Monthly Archives :

Kasım 2020

“BİR CANIM VAR, MEMLEKETİME, BAYRAĞIMA, VATANIMA FEDA OLSUN” HAYKIRIŞINDAN 4 GÜN SONRA FUAT UĞUR’UN “SUİKAST” YAZISI RASTLANTI MI?!.

150 150 bakikarakol

Emperyalist ABD’nin kanlı bıçaklı olduğu, ambargo bombardımanına tuttuğu İran’ın, nükleer programının kilit isimlerinden Muhsin Fahrizade’nin suikasta uğrayıp yaşamını yitirdiği https://odatv4.com/asil-amac-neydi-29112009.html gün (28 Kasım 2020 Cumartesi) “Işıkçılar”ın Türkiye Gazetesin’de Fuat Uğur’un //Kılıçdaroğlu kendisine “Çakıcı’ya sataş” diyenlerin tehlikeli niyetini biliyor mudur?”// https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/616413.aspx başlıklı yazısı yayınlandı.

Yazı, aynı gün, internet gazeteleri, gazetelerin internet siteleri manşetten gördü.
Örneğin:
www.gercekgundem.com “Fuat Uğur açık açık yazdı: Kılıçdaroğlu öldürülecek” başlığı ve “Tehditlerin ardından hükümet medyasında senaryolar başladı: “Tıpkı Karlov suikastındaki gibi bu kez Kemal Kılıçdaroğlu’na tetiği doğrultacak…” https://www.gercekgundem.com/siyaset/233257/fuat-ugur-acik-acik-yazdi-kilicdaroglu-oldurulecek spotuyla…
www.odatev4.com da “Hükümet medyası bunu açık açık yazdı: Kılıçdaroğlu öldürülecek” başlığı ve “Tehditlerin ardından hükümet medyasında senaryolar başladı: “Tıpkı Karlov suikastındaki gibi bu kez Kemal Kılıçdaroğlu’na tetiği doğrultacak…”
https://odatv4.com/kilicdaroglu-oldurulecek-28112039.html spotuyla…

Yazıyı, www.turkiyegazetesi.com.tr ‘nin https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/616413.aspx linkinden okudum.

Bitimine 33 gün kalan 2020 yılında ülkemizde böyle bir yazının yazılması, yayınlanması ağırıma gitti!
Kahroldum!
Ama…
Öz evlatlarını boğduran “Cihan Padişahları”mızı, CHP Genel Başkanı merhum Bülent Ecevit’e, BBP Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na, bu ulusun yurtsever aydınlarına, bilim adamlarına, yazarlarına, gazetecilerine vb düzenlenen suikastları anımsadım.
İnsanlığımdan utandın!
İstemeyerek, kabullendim!
“Olabilir!..” dedim.

Ne ülkemizde, ne dünyamızın hiçbir ülkesinde siyasi söylem ve eylemlerinden ötürü tek bir kişi dahi suikasta uğramasın!..
Ancak…
Hak edenin de yargılanmasını isterim!

“FETÖ Darbe girişimi”ni, üç ay önceden (20 Nisan 2016) yazan Fuat Uğur dikkate alınmamıştı.
Bu defa alınır mı?..
Gözlemlediğim kadarıyla, bu defa da alınmadı…
Bence…
Suikast kesin olacağından değil, olabileceği olasılığı da düşünülüp dikkate alınmalıdır.

Fuat Uğur “Bizim Ümit Akdemir” dediği FETÖ cemaatinin eski üyesi kaynağının verdiği bilgiler ışında kaleme aldığı //Kılıçdaroğlu kendisine “Çakıcı’ya sataş” diyenlerin tehlikeli niyetini biliyor mudur?”// başlıklı yazısında at izini it izine karıştırsa, gün, saat, yer yazmasa da, suikastın nasıl biri tarafından ve nasıl gerçekleşeceğini veriyor.

Suikast gerçek olabileceği gibi korkutma amaçlı da olabilir.
Yazıdan ikisinin kokusunu aldım.
İkisi de ürkütücü, çok tehlikeli!
Bana, 12 Eylül 1980 öncesi kanlı süreci anımsattılar!
Umarım, dilerim usu (aklı) başında düşünülür, hareket edilir, 40 yıl önce yaşadığımız karanlık ve kanlı günleri 40 yıl sonra yaşamamıza izin verilmez!

Aman, verilmesin!

Aman, emperyalistlerin ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki çıkarları uğruna, ülkemizde gene oluk oluk kardeş kanının akmasına, akıtılmasına olanak tanınmasın!

12 Eylül faşist askeri darbede kendisi de “Diyarbakır’a sürgün”e gönderilen, 3 yıl orada kalan Fuat Uğur “Küresel Çete ve Türkiye’deki maaşlı elemanları” diye yazarken “Gladyo”yu unutmamalıydı, zaçık açık yazmalıydı.

Uğur’un yazısından ayrı ama yazı içeriği ile ilişkilenebilecek bir siyasi söylem dikkatimi çekti:
12 Eylül darbecilerin, MHP ve Ülkü Ocakları’ından tek tutuklamadıkları Devlet Bahçeli, Genel Başkanı olduğu MHP’nin 24 Kasım 2020 Salı günkü grup konuşmasında “Kılıçdaroğlu hakkında Başkanlık Divanı üyesi üç değerli arkadaşımızın hazırlayıp Cumhuriyet Savcılığına bildirdiği şikayet dilekçesinin bir fezleke olarak TBMM gelmesi önemli bir gelişmedir.
Acil beklentimiz, Kılıçdaroğlu hakkında düzenlenen fezlekenin genel kurula kısa süre içinde intikal etmesi ve karara bağlanmasıdır”
http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4739/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_24_Kasim.html dedi.
Bunun üzerine birkaç saat sonra da “adı lazım değil” grup konuşmasında hiddetli bir biçimde şu tümceleri etti:
“Eğer benim dokunulmazlığımı kaldırmazsanız namertsiniz, vatan hainisiniz. Sizden mi korkacağım ben? Söyledim, yine söylüyorum. Bir canım var memleketime, bayrağıma, vatanıma feda olsun.”
https://odatv4.com/dokunulmazligimi-kaldirmazsaniz-namertsiniz-vatan-hainisiniz-24112031.html

“Bir canım var memleketime, bayrağıma, vatanıma feda olsun” haykırışından 4 gün sonra Fuat Uğur’un anılan yazısı rastlantı mı?!.

YARGILANDIKLARINDA, AKP GENEL BAŞKANI CUMHURBAŞKANI DA, BAHÇELİ’Yİ SORUMLU TUTACAK…

150 150 bakikarakol

Gözlemim, izlenimim şu:

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile kendisine verilen “aşırı yetki” ve bu “aşırı yetkiye dayanarak, aldığı kararlardan, uyguladığı işler”den, iktidardan düştüğü an yargılanacağını;
iş, aş, makam, mevki verdiği, “Sana canımız feda…” diyenlerin “Suçsuzuz. Her ne yaptıysak, onun talimatlarıyla yaptık; yapmasaydık, başımıza geleceklerden korktuk…” ifadeleriyle suçlanacağını;
böylesi “tanıklar”ın söyleyecekleriyle hüküm giyeceğini;
bu sürecin bütün sorumluluğunun, yükünün üzerine yıkılacağını
vb
gördü, kabullendi ve düşündü.
Savunmada sunacağı inandırıcı verilere gereksinimi vardı.
Buldu.
Kimseyle paylaşmadı.
Harekete geçti.
Sessiz ve derinden uygulamaya soktu.

Son bir yıldan bu yana, “Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın küçük ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, ittifak içinde “etkili” olduğu, büyük ortak AKP’nin Genel Başkanı Cumhurbaşkanına her dediğini yaptırdığı, her istediği kararı aldırdığı vb yazılır, çizilir, konuşulur oldu.

