Monthly Archives :

Aralık 2020

“SİYASADA PİŞMİŞ SİYASİ” DEDİĞİM ÖZGÜR ÖZEL, “SİYASADA PİŞKİN SİYASİ”YMİŞ!..

150 150 bakikarakol

Özgür Özel…
Partim CHP’min Manisa Milletvekilidir ve CHP Grup Başkanvekilidir.
Eczacı kökenlidir.
Ama “siyasada (politikada) pişmiş siyasi”dir.
Ağzı laf yapar.
Hazır yanıtlı (cevaplı)dır.
Her nedense…
Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nda, “Bakan” olarak atandığı Dışişleri Bakanlığı’nın 2012 yıl bütçesi görüşülürken, Bursa İyi Parti Milletvekili ve Anayasa, Dışişleri Komisyonları Üyesi Ahmet Kamil Erozan “Sayın Bakan, Bütçeyi iktisatlı kullanın. Yılın ikinci yarısı alacağız” deyince, “Hayrola, ne oluyor? Siz de mi Biden’dan umut bekliyorsunuz yoksa? Ülkede seçim yok. Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz. Yoksa darbe beklentiniz mi var, nereden devralacaksınız, kimden devralacaksınız?”
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/cavusoglundan-iyi-partili-vekile-secim-olsa-da-iktidarin-size-verilmeyecek-1798717 sözlerini eden Mevlüt Çavuşoğlu’na “hazır yanıtlı” olamadı!
1,5-2 gün geçtikten sonra dün (16 Aralık 2020 Çarşamba) Kamutay’da düzenlediği basın toplantısında bir gazetecinin “anımsatması” üzerine konuştu:
“AK Parti kriterlerine göre Mevlüt Çavuşoğlu darbecinin daniskasıdır, millet düşmanıdır, milli iradeye kafa tutandır. AK Partili Çavuşoğlu değil de herhangi bir siyasi partiden muhalefet bir siyasetçi söylese, ortalık birbirine girer. Vermeyen kim? Partili Genelkurmay Başkanına Milli Savunma Bakanı yaptım ona mı güveniyorsun? Milletin karşısında hangi güç duracak?
Millet sana darbe yapıldığında sana sahip çıkacak da sen darbe yaptığında sana sessiz mi kalacak? İktidarın verilmemesi ne demek? Hangi odak, hangi güç? O seçim olsun, millet yetkiyi versin, sen de ‘verilmeyecek’ de bakalım. Senin alnını bizzat nasıl karışlıyorum.
Kolay mı? Kimsin sen? Millet seçecek. Sen vermeyeceksin. İstanbul seçiminde küçük farkı fırsat bilip, pislikler çevirip, seçimi iptal ettirdiniz. Millet bir demokrasi tokadı vurdu, hala kendinize gelemediniz. Yok öyle yağma.
Benim siyasi hayatımın en keyifli günü, 25 yıl sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesinin mermer bir eşiği var, geçtik, içeriye girdik, devir teslimi izledim. Ekrem İmamoğlu ile sizin büyükşehir belediye başkanımız arasında. Geçen gün içeride bir hadsizlik yapan bakana da söyledim, takvime bakmak lazım çok sıkışık olacak ama devir teslimde o odada olacağım.
Dışişleri Bakanımız görevi teslim alırken orada olacağım, çayları söyle geliyorum. Senin çayını içeceğiz Sen gittikten sonra üstüne keyif kahvesi içeceğiz milletimizin yüzü gülsün diye.” https://www.gercekgundem.com/siyaset/237538/ozgur-ozelden-mevlut-cavusogluna-cok-sert-sozler-darbecinin-daniskasi-bak-o-zaman-alnini-bizzat-nasil-karisliyorum

Kusura bakmasın –bakarsa da baksın-, az yukarıda “siyasada pişmiş siyasi” dediğim Özgür Özel, “pişmiş” değil, “pişkin siyasi”ymiş!..
Sözümü geri alıyorum.
“Siyasada pişmiş siyasi” olsaydı…
“Bakan” diye atanmış bürokratı, siyasetçiymiş gibi muhatap almazdı, “Sen kimsin?” sorusunu tam da burada sorardı.
Çavuşoğlu, “atanmış bürokrat Bakan” olmasına karşın “seçilmiş bir siyasetçi”yiş gibi, özellikle “Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz. Yoksa darbe beklentiniz mi var, nereden devralacaksınız, kimden devralacaksınız?” sözlerini ederken, neredeydi, yanıtını anında neden vermedi?
O gün grup adına konuşan İstanbul Milletvekili, Grup Başkanvekili Engin Altay’ın, dış siyasadan ötürü Çavuşoğlu’na “güzellemeler” yapmasını nasıl içine sindirebildi?

Ve…
Diyor ki:
“O seçim olsun, millet yetkiyi versin, sen de ‘verilmeyecek’ de bakalım. Senin alnını bizzat nasıl karışlıyorum.”
Ne yaman söz!
İyi de…
Bu nasıl olacak?
Teşkilatlarını, teşkilatları üzerinden halkı örgütlediler mi?
Halka güven verdiler mi?
Halka kendilerini ve anlatmaları gerekenleri anlatabildiler mi?
Halkı ikna edip arkalarına alabildiler mi?
Ki…
“Seçimi kazanamadık ama iktidarı bırakmıyoruz” gibisinden bir çirkinlikte, “Benim irademe karşı gelemezsiniz” diyecek halkı meydanlara dökebilecekler mi?
Halka önderlik yapabilecekler mi?
İnançlı ve kararlı halk hareketi karşısında, iktidarı bırakmama ilkelliğinde direnenleri alt edebilecekler mi?

“Edebilecekler” demeyi çok isterim.
Ama…
Ben de bu ülkede yaşıyorum.
“Efendim, son İstanbul yerel seçimleri…” diyecekler.
Yazla kışı vb karıştırmanın anlamı, gereği yok.
Gerçekçi olunmalı.
Ne ekildi ki, ne biçilecek?!

Siyasada “alın karışlama” çirkin bir söylem.
Çirkin, ağzı bozuk siyasi söylemler edenlere özenmek, onlara benzemek, “öz CHP’li kadrolar”ın yapmayacaklarındandır.
“Devşirme CHP’liler”, sağ kökenli siyasi partiler ve o siyasi partilerin iktidarları kadar ülkeye, halka, bölgeye, inanca, her tür değere zarar veriyorlar…

ÇAVUŞOĞLU, AKP VE MHP’NİN GİZLİ AJANDASINI AÇIĞA VURDU… DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI KOLTUĞUNDA OTURUYOR OLACAK MI?!.

150 150 bakikarakol

Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nda görüşülmekte olan “2021 Yılı Genel Bütçe Görüşmeleri”nde, başında bulundukları Bakanlıklarla ilgili muhalefet partilerin yergi ağırlıklı söylemlerine “yanıt” diye öfke, hakaret sunan “atanmış Bürokrat Bakanlar”ı izlemediyseniz şanslısınız, midenize kramp girmemiştir, tansiyonunuz, şekeriniz tavan yapmamıştır, sinirleriniz altüst olmamıştır!

Ben, birkaçını zar zor izleyebildim.

Dünya lideri Kemal Atatürk’ün ülkesinin Kamutay Genel Kurulu’nda şu yaşananlara bakar mısınız?!:

Atanmışlar, bağlı oldukları siyasi partilerin Genel Başkanları tarafından “Milletvekili Listesi”ne konulmuş ama halktan oy alıp “Milletvekili seçilmiş”lere Genel Kurul Kürsüsü’nden meydan okuyorlar!
Genel Kurul’da bunu yapanlar, kim bilir, Bakanlıklarını ilgilendiren halkın sorunlarını kendilerine iletmek zorunda kalan “muhalefet parti Milletvekileri”ne neler yapıyorlar, yaptırıyorlar!

