Monthly Archives :

Aralık 2021

ATANMIŞLAR, SEÇİLMİŞLER!..

150 150 bakikarakol

Ülkemizde son günlerde atanmışlar, seçilmişler tartışısıdır gidiyor.

Ben de, atanmışların, seçilmişlere “h ü k m e t m e”lerine karşı çıktım, çıkıyorum, çıkacağım da..

Çünkü atanmışlar, seçilmişlerin üstünde değildirler, altındadırlar.

Çünkü seçilmişleri halk seçer, “Vekilimsin, benim adıma memleket işlerini yap” der; atanmışları ise bir kurul seçer; işleri de, vatandaşların “memleket işleri” dediği devlet işlerini, “halk vekilleri” tarafından yasayla belirlenen ve belirlenecek işleri yapmak.

 

Dünyada ilk, ülkemizde uygulanan ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile halk tarafından 5 yıllığına, iki kere seçilen Cumhurbaşkanının tek karar ve imzasıyla atamalar oluyor.

Bu atama çok ciddi sorundur.

Ülke ve devlet yönetiminde altından kalkılamayacak sıkıntılar yaratır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarında yaşayanlar olarak, 3,5 yıllık uygulama sürecinde gördük.

 

Tek kişi tarafından atananlar, atamayı yapan kişiye “tabi” olurlar!

Bu da, ayrımcılığı, yanlılığı vb getirir, hak, hukuku, adaleti ortadan kaldırır!.

Dahası…

Bu durum, geri dönüşümü ağır belli gelişmeleri yaratır.

Tek kişice atananlar, atamayı yapanın işaretiyle, göstermesiyle, ‘Yap” veya “Saldır” demesiyle davranış sergiler.

Resmi bir kurul tarafından atananlarda böyle bir şey söz konusu değildir, çünkü atama yapacak kurul, bağlı bulunduğu resmi kurum adına, yasayla tanımlanan görevleri çerçevesinde, atanma hakkını elde edenlerin atamalarını yapar.

 

Asıl üzerinde durmak istediğim s e ç i l m i ş l e r .

 

Halkımızın, kendi özgür iradesiyle vekilini seçtiğine inanmıyorum!

 

“Seçilmişler” diyoruz ama özde onları da halk seçmiyor!

Halk, seçim günü sandığa gidiyor, sandık kurulundaki görevlilerin verdiği oy pusulasına mühür basmaktan başka bir iş yapmıyor!

 

Bu seçmek değil, oy vermektir!

 

Oy vermekle, seçmek karıştırılıyor!

Karıştırılmamalı!

 

Oy pusulalarındaki adları, soyadları yazılı “halk vekili adayları”nı “seçmen” de denilen vatandaş/halk belirlemedi ki!

Belirleyen, siyasi partilerin Genel Başkanları ve onların Genel Merkez yönetiminde birlikte çalıştıkları çok yakın arkadaşları!

 

Genel Başkanlar ve yakın çalışma arkadaşları, halkın “vekil” diye seçtikleri olabilecekleri gibi, olmayabilirler de.

Zira onlar Kurultaylarla seçilirler, partilerini yönetirler.

 

Her Genel Başkan ve Genel Merkez yönetimi, partilerini, partilerinin tüzük ve programlarına, bir de Siyasi Partiler Yasasın’a göre yönetirken, yasada ve yasalardaki boşluklarından yararlanarak, kendilerini parti tabanının ve partilerinin üyesi olmayan ama partilerine oy verecek vatandaşların yerine koymaya kalkmaları, “Milletvekili adayı listeleri” yapmaları, listelerini halka dayatmaları, halka “vekilini seçme” olanağını tanımamaları sağlıklı bir seçim değildir!..

Ve…

Seçilmiş tek insanın atamasından bir ayırtı (farkı) yoktur!

 

Halkın, vekilini seçmesi hiç böyle mi olur?!

 

Delege sistemli ön seçimle halk vekillerinin seçimi de yanlıştır!

Büyük zararlar vermiştir!

 

En doğru, en demokrat seçim, vekil adaylarını, vekil aday adayları içinden parti üyelerinin seçmesidir.

 

Yüksek oy alandan başlanacak sıralamayla oy pusulalarına vekil adaylarının ad ve soyadları yazılmalı.

Seçmen vatandaş sandığa gittiğinde tercihini de yapabilmeli, vekil seçmek istediğini, istediklerini –seçim bölgelerinden çıkacak vekil sayılarını dikkate alarak- işaretleyebilmeli yani tercih kullanmalı.

 

Her şeyden önce, vatandaş bilinçli seçmen olmalı, siyasi düşüncesini çok iyi belirlemeli, siyasi düşüncesindeki siyasi partiyi seçmesi, daha sonra partisinin vekil aday adaylarını çok iyi tanımalı, onlar içinden vekil adaylarını saptamalı, oy kullandığında da tercihini yapmalı.

 

Ne acı gerçektir ki…

Türkiye, dünya lideri Kemal Atatürk’ümüzden sonra, siyasi partilerin “atanmış Genel Başkanlar”ı ve onların kadroları tarafından yönetilmiştir, yönetiliyor!

Yani…

Her iki biçimde atamayı yapanların kendileri de birer atanmışlardır!

Atayanları ise…

Dünyayı yöneten çekirdek ana kadronun siyasi, ekonomi, askeri vb alanlarında gördüğümüz ve de göremediğimiz, işlerinin profesyoneli ekipleri, adamları!

 

Daha açmaya, ayrıntıya girmeye gerek var mı?!.

TAŞLARI YERLİ YERİNE OTURTURKEN!..

150 150 bakikarakol

Ülkemizde siyasa (politika), 100 derece ateşte fokur fokur kaynayan ve kabından taşan su gibi!

Bu yazımda hiç birine değinmeyeceğim; dünkü yazımda dokunduğum ama ayrıntısına girmediğim noktanın üzerinde özetle duracağım.

 

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, bağımsızlıklarına kavuşan ülkelerden Azerbaycan ile Ermenistan arasında Dağlık Karabağ hep sorun olmuştur; iki ülke arasında silahlı çatışmalar çıkmıştır, iki taraftan suçsuz, günahsız insanlar ölmüşlerdir, yaralanmış, sakat kalmışlardır!

 

Azerbaycan toprağı Dağlık Karabağ’ı, iki ülke arasında soruna dönüştüren, iki ülkeyi askeri savaşlara sürükleyen batılı emperyalistler ve onların uluslararası şirketleridir!

Asya coğrafyasında egemen olmak, bölgenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini ele geçirmek derdindeler!

Önlerindeki büyük engel, dev nüfuslu, dev ordulu, dev teknolojili, dev ekonomili vb Çin Halk Cumhuriyeti Devleti’dir.

 

Çin, neredeyse dört bir yanından Türk kökenli Müslüman ülkeler tarafından kuşatılmış.

 

1900’ler öncesi, İngilizlerin gözdesi Ermenistan, 1900’ler sonrasında, hele de 1922’de kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB’nin) 26 Aralık 1991’de dağılmasıyla, Rusya’nın yanında yer alınca gözdeliğini yitirdi, yazgısına terk edildi.

Gözde ülkelerin başında Türkiye gelir oldu.

Ama yetmiyordu, bir tane daha gerekiyordu.

Azerbaycan’ı buldular.

 

Yalnızlığın bedelini açıkla, sefaletlikle ödeyen Ermenistan’ı, gelecekteki çıkarlarının altyapısı için, Dağlık Karabağ üzerinden, Azerbaycan’a karşı kışkırttılar.

 

SSCB döneminde askere alınan Azerbaycan gençleri temel eğitimleri bitiminde geri hizmetlerde, ağırlıklı olarak orduevlerinde müzik ve eğlence işlerinde çalıştırılırken, Ermeni gençleri komando eğitiminden geçirildiler.

 

Bu nedenle, ilk zamanlarda AzerbaycanErmenistan arasında çıkan silahlı çatışmalarda kazanan Ermenistan, yitiren Azerbaycan olurdu.

 

Bölgesel çıkarları için Azerbaycan ile Ermenistan’ı Dağlık Karabağ konusunda çatıştıran, emperyalistler ve onların uluslararası şirketleridir!

Dağlık Karabağ’ı, Ermenistan’a işgal ettirenler de onlardır!

Gene onlar, 30 yıllık işgal sürecinde, Dağlık Karabağ’ın, Ermenistan işgalinden kurtulmasının planını yaptılar.

Planlarına göre, çıkacak savaşta, Türkiye de, ırk ve dindaşı Azerbaycan’a yardım edecek ve Ermenistan yenilecek, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ından çıkacaktı.

 

Aynısı oldu.

 

Planın “savaş sonrası” da vardı.