Yazanlardan biri de bendim…

Şu günlerde ne konuşuluyor, yazılıyor, çiziliyor dersiniz?
AKP’nin MHP tarafından kuşatıldığı…
MHP’nin AKP’yi teslim aldığı…

Gelecek Partisi Genel Başkanı eski AKP’li Bakan, Başbakan Ahmet Davutoğlu her keresinde benzer içerikte sözler etti, ediyor, edecek de.
Başka siyasiler de…
İç siyasa yazarları da yazdılar.
En son, partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”, 24 Kasım 2020 Salı günkü grup konuşmasında “Ak Parti içinde iyi niyetle çözüm üretmek isteyenler var” dedi ekledi:
“Ama küçük ortak büyük ortağı esir almış. Ak Parti gibi Türkiye’yi tek başına 18 yıl yöneten bir partinin küçük ortak tarafından esir alınması Türkiye’nin yönetilmediğini gösteriyor” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/kilicdaroglu-kucuk-ortak-buyuk-ortagi-esir-almis-6140479/

İşte bu konuşmalar, söylemler, bu içerikte yazılar, haberler, yorumlar, karikatürler vb AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının yargılanma sürecindeki savunmalarında dile getireceği veriler olacak…
Kararlarında, uygulamalarında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin etkin kuşatması, baskısı altında kaldığını söyleyecek.

Etkili olacak mı?

Yargıçlar dikkate alacaklar mı?
Alsalar, ne derece alacaklar?

Öngörüm yok…

Ama…
O yargılamada, bu verilerle kalmayacağını, Devlet Bahçeli ile ilgili “özel bilgiler” sunabileceğini düşünüyorum.
Belki de, Bahçeli ile ilgili özel bilgiler için çoktan düğmeye basmıştır.

Devlet Bahçeli’yi, yakınındakilerin bile göremediği, ayırtına varamadığı “geri plan”da kalmayı ve geri planda kalarak çok işler yapmayı, yaptırmayı ustaca bilen Mareşal Fevzi Çakmak’a benzetirim.
Bahçeli için “2’inci Mareşal Fevzi Çakmak” derim.
Öyle olmasaydı, Devlet Bahçeli de, ülkücü ve partili arkadaşları gibi 12 Eylül faşist askeri darbede gözlem altına alınırdı, işkenceden geçirdi, cezaevine konurdu, yargılanır ceza alırdı…

O süreci yaşayanlardan Yaşar Okuyan şu aralar nedense suskun!

Şimdilerde değil ama AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, savunmalarındaki sunumlarıyla “deşifre” olacak Devlet Bahçeli de boş durmayacak; AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı hakkında “bildikleri”ni bir bir dökecek.

Öyle düşünüyorum…

Kaçınılmaz gerçekleşecek yargılamanın, evrensel hukuk ve yargı sınırları içinde yapılıp sonlanması, asla hukuk dışı, ilkel kararlar alınmaması, tarihimize “ikinci kez kara leke” düşmemesi Atatürkçü bir yurtsever olarak, dileğimdir…

1975’LERDE “AKADEMİSYEN” DEVLET BAHÇELİ SANKİ ÇAKICI VE ARKADAŞLARININ SİCİL AMİRİ!..

150 150 bakikarakol

“Alaattin Çakıcı benim dava arkadaşımdır. Bu bir.
Alaattin Çakıcı şehidimizin oğludur. Bu iki.
Alaattin Çakıcı vatan ve millet sevdalısıdır. Bu üç.
Alaattin Çakıcı üzerine atılı suçların bedelini yaklaşık 20 yıl cezaevinde kalarak ödemiş bir ülküdaşımızdır. Bu da dört.
Kılıçdaroğlu anlar mı bilemem, yine de söylemek durumundayım.
Ülkücüden mafya, mafyadan da ülkücü olmaz, olamaz.
Alaattin Çakıcı’nın bu devlete, bu millete nasıl hizmet ettiğini bilenler bilir, bilmeyenler de kendileri bilir.
Kılıçdaroğlu’nun Alaattin Çakıcı’ya mafya lideri, yer altı dünyasının karanlık yüzü demesi bizim nezdimizde yok hükmündedir.
Çakıcı, bebeklere kurşun sıkmadı, karakolları ateşe vermedi, askerimize, polisimize silah çekmedi, yollara mayın döşemedi, millete ve vatana ihanet etmedi.
Kılıçdaroğlu eğer mafya görmek, mafyayla tanışmak istiyorsa birlikte yol yürüdüğü, birlikte anayasa hazırladığı teröristlere baksın, onların yüz hatlarını dikkatle incelesin.
Alaattin Çakıcı ve onu gibi arkadaşlarımız bir dönem Türk devletine karşı saldırı ve suikast düzenleyen terör örgütleriyle korkusuzca mücadele etmiştir.
Kılıçdaroğlu sokağa çıkmaya korkarken, onlar mesela 31 diplomatımızı şehit eden ASALA terör örgütünün peşine düşmüşlerdir.
Devlet ve millet namına gövdelerini taşın altına koymuşlardı.
Ermeni terör örgütlerinin eylemleri neticesinde 1970’ler ve sonrasında 58’i Türk vatandaşı olmak üzere 77 kişi hayatını kaybetmiş, çok sayıda kişi yaralanmıştı.
Kılıçdaroğlu bu işlerden anlamaz, tehditler karşısında sıcak yatağından başını kaldıramaz.” http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4739/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_24_Kasim.html

Bu sözleri söyleyen, “Cumhur İttifakı”nın ve Cumhur İttifakı İktidarı”nın ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’dir.
Önceki gün (24 Kasım 2020 Salı) partisinin grup toplantısında söyledi.
1975’lerde “akademisyen” Devlet Bahçeli bu sözleriyle sanki Alaattin Çakıcı ve arkadaşlarının sicil amiri!..

Adana ve İstanbul’da özellikle “özel kolejler”de okuması dikkat çeken Devlet Bahçeli, grup konuşmasında bu sözlerle de kalmıyor, “Ne hazin ve hüsran verici bir çelişkidir ki, Kılıçdaroğlu’na göre terörist Demirtaş hakkındaki iddianameleri bir madalya olarak göğsünde taşımalıdır.
İP Başkanı’nın evine de kahvaltıya gidebilecektir.
Peki, asıl mafya, asıl yer altı dünyasının elamanı Demirtaş değil midir?” dedikten sonra şöyle sürdürüyor:
“Kılıçdaroğlu hakkında Başkanlık Divanı üyesi üç değerli arkadaşımızın hazırlayıp Cumhuriyet Savcılığına bildirdiği şikayet dilekçesinin bir fezleke olarak TBMM gelmesi önemli bir gelişmedir.
Acil beklentimiz, Kılıçdaroğlu hakkında düzenlenen fezlekenin genel kurula kısa süre içinde intikal etmesi ve karara bağlanmasıdır.”

Bir siyasi parti Genel Başkanı, bir başka siyasi parti Genel Başkanı için nasıl böyle konuşur, istemde bulunur?!

Böyle bir istemin yerine getirilmesi demek, ülkenin ikinci büyük siyasi parti Genel Başkanının dokunulmazlığının kaldırılması, cezaevine konulması demektir!

Dehşet verici!
Ve dehşet verici ilkel, gerici bir anlayış!

Böylesi çağdışı “istem” sahibi Bahçeli’nin “ipliğini pazara çıkarma”sı gerekenlerin başında gelen, “hakkında fezleke düzenlenmesi” istenen Genel Başkan “adı lazım değil” ne yapıyor?!
Evlere şenlik!
Aynı günkü (24 Kasım 2020 Salı) grup konuşmasında esip gürlüyor, “Eğer benim dokunulmazlığımı kaldırmazsanız namertsiniz, vatan hainisiniz. Sizden mi korkacağım ben? Söyledim, yine söylüyorum. Bir canım var memleketime, bayrağıma, vatanıma feda olsun” https://odatv4.com/dokunulmazligimi-kaldirmazsaniz-namertsiniz-vatan-hainisiniz-24112031.html diyor.

