Posts By :

bakikarakol

1960’LARDAKİ CAMİ İMAMI AHMET HOCANIN GERİSİNDE KALAN YOBAZ DİNCİLER SİZ KİM OLUYORSUNUZ BİZE DİN AYARI ÇEKİYORSUNUZ?!.

150 150 bakikarakol

Mevki, makam, şaşaalı yaşam uğruna, kutsal dini, kutsal din görevini, işbirlikçi anlayışlı siyasanın, siyasacının hizmetine sunan, dünyadaki şarlatan din görevlileri, 1960’lardaki cami imamı Ahmet Hoca’nın, Cuma hutbesinde cemaate şu anlatısını okusunlar, din görevlisi olmadıklarını, olamayacaklarını görsünler, kabullensinler.

 

Olay, yaşadığım anıdır.

 

1960’lı yılların başıdır.

 

Saraç (hayvan koşumu) işiyle uğraşan -7 Ağustos 2013’de rahmetli olan- babam, o yıllarda bucak, 1992’den beri ilçe olan Kars Akyaka’da işyeri açtı.

4 kişilik aile, İncedere Köyü’müzden, 4 kilometre uzaktaki Akyaka’ya taşındık.

İlkokula Akyaka’da, Akyaka İlkokulu’nda başladım; oradan da mezun oldum.

Bilge, şık giyimli öğretmenlerimiz vardı.

Birinci sınıftaki öğretmenim, kısa boylu, kilolu, Çanakkaleli –soyadını anımsayamadığım- Yahya öğretmenimi, diğer öğretmenlerimizi hiç unutmadım.

Öyle öğretmenlik yaptılar, öyle eğitim verdiler ki!..

Bugünün üniversitesi ayarında!..

 

Dinlemeyi, dinletmeyi…

Anlamayı, anlatmayı…

Düşünmeyi, düşündürmeyi…

Kavramayı, kavratmayı…

Tanımayı, tanıtmayı…

Yapmayı, yaptırmayı…

Vb…

Biz çocuklara öyle bir güzel öğrettiler, aşıladılar ki!..

Hele de dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüzü!..

Çünkü onlar, bu yurdun aydınlanmasının karşısında olan düşmanların ve o düşmanların yerel işbirlikçilerinin “Komünist yuvaları” belledikleri, yaygarasını kopardıkları, iktidara gelince de kapattıkları, “aydınlanma ocağı” Köy Eğitim Enstitüsü mezunlarıydılar!

30 yaşın üstündeydiler.

İçlerinde daha ileri yaşlarda olanlar vardı.

Bu nedenle, şimdi hiç birinin yaşamadığı öngörüsündeyim.

Hepsini, tek tek, rahmetle, saygıyla anıyor, manevi huzurlarında eğiliyorum.

Hepsi, ışıklar içinde uyusun.

 

4 ve 5’inci sınıfta öğretmenim Kıyas Karakurt’tu.

Kars’ın Selim ilçesindendi.

3 yıl önce yaşamını yitirdiğini öğrendim.

Rahmetle, saygıyla anıyor, manevi huzurunda eğiliyorum.  

Öğretmenliği kadar, çok iyi karakalem resim yapardı.

Okulumuzun resmini öyle bir güzel çizmişti ki!..

Hala gözümün önünde…

 

Bir gün önceden dedi ki:

“Yarın yazılı yapacağım.”

 

Bir gün sonra Cuma’ydı.

 

Biz öğlenciydik.

 

Zil çaldı, sınıfımıza girdik; yazılıda kullanacağımız boş kağıdı, kalemi, silgiyi, kalem açacağını sıramızın üstüne koyduk, Kıyas öğretmenimizin gelmesini, sınıf başkanımızın gözetiminde beklemeye başladık.

 

Bu arada, her sırada, iki öğrenci oturuyorduk; sıralarımız, yeni ve tertemizdi.

 

Yanılmıyorsam, on dakika geçti.

 

Sınıf kapısının önünde dikelen sınıf başkanının “Öğretmen geliyor, öğretmen geliyor” deyip aralı tuttuğu kapıyı açmasıyla, daha bir toparlandık.

 

Kıyas öğretmenimiz soluk soluğa girdi.

Sınıf olarak, aynı anda, birlikte ayağa kalktık.

Öğretmenimizin el işaretiyle de “Oturun” demesiyle oturduk.

 

Işıklar içinde uyusun, Kıyas öğretmenimiz, sınıftaki masasına geçerken “Çocuklar, kağıdınızı, kaleminizi kaldırın. Yazılı yapmayacağım. Size, bugün Cuma namazında, Merkez Cami İmamı Ahmet Hoca’nın vaazını özetle anlatacağım. Babanız, amcanız, dayınız, abiniz, başka bir yakınız dinlemiş olabilir” dedi, sustu.

Bizim, yazılı için sıra üstüne çıkardıklarımızı çantalarımıza koymamızı bekledi.

Dediğini yaptığımızı görünce de anlatmaya başladı:

“Dikkatli dinleyin… Bir gün, bir baktınız, bir arkadaşınız, çok güzel bir cetvelle geldi. O cetveli çok sevdiniz; öyle bir beğendiniz ki, aynı cetvelden sizin de olmasını istediniz. Okuldan evinize giderken, kafanızda hep o cetvel var. Evde annenize, babanıza, büyük abinize, ablanıza söylediniz; onlardan, o cetvelden bir tane almalarını istediniz. Sizi dinlemediler. Almadılar. Amcanıza, dayınıza, halanıza, teyzenize söylediniz; onlar da almadılar. Çaresiz vazgeçtiniz. Ama içinizden bir arkadaşınız vazgeçmedi. Tek çarenin kaldığını, onun da ‘Çalmak’ olduğunu aklından geçirdi.  Ve kararını verdi. Çalacaktı! Ertesi gün sınıftasınız. Teneffüs zili çaldı. Hepiniz dışarı çıktınız. Sınıfta tek o arkadaşınız kaldı. Gözü, arkadaşınızın sırasının üstüne defteri, kalemiyle birlikte koyduğu cetvelinde! Çalmak için yaklaşıp elini uzattığı an durdu, düşündü ‘Bu cetvel benim olsaydı, benim şimdi yapmak istediğimi yapsaydı, teneffüsten döndüğümde cetvelimin çalındığını görseydim, ne düşünürdüm, ne yapardım?’ sorusunu iç dünyasında kendine sordu. Şimdi size ev ödevi veriyorum: O arkadaşınızın vereceği doğru karar ne olmalıdır?  Evde kimselerden yardım almak yok. Cevabı kendiniz bulacaksınız, Pazartesi günü ilk derste bunu anlatacaksınız.”