Şöyle:

Çatışmalardan ve savaştan ciddi zarar gören Dağlık Karabağinşa” edilecekti, halkı kalkındırılacaktı.

Bunu da Türkiye ile Azerbaycan yapabilirdi.

Çünkü Azerbaycan’da para, Türkiye’de uluslararası alanlarda dev işler yapan yükleniciler (müteahhitler), başka yatırımcılar vardı, hepsi de işlerinde çok iyiydiler.

 

Dağlık Karabağinşası”nın ve Dağlık Karabağ halkının sıkıntılarının, sorunlarının giderilmesinin, kalkınmasının “maliyeti” de çıkarılmıştı:

60 Milyar Dolar!

Bu para, Türkiye’ye verilecekti.

Veren, Azerbaycan olacaktı.

Onaylayanlar, emperyalistler ve onların uluslararası şirketleri!

Yani Azerbaycan 60 Milyar Dolar’ı vermek zorundaydı, asla vermemezlik edemezdi.

Ederse, külahlar fena değişirdi.

Ödemenin ise ne zaman, nasıl ödeneceği Azerbaycan’a iletilecekti ve ödemeye, iletilen günden itibaren başlanacaktı.

Zaten babası, Azerbaycan’ın 2’inci Cumhurbaşkanı Haydar Aliyevi’n ölümünden sonra ülkede başlayan Cumhurbaşkanlığı kavgasında, emperyalist ABD’nin, Başkent Washington’a çağırıp “Adayımızdır” diyerek, desteğini açık açık ilan ettiği İlham Aliyev, Dağlık Karabağ ve Asya’daki senaryoları, plan ve projeleri, siyasaları kabullenmişti.

Yoksa emperyalist ABD’nin desteğini alamazdı, Azerbaycan Cumhurbaşkanı adayı olamaz, seçilemezdi.

 

Bütün bunlar, emperyalistlerin ve onların uluslararası şirketlerinin, Asya’nın yeraltı, yerüstü zenginliklerinin üstündeki, çok yakınlarındaki Çin’i kuşatacak “Yeşil Kuşak Projesi” için!

 

Ben taşları yerli yerine böyle oturtuyorum.

 

Anlatımda görüldüğü gibi, 20-30-40-50-100 yıllık süreçleri içeren senaryolar yazanlar, planlar yapanlar, projeler çizenler, emperyalistlerdir!

Harfiyen uyan, uygulayanlar ise demir atılan ülkelerin siyasileri ve iktidardakileridir!..

“TÜRKİYE’YE, AZERBAYCAN’DAN 60 MİLYAR DOLAR GELECEK”!..

150 150 bakikarakol

Ali İhsan Alınak, 18’inci Dönem(1987) Kars Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP), 19’uncu Dönem (1991) Şırnak SHP-Halkın Emek Partisi (HEP) ittifakı Milletvekili, köşe ve kitap yazarı Av. Mahmut Alınak’ın ağabeyinin oğludur.

Mimardır, Kars kent merkezli www.politikars.com internet gazetesinin sahibidir.

Sevdalısı olduğum Kars’ımda oturur, ben de 1986’da işsizlikten göç ettiğim İstanbul’da oturuyorum.

 

Uzun aradan sonra önceki gece (12 Aralık 2021 Pazar) telefonla konuştuk.

Siyasa (Politika) ağırlıklı genel ve yerel konularda düşünce alışverişinde bulunduk.

Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısında, önlenemeyen değer düşüşüne, muhalefetin “Erken değil, derhal seçim” istemlerine, Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın kulak tıkadığına, bunun da çok büyük zararlar verdiğine değindim, halkın giderek artan tepkilerini dindirmeden, “leh”ine çevirmeden erken seçime gitmeyeceğini söyledim.

 

1967 Kars Digor doğumlu Ali İhsan Alınak, eşi Mihriban Aliyeva’yı “Cumhurbaşkanı Yardımcısı” yapan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’den, 60 Milyar Dolar’ın geleceğini, bu paranın da Cumhur İttifakı’nı ve Cumhur İttifakı İktidarı’nı rahatlatacağını dillendirdi.

İlk duyuyordum!

Küçük dilimi yutacaktım!

Konuşmamız çok uzadığı için üzerinde durmadım.

Ama gece yatmadım.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının “Kardeşim İlham Aliyev” dediği Azerbaycan Cumhurbaşkanından, hazinesi tamtakır, Merkez Bankası’nın kasaları bomboş Türkiye’ye, 60 Milyar Dolar gelir mi?!

Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, Cumhur İttifakı’na ve Cumhur İttifakı İktidarı’na derin soluk aldıracak, seçim kazandıracak bu kadar büyük parayı Türkiye’ye göndermesine, İlham Aliyev’i Azerbaycan’da iktidara taşıyan emperyalist ABD ve diğer emperyalist ülkelerin yönetimleri izin verirler mi?!

İlham Aliyev, onların onayı olmadan, Türkiye’ye 60 Milyar Doları yollar mı?!

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’ni tanımayan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev yönetimi 60 Milyar Dolar gibi büyük parayı, gidici Cumhur İttifakı’na ve Cumhur İttifakı İktidarı’na neden verecek?!

 

Daha bir çok soru beynimi kemirdi, durdu.

Geceyi zor sabah ettim.

Eder etmez, dün Ali İhsan Alınak’ı aradım.

Yanıt alamadım.

Yoğunluğunu düşündüm.

Akşam saatlerinde aradığımda, yanılmadığımı anladım.

 

Ali İhsan Alınak’ta neler öğrenmedim ki!

Özetleyeyim:

Bu 60 Milyar Dolardan emperyalist ABD’nin, uydudaşlarının ve onların uluslararası şirketlerinin hepsinin de haberi, izni/onayı vardı.

Bu para, 1990’ların başından beri Ermenistan işgalinde bulunan Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ın “inşası”nda kullanılacaktı.

Dağlık Karabağ, Ermenistan işgalinde iken, emperyalistler, uluslararası dev şirketler bu planı yapmışlar.

Plan içinde, Dağlık Karabağ’ın, Ermenistan işgalinden, Türkiye’nin askeri yardımıyla kurtarılması da var.

Anımsanacağı gibi, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki İkinci Dağlık Karabağ Savaşı 44 gün sürdü ve 10 Kasım 2020’de bittiğinde, Azerbaycan’ın özerk Dağlık Karabağ bölgesi, Ermeni İşgalinden kurtuldu.

Askeri zafer elde edilmişti; sırada Dağlık Karabağ’ın “inşası”ydı.

“İnşa”da da öncelik Türkiye’nindi.

 

15 Temmuz FETÖ darbe girişimine derin arka çıkan Birleşik Arap Emirlikleri ile ipleri koparan Cumhur İttifakı İktidar’ını barıştırıp yeniden bir araya, Dağlık Karabağ senaryosunu yazan, yaşama geçiren aynı emperyalist ülkelerle, onların uluslararası şirketleri olduğuna dikkati çeken Ali İhsan Alınak, öyle iki söylemde bulundu ki, nefesim kesildi.

Birincisi…

“Azerbaycan’ın şimdiki Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in ailesi ‘Aliyev Ailesi’nin Kürt kökenli olduğu” idi!

İlk kez duyuyordum ve şaşkındım!

İkincisi şöyle:

Bölüşümde, Dağlık Karabağ bölgesinin Azerbaycan’a, Nahcivan bölgesinin de Ermenistan’a verildiğini gören, strateji dehası, dünya lideri Kemal Atatürk’ümüz, İran Şahı’ndan, 12-13 kilometre uzunluğundaki Dilucu’nu, kendi parasıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına alıyor.*

Bu toprak, Türkiye’ye, Nahcivan üzerinde garantörlük hakkı kazandırıyor.

Ve bu kazanımla Nahcivan bölgesi, Ermenistan’dan, Azerbaycan’a geçiyor.

Bilmiyordum.

İlk duyuyordum.

Ve ağzım bir karış açık kaldı.

 

Bilgilendirmelerinden ötürü Ali İhsan Alınak’a buradan, sizlerin huzurunda teşekkür ediyorum…

 

*https://www.sozcu.com.tr/2015/gunun-icinden/ataturkun-satin-aldigi-toprak-755129/

“YENİ BİR HENDEK OLAYI” NE DEMEK BAŞKAN SAVCI SAYAN?!.

