Yazılarım

HALKIMIZIN VE HALKLARIN ZAFER BAYRAM: 30 AĞUSTOS!..

150 150 bakikarakol

30 Ağustos!..

Adı üstünde:

Zafer!..

Olumlu her alanda ve olumlu her anlamda zafer!..

 

30 Ağustos 1922’deki zafer, 99 yıldır, o yüce değerini capcanlı koruyor!

Daha nice 99 yıl koruyacak!

Çünkü…

Birilerinin, kimselerin değil, herkesin zafer!

 

30 Ağustos’u en iyi, 30 Ağustos’u yapanlar, 30 Ağustos’u yapanların izinde gidenler; bir de, 30 Ağustos’ta dize getirilen, yenilen düşmanlar yani emperyalistler ve onların –kraldan çok kralcı, düşmandan çok düşman kesilen- yerel/yerli işbirlikçileri bilirler!

Bilirler ama…

Bilinmemesi için de ellerinden geleni yaparlar!

 

99 yıldır yapmadıkları kalmadı!

Sonuç alamadılar, amaçlarına ulaşamadılar!

 

Ulaşamayacaklar da!..

 

Neden ulaşamayacaklarının bilincindeler!

 

Dünya lideri Kemal Atatürk mayası, aydınlanması ve Anadolu Müslümanlığı gerçekçiliği geçit vermiyor!

 

Vermeyeceğini de görüyorlar, kuduruyorlar!

Kinleri, öfkeleri, saldırganlıkları bundan!

 

Irak, Suriye’den sonra Afganistan’daki bitik hallerini gördük!

İşbirlikçilerinin de!..

 

Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, aynıdırlar!

 

99 yıl önce, yoksul, ordusu bitirilmiş Türkiye’de denediler, 30 Ağustos sabahı, çil yavrusu gibi dağıldılar, yenik düştüler, kaçmak zorunda kaldılar!

 

30 Ağustos zaferi örnektir!

Dünya halklarına örnek olmuştur!

Örnek olacaktır!

 

Halkımızın ve halkların 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun!..

UYURGEZER “YETMEZ AMA EVET”Çİ AHMAKLAR!..

150 150 bakikarakol

Yıl 2010’un başları.

İktidarda AKP tek başınadır.

Başbakan, AKP’nin şimdiki Genel Başkanı’dır.

Cumhurbaşkanı (11’inci), AKP’li eski Milletvekili, eski Başbakan, eski Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’dür.

Günlerden, 23 Nisan’dır.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 90’ıncı yıldönümüdür.

Bütün yurtta, resmi kurum ve kuruluşlarda olduğu gibi Başbakanlık’ta da kutlama vardır.

O günkü Milliyet Gazetesi, Başbakanlık’taki kutlamayı Erdoğan: Yetki sende asarsın kesersin” https://www.milliyet.com.tr/siyaset/erdogan-yetki-sende-asarsin-kesersin-1228982 başlığıyla şöyle veriyor:

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 23 Nisan nedeniyle koltuğunu 4. Sınıf öğrencisi Elgin Koçubaba’ya bıraktı. ‘Ben çok yoruldum, koltuğumu başbakana bırakıyorum’ derken, küçük başbakana ‘Artık yetki sende. İster asarsın, ister kesersin’ şeklinde ilginç bir nasihatta bulundu. Başkanlık sistemi sorulan küçük başbakan bu konuda Erdoğan ile aynı görüşte olmadığını söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, koltuğunu 23 Nisan nedeniyle, Orhan Cemal İlköğretim Okulu 4. sınıf öğrencisi Elgin Koçubaba’ya bıraktı. Çocuklara etnik kökene saygı duyulması gerektiği ancak tek vatan tek millet anlayışıyla yapılması gerektiğini söylerken, çocuklara siyasal ve ekonomik konularda durum değerlendirmesi yaptı. konuşmasının ardından, ‘Ben çok yoruldum, koltuğumu başbakana bırakıyorum’ diyerek sözü, Elgin’e bıraktı. Küçük başbakanın, Erdoğan’a konuşmaya başlamak için izin istemesi üzerine, ‘Artık yetki sende, ister asarsın. İster kesersin’ diye nasihat verdi.

Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Elgin Koçubaba, devlet başkanlığı konusunda Başbakan Erdoğan’a katılmadığını olağan sistemin başkanlık sistemine göre daha iyi olduğunu söyledi. Koçubaba, ‘Bu konuda sayın Başbakan’a katılmıyorum. Başkanlık sisteminin gelmesini istemiyorum. Ulu önder Atatürk ülkemiz için Cumhuriyet’i uygun gördü. Ülkemiz için en iyisinin Cumhuriyet olduğunu düşünüyorum’ yanıtını verdi. Başbakan Erdoğan, Koçubaba’nın bu sözleri üzerine, küçük başbakana bir süre başkanlık sistemini anlattı.

 

Üç gün sonra (26 Nisan 2010 Pazartesi) Yeniçağ Gazetesi’nde “Yeniçağ’dan Mektup” bandı altında Astığı astık, kestiği kestik Başkanlık mı?” https://www.yenicaggazetesi.com.tr/-363162h.htm başlığıyla şu yazı yayınlanıyor:

Saygıdeğer okuyucularımız;
Başbakan’ın dilinin altından çıkardığı “Başkanlık” baklası da en az Anayasa konusu kadar gündemi meşgul ediyor. Geçen hafta “Başbakan’ın canı Başkanlık mı çekti?” diye sormuştuk. Canının Başkanlık çekmesine bir diyeceğimiz yok… Nefis bu, neler neler ister?… Önemli olan Başbakan’ın “Başkanlık” anlayışının ne olduğudur… Eğer, 23 Nisan dolayısıyla makamına oturttuğu çocuğa söylediği gibi, “Şimdi Başbakan sensin… Yetki sende… İster as, ister kes…”  anlayışında bir “Başkanlık” peşindeyse Allah fırsat vermesin. Allah Türk milletini bu anlayıştaki Başkanlık ve Başkanlardan korusun…

 

Sanki bu yazı yazılmamış!

Sanki bu yazıdan 3 gün önce Başbakanlık’taki kutlamada o sözler edilmemiş!

