Posts By :

bakikarakol

HAMZA YERLİKAYA, ATATÜRK’ÜN “BEN SPORCUNUN ZEKİ, ÇEVİK VE AYNI ZAMANDA AHLAKLISINI SEVERİM” SÖZÜNÜ BİLİR MİSİN?!.

150 150 bakikarakol

Hamza Yerlikaya!..
Her…
Bayrağımızı göndere çektirdiğinde, İstiklal Marşımızı çalıp söylettirdiğinde, altın madalyaları boynuna taktırdığında…
Seninle onur duyduk, gurur duyduk.
Duygulandık, ağladık.
Avuçlarımız kızarıp patlayıncaya kadar seni alkışladık.
Sana “Milli Güreşçimiz” dedik, kalbimizde yer verdik…
Dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüzün ünlü “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim” sözünü söylerken seni işaret ettik.

Sen ne yapmışsın!
“Sahte lise diploması” almışsın!

Kahrettin bizi!
Ulusal onurumuzu, gururumuzu yaraladın, parçaladın!
Ata’mızın, seninle özleştirdiğimiz “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim” sözüne kara çaldın!

Halkının seni bağrına basmasını, Ata’nın sözünü hiç mi anlamadın, anlayamadın?!

Değer miydi?!

Yetmezmiş gibi, bir de “sahteciliğin”i savunur, gündeme taşıyanlara saldırırsın!

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı, Vakıfbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, AKP seki Milletvekili Hamza Yerlikaya!..
Kemal Atatürk’ümüzün sevdiği “… zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklı…” sporcu olsaydın, sahteliği mahkeme kararıyla belgelenen “lise diploman”la ilgili siyasi yergide bulundu diye Sakarya CHP Milletvekili ve CHP Grup Başkanvekili –baban yaşındaki- Engin Özkoç’a, resmi twitter hesabından şunları yazmazdın:
“CHP’deki taciz ve tecavüz olaylarının üzerini kapatmak için her gün farklı bir yalana sarılarak iftira ve yalan kampanyası düzenliyorsunuz. Kaset kumpası mimarları!! Bu yazdıklarını ispat et edemezsen adisin, alcaksın, müfterisin, bilesin. Hodri meydan.
Tasması kimin elinde olduğu belli olmayan @enginozkoc ! Şimdi iyi dinle; eğer benim diplomasız olduğumu ve 4 maaş aldığımı ispat edersen ben herkesten özür dileyip siyaseti bırakıyorum. Aksi durumda sen ne yapacaksın? İspat edemezsen milletvekilliğinden istifa edecekmisin. Hodri meydan.” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/hamza-yerlikaya-diplomayi-ozkoctan-istemeye-devam-ediyor-1800295

“Meydan okuyacak” durumda değilsin!
Aldığın veya birilerinin verdiği, verdirdiği “sahte lise doploman”la, -spor diliyle söyleyeyim- tuş olmuşsun!
Sicilinde “Lise diploması sahte” kaydı var!
Kendi kendine özyergi (özeleştiri) yapacağına, “sahte lise diploması” işini başına kimin, kimlerin ne amaçla, amaçlarla açtıklarını, açtırdıklarını sorgulayacağına, araştıracağına, zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkıyorsun!

Battıkça batıyorsun!
Ayırtında (farkında) mısın?!

Şu yazdıkların dahi, lise mezunu olmadığını, olamayacağını gösteriyor:

Tümce kuramıyor, sapla samanı karıştırıyor, grameri hançerliyorsun ve doğruları, gerçekleri çarpıtıyorsun!
“CHP’deki taciz ve tecavüz olaylarının üzerini kapatmak için her gün farklı bir yalana sarılarak iftira ve yalan kampanyası düzenliyorsunuz. Kaset kumpası mimarları!!” diyorsun; “sahte lise diploman” olayı ile ne alakası var, nasıl ilişkilendiriyorsun?!
Hele de “Kaset kumpası mimarları” konusu!..
O konuya girersen, altından kalkamasın!
“Bu yazdıklarını ispat et edemezsen adisin, alcaksın, müfterisin, bilesin” tümcenden yola çıkılarak, “Lise diplomanının sahte olmadığını sen kanıtlamazsan… –(o sözcükleri kullanmak istemiyorum BK.)- Hodri meydan” denilse iyi mi olacak, ne yanıt vereceksin, gene “Hodri meydan” çekebilecek misin?!.
“Tasması kimin elinde olduğu belli olmayan @enginozkoc !” ne demek?!
Hiç yakışır mı?!
Aynı söz senin için söylense, ne yanıt vereceksin?!
Kurduğun şu tümcelere bakar mısın?!:
“Eğer benim diplomasız olduğumu ve 4 maaş aldığımı ispat edersen ben herkesten özür dileyip siyaseti bırakıyorum. Aksi durumda sen ne yapacaksın? İspat edemezsen milletvekilliğinden istifa edecekmisin. Hodri meydan.”
Neden “… benim diplomasız olduğumu…” diyorsun?!
Neden “… benim lise diplomamın sahte olduğunu…” demiyorsun?!
Neden “… siyaseti bırakacağım…” diye doğru yazacağına, “… siyaseti bırakıyorum…” diye yazıyorsun?!
Neden “… edecekmisin.” yazıyorsun, doğrusunun “… edecek misin?” olduğundan habersiz misin?!
Ve…
“Hodri meydan”!
Yanıt ver!..

DOĞRU PARTİ GENEL BAŞKANI RIFAT SERDAROĞLU SAKIN O SÖYLEDİĞİNİ YAPMASIN!..

150 150 bakikarakol

“Çoban Ateşi Hareketi”ni “Doğru Parti” adı altında siyasallaştıran eski Milletvekili, eski Bakan Rıfat Serdaroğlu, Youtube’den yayın yapan Bizim TV’de idi.
Genel Yayın Yönetmeni Şaban Sevinç’in sorularını yanıtladı.
Sorular da, yanıtlar da tek sözcükle “harika”.
19 Aralık 2020 Cumartesi günü saat 13.46’da twitter hesabımdan “Doğru Parti Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu, Bizim TV’de Şaban Sevinç’i sorularını yanıtlıyor. https://youtube.com/watch?v=JQKq0pbl4NI&feature=share&fbclid=IwAR1pXu0l5AjIXFt372TExG_HDSaICWKiFEqcpXitUkqjXT_lSZLWFixZaVw… Linki tıklayıp izlemenizi, kendi kulaklarınızla duymanızı istiyorum…” yazarak, paylaştım.
Dün saat 00.13’e kadar 2 bin 821 tıklanarak okundu.
Siz de okudunuz mu bilmiyorum.
Okumuş olsanız da, bir defa da, okumayanlarla birlikte buradan (özel sitem www.bakikarakol.com‘daki köşemden) okumanızı istiyorum.
Arkasından, başlıktaki konuyu bilginize sunacağım.

Serdaroğlu, Sevinç’in sorularına verdiği yanıtta, gerçekçi, açık sözlüydü, anlattıklarını kafalara mıh gibi sokuyordu.
Birkaç örnek vereyim:
“Doğruları söylemeye geldik” sloganıyla yola çıkan Doğru Parti’nin, en çok da AKP’den oy alacağını vurguluyor.
Deva ve Gelecek partilerini, “AKP’nin larvaları” sözcükleri ile tanımlıyor, Babacan ve Davutoğlu’nun büyük paralar harcadıklarını söylüyor, “Ne yaptınız da bu paraları kazandınız?” diye soruyor.
Sarıgül’e ve İnce’ye, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının siyasi parti kurdurduğu savında bulunuyor.
“Türk milletinin hesap sorması lazım. Türk milleti susarsa, çok daha kötü günler görecek… Türk milletinin kendine gelmesi lazım. Soyulan sensin kardeşim… AKP’nin oyu yüzde 20’nin altında; daha da düşecek… Ocak ayından itibaren biz bu milleti ayağa kaldıracağız” diyor.

