ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI’NDAN, İÇİŞLERİ BAKANI’NA “DERS” NİTELİĞİNDE VE TARİHE NOT DÜŞEN YANIT!..
https://bakikarakol.com/wp-content/themes/osmosis/images/empty/thumbnail.jpg 150 150 bakikarakol bakikarakol https://secure.gravatar.com/avatar/9c47b0a2dd4845fdd2b5a8eb86cb0daa?s=96&d=mm&r=g“Atanmış bürokrat” da olsa, bir İçişleri Bakanı düşünün ki, ülkenin Anayasa Mahkemesi’nin, https://www.birgun.net/haber/soylu-dan-aym-baskanina-arabamla-tek-gitmeye-varim-sen-var-misin-315534 linkinde işlenen konuda aldığı karardan ötürü, Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı’na, inanılmaz şu sözleri etsin!:
“Sevgili AYM Başkanı, size söylüyorum: Şehit cenazelerindeki 1 yaşındaki çocukların gözyaşlarını ben yaşıyorum. Anne ve babalarla biz konuşuyoruz. Canı yanan biziz. Onun için sözlerime alınabilirsiniz, alınmayabilirsiniz ama bunu söylemezsem bu dünyaya karşı da, öbür dünyaya karşı da kendimi mesul hissediyorum.
Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım. Hadi git gel, özgürüz ya. Tamamen her şey güvenlik altında, hadi git. Niye polis koruması alıyorsun, niye eskortlarla geziyorsunuz. Ben varım sen var mısın, Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı? Ben varım. Tek başıma arabamla gitmeye ben varım, sen var mısın? Her yere. Biz buralardan gideriz. Ama ne olursunuz bu ülke büyük bir mücadele içerisinden geçiyor, ayağımızı topal, bizi naçar bırakmayın, bizi zorluk içerisinde bırakmayın ne olursunuz.”
“İçişleri Bakanı” sözcükleriyle anılan bir “atanmış bürokrat”, ülkenin AYM Başkanı’na, bu sözleri nasıl eder?!
Hadi diyelim etti!
O koltukta nasıl tutulur?!
Anında görevden neden alınmaz?!
Çok daha “vahimi”:
Muhalefet, sendikalar, Sivil Demokratik Kitle Örgütleri vb neden gür gür gürlemediler, İçişleri Bakanı’nın görevden uzaklaştırılması için etkin gündem oluşturmadılar, iktidarı, iktidarın bir numarasını İçişleri Bakanının görevden alınması için baskı oluşturmadılar, sönük bir iki söylemle yetindiler?!
İçişleri Bakanı, AYM Başkanına yönelik yakışıksız sözleri 14 Eylül 2020 Pazartesi günü söyledi.
Aradan 9 gün geçti.
AYM Başkanı yanıt verdi.
Özetle:
“Güvenlik, bireylerin ve toplumun huzur içinde var olmasının ön şartıdır. Güvenliğin olmadığı yerde hak ve özgürlüklerin kullanılması imkânsızdır. Güvenliği sağlamak da devletin, bilhassa da yürütme erkinin asli görevlerinden biridir.
Diğer yandan güvenlik amaç değil araçtır. Daha özgür, eşitlikçi ve adil bir toplumsal düzenin aracıdır. Güvenlik sağlanırken temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını incelemek ve denetlemek de en başta yargının, özellikle de anayasa mahkemelerinin asli görevlerindendir. Dolayısıyla özgürlük ve güvenlik arasında hassas bir ilişkinin olduğunu, bunlardan birini sağlayıp diğerini hiçe saymanın düşünülemeyeceğini kabul etmek durumundayız.
Güvenlik ve özgürlük değerlerini bir arada yaşatacak, onları günlük hayata yansıtacak olan da kuşkusuz hukuktur. Dolayısıyla hukuk, bu değerlerin düşmanı değil varlık şartıdır. Hukukun olmadığı yerde ne güvenlik, ne de özgürlük olabilir.
Temel hak ve özgürlüklerin korunduğu ve kamu gücü kullananların hukukla bağlı olduğu devlet hukuk devletidir. Anayasa Mahkemesinin görevi de Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan demokratik hukuk devletinin tüm kural ve kurumlarıyla işleyişine katkı yapmaktır.
Esasen temel hak ve hürriyetlerin korunması yasama, yürütme ve yargının ortak hedefidir. Bu nedenle devlet organlarına düşen, Anayasa’nın Başlangıç kısmında ifadesini bulduğu şekliyle iş bölümü ve iş birliği çerçevesinde demokratik hukuk devletini güvenlik, özgürlük ve adalet temelinde geleceğe taşımaktır.
Düşünce ve onu açıklama özgürlüğü; bu topraklarda toplumsal, siyasal ve hukuksal tartışmaların değişmez konusu olmuştur.
Gerçekten de ifade edilene katılmak zorunda değiliz ama katlanmak zorundayız. Söyleneni hoş bulmayabiliriz ama söyleyeni hoş görmek ve ona cömertçe tahammül göstermek durumundayız.
