Yazılarım

“ŞU ANKİ SİSTEM, BAYKAL’I SAVUNMAYA ALMIŞ DURUMDA”!..

150 150 bakikarakol

Müziğini, müzik adamlığını beğendiğim ama siyasetçiliğini, Milletvekilliğini yerdiğim Zülfü Livaneli dün gece Halk TV’de Pazartesi geceleri canlı yayınlanan Sözüm Var programındaydı.

Şirin Payzın’ın, Emim Çapa’nın, Barış Sertoğlu’nun birbirinden güzel sorularına –şahsen benim beklediğim- içerikte yanıtlar veremedi!

“Oysa ben Marksist çizgiden gelen, bunu hayatıma rehber etmiş bir insanım” tümcesiyle kendini tanımlayan birine hiç yakışmadı!

3 Temmuz 2021 Cumartesi günü www.gazeteduvar.com.tr ‘de “Zülfü Livaneli: CHP’nin Baykal gerçeğiyle hesaplaşması şart” başlıklı İrfan Aktan imzalı söyleşide çok haklı yere yerdiği “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal ve merhum Bülent Ecevit için dün gece, ikisiyle bir sorunu olmadığını söyleyince, saat 22.05’te @BakiKarakol  hesabımdan LİVANELİ “BAYKAL’LA, ECEVİT’LE BENİM SORUNUM YOK” DEDİ… O ZAMAN BAY LİVANELİ NE DEMEYE MARKSİST ÇİZGİDEN GELEN BİRİ OLDUĞUNUZU SÖYLERSİNİZ?!. DEMEK Kİ “BANKAMATİK MİLLETVEKİLİ” BAYKAL GİBİ SİZ DE SOLCU DEĞİLSİNİZ, İŞÇİ SINIFI VE İŞÇİ SINIFI BİLİMİ DONANIMINDAN YOKSUNSUNUZ!.. https://twitter.com/BakiKarakol/status/1412125552786477068 tivitimi paylaştım.

Dün gece TV canlı yayınındaki Zülfü Livaneli, söyleşideki “Tipik bir Sünni, sağcı, Ankara politikacısıdır Baykal. Baykal pekâlâ DYP’de, ANAP’ta, DP’de görev yapabilirdi ve çok daha başarılı olurdu.

Kısa süre sonra anladım ki, Baykal’ın Erdoğan’dan bir farkı yok” sözlerini eden Zülfü Livaneli değildi, yerdiği “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’dan ayırtı (farkı) yoktu!

Ama…

Çok doğru bir tümcesi vardı:

“Şu anki sistem, Baykal’ı savunmaya almış durumda.”

Daha sonra, “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’a yönelik yumuşattığı yergilerinin ardından “Siyasi bir niyetim yok” dese de, “Şu anki sistem, Baykal’ı savunmaya almış durumda” tümcesiyle çok önemli bir noktaya vurgu yapıyordu!

Kendisini “Oysa ben Marksist çizgiden gelen, bunu hayatıma rehber etmiş bir insanım” diye tanımladığı gibi biri olsaydı “Şu anki sistem, Baykal’ı savunmaya almış durumda” sözünü bir güzel ayrıntılı anlatırdı.

Ne de iyi, yararlı olacaktı!

Şu anki sistemin, “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’ı neden savunmaya aldığını anlatsaydı, izleyen milyonlar bilgilenecekti!

Bu gelişme de, toplumun aydınlanması, oyunları, tuzakları görmesi, o oyunları bozması, tuzakları atlaması demek.

Neden yapmadı?!

“Oysa ben Marksist çizgiden gelen, bunu hayatıma rehber etmiş bir insanım” dese de, ilerleyen dakikalarda Türkiye’de merkez sağın ve merkez solun güçlenmesini isteyen biri, bırakın Marksist çizgiden gelen biri, aydın, demokrat dahi olamaz ve böyle biri asla Marksist düşünceden bakamaz, yorumlar yapamaz, çelişki girdabında kulaç atar durur!

 

“Şu anki sistem, Baykal’ı savunmaya almış durumda” sözü, iktidar yanlısı basının “amiral gemisi” (!) Sabah Gazetesi’nin, üslubu gibi yazıları da bozuk, madara, yandaşlıkta önde giden yazarlardan Engin Ardıç’ın dünkü “Zülküf gelecek dertler bitecek” https://www.sabah.com.tr/yazarlar/ardic/2021/07/05/zulkuf-gelecek-dertler-bitecek başlıklı uçuk yazısıyla birebir örtüşüyor, yaşam (hayat) buluyor, gerçeklik, geçerlilik  kazanıyor.

Bu tür, “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’ı sahiplenen, savunan yazılar, haberler daha çok okuyacak, konuşmalar daha çok dinleyeceğiz.

Çünkü…

Ortada “Cumhuriyet Halk Partisi”ni siyasi yaşamımızdan çıkarmayı amaçlayan bir proje var!

“Baba Baykal”la olmadıysa, siyasaya (politikaya) soyundurulan kızı “Aslı Baykal” var!

Onunla neden olmasın?!

Engel yok ki!

 

Ardıç’ın yazısındaki Yoksa “kerimesi” vasıtasıyla partiyi yeniden ele geçirmesinden mi korkuluyor? tümceye dikkatinizi çekerim!

Ve…

Ardıç,Deniz Baykal dönmez, dönemez” diye yazarak, çok emin konuşuyor!

 

Bu arada…

Zülfü Livaneli’den esinlenerek yazayım:

Şu anki sistemin savunmaya aldığı “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’ın, Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nda, CHP Grup Başkanvekili olarak, CHP adına yaptığı Bütçe konuşmasından ötürü övdüğü, bu övgüyle de yıldızı parlayan “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce ile ilgili dün kimi gazetelerin internet sitelerine bir haber düştü.

O haber, kimi internet gazetelerinde de yer aldı.

Asuman Aranca imzalı o haber Savcı İnce’ye siyasi yasak istedi” başlıklı haberdi.

Linkini: https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/savci-inceye-siyasi-yasak-istedi-6521842/

Sün saat 12.49’da hesabımdan şu tivitimi attım:

“MAĞDUR EDEBİYATI” YAPMAK İÇİN İCAT EDİLMİŞ MALZEME!. TEPE TEPE KULLANACAK.. OLACAKSA, İKTİDAR GİBİ GÜÇ ARKANDA OLSUN!. SIRT YERE GELMEZ!. KAZANIMLAR SU GİBİ AKAR GELİR!. YALAN MI?!

https://twitter.com/BakiKarakol/status/1411985663411601412

Ayrıntıya girmeyeceğim.

Şu kadarını söyleyeceğim:

“Kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce de savunmaya alınmış durumda!

Baktılar, Genel Başkanlığındaki Memleket Partisi bir varlık gösteremiyor, can çekişiyor, mağduriyet yaratılarak, diriltilmeye çalışıyor!

Boş!

 

Bütün bunlar olurken…

Partim CHP’min ne yazık ki başındaki “adı lazım değil”, ekibiyle birlikte dut yemiş bülbül gibi?!

Bunların da, “Bankamatik Milletvekili” Deniz Bakal’dan ve “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce’den bir ayırtı yok!

Ama yakındır, görün bakın bu halk, hepsinin siyasi defterini dürecek!..

PARTİM CHP’M VE TÜRK SİYASASI İÇİN “POTANSİYEL TEHLİKE” ASLI BAYKAL, BABASININ, H.F. GÜNEŞ’E ATTIĞI KAZIKTAN HABERLİ Mİ?!.

150 150 bakikarakol

www.gazeteduvar.com.tr internet gazetesinde, Milletvekilliğini yerdiğim, ama müziğini ve müzik adamlığını beğendiğim Zülfü Livaneli ile yapılan söyleşi yayınlandı.

Söyleşinin başlığı “Zülfü Livaneli: CHP’nin Baykal gerçeği ile hesaplaşması şart” https://www.gazeteduvar.com.tr/zulfu-livaneli-chpnin-baykal-gercegiyle-hesaplasmasi-sart-makale-1527348 , yapanı ise İrfan Aktan’dı.

Aktan’ı kutluyorum; güzel sorular sormuş, güzel söyleşi yapmış.

Dün saat 14.50’de @BakiKarakol hesabımdan şu tiviti attım:

ZÜLFÜ LİVANELİ’NİN SİYASAYLA İLGİLİ KENDİ ÖZ ÇELİŞKİLERİNİ VURGULAMADAN EDEMEYECEĞİM, İRFAN AKTAN İMZALI BU İÇERİKLİ SÖYLEŞİYİ BAŞTAN SONA KADAR OKUMANIZI ISRARLA ÖNERİRİM…

https://twitter.com/BakiKarakol/status/1411291364449529857

Livaneli’nin bu söyleşide söyledikleri içinde kendi öz çelişkilerine girmeyeceğim; ama organize suç örgütü başı Sedat Peker’in tivitleriyle geçen hafta gündem olan “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal ile ilgili söyledikleri çarpıcıydı.

