Posts By :

bakikarakol

“ACIYI BAL EYLEDİK”TEN, “BALI ACI EYLEDİK”E GEÇTİK!..

150 150 bakikarakol

Dünya gezegeninde kalkınmış, geri kalmış, ikisi arası ve en çağdaş elerkiyle (demokrasiyle) ya da en yobaz, gerici, faşist veya ikisi arası bir rejimle yönetilen bir ülke düşünün.
Ve o ülkenin ekonomiden sorumlu Bakanı çıksın “Kur benim için hiç önemli değil, hiç oraya bakmıyorum. Sanayimiz güçlü. Oraya hiç bakmıyorum. Kur artık bizim elimizde” desin.
“Güçlü” dediği sanayi, yabancı paraya dayalı..
Dolar ve başka yabancı paralar her gün değer kazanıyor, ülkenin parası değer yitiriyor.
O ülkede, ekonomiden sorumlu Bakan, bir saat, bir gün “Bakan” olarak kalır mı?
Kalamaz.
Aynı dakikada “azledilir”, hakkında soruşturma başlatılır, gözlemaltına alınır, “tedavi” ve yargı süreçleri başlar, yargılanır ve birçok suçtan cezaya çarptırılır mahkûm olur, cezaevine konur…

Dünyada, bir ABD Doları’nın 8 TL’den –uluslararası gerçek kurda 8 milyon TL’den- işlem gördüğü tek ülke Türkiye!
Ve…
Türkiye’nin “Hazine ve Maliye Bakanı” çıktı o sözleri etti! https://www.birgun.net/haber/albayrak-kur-benim-icin-hic-onemli-degil-hic-oraya-bakmiyorum-317334?utm_source=webpush
Ne görevden alındı, ne hakkında soruşturma başlatıldı!
Sanki o sözleri etmemiş!
Muhalefet partileri, “laf ola beri gele” türü söz ettiler!
O kadar!
Basın “geçiştirir” davrandı!
Toplumun yarıdan fazlasının böyle bir gelişmeden haberi olmadı!
Olduysa da, dakikada değişen ağır gündemlerde, yitti gitti!

Ekonomisi Dolar’a endeksli, Dolar’la yatıp kalkan Türkiye ve halkı her geçen gün yoksullaşırken, “Cumhur İttifakı İktidarı”nın bir numarası AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı “Bu hayatın albenisine kendisini kaptıran insan, dünyasını da, ahiretini de kaybeder. Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta sabretmektir. Gerçek mümin acıyı bal eyleyendir” https://tele1.com.tr/erdogan-muminin-gorevi-yoklukta-sabretmektir-238528/ sözlerini etti!

(26 Şubat 1984’te yitirdiğimiz şairimiz Hasan Hüseyin Korkazgil “Acıyı Bal Eyledik” http://siir.me/aciyi-bal-eyledik diye ne güzel yazmış. Sağken tanıdım, konuştum. Anlatılarını yazacağım. Her anlatısında, ülkenin dünü ve gidişatı gözümün önüne gelirdi, “Acıyı Bal Eyledik’ten, Balı Acı Eyledik’e geçtik” diyordum, hüzünleniyordu, başıyla onaylıyordu. Saygıyla anıyorum. Işıklar içinde uyusun.)

Bu sözleri 6 Ekim 2020 Salı günü, 2010’dan bu yana her yıl “1-7 Ekim günleri” arasında kutlanan “Camiler ve Din Görevlileri Haftası”da etti.

“Camiler ve Din Görevlileri Haftası” bu yıl, “Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi”nde, tam da İstanbul’un 2’inci kurtuluş ve dünya lideri Kemal Atatürk’ün Kars’a geliş günü olan 6 Ekim’de yapıldı.
Neden “aynı gün”e denk getirildi?!

Anımsayacaksınız…
FETÖ darbe girişimi öncesine kadar uzun yıllar, “23 Nisan” önüne “Kutlu Doğum Haftası”nı oturtmuşlardı…
FETÖ darbe girişiminden sonra kutlamaz oldular.
Şimdi…
Tarihimizde önemli yeri olan “6 Ekim” gününe “Camiler ve Din Görevlileri Haftası”nı oturttular!

5 yıl kadar işgal altında kalan İstanbul’un 6 Ekim 1923’te işgalden kurtuluşu sanıldığı kadar kolay olmadı.
Tarihçi yazar Sinan Meydan 5 Ekim 2020 Pazartesi günü Sözcü Gazetesi’nde “İSTANBUL’UN KURTULUŞU: Neden mi çekildiler?” https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/sinan-meydan/istanbulun-kurtulusu-neden-mi-cekildiler-6066771/ başlıklı yazısında çok güzel anlatmış.

Dünya lideri Kemal Atatürk’ümüzün, sevdalısı olduğum il’im Kars’ımıza 6 Ekim 1924’te gelişini de, Karslı araştırmacı yazar Songül Dündar, özel www.songuldundar.com sitesinde “Atatürk ve Kars”
http://www.songuldundar.com/index.php?option=com_content&view=article&id=59 başlıklı yazısında çok güzel özetlemiş.

İkisinin de emeğine sağlık.

Tarihimizde iki kıymetli gelişmenin yaşandığı “6 Ekim”i başka etkinliklerle etkisizleştirip gölgelemek neden?!
Doğru olmadığını ve çok üzüldüğümü belirtmeliyim!

Bu arada…
Dün (8 Ekim 2020 Perşembe), “Türk milleti adına karar veren yargı Türk milletine sırtını dönemez. Yargının ‘pardon’ deme lüksü yoktur. ‘Ben yargıyım hesap vermem’ anlayışı asla kabul edilemez” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/adalet-bakani-gul-yarginin-pardon-deme-luksu-yok-1771997 diyen ve “Demokrasi ve hukukun üstünlüğüne kavuşmak içi her türlü değişiklik yapılabilir. Bunu yapacak olan da milletin seçtiği parlamentodur” sözleriyle de Anayasa Mahkemesi’ne vurguda bulunan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e bir çağrım olacak:
Şu söylediklerinin, Türkiye gerçekleriyle örtüşüp örtüşmediğini bir düşünsün, sorgulasın…
Şunu da anımsatmak isterim:
Türk halkı, çok uzun yıldan beri, Milletvekilini seçip Parlamentoya göndermiyor; siyasi parti genel başkanlarının seçip liste yaptıkları “Milletvekili adayları”na gidip oy veriyor!
Bunun adı “seçmek” değildir!
Seçmekle, genel başkanların seçip “Milletvekili listesi”ne yazdıklarına, sandığa giderek oy vermek aynı değildir!
Karıştırılmasın!..

