri yazdıklarını, diğeri söylediklerini yalamalarına gerekçe edindikleri yanlış anlaşılma hiç yanlış anlama değil!

 

Dünkü Hep yazmak olmaz bazen okumak lazım” https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/yilmaz-ozdil/hep-yazmak-olmaz-bazen-okumak-lazim-6502226/ başlıklı yazısında, Nobel ödüllü Rudyard Kipling’in orjinali “If”, Türkçe çeviri başlığı Adam Olmak şiirini paylaşan, yazısını Namuslu bir gazeteci tarafından kaleme alınan, namuslu bir gazeteci tarafından tercüme edilen, basın ahlak ilkeleri manifestosu gibidir” tümcesinin ardından, “Yüreğine dayan diyecek direncinden başka şeyin kalmasa da, herkesin bırakıp gittiği noktada, bir ömür verdiğin doğrulardan sapmamak, çıplak gerçeğin eğilip bükülmesine asla izin vermemek, dostla da düşmanla da mesafeyi koruyup, tek başına da olsa dayanmak gerekir” paragrafıyla bitiren Yılmaz Özdil, attığı tivitlerde ad vermiyordu ama abi dediği Uğur Dündar’ı işaret ettiğini anlamayan yoktu!

Fırdöndü siyasilerden beş beter bu fır dönmesi niye?!

Döndü de ne oldu?!

Kendini çukura daha bir gömdü.

Türkiye’nin, Atatürkçü geçinen, yazıları ve kitapları çok okunan gazeteci yazarına bu yakışır mıydı?!

 

21 Haziran 2021 Pazartesi gecesi Tele 1 TV ekranlarında öfkesini kontrol edemeyen, ağzından çıkanı kulağı duymayan araştırmacı, soruşturmacı, duayen gazeteci diye kendini tanımlayan, tanımlatan Uğur Dündar’a yanlış anlaşılmanın arkasına saklanarak, fırdöndü siyasilere benzemeye kalkışmak yakışır mı?!

 

İkisi için söylüyorum:

Demek ki yakışıyormuş!

Demek ki, ikisi de kendilerine yakışanı yaptı!

 

Çok kötü örnek oldular!

Karşıtlarına kahkahalar attırdılar!

Türk basınına büyük yara verdiler!

Türk basın tarihine kara boyalı iri puntolu harflerle girdiler!

Kendilerini bitirdiler!

Artık eskisi gibi izlenmeyecek, dinlenmeyecek, okunmayacaklar!

 

 

Yaşın, kariyerin, sorumluluğun insanı olmak sanıldığı kadar kolay değildir, çok zordur!

UĞUR DÜNDAR RAHATSIZLAMIŞ!.. NEDEN ACABA?!.

150 150 bakikarakol

“Kardeşim” dediği gazeteci yazar Yılmaz Özdil, 21 Haziran 2021 Pazartesi gecesi @yilmazsozcu hesabından “Dürüst ve güvenilir (!) araştırmacı gazetecilerin SBK aşına su katmak istemem ama, SBK’nın kafakola aldığı gazetecilerin listesi ABD’de açılan davanın iddianamesinde yazıyor… Kimlere televizyon kanalı kurdurdukları bile orada yazıyor!” 

https://twitter.com/yilmazsozcu/status/1407028320005464073 tivitini atınca, Tele 1 TV’de canlı yayında olan araştırmacı, soruşturmacı, duayen gazeteci (!) Uğur Dündar çıldırıyor.

Açıyor ağzını, yumuyor gözünü.

“Kardeşi” Yılmaz Özdil’e demediğini bırakmıyor. https://www.gercekgundem.com/medya/282827/konusurken-sesi-titredi-ugur-dundardan-yilmaz-ozdile-cok-sert-cevap?utm_source=share-twitter

Neden a c a b a ?

Dahası…

Rahatsızlanıyor; bir gün sonraki (22 Haziran 2021 Salı) Gürkan Hacır’ın KRT TV’deki Şimdiki Zaman programına çıkmıyor, dün de Sözcü Gazetesi’ndeki köşesine yazı yazmıyor.

Dün saat 11.40’da ise –beni engellediği- @ugurdundarsozcu hesabından şu paylaşımda bulunuyor:

“Değerli dostlarım günaydın. Hepinize sağlık dolu güzel günler dilerim. İçimden yazı yazmak gelmiyor. Kendimi ne zaman toparlarım bilemiyorum. Anlayın ve bağışlayın lütfen. Sevgiyle kalın.” https://www.gercekgundem.com/medya/283140/yilmaz-ozdille-tartistiktan-sonra-rahatsizlanan-ugur-dundardan-yeni-aciklama?utm_source=share-twitter

Anlaşılıyor ki, kendini toparlayıncaya kadar Sözcü Gazetesi’nde yazmayacak.

 

İyi, hoş da…

Bu kadar sarsılmanın, rahatsız olmanın anlamı ne?

 

“Kardeşim” dediği Yılmaz Özdil’den böyle bir tivit atılması mı?

Eğer buysa…

Bu derece sinirlenmek, celallenmek, rahatsızlanmak anlamsız, yersiz.

Aranır veya oturulur konuşulur.

Etekteki taşlar dökülür.

Kamuoyu da iki kardeş arasındaki kopukluğun, ateşlenen kavganın özüyle birlikte başlangıcını öğrenmiş olurdu.

Kimi gazetecilerin güzellemelerinden hoşnut araştırmacı, soruşturmacı, duayen gazeteci (!) Uğur Dündar, bu yolu neden seçmedi, öfkesine yenik düştü?

 

Sorunun yanıtı, şimdi yazacaklarımın içinde…

 

2018 genel seçimleri öncesinde, CHP’ye, Milletvekili adayları önermesi dikkat çeken ve yerilen; kendisi de “Benim böyle bir amacım yoktur” açıklaması yapan; 2019 yerel seçimlerinde ise genç gazeteci Gökmen Ulu’yu İzmir’in bir ilçesinden, CHP’den Belediye Başkan adayı yapmak istediği konuşulan Uğur Dündar, savlandığı, yazıldığı, söylendiği ve s ö y l e d i ğ i gibi araştırmacı, soruşturmacı, duayen gazeteci olsa idi, Yılmaz Özdil’in adını anmadığı Artı 1 TV Kanalı’nın önünü, arkasını, sahibini/sahiplerini köklü araştırırdı, ondan sonra çalışma kararı alırdı, birkaç aylık sürede ayrılmak zorunda kalmazdı, “kardeşi” Yılmaz Özdil o tiviti yazmazdı!