İfade özgürlüğünün alanı geniştir. Özellikle bu özgürlükte esas olan, serbestlik; istisna olan, sınırlamadır. Bu bağlamda kural olarak şiddet ve terörü teşvik, nefret söylemi, tehdit ve hakaret dışında her türlü ifadenin hukuk düzenince korunması gerekir.
Terörün ifade özgürlüğünün önündeki en büyük tehditlerden biri olduğu herkesin malumudur. Zira terör ve terörizmin amacı, temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alındığı demokratik hukuk devletini paralize etmektir.
Bu anlamda suçla ve terörle mücadele, sadece bireysel ve toplumsal hayatın vazgeçilmezi olan güvenliği sağlamak için değil aynı zamanda başta yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü olmak üzere tüm temel hak ve hürriyetleri korumak için de zorunludur.
Bununla birlikte bu mücadelenin hukuk içinde sürdürülmesi de anayasal bir zorunluluktur. Buna uyulup uyulmadığını denetleme görevi yargıya, özellikle de anayasa mahkemelerine aittir.
Terörle mücadele tarihinde demokratik devletlerin zaman zaman düştükleri bir tuzak vardır. Bazen hukuku bir kenara bırakarak ya da bir süre askıya alarak mücadele etme zorunluluğundan bahsedilir. Aslında bu tam da teröristlerin istediği şeydir. Hukuku ayak bağı olarak gören bir anlayış ve uygulamanın verilen haklı mücadeleye gölge düşürebileceği ve uzun vadede ağır maliyetlere yol açabileceği bilinmektedir.
Söylemeye bile gerek yok ki ifade özgürlüğünün olmadığı yerde demokrasi de yoktur. İfade özgürlüğü ise çoğu kez eleştiri özgürlüğüdür. Bu anlamda eleştiri demokrasinin alametifarikasıdır.
İnsanlığın tecrübesi, eleştiriyi engellemeye yönelik çabaların da beyhude olduğunu göstermiştir.
Yargı kararlarına yönelik eleştirilerin faydalı olabilmesi için asgari iki hususun önemli olduğunu düşünüyorum.
Birincisi, herhangi bir metni eleştirmek için öncelikle onu okuyup anlamak gerekir. Bu, yargı kararları için de geçerlidir. Daha kararın gerekçesi bile yayımlanmadan tamamen varsayımlar üzerinden yapılan veya yayımlandıktan sonra okunmadan yöneltilen eleştiriler kamuoyunu yanlış bilgilendirme ve yönlendirme sonucunu doğurmaktadır. Kararlara yönelik bazı eleştirilerden görüyoruz ki kararlarımız okunmadan, bazen de okunduğu hâlde yeterince anlaşılmadan eleştirilmektedir. Hâlbuki sağlıklı bir eleştiri, okumayı ve okunanı doğru anlamayı gerektirmektedir. Aksi takdirde kararda söylenmeyenler, söylenmiş gibi gösterilebilmektedir.
İkinci olarak eleştirinin eleştirilenler bakımından etkili ve faydalı olabilmesi büyük ölçüde kullanılan üsluba bağlıdır. Çoğu kez “nasıl” söylediğiniz, “ne” söylediğinizin önüne geçer. Hiç şüphesiz üslup ya da ifade tarzı da ifade özgürlüğünün güvencesi altındadır. Elbette herkes dilediği üslubu tercih etmekte serbesttir. Ancak yargı kararından ziyade kararı verenlere odaklanan ve eleştiri ötesine geçen ifadelerin fayda getirmeyeceği zira eleştiriyi mecrasından uzaklaştıracağı açıktır.
Esasen kullandığımız dil, kimliğimizi ve kişiliğimizi yansıtır.
buradan kamuoyuna bir çağrıda bulunmak istiyorum. Anayasa Mahkemesine katkı yapmak istiyorsanız lütfen kararlarımızı eleştirin. Eleştirileri gerçekten dikkate alıyor ve değerlendiriyoruz.”
https://www.anayasa.gov.tr/tr/baskan/konusmalar/bireysel-basvurunun-8-yildonumu-vesilesiyle-duzenlenen-internet-caginda-temel-hak-ve-ozgurluklerin-korunmasi-konulu-sempozyumun-acis-konusmasi/
Çok beğendim.
Onun için fazla kesemedim, uzun verdim.
İçişleri Bakanına ve İçişleri Bakanı anlayışındakilere “ders” niteliğinde ve tarihe not düşen konuşma!..
Daha nasıl anlatılır?!
Daha nasıl yanıt verilir?!
Vurgulandığı için soracağım:
AYM Başkanını özetleyerek paylaştığım konuşmasını, İçişleri Bakanı ve onun gibiler okumuşlar mıdır? Okuyup da anlamışlar mıdır? Sorgulamışlar mıdır?
Bugün, yarın söz ve eylemleriyle belli ederler…