Kendisini “Marksist çizgiden gelen, bunu hayatıma rehber etmiş bir insanım” diye tanımlayan Livaneli, “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’ın solculukla alakasının olmadığını vurguladığı söyleşide “Tipik bir Sünni, sağcı, Ankara politikacısıdır Baykal. Baykal pekâlâ DYP’de, ANAP’ta, DP’de görev yapabilirdi ve çok daha başarılı olurdu.

Deniz Baykal Kürtleri, Alevileri, ezilenleri sevmez. Bunu çok sefer kendisi de söyledi, basında çıktı.

Kısa süre sonra anladım ki, Baykal’ın Erdoğan’dan bir farkı yok” diyor.

Verdiğim linkten söyleşiyi okuduğunuzda, benim gibi siz de “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal ve CHP’de siyasaya hazırlayıp soyundurduğu kızı Aslı Baykal görelim bakalım ne tepki, ne yanıt verecek.

“Baba Baykal” yıllarca yanında bulunan kaynak aracılığıyla yaptığı açıklamadaki https://tele1.com.tr/deniz-baykal-sedat-pekere-karsi-harekete-geciyor-422214/ esip gürleyecek mi?

Kızı Aslı Baykal da, “araştırmacı, soruşturmacı, duayen gazeteci” (!) Uğur Dündar’ın çarpıtmasını çarpıttığı gibi mi yanıtlayacak? https://www.gazeteduvar.com.tr/asli-baykaldan-ugur-dundara-ucuslarinizi-kanalimiz-odedi-haber-1526887

Baba-kız, Uğur Dündar gibi bencil davranmayan, gündemden yararlanmayan ama gündemi ustaca izleyen www.haberturk.com internet gazetesinden Fatih Altaylı’nın çok doğru sorularına https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/3118503-baykallara-sorular?utm_source=twitter&utm_medium=articleshare&utm_campaign=website yanıt verecekler mi?

Gene baba-kız, https://twitter.com/BakiKarakol/status/1410572544730619906 tivitimde, Deniz Baykal disipline verilmeyecek mi!” https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/3119605-deniz-baykal-disipline-verilmeyecek-mi?utm_source=twitter&utm_medium=articleshare&utm_campaign=website başlıklı yazısından ötürü kutladığım Fatih Altaylı’ya ne yanıt verecekler?

CHP yönetiminin tavrı ne olacak?

(CHP yönetimi, Livaneli’nin söyleşide “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’la ilgili dile getirdiklerini değerlendirecek mi?

Öngörümü söylemek isterim:

Dikkate almayacak, değerlendirmeyecek!

Partim CHP’m ve Türk siyasası için potansiyel tehlike Aslı Baykal için de kılını kıpırdatmayacak!

“Çünkü” deyip ayrıntıya, ayrı konu olduğu ve konu dağılmaması için girmeyeceğim.)

 

Birkaç soru da ben soracağım:

Aslı Baykal…

Babasının, güçlü olmayı, başkalarının zayıflığında arayan biri olduğunu biliyor mu?!

Ve…

Bu düşüncede, kişilikte, yapıda birini nasıl biri?!

 

Babasının, hizipçilikte Türkiye’de bir numara olduğu kadar, cimrilikte de bir olduğundan haberi var mı?!

Ve…

Babasındaki bu iki olgunun kaynağı hakkında bilgi sahibi mi?!

 

Türk basınının yük akı Abdi İpekçi’yi, İstanbul Teşvikiye’deki evinin önünde, arabasının içinde 1 Şubat 1979 günü şehit eden katil Mehmet Ağca’nın 5 ay gibi kısa sürede yakalanmasında büyük çabası, emeği olan Ecevit Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı babasının attığı kazıktan ve bu kazığı neden attığından haberli mi?!

Anlatmamı ister mi?!

 

Bir link vereceğim:

https://www.kocaeligazetesi.com.tr/makale/1369281/mtanzer-unal/deniz-baykal-chpden-ihrac-edilmeli

Bu linkte, M.Tanzer Ünal imzalı 16 Şubat 2016 günlü “Deniz Baykal, CHP’den ihraç edilmeli!” başlıklı yazı var.

Aslı Baykal, linki tıklayıp yazıyı okursa ya da arama motorundan aramaya yaparsa, babasının CHP’den ihracı istemi ile ilgili çok sonuçla karşılaşacaktır.

2019’larda ihraç edilmesini yazanlardan biri de benim.

Şimdi baba Baykal’a kızı Aslı Baykal’ı da ekliyorum, “İkisi de CHP’mizden beklenilmeden çıkarılmalıdır” diyorum.

Ama…

Biliyorum ki, böyle bir şey olmayacak!

Neden olmayacağını yazacağım.  

 

Sorular ve yazılacaklar çok!

Bugünlük bu kadar olsun.

Haftaya Pazartesi, bağış üçkağıtçılığını yazacak, “Hiç utanmadınız mı?!” sorusunu soracağım…

“CUMHUR İTTİFAKI” ORTAĞI DESTİCİ’NİN “CUMHUR İTTİFAKI”NI DAĞITACAK SÖZLERİ VE KARS’I, KARSLIYI UTANDIRAN KARSLILAR!..

150 150 bakikarakol

Cumhur İttifakının ortaklarından biri de, 25 Mart 2009’da Kahramanmaraş’ta helikopter kazasında yaşamını yitiren Muhsin Yazıcıoğlu’nun Kurucu Genel BaşkanI olduğu Büyük Birlik Partisi (BBP)’dir.

BBP’nin şimdiki Genel Başkanı ise Mustafa Destici’dir.

 

BBP’nin Sinop’ta 28 Haziran 2021 Çarşamba günü Sinop 1’inci Olağan İl Kongresi vardı.

Genel Başkan Destici oraya gitti, kongrede bir konuşma yaptı.

Öyle bir konuşma yaptı ki!..

Sanki Cumhur İttifakının ortağı partinin Genel Başkanı değil, Cumhur İttifakı karşıtı Millet İttifakı ortaklarından bir siyasi partinin Genel Başkanı konuştu!

Konuşmayı okuduğunuzda siz de hak vereceksiniz.

 

Önceki gün (30 Haziran 2021 Çarşamba) www.ssozcucom.tr ‘de    

“Mustafa Destici: Ülke kaynakları yolsuzlukla hiç edilirse elbette bu millet ekonomik sıkıntı çeker” https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/mustafa-destici-ulke-kaynaklari-yolsuzlukla-hic-edilirse-elbette-bu-millet-ekonomik-sikinti-ceker-6514662/ başlıklı İsmail Akduman imzalı haberde Destici kongre konuşmasında “Bu ülkenin kaynakları doğru bir şekilde kullanıldığında, çarçur edilmediğinde, yolsuzluğa ve adam kayırmacılığına kurban edilmediğinde herkese yeter. Herkes insanca yaşamı gerçekleştirir. Ama ülkenin kaynakları savurganlık edilirse, yolsuzlukla hiç edilirse, adam kayırmacılık yapılırsa, burada kazananlar parayı yurt dışına çıkarırsa, hem de helal kazançla değil, gayri meşru ile kazandıklarını yurt dışına çıkarırlarsa elbette bu millet ekonomik sıkıntı çeker” diyor, şöyle sürdürüyor:

“Tarihe bakacağız. Olup bitenlere bakacağız. İbret alacağız. Ben herkese söylüyorum. Kim alırsa kendi nasibine düşeni alsın. Bakın yakın zamanda Libya’da bir Kaddafi örneği var. Irak’ta bir Saddam örneği var. Aynı şey hemen hemen bütün ülkeler için geçerli. Bu söylediğim isimler ülkelerini yönetirken vatandaşlarından, ülkelerinden çaldıkları diyeyim, gayri meşru yollarla elde ettikleri paraları ya da dış devletlerin himayesinde hakları olmadan kazandıkları paraları götürdüler yabancı ülke bankalarına yatırdılar.

Kaddafi’nin 250 milyar doları olduğunu söyleniyordu Avrupa bankalarında. Sonra ne oldu, o paranın 1 kuruşunu yiyemedi. Kendi sonu ne oldu, kendisi de çok kötü bir şekilde oldu. Saddam Hüseyin içinde oldu. Aynı şey bu şekilde ülkesini soyan devlet başkanları için de geçerli.

Onun için herkese diyorum ki, bu devlet size zaten itibar veriyor. Onun için kanaat edin. Onun için şeytana uymayın. Memleket parasını dışarı çıkaranlar hem bunu kullanamazlar hem de akıbetleri çok kötü olur. Onun için gelin hep birlikte kazanalım, çalışalım. Hep birlikte mutlu ve güvenli bir hayatı yaşayalım.”

 

Doğru sözler.

Güzel örneklemeler.

Yerinde vurgular, anımsatmalar, işaretler, öngörüler.

Adresi de çok belli.

