Posts By :

bakikarakol

ŞU YAŞANANLARIN ÖZÜ, ÖZNESİ!..

150 150 bakikarakol

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı kısa bir süre önce “Döviz çıkar da, iner de” demişti.

Dün geceden itibaren dediği gibi oldu:

18 (18 Milyon) TL’ye çıkan emperyalist ABD’nin bir Doları, 12 (12 Milyon) TL’ye indi!

“Neden oldu?! Nasıl oldu?! Ne olacak?!” sorularıyla iç dünyanızda kendi kendinizle savaşıyorsunuz!

Oysa…

Yüz yıl önce tıpa tıp aynısı olmasa da, benzeri bu topraklarda yaşandı!

Yaşatanların çocukları, torunları, emperyalist atalarının yolunda giderek, yüz yıl öncesini günümüze taşıdılar!

Emperyalist ataları gibi onlar da, emperyalist siyasalarının (politikalarının), ekonomilerinin, askeri güçlerinin cazibesine kapılan, “kraldan çok, kralcı kesilen” anlayışındaki yerel işbirlikçilerinin katkılarıyla yol aldılar!

Emperyalist ataları, bilimden, teknolojiden uzak kalan, ekonomi bilmeyen Osmanlı’yı, kapitülasyon tuzaklarıyla Sevr’e götürdükleri gibi, onlar da kapitülasyon benzeri tuzaklarla 2’inci Sevr’in peşindeler!

 

Umutsuzluğa kapılmak yok.

Osmanlı’yı kapitülasyon tuzaklarıyla Sevr’e götüren emperyalistlerin nasıl amaçlarına ulaşamadıklarına, yenildiklerine ilişkin, yaşanmış tarihi bir gerçeğimiz var!

Yeter ki, o tarihi gerçeğimizi bilelim; bilmiyorsak öğrenelim!

Yapmamız gereken orada yazılı.

Okuyup bilgilenmemiz, yol haritamızı önümüze serecektir.

 

İzninizle…

Türkiye’mizin tapusu Lozan’da, sona gelindiğinde yaşanan bir olayı, yaşayanın kendi anlatımından bilginize sunacağım.

 

Saygı Öztürk, Atatürkçü, yurtsever, saygın bir gazetecidir.

Sözcü Gazetesi’nin hem yazarı, hem Ankara Temsilcisidir.

25 Temmuz 2021 günlü Sözcü Gazetesi’nde yayınlanan “İnönü, bu sözleri hiç unutmadı” https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/saygi-ozturk/inonu-bu-sozleri-hic-unutmadi-6555372/ başlıklı yazısında şöyle diyordu:

“Nazmi Kal, Ekim 1973’de, TRT’deki programında İnönü’ye Lozan’ı görüşmelerini soruyor. İnönü, o tarihi röportajda şunları söylüyor:

Lozan’da İngiliz delegesi Lord Curzon ve Amerika delegesi oturuyorduk. Konuşmamızı hiçbir zaman aklımdan çıkarmadım.

İngiliz delegesi Lord Curzon ‘Lozan Muhadesi’nden memnun ayrılmıyoruz, hiçbir dediğimizi yaptıramadık. Harap bir memleket alıyorsunuz. Bunu imar etmek istemeyecek misiniz? Neyle, nasıl yapacaksınız. Para, bir bunda var (Amerikan delegesini işaret etti), bir de bende var. Geleceksiniz para isteyeceksiniz, diz çökeceksiniz, ret ettiklerinizin hepsini cebimden çıkarıp size göstereceğim’ dedi. Bunu hiçbir zaman unutmadım.

Ben de kendisine şu cevabı verdim:

‘Bizim burada istediklerimiz, müstakil, medeni bir devlet olarak onun bütün şartlarını sağlamaktır. Bunu temin edelim, sulh olsun gelirsem size, istediğinizi yaparsınız’.

Nazmi Kal ‘Bu sözleri söylerken güvendikleri neydi?’ diye soruyor.

İnönü’nün cevabı şu oldu:

Güvendikleri bunlar (devrimler) yapılmayacaktır. Türkiye içinden birçok keşmekeşlere girecektir. Bu karışıklık içinde adalet müşavirleri, kabotaj hakkının ancak iki sene sürmesi, özetle kapitülasyonlara ait diğer meseleler fiilen kendi kendine sürüklenip giderek eski rejim iade olunacak diye düşünüyorlardı. Bu ümit sonuna kadar onlarda yaşadı. Ama bu benim zihnimde daimi bir tehlike olarak belirdi, yaşadı, taze bir halde durdu ve ben onu düşünerek idareye geçtim.

Ondan sonra büyük hata, ‘İsmet Paşa hep Lozan kafasıyla idare ediyor. Halbuki dünya değişti’ diyerek gelişi güzel mali politika ile her türlü gedik açılmıştır. Asıl hata burada oluşmuştur.

Biz tabiatı ile Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir gram altın almadık. 1950’de iktidarı bıraktığımız zaman Merkez Bankası’nın elinde Türkiye’nin hiçbir zaman görmediği miktarda bir altın hazinesi var idi. 122 ton altın bıraktık. Her şey değişti. Lozan Muahedesi’nin neticeleri, sıkıntıları, o zaman için yenilecek büyük güçlüklerini gördükten sonra Türkiye’nin geçmişte nasıl sıkıntılarla adım adım çöküntüye gittiğini canlı olarak yaşamak hiç unutamayacağım bir ders olarak bugün de üzerimde tesirini yapar.

 

Dışişlerinden sorumlu Devlet Bakanı İngiliz delegesi Lord Curzon’un, Türk Heyeti Başkanı İsmet İnönü’ye söylediklerini tekrar okuyalım:

“Lozan Muhadesi’nden memnun ayrılmıyoruz, hiçbir dediğimizi yaptıramadık. Harap bir memleket alıyorsunuz. Bunu imar etmek istemeyecek misiniz? Neyle, nasıl yapacaksınız. Para, bir bunda var (Amerikan delegesini işaret etti), bir de bende var. Geleceksiniz para isteyeceksiniz, diz çökeceksiniz, ret ettiklerinizin hepsini cebimden çıkarıp size göstereceğim.”

 

Dünya lideri Kemal Atatürk’ten hemen sonra göstermeye başladılar!

Ve hiç ara vermediler, süre geldiler!

Bugün Türkiye’de şu yaşananların özü, öznesi, Lord Curzon’un söyledikleri!

 

Şunu da belirtmeliyim:

“Asıl hata burada oluşmuştur” diyerek, “hata”yı başka yere kaydıran İnönü, 1950’den itibaren iktidar olan Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti (DP) iktidarlarını çok haklı yererken, 2’inci Cumhurbaşkanı seçilmesinde desteğini gördüğü Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın da ağır baskılarıyla -ve de dış dayatmalarla-, toplum hazır değilken, çok partili sisteme geçmesindeki “yanlışı”nı da kabullenmeliydi ve anlatıp tarihe not düşmeliydi!..

BİRER GÜN ARAYLA KONUŞAN AKP GENEL BAŞKANI CUMHURBAŞKANI’NDAN VE GENEL BAŞKANVEKİLİ KURTULMUŞ’TAN!..

150 150 bakikarakol

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, önceki gün (19 Aralık 2021 Pazar) Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen 2021 İlim Yayma Akademi Ödülleri Töreninde konuştu.  https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/134024/cumhurbaskani-erdogan-ilim-yayma-odulleri-toreni-ne-katildi

“Bizim emperyalizme karşı verdiğimiz mücadele, hakkı, adaleti, hukuku, hakkaniyeti üstün tutma, insanlığımızı koruma mücadelesiydi” tümcesinde bağımsızlığımızı ve egemenliğimizi vurgulayacak  iki sözcüğü söylemesini de beklerdim.

