Posts By :

bakikarakol

ÇETİN’İN, KÖKSAL’IN, ÖZEL’İN, ERDOĞAN’IN O SÖZLERİ, İMAMOĞLU’NUN O SES TONU!..

150 150 bakikarakol

https://www.biyografya.com/biyografi/11527 linkinde biyografisini okuyacağınız, CHP’nin 6 aylık eski Genel Başkanı Hikmet Çetin, 4 Mart 2024 Pazartesi günü Artı TV’de Kemal Avcı’nın sorularını yanıtladığı https://www.youtube.com/watch?v=JQtm1CcoMK4 söyleşide, www.serbestiyet.com internet gazetesinin haberine göre https://serbestiyet.com/haberler/hikmet-cetin-mustafa-kemal-cok-buyuk-isler-yapti-ama-bazi-yanlislar-da-olmustu-dersim-olaylari-oyle-mi-olmaliydi-159250/  “Liderlik zor. CHP liderliği şöyle zor: Cumhuriyetin başından beri Türkiye’de olmuş iyi-kötü, yanlış-doğru, hepsinde var. Bunu böyle bütün bunlar zamanında niçin, nasıl yapıldı? Neden öyle oldu falan diye bilmeniz lazım. Çok zor bir şey bu, kolay değil. Cumhuriyetle özdeşleşmiş bir parti. İyi şeyler var, kötü şeyler var; yanlışlar var. Mustafa Kemal bir devrimciydi. Çok büyük işler de yaptı. Ama bazı yanlışlar da olmuştu. O merkezden de kaynaklanmayan yanlışlar. Mesela öyle yerlerde, mesela Dersim olaylarında… Şimdi Dersim olaylarında öyle mi olmalıydı? Öyle olmayabilirdi. Oradaki yetkili, yetkili kişinin şeyi bu. Verdiği bir karar diye. Yani baba sağken, baba dururken çocuğu asmak falan, onlar olacak şeyler değil tabii. Onların merkezden yapıldığını zannetmiyorum. Bence CHP’nin sorumluluğu yok. Yani şundan dolayı yok; o zaman Başbakan da Celal Bayar zaten. 50’li yıllardı vs. Bir şekilde bunları anlatıp özür dilenebilirdi. Tıpkı şey gibi. Mesela 1915 Ermeni olayları gibi. Cumhuriyet kurulduğu zaman, yani o günkü kadro; niye bunu yapamadılar, onu da bilemiyorum. O günkü kadro çıkıp işte ‘Böyle bir şey oldu, yanlışlıklar da var işin içinde. Çok üzücü olaylarda oldu. Özür diliyoruz’ denseydi belki bu iş bu kadar büyümezdi. Yani bir özür dilemeyi yenilgi anlamına gelmezdi. Özür dilemeyi bir araç kullanılabilir. Gerektiği zaman. Yapamadık.” sözler ediyor.

Çetin, daha dünya lideri Kemal Atatürk’ü, Atatürk Türkiye’sini, yıllarca içinde siyasa (politika) yaptığı CHP’yi tanıyamamış, CHP’li olamamış,  “lider” ile “Genel Başkan” arasındaki ayırtı (farkı) öğrenememiş, bir de kalkıyor “ahkam” kesiyor!

Yok efendim “Atatürk’ün yanlışları da olmuştu. Dersim olayları öyle mi olmalıydı? Öyle olmayabilirdi. Özür dilenebilirdi. “Ermeni olayları gibi. Cumhuriyet kurulduğu zaman, yani o günkü kadro, niye bunu yapamadılar? Çok üzücü olaylarda oldu. Özür diliyoruz’ denseydi belki bu iş bu kadar büyümezdi” ve buraya aktarmadığım bir dizi “zırva” sözcükler, tümceler!

CHP eski Milletvekili, eski Bakanı, CHP eski Genel Başkanı görevlerinde bulunmuş, 87 yaşındaki (1937 doğumlu) Hikmet Çetin bu sözleri ediyor!

 

Yaa, nasıl eder?!

Bunun adı “ihanet”tir!

 

CHP yönetimi de duymazdan geldi!

Yaa, nasıl duymazdan gelir?!

Derhal “Kesin ihraç” istemiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na verilmesi ve CHP’liliği sonlandırılması gerekirken, kimsenin kılı kıpırdamadı!

Yaa, bu nasıl olur?!

Üstelik…

Gündeme düşmemesi için elden gelen yapıldı!

 

Derken…

2 gün sonra, 6 Mart 2024 Çarşamba günü, CHP’nin Afyonkarahisar’dan Belediye Başkan adayı gösterdiği Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal*, Genel Başkanı Özür Özel’in de katıldığı “Seçim Koordinasyon Merkezi”nin açışında, Özel’in içinde oturduğu seçim otobüsünün üstüne çıktı, mikrofonu eline aldı, bangır bangır haykırdı:

“Belediye Başkanı seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi’nin kapıları DEM Parti hariç her siyasi partiye açık olacak. AKP’nin adayı bunu söyleyemez, onlar ancak yaygara koparıp kapalı kapılar ardında pazarlık yaparlar.” https://t24.com.tr/haber/chp-nin-afyonkarahisar-adayi-burcu-koksal-secildigimde-belediyenin-kapilari-dem-parti-haric-her-siyasi-partiye-acik-olacak,1154815

 

Bu sözler gündeme bomba gibi düştü.

(Hala gündemde.)

“Hikmet Çetin vakası” unutuldu!

(Ben unutmadım, unutmayacağım, seçim sonrası ayrıntılı yazacağım.)

 

Hukukçu, 25’inci, 26’ıncı, 27’ınci ve 28’inci Dönem Afyonkarahisar CHP Milletvekili, CHP Grup Başkanvekili Burcu Köksal’ın “uçuk sözler”ine ilk açıklama, düzeltme(!) aynı gün birkaç saat sonra Özgür Özel’den geldi.

Özel, Uşak mitinginde “Burcu Başkandan da selam getirdim. Afyon’da konuşurken, belediyenin kapılarını ardına kadar açacağız diye söylerken, orada küçük bir sürçü lisan oldu. ‘Aman başkanım sen düzelt’ dedi.” https://chp.org.tr/haberler/cumhuriyet-halk-partisi-genel-baskani-ozgur-ozel-usakta-turkiye-ttifakinda-yalniz-degiliz

 

Yalan!

Yalan konuştuğunu katıldığı televizyon programında itiraf edtti.

Az aşağıda değineceğim.

 

Burcu Köksal, dakikalar içinde kendisini arayan gazeteciye açıklama yapıyor, “Sadece sana açıklama yapacağım. Ben belediye başkanı seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi’ni DEM Partililerle yönetmeyeceğim. Ben bir dil sürçmesi sonucu değil, verdiğim söz üzerine konuştum. Ben ilk günden beri bu sözü verdim. Bu sözümün de arkasındayım.”        https://twitter.com/barisyarkadas diyor.

 

Çok net anlaşıldığı gibi…

Belediye Başkan adayı, Milletvekili Burcu Köksal, Genel Başkanı Özgür Özel’i “yalanlıyor”du!

Kendi sözlerinde de “mini kıvırma” yapıyordu!

Şöyle:

Otobüsün üstünde “Belediye Başkanı seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi’nin kapıları DEM Parti hariç her siyasi partiye açık olacak” diyor, şimdi  “Ben belediye başkanı seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi’ni DEM Partililerle yönetmeyeceğim” diyor!

Bu kadarla yetinmiyor, @Av_Burcu03 hesabından gerçekleştirdiği paylaşımda “Seçim süreci boyunca söylediğim gibi AKP’nin yalanlarına iftiralarına montaj videolarına karşı söylemim nettir. Belediye Başkanı olduğumda belediyeyi DEM ve HÜDA-PAR ile yönetmeyeceğim. Belediye başkanı olduğumda belediyenin kapısı etnik kökeni, mezhebi ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan bu ülkeyi seven bu ülkenin birlik bütünlüğünü savunan herkese ardına kadar açık olacaktır.”

https://twitter.com/Av_Burcu03/status/1765765827477856301 diye yazıyor.

Yani “Hüda-Par”ı ekliyor.

 

Sol görüşlü ailenin kızı, siyasi görüşüne, siyasi inancına, üyesi olduğu siyasi partiye, o siyasi partide üstlendiği siyasi görevlere ve kendisine nasıl bu kadar zarar verir, ihanet eder, kendi kendini yalanlar, yalancı duruma düşürür?!

 

Burcu Köksal’ın “Belediye Başkanı seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi’nin kapıları DEM Parti hariç her siyasi partiye açık olacak” biçimindeki “uçuk sözler”ine CHP Yönetiminden beklenen tepki, beklendiği içerik ve tonda gelmeyince, “uçuk sözler”den “büyük hasar” alacak seçim bölgelerinin en başında gelen İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve aday CHP’li Ekrem İmamoğlu bir günün ardından çıktı konuştu:

Ben belediye başkanı olursam şu partilileri belediyeye almam, şu partililer hariç şu partililerle görüşürüm diyen ya kendine başka bir iş bulacak ya da başka bir parti bulacak. Onu söyleyeyim. Biz insan ayırt etmeyiz kardeşim.” https://www.sozcu.com.tr/imamoglu-ndan-chp-nin-adayina-sert-tepki-kendine-ya-baska-bir-is-ya-da-baska-bir-parti-bul-p27806

Haklıydı.

Çünkü Burcu Köksal’ın “uçuk sözler”inden ötürü, kazanacağı seçimi yitiremezdi!

Ancak…

Söylemindeki tonlama yüksekti!

(Birileri, bu tonlamayı “İmamoğlu kendini Genel Başkan’ın yerine koydu” biçiminde yorumladı, yerdi.)

 

“Uçuk sözler”in sahibi Burcu Köksal 8 Mart 2024 Cuma günkü açıklamasında  https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/burcu-koksaldan-flas-dem-parti-aciklamasi-2183575?utm_campaign=Cumhuriyet&utm_medium=SliderHaber&utm_source=Anasayfa“çevir kazı yanmasın” yaptı.

Sözlerinin çarpıtıldığı savında (iddiasında) da bulunmaz mı?!.

Oysa…

Çarpıtan, eğip büken kendisiydi!

 

Ne ilk ne son söyledikleriyle kimseleri inandıramadığı gibi, kafalarda “Arkasında kim var? Ona bu yanlışı yaptıran kim?” sorularına neden oldu.

Hala da, sorulara yanıt aranıyor!

CHP’li(me) bak CHP’li(me)!

Düşman başına!

 

8 Mart 2024 Cuma gecesi, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bir televizyon kanalının konuğu; gazetecilerin sorularını yanıtlıyor.

Gündemdeki “uçuk sözler” ile ilgili soruya “Kendisine telefonda sordum: ‘Böyle bir ifadeye ne gerek var?’ dile. O da ‘Başkanım burada şöyle ifade var: ‘Belediyeyi DEM’lilerle yönetecekler’. Ben ‘Belediyeyi DEM’lilerle yönetmeyeceğim, dedim’ diye konuştu. Orada DEM parti hariç dediğinizde kendisini DEM Partili hisseden, Afyon’da oturan, Türkiye’nin herhangi bir yerinde oturan DEM Partili seçmen, Kürt ve DEM Parti’yi destekleyen seçmen ‘Bir ayrımcılık var mı?’ düşünür. Ben kendisini aradım. ‘Burcu böyle bir ifade olmuş. Tansiyon yükselir. Bunu Uşak’ta düzeltiyorum’ dedim. O da ‘Aman başkanım düzeltin’ dedi. Afyon’dan bir gazeteci ile konuşmuş, mesaj atmış. Dediği şu ‘Benim DEM’le ittifakım yok’. Her gün ‘Afyon’u DEM Parti’yle yönetecekler, eş başkan atanacak’ diyorlarmış. Türkiye’de biraz da iktidara müzahir medyanın gayretleriyle oluyor. Sizin ne söylediğiniz değil, karşı tarafın ne anladığı önemli. Bizim birçok milletvekili, belediye başkanı il başkanlarımız aradı. Hatta iddiasız olduğumuz Güneydoğu’da bazı yerlerde il başkanları aradı. O yüzden bir düzeltmeye ihtiyaç vardı.” https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/ozgur-ozelden-burcu-koksal-aciklamasi-konustum-ne-gerek-vardi-dedim-2183623?utm_campaign=Cumhuriyet&utm_medium=SliderHaber&utm_source=Anasayfa yanıtını veriyor.

 

Hani…

Uşak mitinginde “Burcu Başkandan da selam getirdim. Afyon’da konuşurken belediyenin kapılarını ardına kadar açacağız diye söylerken orada küçük bir sürçü lisan oldu. Aman başkanım sen düzelt dedi” demişti?!

Şimdi de “Ben kendisini aradım. ‘Burcu böyle bir ifade olmuş. Tansiyon yükselir. Bunu Uşak’ta düzeltiyorum’ dedim” diyor!

 

Yaşamında, ne kendisine, ne çevresindekilere, ne arkadaşlarına, ne halkına, ne dünya halklarına tek yalan söylemeyen dünya lideri Kemal Atatürk’ün mayaladığı CHP’de “Genel Başkanı” olmuş, “CHP Genel Başkanlığı koltuğu”nda oturan Özgür Özel’e “yalan” hem de  “koca yalan” yakışır mı?!

Söylemek ayıp, çirkin değil mi?!

Bir süre sonra kim inanır?!

 

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a gelelim…

 

Erdoğan’ın, iki oğlundan biri “Necmettin Bilal Erdoğan”dır.

(Yıllardan beri hiç söylenmediği için, “Necmettin adı nüfus kaydında hala duruyor mu, yoksa mahkeme kararıyla silindi mi?” sorusuna takıldım.)  

 

 Bilal Erdoğan aynı zamanda, kısaltmışı TÜGVA” olan “Türkiye Gençlik Vakfı”nın, “Yüksek İstişare Kurulu Üyesi”dir.

 

TÜGVA’n, 8 Mart 2024 Cuma günü, Bakırköy’deki Sinan Erdem Spor Salonu’nda, “7’inci Gençlik Buluşması” etkinliği var.

Erdoğan da katılıyor.