İzlediğim kadarıyla, “o sözler”i ederken, bir şeyi söylemediler:
“Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla…” demeyi!..
Unutmuşlar mıydı, olumsuz sonuçlar doğuracağı düşünülerek, bilerek mi söylemediler?
Bilemiyorum.
Ama bu toplum, hiçbirinin, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının haberi ve onayı olmadan, tek sözcük edemeyeceklerini, hele de Kamutay Genel Kurulu’nda, halktan oy almış, Milletvekili –muhalefetten de olsa- seçilmişlere, bağırıp çağıramayacaklarını, parmak sallayamayacaklarını artık biliyor!

Hepsi bir yana…
“Dışişleri Bakanlığı”na “Bakan” olarak atanmış Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığına ne demeli!
Eski bir siyasi olan “Bürokrat Bakan” Çavuşoğlu’na yakışır mı?!

Kamutay Genel Kurulu’nda, Dışişleri Bakanlığı’nın 2021 yılı bütçesi görüşülüyor.
Bursa İyi Parti Milletvekili, İyi Parti Kurucular Kurulu üyesi, İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı, Kamutay’ın Anayasa ve Dışişleri Komisyonu Üyesi Ahmet Kamil Erozan “Sayın Bakan, Bütçeyi iktisatlı kullanın. Yılın ikinci yarısı alacağız” diyor.
Çavuşoğlu gayet sakin, kibar bir dil ve ses tonuyla “Hayrola, ne oluyor? Siz de mi Biden’dan umut bekliyorsunuz yoksa? Ülkede seçim yok” diyor, “kafaların gerisindeki”ni bilinçsizce ya da bilinçlice ağzından kaçırıyor:
“Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz. Yoksa darbe beklentiniz mi var, nereden devralacaksınız, kimden devralacaksınız?”
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/cavusoglundan-iyi-partili-vekile-secim-olsa-da-iktidarin-size-verilmeyecek-1798717

“Pardon! Bu, bu ne demek?!” diye şaşkınlık içinde sormanın hiçbir anlamı, yararı yok!
Gizli tutulan, söylenmemesi gereken söylenmiştir!

İster inanın, ister inanmayın…
İster kabul edenin, ister kabul etmeyin…
Dışişleri Bakanlığı’nın başındaki Mevlüt Çavuşoğlu, AKP’nin ve de “Cumhur İttifakı”nın, “Cumhur İttifakı İktidarı”nın küçük ama etkili ortağı MHP’nin “gizli ajandası”nı açığa vurmuştur.
Gerçekten neden bunu yaptığını şimdi değil, süreç içinde öğreneceğiz.
Bu söylemi, Çavuşoğlu’nu “Bakan”lıktan, siyasadan (politikadan), AKP’likten eder mi?
Bilemiyorum…

Çavuşoğlu, kulaklara kar suyu akıtsa da, bir “gizliliğin” halk tarafından bilinmesini sağladığı için, “anılacak”tır.

“Seçim kazanmasalar da, AKP ve MHP, iktidarı vermeyecekler” diye düşünmüş, yazmış ve böyle gelişmeden –olmadan çok önce- korkmuş, hala korkan biriyim.

“Millet İttifakı”ndaki siyasi partiler, böyle bir olasılığa hiç kafa yormadılar!
Yormuyorlar!
Böyle bir gelişmeyi olası dahi görmediler!
Görmüyorlar!
Olası dahi görmedikleri için, “önlem” içeriğinde siyasalar üretmediler/üretmiyorlar, teşkilatlarını örgütlemediler/örgütlemiyorlar, hazır hale getirmediler/getirmiyorlar!..
… Gerçekleştiğinde, apışıp kalacaklar, bir şey yapamayacaklar, “topal ördek”ten beter olacaklar…

5 YIL 8 AY 29 GÜN ÖNCEKİ HABER VE AKP GENEL BAŞKANI CUMHURBAŞKANINA ÖNERİM…

150 150 bakikarakol

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanına önerimden önce sizi 5 yıl 8 ay 29 gün önce, yani 16 Mart 2015 günü Milliyet Gazetesi’nde “Anonim şirket gibi yönetilmeli” https://www.milliyet.com.tr/siyaset/anonim-sirket-gibi-yonetilmeli-2028726 başlığıyla yayınlanan Anadolu Ajansı’nın (AA’nın) “Balıkesir” haberiyle buluşturmak istiyorum.
“Balıkesir Ekonomi Ödülleri’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin anonim şirket gibi yönetilmesini istediğini söyledi, Kürt sorunu için de ‘Yok öyle bir şey’ dedi” paragrafıyla başlayan haber şöyle sürüyor:
//Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘yeni Türkiye’nin’, sivil toplum örgütlerinin, iş adamlarının ellerinde yükseleceğini belirterek “Sizler bir iş adamı gibi bu ülkenin yönetilmesini istemez misiniz? Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir” dedi.
Erdoğan Kürt sorunuyla ilgili de “Kardeşim ne Kürt sorunu, artık böyle bir şey yok. Kardeşim neyin eksik senin?” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Balıkesir Ekonomi Ödülleri 2015” töreninde yaptığı konuşmada, Meclis’in gündeminde olan parti kapatılmasıyla ilgili Anayasa değişikliği teklifine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Ak Parti’nin Anayasa değişikliği teklifinin, 13 Mart 2015 Cuma günü TBMM Anayasa Komisyonu’nda kabul edildiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

‘Ceza kişiye verilsin’

“İnşallah Genel Kurul’dan da geçmek suretiyle artık ülkemde parti kapatılması tarih olur. Benim düşüncem, ilk defa burada açıklıyorum, o da şudur: Ben partileri, mademki tüzel kişiliktir, gerçek kişi ile tüzel kişiliği birbirine karıştırmayalım. Cezanın gerçek kişiye verilmesi lazım. Bir partinin başkanı suç işlediyse ver, üyeleri suç işlediyse kendisine ver ama bir partiye bu cezayı neden veriyorsun? Ben diyorum ki şöyle olması lazım: Bir siyasi partinin kapatılması gibi bir madde gündeme gelse, bunun için söylenmesi gereken, ‘Bir siyasi partini kapatılması teklif dahi edilemez’ diye bir hükmün oraya gelmesi lazım. Ancak, suçu işleyen kimse onlar bu işin bedelini öder.”

‘Bunlar nafile şeyler’

‘Birilerinin köşelerinde 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kendisi ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile ilgili yazdığını’ söyleyen Erdoğan, şöyle konuştu:
“Dertleri, ‘Acaba biz bunları birbirine düşürebilir miyiz?’ Boşuna uğraşmayın. Bunları yapamazsınız, bunları başaramazsınız. Bunlar boş, nafile şeyler. Karşımızda tüm umudunu sokak olaylarına, vandalların eylemlerine, Çözüm Süreci’nin başarısızlığa uğramasına bağlamış bir hastalıklı zihniyet var. Buralarda bizim, bu terörle mücadelede neler kaybettiğimiz belli. Bunu bilmeyenimiz var mı?”

‘Ne istiyorsun daha?’

Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: “Hâlâ bakıyorsunuz varsa, yoksa Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu, artık böyle bir şey yok. Kardeşim neyin eksik senin? Bir Kürt olarak sen bu ülkede cumhurbaşkanı oldun mu, oldun. Başbakan çıkardın mı, çıkardın. Bakan çıkardın mı, çıkardın. Devletin en üst kademelerine yönetici gönderdin mi, gönderiyor musun, var. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde var mısın, var. Ne istiyorsun daha? Ne istiyorsun?”
Yeni Türkiye’nin, toplumun önderi olan sivil toplum örgütlerinin, iş adamlarının, girişimlerin ellerinde yükseleceğini belirten Erdoğan, “Sizden benim bir istirhamım şudur: Yeni Türkiye’yi, başkanlık sistemini, yeni anayasayı her fırsatta milletimize anlatmanızdır. Sizler bir iş adamı gibi bu ülkenin yönetilmesini istemez misiniz? Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen. Bu ülke bu şekilde sıçramaz” dedi.//

Türkiye’yi, anonim şirket gibi yönetmek!

Olası mı?!

Yönetemediler!

Tek bir örnek:
www.gercekgundem.com internet gazetesinde 22 Kasım 2020 günü “Varlık Fonu’nda Botaş gerçeği: Karla devredildi, zarara geçti!” https://www.gercekgundem.com/ekonomi/231647/varlik-fonunda-botas-gercegi-karla-devredildi-zarara-gecti?utm_source=share-twitter başlığıyla yayınlanan haber!
Haberin spotu da şöyle:
“AKP’nin 2017’de Varlık Fonu’na devrettiği BOTAŞ, 2017 yılında 3.3 milyar lira kar ederken 2018’i 2.4 milyar lira zararla kapattı.”

İşsizlik, açlık, yoksullaşan halk yığınları, ülkeyi anonim şirketi gibi yönetemediklerinin ve “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin çöküşünün birer kanıtı!

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk varsın “Yoksulluk, uluslararası dokümanlarda da ifade edildiği gibi artık Türkiye için sorun olmaktan kalktı” desin, diye dursun!

Halk yoksullaştıkça, işsiz kalıp açlık çektikçe -her ne hikmetse- TV kanallarının tamamına yakınında -bir kaçı dışında- “yemek programları” yayınlanır oldu!

Açlıkla savaşan insanlara psikolojik işkencenin alası yapılıyordu!

Korona Virüsü ve Korona Virüsü yasaklarıyla, işsiz ve aç insanlara, evine, çoluğuna çocuğuna zar zor bir lokma ekmek götürebilen insanları da kattı!

Tam bu nokta; Pazartesi günlerini, “Korona önlemleri ve yasakları”na ilişkin açıklamaları rutin hale getiren AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanına bir önerim olacak.
Lütfen dikkate alsınlar, yaşama geçirsinler.
Halkın psikolojisini, sağlığını, intihara kalkışmamasını düşünerek, TV kanallarında her gün, saatlerce yayınlanan “yemek programları” da, en az 3-5 aylığına “Korona yasakları” gibi yasaklansın!..

UĞUR DÜNDAR “DUAYEN, ARAŞTIRMACI VE SORUŞTURMACI GAZETECİ” OLSAYDI…

150 150 bakikarakol

Bir gün, “duayen, araştırmacı ve soruşturmacı gazeteci” denilmesinden pek çok hoşlanan Uğur Dündar’ın yazısını okuyacağımı hiç düşünmedim.
Dün (13 Aralık 2020 Pazar)www.sozcu.com.tr ‘de “Türkiye’yi II. Dünya Savaşı’na İnönü değil, Mareşal Fevzi Çakmak sokmadı!..”
https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/ugur-dundar/turkiyeyi-ii-dunya-savasina-inonu-degil-maresal-fevzi-cakmak-sokmadi-6165083/ başlıklı yazısını görünce, “Mareşal Fevzi Çakmak” merak ettiğim, birkaç yazı da yazdığım konu olduğu için tıkladım başta sona okudum.

İlk merak ettiğim, “duayen, araştırmacı ve soruşturmacı gazeteci”nin, -‘Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?’ misali”- durup dururken, neden bu yazıyı yazdığını ve bu başlığı attığını sorguladım.
Şöyle yazıyor:
“Yukarıdaki satırları, değerli meslek büyüğüm, saygın, ilkeli gazeteci ağabeyim Oktay Ekşi’nin, eski başbakanlardan, hukukçu, diplomat, devlet adamı Suat Hayri Ürgüplü’nün anılarından kaleme aldığı “BEYEFENDİ” adlı kitabından alıntıladım.”
İnandırıcı bulamadım.
“Kitap tanıtımı” amaçlı da olsa, zamansızdı; üstte başka bir yazı altında aynı başlıkla yer alsaydı, “kitap tanıtımı” inandırıcılık kazanırdı.
Neyse…
Geçelim…

Uğur Dündar “duayen, araştırmecı ve soruşturmacı gazeteci” olsaydı, ‘başarıyla derlenmiş anılarından’, “II. Dünya Savaşı’na -bilinenin aksine- İsmet İnönü’nün değil, Mareşal Fevzi Çakmak’ın sokmadığını” öğrendiği, “eski başbakanlardan, hukukçu, diplomat, devlet adamı Suat Hayri Ürgüplü”yü araştırır, soruştururdu.
Ürgüplü’yü öğrenseydi, evine kabul ettiği iki konuğunu “entari ve terliklerle, üzerinde uzunca bir hırkayla” karşılayan “dinci” Mareşal Fevzi Çakmak’ı tanırdı ve hiç de yazıldığı gibi olmadığını görürdü, yazısına o başlılığı atmazdı “-bilinenin aksine-“ sözcüklerini yerleştirmezdi.

“Duayen, araştırmacı ve soruşturmacı gazeteci Uğur Dündar’a sorarım:
*Mustafa Kemal güneyde cepheden cepheye koşarken, Fevzi Paşa, İstanbul Beykoz’daki konağında neden aylarca kaldı? Gerçekten hasta mıydı?
*İstanbul’u İşgal eden, işgalden aldığı güçle Padişah üstünde konumda olan İngiltere, Fevzi Paşa’nın “Genelkurmay Başkanı” olmasına neden izin verdi?
*Mustafa Kemal, Anadolu’da, Ulusal Kurtuluş’un fitilini ateşlerken, bundan rahatsız İngiltere ve işbirlikçisi Padişah, Anadolu’da olup bitenleri rapor etmek için oluşturdukları üç kişilik heyetin içinde Fevzi Paşa’ya neden yer verdiler?

(Hemen belirteyim:
Ben Tarihçi değilim.
Ama “taşları yerli yerine oturtma” özen gösteren yurtseverim.)

Gelelim “2’inci Dünya Savaşı’na Türkiye’yi kimin sokmadı”ğına…

İngilizler ve İngilizlerin işbirlikçisi Padişah tarafından, “dinciliği”nden de ötürü “korunan”, “kollanan” izlenimi veren Fevzi Çakmak’nın, Türkiye’nin, 2’inci Dünya Savaşı’nda, savaşa sokmak için çırpınan İngiltere ile ters düşmesi, İngiltere’ye karşın Türkiye’nin savaşa girmesine karşı çıkması olası mı?

Değil…

2’inci Dünya Savaşı’nda, Türkiye’nin savaşa girmesine direnen ve Türkiye’yi savaşa sokmayan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Başbakan Şükrü Saraçoğlu ve Hükümeti’dir.