 

“Neymiş efendim faizleri düşürüyormuşuz. Benden başka bir şey beklemeyin. Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa, onu yapmaya devam edeceğim. Hüküm bu” tümceleri bana, yürürlükteki Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez ilk 4 Maddesini anımsattı.

 

“Coğrafyamızdaki iki asırlık kavganın gerisinde ne varsa, bugünkü gelişmelerin gerisinde de o vardır. Cumhuriyetimizin bir asra yaklaşan tarihindeki kalkınma hamlelerimizin önünün kesilmesinin sebebi neyse, bu gelişmelerin sebebi de aynıdır” tümcelerini doğru buldum, karşıt belledikleri için kullandığı “Anırsalar da, anırmasalar da, elhamdülillah, biz doğru yoldayız” tümceyi ise çok sert, kırıcı ve incitici buldum.

 

“Bu ülkeyi, emperyalistlerin çizdiği haritaların cazibesine kapılıp bölmeye çalışanların silahlarından çıkan kurşunlara terk etmedik ve terk etmeyeceğiz. Bu ülkeyi 1 dolar karşılığında vatanlarını satanların ellerine de bırakmadık, bırakmayacağız. İnşallah bu ülkeyi döviz kuru üzerinden yeniden şekillendirmek isteyenlere de teslim etmeyeceğiz” paragrafındaki ilk tümceyi anlamlandıramadım!

Öyle bir durum mu oldu, oluyor, var?!

İkinci tümcede vurgulanan 1 dolar karşılığında vatanlarını satanlar kimler?!

Son tümceye inşallah sözcüğü ile başlamak, kararlılığı yumuşatıp temenniye dönüştürmüyor mu?!

 

Ekonomiden anlamam.

Size sorayım:

“Ekonomide bir kural vardır, dere yatağında akar ve bizim de şu anda takip ettiğimiz yol budur” tümcesiyle anlatılan, ekonomik kurallara uygun anlatı mı?!

 

Ve…

Aynı gün 3’üncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi nedeniyle Afrikalı gençlerle bir araya geldi.

Onlardan yönetilen bir soru üzerine “Gerçekten bu ekonomik kurtuluş savaşı mücadelemizi başarılı bir şekilde sürdürüyoruz” dedi, ekledi:

“Biz kararlı bir şekilde yolumuza devam ediyoruz ve milletimizi, vatandaşımızı faize ezdirmeyeceğiz ve inşallah en kısa zamanda da enflasyon aşağı inmeye başlayacak çünkü faiz sebep, enflasyon neticedir, bu da benim tezimdir.”

https://www.gazeteduvar.com.tr/erdogan-afrikali-genclere-anlatti-faiz-sebep-enflasyon-neticedir-bu-da-benim-tezimdir-haber-1546094

 

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, aynı gündeki iki toplantıda bu sözleri ederken, bir gün önce (18 Aralık 2021 Cumartesi) Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Ankara Kızılcahamam’daki AKP İstanbul Mahalle Başkanları ve İstişare ve Değerlendirme Toplantısında şunları söylemişti:

“Osmanlı’yı da dağıtan zihniyet, Türkiye’yi dağıtma fikrinden de vazgeçmiş değildir. Bu coğrafyayı paramparça etme fikrinden vazgeçmiş değildir.” https://www.gazeteduvar.com.tr/kurtulmus-muttefiklerimize-pisirik-bir-muttefik-olmadigimizi-gosterdik-haber-1546013

 

Çok doğru sözler.

Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’u, alıntıladığım doğru sözlerinden ötürü kutluyorum.

 

Tarihçi olmamasına karşın, tarihi gerçekleri, bu kadarlık da olsa, eğip bükmeden dile getiren, dile getirme cesaretini gösteren Kurtulmuş’un, Osmanlı’yı çökerten zihniyeti daha bir açmasını, günümüzdeki uzantılarına, örnekleme yöntemiyle değinmesini isterdim!

 

Kurtuluş Savaşı’nda Çanakkale, Erzurum, Batum ve Azerbaycan cephelerinde savaşmış, Balkan Savaşına katılmış, Sakarya Meydan Savaşında ise yaralanarak gazi olmuş Binbaşı dedenin torunu siyasetçi Numan Kurtulmuş’tan çok şey mi istemiş olurdum?!.

BAHÇELİ’NİN VE AKP’NİN KORKUSU!..

150 150 bakikarakol

“Özel yaşamında, çok kibar, saygılı, beyefendi” denilen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, önceki gün (18 Aralık 2021 Cumartesi) yaptığı yazılı açıklamasında gene o bildik “siyasi yaşamının üslubu”ndan örnekler sunmuş!

Birkaç örnek:

“Bugün (önceli gün) CHP Genel Başkanı Kayseri’de yine su kaynatmış, yine kayış koparmış, 2022 yılı bütçesinin yoksuldan alıp zengine kaynak aktaran bir bütçe olduğunu utanmadan zırvalamıştır.

İzan, irade, itibar ve insaftan mahrum bir siyasetçinin düşebileceği en kötü durumlara bu şahıs düşmüştür.

CHP Genel Başkanı ellerini ovuşturmaktadır, dili zehirli, siyaseti de zillettir.

“Bir taraftan kendilerine, ‘Biz milliyetçiyiz’ diyorlar, bir taraftan da Türk Lirası’nın değerini pula döndürdüler” diyen Kılıçdaroğlu özellikle bilmelidir ki, zihniyetinin bizim nezdimizde gavur puluyla beş kuruş değeri yoktur.

Ondan milliyetçi olamaz, olsa olsa emperyalizmin muhbiri, zulmün muhibbi olacaktır. http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4929/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_Bahceli__nin___Ekonomideki_Son_Gelismelerle_Birlikte_2022_Yili_Merkezi_Yon.html

 

“Üç beş Komünist-Marksist kalıntının, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay konuşurken sergiledikleri nezaketsiz, edepsiz ve terbiyesiz muamele ve müdahaleler hakikaten sabır taşını çatlatacak boyutlara ulaşmıştır” sözleriyle Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekillerini yeren, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD’ın), uygulanan ekonomi ile ilgili açıklamasını “sorunlu” sözcüğü ile tanımladıktan sonra TÜSİAD ve işbirlikçi siyasetçiler karşı çıksa da yeni ekonomi programı başarılı olacaktır” diyen ve “Ekonomide uygulanan model ve programın her türlü iç ve dış provokasyonu etkisiz hale getirerek Türkiye’yi daha güçlenmiş, daha kalkınmış bir refah seviyesine denge ve disiplinle ulaştıracağına sonuna kadar inandığımızı bilhassa paylaşıyorum” diye sürdüren Bahçeli’de sanki bir telaş, bir panik ve bunların altında derin bir korku var!

Nedir, neden kaynaklanıyor bilmiyorum.

Ama usuma (aklıma) takılmıyor değil:

MHP’li-ülkücü eski yol arkadaşlarına ve “Alparslan Türkeş Vakfı”nın kurucuları olan, Alparslan Türkeş’in ailesine yönelik saldırının dibinde yatan, yoksa, geçmişi ile ilgili bildiklerini dile getirmeye kalkmaları olasılığının önünü kesmek mi?!