İlkin, TÜGVA’nın 81 il temsilcileriyle bir araya geliyor.

Orada, anında gündeme en tepesine oturan, diğer gündemleri diplere indiren şu sözleri ediyor:

“Malum 31 Mart Türkiye’de bir dönüm noktası. Ve bu dönüm noktasında tüm İslam dünyasının gözleri Türkiye’de. Türkiye’de ne olacak? Her ne kadar bu bir genel seçim değilse de yerel seçimde gözler, AK Parti’nin bu seçimlerden alacağı netice ne olacak? Onun için tabii çok güçlü bir gençliğe sahip olan davamız, inşallah sandıkları adeta patlatırcasına 31 Mart akşamında o farklı bakanlara gereken cevabı verecektir diye inanıyorum. Ardı arkası kesilmeyecek şekilde çalışmalarımı sürdürüyorum. Adeta nefes almaksızın koşturuyoruz. Çünkü benim için bu bir final. Yasanın verdiği yetkiyle bu seçim son seçimim ama buradan çıkacak netice benden sonra gelecek kardeşlerim için bir emanetin devri olacak. Onun için de hazırlıklarımızı buna göre yapıp, adımı da buna göre atmamız lazım ki çok farklı bakanlara karşı gereken cevabı istiyoruz ki 31 Mart akşamı verelim. 1 Nisan’dan itibaren de yeni bir dönemi inşallah başlatalım.” https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/erdogan-benim-icin-bu-bir-final-son-secimim-2183622?utm_campaign=Cumhuriyet&utm_medium=SliderHaber&utm_source=Anasayfa

(Video: https://www.youtube.com/watch?v=MCk1p2_Zk_w)

 

Cumhuriyet Gazetesi güzel gazetecilik yaptı, Erdoğan’ın 2009’da “2011, Allah ömür verirse son milletvekilliği adaylığımdır”, 2012’de “Büyük Kongre’de son kez Genel Başkanlık’a aday oluyorum”, 2022’de “2023’te, Milletten kendi adımıza son kez oy istiyoruz” dediğini, en son şimdi (2024) “Bu seçim, benim için final” sözlerini söylediğini yazdı. https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/bu-benim-son-secimim-dedi-erdoganin-son-kez-aciklamasi-ilk-2183708#:~:text=’SON%20KEZ’%20A%C3%87IKLAMASI%20%C4%B0LK%20DE%C4%9E%C4%B0L…&text=Erdo%C4%9Fan%202009%20ve%202012’de,%C3%B6m%C3%BCr%20verirse%20son%20milletvekilli%C4%9Fi%20adayl%C4%B1%C4%9F%C4%B1md%C4%B1r.%22

 

Erdoğan’ın konuşmasındaki bir ayrıntı dikkatlerden kaçtı:

“Malum 31 Mart Türkiye’de bir dönüm noktası. Ve bu dönüm noktasında tüm İslam dünyasının gözleri Türkiye’de. Türkiye’de ne olacak?” 

 

31 Mart yerel seçimleri neden “dönüm noktası”ydı?!

İslam dünyası’nın gözü neden Türkiye’deydi?

İslam dünyası neden “Türkiye’de ne olacak?” diye merak ediyordu ve soruyordu?

 

Bu ve benzeri sorular üzerinde durmadık, düşünmedik, konuşmadık, tartışmadık, beyinlerin gerisindeki plan ve senaryoları öngöremedik?!

Neden?!

 

Benim usuma (aklıma) ilk aşamada “Kanal İstanbul”, “İslam Ordusu”, “Türkiye’yi Araplaştırma” takılıyor!

 

Hepsinde de…

Genelde, insan, insanlık, emek; özelde, İslam Dini, İslam Dini’ne inanan ülkeler/halklar ve Atatürk, Atatürk Türkiye’si, Türk halkı düşmanı…

Emperyalistlerin (Başlarında da İngiltere’nin)  parmağı var.

(İleride ayrıntılı yazma koşuluyla, burada bu kadarıyla bırakayım.)

 

Erdoğan, yukarıdaki sözlerinin bitiminde, TÜGVA’li gençlerin bulunduğu salona geçiyor, bir konuşma https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/151536/-hedefimiz-ulkemize-kazandirdigimiz-hizmetlerin-zirvesi-olarak-gordugumuz-turkiye-yuzyili-hedefini-basariya-ulastirmaktir- yapıyor.

Duygusal bir sesle “Artık sizlerin zamanının misafiri olan bir büyüğünüzüm. Ben misafirim, siz ev sahibisiniz” tümcelerini de sini ediyor.

Ama…

Bu tümcelere odaklanılmadı.

Odaklanılmadığı için de gündem olmadı.

 

Erdoğan, güzel Türkçe’miz yerine “Kuran Dili” diye Arapça’yı önceliyerek, bolca Arapça sözcükler kullandı, gençlere “Bugün ise en basitinden selamlaşmayı dahi unutmuş, ihmal eder hâle gelmiş hatta beceremeyen gençlerimize rastlıyoruz” dedikten sonra “Evet. Selamünaleyküm. Ve aleykümselam” diye seslendi.

 

Erdoğan, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne göre, hem siyaseten “AKP Genel Başkanı”dır, hem de “Cumhurbaşkanı”dır.

Yürürlükteki 1982 Anayasa’da yer alan “Madde 103”teki “ant”ı içer:

“Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

 

“Bağlı kanılacağı”na yemin edilen Anayasa’nın 3’üncü maddesi şöyle:

“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı ‘İstiklal Marşı’dır.”

Anayasa’nın 4’üncü Maddesi’nde “Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” diye yazar.

 

Yazımı, okunmasıyla yazılması, yazılmasıyla okunması aynı yapısıyla “insan kişiliği”nde yadsınamaz etkisi ve de etkinliği olan “Türk Dili” üzerinde dünya lideri Kemal Atatürk’ün sözlerinden dördüyle bitireyim:  

>Türk milletinin dili Türkçedir. Türk Dili dünyada en güzel, en zengin ve kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sevip onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk Dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sonsuz felaketler içinde ahlakını, göreneklerini, anılarını, çıkarlarını kısacası; bugün kendisini millet yapan her niteliğinin, dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk Dili, Türk ulusunun yüreğidir, beynidir.

>Türk demek, dil demektir. Millet olmanın en belirgin niteliklerinden biri dildir. ‘Türk milletindenim.’ diyen kişi, her şeyden önce kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir kişi, Türk kültürüne ve milletine bağlılığını öne sürerse buna inanmak doğru olmaz.

>Türk Dili’nin özleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için bütün yayın araçlarından yararlanmalıyız. Her aydın, hangi konuda olursa olsun, yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise uyumlu, güzel bir duruma getirmeliyiz.

>Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu ‘Türküm’ diyene.

 

* Milletvekillerinin, Belediye Başkan adayı olmalarını, seçilip Milletvekilliğini bırakmalarını doğru bulmuyorum.  

ERDOĞAN’DAN İLK KEZ DUYDUĞUM SÖZ!..

150 150 bakikarakol

10 Ağustos 2014, 24 Haziran 2018 ve 28 Mayıs 2023 günlerinde yapılan “Cumhurbaşkanlığı seçimi”nde, halk tarafından üst üste üç kere* “Cumhurbaşkanı” seçildikten sonra Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nunda -yürürlükteki 1982 Anayasa’nın 103’ünci Madde’sinde yer alan “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim” yeminini eden AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Şubat 2023’te aynı günde iki büyük depremi yaşan 11 ilimizden Hatay’da, 3 Şubat 2024 Cumartesi günü, partisinin Hatay ilçe belediye başkan adaylarının tanıtım toplantısında “Bir gerçeği şu anda söylüyorum: Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, Hatay mahzun kaldı ve şu anda Hatay’daki mevcut yerel yönetim maalesef şu deprem olayından sonra ‘Ba’de harab’ül Basra’ oldu.” https://www.akparti.org.tr/gundem-haberleri/cumhurbaskanimiz-erdogan-hatay-da-partimiz-aday-tanitim-toplantisi-nda-konustu-03-02-2024-21-11-34/ dedi!

(Yeminin içeriğine karşın, “ayrıştırma”, “dışlama”, “ötekileştirme” yeni değildi.)

Yetinmedi…

Benzerlerini, gittiği her ilde, ilçede söyledi!

En son, 2 Mart 2024 Cumartesi günü partisi AKP’nin Antalya mitinginde, -yerel seçimleri kendilerinin kazanmaları durumunda- 31 Mart’ı “Milli irade bayramı” https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/151427/-antalya-diplomasinin-de-kuresel-yildizlarindan-biri-h-line-donusuyor-  ilan edeceklerini haykırdı!

 

Partisinin bir gün sonraki (3 Mart 2024 Pazar) Muğla mitinginde şu tümceleri etti:

Şu anda Cumhurbaşkanı kim? Erdoğan. Hükümet? Cumhur İttifakı. Dolayısıyla yerel yönetimlerde de 31 Mart akşamı inşallah Cumhur İttifakı güven alırsa bizi tutana aşk olsun.” https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/151443/-demokrasi-ve-kalkinma-atilimlarimizin-meyvesini-ulkemizi-21-yilda-uc-kat-buyuterek-aldik-

 

Tümcelerde dikkatimi çeken ayrıntılar vardı.

Şöyle ki:

Evet, “şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan”dı.

Ancak…

“Hükümet?” sorusuna verdiği yanıtındaki “Cumhur İttifakı” sözcüklerini, Erdoğan’ın ağzından ilk kez duyuyordum!

Bu aynı zamanda bir “itiraf”tı!

 

“Cumhur İttifakı iktidarı” diye her yazdığımda, AKP’lilerden yemediğim zılgıt, almadığım yergi kalmadı!

“Be cahil, ‘Ak Parti iktidar’ına nasıl ‘Cumhur İttifakı İktidarı’ yazarsın?” da dediler!

E şimdi ne oldu?!

Genel Başkanları Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hükümet”in, “Cumhur İttifakı” olduğunu duyurdu, kayıtlara geçirdi!

 

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Hükümet, Cumhur İttifakı” derken, “Cumhur İttifakı” kurulduğu “21 Şubat 2018”den itibaren başlayan süreçten bu yana ve bundan sonrası süreçte olanlara ve de olacaklara, İttifakı içindeki diğer siyasi partileri ortak etmek, sorumlu tutmak/kılmak ve bu söylemi, çıkışıyla ortakları kenetlemek, daha bir bağımlı, kopmaz hale getirmek mi istiyor?!

Olabilir.

Siyasa (politika) bu!

“Kısa, orta, uzun süreli ve çok yönlü düşünmek, öngörülerde bulunmak” siyasanın ana özelliklerindendir.

 

“Hükümet, Cumhur İttifakı ise kabinede ortaklardan neden kimse yok?” sorusu ve benzer soruların üzerinde durmayacağım.

Neden durmayacağımın da ayrıntılarına girmeyeceğim.

Ama…

Erdoğan’ın, 3 Mart 2024 Pazar günkü Muğla mitingindeki “… yerel yönetimlerde de 31 Mart akşamı Cumhur İttifakı güven alırsa, bizi tutana aşk olsun” tümcesine değineceğim:

Tümcede “… alırsa…” sözcüğü dikkat çekici, çok önemli, anlamlı, ileti içerikli!

Sözcük, belirsizliği, netsizliği çağrıştırıyor, tümceye “olumsuzluk” içeriği veriyor/katıyor, “itiraf” anlamı kazandırıyor!

Sanki Erdoğan, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinin sonuçlarından umutsuz!

Sanki Cumhur İttifakı olarak, seçimleri beklentilerinin çok altında noktalayacaklarını işaretliyor!

 

Bu da bir “siyasi öngörü”dür.

Anlamak, kabullenmek olması gereken “siyasi erdemlik”tir!

 

Siyasi erdemliğe hep saygı duyarım, duyacağım da.

Dünya lideri Kemal Atatürk’ümün öğüdüdür.

 

Yazımı, Erdoğan’ın ilk itirafı sayılacak sözleriyle –yorum yapmadan- bitireyim:

21 Ekim 2017 günü, İstanbul’un Esenler ilçesinde “Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesi” yapılıyor.

Erdoğan, “AKP Genel Başkanı” ve “Başbakan” değildir, “Cumhurbaşkanı”dır.

Zirveye, “Cumhurbaşkanı” sıfatı/şapkasıyla katılıyor.

Konuşması içinde “Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir” https://www.sozcu.com.tr/erdogan-istanbulda-26-wp2058213 diyor, ekliyor:

“Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik. Biz bu şehre ihanet ettik. Hala da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum.”

 

* 16 Nisan 2017’de halkoyuna sunulan, Yüksek Seçim Kurulu’nun da “kabul edildi” diye açıkladığı Anayasa’nın değişen maddelerinden 101’inci Madde: “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” https://www.tccb.gov.tr/cumhurbaskanligi/gorev_yetki/#:~:text=Adayl%C4%B1k%20ve%20Se%C3%A7imi%20(Madde%20101)&text=Bir%20kimse%20en%20fazla%20iki%20defa%20Cumhurba%C5%9Fkan%C4%B1%20se%C3%A7ilebilir.

ANLAMLANDIRAMADIĞIM ÜÇ GELİŞME!..

150 150 bakikarakol

Varlığına inandığım Tanrıya yemin ederim ki, şu üç gelişmeyi anlamlandıramadım!

 

İlkiyle başlayayım:

Önceki gün (27 Şubat 2024 Pazartesi) “Sirkeci-Kazlıçeşme Raylı Sistem ve Yaya Odaklı Yeni Nesil Ulaşım Projesi açılış töreni”nde, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından “… bu şahıs nasıl olduysa bir yanlışlık oldu bu görevi aldı… Şu anda bu ülkeyi kimler yönetiyor? Biz yönetiyoruz. Şu anda İstanbul’da bulunan bu zat veya zevat, böyle bir imkâna sahip mi? Değil. Fakat 31 Mart’tan itibaren inşallah Murat Kurum kardeşimizle birlikte AK Parti yerel yönetimi ile Cumhur İttifakı, Ankara’da el ele verdiğimiz zaman herhangi bir sarkma söz konusu olmayacak ve yola emin adımlarla yürüyeceğiz. Kaldığımız yerden, yeniden ‘Bismillah’ diyerek işe koyulacak, inşallah aziz İstanbul’un fetret devrini sona erdireceğiz…” https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/151331/-cevre-ve-sehircilikte-hayata-gecirecegimiz-yeni-projelerle-istanbul-u-daha-da-guzellestirecegiz-

 

https://www.akparti.org.tr/ana-slider-haberleri/cumhurbaskanimiz-erdogan-sirkeci-kazlicesme-rayli-sistem-ve-yaya-odakli-yeni-nesil-ulasim-projesi-nin-acilisinda-konustu-26-02-2024-14-36-35/ sözlerini duyunca, anlamakta, anlamlandırmakta zorlandım!