Son tümcesine takılıyorum.
Halkın bilinçlenmesini, bilinçlice silkelenip kendine gelmesini, olup bitenleri, olup bitecekleri görmesini istiyorum.
“Çoban Ateşi Hareketi” mayalı siyasi hareket, ben özbeöz CHP’liye, “içtenliği”, “kararlılığı” ile güven veriyor; beni, özlemini çektiğim “yurttan ve halktan yana muhalefet” yapacağı umudunda gezdiriyor.

Bu konuyu fazla uzatmayacağım…

Anımsayacaksınız:
www.bakikarakol.com sitemde 1 Aralık 2020 Salı günü ÇOK DOĞRU SÖZLER EDEN DOĞRU PARTİ GENEL BAŞKANI RIFAT SERDAROĞLU BANA “ESKİ TÜRKİYE’NİN SİYASASI”NI TATTIRDI… https://bakikarakol.com/cok-dogru-sozler-eden-dogru-parti-genel-baskani-rifat-serdaroglu-bana-eski-turkiyenin-siyasasini-tattirdi/ başlıklı yazımı yayınladım.
“Eski Adalet ve Doğru Yol Parti’li Milletvekili, Devlet Bakanı, Sağlık Bakanı, 25 Ağustos 2020’de resmi olarak siyasi yaşamımıza katılan Doğru Parti’nin Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu, dün gece (30 Kasım 2020 Pazartesi) Tele 1 TV kanalında Tunca Mollaveisoğlu’nun canlı yayınlanan ‘Anında Manşet’ programındaydı.
Halkın çok rahat anlayacağı, unutmayacağı, düşünüp yorumlar yapacağı, kararlar alacağı ‘doğru sözler’ etti.
İzlerken, ‘Eski Türkiye’min siyasasının, siyasetçisinin kokusunu, tadını aldım!” tümceleriyle başlayan yazımı şöyle bitiriyordum:
“AKP ve tek adam baskısından korkmadıklarını, merkez sağda gençlerle siyaset yapacaklarını, ‘Genel Başkanlığı’ onlardan (kız veya erkek) birine bırakacağını vb sözlerine ekledi…”

Yazımın yayınlandığı günden beri, son paragrafta vurgulanan olayı Serdaroğlu’nun yapmamasını, yaparsa “büyük yanlış”a imza atmış olacağını düşündüm.
Yazmak bugüne denk geldi.

Genel Başkan Serdaroğlu, özlemi çekilen “yurttan, halktan yana zorlu muhalefet”i başarıya taşıması için, ilk kurultayda “Genel Başkan adayı olmama” yanlışına sakın düşmemeli, hiç değilse bir dönem, Kurultay’da Genel Başkan seçilip partinin başında bulunmalı, siyasa (politika), muhalefet yaptıklarını sananlarla mücadele etmeli.
Yok, eğer Genel Başkanlığı, ilk Kurultay’da bir gence bırakırsa, sonuç “hüsran” olur.

Gençlere güvenmiyor değilim; erken buluyorum.
Hele bu zorlu ortamda; “çok erken” buluyorum.
Lider Rıfat Serdaroğlu’nun yanında iki yıl pişmeleri gerekir.
Serdaroğlu’nun değerlendirmeye almasını öneriyorum.
Kendisine, ilerleyen günlerde başka önerilerim de olacak.
Partim CHP’min yönetimine değil, Serdaroğlu ve arkadaşlarına güveniyorum…

USTAM YALÇIN BAYER’İN BUGÜNKÜ “BÖCEK’İN GELGİTLERİ!” YAZISI VE KÖŞESİNDE 2001 YILINDA ÇIKAN YAZIM

150 150 bakikarakol

Yalçın Bayer, meslek büyüğümdür.
Üzerimde emeği vardır.
1978-81 yıllarında Kars muhabirliğini yaptığım Cumhuriyet Gazetesi’nde haber merkezindeydi.
Yurt Haberleri Şefi rahmetli Barbaros Gençak yoğunken ya da o an, o gün yokken, kaç kere ödemeli telefondan haberimi almıştır.
Konuştuğu gibi de hızlı yazardı.
Çok şey öğretti, öğrendim.
Sağ olsun.
Zaman zaman İstanbul’a geldiğimde, Cağaloğlu’ndaki Cumhuriyet’in merkez binasında görüşür, konuşurduk.
Ama kısa.
Çünkü hep koştururdu.

Hürriyet Gazetesi’ne geçmişti.
Ben de Kars’tan ayrılmış, İstanbul’a yerleşmiştim.
Genel Yayın Yönetmeni Hasan Cemal’le kavgalı olduğum için Cumhuriyet’te işe girememiştim.
Günaydın, Meydan gazetelerinde çalışıyordum.
Emekli olmama az zaman kalmasına karşın, işsizler ordusuna katıldığım süreçte, hep “Yalçın abi” dediğim Yalçın Bayer’e, “Yeter Söz Milletin” köşesinde yer vermesi için yazılar gönderirdim.
Bir kaçını yayınladı.
Onlardan biri 14 Temmuz 2001 Cumartesi günlü “Tehlike çanları!” başlıklı yazımdı.
Şöyle:
// KENDİLERİNİ akvaryumdaki balığa benzeten Abdullah Gül, temel ilkelerinin dürüstlük, açıklık, sözüne, özüne güven duyulması olduğunu söylüyor.
Bugün bunlar olmadığı için Türkiye’de krizin olduğunu ekliyor. Sayın Gül, Hürriyet Gazetesi’nde yer alan söyleşisinde (12.7.2001) daha sonra aynen şöyle diyor: ‘‘Bizim, bugün için en büyük farkımız, sözü, özü ve icraatı birbirine uyacak hareket olmamız.”
Dikkatinizi ‘‘… bugün için…” sözcükleri çekti mi? Demek bütün şirin görünüm, ılımlı söylemler vs. hepsi bugün için! Yarın ne olacağı ise ‘‘Kısa değil, uzun vadeli hedefler peşindeyiz. Bizler birey olarak dindar olmanın gayreti içindeyiz” sözleriyle açıkça kendini göstermiyor mu?
Sayın Gül, ‘‘Dinci parti olmayacağız, hatta sadece dincilerin partisi de…” ve ‘‘Laiklik konusunda kesinlikle takıyye yapmıyoruz” derken dahi takıyye yapıyor, farkında değil. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes inancını serbestçe ortaya koymuyor mu ve devlet bütün inançlara eşit mesafede değil mi? Sayın Gül ve arkadaşları daha neyin peşindeler?
Türkiye’nin görünen görünmeyen gerçeklerini dikkate alarak, kafalarına yatan politikaların peşindeler. Bundan daha açık söylem mi olur? Bunlara hálá ‘‘Değiştiler canım. Bunlar Müslüman solcular. Dindar olacaklar ama dindar parti olmayacaklar. Türkiye gerçeklerini görüp, özeleştirilerini yapıyorlar vs.” diyerek iyi niyetlerle yaklaşmak, inanıvermek saflık olur, büyük hata olur.
Kendilerini ne kadar kamufle etseler, ne kadar ‘güzel sözlerin alt alta sıralandığı bir program’ hazırlasalar da, ‘‘inanıyoruz ki laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da laiklik olmaz” deseler de, onlar değişmemişlerdir ve hálá demokrasiyi araç olarak görüyorlar.
Adamlar, bizden gibi görünüp bizi vuracaklar. Ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Söylem ve görünümlerine kanmamalıyız. Yoksa her şey çok geç olabilir!
Baki KARAKOL-İSTANBUL // https://www.hurriyet.com.tr/tehlike-canlari-4061

Böylece geçmişe de bir yolculuk yaptık.
Umarım yararı olmuştur.
Gene umarım, 2001 tarihli paylaşımımla Yalçın abime zararım dokunmaz!