“Duayen, araştırmacı ve soruşturmacı gazeteci” Uğur Dündar, yazısının ilk paragrafında “… dindar, dürüst, askerlikten başka bir şey düşünmeyen, cemiyet hayatından asla hoşlanmayan, her gün okuyan, tarihi olayları bilen bir insandı”, ikinci paragrafında da “Görev süresinin uzatılmamasına ve emekliye sevk şekline kırılmıştı” diye yazdığı “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) ilk Genelkurmay Başkanı” Mareşal Fevzi Çakmak’ın 68 yaşında 12 Ocak 1944’te emekliye “sevk” edilmesini neden etmedi, sorgulamadı, araştırmadı?
Yoksa Çakmak Paşa, savaşa girip girmeme konularında, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’la ciddi görüş ayrılığına düştü de, o nedenle mi emekli edildi?

Bunlarla ilgili bilgilere çok kolay ulaşabileceğini öngördüğüm Uğur Dündar’ın bilmesini isterim ki:
Mareşal Çakmak isteseydi, 2’inci Cumhurbaşkanı olabilirdi.
İstemedi.
İsmet İnönü’nün olmasını istedi.
Ve yaptı.
(Elbet bunların neden/nedenleri vardı. Ayrı konu.)
Ne oldu da, Cumhurbaşkanı seçtirdiği İnönü ile bozuştu, yolları ayrıldı?
(Bu da ayrı yazı konusu.)
Ama…
Şu da var ki:
O “ayrı düşme”ye kadar, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü ve onun atadığı Başbakanlar’ı, Hükümetleri geride kalarak, yöneten Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’tı.
Dünya lideri Kemal Atatürk sonrası sürece namusluca baktığımızda, bu gerçeği göreceğiz.

Sivil, asker, “Tarihçi” dediklerimizin, ürkek ve tembel davrandıkların, “gerçekçi” olamadıklarını gözlemliyorum.
Buna, ülkem ve halkım adına üzülüyorum!..

GÜNDEME TAŞIDIĞI KONUYU, KARŞITININ PROVOKASYONUNA GELEREK, GÜNDEMDEN DÜŞÜREN SİYASİ!..

150 150 bakikarakol

Kabul ediyorum…
Sizin de kabul ettiğinizi düşünüyorum.
Bir adım daha ileri gidiyorum, “Sizin de kabul ettiğinize inanıyorum” diyorum.

7 Aralık 2020 Pazartesi günü Kamutay Genel Kurulu’nda, 2021 Yılı Genel Bütçe üzerine yaptığı konuşma, içerik ve sunum bakımında tek sözcükle, “harika” idi.

Ama ne yaptı!..
“Aday olacak mısın?” ve “Aday ol aday” diyen AKP’li iki Milletvekilinin tahrikine kapıldı, kışkırtmasına/provokasyonuna geldi, onlara “Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi?” diyerek yanıt verdi.

Bu yanıtı gündem oldu, içerik ve sunum bakımında “harika” konuşmasını sildi süpürdü, unutturdu!

Yanıtı, o günden beri gündemde.
Belki, yarın, yarından sonra da gündemde olacak.

“Cumhurbaşkanlığına aday olacak mısınız?” sorusu soruldukça soruluyor.
Kendisi de, yanıtlayıp duruyor.

“Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni ve “Cumhur İttifakı” ile “Cumhur İttifakı İktidarı”nı perişan eden konuşmasını kendi elleriyle ulusun gündeminden nasıl çıkarır?!
Anlamış değilim!

Ayıkacağına, derlenip toparlanacağına, gene AKP’ye, AKP’nin içinde yer aldığı MHP’li “Cumhur İttifakı”na ve “Cumhur İttifakı İktidarı”na yardım, yataklık ediyor, onların değirmenine su taşıyor!

En son…
Dün (10 Aralık 2020 Perşembe) Medyascope TV canlı yayınında
https://medyascope.tv/2020/12/10/kemal-kilicdaroglu-saygim-nedeniyle-devlet-bizi-dinliyor-demek-istemem-ama-bazi-cevreler-dinliyor/ gazeteci Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı.

Çakır’ın, Cumhurbaşkanlığına aday olup olmayacağına ilişkin sorusuna şu yanıtı verdi:
“Sorulması gereken soru şu: Halk nasıl bir cumhurbaşkanı istiyor? Cumhurbaşkanı tek adam mı olsun, her şeye o mu karar versin? Cumhurbaşkanı mal varlığından ötürü kendisine yönelik suçlamaları geçiştiren biri mi olsun, yargıya müdahale mi etsin? Cumhurbaşkanı ailesiyle beraber mütevazi bir hayat yaşasın yoksa toplumdan kopuk mu olsun?
Benim düşüncem şu; Bakın tek adam rejiminde hiçbir tartışma yok. Herkes bir kişiyi gösteriyor. Diyorlar ki, ‘Bizi de besliyor, dünyanın parasını aktarıyor. Dolayısıyla bizim adayımız belli.’
Peki biz ne diyoruz: ‘Millet ittifakıyız demokrasiye bakıyoruz. Ali mi oldu Veli mi oldu önemli değil. Cumhurbaşkanı nasıl olacak, yetkileri nasıl olacak? Bunun üzerinde durmamız lazım.’
Onlar tek adam rejiminin devamını istiyorlar. Biz tek adam rejimi istemiyoruz.
Önümüzdeki seçimlerin demokrasiye taraf olanlarla karşı olanların seçimi olarak bakıyoruz.” https://www.gercekgundem.com/siyaset/236108/kilicdaroglundan-adaylik-aciklamasi-sorulmasi-gereken-soru-su?utm_source=share-twitter

Doğru sözler.
İtirazım yok.
Ama…
7 Aralık konuşması çok da doğru, içerikli idi ve AKP’yi, MHP’yi, “Cumhur İttifakı”nı, “Cumhur İttifakı İktidarı”nı tarumar etmişti.

Saman alevi gibi yanıp sönmeseydi, gündemde bir iki gün kalsaydı, halkta olumlu yankı bulacaktı.

AKP’nin, MHP’nin ve “Cumhur İttifakı”nın, “Cumhur İttifakı İktidarı”nın “algı operatörleri”, vurguladığım gerçeği gördüler, hareket geçtiler, önlem aldılar, izin vermediler.
İşi provoke ettiler, sulandırdılar.
Cumhurbaşkanlığı adaylığını gündemde tutarak, tutturarak, özneyi çarpıttılar.

Gündeme taşımayı başardığı konuyu, karşıtının provokasyonuna gelerek, gündemden düşüren siyasiye ilk tanık oluyorum!
Sanırım siz de!..

TANRI AŞKINA, CHP’Yİ “MİLLET İTTİFAKI” MI YÖNETİYOR?!.

150 150 bakikarakol

Dün (9 Aralık 2020 Çarşamba), AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, Azerbaycan Cumhurbaşkanının daveti üzerine Bakü’ye gitti.
Hareketinden önce, Ankara Esenboğa Havalimanı’nda, bilgilendirme amaçlı basın açıklaması yaptı.
Ardından da basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

www.gercekgundem.com internet gazetesinin https://www.gercekgundem.com/siyaset/235896/erdogandan-kilicdaroglunun-adaylik-aciklamasina-ilk-yorum lingindeki haberine göre, bir gazeteci “Günlerdir kamuoyunda CHP’deki taciz ve tecavüz skandalları konuşuluyor ama CHP yönetiminden bu çerçevede bir yanıt gelmedi ama CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylık açıklaması geldi” diyor, “Bu açıklama gündem değiştirmeye yönelik midir? Şayet aday olursa Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ilişkin değerlendirmeniz nedir?” sorularını soruyor.

Uzun tek tümcesinde “ama” sözcüğünü iki kere ve basına yansıyan bir olayı “… skandalları…” diyerek, kullanan gazeteci, belli ki yandaş.