Söyleyen, bir önceki “Parlamenter Sistem”deki gibi “Başbakan” olsaydı, bu kadar etkilenmeyecek, “Ülkede Yerel Seçimler var. İktidardaki siyasi partinin Genel Başkanı Başbakandır, söyler” der, geçerdim.

(Aslında, “Parlamenter Sistem”de dahi, iktidardaki siyasi partinin Genel Başkanı hiçbir seçimde böyle bir “ayrıştırma”yı düşünmemeli, böyle bir “ayrıştıran” sözü etmemeli.)

Ama…

Bu ülkede 16 Nisan 2017’de bir halkoylaması (referandum) yapıldı; 9 Temmuz 2018’de de resmen ve hukuken uygulanmaya başladı.

Halkoylamasının içeriğini, yazanlardan -çok değil- 2-3 kişi dışında bilen yoktu!

İçeriği anlayan, “Kabul” veya “Hayır” oyu verecek vatandaşlara anlatacak muhalefet de yoktu!

Halkının, içeriğini kavrayamadan oyladığı, yüzde 51’le de kabul edildiği açıklanan sistemin adı “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ydi.

“Parlamenter Sistem” dönemi ve bu sistemin “icra makam”ı “Başbakanlık” son bulmuştu, yerini “Cumhurbaşkanı” almıştı.

Cumhurbaşkanlığı makamında oturan, 24 Haziran 2018’deki seçimde halk tarafından, ilk turda yüzde 52,197 ile seçilen AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğandı.

24 Haziran 2018’deki Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimi’nde “Cumhurbaşkanı adayı” olan ve Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan, seçimden birinci parti çıkan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin Genel Başkanı idi.

Yani…

Aday olurken de, adaylığı Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından kabul edilirken de, Cumhurbaşkanı seçilirken de AKP Genel Başkanı idi.

Halkoylamasında, halka sunulan “Anayasa değişikliği” metninde “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” yazıyordu, “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” yazmıyordu!

Resmi açıklamalara göre halkın yüzde 51.197’si “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne değil, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne “Kabul oy”u vermişti.

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” arasında çok ayırt (fark) vardı, var.

Kaldı ki…

Yürürlükteki 1982 Anayasası’nın 103’ün maddesinde yazılı “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim” andını/yeminini, Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nda etmişti.

Bu ant da, 7 Kasım 1982’de halka oylatılan ve yüzde 91,37 ile kabul edilen –“Kenar Evren Anayasas” diye de anılan- “1982 Anayasası”nın maddelerindendi.

Sistem değişmiş, yürütmenin başı Cumhurbaşkanı olmuş ama bir önceki sistemden kalan yemin metni değişmemişti.

Çünkü unutulmuştu.

Belki de, “kimseler uyanmasın” diye bilerek değiştirilmedi.

Neyse…

Vurgulamalıyım ki, ant/yemin, böylesi ve başka kimi makamlar, görevler için “olmazsa olmaz”dır.

AKP ve MHP bu eksikliği, çelişkiyi gidermelidirler.

“Fiili durum”a “hukuki durum” kazandırmalılar.

Sistemin adını netleştirip halkın onayına sunmalıdır; aynı sunumda, “Cumhurbaşkanı yemini” metnini değiştirmelidir.

Yaparlar mı?

Bilemem.

Muhalefet ayıkır, uyanır, yapılmasının yolunu açar, yolun yolcuları milyonları yollara döker mi?

Beklemeden, “Neden olmasın” demeyi çok isterdim.

 

İkinciye geleyim:

Partim CHP’min Genel Başkanı Özgür Özel geçen hafta Kamutay’da, gazetecilerle söyleşisinde, DEM Parti’yi işaret ederek, “Bize kazandırmak değil, gerekirse kaybettirmek üzerine bir strateji var. Bu çok ortada” demişti.

Yanıt bir hafta sonra, Ağrı DEM Parti Milletvekili Sırrı Sakık’tan geldi.

Sakık, partisinin İzmir adaylarını tanıtım töreninde dedi ki:

“Çok doğru söylüyor. Evet size kaybettireceğiz. Size de AKP-MHP faşizmine de kaybettireceğiz. Allah aşkına siz kimsiniz ya? Siz efendi biz köle miyiz? 2019’da size destek sunduk. Bu belediyelerde bir cennet yarattık size. Siz döndünüz Kürtlere cehennem hayatı yaşattınız. İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu seçilir seçilmez ‘Topal Osman’ın torunuyum’ dedi. Biz de Şeyh Sait, Seyit Rıza’nın torunlarıyız. Bunları unutuyorlar. Kürdün oyu ile seçileceksin sonra sırtını Kürtlere döneceksin. Biz bunlarla yol yürüyemeyiz. Genel seçimlerde  hesapsız kitapsız demokrasi ve barış için destek sunduk. Ancak onlar gidip Ümit Özdağ ile protokol imzaladılar. Böyle bir partiye nasıl destek veririz? CHP’ye sormak istiyorum. Kürt illerinde ne kadar oy alıyorsunuz ki buralarda aday çıkarıyorsunuz? Bunların hepsi tekçi ve ırkçıdır.” https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/dem-partili-sakiktan-ozgur-ozele-evet-size-kaybettirecegiz-2179509#google_vignette

Sözüm, hiç tanımadığını öngördüğüm “Topal Osman”la, çok iyi tanıdığını anladığım “Şeyh Sait” ile “Seyit Rıza”yı karşılaştırmasınadır.

Topal Osman, Kuzey’de, Karadeniz’de, İngilizlerin kışkırttığı azgın Rum çetelerine karşın savaşmış; diğer ikisi Şeyh Sait ile Seyit Rıza, İngiliz’e ajanlık yapmış, Türk’e, Türkiye’ye İngiliz kadar düşman kesilmiş.

Etnik kökenden etkilenerek, ırkçılığın daniskasını yapan “torun” sanki dedelerinin izinde!

“Dedelerinin günceli” bu “torun” okkalı şamarı dün (27 Şubat 2024 Salı) partisinden yiyor!

Şöyle:

www.gazeteduvar.com internet gazetesinin 26 Şubat 2024 Pazartesi günlü, “DEM Parti, İzmit Belediye Başkan Adayı Avukat Gencer Demirkaya’nın adaylığını çekti. Parti, 31 Mart seçiminde CHP’nin adayı Fatma Kaplan Hürriyet’i destekleyeceklerini duyurdu” spotlu “DEM Parti İzmit adayını çekti: Hürriyet’i destekleyeceğiz” https://www.gazeteduvar.com.tr/dem-parti-izmit-adayini-cekti-hurriyeti-destekleyecegiz-haber-1672567 başlıklı haberinde, Kocaeli DEM Parti İl Başkanı Nuri Tan’ın “İzmit adayımız çekildi. Biz muhalefete kaybettirmek istemiyoruz. Muhalefete kaybettirmemek adına almış olduğumuz bir karar. İzmit adayımızın da talebi bu yöndeydi. Tamamen kent uzlaşısı kapsamında yaptığımız değerlendirmenin bir sonucu” diyordu.

DEM Parti, İzmit Belediye Başkan Adayı Avukat Gencer Demirkaya’nın adaylığını çekti.

Torun Milletvekili Sakık şimdi ne yapar?

Bilemem.

Bu arada, şunu da belirtmeliyim:

AKP ve MHP, İzmit’teki bu “çekme” işini, tepe tepe kullanacak, CHP’yi, DEM Parti ile demleyecek.

Ancak…

Sözcü Gazetesi Yazarı Deniz Zeyrek, Sözcü TV’de ne güzel söylemiş, www.gercekgundem.com internet gazetesi de “Deniz Zeyrek’ten AKP’ye: Perde arkasında bir sürü vaatte bulundunuz DEM Parti’ye, bırakın bu hikayeleri”  https://www.gercekgundem.com/siyaset/deniz-zeyrekten-akpye-perde-arkasinda-bir-suru-vaatte-bulundunuz-dem-partiye-birakin-bu-hikayeleri-452583 başlığıyla ne güzel haber hapmış!  

Deniz Zeyrek’i ve www.gercekgundem.com’u kutlarım.

 

Ve üçüncü gelişme geleyim…

Haberi, Cumhuriyet Gazetesi 25 Şubat 2024 Pazar günü “ÇEDES hız kesmiyor: Okulda maket mezar!” başlığıyla verdi.

Olay, sevdalısı olduğum Kars’ımda geçiyor.

Özetle şöyle:

// Dikkat çeken bir başka görüntü de Kars’tan geldi. Kars Merkez İmam Hatip Ortaokulu’nda ÇEDES* projesi kapsamında “sabır” konusunu işlemek için okulda maket mezar kuruldu. Bu etkinlik kapsamında bir öğrencinin maket mezar başında ağıt yaktığı görüldü.

Okulun sosyal medya hesabından paylaşılan gönderide konuyla ilgili şu açıklamalar yer aldı: “ÇEDES projesi değerler kulübü ocak ayı sabır temalı etkinliğimiz gerçekleştirilmiştir. Öğrencimiz vefat eden annesine özlemini sabır temasıyla sahnelemiştir.”

https://www.cumhuriyet.com.tr/egitim/cedes-hiz-kesmiyor-okulda-maket-mezar-2179146 //

Böyle proje mi olur?!

Böyle bir projeyi “ortaçağ karanlığını seven kafa” ya da “kafalar” yapar!

Başkalarının çocuklarına uygulatırlar, kendi çocuklarını böylesi ilkelliklerden uzak tutarlar!

“Ortaçağ karanlığının zebanileri”, çocuk yaştakilerin, mezar maketi de olsa, onun önünde, annesini düşünerek ağıtlar yakarak ağlamanın ne demek olduğunu, çocukta yaratacağı yıkımın ağırlığını çok iyi bildiklerini, bu kepazeliği de bilerek yaptıklarını, yaptırdıklarını düşünüyorum!

Atatürk Türkiye’sine ve demokratik, laik Cumhuriyet’e, “düşman emperyalistler” kadar düşman kesilen “ortaçağ karanlığının zebanileri” başarılı olamayacaklar!

“Atatürk aydınlatması”, her birini, ağababalarıyla birlikte, yağ gibi eritecek!

Eriyip yok olmalılar!

Eriyip yok olmalılar ki…

Dünya apaydınlığa çıksın!

Dünyada sevgi, barış, kardeşlik vb filizlensin, kök salsın, dal budak olsun!

 

Üç gelişmeyi anlamlandıramamakta haksız mıyım?..

 

* Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum

ÖZGÜR ÖZEL’İN, BANA YAZI DEĞİŞTİREN SÖZLERİ!..

150 150 bakikarakol

Bugün…

 

CHP’de İl Başkanı, 2 dönem Milletvekili, bir dönem Genel Başkan Yardımcısı olmuş; sonra, seçim bölgesi İstanbul Kadıköy’den değil de İstanbul Esenyurt’yan Belediye Başkan adayı gösterilince adaylıktan çekilmekle kalmayıp bilmem kaç yıl “üye kimliği”ni taşıdığı CHP’den istifa eden Gürsel Tekin’i “Gürsel Tekin CHP’liliği” başlığıyla…

 

Ardından…

 

“Yapay Zeka Teknolojisi” ile Belediye Başkan adayları belirlediklerini söyleyen, söyleyebilen siyasiye, siyasi parti Genel Başkanına değinip AKP’ye, özellikle AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi gücüne güç katan, kutsal İslam Dini’nin değerlerini kişiliğinin ve yaşamının vazgeçilmezi, “özne”si yapan, gerçek anlamda “dindar kitlesi”nin, Erdoğan’ın, 3 Şubat 2024 Cumartesi günü, partisinin Hatay ilçe belediye başkan adaylarının tanıtım toplantısında “Bir gerçeği şu anda söylüyorum, merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, Hatay mahzun kaldı ve şu anda Hatay’daki mevcut yerel yönetim maalesef şu deprem olayından sonra ‘Ba’de harab’ül Basra’ oldu.” https://www.akparti.org.tr/gundem-haberleri/cumhurbaskanimiz-erdogan-hatay-da-partimiz-aday-tanitim-toplantisi-nda-konustu-03-02-2024-21-11-34/ sözleri etmesinden, aynı içerikte sözleri başka illerde de dillendirmesinden, Sözcü Gazetesi yazarı Deniz Zeyrek’in 19 Şubat 2024 Pazartesi günlü “Vaat kalmadı tehdit verelim” https://www.sozcu.com.tr/vaat-kalmadi-tehdit-verelim-p23624 başlıklı yazısında AKP’deki kaynaklarının “Oy yoksa hizmet de yok” tümcesinde özetlenen söylemlerden ciddi biçimde olumsuz etkilendiklerini, sorgulamaya başladıklarını, kendi aralarında “bunun böyle gitmeyeceği”ni, “gitmemesi”nı  konuştuklarını, gözlemlerime dayanarak…

 

Yazacak, AKP’yi ve Erdoğan’ı böyle bir sürprizin beklediği, bunun da “hiç beklenilmeyen yerden oy alamamak” demek olduğunu işleyecektim.

 

Vazgeçtim…

 

Çünkü…

CHP Genel Başkanı Özgür Özel dünkü (20 Şubat 2024 Salı) grup konuşmasında öyle bir söz etti ki, öyle bir “felaket”in altını çizdi ki!..