 

Bence…

Uğur Dündar’ın öfkelenmesine, rahatsızlanmasına, her hafta düzenli katıldığı tv programına çıkmamasına, Sözcü Gazetesi’ne yazı yazmamasına, kendini toparlayıncaya kadar yazmama kararı almasına neden, gazeteciliğinin zayıflığının ortaya çıkması, anlaşılmasıdır.

 

“Çocuklarına bırakacağı mirasın yerlere saçılması, Uğur Dündar’a jübile kararı aldırabilir” diye düşünüyorum.

 

Biliyorum…

Uğur Dündar, bana kızgın.

Buna karşın…

Önerim:

Araştırmacı, soruşturmacı, duayen gazeteci gerçeği ile yüzleşin, onu en yalın biçimde sorgulasın, kurtulsun.

Yoksa…

İçine düşen kurt, yer bitirir, candan eder.

 

Önerimden ötürü bana “Sana ne” deyip kükreyebilir.

Eyvallah…

ABİ-KARDEŞ UĞUR DÜNDAR-YILMAZ ÖZDİL’DE YAĞLI KUYRUK ACISI VAR Kİ, BİRBİRLERİNE DÜŞTÜLER!..

150 150 bakikarakol

Hay Allah!

Ne güzel hazırlanmıştım!

Ülkemizde, dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüzden sonra, Anayasalar, siviller başaramadıkları için, askeri darbelerle yapıldı!

Anayasadaki değişiklikler de…

Sivil bilge insanların yazdıkları çağdaş Anayasa olarak anılan 61 Anayasası, 27 Mayıs 1960 askeri darbe sonrası yapıldı!

Halkoyuna sunuldu, kabul edildi.

61 Anayasası, emperyalistler ve emperyalistlerin yerel işbirlikçileri tarafından “Türkiye ve Türk halkı için fazla özgürlükçü, aşırı haklar veriyor” denilerek,  özgürlükleri, hakları tırpanlayan köklü değişiklikler 12 Mart 1971 askeri müdahale ile gerçekleşti.

Ve bugün yürürlükte olan 82 Anayasası da, 12 Eylül 1980 askeri darbe ile yaşamımıza girdi.

Bütün bunları daha ayrıntılı yazacaktım.

Cumhur İttifakı ve Cumhur İttifakı İktidarı ortaklarından AKP ile MHP’nin, köklü değişime uğrayan 61 Anayasası’nı hepten yürürlükten kaldıran 82 Anayasası yerine sivil yeni anayasa çalışmalarına değinecektim.

İttifak ve İktidar orağı AKP ile MHP’nin, sivil yeni anayasa için izledikleri yolun yanlışlığından ve kafalarındaki anayasanın içeriğinden ötürü, Türk halkı tarafından ret edileceği savında bulunacaktım.

Ortakların ‘sivil yeni anaya’ kararlılıkları ya da inatları, askeri darbeleri aratmayacak sivil bir darbeyi getirir mi?

O darbeyle kafalarındaki gerici anayasayı halka zorla kabul ettirirler mi?! sorularını soracaktım.

Olmadı.

Çünkü…

Dün gündeme abi-kardeş gazeteci yazar Uğur Dündar-Yılmaz Özdil kavgası bomba gibi düştü!

 

Benim gözümde ne Yılmaz Özdil, ne Uğur Dündar büyük, usta, duayen gazeteci, hele de yazar değiller!

 

Enka şirketinin Rusya şantiyesinde çalışan vatandaşlarımızın feryatlarına kulak tıkayan, göz kapatan Uğur Dündar değil midir?!

Başkasının kitabından alıntıladıklarını kendininmiş gibi yazan, hırsızlığını gizleyerek, okurlarını yanıltan, aldatan da Yılmaz Özdil değil midir?!

Ve…

İkisi için daha neler neler!

 

Yılmaz Özdil 21 Haziran 2021 Pazartesi günü @yilmazsozcu hesabından saat 20.31’de “Dürüst ve güvenilir (!) araştırmacı gazetecilerin SBK aşına su katmak istemem ama, SBK’nın kafakola aldığı gazetecilerin listesi ABD’de açılan davanın iddianamesinde yazıyor… Kimlere televizyon kanalı kurdurdukları bile orada yazıyor!” https://twitter.com/yilmazsozcu/status/1407028320005464073  paylaşımında bulunuyor.

 

Uğur Dündar aynı saatlerde Tele 1 TV kanalında, Tuncay Mollaveisoğlu’nun sunumunda canlı yayınlanan Anında Manşet programındadır.

Özdil’in twitterından haberi olur, kıyameti koparır:

“Yazıklar olsun sana. O tweeti nasıl paylaştın? Biri bana Yılmaz Özdil’i sorsa, ‘Yılmaz pis bir işe bulaşmaz’ derim… Yılmaz’a da yazıklar olsun… Bitti benim için artık. Çok namuslu bir iş yapmışız, tebrik etmesi gerekirken imalı çamur. Yazıklar olsun.” 

https://www.gercekgundem.com/medya/282827/konusurken-sesi-titredi-ugur-dundardan-yilmaz-ozdile-cok-sert-cevap?utm_source=share-twitter

 

Bunun üzerine…

Yılmaz Özdil aynı gece saat 22.23’te “SBK’nın kafakola aldığı gazetecileri, kime hangi televizyonu kurdurduklarını biliyorum ama söylemem demedim, aksine açık açık söylüyorum, ABD’deki iddianamede yazıyor… Dürüst ve güvenilir (!) araştırmacı gazeteciler niye bu mevzudan hiç bahsetmiyor diye soruyorum?” https://twitter.com/yilmazsozcu/status/1407056598434992132  twitterını atıyor.

 

Uğur Dündar daha bir sinirleniyor:

“Açık açık yazacaksın. Sen, benim ne kadar namuslu olduğumu bilen 2-3 kişiden birisin. Sen nasıl ima yollu da olsa çamur atmaya yeltenirsin? Kötü kalpli. Nedenini de biliyorum, İsmail Saymaz’a takmış. Nasıl gitti elin o tweete, nasıl yazabildin onları?”

