DÜŞÜNMEYEN İNSAN TOPLULUĞU, EMEĞİ, EGEMENLİĞİ, SÖZ HAKKI ELİNDEN ALINIR, KOYUN SÜRÜSÜ GİBİ GÜDÜLÜR!..

  • 0
150 150 bakikarakol

Bugün 31 Aralık 2020, günlerden Perşembe.
Berbat “2020 Yılı”nın son günü.
Gece yarısı, saat 24.00’dan sonra “yeni yıl”a, “2021”e gireceğiz.
2020’yi aratmayacak yıl olmasını dileyelim; evrene bu içerikte enerji gönderelim.

Sağlıklı, gerçekçi düşünüldüğünde, doğru öngörüde bulunmanın olasılığını göstermek için “14 Temmuz 2001Cumartesi” günlü yazımı; bir de, emperyalist ABD’nin CIA Ankara Büro Şefinin, ülkemizle ilgili “2006” kayıtlı “rapor”unu bilginize sunmak istiyorum.
“Yılbaşı eğlencesi, yorgunluğu ardından okur, değerlendirmeler yaparsınız” diye düşündüm.

Kısaltılmışı “AKP” olan “Adalet ve Kalkınma Partisi” 14 Ağustos 2001’de kurulmadan tam bir ay önce, 14 Temmuz 2001’de, o yıllarda Türk basının “amiral gemisi”, şimdi ise “emir al” sözcükleriyle tanımlanan, anılan Hürriyet Gazetesi’nde, “Tehlike çanları!” başlıklı yazım çıktı.
Yazımı, meslek büyüğüm Yalçın Bayer, “Yeter Söz Milletin” adlı köşesinde yayınladı.
Sağolsun.
Yaklaşık 19,5 yıl önce öngürdüklerimin gerçekleşmesini istemezdim, öngörülerimde yanılmayı dilerdim.
Okuduğunuzda beni anlayacak, bana hak vereceksiniz.

Buyurun okuyalım:

Tehlike çanları!

KENDİLERİNİ akvaryumdaki balığa benzeten Abdullah Gül, temel ilkelerinin dürüstlük, açıklık, sözüne, özüne güven duyulması olduğunu söylüyor.
Bugün bunlar olmadığı için Türkiye’de krizin olduğunu ekliyor. Sayın Gül, Hürriyet Gazetesi’nde yer alan söyleşisinde (12.7.2001) daha sonra aynen şöyle diyor: ‘‘Bizim, bugün için en büyük farkımız, sözü, özü ve icraatı birbirine uyacak hareket olmamız.”
Dikkatinizi ‘‘… bugün için…” sözcükleri çekti mi? Demek bütün şirin görünüm, ılımlı söylemler vs. hepsi bugün için! Yarın ne olacağı ise ‘‘Kısa değil, uzun vadeli hedefler peşindeyiz. Bizler birey olarak dindar olmanın gayreti içindeyiz” sözleriyle açıkça kendini göstermiyor mu?
Sayın Gül, ‘‘Dinci parti olmayacağız, hatta sadece dincilerin partisi de…” ve ‘‘Laiklik konusunda kesinlikle takıyye yapmıyoruz” derken dahi takıyye yapıyor, farkında değil. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes inancını serbestçe ortaya koymuyor mu ve devlet bütün inançlara eşit mesafede değil mi? Sayın Gül ve arkadaşları daha neyin peşindeler?
Türkiye’nin görünen görünmeyen gerçeklerini dikkate alarak, kafalarına yatan politikaların peşindeler. Bundan daha açık söylem mi olur? Bunlara hálá ‘‘Değiştiler canım. Bunlar Müslüman solcular. Dindar olacaklar ama dindar parti olmayacaklar. Türkiye gerçeklerini görüp, özeleştirilerini yapıyorlar vs.” diyerek iyi niyetlerle yaklaşmak, inanıvermek saflık olur, büyük hata olur.
Kendilerini ne kadar kamufle etseler, ne kadar ‘güzel sözlerin alt alta sıralandığı bir program’ hazırlasalar da, ‘‘inanıyoruz ki laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da laiklik olmaz” deseler de, onlar değişmemişlerdir ve hala demokrasiyi araç olarak görüyorlar.
Adamlar, bizden gibi görünüp bizi vuracaklar. Ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Söylem ve görünümlerine kanmamalıyız. Yoksa her şey çok geç olabilir!
A.Baki KARAKOL-İSTANBUL

*
Gelelim ikinciye:

Emperyalist USA’nın (ABD’nin) Ankara’da, “Paul Henze” adında, CIA Ankara Büro Şefi var.
Yıl 2006.
Ülkesinin “Başkanlık Yönetim merkezi, Beyaz Saray”a bir rapor sunuyor. Raporunda aynen şunları yazıyor:

Türkiye’nin şu şekliyle Amerikan politikalarının yanında olacağından emin değiliz.
Türkiye’yi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar.
Hükümet’i ikna ettiğimizde, Meclis, Meclis’i ikna ettiğimizde ordu, orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza çıkıyor.
Eğer Amerikan çıkarı, Türkiye’de bir federe kurulması ise mutlaka ve öncelikle “Yargı”, “Ordu”, “Meclis” ve “Hükümet”i tek elde toplayan “Başkanlık Rejimi”ne geçilmelidir.
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır.
Eğer o bir kişi, Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddit ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak “Amerika” için sorun olmaz.

Canınızı sıkmak istemedim, düşünmenizi amaçladım.

Düşünen insan topluluğu, olacakları görür, önlemlerini en kararlı biçimde alır, tehlikeyi/tehlikeleri hasarsız ya da en az hasarla atlatır.
Düşünmeyen insan topluluğu ise emeği, egemenliği, söz hakkı elinden alınır, koyun sürüsü gibi güdülür.

Dünya lideri Kemal Atatürk bunları bildiği için, ülkesinde/yurdunda gerçekleştirdiği bir dizi devrimlerine “Düşünme Devrimi”ni de kattı.

Emperyalistler yol alamıyorlar, “Düşünme Devrimi” ile donana, büyük kazanımlar elde eden Türk halkının karşısında planladıkları gibi yol alamıyorlar, geldikleri gibi gideceklerini çok iyi biliyorlar.
Azgınlaşmaları, ekonomimizle, yargımızla vb oynamaları, düşünce yoksunu işbirlikçilerini üzerimize saldırmaları boş, boş!..

  • 0

Yorum Yaz

Email adresiniz paylaşılmayacak.