 

Öncelik aldı…

 

Özel “31 Mart seçimleri, yerel seçimler olmasının hem demokrasi açısından, hem ülkenin kuvvetlerinin dengesi açısından önemi bir yana 31 Mart akşamının bambaşka bir önemi daha var” dedi, ekledi:

“Yoksullar için, garibanlar için, emekçiler için, emekliler için eğer bu iktidar gücüne güç katacak olur, beklediği desteği görecek olursa ya da beklemediği bir hezimetle cezalandırılıp ‘Ne oluyoruz yahu, vatandaş bizden desteğini çekiyor’ diye sert bir uyarıyı almazsa bu gidişata bir kırmızı ışık yakılmaz, bu hükümete bir sarı kart gösterilmezse, 1 Nisan’dan sonrası felakettir. Ancak emekçiler, emekliler, yoksullar, işsizler kendi geleceklerine sahip çıkacaklarsa, ‘Hükümetin durumu garanti değil. Bizi ezerse onu oradan indiririz’ diye ilk mesajı 31 Mart’ta verirse herkes ayağını denk alacak. Ben vatandaşlarımıza 4 yıl boyunca bir daha seçim olmaması, 4 yıl boyunca zenginin kayrılması, sizin yine sömürülmeniz, 10 bin lira gibi en düşük emekli maaşına mahkum edilmenizin önünde son silahınız, son çareniz, gücünüz ve kullanırsanız son yetkiniz 31 Mart seçimleridir, gücünüzü bu hükümete gösterin. Sizi buna davet ediyorum.” 

https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-ozgur-ozel-tbmm-grup-toplantisinda-konustu-santajciya-prim-vermeyiz

 

Beni asıl etkileyen, kaygılandıran “… son çareniz”, “… son yetkiniz” sözcükleri!

 

Bu sözcükleri söyleyen, bu sözcüklerle böylesi vurguda bulunan sıradan biri değil, ülkenin 2’inci büyük siyasi partisinin Genel Başkanı!

Genel seçimde partisini iktidara taşıyacak, ülkeyi devlet adına yönetecek biri!

 

Bilgi, belge yığınlarına dayanarak, bu sözcükleri ediyor, bu tümceleri kuruyor, vurguda bulunuyor, halkını bilgilendiriyor, uyarıyor!

 

Yani…

Havanda su dövmüyor!

Önceden, önümüzdeki aylardan itibaren yaşanılacak kaçınılmazlardan haber veriyor!

 

Demek ki…

Anlamalıyız ki…

Eğer…

Cumhur İttifakı’nı oluşturan siyasi partilerin Belediye Başkan adaylarına oy verir, onları kazandırırsak, her birinin partisi de siyasi gücüne güç katacak, ondan sonra bildiğini okuyacak!

 

Böylece…

“Seçme, seçilme hakkı”mız elimizden alınacak, 31 Mart 2024 yerel seçimleri de “son seçim”imiz olacak!

 

Güzel, sevindirici olan, yakında yaşanacak tehlikeden, önceden, yaşanmadan bilgi sahibi olmak!

Geriye, “önlem” veya “önlemler” almak kalıyor.

 

Bilgilendirmenin sahibi Özgür Özel bir önlem sunuyor:

Sandığa gidin, size bu “felaket”i yaşatacak siyasi partilerin Belediye Başkan adaylarına oy vermeyin!

 

Çok doğru, yerinde öneri!

 

Ama…

Tek başına yeterli değil.

 

Vatandaşın, işaret edilen, yaşamsal değerdeki “felaket”i algılaması, kafasında değerlendirmesi, olacakları öngörmesi, kabullenmesi, “felaket”i yaşatacakları tanıması, başka etkenleri görebilmesi, doğru karara varması, doğru yere oy vermesi sağlanmalı.

 

Peki bu nasıl olacak?

 

Başlı başına “söylem”le olmayacak, üretilecek siyasalarla (politikalarla) olacak!

 

Doğru, yerinde, zamanında edilen sözlerin, yapılan bilgilendirmenin sahibi CHP Genel Başkanı Özgür Özel tezden “siyasa üretim yapılanması”nı yaşama geçirmeli; o birimin ilk işi de değindiğim konuda siyasa üretmek olmalı.

 

Özel, “siyasa üretim yapılanması”na gider mi?

 

Bilemem.

Bir CHP’li olarak düşüncemi, önerimi sundum.

 

Gitmezse…

İşaret ettiği, gündeme taşıdığı “felaket”in ilk kurbanı kendisi olur!..

“6 ŞUBAT DEPREMLERİ GERÇEĞİ”NİN, AFAD AÇIKLAMALARIYLA SAKLANMASI, ÇARPITILMASI VE MUHALEFEYİN UYUMASI, YERBİLİMCİLERİN SUSKUNLUĞU!..

150 150 bakikarakol

Kıymetli okur…

Yazacaklarımı çok iyi anlamanız için her birinizden öncelikle istemim, vereceğim şu linki https://www.youtube.com/watch?v=jtq81GWkryM tıklayıp başlardaki “6 Şubat Depremleri” ile ilgili anlatıyı, Yılmaz İzdil’in ağzından dinleyin; sonra da ikinci konuyu dinlemezlik etmeyin.

 

Çok iyi biliyor ve anımsıyorsunuz:

Bir yıl 13 gün önce yani 6 Şubat 2023 günü ülkemizde, 11 ilimizi, 11 ilimizde yaşayan 14 milyona yakın insanımızı etkileyen iki deprem yaşandı.

Afet ve Acil Durum Eğitim Merkezi (AFAD) imzalı resmi açıklamada dendi ki:

Deprem, merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde, saat 04.17’de, 7.7 büyüklüğünde olmuştu; ikinci deprem de gene Kahramanmaraş ilinde ama bu kez Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde saat 13.24’te meydana geldi, büyüklüğü 7.6 idi.

 

İki depremde yitirdiğimiz canlarımızın sayısı, AFAD’lı resmi açıklamayla 50 bin olarak duyuruldu; bir yılın bitiminde ise “53 bin” diye güncellendi.

 

Depremli günlerde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın başında “Bakan” sıfatıyla oturtulan, şimdilerde AKP, MHP ağırlıklı Cumhur İttifakı’nın İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan adayı İstanbul AKP Milletvekili Murat Kurum, ilçelerin birinde seçim çalışmaları sırasında, yaşamlarını yitiren canlarımızın sayısının “130 bin” olduğunu söyledi.

Bilerek mi söyledi, ağzından mı kaçırdı, bilmiyorum; ama bir gün sonra, ülkede yaşanan tüm depremlerde yitirdiklerimizi kastettiği açıkladı.

 

İnandık mı?

Ben inanmadım!       

Ve dahası…

Yalnız 6 Şubat Depremleri’nde yitirdiklerimizin sayısı 130 binin iki katı olabileceğini düşünüyorum!

 

Göçük altında kalanları, yaşayıp yaşamadıkları bilinmeyenleri, bir yıldır kaldırılamayan enkazlarda var olan sayısız cansız bedenleri saymıyorum!

 

Bu konuda resmi bir açıklama yok!

 

6 Şubat Depremleri’nde enkazlar altında kalan canlarımız gibi iktidar da enkazlar altında kalmıştır!

Bir yıl 13 gün geçmesine karşın iktidar ne enkazlardaki canlarımızı cansız çıkarabilmiştir, ne enkazları kaldırabilmiştir, ne de kendini enkazdan kurtaramamıştır!

 

Enkaz altında kalan iktidar, depremin başlangıcından, şimdiye değin kimi gerçekleri AFAT üzerinden öylesine gizledi, öylesine çarpıttı, öylesine söylem ve eylemlerde bulundu ki!..

 

Neyse ki…

Bu ülkenin, bu halkın “Yılmaz Özdil” adlı, içten gazetecisi, yazarı, televizyoncusu,  anlatıcısı var!

 

Tıklayıp dinlemenizi ısrarla istediğim linkte, kulaklarınızla ilk kez duydunuz:

AFAD’lı resmi açıklamalarda belirtildiği gibi…

İlk deprem, Kahramanmaraş Pazarcık merkezli değilmiş, Gaziantep’in Şehitkamil ilçesi Sofalıcı (Mahallesi) imiş!

9 saat sonraki ikinci deprem, Kahramanmaraş’ta gerçekleşti ama merkez üssü Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesi değil Ekinözü ilçesiydi!

 

Yılmaz Özdil, bu verileri, Boğaziçi Üniversitesi’ne bağlı Kandilli Rasathanesi’nin basın paylaşımına dayandırıyor.

Batı ülkelerinin bu verileri doğruladığını, AFAD verilerini doğrulamadıklarını vurguluyor!

 

Ve…

Neden, niye böyle olduğunu videoda çok güzel özetliyor.

 

Yılmaz Özdil, 6 Şubat 2023 Depremleri ile ilgili Kandilli-AFAD verilerini karşılaştırdığı canlı yayınını 7 gün önce (8 Şubat 2024 Perşembe) yaptı, 7 günden beri hiçbir yerden, h,ç bir kimseden yalanlama gelmedi.

 

Kandilli Rasathanesi ile AFAD’ın kuruluş tarihini, amaçlarını, görev ve sorumluluklarını vb burada uzun uzun anlatmayacağım; arama motorundan bulursunuz.

Ben, şu soruyu soracağım:

AFAD, depremden öncesinden, deprem sonrasından ne anlar?!

 

Ne anladığını gördük!

 

Özdil, sözlerinin bir yerinde, 6 Şubat Depremleri’nde, iktidar, AFAD üzerinden yanlış ve eksik bilgilendirmeler yaparken, muhalefetin uyuduğunun altını kalınca çiziyor!

 

Doğrudur!

 

Muhalefetin uymadığı konu, alan mı var?!

 

Benim burada dikkat çekmek istediğim…

Hemen hemen her sabah, akşam, gece televizyonlarda konuşan, X hesaplarından paylaşımlar atan, söyleşilerde bilgilerine başvurulan, sözleri ve yazdıkları alıntılanan yerbilimcilerimiz neden, canım Yılmaz Özdil’imiz kadar, Kandilli Rasathanesi’nin verilerine bakmadılar, hepimizi doğru bilgelerle donatmadılar, iktidarın AFAT’ının yanlış, eksik  verilerine sessiz kaldılar, onlarla yetindiler?!

 

Bilgeliklerine güvendiğim yerbilimcilerimizin, bilemediğim, anlayamadığım ve anlamlandıramadığım bu eylemlerinden ötürü, kendi ölçeğinde bir şeyler yazmaya çalışan ben de, bir yıl boyunca yanlış yazıp, her birinizi yanlış bilgilendirdiğim ve yanlışlardan bile nemalanan iktidara, bilmeden, dolaylı biçimde katkı verdiğim için sizlerden özür diliyorum!

Göremediğim ve göremediğimiz koca bir yanlışı dile getirdiği, gerçeği gün ışığına çıkardığı için, Yılmaz Özdil’imize teşekkür ediyorum.

Yılmaz Özdil’imizi kucaklıyor, alnından öpüyorum.

 

Şunları da belirtmeliyim:

Ülkemizin deprem gerçeği, ulusal değerdedir!

Düşman emperyalistler, yer üstünde olduğu gibi yer altında da etkin çalışırlar!

Suni/yapay depremler üretebildikleri gibi doğal depremlerin büyüklüğünü de sağlayabilirler!

Örneğin:

3 büyüklüğünde olabilecek doğal depremi, 6 büyüklüğünde yapabilirler!

“Hayır, olamaz” deyip kestirip atmayalım, düşünelim, önlemlerimizi alalım!

 

Yazımı, “6 Şubat Depremleri’nin gerçeklerinin AFAD üzerinden saklanması, çarpıtılması, toplumun eksik ve yanlış bilgilendirilmesi dezenformasyon ve dezenformasyon yasasına qykırı davranmak ve de dezenformasyon suçu işlemek değil midir?! Suçlular, suçlarından ötürü neden yargılanmıyorlar?” sorularımla bitireyim…

ACI AMA GERÇEK, DEPREMLERDEN YANA CANIMIZ DAHA ÇOK YANACAK!..

150 150 bakikarakol

Ülkelerin sayısız gerçeklerinin başlarında “doğa gerçekleri” gelir.

“Deprem” bunlardan biri.

 

Türkiye’mizin, asla yadsınmayacak, göz ardı edilmeyecek, önlemlerin sürekli güncellenerek alınacak, bilinçlice hazır ve hazırlıklı olunacak, her alanda gelişme ve kalkınma kadar yatırımlar yapacak vb şaşmaz gerçeklerinin ilk sıralarında “deprem gerçeği” gelir.

 

Tarihimizde, yurdumuzun hemen her yerinde sıklıkla irili, ufaklı sayısız depremler olmuştur; unutulmazlardan, Erzincan, Varto, Gediz, Erzurum, Bingöl, Gölcük, Kaynarca 6 Şubat depremleri yer alır ve onları sayabiliriz.

 

Hepsinde de yıkıldık, canlar verdik!

 

Hepsinde de iktidardakiler, muhalefettekiler “cek”, “cak” sözler ettiler, umutlandık!

 

Yanıldığımızı, yanıltıldığımızı, bir yeni depremde anladık!

 

Anladık da…

Sanki “aldatılma”ya alışmıştık!

Dahası…

Sanki “aldatılma”yı sevmiştik!

Her konuşanların “cek”, “çek”lerinin yalan olduğunu biliyorduk ama gene de kanıyorduk!

 

Kendimizi kandıra kandıra, 6 Şubat 2023 sabahı ve öğleden sonra 11 ilimizi, 13-14  milyon insanımızı derinden etkiyecek 7,8 ve 7,5 büyüklüğümdeki Kahramanmaraş Pazarcık, Elbistan merkezli depremlere geldik!

 

Gördüğüm manzara, “Bu bir ‘deprem’ olamaz! Bu, ‘deprem’ adı altında düşman saldırısıdır! Düşman sanki yeraltından saldırmıştı! Düşman sanki topu, tüfeği, tankı, uçağı, askeriyle vurmuştu!” biçiminde düşünmeme neden oldu.

 

Ya depremler sonrası?!

 

Hava koşulları gerekçe gösterilerek, 2 gün, 3 gün, bir hafta sonra gidilebildi!

