Posts By :

bakikarakol

ATATÜRKÇÜ OLMADIĞI İTİRAFI İÇİN “KANDIRIKÇI, SİYASİ PALYAÇO, ŞAKLABAN” MUHARREM İNCE’YE TEŞEKKÜR

150 150 bakikarakol

Dünkü yazımda linkini vermiş, okumanızı ısrarla istemiştim…

Hürriyet Gazetesi’nden İpek Özbey, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce ile bir söyleşi yapıyor.
27 Mayıs 2018’de yayımlanan “Muharrem İnce: Sol gruptaydım, lakabım Hacıydı” https://www.hurriyet.com.tr/gundem/muharrem-ince-sol-gruptaydim-lakabim-haciydi-40849764 başlıklı söyleşide ilk soru:
“Siyasete ilk ilgi duyduğunuz günleri hatırlıyor musunuz?”
“Muhafazakâr ailenin solcu çocuğu”n yanıtı:
“11 yaşında politik yazılar okuyan bir çocuktum. Arkadaşlarım futbolcuları, artistleri ezberlerdi, ben politikacıları bilirdim.”
Bu yanıta, şu ikinci soru geliyor:
“Evde siyaset konuşulur muydu?”
Yanıt:
“Hayır, özel bir meraktı…”
Üçüncü soru:
“Bir lider, bir ideoloji… Kimden, neden etkilendiniz?”
Yanıt:
“Öncelikle Ecevit’ten, sonra da okuduğum kitaplardan etkilendim.”
“Hangi kitaplardı?” sorusunun yanıtı, “Jack London’ın ‘Vahşetin Çağrısı’, Erdal Öz’ün ‘Gülünün Solduğu Akşam’, Fakir Baykurt’un ‘Anadolu Garajı’, Orhan Kemal’in ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’…” oluyor.

Bu alıntıyı, sizlerle irdelemek için yaptım.

Muhafazakâr (Demokrat Parti’li) ailenin 11 yaşındaki çocuğu politik yazılar niye okusun, politikacıları bilsin?
Olası mı?
Üstelik, siyasa konuşulmayan evde?..
Varsayalım olası…
Yanıtta ne diyor?:
“… özel bir meraktı”.
Olabilir mi?!
Usunuz (aklınız), mantığınız kabul ediyor mu?!
Böyle bir olaya tanık oldunuz mu?
Böyle bir olay duydunuz mu?

Duymadığım, tanık olmadığım için “gerçekçi” bulmadım, bulmuyorum.
Yalan konuşuyor, kandırıyor.

“Özel merak”ının kaynağını söylemiyor.
Çünkü atıyor, kaynak yok.

“Bir lider, bir ideoloji… Kimden, neden etkilendiniz?” sorusuna, “Öncelikle Ecevit’ten, sonra da okuduğum kitaplardan etkilendim” yanıtına ve okuduğu kitaplara dikkatinizi çekerim.

Atatürk nerde?!
Nutuk nerde?!

Yok!

İlk defa doğru söylüyor!

Atatürk, Nutuk yok, çünkü Atatürk’e, Nutuk’a sıcak değil!
Onlara yakınlık hissetmiyor!
Yaklaşmak, okumak, tanımak, sahiplenmek istemiyor!

Uzatmadan, kestirip atacağım:
“Kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce, Atatürkçü değil!

İyi ki de değil!

Bunun gibi özünde, mayasında “Atatürk, Atatürk düşüncesi” olmayan ama sonradan, günün ortamına göre Atatürkçü kesilenleri çok gördük!
12 Eylül faşist darbenin başı General Kenan Evren ve arkadaşları gibi…

İçinizden “Ecevit, Atatürkçü değil miydi?” diye soracak olabilir.
Yanıtım:
Tartışılır ve ayrı konu.
Birine, birinin Atatürkçülüğüne göre “Atatürkçü” olunmaz!

Atatürk’ten, Atatürk düşüncesinden değil de, Ecevit’ten ve okuduğu kitaplardan etkilendiğini dosdoğru söylediği, “Atatürkçü olmadığını” net biçimde “itiraf ettiği” için “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce’ye teşekkür ediyorum.

Ecevit’ten “etkilendiği lider” diye söz edince usuma Korkusuz Gazetesi yazarı Ahmet Takan’ın 4 Ağustos 2020 Salı günkü “Koparsa sadece Muharrem mi kopar?..” https://www.korkusuz.com.tr/koparsa-sadece-muharrem-ince-mi-kopar.html başlıklı yazısı ve yazıdaki şu iki tümce “Uzun süredir siyasi kulislerde herkesin konuştuğu bir iddiayı da ben ekleyeyim;
‘Muharrem İnce DSP’nin başına geçecek’…” geldi.
14 Kasım 1985’de siyasi yaşamımıza giren, siyasi yasaklılığından ötürü Bülent Ecevit’in için geri planda kaldığı, eşi Rahşan Ecevit’in “Kurucu Genel Başkan” oluğu Demokratik Sol Parti (DSP) –ben ta baştan ‘Demokratik Sağ Parti’ derim- tam da “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce’ye uygun parti.

Çabuk kaynaşırlar.

Zaten siyasi parti “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce için, Cumhurbaşkanı adayı olmasında, seçime girmesinde, seçim sürecini renkli götürmesinde bir araç.
Grup kuracak 20 Milletvekilini bulamazsa, yüz bin imza ile DSP’nin Cumhurbaşkanı adayı olması çekici, etkileyici anlam kazanır.

Ama sonuç h ü s r a n !
Kaçınılmaz ve olması gereken son.

Siyasada, hele de “devlet adamlığı”nda “tekil” yani “Hep ben” zirve yapmaz.

Yaparsa, tehlikelidir, kısadır.

Başkalarının zayıflığı üzerinden edinilen kazanımlar, kumar kazanımı gibidir, çok kısa sürede katlamalı gider.

Öngörüm odur ki, “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce, siyasi yaşamının “bitiş süreci”ni yaşıyor.
Bu da kendi ürünü…
Eee, kandırkçılık, siyasi palyaçoluk, şaklabanlık bir yere kadar…

“KANDIRIKÇI, SİYASİ PALYAÇO, ŞAKLABAN” MUHARREM İNCE’YE ANIMSATIRIM VE SORARIM

150 150 bakikarakol

1978-81 arası Kars muhabirliğini yaptığım Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Bürosu’ndan tanıdığım, “Medya Ombdusmanı” olarak da anılan usta, saygın ve saygılı gazeteci Faruk Bildirici, www.farukbildirci.com web sitesinde bugün (5 Ağustos 2020 Çarşamba) “Muharrem İnce’nin gazetecilere konuşan ‘yakını’ kim?” https://farukbildirici.com/blog/detay/Muharrem-ince-nin-gazetecilere-konusan–yakini–kim- başlıklı yazısı harika.
Ne güzel yazmış.
Bir kısmını birlikte okuyalım:
“Muharrem İnce adına bu kadar ayrıntılı açıklama yapabilen, ona sorular sorup yanıtlarını aktarabilen bir ‘yakını’ kim olabilir?
Bu durum bana Türkiye’de eskilerde kalan bir gazetecilik yöntemini çağrıştırıyor. Eskiden siyasetçiler kritik durumlarda gazetecilere konuşur ama demeci onun ağzından değil ‘yakını’, ‘yakın çevresinden bir kişi’ vs diye demeçler yazılırdı.
Örneğin Deniz Baykal demeç vermeyi sakıncalı gördüğü kritik durumlarda seçtiği gazeteciye konuşurdu ama haber ‘yakın çevresi’nden birine konuşmuş gibi yazılırdı. Aslında gazeteciler de, CHP’liler de bilirdi o demecin Baykal’a ait olduğunu.
Yazılanların üslubu, bugüne değin yalanlamaması ve gazetecilik açısından gerekmediği halde ‘yakınındaki kişi’nin adının gizli tutulması Muharrem İnce’nin kendisini işaret ediyor.”