Yalçın Bayer üstadımın dünkü (17 Aralık 2020 Perşembe) yazılarından biri “BÖCEK’İN GELGİTLERİ!” başlıklı olandı.
Okuyalım:
// ABB Başkanı Muhittin Böcek, kamuoyuna yaptığı açıklamada öyle ifadeler kullanmış ki kimse bir netlik bulamadı. Böcek CHP’de görevine devam edecek mi, AKP’ye mi geçecek? Her şey olabilir diye düşünülebilir.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile sıcak ilişkileri var. Nitekim oğlunun bir internet sitesinde yer alan “Biz AKP’ye geçeceğiz, Mevlüt amcam yakın dostumuz” demesi bu konudaki ‘söylentileri’ güçlendiriyor.
Bu cümlesi ile ne demek istiyor? “Çalıştığım partimizin çatısı altında bulunan bazı menfaat gruplarının insan olmayı unuttuklarını gördüm. Ahlaki ve etik olmayan bir şekilde gelecek hesapları yaptıklarına şahit oldum” demesi, meclis üyelerini kızdırmaz mı?
Bazı partili arkadaşlarının “Böcek’ten her şey beklenir” demesi bir sürpriz beklentisi doğurur mu?
Bu kızgınlığı mıdır Böcek’in “CHP çatısı altında hizmet verdiğim 18 yıl boyunca, duyduğunuz güvene ve verdiğiniz sorumluluğa hiç ihanet etmedim. Gücümü Cumhuriyet’ten ve Atatürk’ten aldım” demesinin sebebi?
Ama şöyle bir cümlesi de var:
“Dün nasılsam, bugün de öyleyim. Ve yarın da, sizin bildiğiniz o insan olarak kalacağım. Aynı azim ve kararlılıkla, size ve Antalya’mıza hizmete devam edeceğim.”
Böcek’in açıklamasında genel sekreterin değiştirilmesi konusunda ayrı düştüğü Kılıçdaroğlu’ndan hiç söz etmemesi, esas dikkat edilecek nokta bizce.
Ne derler, en iyi savunma saldırma veya eleştiridir. Bu açıklamada bunu da görüyoruz. Yoksa günah mı çıkartmak istiyor? Bekleyeceğiz.
Halk sanatçısı Himmet Canız, Böcek için yazdığı şiirinde “Artık sizi Mevlüt seçer” dedi.// https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/yalcin-bayer/cekciler-akpden-mujde-bekliyor-41690652

Bu alıntıyı şunun için yaptım:
Muhittin Böcek de “devşirme CHP’liler”den!
Yani…
Özde değil sözde CHP’lilerden!
Ve…
O kadar çoklar ki!..
Oldukları kadar da tehlikeli, zararlılar!
CHP’nin bunlardan, bunları CHP’ye taşıyan “amaçlı, özel atanmış”tan, onun kadrolarından tezden arınması, kurtulması gerekir!

Partim CHP’deki böylesi bir olumsuz gerçeğe parmak bastığı, onu gündeme taşıdığı için meslek büyüğüm, ustam, üstadım Yalçın Bayer abime teşekkür ediyorum, sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum…

“SİYASADA PİŞMİŞ SİYASİ” DEDİĞİM ÖZGÜR ÖZEL, “SİYASADA PİŞKİN SİYASİ”YMİŞ!..

150 150 bakikarakol

Özgür Özel…
Partim CHP’min Manisa Milletvekilidir ve CHP Grup Başkanvekilidir.
Eczacı kökenlidir.
Ama “siyasada (politikada) pişmiş siyasi”dir.
Ağzı laf yapar.
Hazır yanıtlı (cevaplı)dır.
Her nedense…
Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nda, “Bakan” olarak atandığı Dışişleri Bakanlığı’nın 2012 yıl bütçesi görüşülürken, Bursa İyi Parti Milletvekili ve Anayasa, Dışişleri Komisyonları Üyesi Ahmet Kamil Erozan “Sayın Bakan, Bütçeyi iktisatlı kullanın. Yılın ikinci yarısı alacağız” deyince, “Hayrola, ne oluyor? Siz de mi Biden’dan umut bekliyorsunuz yoksa? Ülkede seçim yok. Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz. Yoksa darbe beklentiniz mi var, nereden devralacaksınız, kimden devralacaksınız?”
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/cavusoglundan-iyi-partili-vekile-secim-olsa-da-iktidarin-size-verilmeyecek-1798717 sözlerini eden Mevlüt Çavuşoğlu’na “hazır yanıtlı” olamadı!
1,5-2 gün geçtikten sonra dün (16 Aralık 2020 Çarşamba) Kamutay’da düzenlediği basın toplantısında bir gazetecinin “anımsatması” üzerine konuştu:
“AK Parti kriterlerine göre Mevlüt Çavuşoğlu darbecinin daniskasıdır, millet düşmanıdır, milli iradeye kafa tutandır. AK Partili Çavuşoğlu değil de herhangi bir siyasi partiden muhalefet bir siyasetçi söylese, ortalık birbirine girer. Vermeyen kim? Partili Genelkurmay Başkanına Milli Savunma Bakanı yaptım ona mı güveniyorsun? Milletin karşısında hangi güç duracak?
Millet sana darbe yapıldığında sana sahip çıkacak da sen darbe yaptığında sana sessiz mi kalacak? İktidarın verilmemesi ne demek? Hangi odak, hangi güç? O seçim olsun, millet yetkiyi versin, sen de ‘verilmeyecek’ de bakalım. Senin alnını bizzat nasıl karışlıyorum.
Kolay mı? Kimsin sen? Millet seçecek. Sen vermeyeceksin. İstanbul seçiminde küçük farkı fırsat bilip, pislikler çevirip, seçimi iptal ettirdiniz. Millet bir demokrasi tokadı vurdu, hala kendinize gelemediniz. Yok öyle yağma.
Benim siyasi hayatımın en keyifli günü, 25 yıl sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesinin mermer bir eşiği var, geçtik, içeriye girdik, devir teslimi izledim. Ekrem İmamoğlu ile sizin büyükşehir belediye başkanımız arasında. Geçen gün içeride bir hadsizlik yapan bakana da söyledim, takvime bakmak lazım çok sıkışık olacak ama devir teslimde o odada olacağım.
Dışişleri Bakanımız görevi teslim alırken orada olacağım, çayları söyle geliyorum. Senin çayını içeceğiz Sen gittikten sonra üstüne keyif kahvesi içeceğiz milletimizin yüzü gülsün diye.” https://www.gercekgundem.com/siyaset/237538/ozgur-ozelden-mevlut-cavusogluna-cok-sert-sozler-darbecinin-daniskasi-bak-o-zaman-alnini-bizzat-nasil-karisliyorum