 

İşte bu olay, kişiliğimin belirlenmesinde ana etkenlerden biri oldu.

 

Bizi, bu öğretmenler yetiştirdi!

Biz, bu yollarla da din eğitimimizi aldık!

Biz, Akyaka Merkez Cami imamı Ahmet Hocanın -soyadını anımsayamadım- böylesi anlatıları ve öğretileriyle kutsal dinimizi öğrendik!

 

Ve siz…

1960’lardaki Cami İmam Ahmet Hocanın ve onun gibilerinin bugün çok gerisinde kalan, dincilik oyununu oynayan ilkel, yobaz dinciler…

Kim oluyorsunuz da, bize, dini anlatmaya, din ayar çekmeye kalkıyorsunuz?!

 

Yürüğün gidin!..

BAHÇELİ’NİN İÇTEN OLMAYAN SÖZLERİNE İNANAN DUAYEN GAZETECİ!..

150 150 bakikarakol

Eskilere gitmeyeceğim; çok daha yakına, 4 gün önceye, 12 Eylül 2021 Pazar’a gideceğim.

 

Tokat AKP eski Milletvekili Resul Tosun, okunmayan yandaş Star Gazetesi’ndeki köşesinde Laiklik ya çıkarılmalı ya da tarif edilmelidir!” https://www.star.com.tr/yazar/laiklik-ya-cikarilmali-ya-da-tarif-edilmelidir-yazi-1652035/ başlıklı bir yazı yazmış.

Laikliğin, Anayasa’dan çıkarılmasını veya yeni tarifinin yapılarak, Anayasa’ya konulmasını savunuyor, öneriyor.

Yoğun yergi (eleştiri) aldı.

 

Bir gün sonra (13 Eylül 2021 Pazartesi), basına bir haber düştü.

Kısa yazılışı MİL-Diyanet Sen” olan “Manevi İlkeli Liyakatli Diyanet Ve Vakıf Çalışanları Sendikası” bir açıklama yapmış.

Sözcü Gazetesi’nden Yılmaz Özdil’in 11 Eylül 2021 Cumartesi günlü “diy@net” başlıklı yazısının son tümcesi “Memlekete Ali Erbaş mı lazım, fare mi?”yi yanlış anlamış, Cumhuriyet Savcılarını göreve çağırmış, öte yandan da üyelerinden, Özdil’in cenazesinin camiye sokulmamasını ve cenaze namazını kıldırmamalarını istemiş!

Camiler tekellerinde ya!..

Bunlar da yoğun yergi aldılar.

 

Rastlantıya bakın ki…

İkinci bir gün sonra yani 14 Eylül 2021 Salı günü, Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın “özgül ağırlıklı” küçük ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yazılı bir açıklamada yaptı; AKP’li Tosun ile Diyanet’in “sendikası”nı topa tuttu. http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4874/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_Bahceli__nin___Laikligin_Anayasa__dan_Cikarilma_Tartismalariyla_Bazi.html

 

Kimse “gerçekçi” ve “inandırıcı bulmadı.

Ama…

Çok az inananlar oldu.

Onlardan biri, 14 Eylül gecesi, “duayen, “araştırmacı, soruşturmacı gazetesi” denilmesinden pek hoşlanan, siyasi konularda “cahil” gördüğüm Uğur Dündar’dı.

Katıldığı KRT TV’deki “Şimdiki Zaman” canlı yayınında, Bahçeli’nin açıklamasını çok isabetli ve yerinde bulduğunu söyledi!

 

Böyle “duayen, araştırmacı, soruşturmacı gazeteci” mi olur?!

Bir araştır, soruştur, açıklamanın satır aralarında tur at, 180 derece siyasi dönüş yapmış birinin söylediklerinde içten olup olmadığını anla, ondan sonra “Bugün sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamasını da bu açıdan çok isabetli ve yerinde buluyorum” 

https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/ugur-dundardan-mansur-yavasa-dilegim-ankaranin-gelmis-gecmis-en-basarili-baskani-secilmesi-6649686/ tümcesini et.

 

“Laikliği eş zamanlı olarak sıcak tartışmaların içine sürüklemek Türkiye’nin aleyhine kulis yapan, yıkım senaryosu hazırlayan zalim mihrakların eline koz vermektir” diyen Bahçeli’nin, “Kozu veren kim?!” biçimindeki bir soruya vereceği yanıtı merak et, öngörülerde bulun!

Bahçeli’nin “Hiç kimse üstüne vazife olmayan konularda fetva makamı gibi hareket etmeye heveslenmemeli, 2023 vizyonumuzun hızını yapay gündemlerle kesmeyi de aklından geçirmemelidir” tümcesindeki kararlılık ve “fetva makamı” vurgusunu bir irdele!

 

Yok!

 

Uğur Dündar “duayen, araştırmacı, soruşturmacı gazeteci” olsaydı –bana göre değildir- 180 derece siyasi dönüşün sahibi ve Türk-İslam Sentezcisi Bahçeli’ye hemen inanmazdı, o tümceyi etmezdi, sakin davranırdırdı; Bahçeli’nin, laiklik ve Özdil’in cenazesinin camiye sokulmaması, cenaze namazının kıldırılmaması konularındaki doğru sözleri ne amaçla/amaçlarla söylediğini anlamaya, kavramaya çalışırdı!

Azıcık düşünseydi, Bahçeli’nin doğru vurgusunu yaptığım sözlerinde içten olmadığını, halkı kandırmaya yönelik siyasi manevralar olduğunu görürdü!