Çok doğru!
Ve aynen öyle…

Yapılanın adı “kandırmak”tır!

Bu işin de ustası, “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal!

Partiye aldığı, siyasaya soktuğu, Milletvekili listesine koyup Milletvekili yaptığı “kadrosu”ndakilere, ustası olduğu işi de -“basına sen konuş ama ‘yakın çevre’ diye yazdırmayı- aşılamış…

Uygulama, taktik aynı…

Bu “kandırma” oyununa, kimi gazetecilerin alet olmalarını hiç doğru ve etik bulmuyorum!

“Kandırıkçı, siyasi palyaço, saklaban” Muharrem İnce için durduk yere “kandırıkçı…” demiyorum.

Selanik ve Demokrat Parti kökenli kamyon şoförü baba Şerif’in ve Rize kökenli ev kadını Zekiye’nin oğlu, kendini “muhafazakar ailenin solcu oğlu” sözcükleriyle tanımlayan Fizik öğretmeni İnce’ye ve onun peşine takılanlara, takılacaklara anımsatmalarım olacak.
Şöyle:
24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel seçimlerinden “Allah’ın izni, milletin isteğiyle bu iş olacak” sloganına karşın “yenik” çıkınca, 5-10 gün sonra, 52 günlük seçim sürecinde gidemediği illerden başlayarak, 81 il’e “teşekkür ziyareti” yapacağını duyurdu.
Partim CHP’min başındaki “adı lazım değil” de, 81 il başkanlığına “Karşılayın” diye bildirimde bulundu.

İlk ziyaret 4 Temmuz 2018 günü “Erzurum” oldu.
İkinci ziyaret “Kırklareli”nde…
Başka da olmadı!

Şimdi soruyorum:
“Teşekkür ziyareti” neden iki il ile kaldı, 79 il’e gidilmedi?!

Bu olayda da tanık olundu ki, veya bu olay da kanıtladı ki, “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce sözünde durmayan biri!

Bir paragraf üstteki soruyu yanıtlayayım:

Hani, o yitip gittiği, ortalarda görünmediği, seçim sonuçlarını canlı yayınlayan televizyonlardan Foks (Fox) TV’den İsmail Küçükkaya’ya cep telefonundan “Adam kazandı” diye ileti (mesaj) attığı, milyonların hayallerini yıktığı, kendi siyasi yaşamını da bitirdiği “24 Haziran 2018 Pazar gecesi” var ya…
İşte o gecenin karşılığını aldı!
Bir gün öncesine kadar meydanları dolduran milyonlar, bu defa “teşekkür ziyaretleri”nde yoktu!
Çünkü “24 Haziran gecesi”ni sorguluyorlardı.
Bu nedenle yüz vermediler.

Halktan yüz görmeyince, homurtu, tepki de gelince, “teşekkür ziyaretleri”ni kesti.
Kesmek zorunda kaldı.

AKP’nin, AKP’li yandaşların gazına gelmesin, uçmasın, hayallere kapılmasın.
Çıktığı yolun sonu, ancak iki il’de gerçekleştirebildiği “teşekkür ziyareti” gibi olacak, bilsin.
Belki ilk başlarda “Cumhur İttifakı” yanlıları kalabalıklar oluşturacaklar ama 52 günlük Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki yığınları göremeyecek.
Beklemesin de…
O yığınlar, kandırıldıklarını unutmadılar; hala kandırılmanın, kızgınlığında, öfkesindeler; yüzüne “Bir bölen” diye haykıracaklar.

CHP’li taban da, çok genç yaşlarda CHP’de olmasına karşın, CHP’li olamadığının ayırtına vardı.

Bu arada…
Dün gece Haber Turk TV’de, gazeteci İsmail Saymaz, AKP savunucusu Prof. Dr. Mehmet Şahin, “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce’den, yeni bir parti kuracak olmasından övgülü dolu sözler edince, “Mehmet Beyden, onun gibi düşünenlerden rica ediyorum, Muharrem Beyi bu derece sahiplenmesinler, Muharrem Beye zarar verirler” demez mi?!
Acı acı güldüm.
Önceki yıllarda da “Muharrem İnce, CHP’nin 7’inci okudur”(!) sözünü eden Saymaz’ın bu yaptığı gazetecilik mi?!
Ona ne?!
Ona ne oluyor?!
O neyin derdinde, peşinde?!

Partim CHP’min, “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce’den ve onun gibilerden arınması olumlu gelişmedir.
Sevinçli ve mutluyum.

Yazımı, tıklayıp okumanızı ısrarla isteyeceğim, İpek Özbey’in 28 Mayıs 2018’de Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan “Muharrem İnce: Sol gruptaydım, lakabım hacıydı” başlıklı söyleşisinin (röportajının) linki ile bitiriyorum. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/muharrem-ince-sol-gruptaydim-lakabim-haciydi-40849764

BİR ANKARA KULİSİ: “2023 HEDEFİ” İÇİN, “2023 SEÇİMLERİ” ERKEN DEĞİL, 2024’DE YAPILABİLİR!..

150 150 bakikarakol

Dün okuduğum yazarlar içinde, Sözcü Gazetesi’nden iki yazarın yazısı ilgimi çekti.
Biri, Günaydın ve Meydan gazetelerinde Genel Yayın Yönetmenim Rahmi Turan’ın “Eyvah! Eyvah!” https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/rahmi-turan/eyvah-eyvah-4-5967841/ başlıklı yazısıydı; diğeri de, gazeteciliğini beğendiğim Saygı Öztürk’ün “Muharrem İnce neler söyledi?” https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/saygi-ozturk/muharrem-ince-neler-soyledi-5967847/ başlıklı yazısıydı.
İkisi de, yazı konusu olacak değerdeydi.
Önceliği, ustam Turan’ın yazısına verdim.

Meslek büyüğüm “Eyvah! Eyvah!” başlıklı yazısına “Etrafta yine ‘erken seçim’ muhabbeti dolaşmaya başladı” tümcesiyle başlıyor, “Peki, erken seçim olur mu?” sorusunu soruyor; kendi düşüncelerini belirttikten sonra, “Ankara’nın derinliklerinden iyi haber alan kulağı delik gazetecilerden Ahmet Takan dostumuz, son durumu bakınız nasıl özetliyor?” paragrafıyla, Takan’ın “Ankara kulis bilgileri”ne yer veriyor:
“Şimdi size vereyim bomba gibi bir kulis bilgisini…
Hani bir süredir iktidar çevreleri ve irili ufaklı ortakları gündemde dolaştırıp duruyor ya… ‘Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı görev süresinin uzatılması içim mutlaka bir formül bulunsun’ diye…
Hah işte!
İddia o ki, ‘Seçimler 2024 yılına kalır.’ Yani bir yıl ertelenir… Seçim meçim yapılmaz!
Nasıl? Anayasa açık:
‘78’inci madde:
(D) Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir.
Geri bırakılma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir.’
(Yani seçimlerin yapılması 2025 yılına da bırakılabilir.)
Ya sonrası? Allah kerim!
Anayasa’yı tartışır dururuz. Sonra da işi Yüksek Seçim Kurulu’nun tarafsız (!) üyeleri kökten halleder!
Boşuna çıkmadı o adam kılıçla hutbeye!”
Turan, yazısını “Uzun lâfın kısası şu: Ülkede erken seçim değil, geç seçim bile olmayabilir!
Buna ‘Eyvah, eyvah!’ mı demek lâzım (ya da ne demek lâzım) bilemiyorum!” tümceleriyle bitiriyor.

Ahmet Takan’ın “Ankara kulis bilgileri” gerçekten ilginç ve usum (aklım) yattı…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı “2023 hedefi” değip duruyor.
Nedir o hedef?
Açıklanan mı, yoksa açıklanmayan başka bir hedef mi var?
Muhalefet bunu hiç sorgulamadı, sorgulamıyor!
Neden?!

Şahsen benim, benim gibi düşünenlerin usuna, “2023 hedefi” denildiğinde, 100’üncü yılında demokratik, laik Cumhuriyet’in yerine 100 yıl önceki yönetime dönmek geliyor!