Geçiniz bunları geçiniz!

Genel Başkanı olduğunuz partiye kazandırdığınız(!) MHP ve Ülkü Ocakları kökenli iki üyeniz var.
Onlar, Devlet Bahçeli’nin geçmişini çok iyi bilirler.
Örneğin: 1980 12 Eylül faşist askeri darbe sürecinde, gözlem altına alınmayan, sorgudan geçmeyen, işkence görmeyen, cezaevlerine konmayan, hapis cezaları almayan MHP’li ve Ülkücü kalmazken, Devlet Bahçeli’ye dokunulmamasındaki ve de Bahçeli’nin, Alaattin Çakıcı ile arkadaşlarını “sicil amirleri” gibi koruyup kollamasındaki sırrı/gizi size çok güzel rapor ederler.
Dahası…
Partiden hangi Milletvekiline “Devlet Bahçeli çalışması” görevi verilse, her şey çorap söküğü gibi sökülecek, karanlıkta kalanlar aydınlanacak.
Neden böyle bir çalışma düşünülmüyor, başlatılmıyor, yürütülmüyor da, kuru gürültü yapılıyor, iç boş söylemler yeğleniyor?!

Şundan:
https://twitter.com/BakiKarakol/status/1331505570549993472/photo/1 linkindeki raporu yazanların ve uygulayanların, uygulatanların işbirlikçilerinden, hizmetlilerinden biri!..

Ne acı!..

“Adı lazım değil”in, “Ak Parti içinde iyi niyetle çözüm üretmek isteyenler var ama küçük ortak büyük ortağı esir almış. Ak Parti gibi Türkiye’yi tek başına 18 yıl yöneten bir partinin küçük ortak tarafından esir alınması Türkiye’nin yönetilmediğini gösteriyor” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/kilicdaroglu-kucuk-ortak-buyuk-ortagi-esir-almis-6140479/ tümceleriyle de yardımcı olduğu AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının ayırtına vardığı şeyi yarın yazacağım…

BAHÇELİ, ARINÇ’A “ASLINA MI ÇEKİYORSUN, NESLİNE Mİ ÖZENİYORSUN?” SORUSUYLA NEYİ VURGULUYOR?!.

150 150 bakikarakol

AKP-MHP oluşumlu “Cumhur İttifakı’nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın küçük ama “etkili” ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin dünkü (24 Kasım 2020 Salı) grup konuşmasında, AKP’nin kurucusu, AKP eski Milletvekili, eski Bakan, Kamutay (TBMM) eski Başkanı, dün akşam saatlerine kadar Cumhurbaşkanlığı İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç için “çok ağır sözler” etti.

Şöyle:

“Halen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi olan siyaset eskisi bir şahsın, televizyona çıkıp Sorosçu Osman Kavala ile terörist Demirtaş’a güzellemeler yapması kelimenin tam anlamıyla çarpıklık, hatta ahmaklıktır.
Bu şahsın iki suçlunun serbest bırakılmasını istemesi suçluyu övmektir, suça iştiraktir, ihanete yataklıktır.
Terörist Demirtaş’ı ve Kürt kökenli kardeşlerimizi tanımak için Devran isimli hikâye kitabının okunmasını öneren bu gafil terör propagandasını alenen, milletimizin gözünün içine baka baka yapmıştır.
Sayın Arınç, biz Kürt kökenli kardeşlerimizi bir teröristin anlatıldığı kitaptan değil, hayatın bizatihi içinden, milletimizin şerefli mensubu olmalarından, anıda, acıda ve gelecekte birlikte olmamızdan tanıyor ve onlara baktığımız zaman tıpatıp kendimizi görüyoruz.
Devran isimli kitap bir terör anlatısıdır.
Devran isimli şahıs bir teröristtir. Yazan da teröristtir.
Demirtaş’a masum gözüyle bakıyorsan, teröristlerin saldırısıyla şehit olan Yasin Börü’ye, Eren Bülbül’e, 11 aylık Bedirhan bebeğe ne diyeceksin?
Emzikli bebeklerin öldürülmelerini nasıl anlatacaksın?
Hamile kadınlarımızın kurşunlanmasını nasıl yorumlayacaksın?
6-8 Ekim olaylarında katledilen 53 insanımızı nasıl izah edeceksin?
Sayın Arınç nereye varmak, ne yapmak istiyorsun?
Aslına mı çekiyorsun, nesline mi özeniyorsun?
Nedir seni teröristlere sempatiyle baktıran?
Sen Devran’ı bırak da Mehmetlere bak, belki olmayan vicdanın kanar.
Sen terör kervanına girmeyi bir kenara bırak da, millet ne diyor, tarih ne diyor, şühedamız ne diyor ona dikkat et, bunları kendine rehber tayin et.
Özgürlükçü düşünelim diyor, yani demek istiyor ki, teröristler serbest kalsın, Türkiye’ye kast edilsin.
Bu ahlaksız bir üslup, akılsız bir teklif değil midir?
Neyin özgürlüğü, elinde silahla dağda gezene özgürlük değil, milletin demir yumruğu layıktır.
Bülent Arınç Türkiye’ye kim tuzak kurmuşsa, Cumhur İttifakı’na kimler hasımsa, iç barış ve huzur ortamını kimler bozmak istiyorsa onlara muhabbetle yaklaşmaktadır.
Gezi olaylarının sponsoru olan Sorosçu Osman Kavala’nın, özgürlükçü düşünerek serbest kalmasını gündeme getirmek hangi akıl ve mantığın ürünüdür?
Aynı görüşü CHP de seslendirmektedir.
Kaldı ki, CHP’li sözcüler Arınç’ı vicdan olarak tanımlayıp takdir etmişlerdir.
O halde vicdanı yeniden tarif etmek hepimiz için ana görevdir.
Merhum Nurettin Topçu der ki, vicdan, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt etme melekesidir.
Bu tefriki, bu tespiti yapamayanların vicdanı yoktur, vatan sevgisi yoktur, bir gözleri Pensilvanya’da, diğeri de Kandil’dedir.
Anlaşılan zillet yeni isimleri devşirmektedir.
Yıkım kadrosuna yenileri katılmak için hazırda beklemektedir.
Demirtaş teröristtir, Devran isimli kitap terör propagandadır.
Bizim nazarımızda aksini iddia eden kim olursa olsun bölücüdür, terörsevicidir, fitnenin elebaşıdır.” http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4739/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_24_Kasim.html

Dedim ya, çok ağır sözler!

Hele şu üç soru:
“Sayın Arınç nereye varmak, ne yapmak istiyorsun?
Aslına mı çekiyorsun, nesline mi özeniyorsun?
Nedir seni teröristlere sempatiyle baktıran?”

Hele de şu “Aslına mı çekiyorsun, nesline mi özeniyorsun?” sorusu!

Bu soruya dikkat kesiliyorum!
Altında “büyük bir anlam” var!
Ne olduğunu Devlet Bahçeli biliyor!
Ve…
Nereden biliyor?!

Bülent Arınç, kurucusu olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’nden değil ama Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyeliği’nden istifa ettiğini https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/son-dakika-bulent-arinc-istifa-etti-6139457/ açıklarken, Bahçeli’nin bu zehir zemberek “çok ağır” sözlerine, tek sözcük etmedi.
Yoksa…
“Etmemesi” için uyarıldı mı?

Şu soruları da sorayım:
Arınç, Bahçeli’nin karşı çıkması ve istemde bulunması üzerine mi görevden alındı?
Bahçeli’nin bu kadar etkili olmasının nedeni ve kaynağı ne?
Bahçeli “yaptırım gücü”nü nereden alıyor?
Arınç’ın istifasının kabul edilmesinde özne neden “Cumhur İttifakı” ve “Cumhur İttifakı İktidarı”?
Arınç, kurucusu olduğu AKP’den de ihraç edilecek mi?
Arınç’ın ihracı AKP’de nasıl bir durum ve kamuoyunda da nasıl bir algı yaratır?