150 150 bakikarakol

Değinmeden edemeyeceğim…

Meslek büyüyüm, Günaydın ve Meydan gazetelerinde Genel Yayın Yönetmenim Rahmi Turan’ın, Sözcü Gazetesi’ndeki köşesinde “Dolandırıcılara aman dikkat!” https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/rahmi-turan/dolandiricilara-aman-dikkat-6821995/ başlıklı dünkü yazısı, şöyle düşünmeme neden oldu:

En büyük dolandırıcı…

Halkına yalanlar söyleyen, halkını kandıran, bir sözü bir sözünü tutmayan, siyasi çizgisinde durmayıp zikzakların daniskasını yapan, ağır hakaretler ettiğinin yanına geçmekle kalmayıp kraldan çok kralcı kesilen, ülkesinin itibarını yitiren, ülkesinin parasını pul eden, ülkesini ve halkını kalkınmaktan, gerilemeye götüren vb vb…

Siyaset ve devlet insanlarıdır!

 

Nokta.

 

Geçiyorum.

 

Artık “Bankamatik Milletvekili”ni tanıyorsunuz.

Ben gene de yazayım:

Antalya CHP Milletvekili Deniz Baykal!

Partim CHP’min bir önceki Genel Başkanı Deniz Baykal’a neden “Bankamatik Milletvekili” dediğimi, sıkça yazdığım için biliyorsunuz.

Bu kez…

Ayrıntıya girmeyeceğim.

“Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’nin “Genel Başkan”lık yıllarında bir “A Takımı” vardı.

Onlardan ikisi, partinin Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla “ihraç” edildi; biri ayrıldı, parti kurdu…

Biri de…

Hani, “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal, seks kaseti vizyona(!) sokulunca, 10 Mayıs 2010 günü parti Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa ettiğini açıkladığında, hüngür hüngür ağlayan ve “istifa etmeee!” diye haykıran vardı ya…

İşte o…

Koşarak AKP’ye gitti, AKP’li oldu.

Şimdi Ağrı’nın Belediye Başkanı!

Evet evet, bildiniz:

Savcı Sayan!

Belediye Başkanlığına zaman ayırdığı kadar, @SavciSayan hesabından Twetterler yazıp paylaşmaya da zaman ayırır.

Arada bir yorumlar atardım.

Sinirlendiğini, kızdığını öngörebiliyorum; ama hiç belli etmedi.

Dün (12 Aralık 2021 Pazar) saat tam 00.06’da bir Twitter yayınladı.

Şöyle yazıyordu:

“Bütçe konuşmalarını izliyorum HDPliler bölgeyle ilgili hiçbir çözüm önerisinde bulunmuyorlar Sadece toplumun sinir uçlarıyla oynuyorlar. Bir kaos ortamı yaratmanın peşindeler. Yeni bir hendek olayına zemin hazırlamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Allah Kürtlere yardım etsin.” https://twitter.com/SavciSayan/status/1469775667797635076

Kendisi de bir Kürt olan, ama Kürtlüğünü hiçbir zaman gizlemeyen, her zaman açık açık söyleyen Ağrı ilimizin Belediye Başkanı AKP’li Savcı Sayan’ın bu Twitterına yorum yapmadım.

Çünkü…

Önemli, ciddi bir vurguda bulunuyordu.

Onu, yazı konusu yapacaktım.

Başkan Savcı Sayan’ın, ilgimi, dikkatimi çeken, yazı konusu yapmama neden olan vurgusu “Yeni bir hendek olayına zemin hazırlamak için ellerinden geleni yapıyorlar” tümcesindeki Yeni bir hendek olayına zemin hazırlamak” sözcükleriydi!

Bu, ne demekti?!

İktidar partisi AKP’nin, Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan, bir bilgiye, bir duyuma dayanarak mı böyle yazıyordu?!

Yoksa…

Bir olasılık vurgusuyla “Köktaşları”nı korkutmayı veya uyarmayı mı amaçlıyordu?!

Dilerim, “yeni bir hendek olayı” olmasın!

Başkan Savcı Sayan’ın bu Twitterı, yeni bir hendek olayına altyapı hizmeti amaçlı da olmasın!

En doğrusu, Twitter sahibi Başkan Savcı Sayan’ın açıklık getirmesidir; sonra da Başkan Savcı Sayan böylesi paylaşımlarda bulunmasın!

Tanrı korusun…

Varsayalım, Başkan Savcı Sayan’ın savladığı (iddia ettiği) gibi, hadi diyelim HDP’liler yüzünden, ikinci hendek olayı oldu!

Denilmeyecek mi “Ağrı’nın AKP’li Belediye Başkanı Savcı Sayan, 12 Aralık 2021 Pazar’ın ilk 6’ıncı dakikasında attığı Twitterında, ikinci hendek olayı olacağını günler, haftalar, aylar öncesinden, bilgiye dayanak yazdı, haber verdi”?!

Denilecek!

Aman, ne yeni bir hendek olsun, ne böyle denilsin!

Herkesin, toplumsal duyarlılık içinde düşünmesi, konuşması, hareket etmesi dileğimdir!

Hepimiz kardeşiz!

Hiç birimizin kanı, birilerinin siyasi çıkarları uğruna a k m a s ı n ! . .

“MANDACILIK” VE UCUBE “PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ”!..

150 150 bakikarakol

10 Aralık 1948’de, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda 10 Aralık’ın “Dünya İnsan Hakları Günü” kabul edildiği günün 73’üncü yıldönümünde, mandayı, mandacılık’ı ve mandacıları yazmak istemezdim!

Ama son günlerde, Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın ortakları, Millet İttifakı’ndaki siyasi partileri “mandacılık”la suçlar oldular!

 

Mandacılığı ya bilmiyorlar ya da çok iyi biliyorlar!

Bilmediklerinden de suçluyor olabilirler, bilerek de suçluyor olabilirler!

 

Suçlamayı, siyasi tükenmişliklerini örtbas etmek için bilerek yaptıklarını düşünüyorum.

Ancak…

Hesaba katmadıkları bir ayrıntı var:

Atatürk Düşünceleri ile mayalanmış, kendini yetiştirmiş bu yurdun insanları, Osmanlı’nın çöküş, Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluş tarihini, bu tarihi süreçte ortaya çıkan “mandacıları, onların mandalık düşüncelerini, mandacılık eylemlerini çok iyi biliyorlar.

Bu bilgi donanımıyla da, yeni tip mandacılığı ve mandacıları anında tanıyorlar.

Kendilerinden olmayan herkesi mandacılıkla suçlayan AKP ve MHP işte bundan habersizdiler!

Habersiz oldukları için,         mandacılık suçlamalarına kanan, inanan azlığının telaşı, kızgınlığı, öfkesi içindeler!

 

Onlara da yardımcı olmak için, 1980 öncesi Türk Dil Kurumu’nun ve şair, Dil Bilimci Ali Püsküllüoğlu’nun “Türkçe Sözlük”lerine baktım.

Fransız kökenli manda sözlük şöyle tanımlanıyor:

*Geçişgetirengillerden bir hayvan.

*Birinci Dünya Savaşı sonrası, siyasal ve ekonomik gücü yeterli olmayan ya da bunları yeterince kullanmasını beceremeyen, kendi kendini yönetemeyen kimi ülkeleri yeterli düzeye eriştirip bağımsızlığına kavuşturmak üzere, o zamanki birleşmiş uluslar örgütü adına yönetmek için bir büyük devlete verilen vekillik, yetki.

*Bir ülkeyi manda temeline göre yönetmekle görevlendirilen (devlet) eş.

*Yabancı bir devlet korumacılığından yana olan (kimse) Örnek: Kurtuluş Savaşı’nda mandacılar da olmuştur.

*Osmanlı döneminde, tersanedeki gemilerin bakımıyla, korunmasıyla yükümlü kimse, tersane bekçisi.

 

Şimdi bir belge sunacağım:

Emperyalist ABD’nin, CIA diye bir dış istihbarat örgütü var.

CIA’nn her ülkenin başkentinde olduğu gibi, bizim de Ankara’da bürosu bulunur.

Büronun, 2006’daki Şefi Paul Henze, Beyaz Saray’a bir rapor sunar.

Henze, “2006” tarihli raporunda şöyle yazar:

“Türkiye’nin bu şekliyle Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olmalıyız.

Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar.

Hükümeti ikta ettiğimizde Meclis, Meclisi ikna ettiğimizde Ordu, Ordu’yu ikna ettiğimizde Yargı karşımıza çıkabiliyor.

Eğer Amerikan çıkarı, Türkiye’de bir federe kurulması ise mutlaka ve öncelikle, YARGI, ORDU, MECLİS VE HÜKÜMET’i tek elde toplayan BAŞKANLIK REJİMİ’ne geçilmelidir.

Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır.

Eğer o bir kişi, Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak AMERİKA için sorun olmaz.”

 

2017 yılının 16 Nisan’ına gidelim.

Bu tarihte ülkemizde Anayasa değişikliği halkoylaması (referandumu) https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/04/20170427M1-1.pdf yapıldı.