Adrestekilerden tepki gelmemesi olası değil.

Ancak…

Tepki ve –bu sözlerden ötürü- aralarında çıkan ya da çıkacak tartışı kamuoyuna açılıp saçılmayacak.

Çünkü…

İzin vermeyecekler…

Çünkü…

Karşılarındaki ittifakı çatlatırken, kendi ittifaklarının çatladığını gizlemeye özen gösterecekler.

Bir de…

Paylaştığım sözlerin sahibi Destici bu söylediklerinde ne kadar içiten?

İttifakın diğer ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi örnek alıp U dönüşü yapar mı?

 

İzleyeceğim…

 

Bu arada…

“Baran Korkmaz olayı Karslıların ağrına gitti” https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/yalcin-bayer/baran-korkmaz-olayi-karslilarin-agrina-gitti-41843620 başlıklı yazıyı dün Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde yayınladığı için Yalçın Bayer’e ve böyle bir mektup yazıyı kaleme aldığı için de gazeteci-eski Milletvekili Karslı Metin Işık’a, Kars ve Karslı sevdalısı biri olarak teşekkür ediyorum.

 

İzninize ve hoşgörünüze sığınarak, @BakiKarakol hesabımdan, ilkini 18 Haziran 2021 Cuma günü saat 24.59’da, ikincisini 30 Haziran 2021 Çarşamba günü saat 22.01’de paylaştığım iki tivitimi paylaşmak istiyorum.

1’inci tivitim:

PARDON ARKADAŞLAR, SEZGİN BARAN KORKMAZ (SBK), SEVDALISI OLDUĞUMUZ KARS’IMIZIN GURURU MU?!. HANGİ NEDEN ÖTÜRÜ?!. LÜTFEN YAPMAYIN ARKADAŞLAR?!. (ÖZEL HABER) KARS’IN GURURUNA YAPILAN KUMPAS ORTAYA ÇIKTI!

https://twitter.com/BakiKarakol/status/1405827514879156227

2’inci tivitim:

YANLIŞ BİR BAŞLIK! İTİRAZIM VAR! CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMINDA OLAN VEYA CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMINA ÇIKAN KARS AKP İL BAŞKANI ADEM ÇALKIN’DIR! KARS AKP İL BAŞKANI ADEM ÇALKIN, SADECE AKP İL BAŞKANIDIR, “KARS” DEMEK DEĞİLDİR!

https://twitter.com/BakiKarakol/status/1410312446879936512

BAHÇELİ’NİN, AKP’YE YÖNELDİĞİ GÜNDEN BU YANA İLK DEFA DOĞRU SÖYLEDİĞİ SÖZ!..

150 150 bakikarakol

Yarın 28’inci yıldönümü…

2 Temmuz 1993 günü Sivas ilimizin merkezinde planlı bir siyasi gerginlik yaşandı.

Ve…

33 aydınımız kaldıkları Madımak Oteli’nin, gerici, yobazlar tarafından yakılması sonucu yaşamlarını yitirdi!..

Saygıyla anıyorum.

Işıklar içinde uyusunlar.

Bu olayla, bu olayın planlayıcılarıyla ve katilleriyle, o katilleri organize edenlerle ilgili bir arpa boyu yol alınmadı!

Ama…

Bu olayın katillerinin avukatlıklarını yapanlar birer siyasi oldular!

İçlerinden bazıları “Bakan” yapıldı!

Kınıyorum!

Ülkemizin “kara lekesi” Madımak Oteli Yangını’ndan, bir yurtsever olarak utanıyorum!

 

Bu arada…

Madımak Oteli Yangını’nda yaşamını yitiren canlarımızdan Şair-Yazar Metin Altıok’un memleketi İzmir Bergama’da, Bergama’nın AKP’li Belediye’nin, Madımak Oteli Yangı’nın yaşandığı günün 28’inci yıldönümünde, (bugün) eğlence düzenlemesini çirkin buluyor, ayıplıyorum!

CHP’li Belediyelerini ise anma organizasyonu yaptıkları için kutluyorum.

 

Toplumu böylesi ayrıştıran, 28 yıl önce Sivas il merkezinde yaşanan siyasi gerginliğin benzerinin yeşermesine tepkisiz kalan Cumhur İttifakı’nin ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın küçük ama etkili ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne, yaşanan ulusal gerçeklerle örtüşmeyen övgüler dizdiği Salı (29 Haziran 2021) günkü grup konuşmasında http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4839/mhp/29_06_2021__Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konus.html herkesin gözünden, dikkatinden kaçan doğru bir söz etti.

 

Ben, konuşmasını www.mhp.org.tr sitesinden okurken ayırt (fark) ettim; konu değişmesin diye dünkü yazımda değinmedim.

 

Herkes “Kanal İstanbul” derken, ben de içlerinde herkes “Kanal İstanbul” diye yazarken, Bahçeli Salı günkü grup konuşmasında, ilkinde “İstanbul Kanalı”, ikincisinde “İstanbul Kanal Projesi” dedi.

 

Doğrusu buydu.

 

Konunun uzmanları, “Kanal İstanbul” denilmesini, yazılmasını yanlış buluyorlardı, doğrusunun “İstanbul Kanalı” olduğunu söyleyip durdular.

Ama dinletemediler.

 

Herkes -başta da “Benim rüyamdır” diyen AP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı- yanlış söylemde ısrar ettiler.

Hala da ediyorlar!

 

Bahçeli, bir zamanlar söylediğini bırakmadığı AKP ve AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı yanında yer aldığı andan beri ilk defa “doğru” bir söz ediyordu!

Bu neden ve nasıl olmuştu?!

Kaldı ki…

Bahçeli bu doğru sözü etmeden üç gün önce (26 Haziran 2021 Cumartesi), ortağı AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, temelini attığı köprünün törenindeki konuşmasında, sayısız kere “Kanal İstanbul” dedi, bir kerecik “İstanbul Kanalı”, “İstanbul Kanal” demedi.

 

Ortaklardan biri “Kanal İstanbul”, diğeri “İstanbul Kanalı” diyorsa, ortaklar arasındaki bu söylem ayırtı çok önemli işarettir!

Öyle bir işarettir ki…

“Cumhur İttifakı”ndaki derin ayrılığa kadar uzar gider!

 

Zannediyorum, Bahçeli, içinde yer aldıkları “Cumhur İttifakı”ndan başka ittifaka ya da ittifaklara yaşam şansı tanımamasına karşın, kendi ittifaklarının ve o ittifakın iktidarının sonuna gelindiğini net görüyor.

O nedenle, ittifak ortağı AKP’den ayırtlığını (farklılığını) ortaya koyma başlangıcında.

 

Bahçeli, başlattığı “ayırtlılık” sürecini, yeni söylem ve eylemlerle donatıp sürdürür mü?

 

G ö r e c e ğ i z .

 

Önemli olan…

MHP’yi AKP’ye, AKP’yi MHP’ye ilişkilendiren gücün, iradenin kararı!

MHP de, AKP de siyasi yol haritaları ona göre belirleyecekler.

Ve biz buna, bütün çıplaklığıyla tanık olacağız…

BAHÇELİ “TÜRK TİPİ BAŞKANLIK MODELİ” ÖNERMESİYLE ATATÜRK’ÜMÜZE HAKARET EDİYOR, AYIRTINDA DEĞİL!..

150 150 bakikarakol

Grup konuşmasındaki (29 Haziran 2021 Salı) “Her şart altında doğruyu söyleyeceğiz, doğruluktan şaşmayacağız. Çıkar uğruna ülkülerimizi çiğnemeyeceğiz, çiğnetmeyeceğiz. Birileri mesut ve memnun olsun diye çizgimizi bozmayacağız. Köşesiz olmayacağız, yeri geldi mi pişmiş aşa su katmaktan çekinmeyeceğiz. Nasıl inanıyorsak öyle yaşarız, yaşadığımız gibi de inanırız” sözlerinin ve “Bizden istenen nedir? Doğruyu söylemeyelim mi? Tarafımızı göstermeyelim mi? Zulme karşı gelmeyelim mi? Haklıdan yana olmayalım mı?” sorularının ardından, ulusta yaşanan gerçeklerle zerre örtüşmeyen şu “9 Temmuz 2021 tarihi itibariyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin üç yılı dolmuş olacaktır. Geride bıraktığımız üç yıllık süre zarfında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi devlet yönetimine denge ve sürat, kuvvetler ayrımına da derinlik ve netlik kazandırmıştır. Dünya siyaset tarihinde, kansız, kavgasız, kargaşasız, ilaveten demokratik katılım ve çoğulculuk prensiplerine müzahir bir sistem değişikliği nadiren görülmüştür. İşte Türkiye bunu başarmıştır. Tarihi müktesebatımızla uyumlu, milli özlemlerle mutabık Türk Tipi Başkanlık Modeli, ülkemizin stratejik üstünlüğünü kanıtlamış, demokratik gücünü teyit etmiş, istikbal ve istiklal haklarına bağlılığını tescillemiştir. Yeni hükümet sistemi refah, bereket ve bolluk demektir. Yeni hükümet sistemi huzur, ufuk ve umut demektir. Yeni hükümet sistemi istikrar, irade ve dik duruş demektir” tümcelerini eden Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın –küçük ama yüksek özgül ağırlıklı- MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “İç ve dış tehditlere karşı en büyük güvencemiz devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne her düzeyde sahip çıkacak milli birlik ve dayanışma ruhudur. Bu ruhun daha da kuvvetlenmesini sağlayan yönetim reformu ise Türk milletinin 16 Nisan 2017 halkoylamasıyla kabul ettiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yani Türk Tipi Başkanlık Modeli’dir” http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4839/mhp/29_06_2021__Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konus.html diyerek, bu yurdu kurtaran, bu yurdun devletini kuran, dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüze hakaret ediyor, ayırtında değil!