 

Yılmaz Özdil bu kez saat 23.05’te “SBK iddianamesinde yazılanları sordum, Tele1’de değerli ağabeyim Uğur Dündar’la Tuncay Mollaveisoğlu beni eleştiriyor, sormayayım o halde…” https://twitter.com/yilmazsozcu/status/1407067061210202114 paylaşımında bulunuyor.

 

Uğur Dündar bas bas bağırıyor:

“Değerli ağabeyim deme, sen artık değersiz Yılmaz’sın” diyor, ekliyor:

“Yılmaz Özdil benim cenazeme gelmesin. Benim için Yılmaz Özdil defteri kapanmıştır. Bize yaptığına bak ya!” 

 

Yılmaz Özdil, 28 dakika sonra “Neticede kanal kiminmiş?” https://twitter.com/yilmazsozcu/status/1407074339053346816 twitterını, saat 24.16’da da SBK’yla ilgili ABD’deki Borajet davası…”

https://twitter.com/yilmazsozcu/status/1407085148764508163 twitterını atıyor.

 

Bir süreden beri, KRT TVde her Salı gecesi canlı yayınlanan Gürkan Hacır’ın Şimdiki Zaman programına İzmir’den görüntülü katılan Uğur Dündar, bastıramadığı öfkesinden, dün gece katılamadı.

 

Abi-kardeş iki yetişkin insan!

1943 doğumlu Uğur Dündar 77, 1965 doğumlu Yılmaz Özdil 56 yaşında!

İkisi de yaşlarının, işlerinin, siyasi düşüncelerinin/çizgilerinin adamı olamamış!

Olsalardı…

Bir 7, diğeri 5 yaşındaki zihinsel engelli iki çocuk gibi davranmazlardı!

 

Anadolu insanının güzel sözüdür:

Ateş olmayan yerden duman tütmez!

 

İkisinde de yağlı kuyruk acısı var ki, birbirlerine düştüler!

PLANLAMA KARŞITI, ÖNGÖRÜ YOKSUNU “GERİ DÖNÜŞÜM PARTİSİ” AKP’NİN 2023, 2053, 2071 HEDEFLERİ OLABİLİR Mİ?!.

150 150 bakikarakol

Burjuvazi Sınıfı’nın günümüzdeki en zenginleri emperyalistlerin belirgin özelliklerinin başında, karşıtları karşısında yenilgiye uğrasalar dahi, onu yenilgi kabul etmezler ve yenildiklerini düşünmezler, ağızlarına almazlar; anında bir araya gelirler, değerlendirmeler yaparlar, yitirdiklerini kazanıma dönüştürmeye odaklanırlar ve izleyecekleri yol haritasını araç, gereçlerle birlikte belirlerler, süreci başlatırlar.

Bütün bu çalışmalarının adı da Geri Dönüşüm Çalıştayı veya Geri Dönüşüm Planı ya da Geri Dönüşüm Projesi’dir.

 

Örnekleyelim:

Kemal Atatürk diye bir deha çıktı, çıkarlarından ötürü Türk Yurdunda gözü olan emperyalistleri Çanakkale ve Anadolu savaşlarında yendi, geldikleri gibi gönderdi; Lozan’da tanımayı kabul ettirdi, Türk Yurdunun tabusunu aldı.

Bu, emperyalistleri çıldırttı.

Zaman yitirmeksizin Geri Dönüşüm için senaryolar yazmaya, planlar, projeler yapmaya itti.

Geri Dönüşüm Çalıştaylarının bitiminde de, eyleme geçtiler.

Askeri, siyasi ve diplomatik alanlarda yenemedikleri dünya lideri Kemal Atatürk’ün yaşıyor olmasına göre durum belirlediler.

Şöyle:

Atatürk döneminde, dikkatli biçimde, Osmanlı sürecindeki işbirlikçilerini gizlice örgütlediler, bütün altyapı çalışmalarını tamamladılar, Atatürk sonrasına hazır hale geldiler.

Dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüz 57 gibi erken yaşta yaşama gözlerini kapamasıyla, adamları Fevzi Çakmak’ı harekete geçirdiler, tek parti döneminin iktidarı, İsmet İnönü Genel Başkanlığındaki CHP Hükümetleri ile gizlilikten çıktılar, görünür ve at oynatır oldular.

CHP içindeki siyasi kadrolarını kımıldattılar, İnönü’nün siyasi zayıflığından ve öngörü kıtlığından yararlanarak –daha başka nedenler de var- Çoğulcu Parti Sistemine geçişi sağladılar, Atatürk’e, Atatürk devrim ve ilkelerine, elerkimize (demokrasimize), laik Cumhuriyetimize büyük zararlar veren Demokrat Parti (DP)’yi iktidara taşıdılar, taşıttılar.

DP iktidarlarıyla Geri Dönüşüm başladığı gibi hızla yol aldı.

Atatürk Türkiyesi her geçen gün, çağdaşlıktan, kalkınmaktan, laiklik ve elerkiden vb hasta adam Osmanlı olmaya başladı.

Bu Geri Dönüşüm, DP’den, günümüze kadarki iktidarların tamamında varlığını koruya geldi.

Olası ilk seçimden sonraki iktidarda da –ondan sonrakinde de- varlığını koruyacak.

Geri dönüşüm böyle bir illet!

 

Yani…

Çoğulcu Parti Sistemine geçişten itibaren iktidar olan siyasi partilerin tamamını Geri Dönüşüm Partileri diye tanımlıyorum.

 

Böyle yazdım diye bana kızacaklar çıkacak.

Onları anlıyor, düşünmeye, beni anlamaya çağırıyorum.

 

Geri Dönüşüm Partisi AKP’nin 19 yıllık iktidarına gerçekçi gözle bakıp analiz ettiğimizde Geri Dönüşümü ve Geri Dönüşüm Partilerini daha iyi tanıyabilir.

En başta gördük ki AKP, planlamayı, kısa, orta, uzun süreli düşünmeyi, öngörülerde bulunmayı, erk paylaşımını, tartışıyı, karşıt görüşleri sevmez.

Eskiye ait iyi ne varsa biran önce elden çıkarmak telaş ve derdinde.

 

Kısaca…

AKP, siyasi, kültürel, ekonomik, sanat vb olarak, her alanda, her kazanımda Geri Dönüşüme, bir diğer değişle eskiye dönüşe çalıştı, çalışıyor.