 

Yetmemişçesine, “kurtarma”da deneyimli, bilgili insanların gelmelerine, kurtarma çalışmalarına başlamalarına engel olundu!

 

Çadırlar satıldı!

Yiyecek, giyecekler hem çalındı, hem satıldı!

 

Dakikalar ilerledi, saatler ilerledi, günler geçti!

Binlerce sağ kurtarılacak canlarımız yaşamlarını yitirdi!

 

Kurulabilenler, kurulabildiklerine sevinemediler, perişan oldular!

Canlarından canlar artık yoktu!

Kimi toprağa verilmişti, kimi hala enkaz altındaydı, kimi yitikti!

 

Kurtulabilenler, canlarının acısını yaşarken, öte yandan da beslenme, barınma vb sorunuyla uğraştılar!

Tuvalet sorunu bile sorunlar arasında yer aldı!

 

Sorumluların beceriksizliklerini, duyarlı vatandaşların koşturmaları, yardım etmeleri kapatsa da, gene eksikler çoktu, saymakla bitmiyordu!

 

Ülkenin “deprem gerçeği”nde bir arpa boyu yol alamayan anlayışın “elamanları” bol bol söylem attılar!

 

Ve…

Dün 5 Şubat 2024 Salı günüydü.

Yani…

“6 Şubat depremleri”nin birinci yıldönümüydü!

 

Değişen bir şey yoktu!

Tablo aynıydı!

Hala sorunlar vardı!

Hala insanlar perişandı!

Hala enkazlar kaldırılmamıştı!

Hala enkazlarda “insan bedenleri” vardı!

 

Ayırında (farkında) değiller ama ben söyleyeyim:

O enkazların arasından/altından, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, “Heey sahiplerim, buradayım” diye bağırıyor!

Duyanı yok!

Baş sahip, Yılmaz Erdoğan’ın dizisi “İnci Taneleri”ndeki Dilber’in dansı ile “meşgul”!  https://www.gercekgundem.com/siyaset/inci-tanlerinin-dilberi-devlet-bahcelinin-de-diline-dustu-alper-gezeravcinin-uzaya-gittigi-su-donemde-dilber-karakterinin-servis-edilmesi-bir-komplo-449982

 

Bir yıl sonraki manzara karşısında kendi kendime sormadan edemiyorum:

“Tanrı korusun, bir düşman saldırısı olursa, ne olur Türkiye’min, halkımın, ülkemde yaşayan yabancıların hali?!”

Korktuğumu, ürperdiğimi, dehşete düştüğümü gizlememeliyim!   

 

Önlemler alınmadığında, büyük depremlerin öncesi, oluş sırası ve sonrası acılarla doludur!

 

Acılarla doludur ama…

3 Şubat 2024 Cumartesi günü, partisi AKP’nin Hatay ilçe belediye başkan adaylarının tanıtım toplantısında konuşan AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bir gerçeği şu anda söylüyorum, merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, Hatay mahzun kaldı ve şu anda Hatay’daki mevcut yerel yönetim maalesef şu deprem olayından sonra ‘Ba’de harab’ül Basra’ oldu.” https://www.akparti.org.tr/gundem-haberleri/cumhurbaskanimiz-erdogan-hatay-da-partimiz-aday-tanitim-toplantisi-nda-konustu-03-02-2024-21-11-34/ sözleri bir ilk, diğer yandan da yeni bir başka acı!

Öyle ki…

“Acıların acısı”!

Hiç unutulmayacak, hep konuşulacak, tartışılacak!

 

Ülkenin Cumhurbaşkanı, bu sözleri, yaralı Hatay’da, yaralı Hatay halkının gözlerinin içine baka baka nasıl söyler?!

Anlamlandıramadım!

Anlamlandıramıyorum!

Yoksa…

Hatay Büyükşehir’i, merkez ve bir kısım ilçe belediyelerde adaylarının kazanmasını istemiyor mu?

Ya da…

“Hem böyle söylerim, hem alkış alırım, hem de başkanlıkları kazanırırım” mı demek, gücünü göstermek, kanıtlamak istiyor?!

 

Ancak…

Erdoğan’ın bu sözleri, beklenenin çok üstünde “tepki içerikli” yergiler aldı!

 

6 Şubat depremleri öncesinde, sırasında, sonrasında “Çevre ve Şehircilik Bakanı”, şimdi de İstanbul AKP Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan adayı olan Murat Kurum, Erdoğan’ın yerilen sözleri için “Yerel yönetimlerin ilçe ölçeğinde büyükşehirle uyumlu olması, merkezi idareyle uyumlu olması şehre avantaj sağlar. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği budur.” dedi; aynı içerikte sözleri, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin en hararetli savunanı, “Cumhur İttifakı”nın AKP’den sonraki etkin ağırlıklı ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de etti!

 

Benim tepkim ise KİMİ SÖZLER İÇİMİ SIZLATTI! EVET GENEL YÖNETİMLE YEREL YÖNETİMLER EL ELE VERMEK, UYUM İÇİNDE OLMAK ZORUNDA AMA AYNI SİYASİ KADROLARCA YÖNETİLİR OLMAK ZORUNDA DEĞİL!.. https://twitter.com/BakiKarakol/status/1753996395608990017 oldu.

 

Hatay konuşmasında “Biz, deprem turistleri gibi bölge illerimizi sadece oy sandığı ufukta belirince hatırlayanlardan değiliz. Biz, depremzede kardeşlerimizi oy tercihlerine göre ayıran, oy rengine göre hizmete ve hürmete layık görenlerden de değiliz. Biz, sırf sandıktan istediği sonuç çıkmayınca deprem mağdurlarını kaldıkları misafirhanelerden kapı dışarı eden, yaptığı 3 kuruş yardımı insanımızın başına kakan vicdansızlardan hiç değiliz. Biz, depremzede kardeşlerimizin dertleriyle gerçekten dertlenen, bunların çözülmesi için samimiyetle çaba harcayan bir yönetimiz. Biz, hiçbir zaman ayrım yapmadan tüm fertleriyle milletimizin refahı, esenliği ve geleceği için ter döken bir ittifakız. Bundan sonra da yolumuza aynen bu şekilde devam edeceğiz. Kimsesizlerin kimsesi olacağız, garip gurebanın elinden tutup kaldıracağız. Yolda kalmışların yoldaşlığını yapacağız. İhtiyaç sahiplerinin imdadına koşacağız. Hiçbir insanımızı aç, açıkta bırakmama düsturuyla gecemizi gündüzümüze katacağız. Rabbim yükümüzü hafifletsin, işlerimizi kolaylaştırsın.” sözlerine “31 Mart’ın gerçek belediyeciliğin miladı olacağı”nı ekleyen Erdoğan’ın “Kimsesizlerin kimsesi olacağız” sözcüklerini söylerken, dünya lideri Kemal Atatürk’ün “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” tümcesinden esinlendiğini, “Ba’de harab’ül Basra oldu” değişiyle de Arapça’ya ne kadar yakın, güzel Öz Türkçe’mize ne kadar aralı olduğunu vurguladıktan sonra, dün (6 Şubat 2024 Salı) Kahramanmaraş’ta dillendirdiği şu doğru sözünü sizlerle paylaşmalıyım:

“Beceriksizlik, iş bilmezlik, kendilerine oy vermeyenlere hizmet götürmeyeceklerini ağızlarıyla söyleyenlerin son çırpınışlarını milletimiz görüyor.” https://www.sozcu.com.tr/erdogan-acikladi-caglayan-saldirisinda-can-kaybi-var-p20683

İmzamı atarım!

 

“Görüyor” sözcüğü bitimindeki nokta (.) yerine virgül (,) konup “gereğini yapacak” sözlükleri eklenseydi, tümce “Beceriksizlik, iş bilmezlik, kendilerine oy vermeyenlere hizmet götürmeyeceklerini ağızlarıyla söyleyenlerin son çırpınışlarını milletimiz görüyor, gereğini yapacak.” olacaktı.

Çok da güzel, içerikli/anlamlı olacaktı.

 

Dün Hatay’da çığlık vardı, feryat vardı, figan vardı, haykırış vardı, sitem vardı, hesap sorma vardı, sorunları en yüksek sesle anlatma vardı, isteklerin havada uçuşu vardı, protestolar vardı, yuhalamalar vardı, gerçekleri siyasilerin yüzlerine vurma, kulaklarına tıkama vardı!

 

Dün Hatay’da, yalanlarla doğrular, yalancılarla doğrucular, vatandaşlarla siyasiler yüzleşti!

 

Dün Hatay’da, iktidarla muhalefet, iktidar partileri ile muhalefet partileri kantarda tartıldılar!

 

Kimin, kimlerin, neyin, nelerin neden istenmediği net biçimde söylendi!

 

Dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüzün “Benim şahsi meselemdir” dediği Hatay’ımızda isterdim ki…

“Deprem kuşağı”ındaki Cennet Türkiye’mizde, ilk ve yüksekokullarımızda, üniversitelerimizde “Depremin ders olarak okutulması, toplumun “deprem” konusunda/konularında ayrıntılarına değin bilgilerle donatılması, planlamaya geçmenin gerekliliği konuşulsaydı, tartışılsaydı, söz ve kararlar birliğine varılsaydı!

Kıyıcığına dahi yanaşılmadı!

Bu da demek oluyor ki:

Acı ama gerçek, depremlerden yana canımız daha çok yanacak!.. 

 

KÜRT SİYASİLERİN PATRONLARI!.. VE KAMUTAY’DA YAPILAN DARBE!..

150 150 bakikarakol

Yargıtay’ın itirazı üzerine ad değişimine giden HEDEP, “DEM Parti” oldu.

Kısa sürede de, kendi içinde ve kendi dışında “demlenme”ye başladı!

 

Süre dursun…

 

“Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin ürünlerinden “Cumhur İttifakı İktidarı”nın başı/bir numarası AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Edirne’deki en büyük hesabı, İmralı’dakine verecek” https://t24.com.tr/haber/erdogan-dan-demirtas-ve-ocalan-aciklamasi-edirne-deki-en-buyuk-hesabi-imrali-dakine-verecek-kendi-icinde-ayri-bir-hesaplasmalari-var,1007538  sözüyle işaret ettiği, 4 Kasım 2016’dan beri Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP’nin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın (Erdoğan’ın “İmralı’daki” sözcüğü ile vurguladığı, PKK terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’dı) eşi Başak Demirtaş, “Parti uygun görürse, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı’na aday olabilirim” diye açıklama yapınca, siyasi ortam alabora oldu.

 

AKP’nin başı çektiği “Cumhur İttifakı” bundan hoşnuttu, adayları “Murat Kurum”la İBB’yi kazanacaklarına kesin gözle baktı.

CHP ise ciddi rahatsızlık, dahası “tedirgin” oldu.

Oysa…

Başak Demirtaş’ın (veya bir başkasının) DEM Parti’den İBB adayı gösterilmesi, CHP’nin ve Ekrem İmamoğlu’nun yararınaydı.

Ancak…

Başak Demirtaş’ın “… aday olabilirim” diye açıklama yaptıktan hemen sonra, DEM Parti “Aday olabilir. Yetkili kurullarımızda değerlendirebiliriz” içeriğinde açıklamalar yaptı.

Anlaşıldı ki, DEP Parti, Başak Demirtaş’ın adaylığına sıcak bakmıyordu.

 

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve Yönetimi, -anlayamadığım “garip” bir biçimde-; 9 Aralık 2023 Cumartesi gecesi HEDEP’nin Kağıthane İlçe yönetiminin gecesinde konuşan Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan’ın –tam bir siyasi cahilce ettiği- şu “Birisini 100 yıldır Kürtlere, buradaki halklara ve inançlara uyguladığı baskı politikalarından tanıyoruz. Diğerini de son 21 yıldır bizim üzerimizden estirdiği zulüm politikalarıyla tanıyoruz.https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/091220232 sözlerindeki “CHP vurgusu (CHP, Kürtlere ve başka halklara yüz yıl boyunca ne zulmü ve nasıl yapmıştır?!) gibi, DEM Parti’nin, Başak Demirtaş’ın İBB adaylığına soğuk bakmasına da, Başak Demirtaş’ın adaylığının CHP’ye, CHP adayına yarayacağına, AKP’ye, AKP’nin başı çektiği “Cumhur İttifakı”na “hüsran” yaşatacağına da dikkat etmedi, dikkat kesilmedi!

Şundan:

Hala anlık, günlük, kısa-orta-uzun süreli siyasa (politika) üretemiyor, üretecek yapılanma içine girmedi, giremedi!

Ne zaman girer, girecek?

Öngöremiyorum!

 

Herkes, özellikle partim CHP’min Genel Başkanına ve yönetimine, gazeteciliğine saygı duyduğum Nuray Babacan’ın, www.gazetepencere.com internet gazetesinde 15 Ağustos 2023 günü yayınlanan “AKP’nin kayyum planı: HDP’yi ittifak dışı tutma pazarlığı” başlıklı yazısını 15 Ağustos 2023 https://www.gazetepencere.com/akpnin-kayyum-plani-hdpyi-ittifak-disi-tutma-pazarligi/ linkini tıklayarak okumasını öneriyorum.

 

Yazı okunduktan sonra, DEM Parti’nin kendi içinde ve kendi dışında “demleniş”i çok daha iyi ve çok daha net kavranılacak.

 

“AKP ile kayyum anlaşması”nda kim “ön almak” peşinde?

DEM Parti yönetimi mi, Selahattin Demirtaş mı?

 

AKP ile “kayyum anlaşması”nda kim görüştüyse, masaya oturduysa, o!

“O, şu” diyemem.

 

Gözlemlediğim kadarıyla, DEM Parti yönetimi de, Selahattin Demirtaş da, Kürt siyasiler de, yerel seçimlerde, AKP’ye kazandırmak yarışındalar!

Çünkü…

Patronları öyle istiyor!

 

Patronları kim?

 

Bildikleriniz!

Kilometreler öteden gelip bölgede etkin ve etkili olan, halklara kan kusturan emperyalist İngiltere ile emperyalist ABD!