 

Bu son paragraftaki sözleri yeni de söylemiyor!

Adını “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye bizzat kendisinin koyduğu ucube sistemin sözde kabul edildiği andan itibaren söyleyip duruyor!

Kaldı ki…

Ucube sistemin ne olduğunu halk bilmiyordu; ama güvendiği siyasilerin yalanlarına kandı, oy verdi.

Gene de yüzde 50’nin altında kaldılar.

Sandık hileleri, Yüksek Seçim Kurulu’nun hukuk dışı yanlı kararlarıyla yüzde 51’i aşabildiler.

Şimdi de ucubeden övgüyle söz ediyor, edebiliyor!

 

Yetmezmiş gibi “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yani Türk Tipi Başkanlık Modeli’dir” diyerek dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüze, hakaret ediyor!

 

Atatürk’ümüzün, Demokratik Parlamenter Sistemi seçmekle yanlış yaptığını, ulusa zarar verdiğini anlatmaya çalışıyor!

 

Özellikle ve öncelikle dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüzü, Türk tipi başkanlık modelini düşünmemekle ve uygulamamakla yeriyor, suçluyor!

 

Kendini, Atatürk’ümüzden daha iyi ve daha ileri düşünen görüyor!

 

Hem…

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile “Türk Tipi Başkanlık Modeli”nin aynı olmadığının, tümce olarak da “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yani Türk Tipi Başkanlık Modeli” tümcesinin düşük veya yanlış olduğunun ayırtında değil!

 

Bugün şu yaşanan çileler, berbat gidiş, “Türk Tipi Başkanlık Modeli” değil mi?!

Bunun neresi iyi?!

Bunun neresi iyi ki, övgüler diziyor?!

 

Böyle bir modeli bu ulusun başına “musallat” etmediği için dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüzü saygıyla anıyorum.

Saygıyla hep de anacağım.

İyi ki, böyle bir ucubeyi değil, çağdaş, demokratik parlamenter sistemi ulusa armağan etti.

 

Dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüz, ülkemiz ve halkımız için en uygun rejimin, demokratik, laik Cumhuriyet donanımlı Parlamenter Sistem’de karar kılarken, 1 Ocak 1948 doğumlu Devlet Bahçeli dünyada yoktu.

 

Bahçeli’nin, Atatürk Yolu’nda olmasını, o yolda doruklara varmasını isterdim!

Yalnız Bahçeli’nin değil, bu yurdun her bir evladının da…

 

Bahçeli “Türk Tipi Başkanlık Modeli” önermesiyle suçladığı Atatürk’ümüze hakaretten, -şimdi olmasa da- sağlığında ya da sağlığından sonra yargılanacak, mahkum olacak!

Gerçekler izi, ışığı, gelecekte yaşanacakları öngörü yoluyla aktarır…

MADEM “DEVLETTE DEVAMLILIK ESASTIR”, NEDEN “YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ” SİYASAMIZDAN VAZGEÇTİK?!.

150 150 bakikarakol

Videoları, paylaşımları milyonlar tarafından izlenen, okunan organize suç örgütü başı Sedat Peker dün akşam saatlerinde attığı 24 tivit bloku https://www.gercekgundem.com/guncel/284207/suleyman-soylunun-kasasini-aciklayacagim-demisti-sedat-pekerden-cihan-eksiogluna-sok-suclamalar?utm_source=share-twitter ile gene bir numara gündem oldu.

Saat 21.49’da EYVAH, EYVAH!.. İLGİNÇ, ÇARPICI!.. NELER DE OLMUŞ!.. TIKLAYIP OKUMAK GEREK… https://twitter.com/BakiKarakol/status/1409584873489113099 paylaşımında bulundum.

Bu kadarıyla yetineceğim, bugün için planladığım konuya geçeceğim.

 

25 Haziran 2021 Cuma günü www.gercekgundem.com internet gazetesinin Erdoğan’ın milletvekilleri toplantısında Sedat Peker’le ilgili söyledikleri ortaya çıktı” başlıklı haberinde “Partisinin yeni anayasa çalışmaları hakkında Erdoğan, Türkiye’de şimdiye kadar hep darbeler sonrasında anayasa yapıldığını belirterek, ‘İlk kez gündemimizde sivil anayasa var ve bunun heyecanını yaşıyoruz. İnşallah sivil anayasa da bize nasip olacak’ görüşünü dile getirdi.”

https://www.gercekgundem.com/siyaset/283548/erdoganin-milletvekilleri-toplantisinda-sedat-pekerle-ilgili-soyledikleri-ortaya-cikti paragrafını okuduğumda, www.bakikarakol.com internet sitemde iki gün önce (23 Haziran 2021 Çarşamba) ABİ-KARDEŞ UĞUR DÜNDAR-YILMAZ ÖZDİL’DE YAĞLI KUYRUK ACISI VAR Kİ, BİRBİRLERİNE DÜŞTÜLER!.. https://bakikarakol.com/abi-kardes-ugur-dundar-yilmaz-ozdilde-yagli-kuyruk-acisi-var-ki-birbirlerine-dustuler/ başlıklı yazımda şu yazdıklarımı anımsadım:

“Hay Allah!

Ne güzel hazırlanmıştım!

Ülkemizde, dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüzden sonra, Anayasalar, siviller başaramadıkları için, askeri darbelerle yapıldı!

Anayasadaki değişiklikler de…

Sivil bilge insanların yazdıkları çağdaş Anayasa olarak anılan 61 Anayasası, 27 Mayıs 1960 askeri darbe sonrası yapıldı!

Halkoyuna sunuldu, kabul edildi.

61 Anayasası, emperyalistler ve emperyalistlerin yerel işbirlikçileri tarafından “Türkiye ve Türk halkı için fazla özgürlükçü, aşırı haklar veriyor” denilerek,  özgürlükleri, hakları tırpanlayan köklü değişiklikler 12 Mart 1971 askeri müdahale ile gerçekleşti.

Ve bugün yürürlükte olan 82 Anayasası da, 12 Eylül 1980 askeri darbe ile yaşamımıza girdi.

Bütün bunları daha ayrıntılı yazacaktım.

Cumhur İttifakı ve Cumhur İttifakı İktidarı ortaklarından AKP ile MHP’nin, köklü değişime uğrayan 61 Anayasası’nı hepten yürürlükten kaldıran 82 Anayasası yerine sivil yeni anayasa çalışmalarına değinecektim.

İttifak ve İktidar orağı AKP ile MHP’nin, sivil yeni anayasa için izledikleri yolun yanlışlığından ve kafalarındaki anayasanın içeriğinden ötürü, Türk halkı tarafından ret edileceği savında bulunacaktım.

Ortakların ‘sivil yeni anaya’ kararlılıkları ya da inatları, askeri darbeleri aratmayacak sivil bir darbeyi getirir mi?

O darbeyle kafalarındaki gerici anayasayı halka zorla kabul ettirirler mi?! sorularını soracaktım.

Olmadı.”

 

“Ülkemizde, dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüzden sonra, Anayasalar, siviller başaramadıkları için, askeri darbelerle yapıldı!

Anayasadaki değişiklikler de…” diye yazdıktan sonra, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının “Türkiye’de şimdiye kadar hep darbeler sonrasında anayasa yapıldığı”nı belirtmesi, beni “Demek ki yazılarımı, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı okumaz ama AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanına konuşma metni yazanlar okuyorlar” biçiminde düşünmeye itti.