Varsayalım, bu da değil…

O hedef her ne ise, onu gerçekleştirmek için, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı ve siyasa belirleyici danışmanları, iç siyasalarla uğraşmak, seçimle zaman yitirmek istemeyebilirler, “2023 hedefi”ne odaklanabilirler, yoğunca çalışma içine girebilirler.
Doğal ve mantıklı.

Bu pencereden baktığımda, Takan’ın “Ankara kulis bilgileri” usuma yattı.

Herkesi düşünmeye, değerlendirmeler yapamaya, siyasalar üretmeye, onları toplumla paylaşmaya, toplumu bilgilendirmeye çağırıyorum.

Bitirmeden…
Bir kaygımı, korkumu belirtmek isterim:
Anayasa’nın 78’inci Maddesi’nde yazılanların gerçekleşebilmesi için ülkenin, seçim erteletecek savaşta olması gerekir.
Umarım ve dilerim, Cumhur İttifakı ortakları ve iktidarları, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri’ni bir yıl sonraya bırakmak için ülkeyi savaşa sürüklemezler!..

24 HAZİRAN 2018 GECESİ SİYASİ MEVTA OLAN “KANDIRIKÇI, SİYASİ PALYAÇO, ŞAKLABAN” İNCE ÖZDE CHP’Lİ DEĞİL Kİ!

150 150 bakikarakol

Partim CHP’min 25-26 Temmuz 2020 Cumartesi, Pazar günlerindeki 37’in olağan Kurultay’ından hemen sonra, “Kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce’nin siyasi parti kuracağı haberini okuduğumda güldüm.
Gülerken de “Güçlü olmayı, başkasının zayıflığında arayan anlayış” diye mırıldandım.

Bu anlayışın Türkiye’deki bir numarası, partim CHP’nin 10 Mayıs 2010’da “kaset olayı”ndan ötürü istifa etmek zorunda kalan, yaklaşık iki yıldan beri “Bankamatik Milletvekili” sözcükleriyle tanımladığım Deniz Baykal!
Rastlantı mı, anlayış etkilenmesi mi, bilemem; yeni siyasi parti kuracağı gündeme adeta bomba gibi düşen İnce’nin elinden tutup Kamutay’a (Meclis’e) “Milletvekili” olarak sokan, Grup Başkanvekili yapan da –o yıllardaki CHP Genel Başkanı- Deniz Baykal!

Bu noktada belirtmeliyim ki, 1356 Kurultay Delegesi’nden 1251’nin oyunu alarak, rakipsiz Genel Başkan seçilen “adı lazım değil” aslında, kazandığı Kurultay’ın “yitiren”idir!
CHP tabanında, dahası, oyunu aldığı kimi delegede inanırlığı, güvenirliği, saygınlığı dibe vurmuştur!
Öyle olmasaydı, arayışlar başlar mıydı?!
“Muharrem İnce siyasi parti kuruyor” haberi gündeme bomba gibi düşer miydi, 31 Temmuz 2020 Cuma gününden bu yana konuşulur, tartışılır mıydı?!

Ben ve benim gibi “gerçek, öz CHP’liler”, “adı lazım değil”i de, onu yeniden “Genel Başkan” seçen delegeyi de ve “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce’yi de çok iyi biliyoruz!
İnce çocuk yaşlarda CHP’de olmuş, çalışmış, kazanımlar elde edinmiş ama CHP’ye değil, kendine!
Yani CHP’de olmasına karşın CHP’li olamamış!
Olamaz da, olamayacak da!..

Olsaydı, olabilseydi; 50 günlük (4 Mayıs-24 Haziran 2018) Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde ettiği “50 bin avukatla YSK önünde olacağım. Merkez Bankası’nda yamuk olur, Muharrem İnce’de olmaz” sözlerinin arkasında dururdu!
24 Haziran 2018 Pazar akşamı ve geçesi aranıp da bulunmayan -“buhar”- olmazdı, kendisine umut bağlayan milyonları derin hayal kırıklığına uğratmazdı!
Hele de, sandıkların yeni açılıp sayıma başlanıldığı ilk saatlerde, canlı yayın yapan televizyoncunun cep telefonuna “Adam kazandı” iletisini yazıp atmazdı!
Hangi CHP’li, “karşıt”a yarayacak böylesi yanlışlar yapar?!

Muharrem İnce o gece, o yanlışlarıyla “sönen yıldız”a döndü, siyasi yaşamını bitirdi, CHP’li olmadığını, olamayacağını belgeledi!

O gece “siyasi mevta” olduğunu anladı.
Onun için parti içi muhalefet başlatamadı, kenarda durdu, beklenti içine girdi.
Tek övündüğü, sık sık da kullandığı, 24 Haziran 2018’deki Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde, ilk ve son turda, CHP adayı olarak yüzde 30.6 (15 milyon 336 bin 861) oy almaktı.

Hala bu sonucun etkisinde!
Ve hala bu sonuçla çevresini, kitleleri etkileme uğraşında!

Etkilenenlere, etkileneceklere hem güler, hem şaşarım!

Bilsinler ki ve de bilinsin ki, “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce’den siyasetçi, hele de siyasi lider artık olmaz!

Onun derdi, “Cumhurbaşkanı adayı olmak, seçime asılmak, kazanmak” oyununu açık vermeden ustaca oynamak, Cumhur İttifakı’nın adayı AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının kazasız kazanmasını ikinci defa sağlamak!
Çünkü dünyada birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de siyasa belirleyen emperyalist İngiltere, bölgesel çıkarları gereği, öyle istiyor!

Köşe yazısında yer almış:
Araştırma yapılmış, “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce’nin kuracağı siyasi parti yüzde 7-9.5 arası oy alıyormuş!

Gel de inan, gülme!..

Partim CHP’den, bugünkü genel başkan, yönetimi, Muharrem İnce ve gibiler gitmeli, gönderilmeli, öz CHP’liler yönetimi ela almalı.
Bu da, anca parti içi demokratik savaşımla (mücadeleyle) olur.
Olacağına, başarılı sonuç alınacağına inanıyorum…

BUNLAR, KURULTAY GÜNDEM METNİ YAZMAYI, USULÜNDE KURULTAY YAPMAYI BİLMİYORLAR!..

150 150 bakikarakol

Ben…
Bana “düşünme”yi kazandırdığı, evrensel düşünce, bir vatan, hakka, hukuka adalete dayalı çağdaş, laik bir devlet bıraktığı için vb “dünya lideri” kabul ettiğim “Kemal Atatürk” ve O’nun siyasi partisi “Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)” tutkunuyum…

Atatürk “liderim”, CHP “partim”dir…

Partimle zerrece sorunum yok…

Ama…
Atatürk sonrası partim CHP’nin Genel Başkanlarıyla, onların yönetim kadrolarıyla var!..
Hele de bugünkü Genel Başkan ve kadrosuyla!..

Bugün partim CHP’m, “özel görevli, devşirme CHP’li” siyasi kadronun işgalinde!..

Bir “emperyalist proje” olan AKP’ye, AKP iktidarlarına ve gene bir “emperyalist proje” olan AKP-MHP ortaklı “Cumhur İttifakı”na, Cumhur İttifakı İktidarı”na yardım ve yataklık etmekten başka iş yapmıyorlar!..

Arlanıp sıkılmadan “iktidar olmak”tan söz ederler!..

Sanki, AKP ve Cumhur İttifakı İktidarlarına karşı çok başarılı muhalefet sergilediler, onların “gerici ilerleyişleri”ne engel oldular!..

Daha, Kurultay gündemi yazmayı, Kurultay yapmayı bilmiyorlar, yurt kurtarmış, devlet kurmuş CHP gibi çağdaş siyasi partiye Genel Başkan, yönetici olmuşlar!..

