Posts By :

bakikarakol

CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞI, YAŞAMINI DAHA BİR RİSKE EDER!..

150 150 bakikarakol

Dün (7 Aralık 2020 Pazartesi) Kamutay (TBMM) Genel Kurulu “2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin görüşmeleri”ne başlamak için saat 12.30’da, Kamutay Başkanı –AKP Tekirdağ Milletvekili- Mustafa Şentop başkanlığında toplandı.

Konuşma sırası gelen partim CHP’nin başındaki “adı lazım değil”, Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Cumhur İttifakı İktidarı’na ve sistem öncesi AKP iktidarlarına yönelik yerinde, çok doğru yergilerde bulundu.
Örneğin:
“Ya nasıl olur da bir kişi imzaladığı kararnamenin içini okumaz? Bakar ya içinde, bunda ne yazıyor. Katar sevdası gözlerini kararttı, öyle anlaşılıyor”
https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/Tutanak_B_SD.birlesim_baslangic?P4=23516&P5=H&page1=53&page2=53 dedi.

Neredeyse her sözüne, özellikle ve öncelikle AKP sıralarından laf atıldı.
Onlardan biri de Malatya AKP Milletvekili Öznur Çalık’tı.
Çalık, “adı lazım değil”in ağzından “Buradan ifade edeyim; hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın değerli arkadaşlarım. Türkiye büyük ülkedir, Türkiye bütün sorunlarını aşabilecek kadrolara da sahiptir, yetkinliğe de sahiptir. Hepimiz hep beraber alın terinden yana olacağız, https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/Tutanak_B_SD.birlesim_baslangic?P4=23516&P5=H&page1=55&page2=55
emekten yana olacağız, işçiden yana olacağız, çiftçiden yana olacağız” https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/Tutanak_B_SD.birlesim_baslangic?P4=23516&P5=H&page1=55&page2=556 sözlerini duyunca, oturduğu yerden yüksek sesle “Kadınlardan yana olacak mısınız?” diye sordu, şu yanıtı aldı:
“O pazar artıklarından beslenen ailelerin, çöp konteynerlerinden beslenen ailelerin ayıbını kaldırmak Allah’ın izniyle bize nasip olacak.
İlk seçimlerde demokrasiyi getireceğiz, ilk seçimlerde adaleti getireceğiz, ilk seçimlerde liyakati getireceğiz, ilk seçimlerde alın terinin ne kadar değerli olduğunu bütün dünyaya anlatacağız, ilk seçimlerde Türkiye Cumhuriyeti devletini Londra’daki tefecilerden kurtaracağız; herkesin bunu bilmesi lazım.”
Bunun üzerine, önce Amasya AKP Milletvekili Hasan Çilez “Aday olabilecek misin?” diye bağırdı, arkasından Kırıkkale AKP Milletvekili Ramazan Can “Aday ol, aday!” diye seslendi.
“Adı lazım değil”, Kamutay tutanaklarına göre şu karşılıkta bulundu:
“Değerli arkadaşlarım, hangi noktaya geldiniz? Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi? Kim söyledi?
Ben ne istiyorum? Ben tek adam rejimi istemiyorum. Ben ülkesinde esnafın ensesinde boza pişiren bir yönetim istemiyorum. Ben parlamenter sistem istiyorum, demokratik, halkçı, parlamenter sistem istiyorum. Ben her kuruşun hesabını veren bir siyaset anlayışı istiyorum. Ben tehdit edildiğim zaman mal varlığımla ‘Aramazsanız, incelemezseniz, şerefsizsiniz.’ diyen bir siyaset istiyorum. Ben siyaseti zenginleşme aracı olarak gören bir kültürden gelmiyorum, ben siyaseti halka ve hakka hizmet eden bir anlayıştan geliyorum. Ben hiçbir zaman, hiçbir yerde haram lokmaya el uzatmadım, kimsenin hakkını, hukukunu çiğnemedim. Her zaman, her yerde adaletten yana oldum, adaleti her yerde savundum.”
AKP’li Can “Aday ol o zaman!” diye ikinci kez laf attı.
“Adı lazım değil”, “Benim varlığımla beni tehdit edenlerin arkasında selam durmadım. Değerli arkadaşlarım, bugün, borç öderken borç alıyorsunuz. Borç ödemek için borç alıyorsunuz, borcun faizini ödemek için de borç alıyorsunuz. Evet, bu gerçekleri bilin. Hayat acı ama bu gerçekleri bilin” diye yanıt verdi.