 

Bir gün sonra (26 Haziran 2021 Cumartesi)…

Duyuruları günler öncesinden yapılan köprünün temel atma töreninde, “Hep söylüyorum ya Aşık Veysel gibi biz dağları deldik” diyerek, Şirin sevdalısı Ferhat ile Aşık Veysel’i karıştırdığı konuşmasında, içte ve dışta dikkat ve tepki çeken şu sözleri etti:

“Kanal İstanbul’a karşı çıkıyorlar. Hem de ne karşı çıkma. Siyasetteki ferasetsizliklerini, icradaki kifayetsizliklerini, proje üretmekteki kısırlıklarını bir kenara bıraktım, devlet adabını bile hiçe sayarak, akıllarına ne gelirse söylüyorlar. Yatırımcıları tehdit ediyorlar. Şu hale bak ya. ‘Biz geliyoruz.’ E? Geldiğimizde bilesiniz ki size ödeme yapmayacağız. Sizin elinizden bu yatırımları alacağız.’ Bankaları tehdit ediyorlar. Hatta hızlarını alamayıp projeye ilgi duyan ülkeleri de tehdit ediyorlar. Bu ne terbiyesizliktir ya? Devletlerde devamlılık esastır. Bunlar devlet terbiyesi de görmediler. Siz nasıl devlet yönetimine talipsiniz ya? Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla da alırlar. Bunları da öğren. Bunları bilmeden bir yere varamazsınız. Bunlar tam manasıyla çaylak. Devlet yönetimi nedir haberleri yok. Ödeme yapmazmış…”   

https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/128518/-kanal-istanbul-ulkemizin-en-onemli-degerlerinden-biri-olarak-tarihteki-yerini-alacaktir-

 

Hadi, siyasi amaçlı söylemleri bir kenara koyalım…

Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla da alırlar” ne demek?!

Ülkenin Cumhurbaşkanı bu tümceyi nasıl eder?!

 

Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla da alırlar” tümcesi ağzından çıkan kişi, bu ülkenin ve bu ülke halkının Cumhurbaşkanı!

 

Aynı gün saat 16.07’de @BakiKarakol hesabımdan MUHALEFETE: “SÖKE SÖKE SİZDEN BU PARAYI ALIRLAR.” VAY BE!.. BU NE SAHİPLENME!.. BU SÖZ AYNI ZAMANDA, GİDİCİ OLDUKLARININ DA İTİRAFIDIR… TANRIM BU NE GÜZEL HABER!.. https://twitter.com/BakiKarakol/status/1408773823088975877 paylaşımımı yayınladım.

 

Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla da alırlar”  tümcesiyle ilk seçimde kazanamayacaklarını, iktidardan düşeceklerini, gidici olduklarını da itiraf eden AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı “Devletlerde devamlılık esastır” diyerek, Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla da alırlar” tümcesiyle çelişkiye düşüyordu!

 

Ayrıca…

Madem “Devlette devamlılık esastır”, neden Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, “Yurtta barış, dünyada barış” ilkemizden, iç ve dış siyasamızdan vazgeçtik, herkesle kavgalı olduk?!.

ASLI BAYKAL’A ÖNERİM: BİR KADI OLARAK, “KADIN DÜŞKÜNÜ” BANA KARŞI SAVAŞIM VER, HEMCİNSLERİNİN VE ANNENİN YANINDA YER AL!..

150 150 bakikarakol

CHP’de siyasaya soyunan demeyeceğim, CHP’de siyasaya soyundurulan diyeceğim.

Siyasaya soyunduran, babası “bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal!

Sözcüsü Mehmet Sevigen’i de sayalım!

(Eski Milletvekili ve Bakan Sevigen, baba Baykal”ın “A Takımı”ndandı.)

Ve bu ikiliden başka insanların, dahası tamamının arkasında çok büyük başkalarının olduğu kuşkusu da usa (akla) gelir!

 

CHP’de siyasaya soyundurulan derken, Aslı Baykal’dan söz ediyorum.

 

Aslı Baykal’a, 22 Haziran 2016’da yaşama gözlerini kapayan Türk İslam felsefesi profesörügazeteciyazaravukattelevizyon programcısısiyasetçi ve İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kurucu Dekanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ile Zülfü Livaneli’yi anımsatmak isterim.

Anımsayacaktır…

İkisini de, babası “bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal, İstanbul’dan, kazanacakları sıradan Milletvekili adayı yaptı.

İkisi de Milletvekili seçildiler.

Fakat…

Bir süre sonra, Milletvekili olmalarını sağlayan -o yıllarda- CHP’nin Genel Başkanı olan ve Milletvekili unvanı almalarını sağlayan “baba Baykal”la kapıştılar, yolları ayırdılar, CHP’den istifa ettiler.

Merhum Yaşar Nuri Öztürk, ölünceye kadar yerdiği ve tehlikeli sözcüğü ile tanımladığı “bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal ile  “Laiklik anlayışındaki farklılık, dine bakışlarındaki farklılık, halkla bütünleşme konusundaki ısrarı, ideoloji eksenli siyasete karşı oluşu, partideki ağır demokrasi noksanı, dünyadaki derin etkili değişimlerin muhasebesinin CHP yönetimince yapılamaması, Batı’nın yeni sömürü yönteminin bir ifadesi olan IMF’cilik ve küreselleşme yıkımını durduracak politikaların oluşturulamaması” konularında ters düştüğünü anlattı durdu.

Öztürk, Birikiminin halka ve ülkeye hizmette daha etkin ve yoğun biçimde kullanılacağı vaadiyle girdiği CHP’de hayal kırıklıkları yaşadığını ve 23-24 Ekim 2003 tarihlerindeki kurultayda çirkin siyaset oyunlarıyla dışlandığını dile getirirken;

“CHP yönetimi, Atatürk‘ün laikdevrimcihalkçıçağdaş ve reformcu çizgisini 21. yüzyıla taşıyamadığı için ülkemizi içinden çıkılması güç bir siyasi karmaşaya sürükledi. Bu büyük tarihsel ve siyasi kaymayı engelleyebilmek ve CHP‘yi özündeki devrimci, reformcu ilkelere tekrar kavuşturabilmek için, parti içinde her düzeyde büyük çaba harcadım. Ama ne yazık ki bu çabalar da diğerleri gibi sonuçsuz kaldı. Partideki muhalif fikir ve kişileri yok etme alışkanlığı, bu kurultaydan sonra da bir kıyıma dönüşerek devam ediyor. CHP içinde kalarak mücadele etme yolları artık tükendi. Parti, örneği görülmemiş bir şekilde antidemokratik ve oligarşik bir yapıya dönüştürüldü” diye yazarak CHP’den istifa eden Zülfü Livaneli 24 Temmuz 2007’de Vatan Gazetesi’ndeki köşesinde, Deniz Baykal’a yazdığı mektubu* yayınladı.

 

Aslı Baykal’a soruyorum:

Babanız “bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’la bu iki Milletvekilinin arası niye açıldı?!

Hiç düşündünüz mü, araştırma gereksinimi duydunuz mu?!

Sordum ama düşünmediğinizi, araştırma gereksinimi duymadığınızı öngörebiliyorum.

Olsaydınız, babanız çizgisinde, yapısında siyasa yolu izlemezdiniz.

 

Geçelim, güncele gelelim…

 

Sedat Peker, gece yarısı attığı tivitlerle Deniz Baykal ve Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politika Kurulu üyesi, AKP’nin de Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı “Korkmaz Karaca” ilişiğine değindi ve  müthiş savlarda bulundu.

Ben burada 6 tivitin linkini vereceğim:

https://twitter.com/sedat_peker/status/1408853596226174976

Tıklayın okuyun.

Aslı Baykal’da okusun.

Çünkü bu savlara “baba Baykal” ya da “Baykal Ailesi” adına yanıt vermek zorunda kalacak.

Benim soracaklarıma da…

 

Tivitlerde dikkatimi çeken, Deniz Baykal’ın çok sayıda pezeveğinin olması ve kendisine çok sayıda kız getirilmesi!

Aslı Baykal, bunların doğru olmadığını kanıtlamak; kanıtlayamazsa, babasının gerçeğini kabul etmek zorunda!

 

Karşı cinse düşkün kadın veya erkekten siyasacı (politikacı), hele ki siyasi parti genel başkanı olmaz, olamaz, olmamalı!

 

Özel Kalem Müdürü kadınla düşüp kalkan, düşüp kalktığı Özel Kalem Müdürü’nü –Genel Başkanlık görevini cinsel ilişkine kurban ederek- Milletvekili listesine, kazanacağı yerden, kazanacağı sıradan koyan, Milletvekili seçilmesini sağlayan baba Baykal değil midir?!

 

Sırf bu yaşanmışlık, yazdıkları bir bir ortaya çıkan Sedat Peker’in, linkini verdiğim tivitlerinde baba Baykal’la ilgili yazdıklarını sav olmaktan çıkaracak örnektir.

 

Benim kafama takıldı…

Bilmem Aslı Baykal’ın da kafasına takıldı mı?!:

Deniz Baykal 16 Ekim 2017 sabahı yalnız kaldığı Ankara’daki evinde rahatsızlandı ve hastaneye kaldırıldı, yoğum bakıma alındı.

Peker’in yazdıkları ışığında düşünelim ve soralım:

Yüzen, yürüyen, koşan, sporunu aksatmadan yapan sağlıklı Deniz Baykal’a 15 Ekim 2017 gecesi ne oldu, o gece Deniz Baykal’ın evinde ne, neler yaşandı?! https://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/deniz-baykalin-dogum-tarihi-ne-baykal-kac-yasinda-baykalin-hastaligi-ve-saglik-durumu-2050630/

Aslı Baykal bu konuda da açıklamada bulunacak mı?!