Ülkenin yarım us (akıl) aydınları, liberalleri vb 12 Eylül 2010’da yapılacak anayasa değişikliğini sahiplendiler, halkın “Evet” oyu vermesi için “Yetmez ama Evet” çığırtkanlıklarıyla cansiperane savundular!

 

Halkoylamasında açık ara “Evet” beklediler ama onca baskıya, devlet olanaklarına, katakullilere karşın, yüzde 5.5’lik ayırtla (farkla), Türkiye rotasının değişmesine ivme kazandıran, ülkeyi bugünkü ciddi sıkıntılı günlere taşıyan 26 Maddelik Anayasa değişikliğinin kabul edildiği açıklandı!

AKP Genel Başkanı Başbakan “Hap gibi yutacaklar” sözünü bu halkoylamasında söyledi!

 

Bir ulus, 26 Maddesi, hap yutmuş ya da yutturulmuş gibi değiştirilen Anayasa’la yönetilir mi?!

O değişikli Anayasa, hukuken geçerli olabilir mi?!

 

Uyurgezer “Yetmez ama Evet”çi ahmaklar, ülkenin ve halkın geldiği, getirildiği noktadan sanki sorumlu değiller!

Sorumluluklarını unutturmak için, atı alan Üsküdar’a geçtikten sonra, arlanıp sıkılmadan kandırıldıklarını, aldatıldıklarını söyleyerek, yazıp çizerek, AKP’yi, AKP iktidarını ve de AKP’li siyasi kadrolarını yerip duruyorlar!

Geçsinler!..

Ahmaklıklarını, sözde aydın, liberal vb olduklarını, yanlış yaptıklarını, ihanet ettiklerini kabullensinler, çekilsinler, kendilerini unuttursunlar!

Uyandıklarını, anladıklarını sanmasınlar!

Ahmaklıklarını sürdürmelerinin zerre yararı yok, çok, büyük zararı var!

Bilsinler:

Her “Yetmez ama Evet” usa geldikçe, her “Yetmez ama Evet” denildikçe, lanetle anılacaklar!

 

*

 

Sevgili okurlarım;

Çok önemli gelişmelerde yazmak kaydıyla, sizden, 30 Ağustos 2021 Pazartesi gününe kadar izin istiyorum.

Ara ara twitter paylaşımlarım olacak.

30 Ağustos 2021 Pazartesi günü görüşünceye kadar kendinize iyi bakın.

Hoşça kalın.

Sevgi ve saygılarımla…

TANRI’YA YAKARIYORUM Kİ, BU SİYASİ VE BÜROKRAT KADROLARLA HERHANGİ BİR ÜLKEYLE ASKERİ SAVAŞA GİRMEYELİM!..

150 150 bakikarakol

Sel felaketleri yaşanıyor!

Önlem alınamıyor!

 

Doğu ve Güneydoğu sınırlarımız yolgeçen hanına döndü!

Suriyelilerden sonra şimdide de Afganlı göçmen ellerini kollarını sallayarak akın akın geliyorlar!

Önüne geçilemiyor!

 

Son olarak…

Güney il ve ilçelerimizde, 9 gün önce başlayan orman yangını söndürülemiyor!

Muğla ilimize bağlı Milas ilçemizdeki Kemerköy Termik Santrali de yanar oldu!

Belediye Başkanları, sanatçılar, yurttaşlar “Yangını söndürecek uçak, helikopter nerede?!” bağırıyor, isyan ediyorlar!

 

Bir kadın yurttaş “Bize su vereceğine çay atıyor” https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/yangin-magduru-vatandas-isyan-etti-biz-onu-basimizin-taci-ettik-o-bize-su-verecegine-cay-atiyor-6575114/ diyerek, yana yakıla tepkisini dile getirirken, bir başka kadın, karşısına dikildiği Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemir’in yüzüne haykırıyordu:

“Her taraf yandı. Helikopterler nerede, siz neredesiniz? Yazıklar olsun! Hükümet istifa!” 

https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/vatandaslardan-bakan-pakdemirliye-tepki-helikopterler-nerede-yaziklar-olsun-hukumet-istifa-6574946/

 

Türk halkının, yaşayarak gördüğü, tanık olduğu ve artık çok iyi bildiği, dünyada ilk ülkemizde uygulanan ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin, “sistem” olmadığını, olamayacağını dünya halkları da kabul etmelidir, hiçbir ülkede uygulanmasına izin vermemelidir ve bunun savaşımını hemen başlatmalıdır!

İnsan ve insanlık düşmanı emperyalistler de, “siyasi laboratuvar” olarak kullandıkları Türkiye’de, dünyada ilk gerçekleştirdikleri ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiprojelerinden, Türkiye’deki sonuçlardan dersler çıkararak, vazgeçsinler!   

 

Türkiye’de afetler art arda yaşarken, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin “Cumhur İttifakı İktidarı”, ne acı gerçektir ki, çare olamıyor!

Türk Hava Kurumu’nun (THK’nın) hangarlardaki yangın söndürme uçaklarının uçmasına izin vermiyor!

Yetmezmiş gibi, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı dün gece, yandaş tv kanalında şu sözleri ediyor:

“Antalya Büyükşehir Belediyesi, Muğla Büyükşehir Belediyesi birinci derecede sorumludur. İzmir aynı şekilde, Aydın aynı şekide. Denizli de öyle. Bunlar ‘Hayır bizim sorumluluğumuz yok’ diyemezler. Açsınlar yerel yönetimlerdeki yasayı iyice incelesinler. Bunlar ne tür bir seferberlik yaptılar? Şu anda ne yapıyorlar? 8 şehidimiz var. Orman teşkilatı şehitlerimizdedir. Hiçbir yerden kaçma noktasına gitmedik. 2002’de 14 adet 21 ton kapasiteli uçak var. 2021’de 682 adet iş makinası var. Bütün bunlarla beraber yangınla mücadeleyi sürdürüyoruz. Kaçamak yapmak yok. Üzerine üzerine gidiyoruz.” https://www.birgun.net/haber/erdogan-asiri-bir-ruzgar-olmasa-sondurmek-daha-kolay-olacak-354063?utm_source=webpush

 

(Denizli Büyükşehir Belediyesi kendilerinde, diğerleri partim CHP’mde.)