 

AKP’nin 2023, 2053 ve 2071 diye hedef belirlemesini gerçekçi ve inandırıcı bulmuyorum.

Çünkü…

Geri Dönüşüm Partileri planı, planlamayı, plan yapmayı sevmedikleri gibi beceremezler de.

Bu durumdaki parti AKP de 2023, 2053, 2071 diye hedef belirleyemez.

Ama…

Belirleyen veya belirleyenler var.

Onlar, evrensel çıkarları ve evrensel egemenliklerinin savaşımındaki emperyalistlerdir.

 

Niye 2023, 2053, 2071?!

 

2023’ten 100 (yüz) yılı, 2053’ten 600 (600) yılı, 2071’den de 1.000 (bin) yılı çıkın.

1923 ve demokratik, laik Cumhuriyet’imizin ilanı, 1453 ve İstanbul’umuzun fethi, 1071 ve Alp Arslan komutasında Türklerin Anadolu’ya girişi ile karşılaşılacak.

 

Karşılaşacağımız tabloda Geri Dönüşümü düşündüğümde, emperyalist tuzak, hedef, amaç zihnimde beliriyor, allak bullak oluyorum!

Kendimi tutamıyor “Aman dikkatli olalım” diye yakarıyor, haykırıyorum!..

PARTİMİZ CHP’MİZDE SİYASA YAPMAYA SOYUNAN ASLI BAYKAL DA, “GERİ DÖNÜŞÜM PARTİSİ” ÜYESİ AKP’LİLERLE İŞ TUTUYOR!..

150 150 bakikarakol

Emin olabilsem ki…

“Hizipçilik”te Türkiye’de bir numara, dünyada ilk üçte “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’ın, partim CHP’de siyasa yapmaya soyunan kızı “Biyokimya”cı Prof. Dr. Aslı Baykal; 2 Mart 2002’de, İstanbul’da, Sabancı Üniversitesi’deki “seçkin toplantı”da (!) “Türkiye’nin stratejik konumu nedeniyle en iyi ihracat ürünü ordusudur” https://www.milliyet.com.tr/ekonomi/turkiye-nin-en-iyi-ihracat-urunu-ordudur-5223347 sözünü edecek -emperyalizmi, emperyalistleri, onların donanımlı ordularını dize getirmiş, ‘geldikleri gibi göndermiş’ kahraman Türk Ordusuna “ihracat ürünü” diyecek- kadar ileri giden ve oracıkta ağzının payı verilmeyen “Georga Soros” adlı alçağın, Türkiye’deki vakfının kurucuları arasında yer alan, partim CHP’min ne yazık ki başındaki “adı lazım değil”e ve ekibine karşı parti içinde savaşım verecek, “adı lazım değil”i ve ekibini CHP’mizden temizleyecek…

Hiç ikileme düşmeden, Aslı Baykal’ın yanında yer alır, onu herkesten çok sahiplenir, savunurdum.

Ama…

Aslı Baykal öyle biri değil!

“Hizipçi”, “cimri” babası “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal “kılavuzu”, iktidar yanlısı basının pek sevdiği (!) Mehmet Sevigen de “sözcüsü” olan, dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüz düşüncelerinden yoksun Aslı Baykal, CHP’de siyasa yapma kararı alarak, CHP’mize zarar verecek biri!

Ayrıca…

Aslı Baykal’ın sicilinde, -o yıllarda yönetimindeki- Halk TV’yi “Halk TV” yapan “fikir işçisi kadro”yu, 1 Nisan 2019 sabahı işten çıkarmak gibi koca bir “kara leke” var!

Bu bile Aslı Baykal’ın, Atatürkçü, CHP’li olmadığının, olamayacağının işareti, kanıtı, belgesidir!

Gerçek Atatürkçü, gerçek CHP’li asla böyle bir “yanlış”ı yapmaz, yapamaz!

Şayet yaparsa…

Atatürkçü değildir, CHP’li değildir!

Atatürk’e, CHP’ye zarar veren biridir!

 

Bakınız…

Geçen hafta bugün (14 Haziran 2021 Pazartesi) yazdığım “HİZİPÇİ, BANKAMATİK MİLLETVEKİLİ” DENİZ BAYKAL’IN TORNASINDAN ÇIKMIŞ ASLI BAYKAL’IN CHP’YE ZARAR VERMEMESİ OLASI MI?!. https://bakikarakol.com/hizipci-bankamatik-milletvekili-deniz-baykalin-tornasindan-cikmis-asli-baykalin-chpye-zarar-vermemesi-olasi-mi/ başlıklı yazımı okuyan, çok iyi tanıdığım, çok iyi tanıdığım kadar güvendiğim ”dostum”dan aynı gün saat 17.23’te bir ileti (mesaj) aldım.

 

“Merhaba” diye başlayan iletide “Aslı Baykal’ı tanıyorum” deniyordu ve “Sık sık AKP eski Konya Milletvekili Hüseyin Kocabık’ın, Çankaya’daki iş ofisine takılıyor” tümcesi yer alıyordu.

Sonra da…

Hüseyin Kocabıyık’ın, Uşak ilinin şimdiki Valisi öğretmen kökenli Funda Kocabıyık’ın eşi olduğu belirtiliyor, “Aslı Baykal’ın us (akıl) danışmanı”nın Hüseyin Kocabıyık olduğu vurgulanıyordu.

İleti “Sık sık onun ofisinde toplanıp CHP’yi bölme planı yapıyorlar… Aslı da onlara alet oluyor… Çok iyi biliyorum… Kaynağım çok sağlam…” biçiminde bitiyordu.

 

Aslı Baykal yalanlayacak mı?

Yanıtlamayarak,  doğrulayacak mı?

Bilmiyorum.

Ama…

Aslı Baykal, babası “hizipçi”, “cimri” ve “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal gibi, özelde “CHP”mize, genelde “Türk siyasası”na ciddi zarar verecek biri!

Hangi ilden –büyük olasılıkla Antalya’dan- aktif siyasaya başlayacaksa, o ilin CHP İl teşkilatı ile ilçe teşkilatları ve de Antalyalı CHP’liler, “potansiyel tehlike”nin ayırtına varsınlar, Aslı Baykal’ı içlerine almasınlar, CHP’mize ve CHP’liliklerine zarar vermesine olanak tanımasınlar, CHP’mizden üyeliğinin silinmesini mutlaka sağlasınlar.