“Aday olabilecek misin?”, “Aday ol, aday!” diye iki AKP’li Milletvekilinin laf atmaları üzerine “adı lazım değil”in “… Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi? Kim söyledi?” demesi beni endişelendirdi!

“Aday olabilecek misin?”, “Aday ol, aday!” sataşmalarının yanıtı, karşılığı “… Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi? Kim söyledi?” tümceleri mi olmalıydı?!

İki tümce, parti içi muhalefete ileti göndermek için bilinçlice mi söylenmiştir?
Öyle düşünüyorum.
Ama…
Yaşamını daha bir riske eder!
“Işıkçılar”ın Türkiye Gazetesi’nden Fuat Uğur’un yazdığı “Türkiye’yi allak bullak edecek ve kaos ortamına sürükleyecek bir olaya…”
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/616413.aspx sanki kendi elleriyle altyapı hizmeti sunar!
Şöyle:
Partim CHP’min Cumhurbaşkanı adayı olursa, Uğur’un yazısında konu ettiği “suikast”, geri dönüşü olmayan kesinlik kazanır!
Kamutay’ın 2’inci büyük siyasi partisinin Genel Başkanının ve Cumhurbaşkanı adayının suikasta uğraması, ülke ve dünyada o zaman “kaos” yaratır!

Aday olmasa da “öldürülme” olasılığı var görünüyor!
Olayı Türkiye’de gündeme getiren Fuat Uğur, linkini verdiğim 28 Kasım 2020 Cumartesi günlü yazısında ne diyor?:
“… küresel düzenin hedefinde.”
Yani “Glando”nun!

Böyle bir olayın olmaması, 1980 öncesi ve 1990-95 arası karanlık, kanlı günlerin geri gelmemesi, bir insanımızın dahi suikasta uğramaması, yaşamını yitirmemesi Tanrı’dan dileğimdir.

Şunu da belirteyim:
“Adı lazım değil” eğer Cumhurbaşkanı adı olur, alınacak ciddi ve sıkı önlemlerle de suikasta uğramazsa, Cumhurbaşkanlığı 1’inci tur seçiminde 3’üncü olur, 2’inci tura kalamaz; belki de, adaylığından ötürü, Cumhur İttifakı’nın adayı AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının 1’inci turda kazanmasına neden olur.
Çünkü:
Halkta karşılığı yok…

GERÇEK DÜŞMANI/DÜŞMANLARI BİLMİYOR, GÖREMİYORSA, SİYASADA VE PARTİM CHP’MİN BAŞINDA NE İŞİ VAR?!.

150 150 bakikarakol

Fuat Uğur “Cemaat darbe yapacak” diye bir yazı yazdı, kimse tınmadı.
Üç ay geçti.
Cemaat darbe yapamadı ama darbe girişiminde bulundu.
“Cemaat”in yeni adı artık “FETÖ” idi.
Fuat Uğur ise FETÖ darbe girişimini üç ay önceden yazan” olarak “tescil”lendi, Kamutay (TBMM) tutanaklarına girdi.

Kahin gibi olacakları önceden yazan (!) Fuat Uğur yaklaşık 2,5 yıl sonrasın denk gelen 28 Kasım 2020 Cumartesi günü, gene eski Cemaat’çi/FETÖ’cü kaynağından aldığı bilgiler ışığında bu defa da, Kamutay’ın 2’inci büyük partisinin başındakinin öldürüleceğini yazdı.
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/616413.aspx
“… bilen…” siciline karşın inanan çıkmadı.

Hakkını yemeyeyim…
Tele 1 TV kanalının sahibi-Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Prof. Dr. Emre Kongar’la hafta içi her gün saat 20.00-20.40 arası gerçekleştirdiği “18 Dakika” programında, Fuat Uğur’un yazdığı “suikast/öldürme” yazısını geçen hafta içinde her gece konu etti, yorumda bulundu, görüşlerini dile getirdi.
CHP Genel Merkez Yönetimi’nin harekete geçtiğini Yanardağ’dan öğrendim.
Kimi gazetelerin, internet basının haber yaptığını, kimi yazarların da köşelerinde işlediklerini gözlemledim.
İlk tepki veren olarak, etkilendim, sevindim.