Yanılmayalım…
Bunları, CHP tabanı, CHP delegesi seçmemiştir!..
Bunlar, “atanmış”lardır!..
Her biri “özel görevli”dir!..
Bu Soroscu kadro, türlü türlü entrikalarla partim CHP’mi işgal altında tutuyor!..

Bunların başı –Bursa’dan CHP’li, yazar Güler Buğday bana kızacak ama ben gene de yazacağım- “adı lazım değil”, 25-26 Temmuz 2002 günlerindeki 37’inci Olağan Kurultay’da, “devşirme, ayarlanmış delege”lerin oylarıyla (1251) seçilmiştir!..
Delinen listesi de!..

Allah aşkına…
Şu “Kurultay Gündem Metni”ne bakar mısınız?!:

“GÜNDEM

1. Açılış
2. Saygı Duruşu – İstiklal Marşı
3. Kurultay Başkanlık Kurulu Seçimi
(1 Başkan, 2 Başkan Yardımcısı, 6 Yazman)
4. Genel Başkan’ın açış konuşması
5. Kurultay Komisyonlarının oluşturulması
(Sonuç Bildirgesi Komisyonu)
6. Çalışma ve Hesap Raporlarının okunması, görüşülmesi ve
oylanması
7. Kurultay Sonuç Bildirgesinin okunması, görüşülmesi ve
oylanması
8. Genel Başkan Seçimi
9. Parti Meclisi asil ve yedek üyeler ile Yüksek Disiplin Kurulu asıl
ve yedek üyeleri seçimi
10. Kapanış “

O kadar yanlışlar var ki!..
Durduk yere “Kurultay Gündemi yazmayı bilmiyorlar” demiyorum!..

Bir örnek vereyim:

Kurultay Başkanlık Kurulu yani Kurultay Divanı seçiminden sonra, “Genel Başkanın açış konuşması” olur mu?!.
Böyle yazılır mı?!.
Kurultay Başkanlık Kurulu oluşmuş, Genel Başkan’ın ve Parti Meclisi Üyeleri ile Parti Yüksek Disiplin Kurulu Üyeleri’nın görevi düşmüştür; partinin tek yürütme organı “Kurultay Başkanlık Kurulu”dur…

Kurultay Gündemi’ne “Genel Başkanın açış konuşması (4. Madde)” diye yazılmaz!..
Yazılamaz!..

Ne yazık ki, yazıldı ve uygulandı!..

Bakın şimdi:
Kurultay sunucusu görevli genç tarafından kürsüye çağrılarak , Kurultay’ın açılışını, Kurultay gündeminin 2’inci ve 3’üncü maddelerini doğru biçimde yapan “genel başkan”, Kurultay Başkanlık Kurulu’nun oluşmasından sonra artık “Genel Başkan adaylarından biri konumundadır… Buna karşın, Kurultay Başkanlık Kurulu Başkanı Özlem Çerçioğlu, Genel Başkanlığı düşen, ama “genel başkan adaylarından biri konumunda” olanı, “Genel Başkan” sözcükleri ile “açış konuşması” yapmaya çağırıyor!..

Olacak şey değil!..

Kurultay Başkanlık Kurulu Başkanı Çerçioğlu böyle bir yanlışı nasıl yapar?!.
Kurultay’ın açılışının yapıldığından habersiz mi?!.

Başkan Çerçioğlu, yanlış gündem yazılımını neden düzeltme yoluna gitmedi, delegeyi bilgilendirmedi, “düzeltme oylaması” yapmadı?!.

Ve ve…
Gündem metninde, “Konuşmalar” veya “Genel Başkan adaylarının konuşması” maddesinin yokluğuna neden dikkat etmedi?!.

Çağrı üzerine ikinci defa kürsüye gelen “düşük genel başkan”, “açış konuşması” değil, “genel başkan adayı konuşması” yapıyor!..
Kurultay’ı iptale götürecek bir yanlışa da imza atıyor!..
Şöyle:
Sunumda bulunduğu “13 maddelik bildirge”yi “Kabul edenler, kabul etmeyenler. Oy birliği ile kabul edilmiştir (itiraz gelince “Oy çokluğuyla kabul edilmiştir” diye düzeltti) diyerek, Kurultay delegelerine oylatıyor!..

Yasaya, usule, tüzüğe, programa aykırı ve bunun Kurultay Başkanlık Kurulu’nun işi olduğunu bilmiyor mu?!.

Kurultay’ı öyle organize etmişler ki, sonuç ta baştan belli!..

Sizi gidi “özel görevli devşirmeler” siziii!..

Bu beyler, boş alanda at koşturanlar gibi hareket ederken, Kurultay Başkanlık Kurulu Başkanı Çerçioğlu, iki yardımcısı, 6 yazman duyarlı davranmıyor!..
Yaşananları “Kurultay Tutanağı”na da aynen geçiriyorlar!..
O tutanağın, “Kurultay iptal ettirecek” içerikte olduğundan hala habersizler!..

Bu kadrolar yüzünden partim CHP’m, yüzde 25 bandını aşamıyor, siyasalar üretemiyor, Atatürk ve Atatürk Türkiye’si karşıtı iktidarı indiremiyor!..

CHP’lilerin, kendilerini, CHP’yi bu siyasi kadrodan kurtarması gerekir!..

Bu arada…
Ankara Çankaya İlçe Seçim Kurulu’nun, CHP’nin 37’inci Olağan Kurultayı’nda onca olanlara karşın işlem yapmaması düşündürücü!..
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nda dikkat edilir mi?!.

Bir gelişme olmazsa, “atı alan Üsküdar’a geçmiş anlayışı” hissedilecek!..

Bitirirken…
Dün www.odatv4.com internet gazetesinde, Okan İrtem imzalı “Erdoğan nasıl bir CHP istiyor” başlıklı yazının linkini veriyorum, okumanızı ısrarla istiyorum: https://odatv4.com/erdogan-nasil-bir-chp-istiyor-29072000.html

*

Yarın Kurban Bayramı…
Yazmayacağım…
Cumartesi, Pazar, Pazartesi de…
4 Ağustos 2020 Salı günü yazacağım…
Bilginize…
İyi bayramlar…

GÖZÜMDE, GÖNLÜMDE BİR DEĞER OLAN “PEŞİN HÜKÜMLÜ” GAZETECİ, YAZAR, TELEVİZYONCU ARKADAŞ!..

150 150 bakikarakol

Adını, soyadını yazmayacağım…
Çok iyi tanıdığınız; benim de yazılarını, konuşmalarını, duruşunu beğendiğim, ama hiç yüz yüze gelmediğim gazeteci, yazar, televizyoncu arkadaşla dün, … üzerinden bir tatsızlık yaşadım…
Sizlerle paylaşmak istedim…

Konu, CHP’nin, Cumartesi ve Pazar (25 – 26 Temmuz 2020) günlerinde gerçekleşen 37’inci Olağan Kurultayı’nda gelişen ve benim iki günden beri üzerinde durduğum, Kurultay’ın iptaline neden olacak iki yanlıştı…

Özetle:
Kurultay Gündemi’ne göre, Kurultay Divanı oluştuktan sonra parti yönetimi düşmüştür, Genel Başkanın görevi sona ermiştir, partinin yönetimi o andan itibaren, Kurultay yapılıp yeni Genel Başkan, Parti Meclisi ve Yüksek Disiplin Kurulu üyeleri seçimle belirleninceye kadar Divan’dadır…
Kurultay’da “oylamalar”ı Divan yapar…

Kurultay’ın ilk günü, ilk saatlerde bir oylama, Divan dışında, kürsüde konuşan kişi tarafından yapıldı!..

Olmayacak, olmaması gereken, kabul edilemez, Kurultay iptaline neden olacak olay!..

Yapan da, birkaç dakika öncesine kadar “Genel Başkan” konumundaki “adı lazım değil”di!..

Böyle bir yanlışa, ikinci büyük yanlışı, Divan’ın görevinin gasp edilmesine duyarsız kalan Divan’ın kendisi idi!..