Kusura bakmasın –bakarsa da baksın-, az yukarıda “siyasada pişmiş siyasi” dediğim Özgür Özel, “pişmiş” değil, “pişkin siyasi”ymiş!..
Sözümü geri alıyorum.
“Siyasada pişmiş siyasi” olsaydı…
“Bakan” diye atanmış bürokratı, siyasetçiymiş gibi muhatap almazdı, “Sen kimsin?” sorusunu tam da burada sorardı.
Çavuşoğlu, “atanmış bürokrat Bakan” olmasına karşın “seçilmiş bir siyasetçi”yiş gibi, özellikle “Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz. Yoksa darbe beklentiniz mi var, nereden devralacaksınız, kimden devralacaksınız?” sözlerini ederken, neredeydi, yanıtını anında neden vermedi?
O gün grup adına konuşan İstanbul Milletvekili, Grup Başkanvekili Engin Altay’ın, dış siyasadan ötürü Çavuşoğlu’na “güzellemeler” yapmasını nasıl içine sindirebildi?

Ve…
Diyor ki:
“O seçim olsun, millet yetkiyi versin, sen de ‘verilmeyecek’ de bakalım. Senin alnını bizzat nasıl karışlıyorum.”
Ne yaman söz!
İyi de…
Bu nasıl olacak?
Teşkilatlarını, teşkilatları üzerinden halkı örgütlediler mi?
Halka güven verdiler mi?
Halka kendilerini ve anlatmaları gerekenleri anlatabildiler mi?
Halkı ikna edip arkalarına alabildiler mi?
Ki…
“Seçimi kazanamadık ama iktidarı bırakmıyoruz” gibisinden bir çirkinlikte, “Benim irademe karşı gelemezsiniz” diyecek halkı meydanlara dökebilecekler mi?
Halka önderlik yapabilecekler mi?
İnançlı ve kararlı halk hareketi karşısında, iktidarı bırakmama ilkelliğinde direnenleri alt edebilecekler mi?

“Edebilecekler” demeyi çok isterim.
Ama…
Ben de bu ülkede yaşıyorum.
“Efendim, son İstanbul yerel seçimleri…” diyecekler.
Yazla kışı vb karıştırmanın anlamı, gereği yok.
Gerçekçi olunmalı.
Ne ekildi ki, ne biçilecek?!

Siyasada “alın karışlama” çirkin bir söylem.
Çirkin, ağzı bozuk siyasi söylemler edenlere özenmek, onlara benzemek, “öz CHP’li kadrolar”ın yapmayacaklarındandır.
“Devşirme CHP’liler”, sağ kökenli siyasi partiler ve o siyasi partilerin iktidarları kadar ülkeye, halka, bölgeye, inanca, her tür değere zarar veriyorlar…

ÇAVUŞOĞLU, AKP VE MHP’NİN GİZLİ AJANDASINI AÇIĞA VURDU… DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI KOLTUĞUNDA OTURUYOR OLACAK MI?!.

150 150 bakikarakol

Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nda görüşülmekte olan “2021 Yılı Genel Bütçe Görüşmeleri”nde, başında bulundukları Bakanlıklarla ilgili muhalefet partilerin yergi ağırlıklı söylemlerine “yanıt” diye öfke, hakaret sunan “atanmış Bürokrat Bakanlar”ı izlemediyseniz şanslısınız, midenize kramp girmemiştir, tansiyonunuz, şekeriniz tavan yapmamıştır, sinirleriniz altüst olmamıştır!

Ben, birkaçını zar zor izleyebildim.

Dünya lideri Kemal Atatürk’ün ülkesinin Kamutay Genel Kurulu’nda şu yaşananlara bakar mısınız?!:

Atanmışlar, bağlı oldukları siyasi partilerin Genel Başkanları tarafından “Milletvekili Listesi”ne konulmuş ama halktan oy alıp “Milletvekili seçilmiş”lere Genel Kurul Kürsüsü’nden meydan okuyorlar!
Genel Kurul’da bunu yapanlar, kim bilir, Bakanlıklarını ilgilendiren halkın sorunlarını kendilerine iletmek zorunda kalan “muhalefet parti Milletvekileri”ne neler yapıyorlar, yaptırıyorlar!

İzlediğim kadarıyla, “o sözler”i ederken, bir şeyi söylemediler:
“Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla…” demeyi!..
Unutmuşlar mıydı, olumsuz sonuçlar doğuracağı düşünülerek, bilerek mi söylemediler?
Bilemiyorum.
Ama bu toplum, hiçbirinin, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının haberi ve onayı olmadan, tek sözcük edemeyeceklerini, hele de Kamutay Genel Kurulu’nda, halktan oy almış, Milletvekili –muhalefetten de olsa- seçilmişlere, bağırıp çağıramayacaklarını, parmak sallayamayacaklarını artık biliyor!

Hepsi bir yana…
“Dışişleri Bakanlığı”na “Bakan” olarak atanmış Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığına ne demeli!
Eski bir siyasi olan “Bürokrat Bakan” Çavuşoğlu’na yakışır mı?!

Kamutay Genel Kurulu’nda, Dışişleri Bakanlığı’nın 2021 yılı bütçesi görüşülüyor.
Bursa İyi Parti Milletvekili, İyi Parti Kurucular Kurulu üyesi, İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı, Kamutay’ın Anayasa ve Dışişleri Komisyonu Üyesi Ahmet Kamil Erozan “Sayın Bakan, Bütçeyi iktisatlı kullanın. Yılın ikinci yarısı alacağız” diyor.
Çavuşoğlu gayet sakin, kibar bir dil ve ses tonuyla “Hayrola, ne oluyor? Siz de mi Biden’dan umut bekliyorsunuz yoksa? Ülkede seçim yok” diyor, “kafaların gerisindeki”ni bilinçsizce ya da bilinçlice ağzından kaçırıyor:
“Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz. Yoksa darbe beklentiniz mi var, nereden devralacaksınız, kimden devralacaksınız?”
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/cavusoglundan-iyi-partili-vekile-secim-olsa-da-iktidarin-size-verilmeyecek-1798717

“Pardon! Bu, bu ne demek?!” diye şaşkınlık içinde sormanın hiçbir anlamı, yararı yok!
Gizli tutulan, söylenmemesi gereken söylenmiştir!

İster inanın, ister inanmayın…
İster kabul edenin, ister kabul etmeyin…
Dışişleri Bakanlığı’nın başındaki Mevlüt Çavuşoğlu, AKP’nin ve de “Cumhur İttifakı”nın, “Cumhur İttifakı İktidarı”nın küçük ama etkili ortağı MHP’nin “gizli ajandası”nı açığa vurmuştur.
Gerçekten neden bunu yaptığını şimdi değil, süreç içinde öğreneceğiz.
Bu söylemi, Çavuşoğlu’nu “Bakan”lıktan, siyasadan (politikadan), AKP’likten eder mi?
Bilemiyorum…

Çavuşoğlu, kulaklara kar suyu akıtsa da, bir “gizliliğin” halk tarafından bilinmesini sağladığı için, “anılacak”tır.

“Seçim kazanmasalar da, AKP ve MHP, iktidarı vermeyecekler” diye düşünmüş, yazmış ve böyle gelişmeden –olmadan çok önce- korkmuş, hala korkan biriyim.