 

Bir adım daha ileri gideyim:

AKP’ye, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanına, siyasi yergi düzeyinin boyutlarını kat kat aşan sözcük ve tümcelerle ağır sözler etmesine karşın, birden 180 dere dönüşle AKP ve AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının yanında yer almasında, geçmişinin AKP’nin eline geçmesi mi söz konusu?!

Bilemeyeceğim.

Bilen var mı?

 

Tekrar sorayım:

AKP’yi, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanını bir zamanlar çok fena yeren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli neden 180 derece dönüş yaptı, AKP’nin, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının yanında yer aldı?!

Yer almakla kalmadı, ittifak ve ittifak iktidarı ortağı, ittifakın ve ittifak iktidarının sözcüsü, can simidi oldu?!

 

Benim usuma, “geçmişi” geliyor, başka bir şey gelmiyor!

 

Nasıl bir “geçmiş” ki, açıklanır, konuşulur, bilinir olmasından korkuyor?!

 

Ben, AKP liderinin ve onun çok dar kadrosunun, Bahçeli’nin geçmişini, en ince noktasına kadar bildiği, diğer siyasi partilerin bilmediği öngörüsündeyim.

Siyasi araştırmacıların bildiklerini, ancak onların da çok sınırlı yazabildiklerini söyleyebilirim.

 

Geçmişinin bilinmesi, Bahçeli’nin siyasi yaşamını bitirir!

Bahçeli, bu nedenle geçmişinin bilinmesini istemiyor, bilinmesinden korkuyor!

 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli geçmişinden korkarken, Cumhur İttifakı ve Cumhur İttifakı İktidarı ortağı AKP de, iktidardan düştüğünde, yargılanmaktan, yargıda hesap vermekten korkuyor!

 

Bahçeli’nin bilinmesinden korktuğu geçmişi bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar mı?

Bilmiyorum.

Ama…

Cumhur İttifakı İktidarı’nın yapılacak ilk seçimde iktidardan düşeceğini, yeni iktidarın AKP’yi yargıya taşıyacağını, Cumhur İttifakı’nın dağılacağını, araştırma şirketlerinin açıkladıkları anket sonuçlarından ve ekonomik sıkıntıları iliklerinde hisseden vatandaşların feryatlarından görüyor, anlıyorum!..

GENE DÜNYADA BİR İLK!.. ULUSAL PARANIN DEĞERİ!.. VE ZIRVALAYAN AKARCALIGİLLERDE ULUS DEĞERİ!..

150 150 bakikarakol

Gene dünyada bir ilk:

Asgari ücreti Cumhurbaşkanı açıkladı!

 

O Cumhurbaşkanı, yaklaşık 3,5 yıldan beri, dünyada bir diğer ilk, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile yönetilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanı!

 

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının asgari ücret rakamını açıklamadan 1 saat 15 dakika önce, Merkez Bankası, politik faizi 1 puan düşürdü.

14,5 TL (14 Milyon 500 bin TL) bandındaki TL’miz, Dolar karşısında 15 TL (15 Milyon TL) üzerine fırladı.

Önü açık, 18-20 TL’ye gider!

 

Ne kadar acı!

Ne kadar yürek yakıcı!

 

Bir ülkenin parası; toprağı, bayrağı, egemenliği, dini, halkı kadar değerlidir, uğurlarına ölünür!

 

Bunlardan biri eğer değer yitirse, o ülke “Yok olma yoluna girmiş” demektir!

Yok olma yolundan da dönüş veya çıkış çetindir!

 

17, 18, 19, 20 ve 21’inci Dönem, Anavatan Partisi (ANAP) İstanbul Milletvekili, ANAP iktidarlarının Sağlık, Turizm Bakanı “Bülent Akarcalı” adlı zat çıkmış, arlanıp sıkılmadan “Millet madem dolar almak istiyor, o zaman bir Türk doları basalım” https://www.gercekgundem.com/ekonomi/317799/eski-bakanin-dolar-onerisi-sosyal-medyayi-salladi-turk-dolari-basalim?utm_source=share-twitter demiş!

Şöyle sürdürmüş:

“Gerekli kanunlar çıkarılsın, her türlü koruyucu bir şekilde. Densin ki, bu Türk Doları birebir ABD Doları’na eşittir, istediğiniz an Amerikan dolarının o günkü kurundan Türk Lirası’na çevirebilirsiniz ya da ABD doları kullanacaksanız aynı şekilde sorgusuz sualsiz komisyonsuz ABD doları ile değiştirirsiniz.”

Şöyle de bitirmiş:

“Sonuçta ne olacak? Vatandaş kendi parası ile ABD’yi finanse etmiş olmayacak. Şu anda satın aldığımız her dolarla ABD’yi finanse ediyoruz. ABD’ye 100 doların maliyeti 25 cent. 25 cent’e bugün 1300 liramızı alıyor. Bu unutuluyor, düşünülmüyor fazla.”

 

Bülent Akarcalı, halkın oyu ile Milletvekili seçilse de, gerçek anlamda halkın seçtiği değildir, dünyayı yöneten yapının “atadıklarından” biridir!

Zırvalaması, ondan!

 

Akarcalıgillerde ulus değerleri yoktur!

Olmadığını, olmayacağını da her keresinde sergilemişlerdir!

 

Akarcalı’nın bu zırvaları belirgin son örnektir!

 

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, 2022 yılında uygulanacak asgari ücret açıklamasındaki sözlerinden bir kaçına değinmek isterim.

 

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, “4 bin 250 Lira” olarak açıkladığı rakamın, son 50 yılın en yüksek rakamı olduğunu, artış yüzdesinin yüzde 50 düzeyinde gerçekleştiğini söyledi.

Paramız TL’nin, Dolar ve başka yabancı paralar karşında her dakika değer yitirmesine Bizim paramız bellidir, o da Türk lirasıdır. Ve biz, Türk liramızı yedirmeyeceğiz” https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/133888/-2022-yilinda-asgari-ucretin-en-alt-rakami-4-bin-250-lira-olarak-uygulanacaktir- yorumunu getirdi, özetle şöyle sürdürdü:

“Ülkemizin ve milletimizin geleceğini ne faiz ve kur spekülatörleri, ne yeminli iç ve dıştaki Türkiye düşmanları, ne de bir avuç açgözlü muhteris belirleyebilir. Bu ülkenin geleceğini 84 milyon hep birlikte biz belirleyeceğiz. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleriyle dünya bocalarken, biz büyümeye devam ediyorsak hedeflerimize yakınız demektir. Aynı şekilde tüm bu ülkeler ne yapacağını bilemez şekilde yalpalarken, biz, hedeflerimize kilitlenmiş olarak ilerliyorsak, zafere yakınız demektir.”

 

Şimdi beş sorumu sorayım:

Faiz ve kur spekülatörlerinin, yeminli iç ve dıştaki Türkiye düşmanlarının, bir avuç açgözlü muhterisin, ülkemizin ve halkımızın geleceğini belirlemeye kalkmasın, ülkede 20 yıldır iktidarda olan AKP neden izin verdi?!

Önlerini neden kesmedi?!

Neden sessiz kaldı?!

“Kilitlenmiş hedefler ve o hedeflere, zafere yakın olmak” ne?!

Ve…

Yabancı paraların TL’mizi yediğine mi, “Türk liramızı yedirmeyeceğiz” sözüne mi inanalım?!. 

ATANMIŞLAR, SEÇİLMİŞLER!..

150 150 bakikarakol

Ülkemizde son günlerde atanmışlar, seçilmişler tartışısıdır gidiyor.