 

Sözde “duayen, araştırmacı, soruşturmacı gazeteci” Uğur Dündar, iç-dış siyasadan anlamaz.

Siyasa/siyaset cahilidir!

Buna karşın, siyasada da kulaç atar, yönlendirmeye, ahkam kesmeye kalkar!

 

Biliyorum…

“Bugün sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamasını da bu açıdan çok isabetli ve yerinde buluyorum” tümcesiyle hala ne büyük yanlış yaptığının, topluma ne büyük zarar verdiğinin ayırtında olmayan Uğur Dündar, bana kızacak.

Umurumda değil.

Doğruluğuna inandığım her şeyi, her kişiyi eğip bükmeden yazmakta kararlıyım!

Ucunda ne olursa olsun!..

YOKSA, BİLİNÇLİ BİR KASIT MI VAR?!.

150 150 bakikarakol

13 Eylül 2021 (Pazartesi), Sakarya Savaşı’nın 100’üncü Yıl Dönümü idi.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının bir açıklama yaptı.

Basında genişçe yer aldı.

 

www.t23.com.tr internet gazetesi aynı gün saat 14.14’de Erdoğan: 2023’e endekslediğimiz hedeflerimiz aslında tıpkı milli mücadelemizin kendisi gibi küresel senaryolara karşı bir başkaldırıdır” https://t24.com.tr/haber/erdogan-2023-e-endekslendigimiz-hedeflerimiz-aslinda-tipki-milli-mucadelemizin-kendisi-gibi-kuresel-senaryolara-karsi-bir-baskaldiriydi,978641 başlığıyla verdi.

Bir solukta okudum.

Başlıktaki tümceyi haber içinde ayırtlı (farklı) gördüm.

Şöyle:

Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023’e endekslendiğimiz hedeflerimiz aslında tıpkı milli mücadelemizin kendisi gibi küresel senaryolara karşı bir başkaldırıydı.”

 

Başlıkta, “Cumhuriyetimizin 100. yılı olan” sözcükleri yoktu.

Çok daha vahimi…

Başlıkta “… başkaldırıdır” sözcüğü, haber içindeki tümcede “…başkaldırıydı” biçimindeydi.

 

“Başkaldırıydı” sözcüğü, “başkaldırıdır” olarak, nasıl ve neden değiştirildi?!

Bir şeyin ayırtına varıldı da, düzeltme yoluna mı gidildi?!

 

Bir kere…

Düzeltme olmamış ki!

Daha da içinden çıkılamaz hale getirilmiş!

Düzeltme olsa bile, haberi düzenleyen editörün hakkı mı, işi mi?!

 

 

Bir ayrıntı daha…

Başlıktaki tümcede de, haber içindeki tümcede de “milli mücadelemizin” sözcükleri yanlış yazılmış!

Doğrusu:

“Milli Mücadelemiz’in” olacak.

Düzeltmeci haber editör, “Milli Mücadelemiz” sözcüklerine neden duyarlı davranmamış?!

 

Neyse, geçelim…

 

Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023’e endekslendiğimiz hedeflerimiz aslında tıpkı milli mücadelemizin kendisi gibi küresel senaryolara karşı bir başkaldırıydı” tümcesini, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı internet sitesi www.tccb.gov.tr’e “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhuriyetin 100. yılı olan 2023’e endekslenen hedeflerin, aslında tıpkı Millî Mücadele’nin kendisi gibi küresel senaryolara karşı bir başkaldırı olduğunu söyledi.”

https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/130470/-sakarya-zaferi-nin-kazanildigi-1921-yili-anadolu-daki-bin-yillik-varligimizin-da-donum-noktalarindan-biridir-; Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin internet sitesi www.akpart.org.tr ise Erdoğan, Cumhuriyetin 100. yılı olan 2023’e endekslenen hedeflerin, aslında tıpkı Milli Mücadele’nin kendisi gibi küresel senaryolara karşı bir başkaldırı olduğunu söyledi.”

https://www.akparti.org.tr/haberler/cumhurbaskanimiz-erdogan-sakarya-zaferinin-100-yili-kutlama-programina-katildi-13-09-2021-15-33-03/ biçiminde verdiler.

Onlar da bir ayrıntının ayırtına mı vardılar, böyle verdiler?!

 

Evet…

Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023’e endekslendiğimiz hedeflerimiz aslında tıpkı milli mücadelemizin kendisi gibi küresel senaryolara karşı bir başkaldırıydı” tümcesinde bir ayrıntı vardı.

Şuydu:

Tümce bozuktu!

Tümce, dili geçmiş zaman kipiyle bitiyordu!

Ayrıca…

“… aslında tıpkı…” diye yazmak da neyin nesi?!

 

Acaba…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının iki gün önceki açıklama metnini yazan hanımefendi veya beyefendi…

Düşük/bozuk olmayan tümce kuramıyor mu?!

Türkçe Gramer bilmiyor mu?!

Yoksa…

Bilinçli bir kasıt mı var?!.

YAZARI BELİRSİZ, BAŞLIKSIZ ANI!..

150 150 bakikarakol

Nazim Özanek, benim gibi İstanbul’da oturan Karslı hemşerimdir.

Düzenli olarak aylık Gazi Kars Dergisi’ni çıkarır.

Facebook’tan arkadaşız.

Önceki gün (12 Eylül 2021 Pazar) bir paylaşımda bulundu.

Paylaştığı anı idi.

Bir solukta okudum.

Çok beğendim.

Çok beğendiğim kadar da duygulandım.

Yazışmamızda, paylaşımındaki anıyı, internetten alıntıladığını yazdı.

Köşemde yer vereceğimi ilettim.

“Memnun olurum” dedi.