UCUBE “PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ”, YEREL YÖNETİMLERİ DE “TARUMAR” ETTİ!…

150 150 bakikarakol

Dünya, dünya olalı, “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye acayip bir yönetim biçimi görmedi!
Atatürk Türkiye’si, o konuda “siyasi laboratuvar” yapıldı!
Yapanlar ve yaptıranlar, Atatürk’ün, Atatürk Türkiyesi’nin ve Atatürk Türkiye’si insanının düşmanları, başta emperyalist İngiltere, USA (ABD) ve diğerleri!

Ama…
Dünya lideri Kemal Atatürk, yüz yıl önce, onlar için “Geldikleri gibi gidecekler” demişti.
Geldikleri gibi gittiler.

O sözden esinlenerek, “Şimdi de getirdikleriyle –örneğin, ucube ‘Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ ile- geldikleri gibi gidecekler” diyorum.

Az kaldı.

Her yandan saldırmaları ondan…

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin “tarumar” ettiği alanlardan biri de “Yerel Yönetimler”dir!

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nden önce, AKP iktidarları, HDP’li Belediyelere yönelik uygulamalarının dozunu, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kabulünden sonra artırdı.

Kayyum atamalarına, Belediye Meclis Üyeleri’ne “resmi tebliğ” dahi yapmadan, üyelerin mazbatalarını iptal etti, Belediye Meclislerin kapatılmalarını ekledi!

Ne ilkel, ne gerici, ne hukuk dışı, elerkiyi (demokrasiyi) katleden hareket!

AKP iktidarları, HDP’li Belediyelerde böylesi “fiili durumlar” yaratırken, MHP ile birlikte içinde yer aldığı “Cumhur İttifakı” dışındaki CHP’li ve İyi Partili “Millet İttifakı” ve iki ittifakta da yer almayan siyasi partilerin yerel seçimlerde, seçim yoluyla kazandıkları Büyükşehir, il, ilçe, belde belediyelerinin elini kolunu bağladı, iş yapmalarını engelledi, para kaynaklarını kesti vb!

Kendi belediyelerinde ise bu gibi durumlara asla izin vermedi, para musluklarını sonuna kadar açtı!

Cumhur İttifakı’ndan olmayan Belediyelere baskının, hukuksuzluğun, ayrımcılığın alasını uyguladılar!
Uyguluyorlar!

Kendilerinden olmayan Belediyeleri köşeye sıkıştırarak, iş yapamaz hale sokarak, seçmenle/halkla karşı karşıya getirmek peşindeydiler!
Hala da peşindeler!

Buna karşın…
Her olanağı sağladıkları kendi belediyelerinde ise başarılı olamıyorlar, arpa boyu yol alamıyorlar, seçmenlerinin tepkisinden kurtulamıyorlar!

Bütün bunlar, yasayı, hakkı, hukuku, adaleti hiçe sayan ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin ürünü!

Halk, yaşayarak ve her geç gün daha bir tanıdığı ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin faturasını ilk seçimde “Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın ortakları AKP’ye, MHP’ye kesecek!

Çok kötü de kesecek!

Kendileri de biliyor!
Bir elleri yağda, bir elleri balda korkak yandaşları, yalakaları da biliyor!

İktidardan olduklarında, yargılanacaklarını, mahkum olacaklarını, hüküm giyeceklerini de çok iyi biliyorlar!

Bu “bilme” ve “korku” yüzünden, yasa, hukuk tanımayarak, ne yaptıklarını ve ne yapacaklarını bilmeden, karşıt belledikleri kendilerinden olmayanlara saldırıyorlar!
Son ana kadar da hız kesmeyecekler!

Hızları kesildiğinde ise yani seçim yenilgisini tadıp iktidardan olduklarında, “velinimetleri”ni çok çabuk yalnız bırakacaklar, çok kötü yerecekler, suçlayacaklar, bildiklerini bir bir anlatacaklar!

Her dönemin adamı hep bunu yapar!

Her dönemin adamı korkağın önde gidenidir; kendinden, ailesinden başka kimseyi, kimseleri düşünmez; mevki makama, şatafatlı yaşama düşkündür!
Vatan, halk, özgürlük, egemenlik, barış, kardeşlik, çağdaşlık, kalkınma, ortak paylaşım vb zerre umurlarında değil!

Defterleri dürülecek!
Çok yakındır!

ÜYELERE “TEBLİGAT” YAPILMADAN KARS BELEDİYE MECLİS ÜYELERİNİN MAZBATALARI İPTAL EDİLDİ, MECLİS KAPATILDI!..

150 150 bakikarakol

Rahmetli babası -Erdoğan Karabağ- arkadaşım olan, Volkan Karabağ’ın, www.karsmanset.com internet gazetesindeki 4 Ekim 2020 Pazar günlü “Son dakika… 25 üyeden oluşan Kars Belediye Meclisi kapatıldı” http://www.karsmanset.com/haber/son-dakika-25-uyeden-olusan-kars-belediye-meclisi-kapatildi-338981.htm başlıklı haberini okuyunca kalakaldım.

Buraya kadarki süreci kısaca anımsayalım:

Kars’ın HDP’li Belediye Başkanı Ayhan Bilgen 25 Eylül 2020 Cuma günü, Kars Belediye Meclisi’nin HDP’li 10 üyesinden 5’i de 1 Ekim 2020 Perşembe günü gözlemaltına alındı.
Bilgen’nin tutuklanıp cevzaevine konduğu 2 Ekim 2020 Cuma günü, Kars Valisi Türker Öksüz, İçişleri Bakanlığının aynı günlü onayı ile “Kars Belediyesi’ne “Başkan Vekili” sıfatıyla “Kayyum” olarak atandı.
İki gün sonra da, genç meslektaşım Volkan’ın haberi, çalıştığı www.karsmanset.com internet gazetesinde manşetten yer aldı.
Benim haberden haberim 24 saatin ardından oldu.
Şaşkınlığımı ve tepkimi, 5 Ekim 2020 Pazartesi günü saat 14.55’te twitter hesabımdan gerçekleştirdiğim şu paylaşımımla dile getirdim:
“25 üyeli Kars Belediye Meclisi’nin HDP’li 10 üyeden 5’i gözlem altında, geriye 20 (HDP 5, CHP 5, MHP 4, AKP 3, DSP 2, Bağımsız 1) üye kalıyor. Kim ve neye göre Kars Belediyesi üyelerin mazbataları iptal edilerek, Kars Belediye Meclisi kapatılıyor?!.” https://twitter.com/BakiKarakol/status/1313085427172208642
Haberde belirtilen gerekçe hiç gerçekçi ve inandırıcı değildi.
Ne “Belediye Yasası”nda, ne “Kayyum”la ilgili yasa ve yönetmelikte, “Belediye Meclis üyelerinin mazbatalarının iptali”ne, “Belediye Meclisi’nin kapatılması”na ilişkin bir tümce yok.