Derken…
www.t24.com.tr internet gazetesinde 4 Aralık 2020 Cuma günü, spotu “Telefonlarımızın dinlendiğini, takip edildiğimi biliyorum; eşimin, çocuklarımın silah alıp beni koruyacak halleri yok!” olan, “Kılıçdaroğlu T24’te: İktidar HDP’yi parçalama arayışında; ‘İmralı’yı ikna edebilir miyiz’ diye bilgiler geldi” https://t24.com.tr/video/kilicdaroglu-t-24-te-iktidar-hdp-yi-parcalama-arayisinda-imrali-yi-ikna-edebilir-miyiz-diye-bilgiler-geldi,34492 başlıklı haber söyleşi yayınlandı.
Söyleşiyi –bana göre “adam gibi adam, gazeteci gibi gazeteci”- Murat Sabuncu yapmıştı.

Yandaş Türkiye Gazetesi’nin yandaş yazarı Fuat Uğur’un “Öldürülecek” diye yazdığı partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”, söyleşinin başlarında “Eleştiriye tahammül edemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız.
Eleştiri yaptığımız zaman tehditler geliyor, ‘dokunulmazlığınızı kaldıracağız’ diyorlar.
Bir siyasi iktidarın eleştiriye tahammülü kalmamışsa, bu pozisyona düşmüşse artık o ülkeyi yönetemez. Zaten şu anda Türkiye Cumhuriyeti devletinin yönetildiğini söyleyemeyiz. Bir kişi yönetiyor. Kabile devletlerinde bile ihtiyar meclisi olur, oturulur danışılır. Şimdi öyle bir şey yok kesinlikle. Ben yönetirim ben yaparım. Birisi itiraz ediyorsa, ‘Onun sesini kesmek için elimizden geleni yaparız’ diyorlar. Ama bu bizi yıldırmaz” diyor, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Kaldığım ev, gezdiğim yer, konuştuğum kişiler belli. Benim, eşimin çocuklarımın telefonlarının dinlendiğini gayet iyi biliyorum. Takip edildiğimi de gayet iyi biliyorum. Korumalar var. Ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar. Ama benden rahatsız olan ciddi bir kesim var. İktidar kanadı da rahatsız. Ülkeyi yöneten birisi, eğer çıkarı ya da tehdidi yeraltı dünyasından sağlayarak ‘Biz susturabiliriz’ gibi bir arayışa giriyorsa, orada demokrasi, insan hakları bitmiştir. Orada otoriter rejim daha da otoriter bir sürecin içine girmiştir. ‘Aksi bir şey söyleyeni susturacağız. Yeraltı dünyasını harekete geçireceğiz, susturacaklar’ bunu düşünüyorlar. Ama bu bizi korkutmaz. Onlar çok kısır ve dar düşünüyorlar. Sanıyorlar ki bir kişiyi ortadan kaldırdığınız zaman sorunlar çözülür. Sorunlar çözülmez, tam tersine Türkiye kaos süreci içine girebilir.”

Sabuncu “Aileniz nasıl karşılıyor?” diye soruyor; şu yanıtı alıyor:
“Onlar da endişe duyuyorlar, dikkat etmemi istiyorlar. Yapacakları pek bir şey yok, ne yapabilir ki. Bunların ellerine silah alıp beni koruyacak halleri yok. Biz her şeye rağmen bildiğimiz ve inandığımız yoldan devam edeceğiz. Eğer bir yerde, verdiğiniz mücadelede ülkenin çıkarı her şeyin önünde ise bizim hayatımız çok önemli değildir. Önemli olan bu ülkede herkesin huzur içinde yaşamasıdır. Bu herkes için geçerli olmalı.”