Ben de, atanmışların, seçilmişlere “h ü k m e t m e”lerine karşı çıktım, çıkıyorum, çıkacağım da..

Çünkü atanmışlar, seçilmişlerin üstünde değildirler, altındadırlar.

Çünkü seçilmişleri halk seçer, “Vekilimsin, benim adıma memleket işlerini yap” der; atanmışları ise bir kurul seçer; işleri de, vatandaşların “memleket işleri” dediği devlet işlerini, “halk vekilleri” tarafından yasayla belirlenen ve belirlenecek işleri yapmak.

 

Dünyada ilk, ülkemizde uygulanan ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile halk tarafından 5 yıllığına, iki kere seçilen Cumhurbaşkanının tek karar ve imzasıyla atamalar oluyor.

Bu atama çok ciddi sorundur.

Ülke ve devlet yönetiminde altından kalkılamayacak sıkıntılar yaratır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarında yaşayanlar olarak, 3,5 yıllık uygulama sürecinde gördük.

 

Tek kişi tarafından atananlar, atamayı yapan kişiye “tabi” olurlar!

Bu da, ayrımcılığı, yanlılığı vb getirir, hak, hukuku, adaleti ortadan kaldırır!.

Dahası…

Bu durum, geri dönüşümü ağır belli gelişmeleri yaratır.

Tek kişice atananlar, atamayı yapanın işaretiyle, göstermesiyle, ‘Yap” veya “Saldır” demesiyle davranış sergiler.

Resmi bir kurul tarafından atananlarda böyle bir şey söz konusu değildir, çünkü atama yapacak kurul, bağlı bulunduğu resmi kurum adına, yasayla tanımlanan görevleri çerçevesinde, atanma hakkını elde edenlerin atamalarını yapar.

 

Asıl üzerinde durmak istediğim s e ç i l m i ş l e r .

 

Halkımızın, kendi özgür iradesiyle vekilini seçtiğine inanmıyorum!

 

“Seçilmişler” diyoruz ama özde onları da halk seçmiyor!

Halk, seçim günü sandığa gidiyor, sandık kurulundaki görevlilerin verdiği oy pusulasına mühür basmaktan başka bir iş yapmıyor!

 

Bu seçmek değil, oy vermektir!

 

Oy vermekle, seçmek karıştırılıyor!

Karıştırılmamalı!

 

Oy pusulalarındaki adları, soyadları yazılı “halk vekili adayları”nı “seçmen” de denilen vatandaş/halk belirlemedi ki!

Belirleyen, siyasi partilerin Genel Başkanları ve onların Genel Merkez yönetiminde birlikte çalıştıkları çok yakın arkadaşları!

 

Genel Başkanlar ve yakın çalışma arkadaşları, halkın “vekil” diye seçtikleri olabilecekleri gibi, olmayabilirler de.

Zira onlar Kurultaylarla seçilirler, partilerini yönetirler.

 

Her Genel Başkan ve Genel Merkez yönetimi, partilerini, partilerinin tüzük ve programlarına, bir de Siyasi Partiler Yasasın’a göre yönetirken, yasada ve yasalardaki boşluklarından yararlanarak, kendilerini parti tabanının ve partilerinin üyesi olmayan ama partilerine oy verecek vatandaşların yerine koymaya kalkmaları, “Milletvekili adayı listeleri” yapmaları, listelerini halka dayatmaları, halka “vekilini seçme” olanağını tanımamaları sağlıklı bir seçim değildir!..

Ve…

Seçilmiş tek insanın atamasından bir ayırtı (farkı) yoktur!

 

Halkın, vekilini seçmesi hiç böyle mi olur?!

 

Delege sistemli ön seçimle halk vekillerinin seçimi de yanlıştır!

Büyük zararlar vermiştir!

 

En doğru, en demokrat seçim, vekil adaylarını, vekil aday adayları içinden parti üyelerinin seçmesidir.

 

Yüksek oy alandan başlanacak sıralamayla oy pusulalarına vekil adaylarının ad ve soyadları yazılmalı.

Seçmen vatandaş sandığa gittiğinde tercihini de yapabilmeli, vekil seçmek istediğini, istediklerini –seçim bölgelerinden çıkacak vekil sayılarını dikkate alarak- işaretleyebilmeli yani tercih kullanmalı.

 

Her şeyden önce, vatandaş bilinçli seçmen olmalı, siyasi düşüncesini çok iyi belirlemeli, siyasi düşüncesindeki siyasi partiyi seçmesi, daha sonra partisinin vekil aday adaylarını çok iyi tanımalı, onlar içinden vekil adaylarını saptamalı, oy kullandığında da tercihini yapmalı.

 

Ne acı gerçektir ki…

Türkiye, dünya lideri Kemal Atatürk’ümüzden sonra, siyasi partilerin “atanmış Genel Başkanlar”ı ve onların kadroları tarafından yönetilmiştir, yönetiliyor!

Yani…

Her iki biçimde atamayı yapanların kendileri de birer atanmışlardır!

Atayanları ise…

Dünyayı yöneten çekirdek ana kadronun siyasi, ekonomi, askeri vb alanlarında gördüğümüz ve de göremediğimiz, işlerinin profesyoneli ekipleri, adamları!

 

Daha açmaya, ayrıntıya girmeye gerek var mı?!.

TAŞLARI YERLİ YERİNE OTURTURKEN!..

150 150 bakikarakol

Ülkemizde siyasa (politika), 100 derece ateşte fokur fokur kaynayan ve kabından taşan su gibi!

Bu yazımda hiç birine değinmeyeceğim; dünkü yazımda dokunduğum ama ayrıntısına girmediğim noktanın üzerinde özetle duracağım.

 

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, bağımsızlıklarına kavuşan ülkelerden Azerbaycan ile Ermenistan arasında Dağlık Karabağ hep sorun olmuştur; iki ülke arasında silahlı çatışmalar çıkmıştır, iki taraftan suçsuz, günahsız insanlar ölmüşlerdir, yaralanmış, sakat kalmışlardır!

 

Azerbaycan toprağı Dağlık Karabağ’ı, iki ülke arasında soruna dönüştüren, iki ülkeyi askeri savaşlara sürükleyen batılı emperyalistler ve onların uluslararası şirketleridir!

Asya coğrafyasında egemen olmak, bölgenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini ele geçirmek derdindeler!

Önlerindeki büyük engel, dev nüfuslu, dev ordulu, dev teknolojili, dev ekonomili vb Çin Halk Cumhuriyeti Devleti’dir.

 

Çin, neredeyse dört bir yanından Türk kökenli Müslüman ülkeler tarafından kuşatılmış.

 

1900’ler öncesi, İngilizlerin gözdesi Ermenistan, 1900’ler sonrasında, hele de 1922’de kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB’nin) 26 Aralık 1991’de dağılmasıyla, Rusya’nın yanında yer alınca gözdeliğini yitirdi, yazgısına terk edildi.

Gözde ülkelerin başında Türkiye gelir oldu.

Ama yetmiyordu, bir tane daha gerekiyordu.

Azerbaycan’ı buldular.

 

Yalnızlığın bedelini açıkla, sefaletlikle ödeyen Ermenistan’ı, gelecekteki çıkarlarının altyapısı için, Dağlık Karabağ üzerinden, Azerbaycan’a karşı kışkırttılar.

 

SSCB döneminde askere alınan Azerbaycan gençleri temel eğitimleri bitiminde geri hizmetlerde, ağırlıklı olarak orduevlerinde müzik ve eğlence işlerinde çalıştırılırken, Ermeni gençleri komando eğitiminden geçirildiler.