Bilgilerine başvurduklarımdan öğreniyorum ki, bu uygulama yasal ve hukuki değil ama “Kayyum” atanan belediyelerde fiili olarak uygulanıyor.
Yani Kars’a özgü değil.
Komşu il Iğdır’da da aynı yol izlenmiş.
Iğdır’dakinin aynısı üç-beş gün içinde Kars’ta gerçekleşecek.
Şöyle:
Kayyum Kars Valilisi Öksüz, kamu kurumlarından 6 memur belirleyecek, onlarla Belediyecilik yapacak.
Belirleyeceği 6 memur, hem Meclis üyeleri, hem de Belediye Encümeni görevini yapacak.
Yasaya aykırı mı?
Evet, aykırı!
Hukuka aykırı mı?
Evet, aykırı!
Yönetmeliğe aykırı mı?
Evet, aykırı!
“Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne aykırı mı?
Yok, aykırı değil!
Aykırı değil, çünkü “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” tam da bu!
Ne kadar acı!

Dahası var:
Mazbataları iptal edilen Kars Belediyesi Meclis üyelerine yazılı, sözlü, iletili (mesajlı) bir “tebligat”, bildirim, bilgilendirme yapılmamış!
Bir üye dostuma sordum:
“Mazbatanızın iptal ediğini nasıl öğrendiniz?”
“Kulaktan kulağa” demez mi?!
Şaşkınlıktan, küçük dilimi yutacak oldum!

“Yetmez ama evet”çiler ürünleriyle (eserleriyle) övünsünler!
Şimdilerde ikide bir çıkıp “elerki” (demokrasi) savunuculuğu yapmasınlar, “ahkâm” kesmeye kalkmasınlar!

Kayyum atanan Belediyelerde, Belediye Meclis üyelerinin üyeliklerinin düşürülmesi, Belediye Meclislerinin kapatılması, belirlenen 6 memurla “Belediyecilik yapma” işi yeni değilmiş!
Haberim yoktu, yeni oldu!
Basında da yer almadı!
Kamuoyunda bu konuda bir gelişme yaşanmadı!
Bu konu, gündeme okkalı biçimde oturmadı!
TV kanallarının konuşmacıları işlemediler!

Yoksa…
Hepsi oldu da, ben mi atladım?!

“Yerel yönetimlerle iktidara gelen AKP’nin, Başkanları ve Meclis üyeleri halk tarafından seçilen, ancak kendilerinden olmayan Belediyelere bu hukuksuzluğu, bu zulmü neden yapar?” diye sormayacağım.
Biliyorum ki…
AKP bunları yapmak için, yerel yönetimleri, iktidar yolunda araç olarak kullandı.
Vurgulamayalım ki…
AKP’yi -ve de Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı MHP’yi- iktidardan edecek, Türk siyasi yaşamından silecek, tarihe gömecek, “Yerel Yönetimler” olacak.
AKP bu “akibeti”nin ayırtında (farkında), bilincinde.
Kendilerinden olmayan Belediyelere baskılarının, zulümlerinin nedenlerinden biri de bu.
Yazgılarından kaçamayacaklarını kabullenip hazırlıklı olmaları tek doğru…

AKP, 2019 YEREL SEÇİMLERİNDE, IĞDIR VE KARS ADAYLARINI NEDEN ÇEKTİ, MHP ADAYLARINI DESTEKLEDİ?..-2-

150 150 bakikarakol

AKP, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde, Kars’tan, Kars eski İl Başkanı Av. Ensar Erdoğdu’yu aday gösteriyor.
Ancak…
30 Mart 2014 yerel seçim sonuçlarını da dikkate alarak, 19 Şubat 2019’da adayını çekiyor, Cumhur İttifakı ortağı MHP’nin Kars Belediye Başkan adayı Çetin Nazik’i destekliyor.

Kars İl Beledi Başkanlığı seçimini, HDP’nin adayı, Kars HDP Milletvekili Ayhan Bilgen kazanıyor.
Oy dağılımı şöyle:
HDP: 12 bin 192 (yüzde 29.58), MHP: 10 bin 954 (yüzde 26.57), CHP: 9 bin 128 (yüzde 22.14), DSP: 7 bin 613 (yüzde 18.47), İyi Parti: 920 (yüzde 2.23).
Kars Belediye Meclis üyelerinin partilere göre dağılımı da şöyle:
HDP: 10 (HDP 11 üye çıkarıyor ama 1 üye istifa ediyor, bağımsız kalıyor), CHP 5, MHP 4, AKP 3, DSP 2, Bağımsız 1 (HDP’den istifa eden). Toplam: 25 üye.

AKP adayını çektiği gün (19 Şubat 2019), facebook sayfamdan ve twitter hesabımdan paylaştığım yazımda; “Seçimi HDP kazanacak olursa, AKP’nin bir süre sonra, Kars Belediyesi’nin HDP’li Başkanı Ayhan Bilgen’i bir biçimde görevden alacağını, Kars Belediyesi’ne kayyum atayacağını” öngördüm, paylaştım.
Yanılmadım…
25 Eylül 2020 Cuma günü düğmeye basıldı, süreç başlatıldı.
Olanları biliyorsunuz…

Önceki yıllarda, Güneydoğu illerimizdeki HDP’li Büyükşehir, il, ilçe, belde Belediye Başkanlarının görevden alınıp yerlerine kayyum atanmaları, (eş başkanların, Meclis üyelerinin görevden alınmaları) Ayhan Bilgen ile ilgili öngörümün kaynağını oluşturuyordu.
AKP’nin, “oy”la kazanamayacağı seçimi, “kayyum atama anlayış ve yolu” ile kazanma, o yerin belediyesini yönetme kurnazlığı veya siyasi oyunu, siyasi tuzağı da…

AKP’ye, Güneydoğu illerimiz dışındaki illerde, HDP karşısında seçim yitirmek çok ağır geliyordu.
Öyle ağır geliyordu ki, AKP kabullenemiyor, kaldıramıyordu.
Hele de Kars ve Iğdır gibi sınır illerimizde, Belediye ağırlıklı yerel yönetimleri seçim yoluyla HDP’ye kaptırmak, AKP için ölümden beterdi.
Bu nedenlerden ötürü, Belediye seçimlerinde, Kars ve Iğdır’da, HDP’ye yenilmek istemedi; Cumhur İttifakı ortağı MHP’yi öne sürdü, kendi adayını çekti, MHP adayını destekledi, HDP karşısında “yenilen”in kendisi değil MHP’nin olmasını istedi.

Bu bir, kılı kırk yararak saptanmış bir siyasaydı.
Tarihine ve tarihe, “HDP’ye yenilmiş siyasi parti: AKP” diye yazılsın istemedi.

İstemedikleri, istediği gibi gerçekleşti.

İmam Hatip ve Türkmen kökenli Ayhan Bilgen’in de azıcık katkısı oldu.