“Atı alan Üsküdar’a geçti” anlayışıyla gerçekleşen sayım ve yüzde 51.41 Evet, yüzde 48.59 resmi sonuç açıklamasıyla kabul edildiği duyurulan Anayasa değişikliği ile Parlamenter Sistem dönemi sona erdi, ucube sözcükle de anılan “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” dönemine hukuki olarak geçildi.

Fiili uygulama ise 24 Hazar 2018’de yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimi ile başlandı.

 

24 Haziran 2018 – 10 Aralık 2021 arasında 3 yıl 5 ay 16 gün var.

Ayırt edemediler, bu sürecin ortalarında, dünyada ilk ve tek ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” çöktü.

Çökerken de, mandacılıkla benzerliği ortaya çıktı!

Ve bu benzerlik de gösterdi ki…

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, 1900’lerdeki mandacılığının güncellenmişi idi!

 

O zaman soralım:

Mandacı kim?!

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni ısrarla sahiplenip savunanlar , ısrarla ret edip karşı çıkanlar mı?!.

DEMEK, UCUBE “PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ”NİN KAMUTAY (TBMM) BAŞKANI BÖYLE OLUR!..

150 150 bakikarakol

6 Aralık 2021 Pazartesi, saat 12.02; yer Kamutay (TBMM) Genel Kurulu.

Kamutay Başkanı, Tekirdağ AKP Milletvekili Mustafa Şentop, Başkanlık makamına oturdu, “Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum” https://www.tbmm.gov.tr/Tutanaklar/Tutanak?BirlesimSiraNo=23656&BaslangicSayfa=1&BitisSayfa=1&Tur=H  dedi.

“2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz” sözünün ardından bakındı, Komisyon’un yerinde olduğunu gördü, Yürütme adına, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın konuşacağını duyurdu ve Oktay’ı “Buyurun Sayın Oktay” sözcüklerle Kamutay Genel Kurul Kürsüsü’ne çağırdı; Oktay’a, konuşma süresinin 60 dakika olduğunu söyledi.

 

Oktay’ı, kürsüye gelince yalnızca AKP’liler alkışladılar, Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın “özgül ağırlıklı” ikinci ortağı MHP’liler alkışlamadılar.

 

Oktay, 60 dakikalık konuşması sürecinde, atanmış bir bürokrat olmasına karşın, halkın seçtiği siyasiymiş gibi, muhalif siyasi partileri –örneğin başta CHP’yi, HDP’yi, İyi Parti’yi vb- ağır sözcüklerle suçladı, yerdi.

 

Sataşmalara, karşılıklı yapılan söz düellolarına girmeyeceğim.

 

Başkan Şentop, Oktay’ın, partisine ve partisinin Genel Başkanına yönelik sözlerini yanıtlamak için CHP Grup Başkanvekili, Manisa CHP Milletvekili Özgür Özel’e söz verdi.

 

Özel’in sözleri özetle şöyle:

“Sayın Başkan, aslında Cumhurbaşkanı Yardımcısının konuşması, genel olarak yarattığı hissiyatla da eleştirdiğimiz bu yeni rejimin, yeni sistemin bütün sıkıntılarını ortaya döker nitelikteydi. Elbette eleştiriler olur, cevaplar olur ama bu sistem Binali Bey’e, İsmet Bey’e, Mahir Ünal’a, Numan Kurtulmuş’a siyaset alanını daraltırken -ki her birisinin arkasında milletten aldığı oylar var- bir atanmışa yetkisini bir dolma kalemdeki mürekkepten alan ve belki de bu akşam görevinden affedilebilecek bir atanmışa böylesine bir siyaset alanı açması sistemin başlıca sorunudur. Bazı hudutları aşıp, öyle hadsizlikler noktasına gelmiştir ki, örneğin Cumhuriyetin kurucu partisine tek parti nostaljisi göndermesi yaparken, bu partinin bir tek adam rejiminin istilaya uğrattığı ülkeyi önce kurtarıp sonra kurup sonra da demokrasiyle tanıştırdığını ama kendi dönemlerinin bir demokrasiden tek adam rejimine geçiş olduğunu örtemez. ‘Histeri krizleri geçiren…’ deyince, akla benim Genel Başkanım değil, bakanları tekmeleyen bir başkası gelir. Tezkereye ‘hayır’ oyu vermek, terörle mücadeleyi desteklememekse, akla 2001 Kasım, Aralık ve 2002 Haziranda Kuzey Irak tezkerelerine verdiğiniz ‘hayır’ oyu gelir.

‘Tüm zulüm ettiklerinizle helalleşin!’ diyorsunuz ya…

Bir helalleşme tartışması açmak istiyorsanız bizim helalleşeceklerimiz var, hesaplaşacaklarımız var. Size sadece tek bir örnek için bile söylesem, TÜRK TELEKOM’un hırsız Hariri’ye peşkeş süreci için hesaplaşacaklarımızdansınız, bunu böyle bilin!

Ha, Sayın Oktay, hiçbir CHP yöneticisi, siyasetçisi kimseye ‘Bidon kafa!’ demedi ama sırtımıza o yükü vurmaya çalışıyorsanız, size milletin, vatandaşın anasına söven müteahhitte ödül maması gibi verdiğiniz ihaleleri hatırlatırım.
Pişkinliğin ve hadsizliğin bir sınırı var ama Genel Başkanımızın
‘Milletin sırtına yük vurdunuz!’ diye, sırtına yük vurmanın vücut dilinden…”

 

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay “Burada bari söylediklerinizin arkasında, yaptıklarınızın arkasında duracak tasarrufu gösterin. Kameralara bakmanız yeterli, herkes gördü zaten!” diyerek araya giriyor.

Özel de “Aman, şöyle çevirsem de, ben buradan bir şey bulurum,  diyorsan, bak, Sayın Oktay sana söylüyorum: ‘Millet hareket çekecek’ diyorsun ya, eğer cesaretiniz varsa, eğer kendinize güveniniz varsa, getirin milletin önüne sandığı, millet hareketi kime çekecekmiş görün” karşılığını veriyor.

 

Oktay’ın “Söylediklerimizin arkasındayız, yaptıklarımızın arkasındayız” sözlerini duymazdan gelen Özel şöyle sürdürüyor:

“Son sözüm şu Sayın Başkan: Bakın, kolay kolay ‘FETÖ’ diyor, kolay kolay ‘ağabey’ diyor. Her yerde sordum, Komisyonda sordum, bir kez de burada soruyorum: Bakın, gazeteniz, sizin yerinize manşet atan, günü gelirse küfür eden, günü gelirse hedef gösteren gazeteniz altı farklı zaman ‘Şerefsiz bunlar!’ dedi. Darbenin finansörü 15 milyarla Birleşik Arap Emirlikleri 3 milyar verdi diye.

Bu adam, aynı adam, geldi, vermedi ama vereceğini söyleyip 10 milyarı gösterdi, sizi dolarla terbiye etti. Bu işin bir tarifesi varsa, sana soruyorum hadsiz atanmış.”

 

Oktay, “Hadsiz sensin! Hadsiz sensin!” diye ses yükseltiyor.

 

Özel “FETÖ’nün Türkiye’ye gelmesinin tarifesi nedir?” sorusunu yöneltiyor.

 

Oktay’ın “El kol hareketi yapıyorsun, sonra hadsizlikten bahsediyorsun. Hadsiz sensin!” sözüne, Özel “Hadsiz atanmış!” diye yanıt veriyor; Oktay’dan “Hadsiz sensin!” lafı gelince de, “Hadsiz atanmış!” sözünü yeniliyor.

Oktay da “Sensin” diyor.

 

CHP ve AKP’liler arasında laf atmalar başlıyor.

 

CHP’nin bir diğer Grup Başkanvekili, İstanbul CHP Milletvekili Engin Altay, Başkan Şentop’tan söz istiyor.

Alıyor.

Ve sözlerine Sayın Başkan, teşekkür ederim” diye başlıyor.

Sözlerini “Önce şunu söyleyeyim: Siyasette ‘hadsiz’ ifadesini hakaret alan siyaseti bırakacak. ‘Hadsiz’ bir eleştiridir” tümceleriyle sürdürüyor.

AKP sıralarından gelen “Hadsiz! Hadsiz!” bağırtıları arasında, Kamutay Genel Kurulu Kürsüsü’nden değil, Özgür Özel gibi, oturduğu yerde ayağa kalkarak şöyle konuşuyor:

“İkincisi, Cumhurbaşkanı Yardımcısı sıfatıyla muhalefetle bu kadar ağır polemik yapan insan da muhalefetin bu orta dozdaki eleştirilerine tahammül edecek. Üçüncüsü de siz Meclis Başkanı olarak atanmış Cumhurbaşkanı Yardımcısını savunmayacaksınız. Savunacaksanız Meclisi savunacaksınız, bu da üç.”  