Ve…
Geçen Salı (1 Aralık 2020) günü de “Bir ön yargımız yok. Kimseye kinimiz de yok, intikam alma duygumuz da yok. Kimseyi tehdit etme gibi bir amacımız da yok…” tümceleriyle başladığı grup konuşmasını “Bir ülkenin cumhurbaşkanının mal varlığı, bir ülkenin cumhurbaşkanının mal varlığı, bu mal varlığı dolayısıyla tehdit ediliyor ve sonuç alınıyorsa, o ülkede o cumhurbaşkanı milli güvenlik sorunudur. Milli güvenlik sorunudur.
Bir daha söylüyorum: Bir ülkenin cumhurbaşkanı mal varlığı dolayısıyla tehdit ediliyorsa, o tehdidin sonucu egemen güçlerin talebi karşılanıyorsa, o Cumhurbaşkanı, o ülke için artık milli güvenlik sorunudur. İşin özeti budur değerli arkadaşlar.
Önümüzde bir takoz var, Türkiye’nin önünde bir takoz var. O takozun adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. O takozu Türkiye’nin önünden çekip çıkarmak bu milletin şerefli bir görevi olacaktır.”
https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-tbmm-chp-grup-toplantisinda-konustu-1-aralik-2020 tümceleriyle bitiriyor.

Hiçbir şeyin ayırtında değil!

Ülkenin, ülke halkının, Atatürk’ün, Atatürk’ün silah arkadaşlarının, Türk Ordusu’nun ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir numaralı düşmanın “emperyalist İngiltere”, İngiltere’nin kendisi gibi “emperyalist” ülkeler olduğunu, yüz kusur yıl önce Osmanlı’ya yaptıklarının aynısını şimdi ülkemize, halkımıza yaptırdıklarını, iç siyasaya yön verdiklerini vb göremiyor, anlayamıyor!
Göremiyor, anlayamıyor, siyasalar (politikalar) üretip geliştiremiyorsa, ne işi var siyasada, ne işi var Kamutay’ın 2’inci büyük partisinin başında?!
Yok, anlıyor, her şeyin ayırdında ama yapmıyorsa, lamı cimi yok, “görevli”dir!
“Siyasette yetersiz olabilirim ama ‘Hayır, ben görevli falan değilim” diyorsa; İngiltere’yi, NATO içindeki “gladyo”yu, gladyonun 1980 öncesi, 1990 sonrası ülkemizdeki “faaliyetleri”ni gündemine alacak, yaşamı pahasına üzerine gidecek ve Osmanlı’nın çöküş süreciyle ülkemizde yaşanan süreci anlaşılır dille halka tek tek anlatacak.
Yapar mı?
Yapmayacak!..

“KATAR’IN TÜRKİYEYİ BESLEMESİ” VE BUNDA 10 YILLIK DEMOKRAT PARTİ İKTİDARLARININ BÜYÜK PAYI!..

150 150 bakikarakol

Dün gece, izlediğim tartışı programı, reklama gidince, tv kanalları arasında gezindim.
Yandaş kanallardan birinde, yalaka gazeteci yazar (!) bayanla bay, Katar’a, Katar sermayesine, Katar parasına, Katar’ın ülkemize yatırımlar yapmasına, para akıtmasına vb karşı çıkılmasını anlayamadıklarını söylüyorlardı.
İstemeyerek, azıcık takıldım.
Tekrar edip duruyorlardı.
Ama ses tonları, vücut dilleri, söylediklerinde içten olmadıklarını, söylediklerine kendilerinin de inanmadıklarını ele veriyordu.
Ayırtında değillerdi.

Aynı gün öğle saatlerinde partim CHP’min başındaki Soroscu “adı lazım değil”in ziyaret ettiği Demokrat Parti’de söyledikleri kulaklarımda çınladı:
//Dün yine bir televizyon programında iktidar partisine destek veren bir kişi, eski milletvekili galiba şu açıklamayı yapıyor: “Ekonomik olarak -Katar için söylüyor- ekonomik olarak Türkiye’yi neredeyse en kritik dönemlerde besliyorlar, para aktarıyorlar. Katar en kritik dönemlerde Türkiye’yi besliyor.” Ne zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti Devleti Katar’ın beslemesi oldu? Buna itiraz eden var mı, bunu konuşan var mı, “Bu yanlıştır” diyen var mı, “Bunu düzelt, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Katar’ın beslemesi olamaz” diye “düzelt” diyen var mı? Yok. RTÜK var mı? RTÜK yok. Neden? Kanal yandaş kanal da onun için. Neden? Söyleyen AK Partili de onun için. Bundan daha ağır bir cümle olabilir mi? Bir daha söylüyorum: Bundan daha ağır bir cümle olabilir mi? “Katar Türkiye’yi besliyor.” Biz aç mıyız, biz el avuç açan bir devlet miyiz? Biz Katar’ın beslemesi miyiz? Tank palet fabrikasını bedava verdi. Niye bedava verdi? Besleme olduğun için mi? Bunların tartışılması lazım, bunların konuşulması lazım.// https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-ile-demokrat-parti-genel-baskani-gultekin-uysalin-ortak-basin-toplantisi-03-aralik-2020