 

Vurgulandığı gibi, madem “Hiçbir yerden kaçma noktasına gidilmedi”, 21 ton kapasiteli 14 tane uçak, 682 adet iş makinesi ile yangınla mücadele sürdürülüyor, ormanlarımız neden 9 gündür cayır cayır yanıyor, vatandaşlar feryat figan ediyor?!

 

Kusura bakılmasın…

Ben, siyasi ve atanmış bürokrat kadronun söylediklerini değil, canı yanan, acısı olan bölge insanımızın söylediklerine inanıyorum!

 

Ve…

İnandıklarım beni korkutuyor!

Bir zamanlar AKP’in özgül ağırlıklısı, Kamutay (Meclis) eski Başkanı, eski Başbakan Yardımcısı ve Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu eski Üyesi Bülent Arınç’ın geçmişte ettiği “İyi ki bu generallerle savaşa girmemişiz” sözü kulaklarımda, Tanrı’ya yakarıyorum ki, bu siyasi ve bürokrat kadrolarla herhangi bir ülkeyle askeri savaşa girmeyelim!

Zihniyetlerindeki sarıklı, cübbeli komutanlarla savaş kazanmamız zor!

Dilerim yanılırım!

Dilerim herhangi bir ülkeyle savaşmayız!..

İKTİDARDAKİLERLE MUHALEFETTEKİLERİ AL BİRİNİ VUR ÖTEKİNE!..

150 150 bakikarakol

Ekonomik çöküntü…

İşsizliğin, ayrımcılığın, kayırmacılığın, yargıda yanlılığın tavan yapması…

Paramızın pul, itibarımızın sıfır olması…

Sel felaketi, ormanlarımızın günlerce (bugün 8’inci gün) cayır cayır yanması…

Ve benzeri…

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni, bunun “Cumhur İttifakı” ile “Cumhur İttifakı İktidarı”nı bitirmiştir!

 

AKP iktidarlarının ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın uydusu, yardım ve yardakçısı muhalefetin de maskesini indirmiş, toplumsal muhalefetin gerisine düşürmüş, bitiş şeridine (kulvarına) sokmuştur!

 

Ülkemizin ve halkımızın, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nden, sistemin “Cumhur İttifakı İktidarı”ndan ve toplumsal muhalefetin çok gerisinde nal toplayan muhalefetten kurtulmaya…

Halkın ve ülkenin sorunlarına planlı, programlı yaklaşacak, ülkeyi ve halkı aydınlık yarınlara planlı, programlı taşıyacak, Kamutay’ı (Meclis’i) halkın ve ülkenin sorunlarının, geleceğinin konuşulduğu, en doğru, en gerçekçi kararların alınacağı, aksatmadan yasalaştırıp uygulamaya sokacak hale getirecek, çağdaş, demokrat, laik iktidara…

Ve de…

Kamutay içinde, kamutay dışında halkın muhalefeti olacak muhalefete…

Çok acil gereksinimi var!

 

Adam gibi muhalefet veya gerçek anlamda halkın muhalefeti olsaydı, bu günlerin anası ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” halka anlatılabilseydi…

Ucube sistem, her tür düzeneğe karşın halkoylamasında açık arayla kabul edilmez, ret edilirdi.

 

Dünyada ilk ülkemizde yasalaşarak uygulanan ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin en büyük özelliği, insanlarda düşünmeyi, devlette planlamayı kaldırmak, yok saymaktır!

 

Bir örnek vereceğim:

Ülkemizde Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) vardı.

5 Ekim 1960’ta kurulmuştu.

8 Haziran 2011’de de kapatıldı.

Kapatan, AKP iktidarıydı.

Öyle sessiz sedasız kapattı ki, kimsenin haberi olmadı!

Sonraki yıllarda kapatıldığı bilindi!

 

Atatürk Orman Çiftliği’ne Saray yapılmasını gününde dillendirmeyen, ancak bittikten sonra konuşur olan, partim CHP’min ne yazık ki başındaki “adı lazım değil”, DPT’nin de kapatılmasında dut yemiş bülbüle dönmüştü!

 

Bilinçsizce değil, görevi gereği böyle davrandığını düşünüyorum!

 

“Adı lazım değil”in ve “dostları”nın görevlerinden biri ise halka, anlatılması gerekenleri, anlaşılır dille anlatamamaktır!

 

CHP’li kimi Milletvekillerinin anlatım konularındaki verimliliklerini, başarılarını, emekleri yadsıyamam.

Onlar da olmazsa, CHP’m hepten, Devlet Bahçeli Genel Başkanlığındaki MHP’ye dönecek!

 

“Adı lazım değil” efendi hazretleri (!), www.gercekgundem.com internet gazetesinin “Kılıçdaroğlu: Herkesi uyarıyorum, kimsenin yanına bırakmam!” https://www.gercekgundem.com/siyaset/290468/kilicdaroglu-herkesi-uyariyorum-kimsenin-yanina-birakmam başlıklı dünkü haberine göre, orman yangınlarıyla ilgili basın açıklaması yapmış, “Cumhur İttifakı İktidarı”na yönelik doğru yergilerde bulunmuş, “Bu söylediklerimin tamamı doğrudur. Geldiğimiz tablo, yaşadığımız trajedi tam da budur. Türkiye yönetilemiyor” demiş.

Sonra da “Sevgili halkım, yangınlar devam ediyor. Biliyorum, canımız çok yanıyor. Büyük bir üzüntüyle söylüyorum ki: Saray iktidarı devletimizi aciz duruma düşürmüştür. Şimdi milletimize yapmamız gerekenleri anlatacağım” diye sürdürmüş.

 

İyi, güzel, hoş da…

Bu doğruları, bu biçimde dile getirmek, halka anlatmak için, ormanların cayır cayır günlerce yanması, iktidarın beceriksizliğinin görülmesi mi gerekirdir?!