 

Bu defa, Başkan Şentop’la Altay arasında tartışı başlıyor:

Şentop, Meclis İçtüzüğü‘ne aykırı ‘Temiz bir dil kullanılır’ diyor” deyince, Altay da “Hadsiz, normal bir dil. Oraya söyle sen, oraya söyle!” diyor.

Şentop sinirleniyor:

“Bununla ilgili ikaz ederken ben burada Meclisi savunuyorum, İç Tüzük’ü savunuyorum.”

Altay’ın “Sen oraya söyle, oraya söyle!” demesi ise daha bir sinirlendiriyor, ateşten top oluyor:

“Sen mi tayin edeceksin benim ne söyleyeceğimi? Sana mı soracağım ben ne konuşacağımı! Hadi oradan!”

 

Meclis İç Tüzüğü’nün “Temiz dil kullanılır” maddesini anımsatan Kamutay Başkanı’nın kullandığı dile bakar mısınız?!

 

Kamutay Başkanı seçildikten sonra parti ayrımı yapmayacağına, tarafsız olacağına ant içen/yemin eden Şentop, Kamutay İç Tüzüğü’ne karşın, bu dili kime karşı kullanıyor?!

Kendisi gibi halkın oyu ile Milletvekili seçilmiş birine!..

Başkanı olduğu Kamutay’ın kendisi gibi üyesi Milletvekilini sahipleneceğine, atanmış bürokratı sahipleniyor, onun yanında/safında yer alıyor!

Bir Kamutay Başkanına yakışır mı?!

 

Gene…

Bir Kamutay Başkanına…

İçişleri Bakanlığı’na “Bakan” sıfatıyla atanmış bürokratın, Kamutay’ın Plan Bütçe Komisyonu’na silahlı korumalarla gelmesine…

O gün orada ve dün Kamutay Genel Kurulu’nda, Cumhur İttifakı içindeki siyasi parti Milletvekilleri dışındaki Milletvekillerine ağzına geleni söyleyerek ortamı germesine…

Kavga çıkmasına neden olmasına…

Hakkındaki yergileri belgelerle dile getiren özellikle CHP’li Milletvekillerini defalarca aşağılamasına…

Onları parmak sallayıp “Hepiniz hesap vereceksiniz” diyerek tehdit etmesine…

Sessiz ve tepkisiz kalmak…

Y a k ı ş ı r   mı ? !

 

Demek…

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin Kamutay Başkanı böyle olur!

 

Demokratik Parlamenter Sistem’de…

Ne böyle, Başkanı olduğu Kamutay’ı, ne Başkanları olduğu Milletvekillerini koruyamayan…

Ne de seçilmişleri, atanmışlar karşısında sahiplenmeyen, savunmayan…

Çelişkiler yumağı ucube sisteme katlanan, uyum sağlayan…

Kamutay Başkanı olur?!  

 

Çok az kaldı!

Sayılı gündür!

Çabuk gelir çatar!..

GAZETECİLİK, “ÜLKENİN 1 NUMARASINA SORULACAK SORULARI SORULMADAN ÖNCE HABER YAPMAK”TIR!..

150 150 bakikarakol

Yeniçağ Gazetesi dün, internet sitesi www.yenicaggazetesi.com.tr’ede müthiş bir gazetecilik olayına imza attı.

Kutluyorum!

İşte gazetecilik budur!

 

Anımsayacaksınız…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, önceki gün (6 Aralık 2021 Pazartesi), Katar’a gidecekti.

Hareketinden önce, Atatürk Havalimanı’nda basın toplantısı düzenledi.  https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/133777/-turkiye-katar-iliskileri-iki-ulkenin-tarihine-dostluguyla-ve-potansiyeliyle-mutenasip-bir-sekilde-stratejik-perspektifle-gunden-gune-guclenmeye-baslamistir-

Ardından, “görevli muhabirler”in sorularını yanıtladı.

 

İşte burada duralım, Yeniçağ Gazetesi’nin, internet sitesi www.yenicaggazetesi.com.tr’de yaptığı müthiş gazeteciliğe bakalım:

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, basın toplantısında kendisine yöneltilecek sorulara yanıt vermeden çok çok önce, saat tam 12.01’de, spotu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Katar’a gitmeden önce yaptığı basın açıklamasında soruların önceden verildiği belirtildi” olan “Katar’a ziyareti öncesi Erdoğan’a sorulması için gazetecilere verilen sorular sızdı” https://www.yenicaggazetesi.com.tr/katara-ziyareti-oncesi-erdogana-sorulmasi-icin-gazetecilere-verilen-sorular-sizdi-491254h.htm başlıklı haberi yayına koydu.

 

Yeniçağ’ın “özel haber”i, “Katar’a resmi ziyaret kapsamında giden Erdoğan’a gazetecilerin sorularının önceden verildiği iddia edildi” tümcesiyle başlıyor, “İşte o sorular” diye sürüyor.

 

İlk soru, Anadolu Ajansı’ndan (AA’dan) Kaan Bozdoğan’dan:

Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan ile iki hafta önce Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaret kapsamında Ankara’da görüştünüz. Birleşik Arap Emirlikleri basını bu ziyareti, “Umut vadeden ilişkiler” şeklinde yorumladı ve ziyaretin Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkileri yeni bir döneme taşıyacağını belirtti. Bugün de bir Arap coğrafyasının güçlü ülkelerinden biri olan Katar’a gidiyorsunuz. Bu kapsamda, Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkilere dair değerlendirmeniz ne olur?

 

İkinci soru, DHA’dan (Demirören Haber Ajansı’ndan) Gülseli Kenarlı’dab:

Taliban Yönetimi konusunda ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği’nin yanı sıra 19 ülkenin imzaladığı ortak bir açıklamayla oldu. Açıklamada Taliban’ın, eski hükümet mensupları ve güvenlik personeline zarar vermeyecekleri yönündeki vaatlerini yerine getirmesi istendi. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Üçüncü soru, gene AA’dan ve gene Kaan Bozdoğan’dan:

Milli İstihbarat Teşkilatı ve Türk Silahlı Kuvvetleri, gerçekleştirdikleri operasyonlarla çok sayıda terör örgütü mensubunu etkisiz hale getiriyor. Dört gün önce de PKK/KCK’lı terörist Pervin Arslan ile örgütün sözde üst düzey sorumlularından Duran Kalkan’ın korumalığını yapan Emrah Adıgüzel MİT’in operasyonuyla Türkiye’ye getirildi. Küresel düzeyde faaliyet gösteren terör örgütlerine yönelik geniş coğrafyada sürdürülen söz konusu başarılı operasyonlara ilişkin değerlendirmeniz olur mu?

 

Dördüncü soru, A Haber’den Aslı Bilger Kutludağdan:

Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2022’de geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere görüşmelere başladı. Siz geçen asgari ücrete ilişkin, “Bugüne kadar olmuşun çok çok fevkinde bir artış olacak. Asgari ücreti kayıpları telafi edecek düzeyde belirleyeceğiz“ demiştiniz. “Parti kulislerinden” denilerek medyaya yansıyan haberlerde asgari ücret için farklı farklı rakamlar telaffuz ediliyor. Bu konudaki son durum ve değerlendirmeniz nedir?

(AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, bu soruya gülümseyerek verdiği yanıtın ilk tümcesinde “Ama sen bu soruyla beni sıkıştırıyorsun” 

https://www.memurlar.net/haber/1004188/erdogan-dan-asgari-ucreti-soran-muhabire-beni-sikistiriyorsun.html diyor.)

 

 

Beşinci son soru da, CNNTürk’ten Mücahit Topçu’dan:

Önceki gün yaptığınız açıklamada kimi ürünlerde görülen fahiş fiyat artışlarının bir sebebinin de “piyasadaki aç gözlü fırsatçılar” olduğunu ifade etmiştiniz. Bazı ürünlerin marketten markete göre ciddi fiyat farklarıyla satıldığını görüyoruz. Önceki gün Siirt’te yaptığınız bir konuşmada, bu konuda “Çok da uzun olmayan bir sürede inşallah tüm bu fiyat hareketlerini makul ve istikrarlı bir çizgiye oturtacağız” dediniz. Bu konuda ne gibi çalışmalar yapılıyor?

 

Aynısı oluyor!

 

Sırada şaşma yok!

Bu dörtlüden başka soru soran yok!

Beş sorudan başka soru sormak da yok!

Ve…

Yazılı metin dışına çıkmak hiç yok!

 

Bu nasıl basın organize anlayışı?!

 

Bu nasıl gazetecilik?!

 

47 yıllık meslek yaşamımda ilk kere böyle bir basın organizasyonuna, gazeteciliğe tanık oluyorum, utanıyorum!