Sorarım:
Konuşmacı nasıl olur, konuşmasında sunduğu 13 maddelik bildirgeyi Kurultay Delegeleri’ne oylatır, “Oy çokluğuyla kabul edilmiştir” diye açıklar?!.
Ve Divan nasıl olur, böyle bir oylamaya izin verir?!.
Vermekle kalmaz “Divan Kurultay Tutanağı”na, okunan 13 maddelik bildirgenin kabul edildiğini geçirir ve o bildirgeye, “Kurultay onaylı” geçerlilik kazandırırı?!.

Kurultayı izleyen yılların gazetecisinin, bu ayrıntıyı kaçırmasını yadırgarım, yererim!..

Gerçekten ayrıntıyı yakalayamamışsa, o gazetecinin, gazeteciliğini sorgularım!..
Ayrıntıyı yakalamış ama üstüne gitmemiş!..
Eyvah, eyvah!..

Gazeteciliğini de beğendiğim arkadaşın yazdıklarını okuduktan sonra, “…, Kurultay iptal edecek iki yanlışı neden ayırt edemedin, edemiyorsun?!.
Konuşmacı, kendini nasıl Divan’ın yerine koyarak, nasıl Kurultay delegesine oylama yapar ve Divan, görevinin gaspına neden sessiz kalır?!.
Divan Tutanağı’nda bu iki rezaleti göreceksiniz?!.” diye yazdım, gönderdim…

8-10 dakika falan geçmemişti, yanıt geldi…
Şöyle:
“Bu partinin kendi işi.. İç işleyişlerindeki sorunu CHP’liler çözsün. Onlara sorun bunu. Biz siyasal değerlendirme yapıyoruz, PM, MYK gibi hesaplar sizi ilgilendirir.”

Şaştım!..

Siyasi konularda, içeriği dolu, bilgilendirici, aydınlatıcı sözler eden, yazılar yazan yılların gazetecisi ve televizyoncusundan bunları duymak, ben de derin hayal kırıklığı yarattı!..

Yanıt yazımda:

“Beni hayal kırıklığına uğrattınız … Bey!.. Bir yanlış yapılıyor, sizin gibi biri görmezden geliyor!.. Üzüldüm!.. Yazık!.. Size kolay gelsin…”

Gerçekten üzüldüm!..
Gerçekten yazıklandım!..

Bir siyasi analizci yılların gazetecisi, televizyoncusu, “Bu partinin kendi işi” nasıl der?!. “İç işlerindeki sorunu CHP’liler çözsün” tümcesini nasıl eder?!. Nasıl “Onlara sorun bunu” diyerek, yol göstericiliğinde bulunur?!.

“Biz siyasal değerlendirmeler yapıyoruz, PM, MYK gibi hesaplar sizi ilgilendirir” ne demek?!.

Böyle mi siyasi değerlendirme yapılır?!.

Siyasi yanlılık, siyasi körlük ne zamandan beri “siyasi değerlendirme” oldu?!.

“PM, MYK gibi hesaplar sizi ilgilendirir” sözünü ciddiye almadım, almıyorum…
Vurguladığı gibi, benim bir hesabım yok; hiç olmadığı gibi, hiç olmayacak da…

Evet ben özbeöz CHP’liyim…
Ama partim CHP’ye üye bile değilim…
Çünkü:
Gerçek anlamda gazetecinin, siyasayı, siyasetçiyi yakından izlemesini doğru bulurum; ancak, “siyasetçi” olmasına şiddetle karşıyım…
Milletvekili olan gazetecileri gördüm, gördük!..
Milletvekili seçildiler ama Milletvekilliği yapamadılar, Milletvekili olamadılar!..
Gazetecilikleri de bitti!..
(Bu nokta ayrı bir konu… Ayrıntıya girmeyeceğim…)

Anladım ki, gözümde ve gönlümde bir “değer” olan gazeteci, yazar, televizyoncu arkadaş peşin hükümlü!..
Özüyle sözü ve eylemi örtüşmeyen, “kafası karışık” biri!..

Onun için “Size kolay gelsin” derken, kendiliğinden oluşan o “yazar-okur ve konuşmacı-dinleyici bağ”ın koptuğunu vurgulamaya çalıştım!..
İstemezdim!..
Gerçeklerle ve gerçeklerimle çelişmek, kabullenemeyeceğim, altından kalkamayacağım yüktü!..

“DEVŞİRME VE AYARLANMIŞ DELEGELER”İN OYLARIYLA SEÇİLMİŞ OLSANIZ DA, YOK HÜKMÜNDESİNİZ!..

150 150 bakikarakol

H a y ı r ! . .
Partim CHP’min Cumartesi-Pazar (25-26 Temmuz 2020) günlerinde yapılan 37’inci Olağan Kurultayı, resmi ve hukuki olarak geçerli değildir!..
Çünkü:
Usulsüzlük yapılmıştır!..
Çünkü:
Konuşmacı (adı lazım değil), Kurultay Divanı’nın yetkisini gasp etmiş, Kurultay delegesine, 13 maddelik manifestosunu oylatmış, kabul ettirmiş, “Oy birliği ile kabul edilmiştir” diye sonuç açıklamıştır!..
Bu oylama “Kurultay oylaması” olarak kabul edilemez!..

Konuşmacı, Divan’ın yetkisini gasp ederek, oylama yaparken; yetkisi, söz verdiği konuşmacı tarafından gasp edilen Kurultay Divan Başkanı ve üyeleri, duyarlı davranmayarak, “Divan yetkisi”nin gasp edilmesini önlememiş, suç işlemiştir, Kurultay’ı yönetememiş, Kurultay’ın resmi ve hukuki geçerlilik kazanamamasına, yitirmesine neden olmuştur!..

Yanlışın, Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı Siyasi Partiler Sicil Bürosu’nun titiz incelemesi sonucu ortadan kaldırılacağı, partim CHP’nin 37’inci Olağan Kurultay’ın iptali yönünde doğru karar vereceği inancı ve düşüncesindeyim…

Bana göre, birinci gününde yapılan yanlışlarla “hukuki ve resmi geçerliliği”ni yitiren Kurultay’ın ikinci gününde gerçekleşen Parti Meclisi (PM) Üyeliği seçimlerinde de, CHP’ye, CHP’lilere yakışmayan sonuçlar yaşanmıştır!..

“Tekke ve Zaviyeler Yasası’nın kaldırılmasını isteyecek kadar ileri giden Bülent Kuşoğlu delegeden 862 oy alacak, yeniden Parti Meclisi olacak, Aykut Erdoğdu 499 oyda kalacak, kadın kotasından ötürü PM’ye giremeyecek!..

Ve…
Gençlik kotasından PM üyesi olanlardan biri, 365 oy alan, İstanbul Beykoz ilçeden 19 yaşındaki Sevgi Kılıç’tır!..
Özelliği, “Türbanlı” olması!..
(‘Türban’a ‘başörtü’ denilmesi başka bir rezalet!.. Denilmemeli!.. Denilmesine karşı çıkılmalı!..)

CHP siyasalarıyla Politikalarıyla) örtüşmeyen siyasi sahtekarlığa, siyasi cambazlığa bakar mısınız?!.

Din ile siyasayı hala ayıklayamayan, “dinci” olarak kalan, adına da “muhafazakar” denen seçmene yaranmak, o seçmenden oy almak uğruna çağdaş, aydınlık, laik CHP’yi merkez sağa, oradan “gericiliğe” ve “gericiliğin koyu karanlığı”na çekmekle görevli siyasi kadro, türbanlı genç kızı PM vitrinine taşırken, çember sakallı bir genci neden düşünmedi?!.
Us mu (akıl mı) edemedi?!.
Unuttu mu?!.

Gene…
Erdoğan Toprak ne yaptı ki delegeden 619 oy aldı PM’ye seçildi, örneğin “Teğmen Çelebi” olarak tanıdığımız Mehmet Ali Çelebi “507 oy”una karşın, cinsiyet ve gençlik kotasına takıldı PM’ye giremedi?!.