Şu öngörümle bitireyim:
İstenildiği kadar sahiplenilsin, “güçlülüğü” vurgulansın; emperyalist projeler “Yeşil Kuşak”, “Ülkücü Kuşak”, “Cumhur İttifakı”, “Cumhur İttifakı İktidarı”, “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” çatırdamanın ötesinde, ç ö k ü y o r !..

“TEHDİTÇİ” ÇAKICI GİBİ BAHÇELİ DE “DEŞİFRE” OLURSA… VE “AKP’DE ÖZGÜL AĞIRLIK”TAN, “FİTNECİ” ARINÇ’A…

150 150 bakikarakol

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanın damadı Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığından istifası -ama hala 26 Ağustos 2016’da kurulan Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulu Başkanvekili- içte ve dışta bomba etkisi yaptı.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, ailesi, AKP, AKP-MHP ortaklı “Cumhur İttifakı” ve “Cumhur İttifakı İktidarı”, ciddi biçimde olumsuz etkilendi.
“İstifa” ve “etkisi”, Türkiye ve dünya gündeminde günlerce kaldı; konuşuldu, tartışıldı.
Kurtulma anca, bir “mafya baronu”nun, Türkiye’nin ikinci büyük siyasi partisinin Genel Başkanının çirkin sözcüklerle, iki gün üst üste “tehdit” edilmesiyle olabilirdi.
Öyle oldu.
“Cumhur İttifakı” ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın küçük ama etkili ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “tehdit” sahibini, “Ülküdaşım”, “Dava arkadaşım” diyerek sahiplenmesi de işe tuz biber ekti.
Bu süreç içinde, “tehditçi” Alaattin Çakıcı -değim yerindeyse- “deşifre” oldu.
Fatih Ertürk’ün Halk TV’de Cumartesi (21 Kasım 2020) gecesi yayınlanan “Türkiye Nereye?” programına telefonla katılan Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi ve yazarı Saygı Öztürk, “ALAATTİN siyasette, bürokraside, cezaevinde ÇAKICI” kitabından anlatılarda bulundu.
www.odatv4.com internet gazetesi de, yandaş Sabah Gazetesi’nin yazarı Ferhat Ünlü’nün “Çakıcı’nın Japonya’daki telekulak şifreleri” başlıklı inceleme yazısını https://odatv4.com/alaattin-cakicinin-mit-dosyasi-22112056_m.html yayınladı.

“Deşifre” olduğu için “Çakıcı ayrıntısı”na girmeyeceğim.

20 Kasım 2020 Cuma günü, Halk TV’de Fatih Ertürk’ün “Günün Raporu” programının katılımcılarından, AKP’de 3 dönem Milletvekilliği, MKYK üyeliği, Genel Başkan Yardımcılığı yapan Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’dı.
Özdağ, eski bir “Ülkücü” olduğunu birkaç kere belirtti ve 12 Eylül Askeri darbe döneminde gözlem altına alınmayan, cezaevlerinde işkence görmeyen, cezalar alıp mahkum olmayan MHP’li ve Ülkücü’nün kalmadığını, ama tek bir kişinin gözlem altına dahi alınmadığını, o kişinin ise Devlet Bahçeli olduğunu söyleyince, kardeş kanının oluk oluk aktığı 12 Eylül öncesi süreçte MHP Genel Sekreter Yardımcı olan ANAP Milletvekili , merhum Mesut Yılmaz Hükümeti’nde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapan Yaşar Okuyan’ın aynı içerikteki sözlerini anımsadım.

Okuyan şimdi CHP’li…

MHP’nin merhum Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in danışmanı, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Alaattin Aldemir de şimdi CHP’li ve “adı lazım değil”in danışmanı.

Bu iki MHP kökenli, Devlet Bahçeli’yi en iyi tanıyan, en iyi anlatıp tanıtacak kişilerdir.
Sessiz kalmamalılar.
Şimdiki Genel Başkanları “adı lazım değil”i, geçmişteki, özellikle o kanlı 12 Eylül 1980 öncesi süreçteki Devlet Bahçeli konusunda bilgilendirmeliler.
Ya da…
“Adı lazım değil” iki “partidaşından” ayrıntılı Devlet Bahçeli bilgisi, brifingi almalıdır.
Her iki durumda da ortaya ne çıkar?
Bilemiyorum.
Ama…
Bir şey çıkacağını hissediyorum.
Bu da, “Devlet Bahçeli’nin de deşifre olması” demek…
Faşist 12 Eylül askeri darbeye hizmet ettiği netlik kazanırsa, Devlet Bahçeli siyasi yaşamında ve Türk Tarihi’ndeki yerinde çok ciddi sıkıntı yaşar.

Bu arada…
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının “fitneci” dediği, “Benim, AKP’de özgül ağırlığım var” sözünün sahibi Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Üyesi Bülent Arınç, gazeteci Murat Çelik’e konuşmuş.
“Dünkü konuşma beni çok rencide etti. Sayın Cumhurbaşkanı çok ağır bir konuşma yaptı.
İstifa ettiğim yönünde bazı söylentiler çıkmış ama şu an için bu doğru değil” demiş, sürdürmüş:
“Ben başkaları gibi Twitter’dan, Instagram’dan istifa etmem.
Oluşan durumla ilgili, Sn. Cumhurbaşkanı ile bizzat görüşmeyi bekliyorum.
Kendisiyle görüştükten sonra gereken neyse onu yapacağım.
Gelişen şartlar altında o konuşmayı yapmaya neden ihtiyaç duyduğunu kendisinden dinlemek isterim.
Kendisinden dinledikten sonra, ‘O konuşmanın muhatabı bendim. Bu durumda buyurun istifa mektubumu’ diyebilirim.
Benim üzerimden hem Sayın Cumhurbaşkanımızın hem de Yüksek İstişare Kurulu’nun (YİK) yıpratılmasına izin vermem. Bana yakışmaz.
Daha önce de bazı açıklamalarım üzerine ‘Bunları söyleyen birinin YİK’te ne işi var’ türünden yorumlar yapanlar oldu. Oysa benim yapacak daha çok işim var.
Ama öyle bir noktaya gelir ki bazen, orada kalmaktansa gitmek daha yerinde olur.”

Arınç, “Görünen o ki, Cumhurbaşkanı görüşmeniz istifanızla sonuçlanacak” diyen Gazeteci Çelik’in “Peki sadece Cumhurbaşkanlığı YİK üyeliğinden mi ayrılacaksınız, yoksa AK Parti’den de istifanız söz konusu mu?” sorusuna yanıtı ise “Elbette sadece YİK’ten. Partiden neden istifa edeyim?” olmuş. https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/bulent-arinctan-istifa-sinyali-6138104/

“CUMHUR İTTİFAKI”NIN VE “CUMHUR İTTİFAKI İKTİDARI”NIN YAZGISINI BELİRLEYECEK…

150 150 bakikarakol

“İki davadaş”:
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Mafya Baronu” Alaattin Çakıcı…
Çakıcı, Kamutay’ın (TBMM’nin) 2’inci büyük siyasi partisinin Genel Başkanını sosyal basından iki gün üst üste tehdit etti.
Bir numaralı gündem oldu.
Günlerce gündemde kaldı.
Tam gündemden altlara inecekken, Bahçeli twitter hesabından “davadaşı”na sahip çıktı.
Gündeme bomba düştü.