 

İki emperyalist, bölgedeki çıkarları, çıkarlarının geleceği için bir yandan Kürtleri destekliyor görünümüyle kullanıyor, diğer yandan da kendi planı, projesi “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin Türkiye’de kalıcı olmasını ve Erdoğan başkanlığındaki iktidarın da sürmesini istiyor!

 

O nedenle…

DEM Parti, öncelikle İstanbul’da CHP’ye kazandırmamak, AKP’ye kazandırmak için aday çıkaracak.

Başka yerlerde de…

 

DEM Parti izlediği siyasayla –bir anlamda- CHP Genel Başkanı ve yönetimi ile “oynuyor”!

 

Bana göre…

Selahattin Demirtaş, eşi Başak Demirtaş’ı sahaya sürmekle -Başak Demirtaş, DEM Parti’den aday gösterilsin, gösterilmesin, aday gösterildiğinde kazansın, kazanmasın-, siyaseten kendini bitmiştir!

 

Yoksa bu…

“İmralı’daki”nin senaryosu muydu?

 

Selahattin Demirtaş’a, babası yaşamını yitirdiğinde, cenazeye katılması için izin verilmezken, annesi rahatsızlanıp hastaneye kaldırılınca ziyaretine izin verilmesi, kafalarda oluşan kocaman soru!

 

Karslıların kafasında da…

“Küçük iller arasında yer alan Kars adayını CHP neden açıklamadı, sona koydu? Kars’ı, İstanbul desteği karşılığında DEM Parti’ye mi bırakıldı?”

Sorusu var!

 

Ve…

 

Dün, canım Türkiye’min kalbi Kamutay’ında (TBMM’sinde), halk iradesine, hukuka, Anayasa’ya, demokratik, laik Cumhuriyet’e korkunç bir darbe yapıldı!

Hatay halkının oylarıyla Türkiye İşçi Partisi’nden Milletvekili seçilen Av. Şerafettin Can Atalay’ın Milletvekilliği, AKP ve MHP’li vekillerin “kabul”leriyle “düşürüldü”! https://www.sozcu.com.tr/can-atalay-in-vekilligi-dusuruluyor-p19117

İçim yandı!

Türkiye’min, halkımın saygınlığı adına utandım!

Kamutay’ın AKP’li Başkanı Numan Kurtulmuş, “Suudi Arabistan gezisi”ne çıkmış; yerini, Vekillerinden, AKP’li Bekir Bozdağ’a bırakmış!

Bozdağ da, Anayasa Mahkemesi’nin kararını dikkate almayarak, Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi’nin kararını dikkate alarak, Atalay hakkındaki kararı kendisi okudu ve usa (akla) hayale gelmeyecek yöntemlerle Atalay’ın Milletvekilliğinin düşmesini sağladı!

Sağladı ama…

Kendisi, partisi, partisinin ortağı MHP, her iki partinin vekilleri, “Suudi Arabistan gezisi”ne çıkarak “kaçan” Kamutay Başkanı, tarihe “kara bir leke” çaldılar!

Hepsi de…

Tarihte yüz yıllar boyu “darbeci” diye anılacak!

Vicdanlarda sorgulanacak, yargılanacak, mahkum olacak!

 

Hiç kuşku yok ki…

Sorgulayacak, yargılayacak, mahkum edeceklerin arasında kendi çocukları, torunları yer alacak!

 

Canım Can Atalay’ımız ise…

“Hatay Milletvekili” olarak, hep anılacak!

 

Zaten…

Milletvekilliği düşürüldüğü andan itibaren anılır oldu!

 

Can Atalay’ın Milletvekilliğini düşürdüklerini sananlar, bu gerçekle birlikte, özde kendi Milletvekilliklerini düşürdüklerini göremiyor, algılayamıyorlar!

Gördüklerinde, algıladıklarında, korkunç bir yanlış yaptıklarını, ülkeye ve halka ne büyük zarar/zararlar verdiklerini kavrayacaklar!

 

Uzatmayayım.

Nokta!..  

BİLGE İNSAN BÜYÜKERŞEN’DEN BİRKAÇ ÇELİŞKİ!..

150 150 bakikarakol

7 Aralık 2023 Perşembe günlü Sözcü Gazetesi’nde ve Sözcü Gazetesi’nin internet sitesinde “Genel Başkanın talimatı üzerine aday adayı oldum”  https://www.sozcu.com.tr/genel-baskan-in-talimati-uzerine-aday-adayi-oldum-p6007 başlığıyla yayınlanan “Saygı Öztürk” imzalı söyleşide, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin 25 yıllık Başkanı CHP’li Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in “… il başkanımızın, genel başkanımızla yaptığı görüşme sonrası, onun talimatı ile aday adaylığı başvurumu yaptım.” tümcesini okur okumaz, X hesabımdan “GENEL BAŞKANIN TALİMATI ÜZERİNE” Mİ?!. BU GENEL BAŞKAN, “BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARINI BELİRLEMEDE, ÜYENİN, TEŞKİLATIN KARARI BELİRLEYİCİ OLACAK” DEMİYOR MUYDU?!. https://twitter.com/BakiKarakol/status/1732659417668042880 diye yazdım.

Aynı gün saat 15,48’te de “GENEL BAŞKANIN TALİMATI ÜZERİNE” YENİDEN ADAY OLDUĞUNUZU SÖYLEMENİZE ÜZÜLDÜM. SİZDEN “TALİMATLA ADAYLIĞI” RET ETMENİZİ BEKLERDİM! YAŞINIZI ASLA USUMDAN GEÇİRMEDİM, GEÇİRMİYORUM. AMA… TANRI AŞKINA, “TALİMAT” VE “TALİMATI KABUL ETMEK” NE DEMEK?! SİZE YAKIŞTIRAMADIM!..

https://twitter.com/BakiKarakol/status/1732743882436149314 paylaşımında bulundum.

Gerçekten zoruma gitmişti!

Gazeteciliğini yeni öğrendiğim Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen gibi bir bilge, bir değer vb nasıl böyle düşünür, davranır, söz eder?!

“Büyükerşen çelişkisi” içime çok fena oturdu!

İçim hala yanıyor!

Yanacak da!

 

Söyleşideki “Yaşımı gündeme getiriyorlar. 8 Kasım’da 86 yaşına bastım. İnsan kendisini hissettiği yaşta sayar. Yaş meselesi ikide bir ortaya atılınca Türkiye’nin pek çok yerinden atasözleri geldi. Kendimi hiçbir zaman yaşlı hissetmedim.” sözlerine yergi içerikli tepkiler gelince, yayından birkaç saat sonra (saat 11.08) @tcbuyuksehir hesaptan şu paylaşım yapıldı:

// Yılmaz Büyükerşen:

“Yaşımı gündeme getiriyorlar. 8 Kasım’da 86 yaşına bastım. İnsan kendisini hissettiği yaşta sayar. Kendimi hiçbir zaman yaşlı hissetmedim. 1999’da siyasete girdim. Artan oy oranıyla 5 dönem seçimi kazandım. Son seçimde oy oranım yüzde 52.8, partimizin Eskişehir’de genelde oyu yüzde 25- 30 arasında oynar.” //

https://twitter.com/tcbuyuksehir/status/1732673339410591967

(Oy oranlarını karşılaştırmalı vermeye ne gerek vardı?!)

 

Büyükerşen, 11 Ocak 2024 Perşembe günü saat 15.44’te kendisinin @Y_Buyukersen hesabından şunları yazıyor:

// Canım Eskişehir, değerli hemşehrilerim, 1999 yılında çıktığımız ve sizlerin de büyük destekleri ile içerisine çok büyük hizmetler sığdırarak 25. yılını doldurduğum belediye başkanlığı yolculuğumun son durağına gelmiş bulunuyorum. Çeyrek asırlık bu süreçte Eskişehirlilerin yaşamaktan mutlu ve huzurlu oldukları bir kent yaratmak için var gücümle çalıştım. Görüyorum ki hepimizin gurur duyduğu, Türkiye’de parmakla gösterilen bir kent kimliği oluşturduk. Bu yüzden son derece mutlu ve gururluyum. Son durak demişken sanmayın ki bu yolculuk sona eriyor, bu hikaye yarım kalıyor. Şimdi tüm şehir, kadın, erkek, yaşlı, genç, hep birlikte, Eskişehir’e çok yakışacağına yürekten inandığım kadın bir belediye başkanı ile bu güzel hikayeyi sürdürmek için var gücümüzle çalışacağız. Büyükşehir Belediyemizde yıllardır genel sekreterlik görevini başarıyla yürüten, yol arkadaşım, değerli kardeşim Av. Ayşe Ünlüce; benim önerim, Genel Başkanımız

@eczozgurozel ve Parti Meclisimizin de takdiriyle dün gerçekleştirilen toplantı sonucunda Cumhuriyet Halk Partisi Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Başkan Adayı olarak ilan edilmiştir. Hem Genel Başkanımızı hem de Parti Meclisimizin tüm üyelerini aldıkları bu karar için kutluyor ve kendilerine teşekkür ediyorum. Çok kıymetli hemşehrilerim, 25 yıldır bana göstermiş olduğunuz teveccüh, duyduğunuz güven, hissettirdiğiniz sevgi ve saygı için her birinize ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum. Bunca yıldır beni desteklediğiniz gibi, başkanlığımı devretmekten büyük mutluluk ve onur duyacağım sevgili Ayşe Ünlüce’yi de destekleyeceğinize, bu yolculukta bizleri yalnız bırakmayacağınıza yürekten inanıyorum. Sizleri çok seviyor, hepinizi ayrı ayrı gözlerinizden öpüyorum. Yolumuz açık olsun.

@ayseunluce //

https://twitter.com/Y_Buyukersen/status/1745426427011330070

 

Aynı gün saat 15.00’da ben de PROF. DR. YILMAZ BÜYÜKERŞEN… BİLGELİYİNE, SİYASİ GÖRÜŞÜNE, SİYASETİNE, BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI OLARAK ESKİŞEHİR’E VERDİĞİ BAŞARILI HİZMETLERİNE İÇTEN SAYGI DUYDUĞUM BİRİ… AMA… SON 35 GÜNDE SİYASİ ÇELİŞKİLER SERGİLEDİ!.. 17 OCAK 2024 ÇARŞAMBA GÜNLÜ YAZIMDA…

https://twitter.com/BakiKarakol/status/1745475705767387301 yazdım.

(Ama yazamadım. O günkü yazımın altına, “haftaya” yazacağımın notunu düştüm.)

 

Büyükerşen, ilkinde, yeniden aday gösterilmekte istekliydi; “yaşı” konuşulunca, kimi kararlarında değişimci (!) CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve ekibi, “yeni aday” arayışına giriyorlar ki, Büyükerşen’in üzeri çiziliyor; ama gönlü alınıyor; dahası Büyükerşen’den “aday önermesi” isteminde bulunuluyor; Büyükerşen de ikna oluyor, adaylıktan çekiliyor ve Eskişehir Büyükşehir Belediye (EBB) Genel Sekreteri Ayşe Ünlüce’nin adını veriyor; böylece CHP’nin EBB Başkan adayı Ayşe Ünlüce oluyor.

 

EBB Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, yaşının konu edileceğini öngörmeliydi; ya güçlü söylemler geliştirmeliydi, yaşını konu edecekleri ikna etmeliydi, adaylıkla kararlı ve ısrarlı olmalıydı ya da “Bu kadar yeter” deyip adaylığı usundan silmeliydı.

Bu iki doğrudan birini neden yapmadı?!

Neden çelişkiye düştü?!

Yılmaz Büyükerşen’imiz de böyle davranırsa?!

 

Bu “çelişkili gelişme”ye en çok sevinen CHP Genel Başkanı Özgür Özel, aynı gün (11 Ocak 2024 Perşembe) saat 15.10’da (Benden on dakika sonra) @eczozgurozel hesabından “Bozkırın ortasında bir cennet, Anadolu’da bir Avrupa kenti yaratan, 25 yıl büyük bir özveriyle yönettiği Eskişehir’i bugünkü haline getiren ve bayrağı 54 yaşında bir kadın adaya Sn. Ayşe Ünlüce’ye devreden Hocamız @Y_Buyukersen‘e hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Yılmaz Hoca’nın bundan sonra bir eli Eskişehir’de bir eli ülkemizdeki tüm sosyal demokrat belediye başkanlarımızın üzerinde olacak. Birlikte çalışmaya ve engin tecrübelerinden yararlanmaya devam edeceğiz.” https://twitter.com/eczozgurozel/status/1745478350318063792 tümcelerini paylaştı.