 

Bu nedenle, ilk zamanlarda AzerbaycanErmenistan arasında çıkan silahlı çatışmalarda kazanan Ermenistan, yitiren Azerbaycan olurdu.

 

Bölgesel çıkarları için Azerbaycan ile Ermenistan’ı Dağlık Karabağ konusunda çatıştıran, emperyalistler ve onların uluslararası şirketleridir!

Dağlık Karabağ’ı, Ermenistan’a işgal ettirenler de onlardır!

Gene onlar, 30 yıllık işgal sürecinde, Dağlık Karabağ’ın, Ermenistan işgalinden kurtulmasının planını yaptılar.

Planlarına göre, çıkacak savaşta, Türkiye de, ırk ve dindaşı Azerbaycan’a yardım edecek ve Ermenistan yenilecek, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ından çıkacaktı.

 

Aynısı oldu.

 

Planın “savaş sonrası” da vardı.

Şöyle:

Çatışmalardan ve savaştan ciddi zarar gören Dağlık Karabağinşa” edilecekti, halkı kalkındırılacaktı.

Bunu da Türkiye ile Azerbaycan yapabilirdi.

Çünkü Azerbaycan’da para, Türkiye’de uluslararası alanlarda dev işler yapan yükleniciler (müteahhitler), başka yatırımcılar vardı, hepsi de işlerinde çok iyiydiler.

 

Dağlık Karabağinşası”nın ve Dağlık Karabağ halkının sıkıntılarının, sorunlarının giderilmesinin, kalkınmasının “maliyeti” de çıkarılmıştı:

60 Milyar Dolar!

Bu para, Türkiye’ye verilecekti.

Veren, Azerbaycan olacaktı.

Onaylayanlar, emperyalistler ve onların uluslararası şirketleri!

Yani Azerbaycan 60 Milyar Dolar’ı vermek zorundaydı, asla vermemezlik edemezdi.

Ederse, külahlar fena değişirdi.

Ödemenin ise ne zaman, nasıl ödeneceği Azerbaycan’a iletilecekti ve ödemeye, iletilen günden itibaren başlanacaktı.

Zaten babası, Azerbaycan’ın 2’inci Cumhurbaşkanı Haydar Aliyevi’n ölümünden sonra ülkede başlayan Cumhurbaşkanlığı kavgasında, emperyalist ABD’nin, Başkent Washington’a çağırıp “Adayımızdır” diyerek, desteğini açık açık ilan ettiği İlham Aliyev, Dağlık Karabağ ve Asya’daki senaryoları, plan ve projeleri, siyasaları kabullenmişti.

Yoksa emperyalist ABD’nin desteğini alamazdı, Azerbaycan Cumhurbaşkanı adayı olamaz, seçilemezdi.

 

Bütün bunlar, emperyalistlerin ve onların uluslararası şirketlerinin, Asya’nın yeraltı, yerüstü zenginliklerinin üstündeki, çok yakınlarındaki Çin’i kuşatacak “Yeşil Kuşak Projesi” için!

 

Ben taşları yerli yerine böyle oturtuyorum.

 

Anlatımda görüldüğü gibi, 20-30-40-50-100 yıllık süreçleri içeren senaryolar yazanlar, planlar yapanlar, projeler çizenler, emperyalistlerdir!

Harfiyen uyan, uygulayanlar ise demir atılan ülkelerin siyasileri ve iktidardakileridir!..

“TÜRKİYE’YE, AZERBAYCAN’DAN 60 MİLYAR DOLAR GELECEK”!..

150 150 bakikarakol

Ali İhsan Alınak, 18’inci Dönem(1987) Kars Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP), 19’uncu Dönem (1991) Şırnak SHP-Halkın Emek Partisi (HEP) ittifakı Milletvekili, köşe ve kitap yazarı Av. Mahmut Alınak’ın ağabeyinin oğludur.

Mimardır, Kars kent merkezli www.politikars.com internet gazetesinin sahibidir.

Sevdalısı olduğum Kars’ımda oturur, ben de 1986’da işsizlikten göç ettiğim İstanbul’da oturuyorum.

 

Uzun aradan sonra önceki gece (12 Aralık 2021 Pazar) telefonla konuştuk.

Siyasa (Politika) ağırlıklı genel ve yerel konularda düşünce alışverişinde bulunduk.

Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısında, önlenemeyen değer düşüşüne, muhalefetin “Erken değil, derhal seçim” istemlerine, Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın kulak tıkadığına, bunun da çok büyük zararlar verdiğine değindim, halkın giderek artan tepkilerini dindirmeden, “leh”ine çevirmeden erken seçime gitmeyeceğini söyledim.

 

1967 Kars Digor doğumlu Ali İhsan Alınak, eşi Mihriban Aliyeva’yı “Cumhurbaşkanı Yardımcısı” yapan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’den, 60 Milyar Dolar’ın geleceğini, bu paranın da Cumhur İttifakı’nı ve Cumhur İttifakı İktidarı’nı rahatlatacağını dillendirdi.

İlk duyuyordum!

Küçük dilimi yutacaktım!

Konuşmamız çok uzadığı için üzerinde durmadım.

Ama gece yatmadım.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının “Kardeşim İlham Aliyev” dediği Azerbaycan Cumhurbaşkanından, hazinesi tamtakır, Merkez Bankası’nın kasaları bomboş Türkiye’ye, 60 Milyar Dolar gelir mi?!

Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, Cumhur İttifakı’na ve Cumhur İttifakı İktidarı’na derin soluk aldıracak, seçim kazandıracak bu kadar büyük parayı Türkiye’ye göndermesine, İlham Aliyev’i Azerbaycan’da iktidara taşıyan emperyalist ABD ve diğer emperyalist ülkelerin yönetimleri izin verirler mi?!

İlham Aliyev, onların onayı olmadan, Türkiye’ye 60 Milyar Doları yollar mı?!

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’ni tanımayan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev yönetimi 60 Milyar Dolar gibi büyük parayı, gidici Cumhur İttifakı’na ve Cumhur İttifakı İktidarı’na neden verecek?!

 

Daha bir çok soru beynimi kemirdi, durdu.

Geceyi zor sabah ettim.

Eder etmez, dün Ali İhsan Alınak’ı aradım.

Yanıt alamadım.

Yoğunluğunu düşündüm.

Akşam saatlerinde aradığımda, yanılmadığımı anladım.

 

Ali İhsan Alınak’ta neler öğrenmedim ki!

Özetleyeyim:

Bu 60 Milyar Dolardan emperyalist ABD’nin, uydudaşlarının ve onların uluslararası şirketlerinin hepsinin de haberi, izni/onayı vardı.

Bu para, 1990’ların başından beri Ermenistan işgalinde bulunan Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ın “inşası”nda kullanılacaktı.

Dağlık Karabağ, Ermenistan işgalinde iken, emperyalistler, uluslararası dev şirketler bu planı yapmışlar.

Plan içinde, Dağlık Karabağ’ın, Ermenistan işgalinden, Türkiye’nin askeri yardımıyla kurtarılması da var.

Anımsanacağı gibi, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki İkinci Dağlık Karabağ Savaşı 44 gün sürdü ve 10 Kasım 2020’de bittiğinde, Azerbaycan’ın özerk Dağlık Karabağ bölgesi, Ermeni İşgalinden kurtuldu.

Askeri zafer elde edilmişti; sırada Dağlık Karabağ’ın “inşası”ydı.

“İnşa”da da öncelik Türkiye’nindi.