Bu kadarla kalmasınlar…

Türk Ordusu’nu “en iyi ihracat ürünü” gören CIA elamanı, para spekülatörü Soros’un, partimiz CHP’mizdeki siyasi kadrolarının, partimiz CHP’mizden uzaklaştırılmalarının fitilini ateşlesinler, yurt genelindeki CHP teşkilatlarına da öncü örnek olsunlar.

Yoksa…

AKP işbirlikçisi “sözde CHP’liler”, partimiz CHP’mizi -bitirmek için-içten ve dıştan kurt gibi kemirecekler, emperyalist “Geri dönüşüm projesi”nin gerçekleşmesine hizmet etmiş olacaklar.

 

Bilelim ki…

AKP, “Geri dönüşüm partisi”dir!

Partimiz CHP’mizde siyasa yapmaya soyunan “hizipçi”, “cimri” ve “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’ın kızı Aslı Baykal da –iletideki bilgilere göre-  “geri dönüşüm partisi” üyesi AKP’lilerle iş tutuyor!..

İZMİR’DE HDP’YE TERÖR SALDIRISI VE HALKLAR, DÜŞMANLARI “BAŞ TERÖRİST” EMPERYALİSTLERİ TANIMALI!..

150 150 bakikarakol

Bugün…
Emperyalistlerin, Türkiye’mizle ilgili onca projelerinden biri olan “Türkiye’nin Geri Dönüşümü”nü, AKP’nin de bu “Türkiye’nin Geri Dönüşümü” projenin ürünü olduğunu ve AKP Genel Başkanının 6 Mayıs 2018’deki İstanbul AKP 6’incı Olağan İl Kongresi’nde açıkladığı “2023, 2053, 2071 hedefleri”ni yazmayı planlamıştım.
Dün…
Saat 11.00 sıralarında İzmir HDP İl Başkanlığında yaşanan ve İl Başkanlığında çalışan emekçi kadının kızı Deniz Poyraz’ın katledilmesiyle sonlanan “terör eylemi” https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/hdp-il-binasi-onunde-hareketli-dakikalar-6491233/ engel oldu, önceliği aldı.

Öncelikle…
Belirtmeliyim ki…
Dünkü “terör eylemi” çok canımı sıktı!
Çok canımı sıktığı kadar, tedirgin etti, ürküttü!
Yarın ve yarınlarda olacakların sıkıntısını iliklerimde hissettirdi!
Sanki…
“Karanlık, çok tehlikeli bir düğme”ye basılmıştı!

Aynı saatlerde, İzmir HDP İl Başkanlığında, 40 kişi katılımlı bir toplantı yapılacağını HDP Eş Genel Başkan Mithat Sancar’dan duyunca, bir katliamdan dönüldüğünü düşündüm, -lütfen yanlış anlamayın ve hoşgörün- 40 yerine 1 can yitimine –çok özür dilerim- sevinir oldum!

40 kişilik toplantı, iyi ki –henüz açıklanmayan nedenden ötürü- ertelenmiş!
Ya ertelenmeseydi?!
Ya planlanan 40 kişilik toplantı yapılsaydı?!
PKK’lı teröristlerden ayırtı (farkı) olmayan “Onur Gencer” https://www.birgun.net/haber/hdp-izmir-il-binasina-saldiri-duzenlendi-bir-kisi-olduruldu-348667?utm_source=webpush adlı terörist, 40 insanı da öldürecekti!

Neyse ki, olmadı!
Ülke büyük bir “kaos”tan “şimdilik” kurtuldu!
Tehlike geçmiş değil!

Burada, 40 katılımcı toplantının ertelenmesi, çok önemli!
Katkısı olanlar kutlanmalı!

Kaygım…
Benzer terör eyleminin, doğu veya güneydoğu illerimizin birinde, birkaçında, başka siyasi partilerin il başkanlığı binalarına yapılmasıdır!
Dilerim yapılmaz!
Yapılırsa…
İş fena büyür!
1980 öncesi “sağ-sol kavası”nın beteri yaşanır!

Böyle bir gelişmenin olasılığı dahi beni korkutuyor!

Siyasi ve sorumlu kadrolar, “olacaklar”ı öngörmek, ayrımcılık yapmadan ciddi önlemler almak zorundalar!
Almazlarsa…
1980 öncesi oluk oluk kardeşkanının aktığı karanlık günlerin aynısına döneriz!

“Yeşil Kuşak ve Yeşil Yol” projeleri ile 30 yıllık “Çin yolu”na çıkmaya hazırlanan emperyalistler, 12 Eylül 1980 faşist askeri darbeye giden süreci 1978 ortalarında başlattıkları gibi işler peşindeler!
Dertleri…
AKP’ye söylettikleri “2023, 2053, 2071” projelerini yaşama geçirecek, “sözde” yeni bir “Sivil Anayasa”yı Türk halkına kabul ettirmek ve Türkiye’de uygulanır kılmak!

Ülkemiz, halkımız içte ve dışta çok büyük bir “emperyalist tuzak”la, “düşmanlık”la karşı karşıyadır!
Uyanık olmak, kaynaşmak zorundayız!

Terör, terördür!
“Senin terörün, benim terörüm” olmaz!
Terörist de, teröristtir!
“Senin teröristin, benim teröristim” yoktur!
Terörün de ,teröristin de anası-babası, üreteni, büyütüp besleyeni, “Baş terörist” emperyalistlerdir!
Halklar, düşmanlarını çok iyi tanımalılar!..

30 YIL SÜRECEK “3’ÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI”NIN FİTİLİNİN ATEŞLENECEĞİ BAŞLANGIÇ!..

150 150 bakikarakol

Emperyalist G7 liderleri ve bunların etkinliğindeki 30 ülke üyeli NATO’nun, birer gün arayla yayınladıkları bildirilerde vurguladıkları “Yeşil Kuşak ve Yeşil Yol Projesi ile Çin’in uluslararası etkisini 30 yıl içinde azaltmak” https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/g7de-cine-karsi-yesil-kusak-ve-yol-plani-6484063/ içeriğindeki, Türkiye’mizi tuzağa düşürecek oyunu İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener de görmedi!