 

Aynı günün gecesi Büyükerşen, İpek Özbek’in Sözcü TV’de canlı yayınlanan “”Nokta Atışı” programına görüntülü katıldı, “Bu dönem, 25 sene dolunca aday olmamayı düşünüyordum. ‘Artık yeter’ diyordum. Bir de değişimcilik çıktı. Benim yaşlı olduğum da belli. 86 yaşındayım. Tadında bırakalım bu işi, artık dinleneyim. Yazacağım yazılar, okuyacağım kitaplarım var, yeni kitaplar yazacağım.”  https://www.sozcu.com.tr/canli-yayin-yilmaz-buyukersen-sozcu-tv-de-p14754 dedi (Gene çelişti! Özellikle “yaşı” ve “yaşlılık” konusunda…) ve sürdürdü:

“Bu durumdayken biliyorsunuz adaylık için son başvuru tarihi geçtiğimiz ayın 5’i akşamı saat 5’e kadardı. İl başkanımız, yeni Genel Başkanı’mıza telefon ediyor. Diyor ki ‘Bizde büyükşehir belediye başkan adayı çıkmadı. Ne yapacağız? Bu saate kadar hiçbir müracaat olmadı’. Onun üzerine kendisi talimat vermiş, demiş ki ‘Acele kendilerini görün, dilekçelerini alın saat 17.00’yi geçirmeden bana internetle geçin ve bilgisayardan girsin’. Biz de talimat kabul ettik yeni Genel Başkan’ın sözlerini. Hemen ben de bu niyette olmadığım halde bir problem çıkarmış olmamak için dilekçemi de yazdım, diğer iki arkadaşımla beraber gönderdik. Bakıyoruz ilan edilmeye başlandı adaylar. Biz yokuz. ‘Niye?’ dedik bu kadar uzadı. Dediler ki ‘Anket yaptırıyoruz’. ‘Ne anketi yaptırıyorsunuz?’. ‘Halk sizi istiyor mu, istemiyor mu?’ Bana imalı bir şekilde, ‘Sizin de yaşınız 86 oldu, biliyorsunuz yenilikçiler var. Yenilik isteniyor’. ‘Ne olacak, ne yapacağız? Bırakalım o zaman’. ‘Yok’ dediler, anket yaptırıyoruz. Genel Başkan ile Ankara’da görüştük. Anketlerin sonuçlarında benden memnuniyet 80 çıkmış 100 üzerinden. Fakat demişler ki ‘Bu tamam da bir de Eskişehir’de acaba değişim isteniyor mu, istenmiyor mu?’ O da anket. Anket olunca zaten kırıldık. Üç belediye başkanı, üçümüz de kırıldık. 25 senede eğer partililerimiz bizi tanımıyorsa anketle tanıması kırıcı bir olaydı. Kırıldık, burkulduk biraz. Üzülmedim ama kırıldım daha doğrusu. Özellikle ben. Durum basına intikal edince sayın Genel Başkan’a sordular. Sayın Genel Başkan da televizyonda şu sözleri aynen söyledi: ‘Eskişehir Yılmaz hocanın çocuğudur. Çocuğunun geleceği konusunda konuşacağız kendisiyle, öyle belirleyeceğiz.’ Görüşme yaptık, gördüm ki benim çocuğumu ben elbette ki güvenebileceğim bir vasiye teslim ederim. Adaylıkta ısrar ettiğimi söyledim. Daha evvel ki görüşmemizde de bana sormuştu: ‘Sen eğer olmaz isen, vazgeçersen kim olabilir?’ diye. Ben de genel sekreterim var, bir hukukçu. İstedim ki ‘Eğer bunu seçerseniz benim yerime, geri alırım başvurumu. Bu ilk örnek olur ve Türkiye’de CHP’nin kadın eleman eksiği, bu konuda çektiği sıkıntılara örnek teşkil eder. Cesaret gelir Türkiye’deki bütün aydın, entelektüel Atatürkçü kadınlara’ dedim, böyle bir teklif yaptım. Bir kavram kargaşası, daha doğrusu anlayış farkı var. ‘Bizi istemeyenler kimdir?’ diye de cesaretle sordum Genel Başkan’a. ‘Çok kalabalık değiliz, 15 kişiyiz’ dedi. Kimlerdir onlar, bilmiyorum. Yalnız içlerinden bir tanesini bilirim. Talebemdir, mezunumdur. Çok yaramaz, haylaz bir öğrencimdi. İsmini vermeyeceğim. Parti Meclisi’nde değil şimdi. Bunlardan bahsetmeye gerek yok.”

 

“Üzülmedim ama kırıldım” sözünden esinlenerek, o gece saat @BakiKarakol hesabımdan

YILMAZ BÜYÜKERŞEN:

” Ü Z Ü L M E D İ M  

A M A

K I R I L D I M ” !

KONU:

ESKİŞEHİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE (EBB) BAŞKANILIĞINA YAŞINDAN (86) ÖTÜRÜ PARTİ YÖNETİMİ ADAY GÖSTERMEMESİ!

ESKİŞEHİR’DE ÖNSEÇİM OLSAYDI/YAPILSAYDI, A D A Y D I ! . . https://twitter.com/BakiKarakol/status/1745536479286214967 diye yazarak, bir gerçeğin altını çizdim.

(Bu arada, belirtmeliyim ki, CHP yönetiminin yaptırdığı anketlerden de, anket yapan şirket veya şirketlerden de, bu anket işinin arkasındaki kişiden/kişilerden de ciddi biçimde kuşkuluyum! Hele biri var ki! Ondan çok rahatsızım! Onu uygun günde yazacağım.)

 

15 Ocak 2024 Pazartesi gününe gelindi.

Eskişehir’de, aday tanım toplantısı vardı.

Büyükerşen de orada.

Ve bir konuşma yapıyor.

Konuşmasının bir yerinde diyor ki:

“Gençliğimde, gazeteciliğim sırasında her gün CHP’de vaktimizin büyük bir kısmı geçerdi. Rahmetli Yaşar Eğitim vardı, avukattı, il başkanı. Niyazi Önal genç avukat. Tahsin Atakan diye çok genç bir avukatımız vardı. Oraya gelirler siyasi tartışmalar olurdu. Fakat gördüğüm bir şey olurdu, şeyi görmeye başladım. Hep bir araya geldikleri zaman hepsi çok iyi ahbap, hepsi Atatürk idealleri, partinin seçimlerde kazanması için yapılacak işleri konuşurlar. Fakat bir kısmı çekip gittikten sonra iki kişi yan yana gelince, diğer gidenlerin dedikodusunu yaparlar. Derken gördüm ki; geçimsizlik, anlaşmazlık, kıskançlıklar, iftiralar, ters yorumlar, herkes birbirinin ayağının altına karpuz kabuğu koyma gibi eğilimler içerisinde. Nasıl bu parti adam olacak diye düşünüp durmuşumdur. Kafamın bir köşesinde bu kalmıştır. Uzun gençlik yıllarımda da, üniversite yıllarımda da aynı şeyleri gördüm. Ve hala da bugünkü siyasette de biraz daha bozulmuş vaziyette. CHP’nin büyük hastalıklarından biri, adeta bir virüs, mikrop gibi siyasetle uğraşan insanlar arasında ne yazık ki var. Bunu cesaretle hiç çekinmeden söylüyorum, hocalık vasfıma sığınarak söylüyorum. İster inanırsınız, ister inanmazsınız. Gözlemlerimle bu olaylar hep ön plana çıktı. Türkiye’deki, Büyük Millet Meclisi’ndeki siyaseti, tek partili dönemden çok partili döneme geçişte hep gördüm” https://www.dha.com.tr/politika/25-yillik-baskanlik-donemi-biten-buyukersenden-chpye-elestiri-2375238

 

Bu sözlerin altına imzamı atıyorum.

 

Ama…

Beklerdim ki, Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen gibi bir bilge, çok gerçekçi biçimde dile getirdiği “CHP gerçeği”nin somut nedenlerini, niçinlerini anlatsın, somut öneriler sunsun,  CHP yergilerini aday tanıtımında değil de “CHP konulu” toplantılarda yapsın, burada da çelişkiye düşmesin!

 

Çelişkilerine karşın, bilge insan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’imizi seviyorum, kendisine içten saygı duyuyorum ve kendisinin önünde saygıyla eğiliyorum…

 

Yazımı…

31 yıl önce (24 Ocak 1993) bugün, Ankara’da, evinin önünde katledilen meslek büyüğüm Uğur Mumcu’muzu saygıyla anarak, bitirmek istiyorum:

Cennet’inde ışıklar içinde uyu Atatürkçü’m, yurtseverim, yiğidim, ustam!

Düşman emperyalist işbirlikçileri ve gerçekleri göremeyen cahil karşıtlar yenilecekler!

Az kaldı!..

SİYASİLERE: DÜŞMAN BELLİ!.. HALKA ANLATIN!.. HALK, DÜŞMANINI TANISIN!.. DÜŞMANINI TANIYAN HALK GEREĞİNİ YAPAR!..

150 150 bakikarakol

“Erdoğan sevgisi”nden, yerel ve genel seçimlerde AKP’ye oy veren komşu kadın, benim kadar CHP’li, her terör eylemlerinde, her şehit haberlerinde içi yanan, uykusu kaçan, sabahlayan, terörü, teröristleri lanetleyen eşime sormuş:

“Abla, seçim öncesinde ‘terörün azması, Mehmetçiklerimizin şehit düşmeleri’ hususunda Baki abi ne düşünüyor?”

 

İktidar, muhalefet, tüm siyasi partilerin Genel Başkanları, Genel Merkez yöneticileri, il, ilçe, Belde Başkanları, Yönetim Kurulları, Milletvekilleri, Belediye Başkanları, Belediye ve İl Genel Meclis üyeleri, siyasetle uzaktan yakından ilgilenen herkes çok iyi bilsin ki; sokakta, caddede, evde, işyerinde, parka, bahçede vb vatandaş böyle düşünüyor!..

Bu ve benzeri soruyu/soruları soruyor!

Sormakla kalmıyor, sorunun yanıtı peşinde!

Ona göre siyasiler başlarını ellerinin arasına alsınlar, siyasa (politika) üretsinler, ortak söylem ve eyleme geçsinler, tek dişleri kalmış emperyalist canavarlara korku salacak “dik duruş” sergilesinler!

Gerçekten, yeter artık!

 

Sorusuna geçmeden, dikkatimi çeken iki ayrıntıyı paylaşmak isterim.

İlki:

PKK terör örgütü genellikle yerel seçimler öncesinde askerimize yönelik kanlı eylemler gerçekleştiriyor!

Anlaşılıyor ki, PKK’nın arkasındaki güç/güçler, ülkedeki iktidardan hoşnut, yerel seçimden “kazanan” olarak çıkmasını istiyor!

Bunu da, Türkiye ve bölgedeki çıkarları için yapıyor!

 

İktidar ve iktidar ortakları siyasi partiler de; PKK terör örgütüyle arasına uzaklık (mesafe) koymayan siyasi partiyi ve o siyasi partiyle “seçim işbirliği” veya “ittifak” yapacak siyasi partiyi/partileri, PKK terör örgütüyle ilişkilendirecek, bunları her alanda, her platformda, her ortamda kullanacak, ağır yergilerde bulunacak, seçmeni etkileyecek, onları kazanmaya, onların oylarını almaya çalışacak!

Bu “siyasi eylem”in sonucu doğaldır ki, kimi seçmeni etkileyecek, “siyasi söylem” sahibine/sahiplerine oy vermeye yönlendirecek!      

 

İkinci ayrıntı:

Genel seçimler öncesi ise kanlı terör eylemlerine IŞİD ve benzerleri imza atarlar!

Örneğin:

10 Ekim 2015’te Ankara Tren Garı’nda saat 10.04’te üç saniye arayla iki patlama meydana geldi!

Dinci terör örgütü IŞİD’in “canlı bomba intihar”ıydı!

109 vatandaşımız yaşamını yitirdi, 200’ün üzerinde vatandaşımız yaralandı!

 

İktidarda tek başına AKP’ydi; Başbakan, Konya AKP Milletvekili ve AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’ydu.

 

Davutoğlu, katliamdan birkaç saat sonra basının karşısına çıktı, açıklamalarda bulundu. https://www.ntv.com.tr/turkiye/davutogludan-ankaradaki-patlamaya-iliskin-aciklama,GpJPYDJmHk6fw6mPIUKNzA# (Linki tıklayıp okuyabilirsiniz.)

 

Şimdi “Gelecek Partisi Genel Başkanı” olan Ahmet Davutoğlu, bir süre sonra A Haber kanalında Murat Akgün’ün sorularını yanıtladı.

“Ankara saldırılarının ardından yapılan bir anket ve sonuçları var mı?” sorusuna Davutoğlu “Şimdi, anketler geliyor… Öncesinde, beyanname sonrasında anket yaptık. Şimdi Ankara’daki terör saldırısı sonrasında anket yaptık ve kamuoyunun nabzını tutuyoruz. Oylarımızda bir yükseliş trendi var. Birçok anket var… Saldırıdan sonra da yüzde 44 bandına doğru yükselme trendi devam ediyor. Önemli olan burada bizim hedefimiz Ak Parti’nin tek başına iktidarı getirecek sonucu elde etmesi. A Planı itibariyle tek başına iktidardayız. Başka ihtimal düşünürsek bu tablonun değişmeyeceğine dair kanaatimiz vardır demektir, öyle bir kanaatimiz yok.  Ben sürekli meydanlardayım. Bugün de Trabzon’a gideceğiz, yarın Van’dayız. İnşallah bu emeğimizin karşılığını halk bize verecek. Bizim için tek hedef var tek başına başarı. Bunun için de çabalayacağız.” https://www.sozcu.com.tr/davutoglunun-saldirisi-sonrasinda-oylarimiz-artiyor-sozu-tbmmde-wp963995 yanıtını verdi.

Bir siyasi, bir Milletvekili, bir Genel Başkan ve bir Başbakan nasıl böyle konuşur?!

Ve…

Merak ediyor, soruyorum:

Ahmet Davutoğlu “… bu emeğimizin karşılığını… “ sözcükleri ile ne demek istiyor?!

 

O günlerde…

İstanbul CHP Milletvekili Eren Erdem, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bu sözlerini Ekim 2015 günü Kamutay’a (TBMM’ye) taşıyor; Başbakanın yanıtlaması istemiyle şu soruları soruyor:

“Türkiye tarihinde yaşanan en büyük katliamdan sonra anket şirketlerine oy oranlarını araştırmaya yönelik talimat vermeniz siyasi etik açısından doğru mudur?
Geçtiğimiz günlerde açıkladığımız belgelerde yer alan Emniyet ve MİT’in Ankara Katliamı’nın faillerini takip ettiği halde bilerek olayı önlememesinin gerekçesi oy beklentisi midir?
Eylem yapmadan canlı bombaların tutuklanmamasının gerekçesi patlamanın yaratacağı oy artışı mıdır?
Bahsi geçen ifadeleriniz ‘IŞİD ile aramızda 360 derece fark var’ söyleminizi doğrulamakta mıdır?
Geçici hükûmetinizdeki bakanın Ankara Katliamı sonrası ekranlarda gülerek tepki vermesinin nedeni oy artışı mıdır?
Anket sonuçlarına göre farklı şehirlerde de canlı bomba eylemlerine yönelik istihbarat ve uyarılar görmezden gelinip yok sayılacak mıdır?
Anket sonuçlarına göre daha kaç bomba patlayacaktır?”