 

İlk kere de, Yeniçağ Gazetesi’nin müthiş gazeteciliğine tanık oluyorum, onur duyuyorum!

İyi ki varlar!

 

Yeniçağ Gazetesi’ne sızmayı, bilgilendirmeyi yapanı da kutlamak isterim!

 

Perdenin arkası bu kadar güzel, ne gösterilirdi!

 

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı dün gece saat 23.30 sıralarında Katar’dan döndü.

Havalimanında soru aldı mı?

Aldıysa…

Ne soruldu, ne yanıt verdi?

Almadıysa…

Neden?..

MİTİNGLER VE MİTİNGLERİN DİLİ!..

150 150 bakikarakol

12 Eylül 1980 faşist askeri darbe ve AKP iktidarları döneminde işlevi hayli basitleştirilen Türk Dil Kurumu’nun 1970’li yıllardaki “Türkçe Sözlük”te, İngilizce sözcük MitingGösteri amacıyla veya bir olay üzerine dikkat çekmek için ve çoğu açık yerde yapılan toplantı” biçiminde tanımlanır.

 

Yazıya, mitingin ne olduğunun iyi anlaşılması için tanımla girdim.

 

Evet, tanım bu.

Ama…

Mitingin çeşitleri var.

Örneğin:

Derneklerin, sendikaların, siyasi partilerin, ulusal dayanışma, ulusal protesto, halkoylamaları (referandum) vb mitingleri…

Ve…

Her biri başka başkadır.

Her birinin dili de başka başkadır.

 

Miting organize edenler, yapacakları mitingin amacına göre hareket etmeyi, konuşmacıları ve konuşmacıların konuşmalarının içeriğini iyi belirlemeli, amaç ve içerik dışına çıkılmamasına özen/dikkat göstermeli.

Bu yapılmazsa miting, miting olmaktan çıkar, yarar yerine ciddi zarar verir.

 

Mitinglerde katılımın çok olması kadar, konuşmacıların etkili konuşmaları, kalabalığı heyecanlandırmaları, coşturmaları, pek tabidir ki kalabalığa bir şeyler vermeleri, -yani katılanların bilgilendirilmeleri, karar kılmalarının sağlanması ve pekiştirilmesi- gerekir.

 

Bir ulusal mitingde, siyasi parti mitingindeki sözler edilirse…

Veya…

Bir halkoylaması mitinginde, konuyla uzaktan, yakından bağlantısı olmayan konuşmalar en hararetli biçimde yapılsa da…

Hiçbir yararı olmaz!

Katılanlar sıkılırlar, çıkar giderler!

 

Uzatmayayım…

 

Siyasi muhalefet partilerin il il, ilçe ilçe, kasaba kasaba, hatta köy köy dolaşmaları, vatandaşları dinlemelerinden sonra mitingler yapmaları doğru, şık karar, uygulamadır.

 

İyi Parti’nin, meydanı hınca hınç dolu Denizli Mitingi’nin ardından, partim CHP’min de Mersin’de gerçekleştirdiği miting kalabalık yönünde muhteşemdi!

 

Millet İttifakı’nın ortaklarından CHP ve İyi Parti’nin mitin yapma kararı almalarının, uygulamalarının kaynağı, Cumhur İttifakı İktidarı’ndan hoşnutsuzlukları her geçen gün artan halktır!

 

Halk, CHP ve İyi Parti’den, sandığı getirmeleri isteminde bulundu, bulunuyor.  

 

Bunlar ve öteki ortakları da, halkın seçim istemini Cumhur İttifakı İktidarı’na çeşitli platformlarda iletmelerine karşın, Cumhur İttifakı İktidarı, “Seçim Haziran 2023’te” dedi durdu.

 

Geriye…

Cumhur İttifakı İktidarı’nı erken seçim kararı almaya zorlamak için, önüne sandığın gelmesi ısrarındaki halkın kararlığını göstermek, sesini duyurmak eylemi, yani Miting yapmak kalıyordu.

 

Böylece…

Bundan sonraki mitinglerin işlevi, içeriği ete kemiğe büründü.

 

Mitingler de…

“Sandık da sandık” deyip bekleyişine geçen halkın istemini duymazdan, görmezden gelen Cumhur İttifakı İktidarı’nı “Erken seçim kararı almaya zorlamak” için yapılacaktı.

 

Bu amaçtaki mitinglerin konuşmacıları da, öyle bir konuşmalılar ki, yüz binler coşmalıydı, atacakları sloganlarla yeri göğü, canlı tv yayınlarıyla ülkeyi ve dünyayı inletmeliler!

Ki…

Cumhur İttifakı ortağı siyasi partiler ve onların iktidarları “Erken Seçim Kararı Almak”tan başka seçenek kalmadığını kabullensinler.

 

Partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”, 4 Aralık 2021 Cumartesi gün Mersin’ndeki “Milletin Sesi Mitingi”nde, yüz binlere coşku, heyecan veremedi!

Çünkü…

Parti grubunda konuşur gibi konuştu!

 

İktidarı erken seçim kararı almaya zorlayacak mitingde, parti grubu konuşması yaparsan, meydanı dolduran insanlar sıkılırlar, erkenden de çeker giderler!

 

Ne yazık ki Mersin mitinginde aynısı oldu!

 

Aynısının bundan sonrakilerde olmaması için, amacı, işlevi, içeriği netleşen mitinglerin havasında, dilinde uzatmadan kısa, özsözler etmek…

Bu konularda bilgi sahibi bilgelerden brifing almak…

Kitleye, oyunun anlamını, gücünü çok iyi anlatmak…

G e r e k i r !

 

Ve bir de…

Millet İttifakı’ndaki siyasi partiler, bir birlerine güç gösterisi yapmak uğruna ayrı ayrı mitingler yapmak yerine, amacı aynı olan mitingleri ortak yapmalılar.

 

Yapmazlarsa…

Bilsinler ki…

Cumhur İttifakı’na, Cumhur İttifakı İktidarı’na ve ucube “Partili Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne yardım ve yataklık yapmış, halka da –sözcükle tanımlanamayacak boyutta- zarar vermiş olurlar!

 

V e r m e s i n l e r ! . .

DEVLETİN RESMİ KURUMUNA “MEKAN”, PARTİM CHP’MİN MUHTEŞEM MERSİN MİTİNGİ’NE “KATILIM AZDI” DEMEK VE DE DİYENLER!..

150 150 bakikarakol

Bölge ülkelerinin ve de bölge dışı ülkelerin örnek aldığı, dünya lideri Kemal Atatürk’ün ülkesi Türkiye’de, AKP iktidarıyla, özellikle ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin Cumhur İttifakı İktidarı döneminde yaşananlar, yaşandıkça kahrolunan “ilkellikler” ne ülkemizde, ne başka ülkelerde kabul edilir değil!

 

Dünyanın hangi ülkesinde, ülkenin ikinci büyük siyasi partisinin Genel Başkanına, devletin bir kamu kurumu randevu vermeyecek?!

… Randevu vermemekle kalmayacak, “Randevu istedim vermediniz. Ona karşın, geliyorum” diyerek önceden bildirimde bulunan ve kapısına gittiği kamu kurumu, “Randevunuz yok” gerekçesiyle kapattığı kapılarını o Genel Başkana açmayacak?! *

 

Kamu Kurumu’nun, ülkenin ikinci büyük ve iktidar olasılığı ilk sıradaki siyasi partinin Genel Başkanına veya bir başka siyasi partinin yönetim kadrosundan herhangi birine, dahası “bilgi edinme yasası” da yürürlükte iken, bilgi edinmek amacıyla istemde bulunacak sıradan vatandaşa bile randevu vermemesi demek?!

Kaldı ki…

O Devlet Kurumu’nun kendi tanıtım bilgilendirmesinde, randevu almaksızın Genel Merkez’e, şubelere gelinebileceği apaçık yazılmış!

Öyleyse…

Randevu vermemek, “Randevunuz yok, kapıları kitleriniz, içeri almayız” demek, böyle bir saçmalığı eyleme geçirmek ne demek oluyor?!

 

Bunlar yetmezmiş gibi…

Ülkenin, “İçişleri Bakanlığı”na “Bakan” sıfatıyla atanmış “Yüksek Bürokrat” çıkıyor, Devletin Resmi Kurumu’nu “Mekan” ** https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/suleyman-soylu-tuike-bilgi-almaya-giden-kilicdaroglunu-hedef-aldi-mekan-basti-1889807 olarak tanımlıyor!