Ben görebildim de, Akşener, “adı lazım değil” ve gibiler neden görmediler?!
Yoksa…
Çok iyi gördüler ama dillendirmediler mi?!
“Neden?” sorusunu sormayacağım, “Görevlerini yapıyorlar!” deyip geçeceğim.

Ama…
Ülkemizin başına işler açacak emperyalist tuzağı, benim gibi dış siyasa aydınlarımızın, bilgelerimizin, diplomatlarımızın, gazetecilerimizin, araştırmacıların, yazarlarımızın vb olduğuna inanıyorum.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, emperyalist ABD Başkanı “bunak” Joe Biden’la 30 dakika süren görüşmenin ardından yaptığı açıklamanın bitiminde bir gazetecinin, Biden’ın 24 Nisan 2021’deki konuşmasında sözde “Ermeni soykırımı”nı kabul ettiklerini anımsatıp “ Ne düşünüyorsunuz?” sorusuna verdiği “Hamdolsun hiç gündeme gelmedi”
https://bakikarakol.com/hamdolsun-hic-gundeme-gelmedi-demek-ve-emperyalist-buyuk-tuzak-yesil-kusak-planina-aman-dikkat/ yanıt, bir numara gündem olunca dile getirmediler, beklemeye aldılar; “Hamdolsun hiç gündeme gelmedi” gündemden düştüğünde ayrıntılı yazacaklar, konuşacaklar, değerlendirmelerde bulunacaklar.

Dünkü grup konuşmasında şehit çocuğunu anlatırken sesi titreyen, gözleri nemlenen, duygu selinden şehit çocuğunun mektubunu yarıda kesen Akşener de “Hamdolsun hiç gündeme gelmedi” söylemine, yergilerde bulundu.
(Akşener haberlerini, Akşener’in grup konuşmalarını en güzel veren Yeniçağ Gazetesi’nin internet sitesinin https://www.yenicaggazetesi.com.tr/iyi-parti-lideri-meral-aksenerden-erdogana-neler-konustun-acikla-457765h.htm linkinden, Akşener’in konuşmasını okumanızı istiyorum.)

Emperyalistler ekonomik, siyasi ve askeri örgütleri aracılığıyla, Çin’e ve de Çin coğrafyasına yönelik 30 yıllık siyasasını en yalın, anlaşılır biçimde açıkladılar dünya kamuoyuna sundular.
Görmek, anlamak, siyasa ve siyasalar belirlemek ülkelerin siyasi kadrolarına kalmış.
Görmeyen, anlamayan, siyasa/siyasalar belirlemeyen ülkeler ise “kullanılmak”la kalırlar.

Hedef belli:
Çin.
Araç:
Yeşil Kuşak ve Yeşil Yol Projesi.

Anlaşılıyor ki…
Çin’in çevresindeki Türk kökenli Müslüman ülkeler “ayarlanacak”, donatılıp hazır hale getirecekler, Çin’e saldırtılacaklar.
Çin en katı tepkiyi vermekten geri durmayacak.
Bir Müslüman Türk ülkesine yapılacak Çin zulmü, bölgedeki tüm Müslüman Türk ülkelerini ortak hareket itecek.
Böylece, 30 yıl sürecek 3’üncü Dünya Savaşı’nın fitili ateşlenmiş olacak!

Türkiye, iki nedenden, bu ateş çemberinin içinde yer alacak:
Birincisi, “Müslüman ülke” olmasından ötürü bölgedeki “Müslüman Türkler” üzerinde etkili olacağı; ikincisi, “NATO üyesi ülkesi” olduğu için…

Başından itibaren, yüzümüz, 30 yıl boyunca Asya’ya, Asya’daki Müslüman Türk kardeşlerimize dönük olacak.
İçte “Turancılık”la birlikte “Türk-İslam Sentezi” pik yapacak.
Lakin…
Pik yapmak zorunda.
Çin coğrafyasındaki Müslüman Türk kardeşlerimiz, savaşlarında, bizleri de yanlarında görmek isteyecekler.
Böylesi dibi derin kuyu!

Emperyalistlerin, dünya devi Çin’le savaşlarında, Türk askerine gereksinimi var; yoksa baş etmeleri, kazanmaları çok zor!

Pekiii…
Takkeli, cübbeli generallerin komutasındaki Türk askeri, “komuta yetersizliği, beceriksizliği” yüzünden, eskisi gibi savaşması olası mı?!
Olası göremiyorum ve buna kahroluyorum!

Çin’e uzanan bu “Yeşil Kuşak”lı “Yeşil Yol”da hedef tek “Çin” olsa da, karşıda bir “dev” var!
Hiçbir şey, hiçbir biçimde hiç basit, kolay olmayacak!
Milyonlarca suçsuz, günahsız insana, kilometrelerce doğaya yazık olacak!

Dün, “bunak” Biden’la 3,5 saat görüşen Rusya Devlet Başkanı Putin, https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/biden-putin-gorusmesi-sona-erdi-6490207/ NATO karşısında “Cin yanında görünse” de, hiç içten ve inandırıcı değil.
Sovyetler Birliği dağıldığında, ekonomisi dibe vuran Rusya’nın kısa sürede toparlanıp eski gücüne varması, eskisi gibi dünyanın süper gücü olması, sizlerce de, düşündürücü değil midir?!
Düşüncem o ki:
Eski KGB ajanı Putin, göründüğünün tersinde biri!
Çin’in yanında yer aldığına kanmayın.
(Sakın yanlış anlaşılmasın, Çin yanlısı değilim, Maoizm’e gençliğimden beri karşıyım; ama İşçi Sınıfı’na, İşçi Sınıfı Bilimi’ne inanırım.)

Şunu da belirteyim:
Düşman emperyalistlerin, Ortadoğu ve Asya çıkarları hatırına, iç siyasamızda, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı ile değil, arkasında halk desteği daha çok olan siyasi kadroyla yol almak istediğini, “elerki (demokrasi), basın özgürlüğü, insan hakları, yargı bağımsızlığı…” gibi vurgularıyla anlattıkları izlenimindeyim…

EMPERYALİST TUZAĞI DÜN “ADI LAZIM DEĞİL” GÖREMEDİ, BAKALIM BUGÜN AKŞENER GÖRECEK Mİ?!.

150 150 bakikarakol

Önce…
Dünyayı sömürerek yöneten “çekirdek emperyalistler” kendi aralarında toplandılar, düşündüler, görüşler ortaya attılar, tartıştılar, kararlar aldılar.