 

Mir “adı lazım değil” hazretleri “Yangında zarar görmüş alanlara ne Turizm Bakanı’nın, ne Sarayın, ne de onların avalerinin bir tek tuğla koymalarına izin vermeyeceğiz” tümcesindeki gibi, önceki tümcelerini çoğul ekle bitirirken, her neden “Herkesi uyarıyorum” diyor, ekliyor:

“Yanan alanlarda ranta açılacak bir avuç toprağı bile yanlarına bırakmam, ellerinden alacağım.”

Pardon!..

Tekile dönüş neden?!

 

Ben buna “İktidarın, orman yangınları sürecinde, yangın söndürmekte çaresiz kaldığını ve neden çaresiz kaldığını halka anlatacağına, parti ve ittifak siyaseti yapmak” diyorum!

Doğru bulmuyorum!

 

Muhalefetteki diğer siyasi parti genel başkanlarının da, “adı lazım değil”den geri kalır yanları yok!

 

İktidardakilerle muhalefettekileri al birini, vur ötekine!..

AKP GENEL BAŞKANI CUMHURBAŞKANI, NEDEN HER AFETTEN SONRA VATANDAŞA “ÇAY ATIYOR”?!.

150 150 bakikarakol

Bugün 7’inci gün!

Türkiye’nin ormanları yanıyor!

Ormanlardaki canlılar yanıyor!

Evler yanıyor!

Küçükbaş, büyükbaş hayvanlar tanıyor!

Kümes hayvanları yanıyor!

Yangından, yangın dumanından insanlarımız yaşamlarını yitiriyor!

Kısaca…

Türkiye 7 gündür felaket yaşıyor!

Devlet adına iş yapma sorumluluğunu üstlenen, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin “Cumhur İttifakı İktidarı”, “Bakan” sıfatlı üç-beş “yüksek bürakrat”ı, yangının yoğun olduğu Muğla’nın, Marmaris, Bodrum vb ilçelerine göndermekten, birbiriyle ve birbirleriyle çelişen, halkı da kızdıran, öfkelendiren açıklamalar yaptırmaktan, Türk Hava Kurumu’nun (THK’nın) yangın söndüren uçaklarını, gerçeklerle örtüşmeyen gerekçelerle havalandırmamaktan…

Yani…

Yangınları söndürmemekten başka bir şey yapmıyor!

Olacak şey değil!

İnanılır gibi değil!

Vatandaşın içini, yüreğini cayır cayır yakan dabu!   

 

Eğer yazılanlar doğruysa…

Yangını karadan söndürecek itfaiye araçları, Cumhurbaşkanının konvoyu geçecek diye, dakikalarca bekletilmiş!

Böyle bir şey nasıl olur?!

 

Dahası…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, Marmarise gitmiş.

Marmaris’te gece karanlığında miting yapmış.

Sonra da…

Sel felaketi yaşayan Rize Güneysu ilçesindeki gibi, otobüsün üzerinden, yangınzedelere çay atmış!

Buz kesildim!  

(Sözcü Gazetesi’nden Deniz Zeyrek, dünkü “Son verin bu garabete!” https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/deniz-zeyrek/son-verin-bu-garabete-6569255/ başlıklı yazısıyla konuyu çok güzel dile getirmiş. Emeğine sağlık. Linki tıklayıp okumanızı isterim.)

 

31 Temmuz 2021 Cumartesi günü saat 11.11’de @BakiKarakol hesabımdan yazıp paylaştığım https://twitter.com/BakiKarakol/status/1421564135532384259 tivitimde dediğim gibi:

“Nedir bu afetzedelere çay atmaktaki amaç, gaye, gizem?!”

Çok düşündüm.

 

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, bu “çay atma” olayının, vatandaşta tepkiye neden olacağını öngörememiş midir?!

Olası sayalım ve göremediğini varsayalım…

Onca danışmanları, onca partilileri?!

Onlarda mı öngörememişler?!

 

Ülkemiz ve halkımız şu son günlerde tam bir felaket yaşıyor!

Yaşatan da ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”!

Çünkü…

Bu ucube sistem, en başta Devlette Planlamayı söktü atı!

 

Planlamadan yoksun devletler, felaketlerin her türünde çaresiz kalırlar!

 

Elbette ki ve çok doğaldır ki, ülke halkı, afetlerde, felaketlerde devleti çaresiz bırakan siyasi iktidarı, ilk seçimde sandığa gömer.

 

“Çay atma” olayında usuma tek bir şey geliyor:

Acaba ve yoksa…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, iktidardan düşmek, seçmene bunun iletisini vermek mi istiyor?!

Ki…

Vatandaşın tepkisini çekecek işler yapıyor, yaptırıyor?!

 

Diyorum ki…

Ben bile bu kadarını düşünüyorsam, AKP’yi siyasi yaşamımıza katan, iktidara taşıyan, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanına siyasi yol açan iç ve dış güçler de düşünüyordur.

 Ve…

Önlemlerini alacaklardır.  

Ama…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanın iletisi, seçmende karşılık bulacak, karşılık da sandığa açık ara yansıyacak.

 

Bu arada…

Muhalefet, orman yangınları sürecinde, iktidarın, söndürmekte çaresiz kaldığını ve neden çaresiz kaldığını halka anlatacağına, parti ve ittifak siyaseti yapıyor!

Doğru bulmuyorum!

Muhalefet, toplumsal muhalefetin çok gerisinde kalmaktaki kararlılığını inatla sürdürüyor!..

69 YAŞINDAYIM, “VATANDAŞI ÇARPMA”NIN BÖYLESİNE İLK TANIK OLUYORUM!..

150 150 bakikarakol

Türkiye yanıyor!

İlgisizlikten, duyarsızlıktan, plansızlıktan, çare olamamaktan Türkiye topraklarında yaşayan herkesin de yüreği yanıyor!

 

Yüreği yanan insanların aşıyla, işiyle hayalleriyle oynanıyor, ceplerinden hırsız eller çıkmak bilmiyor!

 

Gündemin böylesi ateşten gömlek olduğu ortamda, hoşgörünüze sığınarak, sonuçları itibariyle, İstanbul’da yaşanan bir çirkinliği, dolandırıcılığı, çarpmayı sizlerle paylaşacağım.       