 

15 Temmuz FETÖ darbe girişimine derin arka çıkan Birleşik Arap Emirlikleri ile ipleri koparan Cumhur İttifakı İktidar’ını barıştırıp yeniden bir araya, Dağlık Karabağ senaryosunu yazan, yaşama geçiren aynı emperyalist ülkelerle, onların uluslararası şirketleri olduğuna dikkati çeken Ali İhsan Alınak, öyle iki söylemde bulundu ki, nefesim kesildi.

Birincisi…

“Azerbaycan’ın şimdiki Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in ailesi ‘Aliyev Ailesi’nin Kürt kökenli olduğu” idi!

İlk kez duyuyordum ve şaşkındım!

İkincisi şöyle:

Bölüşümde, Dağlık Karabağ bölgesinin Azerbaycan’a, Nahcivan bölgesinin de Ermenistan’a verildiğini gören, strateji dehası, dünya lideri Kemal Atatürk’ümüz, İran Şahı’ndan, 12-13 kilometre uzunluğundaki Dilucu’nu, kendi parasıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına alıyor.*

Bu toprak, Türkiye’ye, Nahcivan üzerinde garantörlük hakkı kazandırıyor.

Ve bu kazanımla Nahcivan bölgesi, Ermenistan’dan, Azerbaycan’a geçiyor.

Bilmiyordum.

İlk duyuyordum.

Ve ağzım bir karış açık kaldı.

 

Bilgilendirmelerinden ötürü Ali İhsan Alınak’a buradan, sizlerin huzurunda teşekkür ediyorum…

 

*https://www.sozcu.com.tr/2015/gunun-icinden/ataturkun-satin-aldigi-toprak-755129/

“YENİ BİR HENDEK OLAYI” NE DEMEK BAŞKAN SAVCI SAYAN?!.

150 150 bakikarakol

Değinmeden edemeyeceğim…

Meslek büyüyüm, Günaydın ve Meydan gazetelerinde Genel Yayın Yönetmenim Rahmi Turan’ın, Sözcü Gazetesi’ndeki köşesinde “Dolandırıcılara aman dikkat!” https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/rahmi-turan/dolandiricilara-aman-dikkat-6821995/ başlıklı dünkü yazısı, şöyle düşünmeme neden oldu:

En büyük dolandırıcı…

Halkına yalanlar söyleyen, halkını kandıran, bir sözü bir sözünü tutmayan, siyasi çizgisinde durmayıp zikzakların daniskasını yapan, ağır hakaretler ettiğinin yanına geçmekle kalmayıp kraldan çok kralcı kesilen, ülkesinin itibarını yitiren, ülkesinin parasını pul eden, ülkesini ve halkını kalkınmaktan, gerilemeye götüren vb vb…

Siyaset ve devlet insanlarıdır!

 

Nokta.

 

Geçiyorum.

 

Artık “Bankamatik Milletvekili”ni tanıyorsunuz.

Ben gene de yazayım:

Antalya CHP Milletvekili Deniz Baykal!

Partim CHP’min bir önceki Genel Başkanı Deniz Baykal’a neden “Bankamatik Milletvekili” dediğimi, sıkça yazdığım için biliyorsunuz.

Bu kez…

Ayrıntıya girmeyeceğim.

“Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’nin “Genel Başkan”lık yıllarında bir “A Takımı” vardı.

Onlardan ikisi, partinin Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla “ihraç” edildi; biri ayrıldı, parti kurdu…

Biri de…

Hani, “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal, seks kaseti vizyona(!) sokulunca, 10 Mayıs 2010 günü parti Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa ettiğini açıkladığında, hüngür hüngür ağlayan ve “istifa etmeee!” diye haykıran vardı ya…

İşte o…

Koşarak AKP’ye gitti, AKP’li oldu.

Şimdi Ağrı’nın Belediye Başkanı!

Evet evet, bildiniz:

Savcı Sayan!

Belediye Başkanlığına zaman ayırdığı kadar, @SavciSayan hesabından Twetterler yazıp paylaşmaya da zaman ayırır.

Arada bir yorumlar atardım.

Sinirlendiğini, kızdığını öngörebiliyorum; ama hiç belli etmedi.

Dün (12 Aralık 2021 Pazar) saat tam 00.06’da bir Twitter yayınladı.

Şöyle yazıyordu:

“Bütçe konuşmalarını izliyorum HDPliler bölgeyle ilgili hiçbir çözüm önerisinde bulunmuyorlar Sadece toplumun sinir uçlarıyla oynuyorlar. Bir kaos ortamı yaratmanın peşindeler. Yeni bir hendek olayına zemin hazırlamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Allah Kürtlere yardım etsin.” https://twitter.com/SavciSayan/status/1469775667797635076

Kendisi de bir Kürt olan, ama Kürtlüğünü hiçbir zaman gizlemeyen, her zaman açık açık söyleyen Ağrı ilimizin Belediye Başkanı AKP’li Savcı Sayan’ın bu Twitterına yorum yapmadım.

Çünkü…

Önemli, ciddi bir vurguda bulunuyordu.

Onu, yazı konusu yapacaktım.

Başkan Savcı Sayan’ın, ilgimi, dikkatimi çeken, yazı konusu yapmama neden olan vurgusu “Yeni bir hendek olayına zemin hazırlamak için ellerinden geleni yapıyorlar” tümcesindeki Yeni bir hendek olayına zemin hazırlamak” sözcükleriydi!

Bu, ne demekti?!

İktidar partisi AKP’nin, Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan, bir bilgiye, bir duyuma dayanarak mı böyle yazıyordu?!

Yoksa…

Bir olasılık vurgusuyla “Köktaşları”nı korkutmayı veya uyarmayı mı amaçlıyordu?!

Dilerim, “yeni bir hendek olayı” olmasın!

Başkan Savcı Sayan’ın bu Twitterı, yeni bir hendek olayına altyapı hizmeti amaçlı da olmasın!

En doğrusu, Twitter sahibi Başkan Savcı Sayan’ın açıklık getirmesidir; sonra da Başkan Savcı Sayan böylesi paylaşımlarda bulunmasın!

Tanrı korusun…

Varsayalım, Başkan Savcı Sayan’ın savladığı (iddia ettiği) gibi, hadi diyelim HDP’liler yüzünden, ikinci hendek olayı oldu!

Denilmeyecek mi “Ağrı’nın AKP’li Belediye Başkanı Savcı Sayan, 12 Aralık 2021 Pazar’ın ilk 6’ıncı dakikasında attığı Twitterında, ikinci hendek olayı olacağını günler, haftalar, aylar öncesinden, bilgiye dayanak yazdı, haber verdi”?!

Denilecek!

Aman, ne yeni bir hendek olsun, ne böyle denilsin!

Herkesin, toplumsal duyarlılık içinde düşünmesi, konuşması, hareket etmesi dileğimdir!

Hepimiz kardeşiz!

Hiç birimizin kanı, birilerinin siyasi çıkarları uğruna a k m a s ı n ! . .

“MANDACILIK” VE UCUBE “PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ”!..

150 150 bakikarakol

10 Aralık 1948’de, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda 10 Aralık’ın “Dünya İnsan Hakları Günü” kabul edildiği günün 73’üncü yıldönümünde, mandayı, mandacılık’ı ve mandacıları yazmak istemezdim!

Ama son günlerde, Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın ortakları, Millet İttifakı’ndaki siyasi partileri “mandacılık”la suçlar oldular!

 

Mandacılığı ya bilmiyorlar ya da çok iyi biliyorlar!

Bilmediklerinden de suçluyor olabilirler, bilerek de suçluyor olabilirler!