Geçelim…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının iki soruya yanıtı “Kılıçdaroğlu’nun nasıl bir adım atacağı konusu bizim derdimiz değil. Bu onun kendi derdidir. Yapmış olduğu açıklama da verdiği cevap da zaten çok sulandırılmış bir cevaptır. Eğer aday olacaksa gerçekten böyle bir şey düşünüyorsa, bu partisi için de ülkemiz için de isabetli olur” oluyor.

Şimdi…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, yandaş gazetecinin vurgulayarak dile getirdiği “CHP’deki taciz ve tecavüz” olayına ilişkin bir sözü yok mu?!.
Sözü olmayacağı sorunun sorulmasına izin vermesi olası mı?!.
Bana göre göre, olası değil ve AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı “Kılıçdaroğlu’nun nasıl bir adım atacağı konusu bizim derdimiz değil. Bu onun kendi derdidir” tümcelerini, “CHP’deki taciz ve tecavüz” olayı için söylemiş.

Cumhurbaşkanlığı’nın www.tccb.gov.tr sitesine girdim.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını cevapladı” https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/123111/-44-gun-suren-cetin-mucadeleler-neticesinde-bugun-yildiz-ve-hilal-karabag-semalarinda-gururla-dalgalaniyor- ara başlığı altında şunlar yazıyor:
//Ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığına adaylığına ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kılıçdaroğlu’nun nasıl bir adım atacağı konusu bizim derdimiz değil. Bu onun kendi derdidir. Yapmış olduğu açıklama da verdiği cevap da zaten çok sulandırılmış bir cevaptır. Eğer aday olacaksa gerçekten böyle bir şey düşünüyorsa bu partisi için de ülkemiz için de isabetli olur.”//

Sanırım, haberi geçen ajans karıştırma yapmış.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı çalışanları da, gazeteler, radyo ve televizyonlar da, internet siteleri ve internet gazeteleri de dikkat etmemiş, ajans yanlışına ortak olmuşlar.

Gelelim, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının “Eğer aday olacaksa gerçekten böyle bir şey düşünüyorsa, bu partisi için de ülkemiz için de isabetli olur” sözüne…

“Adı lazım değil”a etmedikleri ağır sözler kalmadı.
“Hain” bile dediler.
“Hain” dediklerinin “Cumhurbaşkanı adayı” olmasını “… ülkemiz için de isabetli olur” sözcüklerle tanımlamak, “ciddi bir çelişki” değil midir?!
Evet, ciddi bir çelişkidir…

Partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”in, “Cumhurbaşkanı adayı” olması konusunda, Sözcü Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi ve köşe yazarı saygın insan, saygın gazeteci Saygı Öztürk’e yaptığı açıklamasının ilk paragrafındaki çelişkilere ne demeli?!
Okuyalım:
“Cumhurbaşkanlığı adaylığı tek başıma karar vereceğim konu değil, bir Millet İttifakı var. Aday olup olmamaya birlikte karar veririz. İttifak ortaklarıyla konuşmadan adaylığımı açıklamam diğer partilere saygısızlık olur. Şu aşamada adaylık konusu gündemde değil. AKP sıralarından sordular, ben de onu söyledim. Aday olup olmayacağıma partimiz, vekillerimiz ve Millet İttifakı karar verir. Çünkü birlikte hareket ediyoruz.”
https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/cumhurbaskanligina-aday-mi-degil-mi-6159397/

Çelişkilerin hangisini yazayım?!
Saydım, 7 tümce var; 7’si de birbiriyle çelişiyor!

Tanrı aşkına…
“Cumhurbaşkanlığı adaylığı tek başıma karar vereceğim konu değil, bir Millet İttifakı var” ne demek?!
CHP’yi “Millet İttifakı” mı yönetiyor?!

Ve…
“Cumhurbaşkanlığı için bir aday mı çıkacak, yoksa partiler ayrı ayrı mı aday çıkaracak bunları zamanı gelince konuşuruz. Üzerinde durulması gereken nokta geliştirilmiş parlamenter sisteme geçecek miyiz? Tüm arayışımız onun üzerine. Biz kişilerin ikbalini değil, ülkemizin geleceğini düşünüyoruz. AKP’li vekillerin anlamadığı bu. Onlar kişilerin ikbali için siyaset yapıyor. Cumhurbaşkanı’nın Ali ya da Veli olması çok önemli değil. Önemli olan parlamenter sisteme geçişteki ortak iradedir” paragrafıyla, ilk paragrafı da birbiriyle çelişiyor.

“Devşirme CHP’liler” değil, “gerçek CHP’liler” bu çelişkilerin hepsinin ayırtında!
Olacakların da…
Bölünmeden, parçalanmadan, devşirmelerden arındıktan sonra, birlik ve beraberlik içinde gereğini yapacak!
Onlara selam olsun…

“ADI LAZIM DEĞİL”İN ADAYLIĞI, CUMHUR İTTİFAKI VE İKTİDARI ORTAĞI AKP İLE MHP’YE “ERKEN SEÇİM KARARI” ALDIRIR MI?..

150 150 bakikarakol

Partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”, Pazartesi (7 Aralık 2020) günü, Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nda, 2021 Yılı Genel Bütçe üzerinde konuşması sırasında AKP’li Milletvekillerinin “Cumhurbaşkanlığı”nı kastederek, “Aday olacak mısın?”, “Aday ol aday” gibi sözlü sataşmalarına uğrayınca, verdiği “Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi?” yanıtı gündem oldu.
Bu sözü etmesi, “Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın ortakları AKP ile MHP’yi mutlu etti.

MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Çok müjdeli bir konuşma oldu. Zillet ittifakının Cumhurbaşkanı adayının Kemal Kılıçdaroğlu olduğu anlaşıldı” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/bahceliden-kilicdaroglu-aciklamasi-cok-mujdeli-bir-konusma-oldu-6157563/ ;
AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş “Sayın Kılıçdaroğlu 2023 seçimlerinde aday olabileceği sinyalini verdi. 2023 seçimlerinde aday olur ya da Cumhuriyet Halk Partisi’nden bir arkadaş aday olursa, dostlarıyla birlikte iktidar olursa ağzımızı açıp bir şey söylemeyiz” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/akpden-erken-secim-ve-kilicdaroglunun-adayligiyla-ilgili-aciklama-6157851/ dedi.

“Niye bu kadar sevinmiş, mutlu olmuşlardı?” diye sormanın anlamı yok.
Çünkü:
Biliyorlar ki…
Ve…
Biliniyor ki…
Gerçekten, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olması, ister 1’inci, ister 2’inci turda seçimi kazanmalarının oranı en az yüzde 51…

Şu da var:
Adaylığı ile kendilerine Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandıracak olan “adı lazım değil”in, tehdit edilme ve “Işıkçı” Türkiye Gazetesi’nden Fuat Uğur’un 28 Kasım 2020 Cumartesi günü yazdığına göre “küresel düzenin hedefinde” https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/616413.aspx olması -yani “öldürülme”- gibi çok ciddi özel bir durumu söz konusu.
Fuat Uğur’un o yazısına ve o yazısında anlattıklarına sessizlikleri, “ortadan kaldırılması”ndan -Allah korusun- siyasi kazanım elde edeceklerine sevinmiş olabilirler.
Umarım böyle bir gelişme yaşanmaz.
Ama…
“Küresel düzenin hedefinde” ise “düğmeye basılmış” demektir.
“Küresel düzen”nin tetikçisi “galdyo”nun eylemi ötelemeyeceğinden korkuyorum!
Lütfen çok ciddi önlemler alınsın, ülkemize 1980 ve 1990’dan sonra gene kara çalınmasın.