Aradan çok gün geçmedi…
“Berbat”lığından ünlü “Şeyini şey ettiğimin şeyi” sözünün sahibi, AKP kurucularından, AKP eski Milletvekili, Kamutay eski Bakanı Başkanı, AKP İktidarlarının eski Başbakan Yardımcısı, şimdi de “Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Üyesi” Bülent Arınç, Haber Turk (Haber Türk değil) TV kanalında bir tartışı programına çıktı.
“Ben, Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı adaletten yanayız. Biz adil yargılama istiyoruz. Ancak hakimler yanlış yapıyor. Uyarıyorum, yakın gelecekte onlar zarar görür” dedi.
Üç yıla yakın tutuklu Selahattin Demirtaş ile Osman Kavala’nın “tahliye edilmeleri gerektiği”ni söyledi.
Ortalık yıkıldı.
Gündem altüst oldu.
“İki davadaş”, gündemin altlarına indi.
Bizzat AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanından “yalanlama” içeriğinde tepki, açıklama gelmeyince, dendi ki ““Cumhurbaşkanının haberi, bilgisi, izni olmadan Bülent Arınç böyle konuşamaz.”
(Arınç “Ben, Cumhurbaşkanı ve adalet bakanı adaletten yanayız. Biz adil yargılama istiyoruz…” derken, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, Anayasa Mahkemesi’nin bir kararı için “Tanımıyorum. Saygı duymuyorum” dediğini ve 2010’dan sonra AKP iktidarlarında, hele de “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nde “Adalet”in ne hallere düşürüldüğünü, yapılan anketlerde “güven duyulmayan kurumlar” arasında en altlarda geldiğini unutmuş olmalı!)

Derken…
Arınç’a, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanından beklenen yanıt, Burdur, Gümüşhane, Isparta, Kastamonu, Sinop AKP 7’inci Olağan İl Kongrelerinden geldi.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı “Biz milletimize verdiğimiz her sözde samimiydik. Biz ülkemize yaptığımız hizmette, her yatırımda, her projede samimiydik. Biz Türkiye’nin bölgesel ve küresel düzeydeki her çıkarını savunurken samimiydik. Biz doğrudan bekamızı hedef alan saldırılar karşısında verdiğimiz her mücadelede samimiydik. Biz 83 milyon vatandaşımızın her birinin özgürlüğünü genişletmek, güvenliğini temin etmek, refahını artırmak için attığımız her adımda samimiydik. Cumhur İttifakı’nı kurarken de samimiydik” -(tümcelerin dili geçmiş zamanda bitmesi anlamlı, dikkat çekici)- dedi.
“Sayın Bahçeli’yi ve tüm MHP camiasına 15 Temmuz darbe girişimi ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi başta olmak üzere, ülkenin ve milletin menfaatine olan her hususta yanımızda bulundukları için bir kez daha şükranlarımı sunuyorum” tümcesiyle, “Cumhur İttifakı”nın ve Cumhur İttifakı İktidarı”nın küçük ama “etkin” ortağı Bahçeli’ye teşekkür etti, güven verdi.
(Çünkü: Bahçeli ve partisi, Arınç’ın sözlerinden ve Arınç’a yanıt verilmemesinden, ittifakı bozacak/bitirecek derecede rahatsızdı.)
Ve şöyle sürdürdü:
“Son günlerde bizimle asla ilgisi olmayan kimi bireysel açıklamalar ile reform gündemimize yaptığımız vurgular bahane edilerek yeni bir fitne ateşi yakılmaya çalışıldığını görüyoruz. Velev ki geçmişte birlikte çalışmış olsak bile hiç kimsenin şahsi ifadeleri Cumhurbaşkanı’yla, Hükûmetimizle, Partimizle ilişkili hâle getirilemez. Bizim ne dediğimiz, nerede durduğumuz, nereye gittiğimiz bellidir ve istikametimizde en küçük bir değişiklik yoktur.
Şu anda yargının tasarrufu altında olanlar bizim yüzlerce, binlerce insanımızın, Yasin Börü’lerimizin ölümüne neden olanlar, Kobani katliamının failleri hiçbir zaman Tayyip Erdoğan tarafından, dava arkadaşları tarafından asla ve asla savunulamaz. CHP’nin ve arkasındaki mahfillerin dümen suyuna girenlere, ‘Siz gidin heykellerinizle, iç kavgalarınızla, karanlık pazarlıklarınızla uğraşın, düşün bu ülkenin ve milletin yakasından.’ diyoruz. Türkiye’yi dışarıya şikâyet ederek, başka ülkelerin yönetimlerine bize nasıl ve nerelerden saldıracaklarının akıllarını vererek, dün söylediğini bugün yalanlayarak siyaset yaptığını sananların sonu hüsran olacaktır. Gezi eylemlerini organize edenlerin savunucu olamayız.
Terör örgütleriyle el ele, kol kola, omuz omuza, Ankara’dan İstanbul’a yürüyenlerle biz birlikte olamayız. Gezi olaylarının finansörü olanlarla, Kavala’larla, onlarla hiçbir zaman bir arada olamayız. Kobani’yi unutamayız. Biz Diyarbakır’da Kürt kardeşlerimizi öldürenlerle, onların savunuculuğunu yapamayız. Hukuka sarılarak onların savunmasını yapmaya girenler kusura bakmasınlar artık şunu bilmeleri lazım ki AK Parti hiçbir zaman bunları savunmamıştır, savunmaz. Ama AK Parti Diyarbakır’da öldürülen Yasin Börü kardeşlerimizin yanındadır, yanında olmaya devam edecektir.”
(İrdelenecek öyle sözcükler, tümceler var ki!..
Örneğin:
“Siz gidin heykellerinizle (…) uğraşın” ne demek?!
“Heykelleriniz” sözcüğüyle gene nereye vurgu yapılıyor?!)

Bülent Arınç kendine bu sözlerden ötürü “Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi” koltuğunda oturuyor olacak mı?..
Veya…
Bülent Arınç bu sözlerden ötürü “Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi” koltuğunda oturuluyor olacak mı?..
Bahçeli de bizim gibi, biz de Bahçeli gibi, bunun sonucunun merakı ve beklentisi içindeyiz.
Çünkü:
“Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın yazgısını (kaderini), Bülent Arınç’ın “Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi” görevinden alınıp alınmaması belirleyecek.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, yukardaki sözlerinden birkaç saat sonra, Suudi Arabistan’ın dönem başkanlığındaki G-20 Liderler Zirvesi’nin “Kapsayıcı, Sürdürülebilir ve Sağlam Bir Gelecek İnşa Etmek” başlıklı 2’inci oturumuna Vahdettin Köşkü’nden canlı bağlantıyla katıldı, şu çok doğru sözleri etti:
“İnsana hizmet etmeyen, insana huzur, esenlik ve değer vermeyen, adaleti ve güvenliği temin etmeyen bir sistemin başarı şansı yoktur. Hırs, tahakküm, adaletsizlik ve rant üzerine kurulu mevcut küresel ekonomik mimarinin, ne insanı, ne de tabiatı koruması mümkündür.”
Bu sözlere imzamı atıyorum.
Atarken de, bu doğru sözlerin bana, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni anımsattığını ve “Bu sözler tam da, ucube ‘Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni tanımlıyor, anlatıyor!” dedirttiğini eklemeliyim…

ALAATTİN ÇAKICI KONUŞURSA… VE AKP GENEL BAŞKANI CUMHURBAŞKANININ “GİZLİ AJANDADAN SUNUŞ” OLARAK ALGILADIĞIM SÖZLERİ…

150 150 bakikarakol

“Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “CHP Genel Başkanı’nın hakaret ve hıyanetlerine sosyal medyadan yayımladığı bir açıklamayla tepki gösteren değerli Ülküdaşım Alaattin Çakıcı’ya mafya bozuntusu demek, yeraltı dünyasının karanlık yüzü suçlaması getirmek müfterilik, seviyesizlik, rezilliktir.
(Alaattin Çakıcı) Elbette üzerine atılı suçların bedelini uzun yıllar cezaevinde kalarak ödemiş bir vatan evladıdır” https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mhp-genel-baskani-bahceli-alaattin-cakici-benim-dava-arkadasimdir-316478h.htm
twitter paylaşımıyla, Nisan (2020) ayı ortalarında, cezaevinden çıkmasını sağladığı “Mafya Baronu” Alaattin Çakıcı’ya, “Ülkücü babanın oğlu”, “Ülke ve millet sevdalısı Ülkücü” ve “dava arkadaşı” olduğu için mi arka çıkmıştır?!
Yoksa…
Çakıcı’da, bilinmesini istemediği bir “sır” ve o “sır”dan ötürü bir “korku” mu var?!.
Bu soruyu, bir bilgiye dayanarak sormuyorum, gazeteci duyarlılığıyla kendi kendime soruyorum, sorguluyorum.
“12 Eylül süreci”ne gidiyorum; sürecin içinde turlar atıyorum…
Konunun uzmanları, er geç, 12 Eylül (1980) faşist askeri darbeyle noktalanan “süreci” araştıracaklar, karanlığı aydınlatacaklar, karanlıkta kalmış her şeyi açığa çıkaracaklar.
Bu çalışma sonucu, Devlet Bahçeli-Alaattin Çakıcı ilişkisi de, Bahçeli’nin Çakıcı’ya kol kanat germesi de bilinir olacak.