 

Araştırmama karşın yazarını bulamadığım “anı”yı sizlerin de okumanızı çok istediğim için, Nazim Özanek kardeşimin sayfasından https://www.facebook.com/search/top?q=nazim%20%C3%B6zanek alıntılayarak, aşağıda bilginize sunuyorum:

 

Simit almak için sıraya girdim. Sıra çok kalabalıktı. 20 dakika kadar sırada kaldım. Hemen önümde bir kız çocuğu ve babası var. Babası gömlek düğmelerini boğazına kadar düğümlemiş. Tertemiz giyinmiş ancak kıyafetleri eski. Ayakkabıları kösele, eski ve yazlık. Anladım ki güngörmüş bir adam…

Çocuk iki de bir “Hadi baba, acıktım gelmedi mi sıra daha?” diye söyleniyor…

Sonunda sıra onlara geldi. Adam bir simit istedi. Çocuk itiraz etti:

“Baba, ben tahinliden de istiyorum” diye.

Babası “Sus!” der gibi sessizce kaşlarını kaldırdı, “Olmaz!” demek istedi.

Bozuk birkaç adet parayı uzatırken, paranın bir tanesi yere düştü, tezgahın altına gitti.

Adam diz çöküp almaya çalışırken, simitçi:

“Boşver be abi, önemli değil!” diye söyledi.

Baba kısık sesle:

“Abi başka paramız yok, eksik kaldı. Hakkını helal et!” deyince, simitçi:

“Oturun sehpaya biraz; sıcak çıkınca ben getireceğim” dedi.

Adam eksik para verme mahçubiyeti ile en köşeye oturdu.

Ben de bu arada simidimi alarak yan masalarına oturdum. Çay söyledim, zeytin de koydular yanına.

Bu arada izliyorum. Simitçi kızacak mı, sevecek mi diye. Neyse, geldi bizim simitçi içerden masaya doğru.

İki tabak yapmış, ama çok özel. Tabakların içine her şeyden koymuş sanki. Çocuğun istediği tahinliden, simit, börek, bu arada tatlılardan da unutmamış, silme iki tabak doldurmuş. Üç de çay geldi, simitçi de tabureye oturdu.

Ben pür dikkat onları izliyorum.

Kendi kendime, “Adam kaç yıllık esnaf anlamış tabi, kim dilenci, kim aç kalmış, biliyor ve yanılmıyor” diye içimden geçirdim.

Başladılar sohbete, bu arada tekrar tekrar çay içtiler.

Sonra baktım simitçi, biraz kağıt para çıkardı ve adamın gömlek cebine koyuverdi.

“Yarın gel işine başla!” dedi.

“Kısmete bak” dedim, “Adam parayı düşürdü diye üzüldüğü tezgah, şimdi ekmek parası kazanacağı dükkan oldu.”

Neyse, onlar kalkıp gidince, meraktan öleceğim sanki.

Hemen yanaştım simitçiye:

“Patron! Seni tebrik ederim” dedim.

“Hiç rencide etmeden babası ile küçük kızın karnını doyurdun. Kimseye göstermeden de cebine üç-beş para koydun. Allah Razı olsun, sayınızı çoğaltsın, ne iyi adamsın!” dedim.

“Sağol” dedi simitçi.

“Ona söylemedim; ama o benim ilkokul arkadaşım. Ben onu tanıdım ama o beni tanımadı. Yarın gelince söyleyeceğim kendisine bunu. Şimdi utanır ve üzülür de işe gelmez diye söylemedim. Biz ortaokulda devlet okuluna giderken, babası onu özel kolejde okutuyordu. Çok zengin bir ailenin çocuğuydu. Hepimiz ona imrenerek bakardık. Ne oldu kim bilir? Ne olduğun değil, ne olacağın önemli. Yeter ki içindeki insanlık yaşasın.”

Farkında olanlara ne mutlu…

 

Ayırtında (farkında) olunması gereken konularda halkını, dünya halklarını uyaran, bilgilendiren, aydınlatan, en başta da başlıksız anı’nın, adı bilinmeyen yazarı ve bu paylaşımı yapan Nazim Özanek kardeşim gibi duyarlı insanlarımızı/insanları selamlıyorum, onların her birinin önünde saygıyla eğiliyorum…

GELEN TELEFONLA YÜZÜ SAPSARI KESİLEN BAHÇELİ’NİN GİZLERİ!..

150 150 bakikarakol

1966’da ilk Ülkü Ocağı’nı kuran, MHP’den Milletvekili seçilemeyen, 1987 yılındaki genel seçimlerde Anavatan Partisi’nden İstanbul Milletvekili seçileni, 1989-1991 yılları arasında Turgut Özal Başbakanlığındaki Hükümette Kültür Bakanı olan, 1992-1994 yıllarında Süleyman Demirelin Başbakanlığı döneminde Büyükelçi unvanıyla Başbakanlık Başdanışmanlığı yapan Namık Kemal Zeybek’in, Independent Türkçe’den Can Bursalı’nın sorularını yanıtladığı söyleşi https://www.indyturk.com/node/409771/r%C3%B6portaj/nam%C4%B1k-kemal-zeybek-2002de-bah%C3%A7eliye-bir-telefon-geldi-konu%C5%9Ftuktan-sonra-y%C3%BCz%C3%BC10 Eylül 2021 Cuma günü yayınladı ve gündem oldu.

Çünkü Zeybek, Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın “özgül ağırlıklı” küçük ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tarihi bir bilgisini aktarıyordu.

Çok doğru “Devlet Bahçeli’nin siyasi dirliğinde açıklanamamış, açıklanmamış kendisinin dahi açıklamadığı, kimsenin bilmediği ani kararları var” saptamasından sonra “Onlardan birisi, AKP’yi iktidara getiren 3 Kasım 2002’deki seçimin çağrısı mesela” diyor, sürdürüyor:

“Ortada seçim gündemi yoktu. 57. Hükümet iş başında, Ecevit Başbakan’dı. Kendisi ve Mesut Bey, Başbakan Yardımcısı’dı. Ekonomik kriz çıkmış, ekonomik kriz sonucunda IMF ve Kemal Derviş gelmiş. Türkiye krizden çıkmak üzereyken, ‘Seçim var’ dedi. Biraz bekleseydi 1,5 yıl sonra rahatlama döneminde seçim olurdu. Zavallı Ecevit yalvardı. ‘İntihar ediyoruz’ dedi.”