“Millet İttifakı”ndaki siyasi partiler, böyle bir olasılığa hiç kafa yormadılar!
Yormuyorlar!
Böyle bir gelişmeyi olası dahi görmediler!
Görmüyorlar!
Olası dahi görmedikleri için, “önlem” içeriğinde siyasalar üretmediler/üretmiyorlar, teşkilatlarını örgütlemediler/örgütlemiyorlar, hazır hale getirmediler/getirmiyorlar!..
… Gerçekleştiğinde, apışıp kalacaklar, bir şey yapamayacaklar, “topal ördek”ten beter olacaklar…

5 YIL 8 AY 29 GÜN ÖNCEKİ HABER VE AKP GENEL BAŞKANI CUMHURBAŞKANINA ÖNERİM…

150 150 bakikarakol

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanına önerimden önce sizi 5 yıl 8 ay 29 gün önce, yani 16 Mart 2015 günü Milliyet Gazetesi’nde “Anonim şirket gibi yönetilmeli” https://www.milliyet.com.tr/siyaset/anonim-sirket-gibi-yonetilmeli-2028726 başlığıyla yayınlanan Anadolu Ajansı’nın (AA’nın) “Balıkesir” haberiyle buluşturmak istiyorum.
“Balıkesir Ekonomi Ödülleri’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin anonim şirket gibi yönetilmesini istediğini söyledi, Kürt sorunu için de ‘Yok öyle bir şey’ dedi” paragrafıyla başlayan haber şöyle sürüyor:
//Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘yeni Türkiye’nin’, sivil toplum örgütlerinin, iş adamlarının ellerinde yükseleceğini belirterek “Sizler bir iş adamı gibi bu ülkenin yönetilmesini istemez misiniz? Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir” dedi.
Erdoğan Kürt sorunuyla ilgili de “Kardeşim ne Kürt sorunu, artık böyle bir şey yok. Kardeşim neyin eksik senin?” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Balıkesir Ekonomi Ödülleri 2015” töreninde yaptığı konuşmada, Meclis’in gündeminde olan parti kapatılmasıyla ilgili Anayasa değişikliği teklifine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Ak Parti’nin Anayasa değişikliği teklifinin, 13 Mart 2015 Cuma günü TBMM Anayasa Komisyonu’nda kabul edildiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

‘Ceza kişiye verilsin’

“İnşallah Genel Kurul’dan da geçmek suretiyle artık ülkemde parti kapatılması tarih olur. Benim düşüncem, ilk defa burada açıklıyorum, o da şudur: Ben partileri, mademki tüzel kişiliktir, gerçek kişi ile tüzel kişiliği birbirine karıştırmayalım. Cezanın gerçek kişiye verilmesi lazım. Bir partinin başkanı suç işlediyse ver, üyeleri suç işlediyse kendisine ver ama bir partiye bu cezayı neden veriyorsun? Ben diyorum ki şöyle olması lazım: Bir siyasi partinin kapatılması gibi bir madde gündeme gelse, bunun için söylenmesi gereken, ‘Bir siyasi partini kapatılması teklif dahi edilemez’ diye bir hükmün oraya gelmesi lazım. Ancak, suçu işleyen kimse onlar bu işin bedelini öder.”

‘Bunlar nafile şeyler’

‘Birilerinin köşelerinde 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kendisi ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile ilgili yazdığını’ söyleyen Erdoğan, şöyle konuştu:
“Dertleri, ‘Acaba biz bunları birbirine düşürebilir miyiz?’ Boşuna uğraşmayın. Bunları yapamazsınız, bunları başaramazsınız. Bunlar boş, nafile şeyler. Karşımızda tüm umudunu sokak olaylarına, vandalların eylemlerine, Çözüm Süreci’nin başarısızlığa uğramasına bağlamış bir hastalıklı zihniyet var. Buralarda bizim, bu terörle mücadelede neler kaybettiğimiz belli. Bunu bilmeyenimiz var mı?”

‘Ne istiyorsun daha?’

Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: “Hâlâ bakıyorsunuz varsa, yoksa Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu, artık böyle bir şey yok. Kardeşim neyin eksik senin? Bir Kürt olarak sen bu ülkede cumhurbaşkanı oldun mu, oldun. Başbakan çıkardın mı, çıkardın. Bakan çıkardın mı, çıkardın. Devletin en üst kademelerine yönetici gönderdin mi, gönderiyor musun, var. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde var mısın, var. Ne istiyorsun daha? Ne istiyorsun?”
Yeni Türkiye’nin, toplumun önderi olan sivil toplum örgütlerinin, iş adamlarının, girişimlerin ellerinde yükseleceğini belirten Erdoğan, “Sizden benim bir istirhamım şudur: Yeni Türkiye’yi, başkanlık sistemini, yeni anayasayı her fırsatta milletimize anlatmanızdır. Sizler bir iş adamı gibi bu ülkenin yönetilmesini istemez misiniz? Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen. Bu ülke bu şekilde sıçramaz” dedi.//

Türkiye’yi, anonim şirket gibi yönetmek!

Olası mı?!

Yönetemediler!

Tek bir örnek:
www.gercekgundem.com internet gazetesinde 22 Kasım 2020 günü “Varlık Fonu’nda Botaş gerçeği: Karla devredildi, zarara geçti!” https://www.gercekgundem.com/ekonomi/231647/varlik-fonunda-botas-gercegi-karla-devredildi-zarara-gecti?utm_source=share-twitter başlığıyla yayınlanan haber!
Haberin spotu da şöyle:
“AKP’nin 2017’de Varlık Fonu’na devrettiği BOTAŞ, 2017 yılında 3.3 milyar lira kar ederken 2018’i 2.4 milyar lira zararla kapattı.”

İşsizlik, açlık, yoksullaşan halk yığınları, ülkeyi anonim şirketi gibi yönetemediklerinin ve “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin çöküşünün birer kanıtı!

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk varsın “Yoksulluk, uluslararası dokümanlarda da ifade edildiği gibi artık Türkiye için sorun olmaktan kalktı” desin, diye dursun!

Halk yoksullaştıkça, işsiz kalıp açlık çektikçe -her ne hikmetse- TV kanallarının tamamına yakınında -bir kaçı dışında- “yemek programları” yayınlanır oldu!

Açlıkla savaşan insanlara psikolojik işkencenin alası yapılıyordu!

Korona Virüsü ve Korona Virüsü yasaklarıyla, işsiz ve aç insanlara, evine, çoluğuna çocuğuna zar zor bir lokma ekmek götürebilen insanları da kattı!

Tam bu nokta; Pazartesi günlerini, “Korona önlemleri ve yasakları”na ilişkin açıklamaları rutin hale getiren AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanına bir önerim olacak.
Lütfen dikkate alsınlar, yaşama geçirsinler.
Halkın psikolojisini, sağlığını, intihara kalkışmamasını düşünerek, TV kanallarında her gün, saatlerce yayınlanan “yemek programları” da, en az 3-5 aylığına “Korona yasakları” gibi yasaklansın!..