Demek ki…
Bir dizi yanlışlar var!..
“Özde CHP’liler”in önünü kesiyor!..

O “bir dizi yanlışlar”ın ne, neler olduğu biliniyor!..

Biliniyor ama giderilmeleri, düzeltilmeleri için hiçbir şey yapılmıyor!..

Neden?!.

Çünkü:
CHP, içten, öz CHP’liler tarafından yönetilmiyor!..
CHP, uzun yıllardan beri, özel yetişmiş ve görevlendirilmiş siyasi kadrolar ve onların devşirdikleri tarafından yönetiliyor!..
İşe, “delege devşirmeciliği” ile başlamışlar!..
“Devşirme delegeler”, CHP il, ilçe örgütlerinde korunup kollanmışlar, Kurultaylara taşınmışlar!..
Kurultay sonuçları baştan belli!..

Dünya lideri Kemal Atatürk döneminde böyle miydi?!.
Ve…
CHP Kurultayları böyle mi geçerdi?!.

Günlerce konuşulur, tartışılır, doğrular aranır bulunurdu, onların her biri “kurultay kararı” olarak kayıtlara işlenirdi!..

Söz ve eylem birliği vardı!..
Sözle, eylem, eylemle söz asla çelişmezdi!..

Şimdi öyle mi?!.

Çıkarlar “elerki”den (demokrasiden) söz ederler ama uygulamazlar!..

Partide elerkiyi uygulamayanlara kananlara ben “CHP’li” demiyorum!..
Demeyeceğim!..

Elerkiden söz eden önce elerkiyi partisinde yaşama geçirecek, elerkiyle bağdaşmayan, örtüşmeyen ne varsa yok edecek!..

Böyle bir çalışma yapmayacak, “elerki” diyecek, ben de inanacağım!..
Vay benim CHP’liliğime!..

“Liyakat” diyecek, liyakatsizliğin en alasını sergileyecek!..

1356 Kurultay delegesinin 1251’inin oyunu alacak, genel başkan seçilecek, yetinmeyecek Parti Meclisi Üyesi listesi” hazırlayacak!..

Bildirge (manifesto) açıklayacak, siyasi partilerde siyasetçi yetiştirmenin gerekliliğini dile getirmeyecek!..

İlhan Cihaner’in dediği gibi, bugüne kadar, AKP iktidarının hiçbir siyasasına engel olamamış, arlanıp sıkılmadan “cek”, “cak” ekleriyle biten sözler edecek, “vaatler”de bulunacak!..

Hadi ordan!..

“adı lazım değil”, sana da, ekibine de inanmıyorum!..
Ve inanmıyoruz!..

“Devşirme ve ayarlanmış delege”lerin oylarıyla seçilmiş olsanız da, sizi tanımıyorum!..
Siz, yok hükmündesiniz!..

Ben, karşıt olduğunuz, dışladığınız “öz CHP’liyim!..
Öyle de kalacağım!..
B i l i n ! . .

“Öz CHP’liler”le birlikte sizi, partimiz CHP’mizden kovacağız!..
Bu, biz “öz CHP’liler”in, “öz CHP’li olma görevimiz”dir!..
B i l i n ! . .

Siz de, sizin ağababalarınız da vız gelir, tırıs gidersiniz!..
B i l i n ! . .

PARTİM CHP’MİN 37’İNCİ OLAĞAN KURULTAYI’NDA İPTALE NEDEN OLACAK İKİ YANLIŞ YAPILDI!..

150 150 bakikarakol

Partim CHP’min, dün ve önceki gün 37’inci Olağan Kurultay’ı vardı…
Başındaki “adı lazım değil”in ve ekibinin “İktidar Kurultayı” diye adlandırdığı Kurultay’da, ilk gün (25 Temmuz 2020 Cumartesi) ve ilk dakikalarda “iki büyük yanlış” yapıldı!..
Yapanlardan biri, 10 yıl, 2 ay, 15 gün partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”di!..
Diğeri, 37’inci Olağan Kurultay Divanı idi!..

“adı lazım değil”, bakın “yanlış” nasıl yaptı:
Sunucu, “Genel Başkan” konumu ve sıfatından dolayı, Kurultay’ın açılışını yapması için “adı lazım değil”i, sahnedeki kürsüye çağırdı…
“adı lazım değil” geldi ve kısa bir açış konuşması yaptı; delege imzalarıyla Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun “Kurultay Divan Başkanlığı”na önerildiğini, başka da aday önerisi olmadığını söyledi ve Kurultay Delegesi’nin oyuna sundu… “Oybirliği ile kabul edilmiştir” dedi, itiraz edilince, “Oy çokluğu ile kabul edilmiştir” diye düzeltti…
Çerçioğlu’nu, yanına çağırdı…
El sıkıştılar…
Sıra “Divan”ın diğer üyelerine geldi…
Kurultay Delegeleri, Divan üyelerini de ad ve soyadlarıyla önermişlerdi…
“adı lazım değil”, Divan üyelerinin adlarını okudu, oyladı…
Oybirliği ile kabul edildi…

Böylece, 37’inci Olağan Kurultay’ın Divanı oluştu…
Artık CHP’nin yönetimi, Özlem Çerçioğlu Başkanlığındaki “Divan”dı…
Genel Başkan, Genel Başkan Yardımcıları, Genel Sekreter, Parti Meclisi Üyeleri, Yüksek Disiplin Kurulu Üyeleri vb yoktu; 37’inci Olağan Kurultay bitip yeni yönetime görev devredilinceye kadar “Divan” vardı…

Her şey yasaya, tüzüğe, programa, usule, esasa uygun gidiyordu…

Divan Başkanı Çerçioğlu, Kurultay Gündemi gereği, konuşmasını yapması için “adı lazım değil”i kürsüye çağırdı…

Geldi, konuştu…

Bana göre, “sol gösterdi, sağ vuracak” içerikte konuşmaydı…

“Bildiri” de (Manifesto da) denen 13 maddelik sunumunun ardından “Aşağıda imzası olan bizler, 37. Kurultayın delegeleri olarak yukarıda saydığımız vaatleri gerçekleştireceğimize, Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıracağımıza milletimizin önünde söz veriyoruz” dedi, ekledi:
“İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’ni oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler? Kabul etmeyenler? Oybirliğiyle kabul edilmiştir.”
https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglunun-37-olagan-genel-kurultay-konusmasi

Yanlışı burada, bu sözlerinde!..

Divan Başkanı Çerçioğlu ve üyeleri de, “adı lazım değil”in yanlışına duyarsız kalarak, ortak oldular, yanlış yaptılar!..

“adı lazım değil”in, alıntıladığım ve bilginize sunduğum sözleri, “Divan Tutanağı”nda yer almıştır!..
Almaması, yanlışın yanlışı olur, skandal olur!..

“adı lazım değil”in sözlerindeki yanlış nereydi, neydi?!.

Konuşurken, “konuşmacı” konumundan başka bir özelliği olmayan “adı lazım değil”, 37’inci Olağan Kurultay’ın 1356 Delegesi adına konuşma, vaatlerde bulunma, söz verme yetkisini kimden, ne zaman, nerede, nasıl aldı?!. Bu biiir…
İki:
Kurultay Delegesine “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’ni oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler? Kabul etmeyenler? Oybirliğiyle kabul edilmiştir” nasıl der, oylama yaptırır, “oybirliği ile kabul edildi” diye açıklar?!.
Hangi yasada, tüzükte, programda bu var?!.

Ve…
Böyle bir yanlış, Kurultay Divanı’nın dikkatinden nasıl kaçar?!.

“adı lazım değil”in, kendini, Kurultay’ın 1356 delegesi sözcüsü yerine koyması ve sözcülüğünü üstelendiği delegeye “oylama” yaptırması, Divan’ın da suskun kalması, CHP’ın 37’inci Olağan Kurultay’ını iptale götürmez mi?!.

Götürür!..