Can Bursalı’nın “Neden seçim çağrısı yaptığını Devlet Bahçeli’ye sordunuz mu?” sorusuna yanıtı “Kocayayla’daki yörük şöleninde kendisine sordum. Bahçeli, orada çadırda birisi ile telefonda konuştu. Yüzü sapsarıydı çıkarken. 5 dakika sonra kürsüye çıkıp ‘3 Kasım’da erken seçim var’ diye ilan etti. Birdenbire oldu, hiçbir yardımcısının haberi yok” oldu.

“Bir anda mı oldu?” sorusuna yanıtı ise “Evet bir anda, bir telefonda. Nedir, bilmiyoruz. Ama kendisi bana şöyle açıkladı. Dedi ki: ‘Hürriyet gazetesinde bir yazar, Yalçın Doğan, ‘MHP’siz ve Ecevit’siz iktidar’ diye yazı yazdı. O oyunu bozmak için yaptım.’ Enteresandır, şu anda Devlet Bahçeli, Recep Tayyip Erdoğan’a yapılan eleştirilere ondan önce cevap veriyor. Kesin olarak kraldan çok kralcı” biçiminde.

 

Zeybek’in son iki tümcesi de yerinde.

 

Bahçeli’ye gelen telefon ve sonrası, dikkatinizi çekmiştir!

O telefonu eden kimdi?!

57’inci Hükümetin üç ortaktan ve iki Başbakan Yardımcısından biri, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye telefon edecek, Bahçeli de -yüzü sapsarı kesilmesine karşın- kürsüye çıkacak, daha 1,5 yıl varken, 3 Kasım’da erken seçim” diyecek, sözünün arkasında duracak, ülkeyi 3 Kasım 2002’de erken genel seçime götürecek!

Olacak şey mi?!

Anımsanacaktır, o seçimde DSP, ANAP, DYP ve SP ile birlikte MHP de kendi yüzde 10’luk ülke barajına takıldı, Kamutay (Meclis) dışında kaldı.

AKP tek başına iktidar oldu.  

 

Bahçeli’nin, Zeybek’e “Hürriyet gazetesinde bir yazar, Yalçın Doğan, ‘MHP’siz ve Ecevit’siz iktidar’ diye yazı yazdı. O oyunu bozmak için yaptım” biçiminde söyledikleri hiç gerçekçi ve inandırıcı değil.

Ama…

Bilsin ve bilinsin ki…

Bahçeli istediği kadar saklasın, yüzünü sapsarı kesen telefondaki o sesin sahibi er geç gün ışığına çıkacak.

 

Yalnız bu mu?!

 

Gelen telefonla ülkeyi 3 Kasım 2002’de erken genel seçime götürerek, yüzde 34.4 oyla birinci çıkan, bu oy oranıyla da 363 milletvekili kazanan AKP’ye ve AKP’nin Genel Başkanına söylemedik söz bırakmadı!

AKP’den ve AKP Genel Başkanından da aynı içerikte, ton ve seviyede yanıtlar almasına, bu durumun uzun yıllar sürmesine karşın, bir sabah kalktık ki, Devlet Bahçeli 180 derece dönüş yapmış, partisi MHP ile birlikte AKP’nin ve AKP Genel Başkanının yanında yer almış!

Nasıl, neden olmuştu?!

B i l i n m i y o r !

Ama…

B i l i n e c e k !

 

Bahçeli’den bir “giz” daha:

https://www.odatv4.com/guncel/ve-bahceli-gorundu-14101947-170485 linkini tıkladığınız haberin altında, Bahçeli’nin bıyıklı, sakallı fotoğrafını göreceksiniz.

O bıyık ve sakal 2 gün içinde kesildi.

Gene bir telefonla mı, yoksa bir “telkin” mi geldi, kesildi?!

B i l i n m i y o r !

Ama…

B i l i n e c e k!

 

Dün, 12 Eylül 1980’deki, emperyalist ABD, kontrollerindeki faşist generallere yaptırdığı darbenin 41’inci yıldönümüydü.

41 yıl önce Türkiye’nin aydınlarının, yurtsever solcu gençlerinin yaşadıkları işkencelerin, hapse atılmalarının, uzun yıllara cezalar almalarının, ağır bedeller ödemelerinin aynısını Ülkücüler, MHP’liler de yaşarken, Bahçeli korundu, kollandı, sorguya dahi alınmadı?!

Bahçeli’yi böylesine sahiplenen kim veya kimlerdi?!

Bu da…

B i l i n e c e k !

 

Bahçeli, Namık Kemal Zeybek’e yanıt vereceğine, İmamoğlu’nu, Fatih’e benzetti diye İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e “Siyasi çıkar uğruna fethimizi ve Fatih’imizi sıradanlaştırma çabasında olanlar ecdadımızın hatıralarını sulandıran meczuplardır” https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/bahceliden-aksenere-cok-sert-tepki-6643728/?utm_source=anasayfa&utm_medium=free&utm_campaign=sol_surmanset tümcesiyle yergide bulunmayı yeğlemiş!..

“YIKMAYA YIKMAYA, KEMALİST DÜZENİ YIKMAYA GELİYORUZ”!..

150 150 bakikarakol

Pandemi döneminde Ayasofya Müzesi’nin Cami’ye dönüştürüldüğü gün, elinde kılıçla minbere çıkan, okuduğu hutbede dünya lideri Kemal Atatürk’ü lanet sözcüğü ile anan, 1 Eylül 2021 Çarşamba günkü Adlı Yılın ve Yargıtay’ın yeni binasının açılışında konuşurken “Hani ‘inanç sokakta olamasın, mahallede olmasın, insanın içinde olsun’ diye bir anlayış var ya. ‘İnanç işte insan ile Allah arasında olsun, evine yansımasın, ticaretine yansımasın, siyasetine yansımasın, adaletine, yargısına yansımasın’… Görüyorsunuz ya ortalığı ayağa kaldırıyorlar. İnançtan ayıklansın oralar, adeta bu düşünce insanlığı bu noktaya getirmektedir” https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/ataturkun-laiklik-ilkesini-savunuyoruz-6636861/ sözlerini eden ve şu aralar her konuda, her yerde, her zaman bir “ulema” gibi konuşan 18’inci Diyanet İşleri Başkanı “Prof. Dr.” unvanlı Ali Erbaş, özünde (aslında) konuşturuluyor.