Katılıyorum:
Bunların konuşulması, tartışılması gerek.

Ve…
Evet, çok doğru, çok yerinde tepki.
Her tümcenin altına imzamı atarım.
Bu sözleri eden AKP eski Milletvekili hakkında yargı süreci başlatılmalı.

Ne acıdır ki, başlatılmayacak.
Çünkü:
Söyleyen iktidardan…
Çünkü:
Söylediklerinin hepsi gerçek!
Yargı sürecinde, itiraf olacak, belgelenecek, kayıtlara geçecek.
Bu da, iktidarı, halk gözünde ciddi sıkıntıya sokar.

Bu, işin bir yönü…
Diğer yönü çok daha “vahim”!
AKP’li eski Milletvekilinin bu “Katar, Türkiye’yi besliyor” sözünü söylediğini dillendiren “adı lazım değil”, dillendirmekle ve “Bunların tartışılması lazım, bunların konuşulması lazım” demekle yetiniyor!
Çok yanlış!
Yetmez!
“Katar’ın, Türkiye’yi beslediği”nin konuşulması halka öyle bir anlatılmalı ki, halk, ülkenin kötü yönetim sonucu bu noktaya geldiğini/getirildiğini görsün, kavrasın, bilinçli seçmen olsun…

“Adı lazım değil” söylemlerini neden söylemde bırakıyor, eylemleştiremiyor?
Çünkü:
Görevli!
Çünkü:
Görevi bu!

“Ülke kötü yönetiliyor” gerçeğinin yanına, “Muhalefet bir o kadar kötü” gerçeğini iliştirmek gerek.

İnanmıyorum…
“Adı lazım değil”, yakın tarihimizi, Adnan Menderes Genel Başkanlığındaki Demokrat Parti’nin Atatürk Türkiye’sine, Atatürk Türkiye’si elerkisine (demokrasisine), demokratik, laik Cumhuriyet’ine vb ne büyük zararlar verdiğini bilmiyor olamaz!
Biliyor ve Demokrat Parti Genel Merkez’inde “Geldiğimiz, ziyaret ettiğimiz parti; demokrasiyi savunan, demokrasinin güçlenmesi açısından mücadele eden saygıdeğer bir parti, tarihsel kökleri olan bir parti. Demokrasiyi hepimiz savunuyoruz ve demokrasi için mücadele ediyoruz” sözlerini ediyor!

“Anca bir görevli böyle konuşur” diye düşünüyorum.
Son tümcesini de hiç inandırıcı bulmuyorum.

Ve…
Bugün Türkiye’nin, Katar’ın beslediği ülke olmasında, 10 yıllık Demokrat Parti iktidarlarının, yadsınamaz, görmezden gelinemez büyük payını da vurgulamalıyım…

TÜRKİYE SEVDALISI KATAR’IMIZ(!)IN ARKASINDA, TÜRKİYE DÜŞMANI, BRİTANYA (İNGİLTERE) KRALLIĞI/İMPARATORLUĞU VAR!..

150 150 bakikarakol

Çok çok özetle…

Katar da Katar!
Küçücük bir ülke ama zengin bir devlet.
Yönetimi Mutlak Monarşi.
El Thani Hanedanı yönetir.
1915’te Türk askeri Katar’dan çıkar.
Dünyanın baş belası Britanya (İngiltere) Krallığı işgal eder.
3 Eylül 1971’de bağımsızlığına kavuşur.
Özde “bağımsızlık” yoktur.
Sözde bağımsız olduğu açıklanan günden, günümüze kadar emperyalist İngiltere’nin egemenliği altındadır.
İngiltere’den habersiz kuş uçmaz.
İngiltere’nin izni, onayı olmadan bir iş, bir işlem yapılmaz, bir kuruş, bir çöp içeri girmez, dışarı çıkmaz.