Bulunmayacak.

 

Buradan Aslı Baykal’a, “babasının pezevenkleri”ni tanımasını ve bir kadın olarak, “kadın düşkünü” babasına karşı dik durmasını, savaşım vermesini, hemcinslerinin ve de annesinin yanında yer almasını önereceğim!..

 

*

 

*Seçimler öncesi CHP’ye zarar vermemek için bildiğim birçok konuyu içime gömerek sustum, bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin hiçbir şey yazmayacağım.

Çünkü bir faydası olacağına inanmıyorum.

Ama bu konudaki son yazımda size bir tanıklığımı aktarmak zorundayım.

Bunu bir borç olarak görüyorum:

***

Deniz Bey lütfen hatırlayın:

19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet Sevigen’in evindeydik.

Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmeden geliyordum.

Abdullah Gül Başbakandı, Tayyip Erdoğan’ın ise Meclis’e girme umudu kalmamıştı.

Cumhurbaşkanı Sezer bir gün önce, Tayyip Erdoğan’ın “milletvekili olmadan başbakan olma” önerisini reddetmişti.

Türkiye’nin kaderi o akşam o evde değişti, çünkü siz “Tayyip Erdoğan başbakan olacak!” diye tutturdunuz.

Sizi “Çok tehlikeli bir oyun bu!” diye uyaran parti dışından önemli şahsiyetlere kızdınız, “Hayır!” dediniz “İki ay dayanamaz. Göreceksiniz iki ay dayanamaz.”

Sizin bu iddianıza karşılık ben ne dedim: “Erdoğan herhangi bir kişi değil, arkasında Amerika, Avrupa desteği de var. Program Türkiye’yi ılımlı İslam cumhuriyeti yapma programı. Sizin dediğiniz gibi iki ayda gitmeyecek; tam tersine, bu odada bulunan herkesin siyasi hayatını bitirecek.”

İki ay dayanamaz iddianızı, “görüşleri gereği IMF ile anlaşma yapmaz, ekonomiyi zora sokar ve dayanamazlar.” tezine oturttunuz.

Ama bunların hepsi bahaneydi çünkü siz iki partili rejimin işinize yaradığını anlamış ve seçim sonuçlarına sevinmiştiniz. Çünkü size ana muhalefet partisi lideri olmak ve soldaki rakiplerinizi yok etmek yetiyordu. Bu iş birliğini daha sonra da sürdürdünüz.

O zaman ben sizin Tayyip Erdoğan’la seçim öncesinde Beylerbeyi’nde gizlice buluştuğunuzu ve bir anlaşma yaptığınızı bilmiyordum.

Bu gecenin tanıkları var: Önder Sav, Eşref Erdem, Mehmet Sevigen, Bülent Tanla, Yaşar Nuri Öztürk.

Belki bazıları sizden korkar ve tanıklık etmez ama bir kısmı da bu sözlerin doğru olduğunu açıklar. Yani tanıklar var. Ötekiler de söylemese bile içten içe bunun doğru olduğunu bilir. Siz de bilirsiniz.

Tartışmanın sonunda dediniz ki: “Bu gece birbirimizin fotoğrafını çektik. İki ay sonra çıkarıp bakalım. Ama rotuş yapmadan. Hangimiz haklı çıkmışız?”

Şimdi, 2007 seçimlerinin ardından o fotoğrafı cebinizden çıkarıp bakın Deniz Bey.

Ve düşünün; Meclis grubunda “Erdoğan’ı başbakan yapıyor diyorlar. Evet yapıyorum. Var mı itirazı olan!” diye bas bas bağırmanıza değdi mi?

Erdoğan’la Beylerbeyi’nde gizlice buluşmaya ve size oy veren milyonları hiçe sayarak gizli anlaşmalar yapmanıza değdi mi? (Deniz Bey, biliyorsunuz ki bu gizli buluşmanın da tanığı var.)

Başbakan olmak, elbette Erdoğan’ın demokratik hakkıdır. Ama bunun için olağanüstü çaba harcamak CHP’nin birinci görevi değildir. Üstelik dokunulmazlık kaldırılmadan.

Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip, Anayasa’yı değiştirip, grubu baskı altına alıp, Siirt seçimlerini es geçip Erdoğan’ı meclise sokmak ve dokunulmazlık zırhına kavuşturmak için verdiğiniz canhıraş çabanın yüzde birini partiniz için verseydiniz sonuç bambaşka olurdu.

Size o gün söylediğim gibi, Türkiye’nin kaderini değiştirdiniz.

Deniz Bey; sözlerimde en ufak bir çarpıtma varsa çıkıp söyleyin. “Öyle değildi. Böyle konuşmadık.” deyin.

Genel Sekreterinizin ve en yakınlarınızın tanık olduğu bu konuşmayı inkâr edin.

Ya da başınızı önünüze eğin ve tarihin hakkınızda vereceği yargıyı düşünün.

Deniz Bey; çok ağır şeyler yazdığımın farkındayım. O akşamki tartışmaya kadar bir dostluğumuz vardı, bunları yazmak istemezdim.

Ama hem duruma doğru teşhis koyamamanız, hem de aşırı derecede inatçı olma huyunuz yüzünden hepimizi tehlikeye attınız.

Tayyip Erdoğan’ın yüzde 34 oyla meclisin üçte ikisini ele geçirmesinin manivelası oldunuz.

Daha önce Refah Partisi’nin belediyeleri ele geçirmesi de sizin oyları bölmeniz sayesinde gerçekleşmişti..

Tayyip Erdoğan’ların ve yine çok yakın dostunuz olan Melih Gökçek’lerin en büyük şansı sizdiniz.

CHP’nin ise en büyük şanssızlığı oldunuz.

Bu ülkenin sola şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde, bütün uyarılarımıza rağmen partiyi sağa çekmekte, Kürtlerden, Alevilerden, solculardan ayırmakta ısrarlı oldunuz.

Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar, Ercan Karakaş, Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay, Celal Doğan ve daha birçok sosyal demokratla el ele tutuşup halkın karşısına çıkmanız gerekirken; eski MHP’lileri, eski ANAP’lıları, idamla yargılanmış sağcı militanları parti vitrinine çıkarmakta ısrar ettiniz.

Size defalarca “Bir şeyin aslı varken kopyasına kimse bakmaz!” dememize rağmen, sol politikaları değil, MHP çizgisini tercih ettiniz.

Sağcıları ve sekreterinizi Meclis’e sokarken, İsmet Paşa’nın Avrupa Konseyi’nde komisyon başkanı olma başarısını gösteren torunu Gülsün Bilgehan’ı Meclis dışında bıraktınız.

İnanın ki bunları yazarken samimi olarak üzülüyorum. Keşke haklı çıkmasaydım, keşke sizin tahminleriniz doğrulansaydı diyorum ama durum ortada.

Yazık oldu Deniz Bey, hem size, hem partinize, hem de size inanan temiz yürekli sosyal demokratlara.

Artık bundan sonra istifa etseniz de bir etmeseniz de.

Bad-el harab-ül Basra

“ABİ-KARDEŞ” UĞUR DÜNDAR, YILMAZ ÖZDİL BARIŞTILAR… YAŞIN, KARİYERİN, SORUMLULUĞUN İNSANI OLMAK ZORDUR!..

150 150 bakikarakol

Kaçırmadan, her akşam izlediğim, çok da yararlandığım Tele 1 TV’de hafta içi saat 20.00’da başlayıp 20.36-38-40’da biten 18 Dakika programını dün akşam, özel yoğunluktan ötürü ancak bitime yakın dakikalarda izledim.

Dr. Merdan Yanardağ ve Prof. Dr. Emre Kongar ikilisi, 18 Dakika programlarına, “Kardeşim” dediği Yılmaz Özdil ile kavga eden Uğur Dündar’ı almışlardı.

İzleyemediğim bölümde…

Yanardağ, Yılmaz Özdil ile gerçekleştirdiği telefon konuşmasını aktarmış; Özdil’in hiçbir şekilde Uğur Dündar’ı kast etmediğini söylediğini ve hakarete uğradığını hissettiğini belirtmiş.

Kongar da, Özdil ile konuşmasında, Özdil’in “Ben daima Uğur Ağabeyin arkasındayım” ifadesini kullandığını, Borajet davasındaki gazetecilerin adını kastettiğini anlattığını aktarmış. https://tele1.com.tr/ugur-dundar-18-dakikanin-konugu-420588/

 

Bunun üzerine…

www.tele1.com.tr internet gazetesinin “Uğur Dündar 18 Dakika’nın konuğu” https://tele1.com.tr/ugur-dundar-18-dakikanin-konugu-420588/ başlıklı haberine göre-

Uğur Dündar “Ben o akşam hakikaten çok tehlikeli bir durumun eşiğinden döndüm. Üzgünüm böyle bir canlı yayın kazası olduğu için. Siz Yılmaz’ın ağzından bir yanlış anlaşılma olduğunu ve beni kast etmediğini söyledikten sonra mesele benim için kapanmıştır. Yılmaz Özdil benim kardeşim olarak kalacaktır” demiş.