 

Konuşturan, Anayasa Mahkemesi’nin 31 Temmuz 2008’deki “Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldi” https://www.hurriyet.com.tr/gundem/kapatilmadi-ciddi-ihtar-cikti-9552564 kararını verdiği ve “Demokratik, Laik Cumhuriyet”imizin 100’üncü yıl dönümü olan 2023’ü “hedef” ilan eden Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)!

 

Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın ciddi özgül ağırlıklı küçük ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den dün, konuşturularak, AKP’nin ve Cumhur İttifakı ortağı MHP ile BBP’nin de “hedef” belledikleri “2023 şifresi”nin açılımını yapan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a destek geldi.

http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4866/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_Bahceli__nin___Diyanet_Isleri_Baskani__nin_Yeni_Yargitay_Binasinin_A_.html

Tanrı aşkına bu linki tıklayın, Bahçeli’nin nasıl yanlışlara, çelişkilere düştüğünü, kendisini nasıl yalanladığını, çürüttüğünü, çökerttiğini görün.

 

Bahçeli’nin dünkü yazılı açıklamasını okurken, 1990’lı yıllara gittim.

Rahmetli Mehmet Ali Birandı, şimdi anımsayamadığım TV kanalında yayınlanan 32. Gün Programında yayınlanan, emperyalist Almanya istihbaratının kontrolünde Almanya’da kümelenmiş, Cemaleddin Kaplan Cemati’nin militanlarının bir salonda sergiledikleri gösteriyi anımsadım.

IŞİD, TALİBAN gibi dinci vahşi terör örgütlerinin yöneticileri ve militanları gibi ilkel giysiler giyen, uzun saç sakal bırakan Kaplan Cemaati’nin militanları, ellerinde silahlarla, asker nizamında koşuyorlar, boynuna halat bağladıkları Atatürk heykelini yerlerde süründüyorlardı, bir yandan da ilahi müzikle “Yıkmaya yıkmaya, Kemalist düzeni yıkmaya geliyoruz” diyorlardı!

“Mustafa Kemal ve uşakları zır cahildir” diyecek kadar gerçeklerden kopu, zır cahil, Müftü, İlahiyatçı, siyasetçi (!), Anadolu Federe İslam Devleti (AFİD) kurma özlemiyle yanıp tutuşan, Cemaleddin Hocaoğlu (Kaptan)ı, Almanya Köln’de öldüğünde yerine oğlu Metin Kaplan geçti.

Emperyalist Alman istihbaratının güdümündeki oğul Kaplan, baba Kaplan’ın izinde yol aldı.

 

Tehlikeyi görmezden gelen Bahçeli, bütün bunları anımsar mı?!

 

Benimki de soru mu?!

 

Elbette anımsar.

 

Anımsadığı bilgi donanımı içinde “2023 hedefi”ne, Cumhur İttifakı’na, Cumhur İttifakı İktidarı’na ve birkaç yıldan beri konuşturulan, Demokratik, Laik Cumhuriyet’in kurumlarından olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 18’inci Başkanı Ali Erbaş’a sahip çıkıyor!

 

Anayasa Mahkemesi’nin 31 Temmuz 2008’deki “Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline deldi” kararını verdiği yıllarda AKP’ye çok ağır yergi ve hakaretlerde bulunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin hala giz olan 180 derecelik U dönüşünün arkasındaki nedeni, birkaç günden beri Bahçeli’yi yazıp duran “Taha Kıvanç” kod adlı Fehmi Koru yazsın da öğrenelim!

Ama yazamaz, yazamaz!

Neden yazamayacağını dahi yazamaz!

Bilsin ki, yazılacak gün çok yakın!..

BİR DÖNEM “TÜRK SİYASET SAHNESİNİ ŞEKİLLENDİREN TÜRK KÖKENLİ CIA CASUSU”!..

150 150 bakikarakol

Sözcü Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, dün Siklon* başlıklı uzun ama güzel bir yazı yazmış.

 

Afganistan’ı, Afganistan’ı işgal eden Taliban’ı ve Taliban’ı var eden Yunan kökenli Amerikalı CIA ajanı Gustav Lascaris Avrakotos’u anlatıyor.

 

CBS Televizyonu’nda çalışan tecrübeli gazeteci George Crile’nin 2003’te yazdığıCharlie Wilson’un Savaşı” adlıyla kitabından yararlanmış.

 

Bilgilendirici, yararlı bir yazı.

Okumanızı isterim.

 

Özdil, yazının ortalarında (Parantezi açalım… Yunanistan siyasetini Yunan kökenli CIA casusu yönlendirirken, aynı dönemde Türk siyaset sahnesini, Türk kökenli CIA casusu şekillendiriyordu. Parantezi kapatalım, devam edelim.) diye yazıyor.

 

İlgimi çekti.

Merak da ettim.

 

Yunanistan siyasetini yönlendiren Yunan kökenli CIA casusunun Gustav Lascaris Avrakotos olduğunu anladık.

Ama…

Aynı dönemde Türk siyaset sahnesini şekillendiren Türk kökenli CIA casusunu öğrenemedik.

Çünkü yazmadı; küçük bir ipucu da vermiyor.

Neden?

 

Benim gibi, yazıyı okuyan ya da okuyacak olan vatandaşlar, vurgulanan dönemde Türk siyaset sahnesini şekillendiren Türk kökenli CIA casusunu bilme hakkı.

 

Özdil, o Türk siyaset sahnesini şekillendiren Türk kökenli CIA casusunu yazmalıydı.

“Siklon” başlıklı yazısında neden yazmadığına da açıklık getirerek, Türk siyaset sahnesini şekillendiren Türk kökenli CIA casusunu adı ve soyadıyla yazmalıdır.