“adı lazım değil”, Kurultay’ın 1356 delegesi adına konuşup söz vermeden meramını dile getirebilirdi ve oylamayı, Divan Başkanlığından isteyebilirdi; Divan Başkanlığı, isteme uymayı uygun görürse, oylamaya sunabilirdi ve Divan Tutanağı’na bu biçimde geçirerek hukuki resmiyet kazandırabilirdi, “yanlış”a da düşülmezdi!..

Böyle yapılmayınca ortaya, yasaya, tüzüğe, programa, usule, esasa aykırı durum çıktı!..
Bunun da yasal yaptırımı, Kurultay’ın iptalidir!..

Kurultay’a gölge düşmüştür!..
Kurultay yara almıştır!..
Kurultay iptal edilip 45 gün içinde olağanüstü kurultayla yenilenmelidir!..

Sanıyorum, bu yanlışlardan itirazlar yapılacak, iptal ve yenileme isteminde bulunulacak!..
Ya da…
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, konuşmacı “adı lazım değil”in ve “Divan”ın yanlışını hukuki yasalar çerçevesinde düzeltecek!..

Yoksa…
Hiçbir şey olmayacak, böyle mi kalacak?!.

İzleyeceğim…

PARTİM CHP’MİN BAŞINDA BULUNMASINDAN UTANIYOR, AR HAYÂ EDİYORUM!..

150 150 bakikarakol

“Anayasa Mahkemesi (AYM), CHP’nin, çok baro ve bekçilik düzenlemelerine ilişkin iptal istemini ret etti!..
Alkııışşş!..
Bugün Ayasofya Cami’de Cuma namazı siyasi şov var!..
Alkııışşş!..
Ülkenin sorunlar bir bir çözülüyor!..
Alkııışşş!..” diyelim, geçelim…

Partim CHP’min başındaki, emperyalist ABD’nin CIA elamanı, para vurguncusu (spekülatörü) George Soros’un Türkiye’deki vakfı TESEV‘İN 183 nolu kurucu üyesi “adı lazım değil”, yarın ve öbür günkü, adını “İktidar Kurultayı” koyduğu 37’inci Olağan Kurultay’ına 11 kala (14 Temmuz 2020 Salı) grup konuşmasında “Devleti yönetmek bilgi ister, birikim ister, ahlâk ister, adalet duygusu ister. Devleti yönetecek kişide halk samimiyet ister. Kararları, davranışı, tutumu samimi olmalıdır. İkiyüzlü siyaset, ikiyüzlü devlet adamı olmaz. Eğer bir kişi ben ikiyüzlüyüm, burada başka, burada başka şey söylüyorsam, o zaman derler ki bu devleti yönetemez. Bunun bilgisi de yoktur, birikimi de yoktur, bu devleti yönetemez, bunun temel görevi halkı kandırmaktır derler. O nedenle devlet yönetiminde ikiyüzlülük olmaz.
Erdoğan’ın tek düşündüğü koltuğudur. O koltuk için feda edemeyeceği hiçbir şey yoktur. Bir daha söyleyeyim, o koltuk için feda edemeyeceği hiçbir şey yoktur.
Erdoğan Kahramanmaraş’ı bilmez, Sütçü İmam kimdir, onu bilmez. Erdoğan Gaziantep’i bilmez. Neden gazilik unvanını aldı, onu bilmez. Erdoğan Karayılan’ı bilmez, Afyon’u bilmez Erdoğan, Dumlupınar’ı bilmez Erdoğan, Sakarya’yı bilmez Erdoğan, Erdoğan’ın tek bildiği yeşil dolarlardır” diyor…

… 4 kala da (21 Temmuz 2020 Salı), gene grup konuşmasında “Erdoğan dünyaya meydan falan okuduğu yok arkadaşlar, nereden çıkarıyorsunuz siz bunu? Erdoğan dünyanın önemli liderlerinden talimat alıp gereğini yerine getiren adamdır. Ne meydan okuması? Ne oldu meydan okudu da? Medyayı kullanıyorlar. ‘Erdoğan yumruğunu masaya vurdu, Erdoğan dünyayı titretti.’ Yok öyle bir şey. Erdoğan 33 asker şehit olurken Putin’i orada ayakta beklemedi mi? Sandalye bile vermediler, ne meydan okuması?
Osmanlı niçin battı? Görkemli üç kıtaya hükmeden Osmanlı niçin battı? Liyakat olmadığı için, rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma, bunlar olduğu için.
Devleti yönetmek farklı bir şeydir, devleti yönetmek liyakatli atamalara bağlıdır.
7 Şubat -çok örnek var da, bir-iki temel örnek vereyim- 2014, Erdoğan FETÖ’den söz ediyor: ‘Aldatılıyoruz, aldatıldık, ben dahi aldatıldım.’ Sen çocuk muydun? ‘Aldatıldım’ değil, sen bilerek yaptın.
Eğer aldatıldıysan, bir terör örgütü devletin tepesindeki en önemli kişiyi aldatma kapasitesine sahipse, senin o koltukta oturmaman lazım, oturduğun her dakika sen vatana ihanet ediyorsun.
Her gelen seni kandırıyor. Her gelenin kandırıldığı adamdan devleti yöneten devlet adamı mı çıkar Allah aşkına?
3 Ağustos 2016 darbe girişiminden sonra “Rabbim de, milletim de bizi affetsin” Peki, 251 şehidin kanı ne olacak? Sen Marmaris’te saklanırken 251 kişi meydanlarda hayatını verdi. Ne yüzünden? “Beni kandırdılar”. Seni kandırmadılar, bir ipte iki cambaz oynamaz demişler. Cambazlardan birisi düştü, diğeri hâlâ yerinde duruyor.
26 Eylül 2017 şöyle bir açıklama yapıyor: ‘Açıkçası biz son ana kadar Barzani’nin böyle yanlış düşüneceğine ihtimal vermiyorduk, demek yanılmışız.’ Yahu her gelen seni yanıltmış, her gelen… Ve adam hâlâ koltuğunda oturuyor. İnsanda ar damarı olsa der ki: ‘Ben burayı bırakıyorum arkadaş, her gelen beni aldattı, ben bu ülkeye büyük zararlar verdim, insanlara zarar verdim, 251 kişi hayatını kaybetti ve ben devleti yönetemiyorum. En iyisi izzet-ü ikbal ile devlet erkanından çekileceğim’ diyeceksin. Ama demiyorsun, devam ediyorsun.
20 Nisan 2017: ‘Obama maalesef PYD ve YPG konusunda bizleri aldatmıştır.’ Obama’ya gidip bütün iradeyi teslim eden kim? Obama’nın her dediğini yapan kim? Milletin çıkarlarını değil de Obama’nın çıkarlarını savunan kim? Bir de itiraf ediyor, ‘Bizi aldatmıştır’ diyor. Aldatır tabii ya, aldatır. Çünkü senin iraden yok ki sen devlette liyakati bitirdin, devleti yok ettin sen, devletin dibine dinamit koydun. Her gelen seni aldatacak zaten.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hep aldatılan bir Cumhurbaşkanı gelmiş midir? Türkiye Cumhuriyeti tarihinde egemen güçlerin talimatını koşulsuz yerine getiren bir Başbakan, bir Bakan, bir Cumhurbaşkanı gelmiş midir? Beni üzen ne, biliyor musunuz? Şu: Efendim, ‘Erdoğan çok kararlı, Erdoğan dünyaya meydan okuyor, Erdoğan şunu yapıyor, Erdoğan bunu yapıyor.’ Ya Erdoğan egemen güçlerin talimatını yerine getiriyor, Erdoğan’ın iradesi yok. Erdoğan kim güçlüyse, onun önünde esas duruşa geçen kişidir, bakmayın öyle hava atmasına. Öyle ortalıkta kahraman gibi gezmeye hakkı yok. Herkesin önüne geçip herkesin aldattığı ve herkesin kendi taleplerini onun üzerinden Türkiye’de gerçekleştirdiği bir adam, Erdoğan budur.
Ülke zengin, bu ülkede para var, ama egemen güçlerin taşeronluğunu yapan bir saray iktidarı olduğu için bütün kaynakları Londra’daki tefecilere tahsis ediyorlar.
Tek kişilik saray hükümeti ölü doğmuştur. Yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ölü doğmuştur, ölüdür. Bir kişi için 83 milyon çalışıyor. Bir aile için 83 milyon çalışıyor. Sarayın beslemeleri için 83 milyon çalışıyor. Beşli çete için 83 milyon çalışıyor. Orta sınıf tamamen yok oldu.
Yalan söylemede bunların eline kimse su dökemez. Bu kadar yalanı nasıl bu kadar rahat söyleyebiliyorlar? Üstelik çıkıyor, milletin gözünün içine baka baka her türlü yalanı söylüyor. ‘Nasıl olsa’ diyor ‘bunların hepsi unutulur.’ Ama biz unutmayız. Cumhuriyet Halk Partililer unutmazlar.
Çiftçinin halinden anlamaz, esnafın halinden anlamaz, işsizin halinden anlamaz, şiddete uğrayan kadının halinden anlamaz. Kalkar bir de vatan millet Sakarya edebiyatı yapar.
Türkiye’yi bu hale kim getirdi? 18 yıldır bu memleketi yönetenler getirdi. 18 yıldır iradesini egemen güçlere teslim edip Türkiye’de, Ortadoğu’da bölgenin taşeronluğuna, egemen güçlerin taşeronluğuna soyunanlar getirdi.
Erdoğan’ın bu ülke için nasıl bir felakete ortam hazırladığını artık hepimizin bilmesi lazım.” https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-tbmm-chp-grup-toplantisinda-konustu-21-temmuz-2020 diyor…