 

Komşu kadının sorusuna geleyim…

 

23 Aralık 2023 Cumartesi günü “Pençe-Kilit Hareketi” bölgesindeki askeri üsse PKK terör örgütü saldırdı; 6 askerimiz şehit oldu! https://www.sozcu.com.tr/pence-kilit-harekati-ndan-aci-haber-6-asker-sehit-p10564

Bir gün sonra aynı askeri üsse gene PKK terör örgütü saldırdı; gene 6 şehit! https://www.hurriyet.com.tr/gundem/bir-aci-haber-daha-6-asker-sehit-oldu-42380689

20 gün geçti.

12 Ocak 2024 Perşembe gecesi gene aynı bölge, gene aynı askeri üsse, gene PKK terör örgütü saldırısı!

9 şehit!

 

Yüreklere ateş düştü!

Yanmayan, gözlerinden yaş akmayan yoktu!

 

3 saldırıda 20 şehit verilmesi, halkımızı derinden üzdüğü kadar, moral olarak da çökertmişti!

 

Perşembe gecesi ve sonraki geceler televizyon ekranlarından emekli generaller, amiraller, albaylar, subaylar, akademisyenler, güvenlik uzmanları vb…

Saldırıları enine boyuna değerlendirdiler, yorumladılar…

PKK terör örgütünün yalnız olmadığını, arkasında ABD’nin olduğunu açıkça söylediler!

 

“PKK terör örgütünün arkasında ABD var” söylemi ilk kez böylesine net dillendiriliyordu!

Onur duydum!

 

 

Unvanlarını yazdıklarım görevlerindeyken düşüncelerini kesinlikle üstlerine iletmişlerdir.

Ancak…

Siyasilere takılıp kalmış, gündem olamamıştır!

 

Az yukarıda değindiğim “ayrıntı”da çok doğru vurgulanıyordu; fakat bir “eksik” vardı.

O eksik şuydu:

PKK terör örgütünün ve başka terör örgütlerinin arkasında tek emperyalist ABD yoktu, emperyalist İngiltere de vardı!

Yani…

İkisini birlikte anmak gerek.

 

ABD’yi vitrinde koyan, görünür kılan, oynatan İngiltere…

Atatürk’e, Atatürk Düşünceleri’ne, Atatürk Türkiyesi’ne, Türk halkına vb taaa Çanakkale Savaşları’ndan, Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan beri azgın düşmandır!

 

İngiltere’nin düşmanlığı, Lozan görüşmelerinde derinlik, Atatürk sonrasında ivme ve hız kazanmıştır!

Yerel işbirlikçiler ise azgın düşmandan çok daha azgın ve keskin düşman kesilmiştir!

 

Düşman emperyalist İngiltere/ABD ikilisi, Türkiye ve bölge üzerindeki çıkarları, çıkarlarının geleceği için “piyon”larını bakıp besliyorlar, eğitip savaşçı yapıyor, ülkemize ve hedeflerindeki ülkelere saldırtıyor!

 

İki azgın düşman emperyalisti ve onların kendileri gibi ortakları başka emperyalist ülkelerin de “düşmanlarımız” olduklarını çok iyi bilen, yazan, çizen, konuşan, kitaplar yayınlayan aydınlarımız, yurtseverlerimiz vardı, var.

Ama…

Halkımız, irili ufaklı emperyalistlerin azılı düşmanlarımız olduklarını bilmiyor!

Bu çok ciddi eksikliktir!

Tezde, en etkin, en etkili bir biçimde giderilmelidir!

 

Kürt kardeşlerim…

Şimdilerde yanlarında gördükleri insan ve insanlık düşmanı olan emperyalist İngiltere ve emperyalist ABD ikilisini iyi tanısınlar!

Bir zamanlar gözdelerinden İran’da Şah Rıza Pehlevi’yi, Irak’ta Saddam Hüseyin’i, Mısır’da Hüsnü Mübarek ve Enver Sedat’ı, Pakistan’da Muhammed Ziyaülhak’ı vb nasıl madara ettiklerini, ne hallere düşürdüklerini anımsasınlar, araştırıp öğrensiler!

Gelecekte aynısını kendilerine yapacaklarını uslarına (akıllarına) koysunlar, kulaklarına küpe etsinler!

 

Uzatmayayım…

Yazımı, dünya lideri Kemal Atatürk’ümüzün “Yurtta barış, dünyada barış” sözünden esinlendiğim “Yaşanır bir ülke, yaşanır bir dünya” dileğim ve bütün siyasilere “Düşman beldi! Halka anlatın! Halk, düşmanını tanısın! Düşmanını tanıyan halk, gereğini yapar!” seslenişimle bitireyim…

 

NOT: Söz vereme karşın bu hafta yazamadığım “Yılmaz Büyükerşen çelişkisi”ni haftaya bırakıyorum. 

BU YAZININ BAŞLIĞINI SİZ KOYUN!..

150 150 bakikarakol

6 Şubat 2023 depreminin yerle bir ettiği Hatay ilimizin, -Türkiye İşçi Partisi’nden-   Milletvekili, “Gezi Davası” tutuklularından Av. Can Atalay için avukatları 3’üncü kere Anayasa Mahkemesi’ne (AYM’ye) “hak ihlali” başvurusunda bulundular. https://gazeteoksijen.com/turkiye/can-atalayin-avukatlari-ucuncu-kez-aymye-basvurdu-199000

Facebook sayfamdan ve X hesabımdan yazdım:

“BUNDAN DA SONUÇ ALINMAZSA -Kİ ALINMAYACAK-, CAN ATALAY’IN MİLLETVEKİLLİĞİ, KAMUTAY GENEL KURULU’NDA DÜŞÜRÜLÜR MÜ?!. SORUYA, SORUYLA YANIT: YEMİN ETMEYEN MİLLETVEKİLİNİN, MİLLETVEKİLLİĞİ DÜŞÜRÜLÜR MÜ?!.” https://twitter.com/BakiKarakol/status/1743718638941503993

 

CHP Parti Meclisi (PM) 4 Ocak 2024 Perşembe günkü toplantısında Belediye Başkan adaylarını görüşecekti; toplantı bitiminde de açıklama yapılacaktı.

Fakat…

Can Atalay olayından ötürü CHP Genel Başkanı Özgür Özel, PM toplantısında, Belediye Başkan adaylarını görüşüp netleştirmeyi, arkasından “adayları açıklama”yı iptal etti; toplantıda alınan “iki karar”ı kamuoyuna duyurmayı uygun gördü:

“TBMM’yi (…) Salı günü saat 15.00’te olağanüstü toplantıya çağırıyoruz.” https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-ozgur-ozel-ulkenin-gelecegine-sahip-cikmak-steyenleri-mitingimize-davet-ediyoruz

 

Başka siyasi partilerin de imzalarını taşıyan “Yazılı Başvuru”, Kamutay’ın (TBMM’nin) AKP’li Başkanı Numan Kurtulmuş’a sunuldu.

Kurtulmuş dikkate almadı, işleme koymadı, yanıt vermeye bile gerek duymadı.

Böyle bir şey “ilk”ti!

Korkarım ki kalıcı olacak!

 

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Kurtulmuş’u telefonla aradığını, Kurtulmuş’tan olumsuz yanıt aldığını dün Sözcü TV’de açıkladı.

 

Böylece, “tatildeki Kamutay”, Başkanı tarafından olağanüstü toplantıya çağrılmadı, olağanüstü toplantı –dün- gerçekleşmedi!

 

Özel, 4 Ocak günlü PM sonrası dile getirdiği ikinci konuyu “… 14 Ocak Pazar günü saat 13.00’te tüm vatandaşlarımızı, tüm siyasi partileri, tüm meslek örgütlerini, tüm sivil toplum örgütlerini ve bu ülkenin geleceğine sahip çıkmak isteyen her ferdini, bilhassa gençlerini Tandoğan meydanında saat 13.00’te geleceğimize, adalete, hukuka ve ülkemize sahip çıkan mitingimize davet ediyoruz” sözcükleriyle duyurdu.

 

Mitinge katılımın yüksek olacağına inanıyorum.

 

Bir inancım da…

“Cumhur İttifakı İktidarı’nın, görkemli geçeceğini öngördüğüm mitingden etkilenmeyeceği, milimlik geri adım atmayacağı, gene bildiğini okuyacağı” yönünde!

 

Bunu bildiğim için, partim CHP’min yönetimine “Miting, olması gereken çok doğru, yerinde bir karar. Kutlarım” demek; peşine “Mitingin, iktidar üzerinde bir etkinliği, yaptırım gücü olmazsa, iktidarı etkileyecek, muhalefetin istediğini/istediklerini yapmak zorunda bırakacak, belirlenmiş siyasanız var mı?” sorusunu sormak isterim.

Varsa…

Ne güzel!

Yoksa…

Önerim:

Acilen “politika üretecek kadro ve yapılanma”yı gerçekleştirin.

“Olmadığını nereden biliyorsun?” diyenler çıkabilir; onlara “Sonuç alınmayan, alınmadığı, alınmayacağı net görülen karar ve eylemlerden, “yakın, orta, uzun süreli siyasa üretimi” yapan yapılanmanın, birimin olmadığını herkes gibi görüyorum” demekle yetineceğim.

 

Az yukarıda “Bir inancım da…” diye başlayan tümcemde vurguladıklarımda yanılmayacağımı,  “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin “Cumhur İttifakı İktidarı”nın bir numarası AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7 Ocak 2024 Pazar günü İstanbul’da Haliç Kongre Merkezi’nde partisinin Belediye Başkan adaylarını tanıtım toplantısındaki konuşmasın içinde yer alan şu sözlerinde gözlemledim:

“Bu milletin ne Cumhuriyet’le ne de Cumhuriyet’in banisi Mustafa Kemal Atatürk’le bir derdi yoktur. Türkiye bu tuzağa düşmeyecek bir ülkedir. Her karışı terle ve kanla sulanmış vatan toprakları üzerinde meydanın boş olmadığını göstermek boynumuzun borcudur. Riyad’dan size ekmek çıkmak. Tişörtleri farklı bir şekilde boyamak size ekmek kazandırmaz. Samimiyseniz bunu ülke genelinde yerli ve milli olarak ifade edin. Bizi üzen ülkemizin 2. büyük partisi hüviyetine sahip CHP’nin Türkiye düşmanlarına kuyruk olmasıdır. Bu partinin emanetçi genel başkanı milleti tahrik ederek, parti içi iktidar kavgasını unutturmaya… Bundan başka bir işe yaramıyor. 31 Mart seçimlerinde Özgür efendiyi de özgürleştireceğiz. Biz kendisinin zincirlerinden kurtularak özgürleştirmesini isteriz. Bu zatın gidişatı şu anda pek de iyi gözükmüyor. Daha bismillah demeden, anayasal düzene kastetmekten 18 yıl ceza almış bir teröristi adeta Meclis’ten cezaevine tünel kazarak kurtarma peşine düşüyor…” https://www.gercekgundem.com/siyaset/erdogan-can-atalaya-terorist-dedi-ozgur-ozeli-hedef-aldi-teroristi-adeta-meclisten-cezaevine-tunel-kazarak-kurtarma-pesinde-447024

(Şu okuduklarınız ne Cumhurbaşkanlığı ne de AKP resmi internet sitelerinde yoktu. Sanki sansürlenmişti.)

 

Erdoğan’a yanıt CHP yönetiminden gecikmedi.

Yanıtları “Terörden beslenen ve medet uman parti AKP!” başlığında toplayan www.gercekgundem.com internet gazetesinin haberle ilgili linkini  https://www.gercekgundem.com/siyaset/erdogan-can-atalaya-terorist-dedi-ozgur-ozeli-hedef-aldi-teroristi-adeta-meclisten-cezaevine-tunel-kazarak-kurtarma-pesinde-447024 veriyor, Erdoğan’ın “… anayasal düzene kastetmekten 18 yıl ceza almış bir teröristi adeta Meclis’ten cezaevine tünel kazarak kurtarma peşinde düşüyor” söylemiyle ilgili birkaç soruma geçiyorum:

Gezi Davası, anayasal düzene kastetmek midir?!

Böyle tanımlanması, yorumlanması hukuka uygun mudur?!

Bu anlayış ve yorumla baktığımızda, anayasal düzene gerçekten kasteden başka eylemler, eylemciler neden görülmez, yargıya taşınmaz?!

Can Atalay teröristse, Yüksek Seçim Kurulu (YSK), Can Atalay’ın “Milletvekili adaylığına izin”, Milletvekilli seçildikten sonra Can Atalay’a “Milletvekili Mazbatası” neden vermiştir?!

(Kararları itiraz edilmez, uygulanır, “yüksek Mahkeme” konumundaki YSK, “Can Atalay kararlarının” arkasında AYM gibi/kadar neden durmaz?! Neden kararlarını, elinin tersiyle iten, kendini bir anlamda YSK’nın üstünde gören Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi’ne hukuki tepki göstermez?! Bu ayrıntı siyasi partilerin vb ilgisini neden çekmez?!)

Tanrı aşkına “… teröristi adeta Meclis’ten cezaevine tünel kazarak kurtarma…” da ne demektir?!

“Terörist” sözcüğü ile tanımlanan Milletvekili Can Atalay, Anayasa içeriği ile Milletvekili adayı olmamış mıdır?!

Devletin “YSK” kurumu, Anayasa ışığında bir sakınca görmemiş, izin vermemiş midir?!

Hatay halkı da oylarıyla Milletvekili seçmemiş midir?!

YSK bu kez Can Atalay’a “Milletvekili Mazbatası” vermemiş midir?!

Böylece Can Atalay, Anayasa’dan ve yasalardan kaynaklanan “dokunulmazlık hakkı”nı kazanmamış mıdır?!

Anayasa “Bu durumda tutuklu Milletvekili cezaevinden salıverilir” diye hükmetmemiş midir?!

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının metin yazarı/yazarları ne demeye “… teröristi adeta Meclis’ten cezaevine tünel kazarak kurtarma…” yazarlar?!

Bu yaptıkları doğru mudur, etik midir?!

Anayasal bir hak, “… Meclis’ten cezaevine tünel kazmak…” ve Anayasal hakkı/hakları savunanları, onların yasal eylemlerini “… kurtarma…” ile nasıl ilişkilendirirler,  tanımlarlar?!

 

Yanılıyor muyum, haksız mıyım?!.