Belirtmeliyim ki:
Sevdalısı olduğum Karslım gibi ben de, Ayhan Bilgeni “insan” olarak sevdim.
Ama…
İkide bir, Kars Belediyesi’nin 400 milyona yakın borcu olduğunu anımsatıp “Bu borç altına girecek varsa, buyursun gelsin” derdi.
31 Mart 2019 yerel seçimlerinden 4 ay sonra Kars’a gittiğimde, ziyaretim sırasında, bu anımsatmasını ve söylemini yermiş, “Görevden alınmayı ne çok istiyorsunuz?” sorusunu sormuştum.
Gülmüştü.
Bu anımsatma ve söylem, Kars Belediyesi’nin gerçeğini doğru biçimde vurgularken, bir başka gerçeği de işaret ediyordu:
HDP, iktidar kadar, Başkan Ayhan Bilgen’i, sıkıyordu.
Bunu, HDP’li olmayan her Karslı biliyor,dile getiriyordu.

Kars Belediye Meclisi’nin kendi içinden Başkanını seçip “yoluna devam etmesi” düşüncesiyle “istifa kararı” alması ve açıklaması da, Ayhan Bilgen’in yerildiği konulardan biriydi.

Seçimle kazanamadığı Belediyeleri, “kayyum atama” anlayışı ve yoluyla ele geçiren AKP ağırlıklı Cumhur İttifakı İktidarı, Ayhan Bilgen’in “istifa etme” olayını bulunmaz fırsat belledi; eş başkan da içlerinde HDP’li 10 Meclis üyesinden 5’ini, soruşturma kapsamında gözaltına alınmasını sağladı.
Yetmedi.
Yetinmedi.
Kars Belediyesi’nin, HDP’li 5, CHP’li 5, MHP’li 4, AKP’li 3, DSP’li 2, Bağımsız 1 üyesinin mazbatalarının iptali ile Kars Belediye Meclisi’nin kapatılmasına –16 Mayıs 2020’de Iğdır’da olduğu gibi- yol verdi.

Yarın, Başkanları bir biçimde görevden alınan Belediyelerin Meclis üyelerinin mazbatalarının hangi gerekçeyle ve neye, nelere dayanarak iptal edildiğini, Belediye Meclislerinin kapatıldığını irdeleyeceğim…

AKP, 2019 YEREL SEÇİMLERİNDE, IĞDIR VE KARS ADAYLARINI NEDEN ÇEKTİ, MHP ADAYLARINI DESTEKLEDİ?.. -1-

150 150 bakikarakol

6-7 Ekim 2014’te yaşanan “Kobani Olayları” nedeniyle, ilkinden 6 yıl sonra 2’inci kez Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP’ye) yönelik Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşmayı ve gelişen süreci irdelemeyeceğim.
Çünkü…
Hepiniz yakından izlediniz, bilgi sahibisiniz.
Yukarıdaki başlık altında bugün Iğdır’ı, yarın da sevdalısı olduğum il’im Kars’ımı yazacağım.
31 Mart 2019 Yerel Seçim sürecinde Iğdır’da ve Kars’ta yaşanan, ama o günlerde –seçim havasında/ortamında- dikkatlerden kaçan bir-iki olaya değineceğim.

Iğdır’la başlayayım…

Önce, ayrıntılarına girmeden belirteyim:
AKP-MHP ortaklı “Cumhur İttifakı” 20 Şubat 2018’de; CHP-İyi Parti ortaklı “Millet İttifakı” da 5 Mayıs 2018’te oluştu.

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 30 Ocak 2019 günü gazetecilerle bir toplantı yapıyor ve o toplantıda, Iğdır İl Belediye Başkanlığı için aday göstermeyeceklerini açıklıyor, nedenini şöyle dile getiriyor:
“Bizim aday çıkarmamız durumunda belediyenin HDP’li olmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Madem Iğdır’da HDP ile yarışacak bu sistem, biz Iğdır’da aday çıkarmayacağız. Bu yüzden AKP veya MHP’li bir belediye başkanın olmasında sakınca görmüyoruz.”

Millet İttifakı’nın ortağı İyi Parti, Cumhur İttifakı’nın ortaklarından birinin adayının kazanması için siyasa (politika) belirliyor ve harekete geçiyor!
Aynen de uyguluyor!
İyi Parti, içinde yer aldığı “Millet İttifakı”nın büyük ortağı CHP’nin adayı Sözer Sayan için neden siyasa belirlemiyor, harekete geçmiyor?
2014 yerel seçim verilerine göre HDP güçlüymüş, CHP adayının şansı yokmuş.
Olabilir.
“Ortaklık” nerede kaldı?

Size bir şey söyleyeyim:
Meral Akşener, Iğdır’daki bu siyasasıyla, “Cumhur İttifakı”na göz kırptı, “İleride sizinle olabilirim” iletisini verdi!

Akşener ya da yardımcıları, danışmanları, İyi Parti basın bürosu buyursun yalanlasınlar!

31 Mart 2019 yerel seçim atmosferinde, Meral Akşener’in bu ”siyasası” dikkatlerden kaçtı!

Bir nokta daha dikkatlerden kaçtı:
Meral Akşener 19 gün önceden (18 Şubat 2019’da), AKP’nin, Iğdır İl Belediye Başkan adayı eski Milletvekili Adil Aşırım’ı çekeceğini, MHP adayı İsa Yaşar Tezel’in “Cumhur İttifakı” adayı olacağını nereden biliyordu ki “Bu yüzden AKP veya MHP’li bir belediye başkanın olmasında sakınca görmüyoruz” tümcesini etti?

31 Mart 2019 Yerel Seçimi’nde Iğdır’da seçimi, HDP adayı Yaşar Akkuş, MHP adayı İsa Yaşar Tezel’in önünde yüzde 3.42 ayırtla(farkla) kazandı.
Oy dağılımını vereyim:
HDP: 22 bin 227 (yüzde 50.10), MHP: 20 bin 713 (yüzde 46.68), CHP: Bin on dört (yüzde 2.29), Saadet Partisi: 206 (yüzde 0.46),
DSP: 78 (yüzde 0.18).

Burada kritik bir soru var.
O da şu:
AKP adayını niye çekti?
O günlerin seçim ortamında bu konu da gündemde hakkı olan yeri almadı, yazılıp çizilmedi, konuşulmadı, eridi gitti.

Diyeceksiniz ki:
“HDP güçlü. HDP’nin karşısında ikinci güçlü aday MHP’nin adayı olduğu için…”
Değil.
Şundan:
MHP adayını çekseydi, AKP’nin adayını destekleseydi, sonuç aynı olurdu.

AKP’nin Iğdır adayını çekmesinin ardında “başka neden” var.
Aynı durum Kars için de geçerli.
Yazımın yarınki -2- “Kars bölümü”nde “o nedeni” yazacağım…

CUMHUR İTTİFAKI İKTİDARI YÖNETİMİNDEKİ GÜZEL ÜLKEMİZ, TELE 1 TV’NİN VE HALKT TV’NİN KARARTILMASI GİBİ!..