“Cumhur İttifakı’nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın ortağı Bahçeli’nin, “Ülkücü şehidimizin oğludur. Üülke ve millet sevdalısı bir Ülkücüdür. Benim dava arkadaşımdır” diyerek sahiplendiği, koruduğu Alaattin Çakıcı’yı, “Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın büyük ortağı AKP, “Hakaret, tehdit, küfür, kötü söz kimden gelirse, kime karşı yapılırsa bu yanlıştır. Doğru değildir. Hukuk çerçevesinde gereği yapılır, yapılmalıdır” https://www.gercekgundem.com/siyaset/231009/akpli-bulent-turan-alaattin-cakici-hakkinda-sorusturma-baslatildi tümceleriyle yermiştir.
Yergi, AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan’dan gelmiştir.
Turan, Savcılığın, Alaattin Çakıcı hakkında soruşturma başlattığını açıklamıştır.
(Açıklamanın, soruşturma başlatan Cumhuriyet Savcılığı’dan değil, AKP Grup Başkanvekili tarafından yapılmasını yadırgadım.)
İki ortaktan birinin sahiplendiği, diğerinin yerdiği ve yargı sürecinden “hoşnut” olduğunu dile getirdiği olay, ortakları birbirine düşürür mü? Ortaklık dağılır, biter mi?
Göreceğiz.
Belirleyici, yargı süreci olacak.
Öngörüm:
Kamuoyunun beklentisi doğrultusunda gelişme yaşanmayacak.
Yani…
Çakıcı’yı cezaevine tıkacak bir durum olmayacak.
Çünkü:
Alaattin Çakıcı “boş” biri değil; bildiklerini konuşursa, ortaya çok şey dökülür, “Cumhur İttifakı” dağılır, “Cumhur İttifakı İktidarı” çöker.
“Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin sonu gelir.
Bunların hiçbirinin olmasını AKP istemez.
Ama…
İyi Parti’den “işaret” alınırsa, MHP ile yollar ayrılır, Çakıcı’ya cezaevi yolu görünür.

Bu arada…
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, önceki gün (18 Kasım 2020 Çarşamba) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB’un) “Türkiye Ekonomi Şûrası”nda yaptığı konuşması içinde geçen şu “Artık vites yükseltmenin bile yeterli olmadığı, araç değiştirmenin gerektiği bir dönemdeyiz. Bunun için ne gerekiyorsa yapmaya kararlıyız.
Temelini attığımız -tabiri caizse- kaba inşaatını tamamladığımız binamızı artık nihai hâle getirecek atılımın eşiğindeyiz. İnşallah ülkemiz hazırlık devrini geride bırakıp artık şahlanış dönemine giriyor.
Ülkemizi bugünkü bölgesel ve küresel liderlik seviyesine sizlerle birlikte getirdik” https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/122863/-ulkemiz-hazirlik-devrini-geride-birakip-artik-sahlanis-donemine-giriyor- sözlerini, “gizli ajandadan sunuş” olarak algıladım.
Halkımızın, ne “Ilımlı İslam”a, ne “Hilafet”e izin vermeyeceğini, “Demokratik, Laik Cumhuriyet”e sıkı sıkıya sarılacağını, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nden “Parlamenter Sistem”e dönüşü sandığa atacağı “oy”la sağlayacağını biliyorum…

“ÜLKÜDAŞ” VE “DAVA ARKADAŞI” DEVLET BAHÇELİ İLE ALAATTİN ÇAKICI HERKESTEN ÖNCE DUYARLI OLMAK ZORUNDALAR!..

150 150 bakikarakol

“Mafya lideri” denilmesine, yazılmasına karşıyım.
Diyenler, yazanlar “Mafya” sözcüğü ile “Lider” sözcüğünün anlamını bilmiyorlar.
Anlamlarını bilmediği sözcükleri yan yana getirip yazanlar, söyleyenler zır cahillerdir.

Anlamlarını verdiğimde, beni haklı bulacaksınız.
Mafya:
“Yasadışı işler çeviren, bu işleri yaparken cinayet bile işlemekten çekinmeyen bir tür gizli örgüt”tür.
Lider:
Önder.
Önder:
“Büyük bir işte, bir topluluk davasında önayak olan, kendisine uyanları yöneten kimse (lider, şef).

Bu tanımlara göre, “lider” sözcüğünün, “mafya” sözcüğü ile yan yana getirilmesi doğru ve etik değil.

Bu yüzden, “Mafya lideri” demiyorum, ”Mafya Baronu” diyorum.

Baron “Eskiden, kimi Avrupa ülkelerinde soylulara verilen, aşaması kont ile şövalye arasında bulunan bir soyluluk sanı” biçiminde tanımlanır ama günümüzde anlam değişimine uğramıştır.
O değişim de, “Yanlış ve yasadışı işlerin paralı, güçlüsü” demek.

Ülkemizde de var olan “Mafya Baronları”, AKP iktidarları ve “Cumhur İttifakı İktidarı”na kadar, kendi aralarında savaşırlardı; siyasayla (politikayla) ilgilenmezlerdi, siyasacıları (politikacıları) “tehdit” etmezlerdi.

MHP ve AKP Genel Başkanlarından sonra, partim CHP’min başındaki Soroscu “adı lazım değil”i, ağır sözcüklerle yermekle yetinmeyip “tehdit” eden “ Mafya Baronu” Alaattin Çakıcı hız kesmiyor!

Önceki gün ve dün, “adı lazım değil”e tehditler savurup duruyor.

Bildiğiniz için, ayrıntıya girmiyorum.

Uzun yıllar cezaevinde kalan, ancak “Cumhur İttifakı”nın etkili ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin özel yoğun uğraşları sonucu, “Cumhur İttifakı İktidarı”nın “af”fıyla bu yılın (2020’nin) Nisan ayı ortalarında cezaevinden çıkan Çakıcı’nın, Kamutay’ın (TBMM’nin) 2’inci büyük partisinin Genel Başkanına yönelik “tehdit”ine, “Cumhur İttifakı”nın ve Cumhur İttifakı İktidarı”nın ortakları AKP’den, MHP’den, tepki gelmemesine dikkatinizi çekmek isterim!

“Tepki” beklerken, Bahçeli’den “destek” geldi!

Kuruluşu 18 Mart 1966’da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi ve Ziraat Fakültesi’nde gerçekleşen “Ülkü Ocakları”nın kurucularından Devlet Bahçeli’nin resmi twitter hesabından gerçekleştirdiği paylaşımını, www.yenicaggazetesi.com.tr aynı gün (18 Kasım 2020 Çarşamba) saat 21.22’de “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: Alaattin Çakıcı benim dava arkadaşımdır”
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mhp-genel-baskani-bahceli-alaattin-cakici-benim-dava-arkadasimdir-316478h.htm başlığıyla manşetten verdi.