Sonra…
Aldıkları kararları, bir alt kurulları “G7”ye ilettiler.
G7’nin liderleri, işlerini yürüten siyasilerdi.
G7 liderleri, patronlarından gelen “30 yıllık iş planı”nı 13 Haziran 2021 Pazar günü gerçekleştirdikleri toplantı bitiminde kamuoyuna açıkladılar.
Açıklamanın özü “Yeşil Kuşak ve Yeşil Yol Projesi ile Çin’in, uluslararası etkisini 30 yıl içinde azaltmak”tı. https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/g7de-cine-karsi-yesil-kusak-ve-yol-plani-6484063/

Sonra da…
14 Haziran 2021 Pazar günü, 30 ülke üyeli NATO toplantısı yapıldı ve aynı gün ortak bildiri yayınlandı.
Ortak bildiri, bir gün önceki “G7 liderler bildirisi”nin aynısıydı.
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57471476

G7 ve NATO bildirileri, ülkemiz Türkiye için bir tuzaktı!

Neden, nasıl tuzak olduğunu dünkü “HAMDOLSUN HİÇ GÜNDEME GELMEDİ” DEMEK VE EMPERYALİST BÜYÜK TUZAK “YEŞİL KUŞAK PLANI”NA AMAN DİKKAT!.. https://bakikarakol.com/hamdolsun-hic-gundeme-gelmedi-demek-ve-emperyalist-buyuk-tuzak-yesil-kusak-planina-aman-dikkat/ başlıklı yazımda anlattım.

“Kamutay’da grubu olan, olmayan siyasi partiler, altına Türkiye’nin de imza attığı “NATO Bildirisi”ne ne tepki vereceklerdi?” diye bekledim.

Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın küçük olmasına karşın güçlü, etkili ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli emperyalist tuzağı, tehlikeyi göremedi, dünkü grup konuşmasında dillendiremedi, her zamanki gibi esti, gürledi, muhalefete çattı.

Geçtim…

Partim CHP’min ne yazık ki başındaki “adı lazım değil”in neler söyleyeceğini merak ettim.
Televizyonun karşısına geçtim oturdum, canlı yayını izledim.
Bir saatlik konuşmasına, 4 yıl önce Ankara’da başlayıp 25 günde İstanbul Maltepe’de bitirdiği “Adalet Yürüyüşü”yle giriş yaptı, uzunca anlatı sundu.
Bol bol, “AKP, MHP seçmeni”nin ve “ülkücü kardeşleri”nin vicdanlarına seslendi.
Konuşması ilerledikçe, kendi kendime “Yoksa, Türkiye’yi ciddi sıkıntılara sokacak ‘emperyalist tuzak’a değinmeyecek mi?!” diye söylendim.

“Adalet” vurgulu konuşmasında “Aynı tablo dış politikada da var” tümcesini duyunca canlandım, dinlemeye koyuldum:
“Yahu kardeşim sen bu Türkiye’den ne istiyorsun ya, ne istiyorsun sen? Türkiye’nin hak ve çıkarlarını asla ve asla savunamıyor. Geceleri yatamıyordun, ‘Vay efendim beni neden falan kişi aramadı, falan devlet başkanı aramadı.’ Uyuyamıyor bile… Yahu arasın veya aramasın kardeşim. Türkiye bu hale getirilir mi?” dedi, sürdürdü:
“Öyle bir rezalet yaşattılar ki dış politikada, Türkiye’nin itibarını yer ile yeksan ettiler. İçerde aslan kesiliyor, kaplan kesiliyor, kükrüyor… Vay efendim ‘Bu can bu tende kaldığı sürece papazı alamazsın.’ Bir telefon, papaz ertesi gün teslim. Ne oldu? Ne oldu aslan, kaplan? Yahu nasıl teslim edersin? Hangi gerekçeyle teslim edersin? Biz yeniden ‘Yurtta barış, dünyada barış’ politikasına döneceğiz. Bölgemize barışı getireceğiz.
Terörü bitireceğiz, terörü. Bölgemize barışı getireceğiz, bölgemize huzuru getireceğiz. Herkesle kucaklaşacağız, hiçbir ayrım yapmayacağız vatandaşlarımızın arasında. İnancı, yaşam tarzı, kimliği ne olursa olsun herkesi baş tacı yapacağız. İki temel kırmızı çizgimiz var: Bayrağımız ve vatanımız. Bayrağımız ve vatanımız konusunda sorunu olmayan herkesle kucaklaşmaya hazırız, hiçbir tereddüdümüz yok.”
https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-tbmm-chp-grup-toplantisinda-konustu-15-haziran-2021

Derin hayal kırıklığı yaşıyorum!

Türkiye, Asya’da tuzağa düşürülüyor ve 30 yıl boyunca tuzak batağında çırpınacak, Türkiye’nin 2’inci büyük siyasi partinin başındaki “herif” bundan habersiz, tek sözcük etmiyor!

Haberi var da, üstünü mü vurmuyor?!

“Olabilir” ise “görevini yapıyor” demektir!

Zaten…
Bilerek veya bilmeyerek, “30 yıllık emperyalist tuzak”tan konuşmamasıyla, G7 ve NATO bildirilerini -muhalefette, iktidarda olsun- desteklediği ve de destekleyeceğini, “ilgililer”ine “arz” ediyor!

Ah!
Ne desem!

Kırmızı çizgilerimizden, bağımsızlığımızı ve özgürlüğümüzü ağzına almaması bir başka dert!

Görelim bakalım bugün, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşer, emperyalist tuzağın ayırtına varacak mı, dile getirip dikkati çekecek mi?

Bu arada…
Çin’den de NATO’ya sert yanıt geldi.
Ayrıntıya girmeyeceğim, haber https://www.ntv.com.tr/amp/dunya/cinden-natoya-sertyanit,R8l6HojPv0qJAh0jPYWbUw linkini vermekle yetineceğim…

“HAMDOLSUN HİÇ GÜNDEME GELMEDİ” DEMEK VE EMPERYALİST BÜYÜK TUZAK “YEŞİL KUŞAK PLANI”NA AMAN DİKKAT!..