Diyor, diyor, diyor!..

Demekten başka bir şey yapmadı, yapmıyor yapmayacak da!..

Ülke Kamutay’ının (Meclisi’nin) ikinci en çok oyunu almış siyasi partinin başındaki, saptadığı, belgelendirdiği durum karşısında, cephede savaşan ordusunu bırakıp kaçan komutan gibi!..

Ne rezil, ne utanç verici!..

Ve bu kişi, Kurultay’ın en güçlü genel başkan adayı!..

İnanılır gibi değil!..

“Bir yanlışlık olmalı!..” demeyeceğim!..
“Delege ayarlaması” bu kaçınılmaz kılar!..

Bir de…
Elerkiden (demokrasiden), parti içi elerkiden, hak, hukuk, adaletten söz eder, ”Milletvekillerini, Genel Başkanlar değil, halk seçsin” der!..

Onca söz ettiği AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanından ne ayırtı var?!.

En ala yalan söyleyen, kandıran, uyutan, ihanet eden, iktidarın değirmenine su taşıyan, iktidara yardım ve yataklık eden, bu ülkenin tek köklü ve ilkeli siyasi partisinin başında olmaması gereken kendisi!..
Soros gibi bir emperyalist karıştırıcısının elamanı gene kendisi!..

Partim CHP’min başında bulunmasından utanıyor, ar, haya ediyorum!..
İçin için parçalanıyor, yok oluyor, tükeniyorum!..

Dünya lideri Kemal Atatürk’ümüz, bağışla!..

MUHALEFET OLAMAMIŞ, İKTİDAR OLACAK!.. HADİ CANIM SEN DE!..

150 150 bakikarakol

Bir iki gün önce açıklanan anketle anlaşıldı ki, Türk halkının yüzde 51.7’si, içeriği “kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti sıfıra indirmek” olan “İstanbul Sözleşmesi”nden habersiz ve sözleşmeyi bilmiyor!..
2011 yılında İstanbul’da imzalandığı için “İstanbul Sözleşmesi” diye anılan anlaşmanın ilk imzacılarından biri Türkiye’dir… Türkiye’de iktidarda AKP’dir…
2014 yılında da Kamutay’dan da geçirerek yasalaşmasını sağlayan AKP, kadına bakışının gereğini yerine getirerek, “İstanbul Sözleşmesi”nin ne olduğunu, neler içerdiğini topluma anlatmamış, anlattırmamış; anlatılmaması için elinden geleni yapmıştır…
“İmzalamak” ve “anlatmamak” eylemleri arasında derin çelişkiye düşen, iktidarının ilk yılının 6’ıncı ayından (2003) itibaren, cadde ve sokaklarda kadına yönelik gaspların, saldırıların, ağır yaralanmalar ve ölümlerle sonuçlanan olayların sorumluluğunu taşıyan AKP, “İstanbul Sözleşmesi”nin bilinmesini toplumdan gizlerken, Kamutay’ın ikinci büyük siyasi partisi ve diğer siyasi partiler, hatta kamutay dışında kalmış siyasi partiler de, AKP gibi davranmış, topluma “kadına yönelik şiddeti ve ev içi şiddeti sıfıra indirme”yi amaçlayan “İstanbul Sözleşmesi”ni anlatmamıştır?!.

Neden?!.

Soruyu, sormakla yetinelim, bırakalım…

İktidarda ve muhalefette aynı ortak davranış, 16 Nisan 2017’deki “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” için yapılan halkoylamasında da görüldü!..
Halk, “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin ne olduğunu bilmeden, öğrenmeden sandığa gitti oy verdi…
Sandıktan yüzde 51.47 Evet, yüzde 48.59 Hayır çıktı…
Anımsanacaktır, zamanın Başbakanı ve AKP Genel Başkanı, sonuçlar tartışma konusu olunca, “Atı alan Üsküdar’a geçti” dedi!.. Halkoylaması süresi içinde AKP ve MHP, Parlamenter Sistem’i ortadan kaldıracak, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin ne olduğunu hiç anlatmadı, hep olumlu yönde konuştu, konuşturdu…
Muhalefet de anlatmadı, anlatamadı!..
Şundan:
Getirilmek istenen “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin ne olduğu muhalefet de bilmiyordu!..
Bilmek için çaba göstermedi!..
Ham bilgilerle bir şeyler söylemeye çalıştı!..
Yani içten değildi!..
Konuşmuş, anlatmış izlenimi vermek peşindeydi!..

Neden?!.

Birçok nedeni var…
Bir tanesi; muhalefetin, anlatmak istediğini halka anlatamamak gibi bir sorun vardı!..
Hala da var!..
Gidermek için ne o günlerde, ne şimdilerde gayretin içinde değil!..
Bu da, iktidar yanında yer aldığından, yani “görevli muhalefet” rolünü üstlendiğinden başka bir şey değildi!..

Kamutay’ın ikinci büyük partisi, “görevli muhalefet rolü”nü üstlenen siyasi kadronun yönetiminde!..
Ve…
Yarından sonra, 37’inci Olağan Kurultay yapacak…

Yönetim, Kurultay’ın adını “İktidar Kurultayı” koymuş!..

Gülerim!..

Muhalefet olamamış, halka anlatması gerekenleri anlatamamış, halkı bilgilendirip donatmamış, iktidara laf çakmakla, laf yetiştirmekle yetinmiş, bunu da “muhalefet” bellemiş, muhalefeti aratan söylem ve eylemlerle halkı yanıltmış, kandırmış, iktidara yardım, yataklık eden, ülkenin, ülke halkının zor günlere gelmesinde iktidar kadar pay sahibi “siyasi kadro”, iktidar mı olacak, halk iktidarını mı gerçekleştirecek?!.

Hadi canım sen de!..

İktidarın zaman zaman “Bu muhalefetten memnunuz, Allah eksikliğini vermesin” dediği “siyasi kadro”nun, “parti içi iktidarı” için elinden geleni yaptığı yadsınamayız!..

Şunu da belirtmeliyim ki:
28 Haziran 2018’deki seçimde Yüzde 51.65’le, AKP ve MHP ortaklı Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanını seçen halk, iki yıllık fiili uygulamaya karşın, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni kavrayamamıştır!..

Bu arada…
Merak ediyorum, “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal, eski genel başkanı olduğu partinin yarından sonraki Olağan Kurultay’ına katılacak mı, oy kullanacak mı?!.