150 150 bakikarakol

AKP’nin ve de AKP-MHP ortaklı Cumhur İttifakı İktidarı’nın arka bahçesi baskıcı, gerici vb Radyo ve Televizyon Üst Kururlu’nun (RTÜK’ün), “karşıt” belledikleri radyo ve televizyonlara ettiği zulmü/zulümleri biliyorsunuz.
En son, Tele 1 TV ve Halk TV kanallarına, sudan bahanelerle “5’er gün geçici kapatma” cezası verdi.
Protesto ettim, yerdim, ayıpladım, ülkem ve halkım adına utandım, utandığımı belirttim, bir de söz verdim:
“Eğer iki kanal 5’er gün kapatılırsa, ben de, www.bakikarakol.com sitemde ve @BakiKarakol twitter hesabımdan 5’er gün boyunca yazmayacağım.”
Yargıya gidildi.
Yargıdan kesin karar çıkmadan, RTÜK, kendini yargı terine koyarcasına “ilkel, gerici, karanlık karar”ını uygulamaya soktu.
İlk tebliğ’ Tele 1 TV’ye yaptı.
3 Eylül 2020 Perşembe gecesi saat 00.01’de Tele 1 TV ekranı karanlığa büründü.
Bakamamıştım.
Tepkimi, 3 Eylül 2020 Perşembe günü yayına koyduğum “ANAYASA’NIN 28’İNCİ MADDESİ YA KALDIRILSIN YA DA “BASIN HÜR DEĞİLDİR, SANSÜR EDİLİR…’ DİYE DEĞİŞTİRİLSİN!..”
https://bakikarakol.com/anayasanin-28inci-maddesi-ya-kaldirilsin-ya-da-basin-hur-degildir-sansur-edilir-diye-degistirilsin/ başlıklı yazımda dile getirdim.
O karanlığı görmemek için, 5 gün boyunca Tele 1 TV’yi tıklamadım; sözümü tuttum, www.bakikarakol.com sitemde ve @Bakikarakol twitter hesabımda tek sözcük yazmadım.
5 gün geldi geçti.
8 Eylül 2020 Salı günü saat tam 00.00’da Tele 1 TV’yi tıkladım, karanlığın aydınlanmasını bekledim.
Karanlık gitti, aydınlık geldi.
Halkımın o güzel sözü kulaklarımda çınladı:
“Her gecenin, gündüzü var!”
Gözüm uyku tutmadığı gecelerde de, gün ağarana kadar oturur, karanlığı kovalayan aydınlığı pencereden izlerim.
Ne müthiş görüntü, manzaradır!
Tele 1 TV’den karanlık yerini aydınlığa bıraktığında, aynı “karartma” rezaletinin Halk TV’nin başına gelmemesini diledim durdum.
O dilek ve duygularla 8 Eylül 2020 Salı sabahı “RTÜK’ÜN, TELE 1 TV’YE VERDİĞİ İLKEL, GERİCİ, ORTAÇAĞ ANLAYIŞI ‘KARARTMA’ KARARI KALKTI” https://bakikarakol.com/rtukun-tele-1-tvye-verdigi-ilkel-gerici-ortacag-anlayisi-karartma-karari-kalkti/ başlıklı yazımı yayına sundum.
Haberi, 25 Eylül 2020 Cuma günü internet basınında görüldü:
Hukuk, yasa tanımayan, kendini yargının yerine koyan RTÜK, bu defa Halk TV’ye “5 gün geçici kapatma” tebliğinde bulunmuş!
Yıkıldım!
Halk TV 28 Eylül 2020 Pazartesi saat 00.00’da karartıldı.
Halk TV’nin de “karartılması”nı izlemedim.
26 Eylül 2020 Cumartesi ‘nin ilk saatlerinde “SÖZÜMÜ TUTUYOR, 5 GÜN YAZMIYORUM!..” https://bakikarakol.com/sozumu-tutuyor-5-gun-yazmiyorum/ başlıklı yazımı, diğerleri gibi önce www.bakikarakol.com sitemde, sonra @BakiKarakol twitter hesabımda yayına koydum.
Usumdan (aklımdan) geçeni, partim CHP’min, RTÜK’teki üyesi İlhan Taşçı’nın dile getirmesine (28 Eylül 2020 Pazartesi) sevindim.
RTÜK ve onun arkasındaki “siyasi güç”, “siyasi irade”, aceleyle, peş peşe 5’er gün kapattığı iki kanalın lisansını iptal etme https://www.gercekgundem.com/medya/216380/halk-tv-ve-tele1in-yayin-lisanslari-iptal-edilebilir peşinde!..
İki kanala ve bu yurdun duyarlı insanlarına, onların örgütlerine bir çağrım ve bir önerim var:
RTÜK’ün, RTÜK arkasındaki “gücün”, bu ilkel, onur kırıcı, ulus onurunu zedeleyen vb eylemine izin vermeyecek girişimlerde bulunmak için şimdiden harekete geçin…
Ve bugün…
3 Ekim 2020 Cumartesi’nin ilk dakikasında (saat 00.01) Halk TV’deki, “RTÜK’ün 5 günlük karartması” kalktı, Halk TV aydınlandı.
İzledim.
Bir hoş oldum.
(Karanlık kalktı, canlı yayın başladı ama ses yoktu. Ne kaynaklı olduğunu bilemedim.)
“Böylesi karatmalar ne ülkemizde, ne de başka ülkelerde hiç yaşanmasın; yazılı basına sansür hiç uygulanmasın; özgürce düşünülsün, yazılsın, çizilsin, konuşulsun” dileğinde bulundum, bulunuyorum…
Bu arada…
Belirtmeden edemeyeceğim:
Halk TV 5 gün karartılırken, Tele 1 TV 5 gün boyunca, saat 21.00’de bir dakika ekranını kararttı.
Tele 1 TV 5 gün karartılırken, Halk TV böyle bir dayanışma içine girmedi.
Yadırgadım!
Anlamlandıramadım!
TV ekranları karartarak, basını sansürleyerek, basına ağır baskılar yaparak vb ancak ve ancak ülkeye, ülke halkına onarılmaz büyük zararlar veriliyor!
Yapanlar, yaptıranlar, yapmasınlar, yaptırmasınlar!..

Öyle üzülüyor, öyle kahroluyorum ki!..
AKP’li, MHP’li Cumhur İttifakı İktidarı yönetimindeki güzel ülkemiz, Tele 1 TV’nin ve Halk TV’nin karartılması gibi!..
Üzülmemek, kahrolmamak elde değil!
Ama…
Bütün bunlar geçecek!
Aydınlık günler çok yakın!..

SÖZÜMÜ TUTUYOR, 5 GÜN YAZMIYORUM!..