“Ülküdaşım Alaattin Çakıcı’ya mafya bozuntusu demek, ‘yeraltı dünyasının karanlık yüzü’ suçlaması getirmek müfterilik, seviyesizlik, rezilliktir” tümcesini eden Bahçeli ile Çakıcı’nın “Ülküdaş”, “dava arkadaşı” olmasına bir şey diyemeyiz.

Ancak…
Usuma, 1980 öncesi, o, kardeşkanının oluk oluk aktığı/akıtıldığı zor günler geldi!

Faşist 12 Eylül askeri darbenin olması için, Ülkücü Gençlik ile Sol Gençlik birbirine kırdırıldı!
Günde ortalama 25 insanımız yaşamını yitiriyordu, 300-500 insanımız ağır, hafif yaralandı!

Merakımdan soracağım:
O karanlık süreçte Devlet Bahçeli, Alaattin Çakıcı neredeydiler?!
Komünizmi getirecekleri savlanan sol gençliğe karşı kanlı savaşın neresindeydiler?!
İki sorunun da yanıtı “Evet” olursa, “tehdit”le baş gösteren eylem, 80 öncesi kanlı günlerin benzerinin altyapısı mı?!

Aman ha!
Aman ha!
O günleri yaşadım!
O günlere yaşananlara tanıklık ettim!
Tanrı, bir daha o “zor günler”i ülkemize, halkımıza yeniden -değil ülkemize ve halkımıza, hiçbir ülkeye, hiçbir halka- yaşatmasın!

Düşman pek sever ama iç savaş kadar berbat savaş yoktur!

Herkes çok duyarlı olmalı!
Herkes duyarlı olmak zorunda!
Herkesten önce de Bahçeli ve Çakıcı!..

“KANAL İSTANBUL”, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NİN DEĞİL, EMPERYALİST ABD’NİN PROJESİDİR!..

150 150 bakikarakol

Süleyman Soylu’nun, “Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi”nin halkın oyu ile seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı tarafından “Bakan” olarak atandığı “İçişleri Bakanlığı”nın, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, İBB’nin “Ya Kanal Ya İstanbul” afişlerini “gerekçe” göstererek, “Devlet Projesi olarak uygulamaya konulan Kanal İstanbul Projesi aleyhine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal kimliği kullanılarak afişler bastırılması ve şehrin değişik yerlerine astırılması üzerine…” https://www.sozcu.com.tr/2020/emlak/kanal-istanbul-devleti-degil-ozeli-ihya-edecek-6128852/ sözcüklerin geçtiği yazısıyla “ … ön inceleme…” başlatması, “Kanal İstanbul”un “Devlet Projesi” olduğunu gündeme taşıdı.

Hayır, Kanal İstanbul, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin projesi değildir, olmaz, olamaz, olmamalı!

27 Nisan 2011’de, AKP iktidarının Başbakanı AKP Genel Başkanının da “hayali”, “çılgın projesi” değildir!

Kanal İstanbul, “emperyalist ABD projesi”dir!

Öncesi var…

Tarihçesine özetle bakalım:

“İstanbul Boğazı’na alternatif suyolu projesinin tarihi, Roma İmparatorluğu’na kadar uzanır. Bitinya Valisi Plinius ile İmparator Trajan arasındaki yazışmalarda Sakarya Nehir Taşımacılığı Projesi’nden ilk defa bahsedilmiştir. Karadeniz ve Marmara’yı yapay bir boğazla birbirine bağlama fikri 16. yüzyıldan bu yana 6 kez gündeme gelmiştir.
1500’lü yılların ortalarında Osmanlı Devleti’nin hayata geçirmeyi planladığı 3 büyük projeden biri Sakarya Nehri ve Sapanca Gölü’nü Karadeniz ve Marmara’ya bağlamaktı.
1550 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde gündeme geldi.
Dönemin iki büyük mimarı Mimar Sinan ve Nicola Parisi hazırlıklara başlamasına rağmen, savaşlardan dolayı bu projenin hayata geçirilmesi iptal edildi.” https://tr.wikipedia.org/wiki/Kanal_%C4%B0stanbul#:~:text=Ge%C3%A7mi%C5%9Fte%20benzerleri%20%C3%B6nerilmi%C5%9F%20olsa%20da,26%20Mart%202020%20tarihinde%20ger%C3%A7ekle%C5%9Ftirildi.

www.veryansintv.com’dan Metin Aydoğan, 26 Aralık 2019’da “Kanal İstanbul’un tarihçesi” başlıklı yazısında şöyle yazar:
“ABD, İstanbul’a ikinci bir suyolu açılması için ilk girişimini bundan tam 70 yıl önce 1950’de yaptı. Bugün yapılmak istenen kanalla hemen aynı güzergahta bulunan bir kanal haritası yayınladı. Türkiye Büyükelçisi Ross Wilson, 56 yıl sonra 3 Mart 2006’da bir açıklama yaptı ve Montrö Anlaşması’nı Türk kamuoyunda tartışılabilir duruma getirdi. Gazetecilere; ‘Montrö Antlaşması oldukça açık. Ve biz Karadenizin uluslararası sularda bulunmasından kaynaklanan haklarımızdan yararlanmak istiyoruz. Yani gerektiğinde gemilerimiz buraya girebilir’ dedi.
Bülent Ecevit, Kanal konusunu 1994’te yeniden dillendirdi ve kanalın giriş çıkışına limanlar yapılıp serbest bölgeler oluşturulacağını söyledi.
Recep Tayyip Erdoğan, 17 yıl sonra 2011’de kanalın kesin olarak yapılacağını, 21 Aralık 2019’da da ihalesinin ‘birkaç hafta sonra’ gerçekleştirileceğini açıkladı.” https://www.veryansintv.com/kanal-istanbulun-tarihcesi

Şu bilgiyi de paylaşayım:
“İstanbul’un batısında bir kanal projesi ilk kez TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik dergisinde Ağustos 1990 tarihinde yayınlanan bir makalede önerilmiştir.
Dönemin Enerji Bakanlığı Müşaviri Yüksel Önem’in kaleme aldığı makalenin başlığı ‘İstanbul Kanalı’nı Düşünüyorum’ idi.
Büyükçekmece Gölü’nden başlayıp Terkos Gölü’nün batısından geçecek İstanbul Kanalı, uzunluğu 47 km, su yüzeyindeki genişliği 100 m, derinliği 25 m olarak tasarlanmıştır.”
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kanal_%C4%B0stanbul#:~:text=Ge%C3%A7mi%C5%9Fte%20benzerleri%20%C3%B6nerilmi%C5%9F%20olsa%20da,26%20Mart%202020%20tarihinde%20ger%C3%A7ekle%C5%9Ftirildi.

Metin Aydoğan, her şeyi anlatan “Görünen açık gerçek, Kanal İstanbul’u Türkiye değil ABD istiyordu” tümcesi ardından şöyle yazıyordu:
“Amerikalıların açıklamalarından ve yaptığı görüşmelerden birkaç yıl sonra, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; 26 Nisan 2011 günü, Haliç Kongre Merkezi’nde; ‘Türkiye Hazır Hedef 2023’ adını verdiği bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda, önce belediye başkanıyken yaptığı kimi işleri anlattı, Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Canım İstanbul’ şiirini okudu. Ardından Karadeniz’i Marmara’ya bağlayacak ve Kanal İstanbul adını alacak ikinci bir suyolu açılacağını açıkladı. ‘Bütün büyük adımlar bir hayalle başlar. Bu muhteşem proje, benim olduğu kadar, arkadaşlarımın olduğu kadar, yüzlerce yıl öncesinde İstanbul’un idarecilerinin de bir hayalidir’ dedi.
Açıklama, önceden biliniyormuşçasına dış basında büyük yankı buldu.” https://www.veryansintv.com/kanal-istanbulun-tarihcesi

Nerede “devlet siyasası (politikası)”, nerede “Devlet Projesi”?!.