 

www.tele1.com.tr internet gazetesi Uğur Dündar: Yılmaz Özdil benim kardeşim olarak kalacaktır” https://tele1.com.tr/ugur-dundar-yilmaz-ozdil-benim-kardesim-olarak-kalacaktir-420588/ başlıklı haberinde de, Uğur Dündar’ın şu sözlerine yer vermiş:

“Ben o akşam hakikaten çok tehlikeli bir durumun eşiğinden döndüm. Üzgünüm böyle bir canlı yayın kazası olduğu için. Siz Yılmaz’ın ağzından bir yanlış anlaşılma olduğunu ve beni kast etmediğini söyledikten sonra mesele benim için kapanmıştır. Yılmaz Özdil benim kardeşim olarak kalacaktır.”

 

Dündar’ın sözlerine, www.gercekgundem.com internet gazetesi “Uğur Dündar, Yılmaz Özdil ile yaşadığı tartışma sonrası ilk kez canlı yayına çıktı: Benim için kapanmıştır” başlıklı haberiyle biraz daha geniş yer verince, paylaşmak istedim:

”Bana gelen mesajlarda bazıları özellikle benim ona cevap vermem gerektiğini yazmışlardı. Bu sosyal medya paylaşımlarının arasında ben o tweeti gördüm. Şimdi hem sevgili Merdan, hem siz, hem de hayatımdaki en eski arkadaşım sevgili Müjdat, değerli kardeşim Yılmaz ile konuşmuşsunuz. Ben anlıyorum ki bir yanlış anlaşılma var.  

Yanlış anlaşılma ortaya çıktıktan sonra benim onun üzerine söyleyecek hiçbir lafım olamaz. Mesele benim için burada kapanmıştır. Yılmaz bundan sonra da benim kardeşim olarak kalacaktır. Üzgünüm böyle bir canlı yayın kazası olduğu için. Çok duygusal bir çıkış yaptım. O akşam benim başıma bir şey gelse Yılmaz, ömür boyu vicdan azabı çekerdi.”

https://www.gercekgundem.com/medya/283430/ugur-dundar-yilmaz-ozdil-ile-yasadigi-tartisma-sonrasi-ilk-kez-canli-yayina-cikti-benim-icin-kapanmistir

 

Kongar’la Yanardağ’ın, abi-kardeşi barıştırmaları şık olmuştur.

 

Ancak…

Abi-kardeş barışsalar da, eskisi gibi olmayacaklar!

İstenirdi ki, “abi-kardeş”in arasında böyle bir “kavga” yaşanmasaydı! Yaşlarını, başlarını almış, mesleklerinin zirvesinde abi-kardeşin, kendilerinden kaynaklanan “yanlış anlaşılma”nın arkasına sığınmaları şık olmamıştır!

 

Bu abi-kardeş de yanlış anlaşılma yaşarsa, bundan ötürü birbirlerine acayip biçimde girerse!..

Vay haline sıradan vatandaşın!

 

Kaldı ki…

Dostlarının araya girmesiyle biri yazdıklarını, diğeri söylediklerini yalamalarına gerekçe edindikleri yanlış anlaşılma hiç yanlış anlama değil!

 

Dünkü Hep yazmak olmaz bazen okumak lazım” https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/yilmaz-ozdil/hep-yazmak-olmaz-bazen-okumak-lazim-6502226/ başlıklı yazısında, Nobel ödüllü Rudyard Kipling’in orjinali “If”, Türkçe çeviri başlığı Adam Olmak şiirini paylaşan, yazısını Namuslu bir gazeteci tarafından kaleme alınan, namuslu bir gazeteci tarafından tercüme edilen, basın ahlak ilkeleri manifestosu gibidir” tümcesinin ardından, “Yüreğine dayan diyecek direncinden başka şeyin kalmasa da, herkesin bırakıp gittiği noktada, bir ömür verdiğin doğrulardan sapmamak, çıplak gerçeğin eğilip bükülmesine asla izin vermemek, dostla da düşmanla da mesafeyi koruyup, tek başına da olsa dayanmak gerekir” paragrafıyla bitiren Yılmaz Özdil, attığı tivitlerde ad vermiyordu ama abi dediği Uğur Dündar’ı işaret ettiğini anlamayan yoktu!

Fırdöndü siyasilerden beş beter bu fır dönmesi niye?!

Döndü de ne oldu?!

Kendini çukura daha bir gömdü.

Türkiye’nin, Atatürkçü geçinen, yazıları ve kitapları çok okunan gazeteci yazarına bu yakışır mıydı?!

 

21 Haziran 2021 Pazartesi gecesi Tele 1 TV ekranlarında öfkesini kontrol edemeyen, ağzından çıkanı kulağı duymayan araştırmacı, soruşturmacı, duayen gazeteci diye kendini tanımlayan, tanımlatan Uğur Dündar’a yanlış anlaşılmanın arkasına saklanarak, fırdöndü siyasilere benzemeye kalkışmak yakışır mı?!

 

İkisi için söylüyorum:

Demek ki yakışıyormuş!

Demek ki, ikisi de kendilerine yakışanı yaptı!

 

Çok kötü örnek oldular!

Karşıtlarına kahkahalar attırdılar!

Türk basınına büyük yara verdiler!

Türk basın tarihine kara boyalı iri puntolu harflerle girdiler!

Kendilerini bitirdiler!

Artık eskisi gibi izlenmeyecek, dinlenmeyecek, okunmayacaklar!

 

 

Yaşın, kariyerin, sorumluluğun insanı olmak sanıldığı kadar kolay değildir, çok zordur!

UĞUR DÜNDAR RAHATSIZLAMIŞ!.. NEDEN ACABA?!.

150 150 bakikarakol

“Kardeşim” dediği gazeteci yazar Yılmaz Özdil, 21 Haziran 2021 Pazartesi gecesi @yilmazsozcu hesabından “Dürüst ve güvenilir (!) araştırmacı gazetecilerin SBK aşına su katmak istemem ama, SBK’nın kafakola aldığı gazetecilerin listesi ABD’de açılan davanın iddianamesinde yazıyor… Kimlere televizyon kanalı kurdurdukları bile orada yazıyor!” 

https://twitter.com/yilmazsozcu/status/1407028320005464073 tivitini atınca, Tele 1 TV’de canlı yayında olan araştırmacı, soruşturmacı, duayen gazeteci (!) Uğur Dündar çıldırıyor.

Açıyor ağzını, yumuyor gözünü.

“Kardeşi” Yılmaz Özdil’e demediğini bırakmıyor. https://www.gercekgundem.com/medya/282827/konusurken-sesi-titredi-ugur-dundardan-yilmaz-ozdile-cok-sert-cevap?utm_source=share-twitter

Neden a c a b a ?

Dahası…

Rahatsızlanıyor; bir gün sonraki (22 Haziran 2021 Salı) Gürkan Hacır’ın KRT TV’deki Şimdiki Zaman programına çıkmıyor, dün de Sözcü Gazetesi’ndeki köşesine yazı yazmıyor.

Dün saat 11.40’da ise –beni engellediği- @ugurdundarsozcu hesabından şu paylaşımda bulunuyor:

“Değerli dostlarım günaydın. Hepinize sağlık dolu güzel günler dilerim. İçimden yazı yazmak gelmiyor. Kendimi ne zaman toparlarım bilemiyorum. Anlayın ve bağışlayın lütfen. Sevgiyle kalın.” https://www.gercekgundem.com/medya/283140/yilmaz-ozdille-tartistiktan-sonra-rahatsizlanan-ugur-dundardan-yeni-aciklama?utm_source=share-twitter

Anlaşılıyor ki, kendini toparlayıncaya kadar Sözcü Gazetesi’nde yazmayacak.

 

İyi, hoş da…

Bu kadar sarsılmanın, rahatsız olmanın anlamı ne?

 

“Kardeşim” dediği Yılmaz Özdil’den böyle bir tivit atılması mı?

Eğer buysa…

Bu derece sinirlenmek, celallenmek, rahatsızlanmak anlamsız, yersiz.

Aranır veya oturulur konuşulur.

Etekteki taşlar dökülür.

Kamuoyu da iki kardeş arasındaki kopukluğun, ateşlenen kavganın özüyle birlikte başlangıcını öğrenmiş olurdu.

Kimi gazetecilerin güzellemelerinden hoşnut araştırmacı, soruşturmacı, duayen gazeteci (!) Uğur Dündar, bu yolu neden seçmedi, öfkesine yenik düştü?