150 150 bakikarakol

Tele 1 TV’den sonra Halk TV’de 5 gün karartılacak! https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/halk-tv-ekrani-5-gun-karartiliyor-6054628/
Ülkemiz, halkımız, demokratik laik Cumhuriyet’imiz adına ne kadar ayıp, ne kadar üzücü!
Ayıplıyor, utanıyorum!

“Karartma”yı kınıyor, protesto ediyorum!

Ve…
Sözümü tutuyorum:
28 Eylül 2020 Pazartesi saat 00.00’da başlayacak, 3 Ekim 2020 saat 00.00’da bitecek “karartma süreci” içinde, burada –özel sitem www.bakikarakol.com ’da- ve @BakiKarakol twitter hesabımda yazmayacağım.
Okurlarımın ve izleyenlerimin (takipçilerimin) bilgilerine…

TRUMP’IN ABD’DE YAPACAĞININ AYNISINI ÜLKEMİZDE “CUMHUR İTTİFAKI” YAPACAK, ÇÜNKÜ YARGILANMAKTAN KORKUYORLAR!..

150 150 bakikarakol

Sonradan…
Beyaz Saray Basın Sekreteri Kayleigh McEnany “Başkan, özgür ve adil bir seçimin sonuçlarını kabul edecek”
https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/trump-geri-adim-atti-secim-sonucunu-kabul-edecegim-6053180/ dese de, ok yaydan çıkmıştı…

Biliyorsunuz, 3 Kasım 2020’de emperyalist USA’da yani ABD’de Başkanlık seçimi var.
Cumhuriyetçi Parti’nin adayı şimdiki “kaçık” 45’inci Başkan Donald Trump, Demokrat Parti’nin adayı Joe Biden.
Ve Trump, rakibi Biden’ın gerisinde.

BBC Türkçe’de yer alan habere göre, Trump, Beyaz Saray’daki basın toplantısında, bir gazeteci, ülkede birçok kentte süren protestoları anımsatıyor, “Louisville ve ülkenin birçok kentinde insanlar ayaklanıyor” deyince ve “Kaybederseniz, koltuğunuzu, sorunsuz bir şekilde devretmeyi taahhüt ediyor musunuz?” diye sorunca “Ne olacağını göreceğiz. Biliyorsunuz, oylardan (posta yoluyla kullanılan oylar) uzun bir süredir şikayet ediyorum. Bu oylar gerçek bir felaket. Bunlardan kurtulmak istiyoruz. O zaman barışçıl bir devir olur. Yoksa devir olmaz, devam eder. Bu oylar kontrolden çıkmış durumda. Demokratlar bunu herkesten daha iyi biliyor.” https://www.cnnturk.com/dunya/trump-kasimdaki-secim-yuksek-mahkemede-bitebilir?page=5 yanıtını veriyor. “Bu iş Yüksek Mahkeme’de bitebilir” tümcesini de ediyor.

Bu haber bana, ülkemizde yaşanan iki olayı anımsattı.

Birincisi:
7 Haziran 2015 – 1 Kasım 2015 Genel seçimlerini https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyeyi-sarsan-be%C5%9F-ay-7-haziran-1-kas%C4%B1m-2015/a-50204527 anımsayacaksınız.
Bir yıl önce -2014’te- halkoyu ile Cumhurbaşkanı seçilen ve Cumhurbaşkanı seçildiği için “AKP Genel Başkanlığı”nı bırakan Recep Tayyip Erdoğan, atadığı, büyük kongreleriyle de “Genel Başkan” seçtirdiği Ahmet Davutoğlu’na Hükümet Kurması için görev verdi.
Davutoğlu, 45 günlük yasal süre içinde Hükümet kuramayınca, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kamutay’ın (TBMM’nin) ikinci büyük partisi CHP’nin Genel Başkanına “Hükümet kurma görevi” vermedi, 26 Ağustos 2015’te, 1 Kasım 2015 Pazar günü genel seçimin yapılması kararını aldı.

Bu “karar” ve “uygulama”, Trump’ın, rakibinin kazanması durumunda, “hile var” savına dayanarak, görevi bırakmama/devretmeme anlayışıyla örtüşüyor!..

İkincisi:
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Anayasa Mahkemesi’ni (AYM’yi) “özgürlükler” ilgili karardan ötürü, AYM Başkanını hedef aldı.

Zeynep Gürcanlı dünkü (24 Haziran 2020 Perşembe) “AKP ile Anayasa Mahkemesi gerginliğinin şifreleri: Asıl sorun mahkemenin yapısı mı?” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/akp-ile-anayasa-mahkemesi-gerginliginin-sifreleri-asil-sorun-mahkemenin-yapisi-mi-6052779/ başlıklı yazısında çok güzel analiz etmiş.
Kutluyorum.
İçişleri Bakanı Soylu’nun, AYM Başkanı’na, AYM Başkanı üzerinden AYM’ye çıkışı, Gürcanlı’nın vurguladığı gibi “AYM’nin yapısı” kadar, 2023’e bırakılmayacak ama 2011’ın Ağustos’unda veya 2022’nin Kasım’ında yapılacağını öngördüğüm “Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri” ni de içeriyor.

AKP ve Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı MHP, her iki seçimi kazanamayacaklarını biliyorlar.
Biliyorlar ama kazanamayacakları seçimi kazanmak için ne, neler yapılması gerekiyorsa, onun üzerinde geceli gündüzlü harıl harıl çalışıyorlar.
Uyuyan muhalefeti daha bir uyutarak!..
Bir iki ay önce, bir yazımda, Başkanı ve üyeleri yenilenen Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK’ya), YSK’nın garip “derin sessizliliğ”n dikkat çekmiştim.
Muhalefet ayıkmadı!
Hala!..

Siyasi varlıklarını ve siyasi geleceklerini önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri’ne bağlayan Cumhur İttifakı’nın ortakları AKP ile MHP, kazanamayacaklarını net bildikleri iki seçimde iktidarı, kazanacak “İttifak”a bırakmayacak!
Çünkü böyle bir “niyetleri” yok!
En son gidilecek yerin AYM olacağından, orayı şimdiden etkileri altına almak istiyorlar!

Alırlar mı?

Bilemem.

Ama…
Şunu biliyorum:
AYM’yi etkileri altına alamazlarsa, seçimleri kazanacak “ittifak”a (Millet İttifakı’na) iktidarı bırakmak zorunda kalırlarsa, işleri çok zor olacak!

Yargılanacaklar…

Gizledikleri, kaçırdıkları vb ne varsa hepsi ortaya dökülecek.

Mahkum olacaklarından hem eminler, hem korkuyorlar.

İşte o yargılanma sürecinde, birbirlerini ispiyonlayacaklar, suçlayacaklar.

Hepsi, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanını sorumlu tutacak, ondan emir aldıklarını, onun emirlerini yerine getirdiklerini söyleyecek.