Bu “uydurma” yetmezmiş gibi, bir de ‘Kanal İstanbul Projesi’ni, 2011 yılından sonra yapılan seçimde, AKP’ye verilen oyla halkın onayladığını’ söylemezler mi?!.
Ne kadar ayıp, ne kadar çirkin!..

Yeter artık!
Bıktık!
Yalanı, kandırmayı, gerçekleri çarpıtmayı/ters düz etmeyi bırakın!
Yordunuz!
İstanbul’u, İstanbul’un çevresini lağım gibi kokutacak, buraları yaşanmaz kılacak; İstanbul’a, Marmara’ya ve Türkiye’ye yararı değil, çok büyük zararı olacak “Kanal İstanbul Projesi”ni yırtın atın!
Ülkenin, halkın, açlık, işsizlik, deprem, salgın hastalığı gibi gerçek sorunlarıyla ilgilenin!
Bu proje yüzünden çıkacak bir savaşta, düşmanın ilk bombalayacağı yerin “Kanal İstanbul” ve civarındaki yerleşim yerleri olacağını öngörün!..

GELEN VE DE GELECEK KORONA VİRÜSLÜ YABANCI HASTALAR ÖLDÜKLERİNDE, ÜLKEMİZDE Mİ GÖMÜLECEKLER?!.

150 150 bakikarakol

“İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İçişleri Bakanı Süleyman soylu’yu ‘Çevrene çok dikkat et’ diye neden uyardı ve ‘Herkes anladığını anlasın’ neden dedi?” sorularını sorup geçeğim…

*

Korona Virüs hız kesmiyor, dünyayı kasıp kavuruyor, yüz binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden oluyor.
Korona Virüs’ten ciddi biçimde olumsuz etkilenen ülkeler arasında, ülkemiz de var.
Günlük ölüm sayısı “100”ü geçti, geçecek.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, Cumhur İttifakı İktidarı olarak aldıkları ve alacakları önlemleri anlatıp duruyor.
11 Kasım 2020 Çarşamba günkü AKP Grup konuşmasında şunları söylüyordu:
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin getirdiği hızlı karar alma ve etkin uygulama imkanlarının çok büyük katkısı vardır. Her ne kadar eski Türkiye özlemiyle yanıp tutuşanlar kabul etmek istemese de ülkemiz bu sistem sayesinde koalisyonlu yılların kaotik ortamına geri dönmekten kurtulmuştur. Sistemin en büyük faydalarını, mart ayından bu yana yaşadığımız salgın sürecinde gördük.
İki ayda biri eski Yeşilköy Havalimanı yanında bir diğeri de Sancaktepe’de 1006 odalı hastaneler inşa ettik. Cumhuriyet tarihinde bunun örneği var mı? Yok böyle bir şey. Dünyada var mı? Yok böyle bir şey. Bunları söylerken sadece 1006’şar odalı değil, bir de bunların içinde 18’er ameliyathane ve tomografi, MR, ultrason vesaire bütün bu donanımlar da bu hastanelerimizde var. Böyle bir adım attık. Niçin buraları tercih ettik? Olur ya, yurt dışından gelecek hastalar Yeşilköy Havalimanına insin, hemen oradan 3-5 dakikada hastaneye ulaşsın. Diyoruz ya sağlık turizminde de bir adım atacağız. İşte bunun adımlarını da böylece atmış olduk. Başta Sağlık Bakanı olmak üzere, yüklenici firmaları, tüm emeği geçenleri tebrik ediyorum, kutluyorum.” https://www.akparti.org.tr/haberler/genel-baskanimiz-ve-cumhurbaskanimiz-erdogan-tbmm-grup-toplantimiza-katildi-11-11-2020-15-49-28/

“Eski Türkiye özlemiyle yanıp tutuşan” ben, Korona Virüsle savaşımda, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne “övgüler” dizilmesine katılmıyorum.
Ama…
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin, yararını ve katkısını “hızlı karar alma” ve “etkin uygulama” olarak açıklıyor.
Ucube sistemin tek yararı, katkısı bu, bu kadar!
Neymiş, 60 gün içinde iki hastane yapmak, hizmete sokmak!
Evet, doğru, ne dünyada, ne Cumhuriyet tarihimizde böyle bir örnek yok!
“Tek kişilik dikta yönetim”lerde bile yok!..

Avrupa yakasında “Eski Yeşilköy Havalimanı (bu tanım ‘Atatürk Havalimanı’ olmadan önceki tanımdı) yanı”yla, Anadolu yakasında “Sancaktepe”de iki hastane yapmalarını, “Olur ya, yurt dışından gelecek hastalar Yeşilköy Havalimanına insin, hemen oradan 3-5 dakikada hastaneye ulaşsın” tümcesiyle özetliyor.

Tümcenin başındaki “Olur ya” vurgusu önemli; özünde, iki hastanenin öznesi.
Yani…
İki hastane, öncelikle Korona Virüslü yabancı hastalar için!..

“Sağlık Turizmi” sözcüklerine de takılıyorum.
“Sağlık”la, “Turizm”i örtüştüremiyorum!
“Sağlık turizmi” mi olur?!
Hele de şu “pandemi” sürecinde?!.

Sözcü Gazetesi’nden Yusuf Demir’in 13 Kasım 2020 Cuma günlü “Ambulans uçaklarla coronalı hasta taşınıyor! 20 bin doları veren Türkiye’ye geliyor” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/ambulans-ucaklarla-coronali-hasta-tasiniyor-20-bin-dolari-veren-turkiyeye-geliyor-6123285/ başlıklı haberi okuyunca işin özü daha bir net anlaşılıyor:
Para ve ticaret!

Haberin spotunda “Dünyada vaka sayıları rekor seviyede. Yoğun bakımlar doldu taştı. Ülkeler sağlıklı insanları bile kabul etmiyor. Fakat 20 bin doları veren herkes, ambulans uçaklarla Türkiye’ye geliyor. Vatandaş hastanelerde yatak bulamıyor” deniliyor.

Kahroluyorum!

Korona Virüsü nedeni ile yabancı ülkelerin yöneticileri, ülkelerine başka ülkelerin sağlıklı insanlarının girişine dahi izin vermezken, Türkiye’nin yöneticileri, yabancının Korona Virüslü hastalarına kapıları ardına kadar açıyorlar!
Ne için?
20 bin Dolar için!

Allah’ım!
Sen usumu koru!

Korona Virüs’le savaş/mücadeke böyle mi olur?!
Elin Korona Virüslüsüne kapılarını açacaksın, sağlık olanaklarından öncelikle ve en iyi biçimde yararlandıracaksın, kendi Korona Virüslü hastalarını yazgılarıyla baş başa bırakacaksın!..

Af edersiniz…
“Parayı veren düdüğü çalar” örneği; 20 bin Dolar karşılığında kabul edilen ve edilecek Korona Virüslü yabancı hastalardan ölenler olursa -ki, olacak-, ülkelerine mi gönderilecekler, ülkemizde mi gömülecekler?!.

Zaten kimi ülkelerin çöplüğüyüz!
Şimdi bir de bu eklenecek!

Salgından da para kazanmak!..
Ne yanlış, ne kötü anlayış!
Ya da…
Demek ki, ekonomimiz o derece dibe vurmuş!

Yazımı, Sözcü Gazetesi’nden Emre Deveci’nin spotu “2019’un ocak-ekim döneminde 4,9 milyar TL olan bütçedeki idari para cezası gelirleri, 2020’nin aynı döneminde 7,2 milyar TL’ye yükseldi. Sadece ekim ayında 1,5 milyar TL toplandı. Maskesizlere cezalar, gelirleri artırdı”, başlığı da “Bütçeye corona dopingi: İdari para cezaları rekor kırdı” olan dünkü haberle –ayrıntıya girmeden- bitireyim…