Aynı yanlışı…

Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın büyük ortağı AKP’nin Kamutay (TBMM) Grup Başkanvekili, Twitter hesabından gerçekleştirdiği paylaşımda Anamuhalefet liderinin her kurumdan randevu istemesi tabidir. Kurumlar, programlarına/takvime göre gereken hassasiyeti gösterir, göstermelidir. Ancak adeta ‘mekan basmaya gidiyorum’ edasıyla hareket etmek, devlet adabına yakışmaz. Helalleşme anlayışınız bu muydu?” https://www.canakkaleyorum.com/haber/kilicdaroglu-tuik-binasina-alinmadi-erkek-ve-turandan-pes-pese-aciklamalar-24831 diye yazıyor.

 

Böylece…

Anlaşılıyor ve öğreniyoruz ki…

“Devlet Kurumu” ile Arapça sözcük, Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlük’üne göre anlamı  “1 Yer, bulunan yer; 2 Ev, yurt” olan, Ekşi Sözlük’ün ise “Sahiplenilmiş yerlere de ‘burası bizim mekân’ tarzında bir yapıştırma yapılabilir” biçiminde tanımladığı ve argo anlamlarda da kullanılan “mekan”ı, bilgisizliklerinden karıştırıyorlar!

 

Hadi…

17 Ocak 1975 Çanakkale doğumlu, Hukuk Fakültesi mezunu, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimi alan AKP’li Grup Başkanvekilini hoşgörelim…

21 Kasım 1969 İstanbul doğumlu, İşletme Fakültesi mezunu, siyasacı (siyasetçi/politikacı) ailenin çocuğu, çocuk denecek yaşlarda kendisini siyasanın ve siyasacıların içinde bulan “yüksek bürokrat”ın, “atandığı görev”den ötürü, “Devlet Kurumu” yerine “mekan” demesi çok anlamlıdır ve kabul edilir değildir!

 

Devletin resmi kurumuna ya da kurumlarına “mekan” demek, başka çağrışımlara neden olur!

 

Neyse ki…

Devletin resmi kurumuna, “Kurum” demeyen, “mekan” diyen bu ikilinin yanlışını, önceki gün (3 Aralık 2021 Cumartesi) Siirt’tek, “açılış mitingi”nde yaptığı konuşmada, https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/133752/-guclu-demokrasi-ve-kalkinma-altyapisi-uzerinde-turkiye-yi-dunyanin-en-gelismis-ulkeleri-arasina-d-hil-etmek-icin-yeni-bir-atilim-baslattik-, doğru olan “Kurum” sözcüğünü söyleyerek düzeltti.

Fakat…

Özetle “Malesef ana muhalefetin başında bir zat var. Bu zat, Merkez Bankasından randevu istiyor. Merkez Bankası ona göre bağımsız değil ya ve Merkez Bankası, bu beyefendiye randevu veriyor. Gidiyorlar Merkez Bankasından brifing aldıktan sonra dışarı çıkıp Merkez Bankasının aleyhinde konuşmaya başlıyor. Hani bağımsız değildi? Bak sana randevu verdiler. Dün de Türkiye İstatistik Kurumuna, randevu filan almadan gitmek istedi. Türkiye İstatistik Kurumu da buna randevu vermedi. Gittiler. İstatistik Kurumu’nun önünde bir genel başkan gösteri yapıyor. İnsan utanır. Bir insan, davet edilmediği yere gidemez. Devletin bu kurumları senin şamar oğlanın değil. Buralar, ciddi kurumlardır. Senin gibi ciddiyetsiz değil. Ne oldu? Randevu vermediler ve randevusuz olarak gidip kapıda gösteri yaptı” dedi, şu uyarı, suçlama ve tehditte bulundu:

“Bak Bay Kemal, bundan sonra da devletin kurumlarına böyle randevusuz gidilemeyeceğini öğren, bunları bileceksin. Sen, terör örgütleriyle omuz omuza gidebilirsin, onlara randevusuz gidebilirsin ama devletin kurumları ciddidir, buralara öyle rastgele gidemezsin ve gidemeyeceksin de. Devletin kurumları zaten yapmaları gereken açıklamaları sürekli olarak yapıyorlar.”

 

Yo yooo, bir değeri, değerlendirilmesi olmayacağı için ucube “Partili Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”nin ve yürütmenin 1 numarası nasıl böyle uyarı, suçlama, tehdit yapar?!” diye sormayacağım.

 

Ülkenin ikinci büyük siyasi partisinin Genel Başkanına, istenmesine karşın randevu vermeyen, “Randevunuz yok” diyerek de kapılarını kilitleyen Kurum’dan “Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) dünyada ilk 20’de yer alan bir kuruluş” diye –oysa her ayın ilk haftasının ilk günlerinde kamuoyuna sunduğu enflasyon rakamlarıyla ilgili resmi açıklamaları gerçekçi ve inandırıcı bulunmuyor- söz eden AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, aynı gün (4 Aralık 2021 Cumartesi), Mersin’de “Milletin Sesi Mitingi” düzenleyen partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”e çattı durdu:

“Mersin’de bu kadar kalabalık toparlayamadı. Diyor ki ‘Bize daha büyük alan verilseydi orayı doldururduk.’ Şu anda topladığın kalabalık ortada. Resmî rakamlar elimizde. İşte bak Siirt burada. Buradan Kılıçdaroğlu’na sesleniyorum: Bırak kamu kurumlarını basıp memurları tehdit etmeyi de, siyaset meydanında çık karşımıza. Tabii bu işler kaset kumpasıyla genel başkanlık koltuğuna oturmaya benzemez. Siyasette bu zat, aslında bizim sıkletimiz değil. Genel başkan olduğu günden beri tek bir seçimi bile kazanamayarak bunu ortaya koydu. Üstelik kaybettiği her seçimin ardından ‘Gereğini yapacağım’ dediği hâlde hâlâ pişkince orada oturmaya da devam etmiştir. Buna rağmen kendisini asıl mücadele alanına çağırıyorum. Kılıçdaroğlu’nun kendi partisi içindeki meselesi bizi ilgilendirmez ama milletimizin değerlerine saldırı, ülkemizin çıkarlarına zarar verirse karşısında bizi bulur. Aynı şekilde polisiyle askeriyle hâkim, savcısıyla memurumuza işçimize, iş insanımıza, esnafımıza, çiftçimize, muhtarımıza sataşırsa karşısında yine bizi bulur. Gitsin kendi çöplüğünde eşelensin. Bu ülkenin tertemiz insanlarına, çalışanlarına, üretenlerine bulaşmasın. Ya bu Bay Kemal ne diyordu? ‘Gel faizi 1’e indir, ben de CHP olarak sana destek vereceğim.’ Aynı Bay Kemal şimdi ne diyor? ‘Yüksek faiz’ diyor. Bunlar akşam başka, sabah başka. Tayyip Erdoğan dün de ‘Düşük faiz’ diyordu, bugün de ‘Düşük faiz diyor’, yarın da ‘Düşük faiz’ diyeceğim. Bu benim için tabi olduğum nastır nas. Asla buradan taviz yok. Çünkü faiz, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bir illettir ve biz, tüm yatırımcılarımıza gel, bankalarımıza müracaatını yap oradan gerekli desteği alırsın. Üretenin ve istihdam sağlayanın daima yanında olacağız. Düşük faizle yanında olacağız.”

 

Katılım rakamı konusunda, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının yanıltıldığı, partim CHP’min Mersin Mitingi’ne gelince…

Muhteşemdi!

Yüz binin üzerinde heyecanlı, coşkulu kitle vardı.

Mersin Valiliği, sanki üzerine vazifeymiş, “Mitingde katılım 21 bin 500” diye açıklama yaptı. ***

CHP’min, Cumhuriyet Meydanı’nda miting yapmasına neden izin vermediğini de açıklasın!

Açıklamayacak!

Açıklarsa, gerçek ortaya çıkacak, kep düşecek kel görünecek!

Ama…

Cumhuriyet Caddesi’ne neden izin vermediğini halk çok iyi biliyor!

 

İstendiği halde randevu verilmeyen, “Randevunuz yok” bahanesine sığınarak kapılarını kapayan –halk, bunu da çok iyi biliyor- Devlet Kurumu’nun önünde tepkisi kısa ve öz dile getiren https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/kilicdaroglu-randevu-vermeyen-tuike-gidiyor-6805174/ “adı lazım değil”in, Mersin konuşması **** beni tatmin etmedi.

Yarın yazacağım…

 

       *https://twitter.com/BakiKarakol/status/1466684323374022659

     **https://twitter.com/BakiKarakol/status/1466699053052346369

   ***https://twitter.com/BakiKarakol/status/1467249482903564295

**** https://twitter.com/BakiKarakol/status/1467087322416140294

AKŞENER VE TORUN’UN “MANSUR YAVAŞ DOĞRULARI, YANLIŞLARI”!..