İşte…
Bu ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin böyle bir tehlikesi var.
O nedenle…
“Ucube ‘Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ne en başta AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı karşı çıkmalı, ‘Demokratik, Laik Parlamenter Sistem’e dönüşe öncülük etmeli” diyorum, yazıp durdum…

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI’NDAN, İÇİŞLERİ BAKANI’NA “DERS” NİTELİĞİNDE VE TARİHE NOT DÜŞEN YANIT!..

150 150 bakikarakol

“Atanmış bürokrat” da olsa, bir İçişleri Bakanı düşünün ki, ülkenin Anayasa Mahkemesi’nin, https://www.birgun.net/haber/soylu-dan-aym-baskanina-arabamla-tek-gitmeye-varim-sen-var-misin-315534 linkinde işlenen konuda aldığı karardan ötürü, Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı’na, inanılmaz şu sözleri etsin!:
“Sevgili AYM Başkanı, size söylüyorum: Şehit cenazelerindeki 1 yaşındaki çocukların gözyaşlarını ben yaşıyorum. Anne ve babalarla biz konuşuyoruz. Canı yanan biziz. Onun için sözlerime alınabilirsiniz, alınmayabilirsiniz ama bunu söylemezsem bu dünyaya karşı da, öbür dünyaya karşı da kendimi mesul hissediyorum.
Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım. Hadi git gel, özgürüz ya. Tamamen her şey güvenlik altında, hadi git. Niye polis koruması alıyorsun, niye eskortlarla geziyorsunuz. Ben varım sen var mısın, Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı? Ben varım. Tek başıma arabamla gitmeye ben varım, sen var mısın? Her yere. Biz buralardan gideriz. Ama ne olursunuz bu ülke büyük bir mücadele içerisinden geçiyor, ayağımızı topal, bizi naçar bırakmayın, bizi zorluk içerisinde bırakmayın ne olursunuz.”

“İçişleri Bakanı” sözcükleriyle anılan bir “atanmış bürokrat”, ülkenin AYM Başkanı’na, bu sözleri nasıl eder?!
Hadi diyelim etti!
O koltukta nasıl tutulur?!
Anında görevden neden alınmaz?!

Çok daha “vahimi”:
Muhalefet, sendikalar, Sivil Demokratik Kitle Örgütleri vb neden gür gür gürlemediler, İçişleri Bakanı’nın görevden uzaklaştırılması için etkin gündem oluşturmadılar, iktidarı, iktidarın bir numarasını İçişleri Bakanının görevden alınması için baskı oluşturmadılar, sönük bir iki söylemle yetindiler?!

İçişleri Bakanı, AYM Başkanına yönelik yakışıksız sözleri 14 Eylül 2020 Pazartesi günü söyledi.
Aradan 9 gün geçti.
AYM Başkanı yanıt verdi.
Özetle:
“Güvenlik, bireylerin ve toplumun huzur içinde var olmasının ön şartıdır. Güvenliğin olmadığı yerde hak ve özgürlüklerin kullanılması imkânsızdır. Güvenliği sağlamak da devletin, bilhassa da yürütme erkinin asli görevlerinden biridir.
Diğer yandan güvenlik amaç değil araçtır. Daha özgür, eşitlikçi ve adil bir toplumsal düzenin aracıdır. Güvenlik sağlanırken temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını incelemek ve denetlemek de en başta yargının, özellikle de anayasa mahkemelerinin asli görevlerindendir. Dolayısıyla özgürlük ve güvenlik arasında hassas bir ilişkinin olduğunu, bunlardan birini sağlayıp diğerini hiçe saymanın düşünülemeyeceğini kabul etmek durumundayız.
Güvenlik ve özgürlük değerlerini bir arada yaşatacak, onları günlük hayata yansıtacak olan da kuşkusuz hukuktur. Dolayısıyla hukuk, bu değerlerin düşmanı değil varlık şartıdır. Hukukun olmadığı yerde ne güvenlik, ne de özgürlük olabilir.
Temel hak ve özgürlüklerin korunduğu ve kamu gücü kullananların hukukla bağlı olduğu devlet hukuk devletidir. Anayasa Mahkemesinin görevi de Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan demokratik hukuk devletinin tüm kural ve kurumlarıyla işleyişine katkı yapmaktır.
Esasen temel hak ve hürriyetlerin korunması yasama, yürütme ve yargının ortak hedefidir. Bu nedenle devlet organlarına düşen, Anayasa’nın Başlangıç kısmında ifadesini bulduğu şekliyle iş bölümü ve iş birliği çerçevesinde demokratik hukuk devletini güvenlik, özgürlük ve adalet temelinde geleceğe taşımaktır.
Düşünce ve onu açıklama özgürlüğü; bu topraklarda toplumsal, siyasal ve hukuksal tartışmaların değişmez konusu olmuştur.
Gerçekten de ifade edilene katılmak zorunda değiliz ama katlanmak zorundayız. Söyleneni hoş bulmayabiliriz ama söyleyeni hoş görmek ve ona cömertçe tahammül göstermek durumundayız.
İfade özgürlüğünün alanı geniştir. Özellikle bu özgürlükte esas olan, serbestlik; istisna olan, sınırlamadır. Bu bağlamda kural olarak şiddet ve terörü teşvik, nefret söylemi, tehdit ve hakaret dışında her türlü ifadenin hukuk düzenince korunması gerekir.
Terörün ifade özgürlüğünün önündeki en büyük tehditlerden biri olduğu herkesin malumudur. Zira terör ve terörizmin amacı, temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alındığı demokratik hukuk devletini paralize etmektir.
Bu anlamda suçla ve terörle mücadele, sadece bireysel ve toplumsal hayatın vazgeçilmezi olan güvenliği sağlamak için değil aynı zamanda başta yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü olmak üzere tüm temel hak ve hürriyetleri korumak için de zorunludur.
Bununla birlikte bu mücadelenin hukuk içinde sürdürülmesi de anayasal bir zorunluluktur. Buna uyulup uyulmadığını denetleme görevi yargıya, özellikle de anayasa mahkemelerine aittir.
Terörle mücadele tarihinde demokratik devletlerin zaman zaman düştükleri bir tuzak vardır. Bazen hukuku bir kenara bırakarak ya da bir süre askıya alarak mücadele etme zorunluluğundan bahsedilir. Aslında bu tam da teröristlerin istediği şeydir. Hukuku ayak bağı olarak gören bir anlayış ve uygulamanın verilen haklı mücadeleye gölge düşürebileceği ve uzun vadede ağır maliyetlere yol açabileceği bilinmektedir.
Söylemeye bile gerek yok ki ifade özgürlüğünün olmadığı yerde demokrasi de yoktur. İfade özgürlüğü ise çoğu kez eleştiri özgürlüğüdür. Bu anlamda eleştiri demokrasinin alametifarikasıdır.
İnsanlığın tecrübesi, eleştiriyi engellemeye yönelik çabaların da beyhude olduğunu göstermiştir.
Yargı kararlarına yönelik eleştirilerin faydalı olabilmesi için asgari iki hususun önemli olduğunu düşünüyorum.
Birincisi, herhangi bir metni eleştirmek için öncelikle onu okuyup anlamak gerekir. Bu, yargı kararları için de geçerlidir. Daha kararın gerekçesi bile yayımlanmadan tamamen varsayımlar üzerinden yapılan veya yayımlandıktan sonra okunmadan yöneltilen eleştiriler kamuoyunu yanlış bilgilendirme ve yönlendirme sonucunu doğurmaktadır. Kararlara yönelik bazı eleştirilerden görüyoruz ki kararlarımız okunmadan, bazen de okunduğu hâlde yeterince anlaşılmadan eleştirilmektedir. Hâlbuki sağlıklı bir eleştiri, okumayı ve okunanı doğru anlamayı gerektirmektedir. Aksi takdirde kararda söylenmeyenler, söylenmiş gibi gösterilebilmektedir.
İkinci olarak eleştirinin eleştirilenler bakımından etkili ve faydalı olabilmesi büyük ölçüde kullanılan üsluba bağlıdır. Çoğu kez “nasıl” söylediğiniz, “ne” söylediğinizin önüne geçer. Hiç şüphesiz üslup ya da ifade tarzı da ifade özgürlüğünün güvencesi altındadır. Elbette herkes dilediği üslubu tercih etmekte serbesttir. Ancak yargı kararından ziyade kararı verenlere odaklanan ve eleştiri ötesine geçen ifadelerin fayda getirmeyeceği zira eleştiriyi mecrasından uzaklaştıracağı açıktır.
Esasen kullandığımız dil, kimliğimizi ve kişiliğimizi yansıtır.
buradan kamuoyuna bir çağrıda bulunmak istiyorum. Anayasa Mahkemesine katkı yapmak istiyorsanız lütfen kararlarımızı eleştirin. Eleştirileri gerçekten dikkate alıyor ve değerlendiriyoruz.”
https://www.anayasa.gov.tr/tr/baskan/konusmalar/bireysel-basvurunun-8-yildonumu-vesilesiyle-duzenlenen-internet-caginda-temel-hak-ve-ozgurluklerin-korunmasi-konulu-sempozyumun-acis-konusmasi/