 

Suçlamayı, siyasi tükenmişliklerini örtbas etmek için bilerek yaptıklarını düşünüyorum.

Ancak…

Hesaba katmadıkları bir ayrıntı var:

Atatürk Düşünceleri ile mayalanmış, kendini yetiştirmiş bu yurdun insanları, Osmanlı’nın çöküş, Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluş tarihini, bu tarihi süreçte ortaya çıkan “mandacıları, onların mandalık düşüncelerini, mandacılık eylemlerini çok iyi biliyorlar.

Bu bilgi donanımıyla da, yeni tip mandacılığı ve mandacıları anında tanıyorlar.

Kendilerinden olmayan herkesi mandacılıkla suçlayan AKP ve MHP işte bundan habersizdiler!

Habersiz oldukları için,         mandacılık suçlamalarına kanan, inanan azlığının telaşı, kızgınlığı, öfkesi içindeler!

 

Onlara da yardımcı olmak için, 1980 öncesi Türk Dil Kurumu’nun ve şair, Dil Bilimci Ali Püsküllüoğlu’nun “Türkçe Sözlük”lerine baktım.

Fransız kökenli manda sözlük şöyle tanımlanıyor:

*Geçişgetirengillerden bir hayvan.

*Birinci Dünya Savaşı sonrası, siyasal ve ekonomik gücü yeterli olmayan ya da bunları yeterince kullanmasını beceremeyen, kendi kendini yönetemeyen kimi ülkeleri yeterli düzeye eriştirip bağımsızlığına kavuşturmak üzere, o zamanki birleşmiş uluslar örgütü adına yönetmek için bir büyük devlete verilen vekillik, yetki.

*Bir ülkeyi manda temeline göre yönetmekle görevlendirilen (devlet) eş.

*Yabancı bir devlet korumacılığından yana olan (kimse) Örnek: Kurtuluş Savaşı’nda mandacılar da olmuştur.

*Osmanlı döneminde, tersanedeki gemilerin bakımıyla, korunmasıyla yükümlü kimse, tersane bekçisi.

 

Şimdi bir belge sunacağım:

Emperyalist ABD’nin, CIA diye bir dış istihbarat örgütü var.

CIA’nn her ülkenin başkentinde olduğu gibi, bizim de Ankara’da bürosu bulunur.

Büronun, 2006’daki Şefi Paul Henze, Beyaz Saray’a bir rapor sunar.

Henze, “2006” tarihli raporunda şöyle yazar:

“Türkiye’nin bu şekliyle Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olmalıyız.

Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar.

Hükümeti ikta ettiğimizde Meclis, Meclisi ikna ettiğimizde Ordu, Ordu’yu ikna ettiğimizde Yargı karşımıza çıkabiliyor.

Eğer Amerikan çıkarı, Türkiye’de bir federe kurulması ise mutlaka ve öncelikle, YARGI, ORDU, MECLİS VE HÜKÜMET’i tek elde toplayan BAŞKANLIK REJİMİ’ne geçilmelidir.

Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır.

Eğer o bir kişi, Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak AMERİKA için sorun olmaz.”

 

2017 yılının 16 Nisan’ına gidelim.

Bu tarihte ülkemizde Anayasa değişikliği halkoylaması (referandumu) https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/04/20170427M1-1.pdf yapıldı.

“Atı alan Üsküdar’a geçti” anlayışıyla gerçekleşen sayım ve yüzde 51.41 Evet, yüzde 48.59 resmi sonuç açıklamasıyla kabul edildiği duyurulan Anayasa değişikliği ile Parlamenter Sistem dönemi sona erdi, ucube sözcükle de anılan “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” dönemine hukuki olarak geçildi.

Fiili uygulama ise 24 Hazar 2018’de yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimi ile başlandı.

 

24 Haziran 2018 – 10 Aralık 2021 arasında 3 yıl 5 ay 16 gün var.

Ayırt edemediler, bu sürecin ortalarında, dünyada ilk ve tek ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” çöktü.

Çökerken de, mandacılıkla benzerliği ortaya çıktı!

Ve bu benzerlik de gösterdi ki…

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, 1900’lerdeki mandacılığının güncellenmişi idi!

 

O zaman soralım:

Mandacı kim?!

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni ısrarla sahiplenip savunanlar , ısrarla ret edip karşı çıkanlar mı?!.

DEMEK, UCUBE “PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ”NİN KAMUTAY (TBMM) BAŞKANI BÖYLE OLUR!..

150 150 bakikarakol

6 Aralık 2021 Pazartesi, saat 12.02; yer Kamutay (TBMM) Genel Kurulu.

Kamutay Başkanı, Tekirdağ AKP Milletvekili Mustafa Şentop, Başkanlık makamına oturdu, “Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum” https://www.tbmm.gov.tr/Tutanaklar/Tutanak?BirlesimSiraNo=23656&BaslangicSayfa=1&BitisSayfa=1&Tur=H  dedi.

“2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz” sözünün ardından bakındı, Komisyon’un yerinde olduğunu gördü, Yürütme adına, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın konuşacağını duyurdu ve Oktay’ı “Buyurun Sayın Oktay” sözcüklerle Kamutay Genel Kurul Kürsüsü’ne çağırdı; Oktay’a, konuşma süresinin 60 dakika olduğunu söyledi.

 

Oktay’ı, kürsüye gelince yalnızca AKP’liler alkışladılar, Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın “özgül ağırlıklı” ikinci ortağı MHP’liler alkışlamadılar.

 

Oktay, 60 dakikalık konuşması sürecinde, atanmış bir bürokrat olmasına karşın, halkın seçtiği siyasiymiş gibi, muhalif siyasi partileri –örneğin başta CHP’yi, HDP’yi, İyi Parti’yi vb- ağır sözcüklerle suçladı, yerdi.

 

Sataşmalara, karşılıklı yapılan söz düellolarına girmeyeceğim.

 

Başkan Şentop, Oktay’ın, partisine ve partisinin Genel Başkanına yönelik sözlerini yanıtlamak için CHP Grup Başkanvekili, Manisa CHP Milletvekili Özgür Özel’e söz verdi.

 

Özel’in sözleri özetle şöyle:

“Sayın Başkan, aslında Cumhurbaşkanı Yardımcısının konuşması, genel olarak yarattığı hissiyatla da eleştirdiğimiz bu yeni rejimin, yeni sistemin bütün sıkıntılarını ortaya döker nitelikteydi. Elbette eleştiriler olur, cevaplar olur ama bu sistem Binali Bey’e, İsmet Bey’e, Mahir Ünal’a, Numan Kurtulmuş’a siyaset alanını daraltırken -ki her birisinin arkasında milletten aldığı oylar var- bir atanmışa yetkisini bir dolma kalemdeki mürekkepten alan ve belki de bu akşam görevinden affedilebilecek bir atanmışa böylesine bir siyaset alanı açması sistemin başlıca sorunudur. Bazı hudutları aşıp, öyle hadsizlikler noktasına gelmiştir ki, örneğin Cumhuriyetin kurucu partisine tek parti nostaljisi göndermesi yaparken, bu partinin bir tek adam rejiminin istilaya uğrattığı ülkeyi önce kurtarıp sonra kurup sonra da demokrasiyle tanıştırdığını ama kendi dönemlerinin bir demokrasiden tek adam rejimine geçiş olduğunu örtemez. ‘Histeri krizleri geçiren…’ deyince, akla benim Genel Başkanım değil, bakanları tekmeleyen bir başkası gelir. Tezkereye ‘hayır’ oyu vermek, terörle mücadeleyi desteklememekse, akla 2001 Kasım, Aralık ve 2002 Haziranda Kuzey Irak tezkerelerine verdiğiniz ‘hayır’ oyu gelir.