 

Sorunun yanıtı, şimdi yazacaklarımın içinde…

 

2018 genel seçimleri öncesinde, CHP’ye, Milletvekili adayları önermesi dikkat çeken ve yerilen; kendisi de “Benim böyle bir amacım yoktur” açıklaması yapan; 2019 yerel seçimlerinde ise genç gazeteci Gökmen Ulu’yu İzmir’in bir ilçesinden, CHP’den Belediye Başkan adayı yapmak istediği konuşulan Uğur Dündar, savlandığı, yazıldığı, söylendiği ve s ö y l e d i ğ i gibi araştırmacı, soruşturmacı, duayen gazeteci olsa idi, Yılmaz Özdil’in adını anmadığı Artı 1 TV Kanalı’nın önünü, arkasını, sahibini/sahiplerini köklü araştırırdı, ondan sonra çalışma kararı alırdı, birkaç aylık sürede ayrılmak zorunda kalmazdı, “kardeşi” Yılmaz Özdil o tiviti yazmazdı!

 

Bence…

Uğur Dündar’ın öfkelenmesine, rahatsızlanmasına, her hafta düzenli katıldığı tv programına çıkmamasına, Sözcü Gazetesi’ne yazı yazmamasına, kendini toparlayıncaya kadar yazmama kararı almasına neden, gazeteciliğinin zayıflığının ortaya çıkması, anlaşılmasıdır.

 

“Çocuklarına bırakacağı mirasın yerlere saçılması, Uğur Dündar’a jübile kararı aldırabilir” diye düşünüyorum.

 

Biliyorum…

Uğur Dündar, bana kızgın.

Buna karşın…

Önerim:

Araştırmacı, soruşturmacı, duayen gazeteci gerçeği ile yüzleşin, onu en yalın biçimde sorgulasın, kurtulsun.

Yoksa…

İçine düşen kurt, yer bitirir, candan eder.

 

Önerimden ötürü bana “Sana ne” deyip kükreyebilir.

Eyvallah…

ABİ-KARDEŞ UĞUR DÜNDAR-YILMAZ ÖZDİL’DE YAĞLI KUYRUK ACISI VAR Kİ, BİRBİRLERİNE DÜŞTÜLER!..

150 150 bakikarakol

Hay Allah!

Ne güzel hazırlanmıştım!

Ülkemizde, dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüzden sonra, Anayasalar, siviller başaramadıkları için, askeri darbelerle yapıldı!

Anayasadaki değişiklikler de…

Sivil bilge insanların yazdıkları çağdaş Anayasa olarak anılan 61 Anayasası, 27 Mayıs 1960 askeri darbe sonrası yapıldı!

Halkoyuna sunuldu, kabul edildi.

61 Anayasası, emperyalistler ve emperyalistlerin yerel işbirlikçileri tarafından “Türkiye ve Türk halkı için fazla özgürlükçü, aşırı haklar veriyor” denilerek,  özgürlükleri, hakları tırpanlayan köklü değişiklikler 12 Mart 1971 askeri müdahale ile gerçekleşti.

Ve bugün yürürlükte olan 82 Anayasası da, 12 Eylül 1980 askeri darbe ile yaşamımıza girdi.

Bütün bunları daha ayrıntılı yazacaktım.

Cumhur İttifakı ve Cumhur İttifakı İktidarı ortaklarından AKP ile MHP’nin, köklü değişime uğrayan 61 Anayasası’nı hepten yürürlükten kaldıran 82 Anayasası yerine sivil yeni anayasa çalışmalarına değinecektim.

İttifak ve İktidar orağı AKP ile MHP’nin, sivil yeni anayasa için izledikleri yolun yanlışlığından ve kafalarındaki anayasanın içeriğinden ötürü, Türk halkı tarafından ret edileceği savında bulunacaktım.

Ortakların ‘sivil yeni anaya’ kararlılıkları ya da inatları, askeri darbeleri aratmayacak sivil bir darbeyi getirir mi?

O darbeyle kafalarındaki gerici anayasayı halka zorla kabul ettirirler mi?! sorularını soracaktım.

Olmadı.

Çünkü…

Dün gündeme abi-kardeş gazeteci yazar Uğur Dündar-Yılmaz Özdil kavgası bomba gibi düştü!

 

Benim gözümde ne Yılmaz Özdil, ne Uğur Dündar büyük, usta, duayen gazeteci, hele de yazar değiller!

 

Enka şirketinin Rusya şantiyesinde çalışan vatandaşlarımızın feryatlarına kulak tıkayan, göz kapatan Uğur Dündar değil midir?!

Başkasının kitabından alıntıladıklarını kendininmiş gibi yazan, hırsızlığını gizleyerek, okurlarını yanıltan, aldatan da Yılmaz Özdil değil midir?!

Ve…

İkisi için daha neler neler!

 

Yılmaz Özdil 21 Haziran 2021 Pazartesi günü @yilmazsozcu hesabından saat 20.31’de “Dürüst ve güvenilir (!) araştırmacı gazetecilerin SBK aşına su katmak istemem ama, SBK’nın kafakola aldığı gazetecilerin listesi ABD’de açılan davanın iddianamesinde yazıyor… Kimlere televizyon kanalı kurdurdukları bile orada yazıyor!” https://twitter.com/yilmazsozcu/status/1407028320005464073  paylaşımında bulunuyor.

 

Uğur Dündar aynı saatlerde Tele 1 TV kanalında, Tuncay Mollaveisoğlu’nun sunumunda canlı yayınlanan Anında Manşet programındadır.

Özdil’in twitterından haberi olur, kıyameti koparır:

“Yazıklar olsun sana. O tweeti nasıl paylaştın? Biri bana Yılmaz Özdil’i sorsa, ‘Yılmaz pis bir işe bulaşmaz’ derim… Yılmaz’a da yazıklar olsun… Bitti benim için artık. Çok namuslu bir iş yapmışız, tebrik etmesi gerekirken imalı çamur. Yazıklar olsun.” 

https://www.gercekgundem.com/medya/282827/konusurken-sesi-titredi-ugur-dundardan-yilmaz-ozdile-cok-sert-cevap?utm_source=share-twitter

 

Bunun üzerine…

Yılmaz Özdil aynı gece saat 22.23’te “SBK’nın kafakola aldığı gazetecileri, kime hangi televizyonu kurdurduklarını biliyorum ama söylemem demedim, aksine açık açık söylüyorum, ABD’deki iddianamede yazıyor… Dürüst ve güvenilir (!) araştırmacı gazeteciler niye bu mevzudan hiç bahsetmiyor diye soruyorum?” https://twitter.com/yilmazsozcu/status/1407056598434992132  twitterını atıyor.

 

Uğur Dündar daha bir sinirleniyor:

“Açık açık yazacaksın. Sen, benim ne kadar namuslu olduğumu bilen 2-3 kişiden birisin. Sen nasıl ima yollu da olsa çamur atmaya yeltenirsin? Kötü kalpli. Nedenini de biliyorum, İsmail Saymaz’a takmış. Nasıl gitti elin o tweete, nasıl yazabildin onları?”

 

Yılmaz Özdil bu kez saat 23.05’te “SBK iddianamesinde yazılanları sordum, Tele1’de değerli ağabeyim Uğur Dündar’la Tuncay Mollaveisoğlu beni eleştiriyor, sormayayım o halde…” https://twitter.com/yilmazsozcu/status/1407067061210202114 paylaşımında bulunuyor.

 

Uğur Dündar bas bas bağırıyor:

“Değerli ağabeyim deme, sen artık değersiz Yılmaz’sın” diyor, ekliyor:

“Yılmaz Özdil benim cenazeme gelmesin. Benim için Yılmaz Özdil defteri kapanmıştır. Bize yaptığına bak ya!” 

 

Yılmaz Özdil, 28 dakika sonra “Neticede kanal kiminmiş?” https://twitter.com/yilmazsozcu/status/1407074339053346816 twitterını, saat 24.16’da da SBK’yla ilgili ABD’deki Borajet davası…”

https://twitter.com/yilmazsozcu/status/1407085148764508163 twitterını atıyor.

 

Bir süreden beri, KRT TVde her Salı gecesi canlı yayınlanan Gürkan Hacır’ın Şimdiki Zaman programına İzmir’den görüntülü katılan Uğur Dündar, bastıramadığı öfkesinden, dün gece katılamadı.

 

Abi-kardeş iki yetişkin insan!

1943 doğumlu Uğur Dündar 77, 1965 doğumlu Yılmaz Özdil 56 yaşında!

İkisi de yaşlarının, işlerinin, siyasi düşüncelerinin/çizgilerinin adamı olamamış!

Olsalardı…

Bir 7, diğeri 5 yaşındaki zihinsel engelli iki çocuk gibi davranmazlardı!

 

Anadolu insanının güzel sözüdür:

Ateş olmayan yerden duman tütmez!

 

İkisinde de yağlı kuyruk acısı var ki, birbirlerine düştüler!