Çok beğendim.
Onun için fazla kesemedim, uzun verdim.
İçişleri Bakanına ve İçişleri Bakanı anlayışındakilere “ders” niteliğinde ve tarihe not düşen konuşma!..

Daha nasıl anlatılır?!
Daha nasıl yanıt verilir?!

Vurgulandığı için soracağım:
AYM Başkanını özetleyerek paylaştığım konuşmasını, İçişleri Bakanı ve onun gibiler okumuşlar mıdır? Okuyup da anlamışlar mıdır? Sorgulamışlar mıdır?

Bugün, yarın söz ve eylemleriyle belli ederler…

KAYNAYAN İYİ PARTİ MERKEZ SAĞ PARTİ DEĞİLDİR, OLAMAZ DA!.. MERKEZ SAĞIN PARTİSİ KURULDU…

150 150 bakikarakol

20 Eylül 2020 Pazar günü 2’inci Olağan Kurultay’ını yapan İyi Parti, Genel Başkan seçimi dışındaki seçimlerin başından itibaren kaynamaya başladı.
Kaynama, dün tavan yaptı.
Kimi Genel Başkan Yardımcılarının üzerleri çizilerek, Genel İdare Kurulu Üyeliği’ne seçilmelerinin engellenmesiyle İyi Parti’nin “merkez sağ”dan uzaklaştığı, Milliyetçi ve Ülkücü eksene kaydığı tartışısı çıktı.
Hala da tartışılıyor.
39 Milletvekili olan İyi Parti’de 18 Milletvekilinin, bütün bu olanlardan, Teşkilat Başkanı Koray Aydın’ı sorumlu tuttukları ve Koray Aydın’a, onun anlayışına karşı ortak hareket etme kararı aldıkları kulislere yayıldı.

Baştan şunu söyleyeyim:
İyi Parti, Ülkücü ve Milliyetçi kökenden geliyor; içinden çıktığı parti MHP’dir.
Merkez sağdaki boşluğu dolduracak parti olacağı yazıldı, çizildi, konuşuldu.
Ben hiç o gözle bakmadım.
Yani…
Ülkücü, Milliyetçi kökeni, İyi Parti’nin “Merkez sağ parti” olmasına engel.
Ama…
İyi Parti’yi, MHP ile de eşdeğerde tutmam.

Pazar günkü 2’inci Olağan Kurultayı ile İyi Parti’nin “merkez sağ parti” olmadığı, olamayacağı netlik kazandı.

Fokur fokur kaynayan İyi Parti’de sular durulur mu?
Durulursa, ne zaman ve nasıl durulur?
Bilemem.
Bir öngörüde de bulunamam.

Şunu belirtmeliyim ki:
“Merkez sağın partisi” olacak siyasi parti kuruldu.
Sağlık eski Bakanı Rıfat Serdaroğlu’nun başlattığı “Çoban Hareketi”, 26 Ağustos 2020 günlü başvurusu ile resmen siyasi partiye dönüştü.
Adı da “Doğru Parti”.
Türkiye’nin 97’inci bu siyasi partisi, 16 Eylül 2020’de görev dağılımı yaptı. https://odatv4.com/97.-partide-gorev-dagilimi-16092055.html

Demokrat Parti (DP), Adalet Partisi (AP) ve Doğruyol Partisi (DYP) kökeninden gelen kurucuların yaşama geçirdiği “Doğru Parti”nin kurucu Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu yazılı açıklamasında şöyle dedi:
“Doğru Parti; ayırım yapmadan TC Anayasa’nın ilk 6 maddesi ile herhangi bir ihtilafı olmayan bütün yurttaşlarımızı partimizin çatısı altına beklemektedir. Doğru Parti Kurucuları olarak hedefimiz; Atatürk İlkelerine ve Cumhuriyete sadık, çağdaş, modern ve demokrat bir Türkiye Cumhuriyeti’dir. Dinimize hürmetkar, Türk örf ve adetlerine saygılı, Hukukun üstünlüğüne, İnsan haklarına, Hayvan haklarına, Çevreye ve Özgürlüklere sıkı sıkıya bağlıyız. Büyük, üreten, güçlü, itibarlı ve kalkınmış Türkiye için sizleri aramıza bekliyoruz.”

Bu siyasi kadronun, geçmişteki yanlışlarından dersler alarak, partileri “Doğru Parti” ile ülkemizdeki “merkez sağ parti boşluğu”nu dolduracağına inanıyorum.

Çok zor günler geçiren ülkemize, halkımıza hayırlı olunsun…