“Adı lazım değil”in CHP’nin “Cumhurbaşkanı adayı” olmasına olumlu yaklaşanlardan biri de, İzmir İyi Parti Milletvekili Aytun Çıray’dır.
Çiray, 7 Aralık 2020 Pazartesi günü saat 19.10’da attığı twitterında
“Bütçe konuşmasının satır aralarına… Ve konuşmanın coşkusuna baktığımızda Sn @kilicdarogluk bu defa cumhurbaşkanı adayı.”
https://twitter.com/TCAytunCiray/status/1335980101482254336 diye yazdı.

Çıray’a katılmıyorum.
“Adı lazım değil”, ne CHP’nin, ne de öncülük ettiği “Millet İttifakı”nın Cumhurbaşkanı adayı olmasın.
Çünkü: Kazanamayacak.
Çünkü: Adaylığı, “Cumhur İttifakı”na yarayacak, seçim kazandıracak.

“Olmayacak” diye de düşünüyorum.
Nitekim dün gece www.olaytv.com.tr ’de yayınlanan habere göre, Olay TV kanalının Ankara temsilcisi Özlem Akarsu Çelik’e yaptığı
“Benim adaylığıma benim karar vermem kadar yanlış bir şey olmaz. Biz bir ittifak oluşturduk. Adı Millet İttifakı. Bu ittifakın hedefimde güçlendirilmiş parlamenter sistem. Biz ilkelerden yola çıkarız meseleyi kişilere indirmek yanlıştır. Olay cumhurbaşkanlığı olayı değildir, Türkiye olayıdır. Kararı verecek olan Millet İttifakı’nın iradesidir”
https://www.olaytv.com.tr/gundem/kilicdaroglu-adayligima-benim-karar-vermem-kadar-yanlis-bir-h8857.html açıklaması, beni doğruladı.

“Adı lazım değil”in Cumhurbaşkanı adaylığı, “Cumhur İttifakı”nı gaza getirip onlara “erken seçim kararı” aldırır mı?

Ne den olmasın…

O zaman…
“Adı lazım değil”in Cumhurbaşkanı adaylığını bir süre gündemde tutması mı gerek?

İyi olurdu, renkli olurdu ama…
“Küresel düzenin hedefinde” olması gibi bir tehlike var!
Dünkü yazımda belirttim:
Cumhurbaşkanı adayının suikasta uğraması, yaşamını yitirmesi, ülkede ve dünya büyük ses getirir, kaos yaratır!

Aman Tanrım!
Kötü yönetim kıskacında açlıkla, işsizlikle, geri kalmışlıkla vb boğuşan ülkemizde konuşulan konuya bakın:
Kamutay’ın 2’inci büyük siyasi partisinin başındaki kişinin yaşamına mal olacak suikast!

Ağırıma gidiyor!
Ve…
Utanıyorum!..

CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞI, YAŞAMINI DAHA BİR RİSKE EDER!..

150 150 bakikarakol

Dün (7 Aralık 2020 Pazartesi) Kamutay (TBMM) Genel Kurulu “2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin görüşmeleri”ne başlamak için saat 12.30’da, Kamutay Başkanı –AKP Tekirdağ Milletvekili- Mustafa Şentop başkanlığında toplandı.

Konuşma sırası gelen partim CHP’nin başındaki “adı lazım değil”, Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Cumhur İttifakı İktidarı’na ve sistem öncesi AKP iktidarlarına yönelik yerinde, çok doğru yergilerde bulundu.
Örneğin:
“Ya nasıl olur da bir kişi imzaladığı kararnamenin içini okumaz? Bakar ya içinde, bunda ne yazıyor. Katar sevdası gözlerini kararttı, öyle anlaşılıyor”
https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/Tutanak_B_SD.birlesim_baslangic?P4=23516&P5=H&page1=53&page2=53 dedi.

Neredeyse her sözüne, özellikle ve öncelikle AKP sıralarından laf atıldı.
Onlardan biri de Malatya AKP Milletvekili Öznur Çalık’tı.
Çalık, “adı lazım değil”in ağzından “Buradan ifade edeyim; hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın değerli arkadaşlarım. Türkiye büyük ülkedir, Türkiye bütün sorunlarını aşabilecek kadrolara da sahiptir, yetkinliğe de sahiptir. Hepimiz hep beraber alın terinden yana olacağız, https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/Tutanak_B_SD.birlesim_baslangic?P4=23516&P5=H&page1=55&page2=55
emekten yana olacağız, işçiden yana olacağız, çiftçiden yana olacağız” https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/Tutanak_B_SD.birlesim_baslangic?P4=23516&P5=H&page1=55&page2=556 sözlerini duyunca, oturduğu yerden yüksek sesle “Kadınlardan yana olacak mısınız?” diye sordu, şu yanıtı aldı:
“O pazar artıklarından beslenen ailelerin, çöp konteynerlerinden beslenen ailelerin ayıbını kaldırmak Allah’ın izniyle bize nasip olacak.
İlk seçimlerde demokrasiyi getireceğiz, ilk seçimlerde adaleti getireceğiz, ilk seçimlerde liyakati getireceğiz, ilk seçimlerde alın terinin ne kadar değerli olduğunu bütün dünyaya anlatacağız, ilk seçimlerde Türkiye Cumhuriyeti devletini Londra’daki tefecilerden kurtaracağız; herkesin bunu bilmesi lazım.”
Bunun üzerine, önce Amasya AKP Milletvekili Hasan Çilez “Aday olabilecek misin?” diye bağırdı, arkasından Kırıkkale AKP Milletvekili Ramazan Can “Aday ol, aday!” diye seslendi.
“Adı lazım değil”, Kamutay tutanaklarına göre şu karşılıkta bulundu:
“Değerli arkadaşlarım, hangi noktaya geldiniz? Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi? Kim söyledi?
Ben ne istiyorum? Ben tek adam rejimi istemiyorum. Ben ülkesinde esnafın ensesinde boza pişiren bir yönetim istemiyorum. Ben parlamenter sistem istiyorum, demokratik, halkçı, parlamenter sistem istiyorum. Ben her kuruşun hesabını veren bir siyaset anlayışı istiyorum. Ben tehdit edildiğim zaman mal varlığımla ‘Aramazsanız, incelemezseniz, şerefsizsiniz.’ diyen bir siyaset istiyorum. Ben siyaseti zenginleşme aracı olarak gören bir kültürden gelmiyorum, ben siyaseti halka ve hakka hizmet eden bir anlayıştan geliyorum. Ben hiçbir zaman, hiçbir yerde haram lokmaya el uzatmadım, kimsenin hakkını, hukukunu çiğnemedim. Her zaman, her yerde adaletten yana oldum, adaleti her yerde savundum.”
AKP’li Can “Aday ol o zaman!” diye ikinci kez laf attı.
“Adı lazım değil”, “Benim varlığımla beni tehdit edenlerin arkasında selam durmadım. Değerli arkadaşlarım, bugün, borç öderken borç alıyorsunuz. Borç ödemek için borç alıyorsunuz, borcun faizini ödemek için de borç alıyorsunuz. Evet, bu gerçekleri bilin. Hayat acı ama bu gerçekleri bilin” diye yanıt verdi.

“Aday olabilecek misin?”, “Aday ol, aday!” diye iki AKP’li Milletvekilinin laf atmaları üzerine “adı lazım değil”in “… Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi? Kim söyledi?” demesi beni endişelendirdi!

“Aday olabilecek misin?”, “Aday ol, aday!” sataşmalarının yanıtı, karşılığı “… Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi? Kim söyledi?” tümceleri mi olmalıydı?!