UĞUR DÜNDAR “DUAYEN, ARAŞTIRMACI VE SORUŞTURMACI GAZETECİ” OLSAYDI…

150 150 bakikarakol

Bir gün, “duayen, araştırmacı ve soruşturmacı gazeteci” denilmesinden pek çok hoşlanan Uğur Dündar’ın yazısını okuyacağımı hiç düşünmedim.
Dün (13 Aralık 2020 Pazar)www.sozcu.com.tr ‘de “Türkiye’yi II. Dünya Savaşı’na İnönü değil, Mareşal Fevzi Çakmak sokmadı!..”
https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/ugur-dundar/turkiyeyi-ii-dunya-savasina-inonu-degil-maresal-fevzi-cakmak-sokmadi-6165083/ başlıklı yazısını görünce, “Mareşal Fevzi Çakmak” merak ettiğim, birkaç yazı da yazdığım konu olduğu için tıkladım başta sona okudum.

İlk merak ettiğim, “duayen, araştırmacı ve soruşturmacı gazeteci”nin, -‘Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?’ misali”- durup dururken, neden bu yazıyı yazdığını ve bu başlığı attığını sorguladım.
Şöyle yazıyor:
“Yukarıdaki satırları, değerli meslek büyüğüm, saygın, ilkeli gazeteci ağabeyim Oktay Ekşi’nin, eski başbakanlardan, hukukçu, diplomat, devlet adamı Suat Hayri Ürgüplü’nün anılarından kaleme aldığı “BEYEFENDİ” adlı kitabından alıntıladım.”
İnandırıcı bulamadım.
“Kitap tanıtımı” amaçlı da olsa, zamansızdı; üstte başka bir yazı altında aynı başlıkla yer alsaydı, “kitap tanıtımı” inandırıcılık kazanırdı.
Neyse…
Geçelim…

Uğur Dündar “duayen, araştırmecı ve soruşturmacı gazeteci” olsaydı, ‘başarıyla derlenmiş anılarından’, “II. Dünya Savaşı’na -bilinenin aksine- İsmet İnönü’nün değil, Mareşal Fevzi Çakmak’ın sokmadığını” öğrendiği, “eski başbakanlardan, hukukçu, diplomat, devlet adamı Suat Hayri Ürgüplü”yü araştırır, soruştururdu.
Ürgüplü’yü öğrenseydi, evine kabul ettiği iki konuğunu “entari ve terliklerle, üzerinde uzunca bir hırkayla” karşılayan “dinci” Mareşal Fevzi Çakmak’ı tanırdı ve hiç de yazıldığı gibi olmadığını görürdü, yazısına o başlılığı atmazdı “-bilinenin aksine-“ sözcüklerini yerleştirmezdi.

“Duayen, araştırmacı ve soruşturmacı gazeteci Uğur Dündar’a sorarım:
*Mustafa Kemal güneyde cepheden cepheye koşarken, Fevzi Paşa, İstanbul Beykoz’daki konağında neden aylarca kaldı? Gerçekten hasta mıydı?
*İstanbul’u İşgal eden, işgalden aldığı güçle Padişah üstünde konumda olan İngiltere, Fevzi Paşa’nın “Genelkurmay Başkanı” olmasına neden izin verdi?
*Mustafa Kemal, Anadolu’da, Ulusal Kurtuluş’un fitilini ateşlerken, bundan rahatsız İngiltere ve işbirlikçisi Padişah, Anadolu’da olup bitenleri rapor etmek için oluşturdukları üç kişilik heyetin içinde Fevzi Paşa’ya neden yer verdiler?

(Hemen belirteyim:
Ben Tarihçi değilim.
Ama “taşları yerli yerine oturtma” özen gösteren yurtseverim.)

Gelelim “2’inci Dünya Savaşı’na Türkiye’yi kimin sokmadı”ğına…

İngilizler ve İngilizlerin işbirlikçisi Padişah tarafından, “dinciliği”nden de ötürü “korunan”, “kollanan” izlenimi veren Fevzi Çakmak’nın, Türkiye’nin, 2’inci Dünya Savaşı’nda, savaşa sokmak için çırpınan İngiltere ile ters düşmesi, İngiltere’ye karşın Türkiye’nin savaşa girmesine karşı çıkması olası mı?

Değil…

2’inci Dünya Savaşı’nda, Türkiye’nin savaşa girmesine direnen ve Türkiye’yi savaşa sokmayan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Başbakan Şükrü Saraçoğlu ve Hükümeti’dir.

“Duayen, araştırmacı ve soruşturmacı gazeteci” Uğur Dündar, yazısının ilk paragrafında “… dindar, dürüst, askerlikten başka bir şey düşünmeyen, cemiyet hayatından asla hoşlanmayan, her gün okuyan, tarihi olayları bilen bir insandı”, ikinci paragrafında da “Görev süresinin uzatılmamasına ve emekliye sevk şekline kırılmıştı” diye yazdığı “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) ilk Genelkurmay Başkanı” Mareşal Fevzi Çakmak’ın 68 yaşında 12 Ocak 1944’te emekliye “sevk” edilmesini neden etmedi, sorgulamadı, araştırmadı?
Yoksa Çakmak Paşa, savaşa girip girmeme konularında, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’la ciddi görüş ayrılığına düştü de, o nedenle mi emekli edildi?

Bunlarla ilgili bilgilere çok kolay ulaşabileceğini öngördüğüm Uğur Dündar’ın bilmesini isterim ki:
Mareşal Çakmak isteseydi, 2’inci Cumhurbaşkanı olabilirdi.
İstemedi.
İsmet İnönü’nün olmasını istedi.
Ve yaptı.
(Elbet bunların neden/nedenleri vardı. Ayrı konu.)
Ne oldu da, Cumhurbaşkanı seçtirdiği İnönü ile bozuştu, yolları ayrıldı?
(Bu da ayrı yazı konusu.)
Ama…
Şu da var ki:
O “ayrı düşme”ye kadar, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü ve onun atadığı Başbakanlar’ı, Hükümetleri geride kalarak, yöneten Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’tı.
Dünya lideri Kemal Atatürk sonrası sürece namusluca baktığımızda, bu gerçeği göreceğiz.

Sivil, asker, “Tarihçi” dediklerimizin, ürkek ve tembel davrandıkların, “gerçekçi” olamadıklarını gözlemliyorum.
Buna, ülkem ve halkım adına üzülüyorum!..

GÜNDEME TAŞIDIĞI KONUYU, KARŞITININ PROVOKASYONUNA GELEREK, GÜNDEMDEN DÜŞÜREN SİYASİ!..

150 150 bakikarakol

Kabul ediyorum…
Sizin de kabul ettiğinizi düşünüyorum.
Bir adım daha ileri gidiyorum, “Sizin de kabul ettiğinize inanıyorum” diyorum.

7 Aralık 2020 Pazartesi günü Kamutay Genel Kurulu’nda, 2021 Yılı Genel Bütçe üzerine yaptığı konuşma, içerik ve sunum bakımında tek sözcükle, “harika” idi.

Ama ne yaptı!..
“Aday olacak mısın?” ve “Aday ol aday” diyen AKP’li iki Milletvekilinin tahrikine kapıldı, kışkırtmasına/provokasyonuna geldi, onlara “Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi?” diyerek yanıt verdi.

Bu yanıtı gündem oldu, içerik ve sunum bakımında “harika” konuşmasını sildi süpürdü, unutturdu!

Yanıtı, o günden beri gündemde.
Belki, yarın, yarından sonra da gündemde olacak.

“Cumhurbaşkanlığına aday olacak mısınız?” sorusu soruldukça soruluyor.
Kendisi de, yanıtlayıp duruyor.

“Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni ve “Cumhur İttifakı” ile “Cumhur İttifakı İktidarı”nı perişan eden konuşmasını kendi elleriyle ulusun gündeminden nasıl çıkarır?!
Anlamış değilim!