 

Vatandaş, 28 Temmuz 2021 Çarşamba günü saat 16.30’da Sirkeci’deki 3104ATA kodlu bayiye gidiyor.

02104190044 numaralı “Şans Topu”nun beşini de oynuyor.

12 TL ödüyor.

Saat 16.32.57’de, güvenlik kodu DF1CD403 olan 21003C2134ABE001660059687 nolu biletini alıyor.

O gece 60’ıncı çekiliş yapılıyor.

13478+1 numaralarına 1 milyon 280 bin 960 TL 65 Kuruş isabet ediyor.

İkramiyeyi bir kişi kazanıyor.

 

Vatandaş, elindeki Şans Topu biletine bakıyor.

İsabet” yok.

 

Tam bu sırada 3’üncü kolonda bir ayrıntı dikkatini çekiyor:

İki tane artı (+) var!

Şöyle:

İşaret ettiği/oynadığı rakamlar 1-27-28-33-34+5

Ancak…

Az yukarıda Güvenlik Kodu’nu ve numarasını yazdığım bilette +5’in hemen arkasında ikinci bir artı (+) ve 10 rakamı var!

Yani…

Kolonda oynanan/işaretlenen rakamlar 1-27-28-33-34+5, bilette ise 1-27-28-33-34+5+10!

Bu ne?!

Biletin diğer 4 kolonunda ikinci bir + ve rakam yok!

 

Yazarken, bu defa bir ayrıntı benim dikkatimi çekiyor:  

Vatandaş 5 kolon oynuyor ediyor.

Ama…

Verilen veya alınan bilette oynan kolon sayısı 5 olmasına karşın 6 yazıyor ve vatandaştan 12 TL alınıyor!

Oysa…

10 TL alınması gerekiyor!

2 TL fazla alınıyor?!

Neden?!

Ve bu nasıl oluyor?!

 

Her iki olay, vatandaşı kandırmak, vatandaştan fazla para almak/çekmek, vatandaşı dolandırmak/çarpmak, vatandaşa kazık atmak değil de nedir?!

 

Bu yapılanın, vatandaşı dolandıran, kazıklayan vurgunculardan, soygunculardan, üçkağıtçılardan ne ayırtları (farkıları) var?!

 

Bu soruların yanıtlarını kim, kimler verecek?!

 

Bu çarpmanın, soygunun peşine düşecek, sorgusunu kim, kimler yapacak?!

 

Bu yolla trilyonlar vuran yarasaların yakasına kim, kimler yapışacak?!

 

İlgilisi, ilgileri kim, kimlerse, zaman yitirmeksizin harekete geçsinler, yapmaları gerekenleri yapsınlar!

Yeter artık!..

İçten, iyi niyetli, dayanışma ve yardımlaşa sevdalısı insanlarımız kandırılmasınlar, dolandırılmasınlar!

 

Özelleştirilmesine karşın, hala “Milli” sözcüğünü kullanan, Azerbaycan Piyangosu’na “çöken”  Piyangocu Demirören Grubu sorgulanmalı, yargılanmalı, hesabını vermeli!

Her kuruşunda, her mal varlığında, bu toprakların insanlarının okkalıca hakkı var!

 

İçtenlikle söylemek ve bilinmesini isterim ki:

69 yaşındayım, vatandaşı çarpmanın böylesine ilk tanık oluyorum!

Çok üzülüyor, çok acı çekiyorum!..

CUMHURİYET’TEN ALEV COŞKUN EĞER O İSTEMDE BULUNDUYSA!.. VE MUHALEFET KONUSUNDA YANILAN HÜSAMETTİN CİNDORUK!..

150 150 bakikarakol

Özür dilerim, değinmeden geçemeyeceğim…

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliğinden istifa ettiğini açıklayan Aykut Küçükkaya, istifa gerekçesinde öyle şeyler paylaştı ki, anlamakta, anlamlandırmakta güçlük çektim!

Eğer…

Savladığı (iddia ettiği) gibi, Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun, kendisinden, Türkiye Gazeteciler Sendikası’yla başlayacak toplu iş sözleşme görüşmeleri öncesi sendika üyesi olan editoryal kadrodaki arkadaşlarını sendika üyeliğinden istifa ettirmesini, bu yönde görüşmeler yapmasını https://odatv4.com/cumhuriyet-gazetesinde-deprem–29072131.html istediyse…

Alev Coşkun’un, Küçükkaya’dan, Türkiye Gazeteciler Sendikası’ndan, sendikanın Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışan üyelerinden ve Türkiye’deki, dünyadaki basın emekçilerinden özür dilemesi gerekir!
Yetmez…

Cumhuriyet Vakfı Başkanlığı’ndan ve Cumhuriyet Gazetesi’nden derhal çekilmesi gerekir!

Yetmez…

CHP üyeliğinden de çıkması gerekir!

Çıkmazsa, üyesi olduğu CHP il veya ilçe teşkilatı “kesin ihraç” istemi ile üyeliğini son vermeli, Genel Merkez Yönetimi de bunu onamalı!

Böyle bir gelişme yaşanmazsa, CHP Genel Merkez Yönetimi ve CHP’nin o il, ilçe yönetimi de, Alev Coşkun gibi işçi ve sendika düşmanıdır!

N o k t a ! . .

 

*

 

Günlerdir Türkiye yanıyor!

Ve…

Cumhur İttifakı İktidarı başarısız!

 

Türkiye yanarken, Cumhur İttifakı İktidarı’nın bir şey yapamaması, Türk Hava Kurumu’nun (THK’nın) hangarlardaki yangın söndürme uçaklarını uçuramaması ise Türk halkının yüreğini yakmıştır!

 

Dahası…

Türkiye’nin 2’inci büyük partisinin başındaki, kiralamak istemlerini iletmek için THK yöneticilerini telefonla arıyor, hiç birine ulaşamıyor!

Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li Osman Gürün de aynı istemle arıyor, ulaşamıyor!

Düşünebiliyor musunuz?!

 

Sonra da…

Benim şahsen sevdiğim, saygı duyduğum, 88 yaşındaki 68 yıllık siyasetçi Hüsamettin Cindoruk çıkıyor, muhalefeti kastederek, “Ben olsam parlamentodan çekilirim” diyor! 