İki tümce, parti içi muhalefete ileti göndermek için bilinçlice mi söylenmiştir?
Öyle düşünüyorum.
Ama…
Yaşamını daha bir riske eder!
“Işıkçılar”ın Türkiye Gazetesi’nden Fuat Uğur’un yazdığı “Türkiye’yi allak bullak edecek ve kaos ortamına sürükleyecek bir olaya…”
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/616413.aspx sanki kendi elleriyle altyapı hizmeti sunar!
Şöyle:
Partim CHP’min Cumhurbaşkanı adayı olursa, Uğur’un yazısında konu ettiği “suikast”, geri dönüşü olmayan kesinlik kazanır!
Kamutay’ın 2’inci büyük siyasi partisinin Genel Başkanının ve Cumhurbaşkanı adayının suikasta uğraması, ülke ve dünyada o zaman “kaos” yaratır!

Aday olmasa da “öldürülme” olasılığı var görünüyor!
Olayı Türkiye’de gündeme getiren Fuat Uğur, linkini verdiğim 28 Kasım 2020 Cumartesi günlü yazısında ne diyor?:
“… küresel düzenin hedefinde.”
Yani “Glando”nun!

Böyle bir olayın olmaması, 1980 öncesi ve 1990-95 arası karanlık, kanlı günlerin geri gelmemesi, bir insanımızın dahi suikasta uğramaması, yaşamını yitirmemesi Tanrı’dan dileğimdir.

Şunu da belirteyim:
“Adı lazım değil” eğer Cumhurbaşkanı adı olur, alınacak ciddi ve sıkı önlemlerle de suikasta uğramazsa, Cumhurbaşkanlığı 1’inci tur seçiminde 3’üncü olur, 2’inci tura kalamaz; belki de, adaylığından ötürü, Cumhur İttifakı’nın adayı AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının 1’inci turda kazanmasına neden olur.
Çünkü:
Halkta karşılığı yok…

GERÇEK DÜŞMANI/DÜŞMANLARI BİLMİYOR, GÖREMİYORSA, SİYASADA VE PARTİM CHP’MİN BAŞINDA NE İŞİ VAR?!.

150 150 bakikarakol

Fuat Uğur “Cemaat darbe yapacak” diye bir yazı yazdı, kimse tınmadı.
Üç ay geçti.
Cemaat darbe yapamadı ama darbe girişiminde bulundu.
“Cemaat”in yeni adı artık “FETÖ” idi.
Fuat Uğur ise FETÖ darbe girişimini üç ay önceden yazan” olarak “tescil”lendi, Kamutay (TBMM) tutanaklarına girdi.

Kahin gibi olacakları önceden yazan (!) Fuat Uğur yaklaşık 2,5 yıl sonrasın denk gelen 28 Kasım 2020 Cumartesi günü, gene eski Cemaat’çi/FETÖ’cü kaynağından aldığı bilgiler ışığında bu defa da, Kamutay’ın 2’inci büyük partisinin başındakinin öldürüleceğini yazdı.
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/616413.aspx
“… bilen…” siciline karşın inanan çıkmadı.

Hakkını yemeyeyim…
Tele 1 TV kanalının sahibi-Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Prof. Dr. Emre Kongar’la hafta içi her gün saat 20.00-20.40 arası gerçekleştirdiği “18 Dakika” programında, Fuat Uğur’un yazdığı “suikast/öldürme” yazısını geçen hafta içinde her gece konu etti, yorumda bulundu, görüşlerini dile getirdi.
CHP Genel Merkez Yönetimi’nin harekete geçtiğini Yanardağ’dan öğrendim.
Kimi gazetelerin, internet basının haber yaptığını, kimi yazarların da köşelerinde işlediklerini gözlemledim.
İlk tepki veren olarak, etkilendim, sevindim.

Derken…
www.t24.com.tr internet gazetesinde 4 Aralık 2020 Cuma günü, spotu “Telefonlarımızın dinlendiğini, takip edildiğimi biliyorum; eşimin, çocuklarımın silah alıp beni koruyacak halleri yok!” olan, “Kılıçdaroğlu T24’te: İktidar HDP’yi parçalama arayışında; ‘İmralı’yı ikna edebilir miyiz’ diye bilgiler geldi” https://t24.com.tr/video/kilicdaroglu-t-24-te-iktidar-hdp-yi-parcalama-arayisinda-imrali-yi-ikna-edebilir-miyiz-diye-bilgiler-geldi,34492 başlıklı haber söyleşi yayınlandı.
Söyleşiyi –bana göre “adam gibi adam, gazeteci gibi gazeteci”- Murat Sabuncu yapmıştı.

Yandaş Türkiye Gazetesi’nin yandaş yazarı Fuat Uğur’un “Öldürülecek” diye yazdığı partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”, söyleşinin başlarında “Eleştiriye tahammül edemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız.
Eleştiri yaptığımız zaman tehditler geliyor, ‘dokunulmazlığınızı kaldıracağız’ diyorlar.
Bir siyasi iktidarın eleştiriye tahammülü kalmamışsa, bu pozisyona düşmüşse artık o ülkeyi yönetemez. Zaten şu anda Türkiye Cumhuriyeti devletinin yönetildiğini söyleyemeyiz. Bir kişi yönetiyor. Kabile devletlerinde bile ihtiyar meclisi olur, oturulur danışılır. Şimdi öyle bir şey yok kesinlikle. Ben yönetirim ben yaparım. Birisi itiraz ediyorsa, ‘Onun sesini kesmek için elimizden geleni yaparız’ diyorlar. Ama bu bizi yıldırmaz” diyor, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Kaldığım ev, gezdiğim yer, konuştuğum kişiler belli. Benim, eşimin çocuklarımın telefonlarının dinlendiğini gayet iyi biliyorum. Takip edildiğimi de gayet iyi biliyorum. Korumalar var. Ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar. Ama benden rahatsız olan ciddi bir kesim var. İktidar kanadı da rahatsız. Ülkeyi yöneten birisi, eğer çıkarı ya da tehdidi yeraltı dünyasından sağlayarak ‘Biz susturabiliriz’ gibi bir arayışa giriyorsa, orada demokrasi, insan hakları bitmiştir. Orada otoriter rejim daha da otoriter bir sürecin içine girmiştir. ‘Aksi bir şey söyleyeni susturacağız. Yeraltı dünyasını harekete geçireceğiz, susturacaklar’ bunu düşünüyorlar. Ama bu bizi korkutmaz. Onlar çok kısır ve dar düşünüyorlar. Sanıyorlar ki bir kişiyi ortadan kaldırdığınız zaman sorunlar çözülür. Sorunlar çözülmez, tam tersine Türkiye kaos süreci içine girebilir.”

Sabuncu “Aileniz nasıl karşılıyor?” diye soruyor; şu yanıtı alıyor:
“Onlar da endişe duyuyorlar, dikkat etmemi istiyorlar. Yapacakları pek bir şey yok, ne yapabilir ki. Bunların ellerine silah alıp beni koruyacak halleri yok. Biz her şeye rağmen bildiğimiz ve inandığımız yoldan devam edeceğiz. Eğer bir yerde, verdiğiniz mücadelede ülkenin çıkarı her şeyin önünde ise bizim hayatımız çok önemli değildir. Önemli olan bu ülkede herkesin huzur içinde yaşamasıdır. Bu herkes için geçerli olmalı.”