‘Tüm zulüm ettiklerinizle helalleşin!’ diyorsunuz ya…

Bir helalleşme tartışması açmak istiyorsanız bizim helalleşeceklerimiz var, hesaplaşacaklarımız var. Size sadece tek bir örnek için bile söylesem, TÜRK TELEKOM’un hırsız Hariri’ye peşkeş süreci için hesaplaşacaklarımızdansınız, bunu böyle bilin!

Ha, Sayın Oktay, hiçbir CHP yöneticisi, siyasetçisi kimseye ‘Bidon kafa!’ demedi ama sırtımıza o yükü vurmaya çalışıyorsanız, size milletin, vatandaşın anasına söven müteahhitte ödül maması gibi verdiğiniz ihaleleri hatırlatırım.
Pişkinliğin ve hadsizliğin bir sınırı var ama Genel Başkanımızın
‘Milletin sırtına yük vurdunuz!’ diye, sırtına yük vurmanın vücut dilinden…”

 

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay “Burada bari söylediklerinizin arkasında, yaptıklarınızın arkasında duracak tasarrufu gösterin. Kameralara bakmanız yeterli, herkes gördü zaten!” diyerek araya giriyor.

Özel de “Aman, şöyle çevirsem de, ben buradan bir şey bulurum,  diyorsan, bak, Sayın Oktay sana söylüyorum: ‘Millet hareket çekecek’ diyorsun ya, eğer cesaretiniz varsa, eğer kendinize güveniniz varsa, getirin milletin önüne sandığı, millet hareketi kime çekecekmiş görün” karşılığını veriyor.

 

Oktay’ın “Söylediklerimizin arkasındayız, yaptıklarımızın arkasındayız” sözlerini duymazdan gelen Özel şöyle sürdürüyor:

“Son sözüm şu Sayın Başkan: Bakın, kolay kolay ‘FETÖ’ diyor, kolay kolay ‘ağabey’ diyor. Her yerde sordum, Komisyonda sordum, bir kez de burada soruyorum: Bakın, gazeteniz, sizin yerinize manşet atan, günü gelirse küfür eden, günü gelirse hedef gösteren gazeteniz altı farklı zaman ‘Şerefsiz bunlar!’ dedi. Darbenin finansörü 15 milyarla Birleşik Arap Emirlikleri 3 milyar verdi diye.

Bu adam, aynı adam, geldi, vermedi ama vereceğini söyleyip 10 milyarı gösterdi, sizi dolarla terbiye etti. Bu işin bir tarifesi varsa, sana soruyorum hadsiz atanmış.”

 

Oktay, “Hadsiz sensin! Hadsiz sensin!” diye ses yükseltiyor.

 

Özel “FETÖ’nün Türkiye’ye gelmesinin tarifesi nedir?” sorusunu yöneltiyor.

 

Oktay’ın “El kol hareketi yapıyorsun, sonra hadsizlikten bahsediyorsun. Hadsiz sensin!” sözüne, Özel “Hadsiz atanmış!” diye yanıt veriyor; Oktay’dan “Hadsiz sensin!” lafı gelince de, “Hadsiz atanmış!” sözünü yeniliyor.

Oktay da “Sensin” diyor.

 

CHP ve AKP’liler arasında laf atmalar başlıyor.

 

CHP’nin bir diğer Grup Başkanvekili, İstanbul CHP Milletvekili Engin Altay, Başkan Şentop’tan söz istiyor.

Alıyor.

Ve sözlerine Sayın Başkan, teşekkür ederim” diye başlıyor.

Sözlerini “Önce şunu söyleyeyim: Siyasette ‘hadsiz’ ifadesini hakaret alan siyaseti bırakacak. ‘Hadsiz’ bir eleştiridir” tümceleriyle sürdürüyor.

AKP sıralarından gelen “Hadsiz! Hadsiz!” bağırtıları arasında, Kamutay Genel Kurulu Kürsüsü’nden değil, Özgür Özel gibi, oturduğu yerde ayağa kalkarak şöyle konuşuyor:

“İkincisi, Cumhurbaşkanı Yardımcısı sıfatıyla muhalefetle bu kadar ağır polemik yapan insan da muhalefetin bu orta dozdaki eleştirilerine tahammül edecek. Üçüncüsü de siz Meclis Başkanı olarak atanmış Cumhurbaşkanı Yardımcısını savunmayacaksınız. Savunacaksanız Meclisi savunacaksınız, bu da üç.”  

 

Bu defa, Başkan Şentop’la Altay arasında tartışı başlıyor:

Şentop, Meclis İçtüzüğü‘ne aykırı ‘Temiz bir dil kullanılır’ diyor” deyince, Altay da “Hadsiz, normal bir dil. Oraya söyle sen, oraya söyle!” diyor.

Şentop sinirleniyor:

“Bununla ilgili ikaz ederken ben burada Meclisi savunuyorum, İç Tüzük’ü savunuyorum.”

Altay’ın “Sen oraya söyle, oraya söyle!” demesi ise daha bir sinirlendiriyor, ateşten top oluyor:

“Sen mi tayin edeceksin benim ne söyleyeceğimi? Sana mı soracağım ben ne konuşacağımı! Hadi oradan!”

 

Meclis İç Tüzüğü’nün “Temiz dil kullanılır” maddesini anımsatan Kamutay Başkanı’nın kullandığı dile bakar mısınız?!

 

Kamutay Başkanı seçildikten sonra parti ayrımı yapmayacağına, tarafsız olacağına ant içen/yemin eden Şentop, Kamutay İç Tüzüğü’ne karşın, bu dili kime karşı kullanıyor?!

Kendisi gibi halkın oyu ile Milletvekili seçilmiş birine!..

Başkanı olduğu Kamutay’ın kendisi gibi üyesi Milletvekilini sahipleneceğine, atanmış bürokratı sahipleniyor, onun yanında/safında yer alıyor!

Bir Kamutay Başkanına yakışır mı?!

 

Gene…

Bir Kamutay Başkanına…

İçişleri Bakanlığı’na “Bakan” sıfatıyla atanmış bürokratın, Kamutay’ın Plan Bütçe Komisyonu’na silahlı korumalarla gelmesine…

O gün orada ve dün Kamutay Genel Kurulu’nda, Cumhur İttifakı içindeki siyasi parti Milletvekilleri dışındaki Milletvekillerine ağzına geleni söyleyerek ortamı germesine…

Kavga çıkmasına neden olmasına…

Hakkındaki yergileri belgelerle dile getiren özellikle CHP’li Milletvekillerini defalarca aşağılamasına…

Onları parmak sallayıp “Hepiniz hesap vereceksiniz” diyerek tehdit etmesine…

Sessiz ve tepkisiz kalmak…

Y a k ı ş ı r   mı ? !

 

Demek…

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin Kamutay Başkanı böyle olur!

 

Demokratik Parlamenter Sistem’de…

Ne böyle, Başkanı olduğu Kamutay’ı, ne Başkanları olduğu Milletvekillerini koruyamayan…

Ne de seçilmişleri, atanmışlar karşısında sahiplenmeyen, savunmayan…

Çelişkiler yumağı ucube sisteme katlanan, uyum sağlayan…

Kamutay Başkanı olur?!  

 

Çok az kaldı!

Sayılı gündür!

Çabuk gelir çatar!..