 

THK yöneticilerinden birine bile ulaşamayan…

Ve…

Partisinin oy oranı derdine düşen muhalefetin iki ağır partisi, Kamutay’dan çekilse ne yararı olacak!

 

Yeter ki…

Toplumsal muhalefetin önünde engel olmasınlar!

 

“Büyük bir hareket yapmak lazım” tümcesini eden Cindoruk, varlılarıyla yoklukları arasında bir ayırt (fark) gözlenmeyen, iktidar akıntısındaki muhalefetin “büyük bir hareket yapacağına” https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/turkiyenin-terorden-onemli-sorunu-gocmenlerdir-6560533/ gerçekten inanıyor mu?!

İnanıyorsa…

Derin Cindoruk hayal kırıklığı yaşarım!

 

Cindoruk’un “20 sene önce iktidar olmuş bir siyasal parti, siyasi İslam’a dönme kararı vermiş, cumhuriyetin temel ilkelerinden vazgeçmiş bir siyasi hareket var. Bu parti başaramadı, şimdi başaramadığı için sıkıntı yaşıyor. Bir gün anayasa teklif ediyor, bir gün Avrupa Birliği’ni ifade ediyor… Milletvekillerini ikna etmek kolay değil” sözlerine katılıyorum.

“Ama” deyip “Parlamenter sisteme dönmek için süre verdikten sonra, Meclis’ten çekilmektir çözüm. Bu, iktidarı zorlayacaktır” diye sürdürdüğü sözlerine ise katılamıyorum.

Çünkü…

Vurguladığı “Parlamenter sisteme dönmek” sözü hep veriliyor.

İktidarın zorlandığı, zorlanacağı yok!

Tam tersi, iktidar bundan yararlanıyor, kazanım elde ediyor!

 

“88 yaşındayım, böyle bir dönem görmedim” diyen Cindoruk, “Seçimin şartlarını demokratik hale getirmedikten sonra seçime girseniz ne olacak? Arkasında sivil-asker tüm devlet güçleri olan, kaynakları sonsuz bir kişiyle seçime girmek çok zordur” ve “Başkanlık sistemine son verilip parlamenter sisteme dönmeden erken seçim isteyenler hata yapıyor” tümceleriyle doğru vurgularda bulunurken…

Beklerdim ki…

Seçimin koşullarını demokratik hale getirmenin olası olup olamayacağı üzerinde biraz ayrıntılı bilgilendirme yapsaydı.

Değerlendireceğini umuyorum…

SOYLU GENE SAPLA SAMANI KARIŞTIRDI!..

150 150 bakikarakol

Bugün, Sözcü Gazetesi’nde ve www.sozcu.com.tr ‘de dün yayınlanan, Kamutay (Meclis) eski Başkanlarınızdan Hüsamettin Cindoruk’la yapılan Ruhat Mengi imzalı söyleşiyi (röportajı) yazacaktım.

Sel felaketi nedeniyle Artvin Arhavi’de bulunan, İçişleri Bakanlığı’na “Bakan” sıfatıyla atanan “yüksek bürokrat” Süleyman Soylu’nun, halka “hitab”ında, Türkiye’ye kaçak olarak giren Afganlıların, Türkiye’nin zorlu yıllarında yardımlarından söz ederken, sapla samanı karıştıran tümceleri, Cindoruk yazısını yarına bırakmama neden oldu.

 

Sel felaketinden de siyasi çalışma ve siyasi kazanım çıkaran Soylu, Arhavi AKP İlçe Başkanlığı önündeki mini mitinginde “Şimdi diyorlar ki: Türkiye’ye Afganlar geliyor” https://www.pazar53.com/bakan-soylu-arhavide-halka-hitap-etti-37820h.htm diyor, şöyle sürdürüyor:

“Sadece bize gelmiyor. Bizden Batı’ya da gidiyor. Ama o eleştirilenlere bir şey daha söylemek istiyorum: Bu memleket fakru zaruret içindeyken, bir tek silahın, bir tek kurşunun, İstiklal mücadelesinde, Kurtuluş mücadelesindeyken Pakistan ve Afganistanlı kardeşlerimiz kollarındaki bilezikleri sattılar ve Türkiye’ye gönderdiler. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve oradan artan parayla da bugün tekrar söylüyorum, bilmeyenler bilsinler: İş Bankası kuruldu.”

 

İş Bankası’nın kuruluş tarihi ilgili bilgilendirmeyi Tarihçilere ve İş Bankası yönetimine bırakalım…

 

Kemal Atatürk liderliğindeki, emperyalizme ve emperyalistlere, onların yerel işbirlikçilerine karşı verilen Çanakkale Savaşları’mızda ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızda, para, altın, mücevherat vb yardımlarında bulunan Müslüman ülkelerin başında Afgan halkı gelir.

Ama Soylu sıralama yaparken, “Pakistan”ı ilke koymuş.

Bu da, “Suriyeliler, Afganlılardan sonra sırada Pakistanlılarda mı var?!” sorusunu usa (akla) getiriyor.

 

Türkiye’mizin ve halkımızın zorlu yıllarında Afgan halkının yardımları asla ve hiçbir zaman yadsınamaz.

Her keresinde saygıyla anılmıştır, bundan böyle de anılacaktır.

 

Ancak…

Soylu, o yıllardaki aydın, demokrat Afgan halkıyla, Taliban denilen ilkel, vahşi terör örgütüne topraklarında yer vermiş, teslim olmuş gerici, dinci Afgan halkını karıştırıyor!

Hele de…

Yapılan maddi yardım, verilen manevi destekle, yeşertip büyüttüğü vahşi terör örgütü Taliban’dan kaçarak, başka ülkelere, başta da 3 bin kilometre uzaktaki Türkiye’ye kaçak yollarla, neredeyse cıp cıbıldak giren genç ve orta yaş ağırlık insanları sapla samanı karıştırır gibi karıştırıyor!

 

Dünya lideri Kemal Atatürk’ümüzü anlamış, yardımda yarışına girmiş, genelde Müslüman halkların, özelde Afgan halkının başımın üstünde yeri var!