Ayıkacağına, derlenip toparlanacağına, gene AKP’ye, AKP’nin içinde yer aldığı MHP’li “Cumhur İttifakı”na ve “Cumhur İttifakı İktidarı”na yardım, yataklık ediyor, onların değirmenine su taşıyor!

En son…
Dün (10 Aralık 2020 Perşembe) Medyascope TV canlı yayınında
https://medyascope.tv/2020/12/10/kemal-kilicdaroglu-saygim-nedeniyle-devlet-bizi-dinliyor-demek-istemem-ama-bazi-cevreler-dinliyor/ gazeteci Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı.

Çakır’ın, Cumhurbaşkanlığına aday olup olmayacağına ilişkin sorusuna şu yanıtı verdi:
“Sorulması gereken soru şu: Halk nasıl bir cumhurbaşkanı istiyor? Cumhurbaşkanı tek adam mı olsun, her şeye o mu karar versin? Cumhurbaşkanı mal varlığından ötürü kendisine yönelik suçlamaları geçiştiren biri mi olsun, yargıya müdahale mi etsin? Cumhurbaşkanı ailesiyle beraber mütevazi bir hayat yaşasın yoksa toplumdan kopuk mu olsun?
Benim düşüncem şu; Bakın tek adam rejiminde hiçbir tartışma yok. Herkes bir kişiyi gösteriyor. Diyorlar ki, ‘Bizi de besliyor, dünyanın parasını aktarıyor. Dolayısıyla bizim adayımız belli.’
Peki biz ne diyoruz: ‘Millet ittifakıyız demokrasiye bakıyoruz. Ali mi oldu Veli mi oldu önemli değil. Cumhurbaşkanı nasıl olacak, yetkileri nasıl olacak? Bunun üzerinde durmamız lazım.’
Onlar tek adam rejiminin devamını istiyorlar. Biz tek adam rejimi istemiyoruz.
Önümüzdeki seçimlerin demokrasiye taraf olanlarla karşı olanların seçimi olarak bakıyoruz.” https://www.gercekgundem.com/siyaset/236108/kilicdaroglundan-adaylik-aciklamasi-sorulmasi-gereken-soru-su?utm_source=share-twitter

Doğru sözler.
İtirazım yok.
Ama…
7 Aralık konuşması çok da doğru, içerikli idi ve AKP’yi, MHP’yi, “Cumhur İttifakı”nı, “Cumhur İttifakı İktidarı”nı tarumar etmişti.

Saman alevi gibi yanıp sönmeseydi, gündemde bir iki gün kalsaydı, halkta olumlu yankı bulacaktı.

AKP’nin, MHP’nin ve “Cumhur İttifakı”nın, “Cumhur İttifakı İktidarı”nın “algı operatörleri”, vurguladığım gerçeği gördüler, hareket geçtiler, önlem aldılar, izin vermediler.
İşi provoke ettiler, sulandırdılar.
Cumhurbaşkanlığı adaylığını gündemde tutarak, tutturarak, özneyi çarpıttılar.

Gündeme taşımayı başardığı konuyu, karşıtının provokasyonuna gelerek, gündemden düşüren siyasiye ilk tanık oluyorum!
Sanırım siz de!..

TANRI AŞKINA, CHP’Yİ “MİLLET İTTİFAKI” MI YÖNETİYOR?!.

150 150 bakikarakol

Dün (9 Aralık 2020 Çarşamba), AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, Azerbaycan Cumhurbaşkanının daveti üzerine Bakü’ye gitti.
Hareketinden önce, Ankara Esenboğa Havalimanı’nda, bilgilendirme amaçlı basın açıklaması yaptı.
Ardından da basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

www.gercekgundem.com internet gazetesinin https://www.gercekgundem.com/siyaset/235896/erdogandan-kilicdaroglunun-adaylik-aciklamasina-ilk-yorum lingindeki haberine göre, bir gazeteci “Günlerdir kamuoyunda CHP’deki taciz ve tecavüz skandalları konuşuluyor ama CHP yönetiminden bu çerçevede bir yanıt gelmedi ama CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylık açıklaması geldi” diyor, “Bu açıklama gündem değiştirmeye yönelik midir? Şayet aday olursa Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ilişkin değerlendirmeniz nedir?” sorularını soruyor.

Uzun tek tümcesinde “ama” sözcüğünü iki kere ve basına yansıyan bir olayı “… skandalları…” diyerek, kullanan gazeteci, belli ki yandaş.

Geçelim…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının iki soruya yanıtı “Kılıçdaroğlu’nun nasıl bir adım atacağı konusu bizim derdimiz değil. Bu onun kendi derdidir. Yapmış olduğu açıklama da verdiği cevap da zaten çok sulandırılmış bir cevaptır. Eğer aday olacaksa gerçekten böyle bir şey düşünüyorsa, bu partisi için de ülkemiz için de isabetli olur” oluyor.

Şimdi…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, yandaş gazetecinin vurgulayarak dile getirdiği “CHP’deki taciz ve tecavüz” olayına ilişkin bir sözü yok mu?!.
Sözü olmayacağı sorunun sorulmasına izin vermesi olası mı?!.
Bana göre göre, olası değil ve AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı “Kılıçdaroğlu’nun nasıl bir adım atacağı konusu bizim derdimiz değil. Bu onun kendi derdidir” tümcelerini, “CHP’deki taciz ve tecavüz” olayı için söylemiş.

Cumhurbaşkanlığı’nın www.tccb.gov.tr sitesine girdim.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını cevapladı” https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/123111/-44-gun-suren-cetin-mucadeleler-neticesinde-bugun-yildiz-ve-hilal-karabag-semalarinda-gururla-dalgalaniyor- ara başlığı altında şunlar yazıyor:
//Ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığına adaylığına ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kılıçdaroğlu’nun nasıl bir adım atacağı konusu bizim derdimiz değil. Bu onun kendi derdidir. Yapmış olduğu açıklama da verdiği cevap da zaten çok sulandırılmış bir cevaptır. Eğer aday olacaksa gerçekten böyle bir şey düşünüyorsa bu partisi için de ülkemiz için de isabetli olur.”//

Sanırım, haberi geçen ajans karıştırma yapmış.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı çalışanları da, gazeteler, radyo ve televizyonlar da, internet siteleri ve internet gazeteleri de dikkat etmemiş, ajans yanlışına ortak olmuşlar.

Gelelim, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının “Eğer aday olacaksa gerçekten böyle bir şey düşünüyorsa, bu partisi için de ülkemiz için de isabetli olur” sözüne…

“Adı lazım değil”a etmedikleri ağır sözler kalmadı.
“Hain” bile dediler.
“Hain” dediklerinin “Cumhurbaşkanı adayı” olmasını “… ülkemiz için de isabetli olur” sözcüklerle tanımlamak, “ciddi bir çelişki” değil midir?!
Evet, ciddi bir çelişkidir…

Partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”in, “Cumhurbaşkanı adayı” olması konusunda, Sözcü Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi ve köşe yazarı saygın insan, saygın gazeteci Saygı Öztürk’e yaptığı açıklamasının ilk paragrafındaki çelişkilere ne demeli?!
Okuyalım:
“Cumhurbaşkanlığı adaylığı tek başıma karar vereceğim konu değil, bir Millet İttifakı var. Aday olup olmamaya birlikte karar veririz. İttifak ortaklarıyla konuşmadan adaylığımı açıklamam diğer partilere saygısızlık olur. Şu aşamada adaylık konusu gündemde değil. AKP sıralarından sordular, ben de onu söyledim. Aday olup olmayacağıma partimiz, vekillerimiz ve Millet İttifakı karar verir. Çünkü birlikte hareket ediyoruz.”
https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/cumhurbaskanligina-aday-mi-degil-mi-6159397/

Çelişkilerin hangisini yazayım?!
Saydım, 7 tümce var; 7’si de birbiriyle çelişiyor!