 

Yazmalıdır ki, sayıları bir hayli çok Türk kökenli CIA casuslarından hiç değilse birini bilmiş, tanımış olalım…

 

* https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/yilmaz-ozdil/siklon-6636715/

ÇAĞDAŞ, ŞIK GİYİMLİ LİDER VE İLKEL GİYİMLİ TALİBAN YÖNETİMİ!..

150 150 bakikarakol

Uluslararası Çalışma Örgütü‘nün (ILO’nun) 1 Eylül 2021’de açıkladığı kapsamlı rapora göre, dünyada emeklisi en fakir ülkelerden Türkiye’nin 20 yıldan beri yönetiminde olan AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, dünya liderleri içinde her olanağa sahip ve olanaklar içinde yaşayan, en güvenli biçimde korunan, en şık, en çağdaş giyinendir.

Öyle ki…

Bir gün olsun, günlük saç, sakal tıraşı olmadan, bazı günler dışında da ceketsiz ve kravatsız kamuoyunun karşısına çıkmadı.

 

Biran…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanını, uzamış saç, sakalla, kravatsız, ceketsiz, dahası ceket yerine cübbe benzeri uzun bir giysi giydiğini, halkın arasına girdiğini ya da kamuoyunun karşısına çıktığını düşünelim.

 

Nasıl bir tepki alır dersiniz?   

 

 

Dünyanın en ilkel giysisini giyen, uzamış saçı sakalı birbirine karışmışlar da var.

Onlar, üretim babaları emperyalist ABD ile İngiltere olan ve üretim babalarının siyasi ivme kazandırdıkları dinci vahşi terör örgütlerinin lider kadroları, militanları!

 

Onlardan biri, üretim babalarının engin desteği ile Afganistan’ı işgal eden, Afgan halkını çağdışı yönetim anlayışlarıyla yönetecek olan Taliban’dır!

 

Yürürlükteki 1982 Anayasası’nın 2’inci maddesinde “… demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” yazan Türkiye Cumhuriyeti’nin, çağdaş, şık giyimli Cumhurbaşkanı, Afganistan işgalinin ilk günlerinde, dünyada ve Türkiye’de yankı bulan bir açıklama yaptı.

Afganistan işgalcisi Taliban’ı kastederek, dedi ki:

“Türkiye’nin, onun inancı ile alakalı olarak ters bir yanı yok. Ters bir yanı olmadığı için de onlarla bu konuları daha iyi görüşebileceğimize, anlaşabileceğimize ihtimal veriyorum.” 

 

Yanıt gecikmedi.

Vahşi terör örgütü Taliban’nın sözcüsü Zabihullah Mücahid “Türkiye ile iyi ilişkiler istiyoruz. Türkiye bizim kardeşimiz, inanca dayalı pek çok ortak noktamız var. Türkiye’nin geçmişi bırakıp bugüne ve geleceğe dönmesini istiyoruz. Ondan sonra diyalog isteyebiliriz” diye açıklama yaptı.

 

Muhatap alınan, vahşi terör örgütü işgalci Taliban’nın sözcüsünün şu söylediklerine bakar mısınız?!

 

Kutsal, çağdaş İslam Dini’ne çok büyük zarar veren Taliban ve benzerleriyle, “demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti Türkiye’nin, inanca dayalı hiçbir ortak yanı yoktur, olamaz, olmamalı!

 

Türkiye’nin geçmişi bırakması ne demek?!

 

En ağırı da “Ondan sonra diyalog isteyebiliriz” demesi!

 

Hadi oradan ilkel beyinli yaratıklar!

Siz kimsiniz ki, dünya lideri Kemal Atatürk’ün Türkiye’sinin yönetimine dayatmada bulunuyor, ayar çekmeye kalkıyorsunuz?!

 

Bu içerikte bir çıkışın yapılacağı umudu ve beklentisindeyim…

 

Bu arada…

https://halktv.com.tr/gundem/erdogan-aday-olursa-oy-verir-misiniz-iste-vatandasin-cevabi-471241h linkini tıklayıp okumanızı isterim…

DIŞARIDA DOLAŞMAYI DEĞİL, EVDE “VAKİT” GEÇİRMEYİ SEVEN “AHKAM KESEN” SÖZDE EDEBİYATÇI, YAZAR!..

150 150 bakikarakol

Çok fazla pişmanlığın olmadığı bir yaşam (hayat) geçirmiş.

Ciddi hataları olmamış.

Elbette yanlışlar (hatalar) yapmış; ama bunlardan çabuk dönmeyi bilmiş.

İnançlı biriymiş.

Yaşamı boyunca, Allah‘ın, onu hep koruduğunu, kolladığını hissetmiş.

Sağlıklı bedeni varmış.

Şanslıymış ki, büyük yoksulluğun ne olduğunu görmüş.

 

Asker babanın kızıymış.

İkinci Dünya Savaşı’nın (Harbi’nin) ortasında çadırda doğmuş.

Çocukluğu, 1950’lerde Doğu’da geçmiş.

O zaman çok büyük yoksulluk varmış.

Evlerinde mum bile olmadığı için, kışın ortasında ödevlerini elektrik direğinin altında yapan arkadaşları varmış.

 

“O yoksul Türkiye’den bugünlere geldik, çok şükür. Hızlı bir ekonomik dönüşüm yaşadık. O kadar hızlı olması da beni korkutuyor. Talepler arttı, kıymet bilinmiyor. Zenginlik ve fakirlik hep vardı ama zenginle fakir arasındaki uçurum bu kadar derin değildi. Zenginler varlıklarını teşhir etmezlerdi. Örneğin, biz dışarıda ekmek bile yemezdik, insanların canı ister diye. Şimdi sergiliyorlar zenginliklerini. Bir de tabii koşullar da eskisi gibi değil. Türkiye’nin karnı doydu. Tokuz, çok şükür” diyor.

 

Evlerine çamaşıra gelen teyze, çocukları açlıktan ağladığında, sussunlar diye dövermiş.