Amerika gücüne, etkinliğine takılmayın.
Katar’da süper donanımlı askeri üssü olmasına karşın, 1800’lerde dünyanın jandarması Britanya İmparatorluğu’nun “vitrini”nden başka bir şey değil.

Bir zamanlar “Üzerinde güneş batmayan İmparatorluk” da denilen İngiltere’nin karizmasını, Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve O’nların komutasındaki Türk askeri, Çanakkale’de, Ulusal Kurtuluş Şavaşı’nda çizmiştir, “dünya jandarmalığı”na son vermiştir.
Bu yüzden…
İngiltere Krallığı, dünya lideri Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına, erinden generaline kadar Türk Ordusu’na “azılı düşman”dır!
“Düşman”ın gözü Türk yurdu Anadolu ve Trakya topraklarındadır.

Türk yurdundan, özellikle Müslüman ülkelerine örnek olan “Atatürk Türkiye’si” modelinden rahatsızdır.
Çünkü…
Egemenlikleri altında geri bıraktıkları, inim inim inlettikleri ülkelere, düşünce ışığı, aydınlanma, kalkınma, çağdaşlaşma, birey olma ışığı vb yayılmakta…

Yıllardır uyuttuğu halkların uyanışlarını, bölgedeki çıkarlarının korunması ve geleceği için “tehlike” görmekte.

Artık bilinmektedir ki:
Dünyadaki bütün Müslüman ülkelerinde görülen dinci gerici tarikat ve cemaatlerin ipi, emperyalist İngiltere’nin elindedir.
Yeşertir, besler, büyütür, Müslüman halkların ve elerkiyle (demokrasiyle) yönetilen ülkelerin içlerine salar, başlarına bela eder.

Küresel çıkarları uğruna yapamayacağı, yaptıramayacağı pislik yoktur.

Yahudileri, faşist Adolf Hitler’e kırdıran da emperyalist Britanya Krallığıdır.

Dünyada ilk ve tek Türk askerinden tokat yemiştir.
Bu tokat, dünya yönetiminden çekilip yerine perde gerisinden kumanda edeceği Amerika’yı oturtmuştur.
Şimdi…
Yeniden öne çıkmak istiyor.
Emperyalist ABD ile derin anlaşmazlıklarının ve kavgalarının özünde bu yatar.

Karizmasını çizen dünya lideri Kemal Atatürk’ten, dünya lideri Kemal Atatürk’ün silah arkadaşlarından, O’nların komutasındaki Türk Askeri’nden, yüz yıldan beri içinde yanan “intikam ateşi”ni söndürmek, Türk yurdu üzerindeki özlemlerine kavuşmak için, denetimindeki Katar’ı devreye sokmuştur.

1923 İzmir İktisat Kongresi ile Türk ekonomisine kanca atmıştır.
1938’lerin ortalarından itibaren Türk ekonomisini dışa, yani kendisine bağımlı hale getirmiştir.
Menderes iktidarlarıyla hem ekonomiyi, hem siyasi yapıyı çökertmiştir.
Osmanlıyı “Hasta adam” yaptığı gibi Türkiye’yi de aynı duruma sokmuştur.

Bugün Türkiye, yüz beş, yüz on yıl öncesi günlerini yaşıyor.
Borç batağındadır.
Borç arayışındadır.
Sattıkça satıyor.

O yıllarda kendisi de borç para verenlerdendir.
Bugün, egemenliği altındaki “Katar”ı kullanmaktadır.
Para karşılığı başta toprak, satılık ne varsa aldırmaktadır.

Bilmem, minnacık Katar’ın “Türkiye sevdası”nı anlatabildim mi?!

Bu ülkede siyasa yapanlar!
Siz ne yapıyorsunuz?!
Tanrı aşkına, ne yaptığınızın ayırtında mısınız?!
Değilseniz, olun!
Olmuyor, olamıyorsanız, biliniz ve kabul ediniz ki:
Osmanlıyı çökerken anlayışa sahip siyasilerden ayırtınız (farkınız) yok!