Ama…

Ülkesini ve halkını, Taliban’a bırakıp kendi can derdine düşmüş ne Afgan halkına, ne de başka ülke haklarına ülkemde en mini hak dahi tanınmasını istemiyorum!

Şom ağızlar varsın “Irkçı” desinler.

Umurumda değil!

Asıl ırkçı kendileri!

 

Soylu, Artvin Arhavi AKP İlçe Başkanlığı önündeki mini mitinginde “Bizim bir misyonumuz var” diyor, anlatıyor:

“Biz Müslümanız. Bizim dinimiz, bize bir şey öğretti: İyilikleri anlatacaksınız, kötülüklerden sakındıracaksınız. Bu bir emirdir. Dünyanın her tarafında bunu anlatmakla mükellefiz. Bizi sadece sömürge medeniyetinin bir parçası haline getirmeye çalışanlara da teslim olmamalıyız.”

 

Evet, Müslümanız.

Bu konuda sorunu, sıkıntısı olan yok.

Ha, olan yok mudur?

Vardır.

Ben şahsen, ondan, onlardan değilim.

 

Müslüman olunsun, olunmasın, iyilikleri anlatmak, kötülüklerden sakındırmak, kendine “Ben düşünen insanım” diyen her insanın bilmesi, yapması, emir kabul etmesi gerekir.

 

Söylemin başka, eylemin başka olmamasına ise özen gösterilmeli.

 

Ve…

Soylu’nun “Bizi sadece sömürge medeniyetinin bir parçası haline getirmeye çalışanlara da teslim olmamalıyız” tümcesine şu düzeltmeler ve eklemelerle katılıyorum:

“Bizi, sömürge medeniyetinin bir parçası haline getirmeye çalışanlara teslim olmadık, olmayacağız.”

BAHÇELİ, ÇAKICI VE CUMHUR İTTİFAKI İKTİDARI’NIN KKTC POLİTİKASI…

150 150 bakikarakol

Dün…

www.cumhuriyet.com.trden “KKTC’nin eski Cumhurbaşkanı Akıncı’dan Bahçeli’ye sert yanıt” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kktcnin-eski-cumhurbaskani-akincidan-bahceliye-sert-yanit-1855771 başlıklı haberi okuyunca, usuma (aklıma), Cumhur İttifakı ve Cumhur İttifakı İktidarı ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, cezaevinden çıkması için özel uğraş verdiği, çıkmasını sağladığı, Türkiye’de en kalabalık adama sahip mafya babası Alaattin Çakıcı ve Çakıcı’nın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC’ye) yerleşmesi geldi.

 

Bahçeli’nin, Çakıcı’nın tahliyesi için uğraşını yerenlere “Dava arkadaşım” yanıtıyla sahip çıktığı Alaattin Çakıcı da, KKTC’ye yerleşme kararı almasını ve gidip yerleşmesini sorgulayanlara “Ben özgür adamım. İstediğim yerde gider otururum” diyerek, karşılık verdi.

 

Çakıcı, özgür iradesiyle aldığı karar doğrultusunda KKTC’ye yerleşti.

 

Biray sonra da…

Cumhur İttifakı İktidarı’nın KKTC politikası, bizzat iktidarın bir numarası AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı tarafından dillendirildi.

 

Müjdeden beton tam bu sırada çıktı.

 

KKTC muhalefeti tepkiliydi.

Emperyalist ülkeler de…

 

Belliydi ki…

KKTC’de ayrışma derinleşecekti.

Emperyalist ülkelerle ciddi sıkıntılar yaşanacaktı.

KKTC’de ve emperyalist ülkelerde, Cumhur İttifakı İktidarı’nın KKTC politikasına karşı çıkılacaktı.

 

Çakıcı, bu karşı çıkışlara meydan vermemek, sesini çıkaracakları susturmak için mi KKTC’ye yerleşti?!

 

Gene…

Yoksa Çakıcı, Cumhur İttifakı İktidarı’nın KKTC politikası içi mi cezaevinden tahliye edildi?!

 

“Aynen öyle” denilemez.

Denilmesi doğru olmaz.

Eğer…

KKTC’de Cumhur İttifakı İktidarı’nın KKTC politikası karşıtı söylem ve eylemlerden ötürü tehdit, baskı, yaralama, cinayet vb –olmasını asla istemem- art arda yaşanırsa…

İşte o zaman “Aynen öyle” denir.

Şu durumda, böyle bir söz edilemez.

Çünkü…

Kafaya takılan her soru doğru olan değildir.

 

Öte yandan…

Cumhur İttifakı İktidarı’nın KKTC politikasının açıklandığından hemen sonra, Cumhur İttifakı İktidarı’na “muhalif” olmalarından ötürü Türkiye’den çıkmak, Almanya’da yaşamak zorunda kalan Türk vatandaşı gazetecilerin, yazarların, siyasilerin, sanatçıların, aydınların vb adlarının 50 kişilik ölüm listesinde –Alman Polisi doğruladı- geçmesi dikkat çekicidir!

 

Aynı zamanda…

Rastlantı mıdır?!

 

Yazıyı şu soruyla bitireyim:

KKTC oturanı mafya babası Alaattin Çakıcı’nın bir ayağı Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde de olabilir mi?!.

“SAĞCI” DAHİ DEĞİL AMA “SAĞCI DA BİZİZ, SOLCU DA BİZİZ” DİYEN AKP GRUP BAŞKANVEKİLİ!..

150 150 bakikarakol

17 Ocak 1975 Çanakkale Lapseki doğumlu, orta öğrenimini İstanbul Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde tamamlayan, Doğu Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, Lisans eğitimini Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosysl Bilimler Enistitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri Bölümü’de tamamlayan, Çanakkale AKP Milletvekili ve AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, önceki gün Çanakkale’nin Yenice ilçesinin Kalkım beldesinde, dün de Yenice ilçesinde “toplu açılış törenleri”ne katıldı ve birer konuşma yaptı.

Dünkü konuşmasında, dünyada Çin’den sonra ekonomisi büyüyen ikinci ülkenin Türkiye olduğunu belirtmiş “Büyümeye devam edeceğiz” https://www.habercicanakkale.com/ak-parti-li-turan-tunus-un-demokrasisine-dur-diyenlere-ayar-vermen-lazim/46935/ dedi.