 

“Çok şükür, bugün artık açlıktan ziyade açgözlülük var. Açlık görecelidir, mutlak açlık, alınması gereken günlük besinden mahrum olmaktır. Ben gerçek açlığın ne demek olduğunu bizzat yaşadım, gördüm. O yüzden, siyasi bir söylem olarak açlık Türkiye’nin bugünkü koşullarında inandırıcı gelmiyor. Bir de, bizler komşumuz açken tok uyuyamayan insanlarız. Bizde acından ölen kimse olmaz” da diyor.

 

Ve döktürüyor:

“Komşunuz açken tok uyuyabilir misiniz? Uyuyabiliyorsanız mesele yok. Uyuyamıyorsanız, aç, hasta insanlar kapınıza gelmişlerse, almamazlık yapamazsınız. Bakmayın siz ülkeye alındılar diye ‘kızanlar’ da iş başa düştüğünde insanları ortada bırakmazlar. Mesele muhalefet olsun. Yalnız şunu söylemeliyim: Göç hadisesini ağzımıza yüzümüze bulaştırmadan çok dikkatli yönetmek zorundayız. Meşhur sözdür: ‘Hayrı uzatma, şerre dönüşür. Şikayetler artar, düşmanlıklar oluşur’ filan.

İşin başından misafirlik koşullarını, süreci, aldı-verdiyi kağıda dökmek lazım ki, sonradan kimse küsmesin, mızıkçılık da etmesin.”

 

Şu sözler de onun:

“Çok dışarı çıkmadığım için evde vakit geçiriyorum. Dolaşmayı seven biri değilim, zaman ziyanı gibi gelir. Zaman kavramı benim için önemli. Bir şeyi yaparken neyi kaçırıyorum diye düşünerek yaşadığım için vaktimi en doğru şekilde kullanmaya çalışıyorum. Saniyeler bile kıymetli. Değerini bilerek yaşamalıyız.”

 

Bu, baştan aşağı çelişkilerle, gerçekleri çarpıtmakla dolu sözler, “düşünmeyen”, “düşünmeden yaşayan”, “düşünmeden konuşan” bir cahile ait!

 

O cahil açlığı görmekle, yaşamakarıştıran sözde edebiyatçı, yazar Alev Alatlı!

 

Alatlı, alıntıladığım bu çelişkiler, çarpıtmalar yığını sözleri, Türk basının değil, iktidarın amiral gemisi Sabah Gazetesi’nde dün tepeden “Edebiyatçı Alev Alatlı: CHP sol bir parti değil elitist muhafazakar partidir” başlığıyla yayınlanan Tuba Kalkıç imzalı söyleşide https://www.sabah.com.tr/yazarlar/gunaydin/tuba-kalcik/2021/09/06/edebiyatci-alev-alatli-chp-sol-bir-parti-degil-elitist-muhafazakar-partidir etmiş.

 

Uzatmayayım.

 

Yazımı Yoksa Alev Alatlı, “Karnım doydu, tokum çok şükür” mü demek istiyor?!. ironisiyle bitireyim…

YILMAZ ATEŞ “BAYKAL GÜZELLEMESİ”Nİ BIRAKSIN, 2 YIL 6 AY 12 GÜNDÜR YANITLAMADIĞI SORULARI YANITLASIN!..

150 150 bakikarakol

https://tr.wikipedia.org/wiki/Y%C4%B1lmaz_Ate%C5%9F linkinden özgeçmişini okuyacağınız, CHP Ankara eski Milletvekili, 22’inci Dönem Kamutay (Meclis) Başkanvekili Yılmaz Ateş, dün, CHP’nin, yakın zamana kadar da Baykal Ailesi’nin amansız karşıtlarından, Gökçeklerin yandaş Beyaz TV’sindeydi.

Pazar günleri saat 11.00’da başlayan, Melissa Bağcı sunumunda canlı yayınlanan Akılda Kalsın programında, A Takımında yer aldığı “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’a güzellemeler yaptı.

“Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’ın antiemperyalist ve emperyalist ABD karşıtı olduğunu (!), onlara karşı savaşım verdiğini (!) anlatı.

 

Partim CHP’min ne yazık ki başındaki “adı lazım değil”le ilgili ise doğruları söyledi.

Partiden (CHP’den) ihraç edildiği için değil…

 

Soyadındaki gibi ateş olsa cürüm kadar yer yakan Yılmaz Ateş’e anımsatmak ve sormak isterim.

Size, 25 Şubat 2019 Pazartesi saat 00.59’da Messenger’dan yazdım:

Yılmaz Bey; Deniz Baykal’a yakınlığınızı bildiğim için bilginize başvuruyorum… Hasan Altıner adlı beyefendi önceki gün (23 Şubat 2019 Cumartesi) facebookta bir paylaşımda bulundu. Aynen şöyle yazıyordu: “Sayın Deniz Baykal yeminden sonra biriken parasının çekini Çağdaş Eğitim Vakfı’na bağışlamıştır.” Böyle bir habere rastlamadım. Dün, İlk Kurşun internet gazetesinde çok kısa bir haber okudum. Tatmin edici ve inandırıcı değildi. Yardımcı olursanız sevinirim: Bağış olayı doğru mu? Çek, Çağdaş Eğitim Vakfı’na, tam olarak hangi gün, kime verildi?.. Çekteki para miktarı –sakıncası yoksa- ne kadardı?.. Aydınlatmanız dileği ile saygılarımla… Baki Karakol… bakikarakol@hotmail.com

 

Hasan Altıner de, iznini almadığım için adını yazmayacağım İzmir CHP eski İl Başkanı da –siz onu iyi tanırsınız- sizin de adınızı verdikleri için yazdım.

 

Bugün 6 Eylül 2021 Pazartesi.

Aradan –yanlış hesaplamadıysam- 2 yıl 6 ay 12 gün geçti.

Yanıt vermediniz.

Neden?

“Bana ulaşmadı”, “Görmedim” diyebilirsiniz.

Şimdi gördünüz.

Buyurun, eğip bükmeden yanıt verin, buradan paylaşayım.

Bekliyorum…