Ve…
Geçen Salı (1 Aralık 2020) günü de “Bir ön yargımız yok. Kimseye kinimiz de yok, intikam alma duygumuz da yok. Kimseyi tehdit etme gibi bir amacımız da yok…” tümceleriyle başladığı grup konuşmasını “Bir ülkenin cumhurbaşkanının mal varlığı, bir ülkenin cumhurbaşkanının mal varlığı, bu mal varlığı dolayısıyla tehdit ediliyor ve sonuç alınıyorsa, o ülkede o cumhurbaşkanı milli güvenlik sorunudur. Milli güvenlik sorunudur.
Bir daha söylüyorum: Bir ülkenin cumhurbaşkanı mal varlığı dolayısıyla tehdit ediliyorsa, o tehdidin sonucu egemen güçlerin talebi karşılanıyorsa, o Cumhurbaşkanı, o ülke için artık milli güvenlik sorunudur. İşin özeti budur değerli arkadaşlar.
Önümüzde bir takoz var, Türkiye’nin önünde bir takoz var. O takozun adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. O takozu Türkiye’nin önünden çekip çıkarmak bu milletin şerefli bir görevi olacaktır.”
https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-tbmm-chp-grup-toplantisinda-konustu-1-aralik-2020 tümceleriyle bitiriyor.

Hiçbir şeyin ayırtında değil!

Ülkenin, ülke halkının, Atatürk’ün, Atatürk’ün silah arkadaşlarının, Türk Ordusu’nun ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir numaralı düşmanın “emperyalist İngiltere”, İngiltere’nin kendisi gibi “emperyalist” ülkeler olduğunu, yüz kusur yıl önce Osmanlı’ya yaptıklarının aynısını şimdi ülkemize, halkımıza yaptırdıklarını, iç siyasaya yön verdiklerini vb göremiyor, anlayamıyor!
Göremiyor, anlayamıyor, siyasalar (politikalar) üretip geliştiremiyorsa, ne işi var siyasada, ne işi var Kamutay’ın 2’inci büyük partisinin başında?!
Yok, anlıyor, her şeyin ayırdında ama yapmıyorsa, lamı cimi yok, “görevli”dir!
“Siyasette yetersiz olabilirim ama ‘Hayır, ben görevli falan değilim” diyorsa; İngiltere’yi, NATO içindeki “gladyo”yu, gladyonun 1980 öncesi, 1990 sonrası ülkemizdeki “faaliyetleri”ni gündemine alacak, yaşamı pahasına üzerine gidecek ve Osmanlı’nın çöküş süreciyle ülkemizde yaşanan süreci anlaşılır dille halka tek tek anlatacak.
Yapar mı?
Yapmayacak!..

“KATAR’IN TÜRKİYEYİ BESLEMESİ” VE BUNDA 10 YILLIK DEMOKRAT PARTİ İKTİDARLARININ BÜYÜK PAYI!..

150 150 bakikarakol

Dün gece, izlediğim tartışı programı, reklama gidince, tv kanalları arasında gezindim.
Yandaş kanallardan birinde, yalaka gazeteci yazar (!) bayanla bay, Katar’a, Katar sermayesine, Katar parasına, Katar’ın ülkemize yatırımlar yapmasına, para akıtmasına vb karşı çıkılmasını anlayamadıklarını söylüyorlardı.
İstemeyerek, azıcık takıldım.
Tekrar edip duruyorlardı.
Ama ses tonları, vücut dilleri, söylediklerinde içten olmadıklarını, söylediklerine kendilerinin de inanmadıklarını ele veriyordu.
Ayırtında değillerdi.

Aynı gün öğle saatlerinde partim CHP’min başındaki Soroscu “adı lazım değil”in ziyaret ettiği Demokrat Parti’de söyledikleri kulaklarımda çınladı:
//Dün yine bir televizyon programında iktidar partisine destek veren bir kişi, eski milletvekili galiba şu açıklamayı yapıyor: “Ekonomik olarak -Katar için söylüyor- ekonomik olarak Türkiye’yi neredeyse en kritik dönemlerde besliyorlar, para aktarıyorlar. Katar en kritik dönemlerde Türkiye’yi besliyor.” Ne zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti Devleti Katar’ın beslemesi oldu? Buna itiraz eden var mı, bunu konuşan var mı, “Bu yanlıştır” diyen var mı, “Bunu düzelt, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Katar’ın beslemesi olamaz” diye “düzelt” diyen var mı? Yok. RTÜK var mı? RTÜK yok. Neden? Kanal yandaş kanal da onun için. Neden? Söyleyen AK Partili de onun için. Bundan daha ağır bir cümle olabilir mi? Bir daha söylüyorum: Bundan daha ağır bir cümle olabilir mi? “Katar Türkiye’yi besliyor.” Biz aç mıyız, biz el avuç açan bir devlet miyiz? Biz Katar’ın beslemesi miyiz? Tank palet fabrikasını bedava verdi. Niye bedava verdi? Besleme olduğun için mi? Bunların tartışılması lazım, bunların konuşulması lazım.// https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-ile-demokrat-parti-genel-baskani-gultekin-uysalin-ortak-basin-toplantisi-03-aralik-2020

Katılıyorum:
Bunların konuşulması, tartışılması gerek.

Ve…
Evet, çok doğru, çok yerinde tepki.
Her tümcenin altına imzamı atarım.
Bu sözleri eden AKP eski Milletvekili hakkında yargı süreci başlatılmalı.

Ne acıdır ki, başlatılmayacak.
Çünkü:
Söyleyen iktidardan…
Çünkü:
Söylediklerinin hepsi gerçek!
Yargı sürecinde, itiraf olacak, belgelenecek, kayıtlara geçecek.
Bu da, iktidarı, halk gözünde ciddi sıkıntıya sokar.

Bu, işin bir yönü…
Diğer yönü çok daha “vahim”!
AKP’li eski Milletvekilinin bu “Katar, Türkiye’yi besliyor” sözünü söylediğini dillendiren “adı lazım değil”, dillendirmekle ve “Bunların tartışılması lazım, bunların konuşulması lazım” demekle yetiniyor!
Çok yanlış!
Yetmez!
“Katar’ın, Türkiye’yi beslediği”nin konuşulması halka öyle bir anlatılmalı ki, halk, ülkenin kötü yönetim sonucu bu noktaya geldiğini/getirildiğini görsün, kavrasın, bilinçli seçmen olsun…

“Adı lazım değil” söylemlerini neden söylemde bırakıyor, eylemleştiremiyor?
Çünkü:
Görevli!
Çünkü:
Görevi bu!

“Ülke kötü yönetiliyor” gerçeğinin yanına, “Muhalefet bir o kadar kötü” gerçeğini iliştirmek gerek.

İnanmıyorum…
“Adı lazım değil”, yakın tarihimizi, Adnan Menderes Genel Başkanlığındaki Demokrat Parti’nin Atatürk Türkiye’sine, Atatürk Türkiye’si elerkisine (demokrasisine), demokratik, laik Cumhuriyet’ine vb ne büyük zararlar verdiğini bilmiyor olamaz!
Biliyor ve Demokrat Parti Genel Merkez’inde “Geldiğimiz, ziyaret ettiğimiz parti; demokrasiyi savunan, demokrasinin güçlenmesi açısından mücadele eden saygıdeğer bir parti, tarihsel kökleri olan bir parti. Demokrasiyi hepimiz savunuyoruz ve demokrasi için mücadele ediyoruz” sözlerini ediyor!

“Anca bir görevli böyle konuşur” diye düşünüyorum.
Son tümcesini de hiç inandırıcı bulmuyorum.

Ve…
Bugün Türkiye’nin, Katar’ın beslediği ülke olmasında, 10 yıllık Demokrat Parti iktidarlarının, yadsınamaz, görmezden gelinemez büyük payını da vurgulamalıyım…