Kendinden ve çevresinden birkaç kişiden başka inanan olmuş mudur?!

Olası görmüyorum.

Çünkü…

Söylediği doğru değil ve ülke gerçekleri adeta “Yalan” diye bas bas bağırıyor.

Söylediğinin doğru olmadığını, yalan konuştuğunu kendi de biliyor!

 

Önceki günkü konuşmasında https://www.habercicanakkale.com/ak-parti-li-turan-fondas-muhaliflik-turkiye-disina-hizmettir/46931/ ise…

“Geçen hafta gördünüz. Amerika fonlarıyla hayata geçen medya kuruluşları gördük” dedi, ekledi:

“Sorsanız ‘Yandaş, havuz medyası’ derler. Kendilerini ‘bağımsız’ diye iddia ederler. Amerika parasıyla bağımsızlık türküsü mü söylenir? Amerikan desteğiyle bu millete tarafsız mı olunur?”

 

İki soru da yerinde, doğru sorular.

Emperyalist Amerika parasıyla bağımsızlık türküsü söylenemeyeceğini, emperyalist Amerikan desteğiyle de bu halka tarafsız olunamayacağını söyleye geldik, söyleye gidiyoruz.

Bülent Turan ve fikirdaşları, yol arkadaşları “hainlik”le suçladılar, suçluyorlar; daha başka ağızlarına geleni söylediler, söylüyorlar!

Tınmadık!

Varsın onlar bizim söylediklerimizi söylesinler, söylerken de bizi taşlasınlar!

Umurumuzda değil!

Dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüzün bilgi ışığında dosdoğru yürüdüğümüz gibi yürüyoruz, yürüyeceğiz.

 

Turan’a, biran, ilk sorudaki “”yü, ikinci sorudaki “”yı kaldırmayı önersem ve “Amerika parasıyla bağımsızlık türküsü söylenir. Amerikan desteğiyle bu millete tarafsız olunur. Kim, kimler der?! Diyen, diyenler oldu mu?!” diye sorsam, yanıtlar alır mıyım ve yanıtların içerikleri ne olur?!

 

TuranBiz diyorduk ki, ‘Bu adamlar PKK deyince neden ses çıkarmıyorlar? Neden PYD’yi eleştirmiyorlar? Neden Ayasofya deyince neden karşı çıkıyorlar’ diyorduk” tümceleriyle çarpıtmakta, iftira atmakta “hüner”ini sergilerken, “Ama öğrenmiş olduk. Bu adamlar, Amerika’nın parasıyla, Türkiye’de, ‘Bağımsızım’ rolü yapmaya çalışan zavallılar. Sorsanız tarafsızlar. Ne tarafsızı, siz tam bu milletin karşısındasınız. Tam bu milletin değerlerinin karşısındasınız. Şimdiye kadar onlardan bir tek PKK eleştirisi gördünüz mü? PYD eleştirisi gördünüz mü?” tümcelerini ediyor!

 

Gel de sorma:

Gerçekten, emperyalist Amerika’nın parasıyla Türkiye’de “bağımsızım” rolü yapmaya çalışan zavallılar, bu halkın, bu ülkenin kutsalları, değerleri karşısında olanlar değiller midir ve o zavallılar kimlerdir?!

Gel de “Onca PKK, PYD yergilerini (eleştirilerini) duymayan Bülent Turan’ın kendisi” deme!

 

Tamam…

Turan, “O yüzden Amerikan fonlarıyla haykıran, çalışan, politika üreten o adamlara söylemek istiyorum” derken, içinde yer aldığı camiaya da aynen seslensin, desin ki:

“Bu topraklarda Atatürk kalktı dedi ki, ‘Manda ve himayeye hayır diyoruz’ dedi. ‘Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir’ dedi.”

Ve Turan

Amerikan fonlarıyla haykıran, çalışan, politika üretenleri de açıklamak zorunda.

Bir de…

“Bu meydandan haykırıyorum: Eegemenliğe yan bakan kim varsa, fonlarla plan yapmaya çalışan kim varsa…” dediklerini…

Açıklamazsa, söz başka yerlere kayabilir!

 

Bülent Turan, emperyalist Amerikan veya başka emperyalist ülkeler tarafından fonlanan siyasaları (politikaları), siyasacıları (politikacıları), siyasi partileri, iktidarları ve dernekleri, sendikaları da dillendirmeliydi!

Neden dillendirmedi?!

 

Bülent Turan’ın “Sağcı olmak, solcu olmak bu ülkeyi sevmemek anlamı vermez kimseye. Ama gördük ki, sağcı da, solcu da bu ülkede emperyalizme karşı olanlar ve olmayanlar haline gelmiş. Düne kadar kendilerini ‘Solcu’ diye ifade edenler, Amerikan fonlarıyla basın çalışması yaparak aslında emperyalizme hizmet alt yapı hazırlamışlar. O yüzden sağcı da biziz, solcu da biziz” sözlerindeki son tümceye takıldım.

Biraz da güldüm.

“Sağcı da biziz, solcu da biziz” ne demek?!

Nasıl olur, olunur?!

Olası mı?!

 

Anladım ki…

“Sağcı da biziz, solcu da biziz” tümcesini eden, edebilen Bülent Turan sağcılığı da solculuğu da bilmiyor!.

Ve…

Bülent Turan ile anlayışdaşları “sağcı” dahi olmadıklarından haberleri yok.

Dinci” ve “şeriatçı” olduklarını biliyorlar ama şimdilik söyleyemiyorlar!

Söyleyecekleri günün beklentisindeler!

O günün gelmesinin özlemi ve ateşi ile yanıp tutuşuyorlar!

 

O özlem ve ateşle göçüp gidecekler!

 

Konuşmasında, dünya lideri Kemal Atatürk’ü anan, İmam Hatip kökenli, Çanakkale AKP Milletvekili ve AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan’a önerim:

Sağcılığın ve solculuğun siyasadaki anlamını öğrendikten sonra, sağcı dahi olmadığını, olamayacağını gör, sağ-sol konularında çık konuş!..