150 150 bakikarakol

“Millet vicdanında tükenmez bir hazine vardır ki, o da ahlakındaki saflık ve bozulmamışlıktır” sözüyle Türk halkının saflığını vurguladığı, Aristo’nun ‘Zorba yönetim halk desteğine dayanır’ düşüncesi dönemine ait bir tespittir ve bize göre fasa fisodur” sözüyle de dünyaca ünlü Antik Yunan Filozofu Aristo’nun “Zorba Yönetim halk desteğine dayanır” düşüncesini “fasa fisodur” diyerek tanımladığı, partisinin 30 Kasım 2021 Salı günkü grup konuşması bitiminde bir gazetecinin sorması üzerine, “Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Beyin elinin altında geliştiği kanaati hakim. Bundan sonra Mansur Bey dikkat etsin. Arkasında bir ülkücü nefes var” tümceleriyle Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin MHP ve ülkücü kökenli, CHP’li Başkanı Mansur Yavaş’ı sorumlu tutup tehdit eden Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nınözgül ağırlık”lı ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye ilk tepki aynı gün @Seyit_TORUN sosyal basın hesabından Orada dur Bahçeli! @mansuryavas06‘ın arkasında her şeyin farkında olan, gönül rahatlığıyla gidip oyunu veren halkın ve gençliğin nefesi var. Tehditleriniz acizliğinizdir!” diye yazan, hemen arkasından, kamuoyuna sunduğu yazılı açıklamasında “Sayın Mansur Yavaş Ankara’nın seçilmiş belediye başkanıdır. Mansur Yavaş’ın arkasında Ankara halkının ve Millet İttifakı’nın nefesi vardır…” tümcelerine yer veren partim CHP’min Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Ordu CHP Milletvekili Seyit Torun’ndan geldi.

 

Bir gün sonra da (1 Aralık 2021 Çarşamba)… İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında Devlet Bahçeli için şu sözleri etti:

“Milletimiz, her gün, iktidarın yol açtığı, yeni dertlerle boğuşurken, Millete düşman bu iktidarın küçük ortağı, işi gücü bırakıp, vatandaşa hakkıyla hizmet edenlerle uğraşıyor. Biliyorsunuz, Sayın Bahçeli, dünkü grup toplantısından sonra, çıktı, hem de Gazi Meclisimizin çatısı altında, Sayın Mansur Yavaş’ı tehdit etti. Neymiş, bundan sonra Mansur Bey, bu arkadaşların nefesini, ensesinde hissedecekmiş…

“Yok öyle yağma Sayın Bahçeli. Yok öyle yağma. Mansur Yavaş’ın arkasında biz varız, Ankaralılar var. Yalana, talana, yoksulluğa ses çıkarmayacaksın, sonra da çıkıp tek derdi Ankara’ya hizmet olan belediye başkanımızı tehdit edeceksin. Ayıptır, ayıp! Siz bu hükümetin küçük ortağısınız. Milletimiz sizden zamlara, işsizliğe, yoksulluğa, pahalılığa çare bekliyor. Siz ise utanmadan salon basma peşindesiniz.

Millet sizden, memleketi içine düşürdüğünüz durumun, hesabını vermenizi bekliyor, siz ise tehditle, hakaretle, gündem saptırma peşindesiniz.

Milletin nefesi, asıl sizin ensenizde. Siz ise sandıktan kaçacak yer arıyorsunuz. Yok öyle yağma Sayın Bahçeli! Millet iradesinden kaçış yok. Hesap gününden kaçış yok. O sandık, elbet milletimizin önüne gelecek. İşte o gün geldiğinde nefesi de, iradeyi de, karşınızda göreceksiniz.”

 

Bunları dün yazmıştım.

Konu dağınıklığı olmasın diye ayrıntıya girmemiştim.

Bugün, azıcık gireceğim.

 

Öncelikle…

Dünkü MHP VE ÜLKÜCÜLERİN, MANSUR YAVAŞ GİBİ KÖKTAŞLARINA SALDIRILARI, TEHDİTLERİ!.. https://bakikarakol.com/mhp-ve-ulkuculerin-mansur-yavas-gibi-koktaslarina-saldirilari-tehditleri/ başlıklı yazımı bitirdiğim “MHP’liler ve ülkücüler, yakın zamana kadar MHP ve ülkücü hareket içinde yer almış ama MHP ve ülkücülüklerine bağlı kalarak, İyi Parti’de veya başka siyasi partilerde siyasa (politika) yapan eski arkadaşları köktaşlarına neden saldırırlar, onları neden tehdit ederler, onlara neden hoşgörü, katlanma/tahammül göstermezler?!.” sorumun, elbette bir çok yanıt var ama ben sorulu iki yanıt vereyim:

Köktaşlarına saldıranlar, saldırtanlar, eski yol arkadaşlarının, kendileriyle ilgili geçmişlerini ve geçmişlerindeki gizleri/sırları açığa vurmasınlar diye mi saldırdılar, saldırttılar?

İki köktaş arasındaki kavga sürer mi, biter mi?

 

Bu kadar.

Geçiyorum.

 

Ayrıntılara geliyorum:

Partim CHP’min Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Ordu CHP Milletvekili Seyit Torun’un, Devlet Bahçeli’ye sıcağı sıcağına tepki vermesini, tepkisinin içeriğini beğendiğimi söylemeliyim.

Ancak…

Torun, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, MHP ve ülkücü kökenli Mansur Yavaş’ın, CHP’den seçildiğini, halen CHP’li Belediye Başkanı ve arkasında CHP’nin, CHP’li Ankaralıların olduğunu açık açık neden söylemedi, “Mansur Yavaş’ın arkasında Ankara halkının ve Millet İttifakı’nın nefesi vardır…” demekle yetindi?

Yanlış anlaşılmasın, tümceye karşı çıkmıyorum; tümceyi yerinde, doğru buluyorum.

“… Millet İttifakı’nın nefesi vardır” vurgusu çok şık bir düşünce ve yaklaşım.

Mansur Yavaş’ın, CHP’den seçildiğinin, arkasında CHP’nin ve CHP’li Ankaralıların olduğunun söylenmemesini yanlış buluyorum.

Yergim buna.

 

Torun, “CHP”, “CHP’li Ankaralılar” sözcüklerini ağzına almama eksiğine, yanlışına ve de “… Millet İttifakı…” sözcüklerini çok net söylemesine karşın, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bir gün sonraki grup konuşmasında, “Mansur Yavaş’ın arkasında biz varız, Ankaralılar var. Yalana, talana, yoksulluğa ses çıkarmayacaksın, sonra da çıkıp tek derdi Ankara’ya hizmet olan belediye başkanımızı tehdit edeceksin” tümcelerinde “biz” ve “belediye başkanımız” sözcüklerini bilinçlice kullanarak, Millet İttifakı içindeki büyük ortağı CHP Genel Başkan Yardımcısı Torun kadar duyarlı davranmıyor!

N e d e n ?!

Bu neyin işaretidir?!

Bunun altında yatan ne, neler ve ne, neler var?!

 

Evet…

Mahsur Yavaş, MHP ve ülkücü kökenlidir.

CHP’den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesine karşın halen siyasi kökeninde duran biridir.

CHP’nin kayıtlı resmi üyesidir.

İyi Parti’nin kayıtlı resmi üyesi değildir.

29 Mart 2019’daki Yerel Seçimlerde de İyi Parti’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olmadı, CHP’nin oldu.

 

Ve…

İyi Parti’nin katkıları, İyi Partililerin de oylarıyla CHP’den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi.

Bu sonuç ve bu durum, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e, Mansur Yavaş’tan “Belediye Başkanımız” diye söz etme, “Mansur Yavaş’ın arkasında biz varız” deme hakkını vermez!

 

Elbette ki…

Mansur Yavaş da seçildikten, mazbatasını alıp makama oturduktan sonra, siyasi ayrım yapmadan, Ankara’da oturan herkesin Büyükşehir Belediye Başkanıdır.

Bu, tartışılmaz gerçektir.

Bu tartışılmaz gerçeği yadsımadan, eğip bükmeden, üzerinde tek sözcük dahi etmeden, bir kenara koyalım.

Köktaş olsanız da, büyük katkılarda bulunsanız da, sizden seçime girmemiş, seçim kazanmamış, ittifak ortağı partinin Büyükşehir Belediye Başkanına sahip çıkmak, içinde birçok nedeni, soruyu, düşünceyi, hinliği, gizli ajandayı barındıran koca bir yanlıştır!

 

Akşener’e, Genel Başkanları Akşener gibi düşünen İyi Partililere, siyasi ittifak anlayışına yakışır sözler etmekte, eylemler sergilemekte duyarlılık öneririm…