150 150 bakikarakol

Emperyalist ABD’nin 46’ıncı “bunak” Başkanı Joe Biden, 24 Nisan 2021’de çıktı, 1915’deki Ermeni göç olayını “soykırım” olarak kabul ettiklerini açıkladı. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/24-nisan-aciklamasi-bidenin-soykirim-terimini-kullanmasi-ne-anlama-geliyor-1830678
Anımsayın:
Biden 20 Ocak 2021 günü “ABD Başkanlık koltuğu”na resmen oturduktan günler, aylar sonra, 24 Nisan’a 2 kala, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanını telefonla aradı.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanına, 24 Nisan’da yapacağı konuşmada sözde “soykırım”ı tanıyacağını söyleyeceğini iletti.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı günlerce sessiz kaldı.
Bıden sözünün arkasında durdu…
Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın küçük olmasına karşın etkili/güçlü ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli saman alevi kesildi.
Cumhur İttifakı’nın yandan çarklısı Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek de esti, gürledi.
Cumhur İttifakı karşısındaki muhalefet partileri her zamanki gibi sözlü yergilerde bulundular.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, İletişim Başkanı gibi yüksek bürokratlar, Cumhur İttifakı İktidarı’nın yandaşları, yalakaları “14 Haziran 2021”i işaret ettiler, yazdılar, çizdiler, kasıla kala tv kanallarında dile getirdiler.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı o gün NATO zirvesine gidecekti, orada Biden’in ağzının payını verecekti, falan filan.
Cumhur İttifakı ve Cumhur İttifakı İktidarı yanlısı gazeteler bu içeriklerde manşetler attılar, haberler yaptılar.
Ve o gün -14 Haziran 2021- geldi çattı.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, Belçika’nın Başkenti Brüksel’de yapılacak “NATO Liderleri Zirvesi”ne katılmak için, 13 Haziran 2021 Pazar günü İstanbul Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi’nde, hareketinden önce basın toplantısı düzenledi; açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/128260/-nato-zirvesi-nde-muttefiklerimizle-birlikte-ittifaka-verdigimiz-onemin-altini-bir-kez-daha-cizecegiz-
Bir gazeteci “ABD yönetiminin 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak tanımalarının Türkiye’ye karşı bir tutum olduğunu kabul edersek, bu zirveyle açıkladığınız hedeflerinize ulaşmanız ne kadar mümkün olabilir?” sorusunu yöneltti
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı “Sayın Biden’le geçmişte gerek evimde ziyaret etmek suretiyle, gerek Amerika’da bulunduğumuz yerde bir araya gelmek suretiyle birçok görüşmelerimiz oldu. Yani kendisi Obama’nın yardımcısı olduğu dönemde de yine sık sık görüştüğümüz bir dostumuz” dedi, ekledi:
“Şu anda da temenni ederim ki bu görüşmelerimizi aynı hassasiyet içerisinde yaparak 24 Nisan’ı unutturacak adımları da atmış oluruz.”

“24 Nisan’ı unutturacak adımları da atmış oluruz” mu?!
Bu, bu ne demek?!
Sözde “soykırım”ı kabul ettiklerine ilişkin sözlerini yalatmak gerekirken, “unutturmak” mı?!.

Dün de…
Biden’la -1,5 saat olacağı algısı pompalanan- baş başa görüşme bir saat gecikmeli gerçekleşti ve topu topu 35 dakika sürdü.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, dünya basınının karşısına Biden’sız, tek başına çıktı, görüşmeyle ilgili yarım saatlik bilgilendirmede bulundu, sonra da soruları yanıtladı.

Sorulardan biri, Biden’la baş başa görüşmede sözde “soykırım”ın gündeme gelip gelmediği idi.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının yanıtı “Hamdolsun hiç gündeme gelmedi”! https://www.gercekgundem.com/siyaset/281335/chpli-ozelden-erdoganin-hamdolsun-24-nisan-gundeme-gelmedi-aciklamasina-videolu-yanit oldu.

Duyduklarıma inanamadım!
Onurum kırıldı!
Sırttan hançer yemiş gibi derin acı hissettim!
Yaşamımda ilk defa dakikalarca hüngür hüngür ağladım!

Gündeme gelmemesi, getirilmemesi, hele de “hamdolsun” sözcüğünü özellikle kullanmak –Tanrı aşkına- ne demek?!

Ey vah!
Vah ki vah!

Ve…
Çok daha vahimi…
13 Haziran 2021 Pazar günkü G7 ülkeleri bildirisiyle https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/g7de-cine-karsi-yesil-kusak-ve-yol-plani-6484063/, bir gün sonraki (14 Haziran 2021 Pazartesi) NATO bildirisindeki https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57471476 “Çin” vurgusu!..

G7 ülkeleri bildirisinde, Çin’in etkisini azaltmak için “yeşil kuşak ve yeşil yol planı”nda “mutabakata” varıldığı; NATO bildirisinde ise “Çin’in davranışları, sisteme meydan okuma” olarak tanımlanıyordu.
Bu ne demek?!
Emperyalist Birleşik Krallık/İngiltere ile emperyalist ABD arasındaki “derin savaş”ın kazananı İngiltere’ydi.
Çin’in üzerine ilkin, “yeşil kuşak” sözcükleriyle kodlanan, İngiltere üretim ve kumandasındaki dinci cemaat ve tarikatlarla gidilecek.
Bu tarikat ve cemaatler, Cin coğrafyasındaki Türk kökenli Müslüman ülkelere taşınacaklar, o ülkelerde bakılıp beslenecek, çoğaltılacaklar, Çin’e saldırtılacaklar!
Çin, bölgesindeki IŞİD benzeri yapılanmaya kayıtsız kalmayacak, onları barındıran ülkelere askeri gücüyle bindirecek.
Bir yandan da, Türk ve Müslüman ülkelerinde yaşanacak Çin vahşetine karşı Türkiye’deki “Türk-İslam Sentezci” yönetimi ve bu senteze kendilerini kaptıran insanları kışkırtacak emperyalistler, Türk askerini, 30 yıl sürecek savaşın içine atacaklar!

Türkiye’de, düşünen herkesin, bu emperyalist oyunu/tuzağı öngörmesi, önlem alınmasına çırpınması “vatan ve vatandaşlık görevi”dir!
Öyle bir görev ki…
3’üncü Dünya Savaşı’nı çıkartmayacak, önleyecek büyük, yüce görev!..