Tanrı aşkına…
“Cumhurbaşkanlığı adaylığı tek başıma karar vereceğim konu değil, bir Millet İttifakı var” ne demek?!
CHP’yi “Millet İttifakı” mı yönetiyor?!

Ve…
“Cumhurbaşkanlığı için bir aday mı çıkacak, yoksa partiler ayrı ayrı mı aday çıkaracak bunları zamanı gelince konuşuruz. Üzerinde durulması gereken nokta geliştirilmiş parlamenter sisteme geçecek miyiz? Tüm arayışımız onun üzerine. Biz kişilerin ikbalini değil, ülkemizin geleceğini düşünüyoruz. AKP’li vekillerin anlamadığı bu. Onlar kişilerin ikbali için siyaset yapıyor. Cumhurbaşkanı’nın Ali ya da Veli olması çok önemli değil. Önemli olan parlamenter sisteme geçişteki ortak iradedir” paragrafıyla, ilk paragrafı da birbiriyle çelişiyor.

“Devşirme CHP’liler” değil, “gerçek CHP’liler” bu çelişkilerin hepsinin ayırtında!
Olacakların da…
Bölünmeden, parçalanmadan, devşirmelerden arındıktan sonra, birlik ve beraberlik içinde gereğini yapacak!
Onlara selam olsun…

“ADI LAZIM DEĞİL”İN ADAYLIĞI, CUMHUR İTTİFAKI VE İKTİDARI ORTAĞI AKP İLE MHP’YE “ERKEN SEÇİM KARARI” ALDIRIR MI?..

150 150 bakikarakol

Partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”, Pazartesi (7 Aralık 2020) günü, Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nda, 2021 Yılı Genel Bütçe üzerinde konuşması sırasında AKP’li Milletvekillerinin “Cumhurbaşkanlığı”nı kastederek, “Aday olacak mısın?”, “Aday ol aday” gibi sözlü sataşmalarına uğrayınca, verdiği “Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi?” yanıtı gündem oldu.
Bu sözü etmesi, “Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın ortakları AKP ile MHP’yi mutlu etti.

MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Çok müjdeli bir konuşma oldu. Zillet ittifakının Cumhurbaşkanı adayının Kemal Kılıçdaroğlu olduğu anlaşıldı” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/bahceliden-kilicdaroglu-aciklamasi-cok-mujdeli-bir-konusma-oldu-6157563/ ;
AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş “Sayın Kılıçdaroğlu 2023 seçimlerinde aday olabileceği sinyalini verdi. 2023 seçimlerinde aday olur ya da Cumhuriyet Halk Partisi’nden bir arkadaş aday olursa, dostlarıyla birlikte iktidar olursa ağzımızı açıp bir şey söylemeyiz” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/akpden-erken-secim-ve-kilicdaroglunun-adayligiyla-ilgili-aciklama-6157851/ dedi.

“Niye bu kadar sevinmiş, mutlu olmuşlardı?” diye sormanın anlamı yok.
Çünkü:
Biliyorlar ki…
Ve…
Biliniyor ki…
Gerçekten, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olması, ister 1’inci, ister 2’inci turda seçimi kazanmalarının oranı en az yüzde 51…

Şu da var:
Adaylığı ile kendilerine Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandıracak olan “adı lazım değil”in, tehdit edilme ve “Işıkçı” Türkiye Gazetesi’nden Fuat Uğur’un 28 Kasım 2020 Cumartesi günü yazdığına göre “küresel düzenin hedefinde” https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/616413.aspx olması -yani “öldürülme”- gibi çok ciddi özel bir durumu söz konusu.
Fuat Uğur’un o yazısına ve o yazısında anlattıklarına sessizlikleri, “ortadan kaldırılması”ndan -Allah korusun- siyasi kazanım elde edeceklerine sevinmiş olabilirler.
Umarım böyle bir gelişme yaşanmaz.
Ama…
“Küresel düzenin hedefinde” ise “düğmeye basılmış” demektir.
“Küresel düzen”nin tetikçisi “galdyo”nun eylemi ötelemeyeceğinden korkuyorum!
Lütfen çok ciddi önlemler alınsın, ülkemize 1980 ve 1990’dan sonra gene kara çalınmasın.

“Adı lazım değil”in CHP’nin “Cumhurbaşkanı adayı” olmasına olumlu yaklaşanlardan biri de, İzmir İyi Parti Milletvekili Aytun Çıray’dır.
Çiray, 7 Aralık 2020 Pazartesi günü saat 19.10’da attığı twitterında
“Bütçe konuşmasının satır aralarına… Ve konuşmanın coşkusuna baktığımızda Sn @kilicdarogluk bu defa cumhurbaşkanı adayı.”
https://twitter.com/TCAytunCiray/status/1335980101482254336 diye yazdı.

Çıray’a katılmıyorum.
“Adı lazım değil”, ne CHP’nin, ne de öncülük ettiği “Millet İttifakı”nın Cumhurbaşkanı adayı olmasın.
Çünkü: Kazanamayacak.
Çünkü: Adaylığı, “Cumhur İttifakı”na yarayacak, seçim kazandıracak.

“Olmayacak” diye de düşünüyorum.
Nitekim dün gece www.olaytv.com.tr ’de yayınlanan habere göre, Olay TV kanalının Ankara temsilcisi Özlem Akarsu Çelik’e yaptığı
“Benim adaylığıma benim karar vermem kadar yanlış bir şey olmaz. Biz bir ittifak oluşturduk. Adı Millet İttifakı. Bu ittifakın hedefimde güçlendirilmiş parlamenter sistem. Biz ilkelerden yola çıkarız meseleyi kişilere indirmek yanlıştır. Olay cumhurbaşkanlığı olayı değildir, Türkiye olayıdır. Kararı verecek olan Millet İttifakı’nın iradesidir”
https://www.olaytv.com.tr/gundem/kilicdaroglu-adayligima-benim-karar-vermem-kadar-yanlis-bir-h8857.html açıklaması, beni doğruladı.

“Adı lazım değil”in Cumhurbaşkanı adaylığı, “Cumhur İttifakı”nı gaza getirip onlara “erken seçim kararı” aldırır mı?

Ne den olmasın…

O zaman…
“Adı lazım değil”in Cumhurbaşkanı adaylığını bir süre gündemde tutması mı gerek?

İyi olurdu, renkli olurdu ama…
“Küresel düzenin hedefinde” olması gibi bir tehlike var!
Dünkü yazımda belirttim:
Cumhurbaşkanı adayının suikasta uğraması, yaşamını yitirmesi, ülkede ve dünya büyük ses getirir, kaos yaratır!

Aman Tanrım!
Kötü yönetim kıskacında açlıkla, işsizlikle, geri kalmışlıkla vb boğuşan ülkemizde konuşulan konuya bakın:
Kamutay’ın 2’inci büyük siyasi partisinin başındaki kişinin yaşamına mal olacak suikast!

Ağırıma gidiyor!
Ve…
Utanıyorum!..