Şunu da biliniz k:
Bu yüce halk, gene Kemali Atatürk’ünü, Kemal Atatürklerini bulup çıkartacak, 2’inci Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı zaferle sonlandıracak, emperyalist İngiltere’ye ve beraberindekilere yenilgiyi tattıracak, aydınlık günlere yelken açacak!..

İMAMOĞLU’NA SUİKAST!.. VE “SÖZDE DOST KATAR”IN ARKASINDA EZELİ DÜŞMAN İNGİLTERE VAR!..

150 150 bakikarakol

İnternet gazetesi www.odatv4.com dün bütün gün manşetten duyurusunu yaptığı haberini, akşam saat 20.00’da patlattı.
Başlığı “İmamoğlu’na suikast” https://odatv4.com/imamogluna-suikast-01122040.html olan haber, özelde İstanbul, genelde Türkiye ve dünya gündemine bomba gibi düştü.
Gündemde başka konular vardı, hepsini altlara süpürdü.

Yandaş yalaka kafalar, sosyal basından gerçekleştirdikleri paylaşımlarla, istihbarat, emniyet birimlerini yalanlarcasına –kaldı ki o birimler doğruladılar-, vahşi terör örgütü IŞİD’in suikast düzenleyeceği İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ve ekibini suçladılar.
Şöyle:
“Böyle bir suikast planı yok, İmamoğlu’nun ekibi kendilerinden uyduruyor” diye…
Kendileri öyle ya!..
Hep böyle çarpıtıyorlar, sulandırıyorlar.
Gerçekleri karartarak, ülkeye ve halka zararlar veriyorlar!
Azıcık düşünseler, “Neden İmamoğlu? Neden IŞİD? IŞİD’in, İBB Başkanı ile ne alıp veremediği var? Neden bu zamanda?..” sorularını kendilerine sorar, öylesi abuk sabuk paylaşımlarda bulunmazlardı.

“Düşünce”den yoksun “yaratık”ları kendilerine “yandaş yalaka” yapıp “maşa” gibi kullananlar ise her şeyin ayırtındalar ve Türkiye gibi iç, dış düşmanları bol ülkelerde, ilkel siyasadan (politikadan) kaynaklanan “suikast”ın siyasetçilerin yazgısı olduğunu iyi bilirler.

Ayrıntıya girmeyeceğim…

İmamoğlu’na yönelik suikast olayı, psikolojik korku yaratmak için de olabilir, gündemi değiştirmek için de olabilir, gerçek” de olabilir.
İş odur ki, bu ve bu gibi olayları, vatandaşa hissettirmeden gizlice, sessiz sedasız önlemek.
“Cumhur İttifakı İktidarı”, “gerçekleşmesi”ne olanak tanımadığı “İmamoğlu’na suikast” olayının kamuoyuna sızmasına engel olamamıştır.
İsteyerek mi, istemeyerek mi?..
Bilemem.
Ama…
Her iki durumdan yararlanmıştır, yararlanacak.

Ülke yönetiminde de “başarılı” olamayan AKP ağırlıklı “Cumhur İttifakı İktidarı”, “suikastın söylentisi”nden dahi kazanım elde etmiştir.
En azından; ekonomik sıkıntı, işsizlik, dövizdeki tırmanış, hele de Katar’a satımlar gibi konularla dolu gündem değişmiştir.
Birkaç saatliğine, yarım günlüğüne de olsa bütün dikkatlerin “İmamoğlu’na suikast”ta toplanması, “Cumhur İttifakı İktidarı”na soluk aldırmıştır.
Küçümsenemez.

Neredeyse her “satış”ın altından “Katar”ın çıkması, halkımızda -giderek derinleşen- rahatsızlığa, kızgınlığa ve öfkeye neden olmuştur.

Düşünen her vatandaşımız, Katar’la bu kadar içli dışlı olmaktaki nedeni soruyor, sorguluyor!
“Kataristan mı olacağız?!” diyenlerimiz o kadar çok ki!..

Sahi…
İstanbul’un bir ilçesi büyüklüğündeki Katar ne ayak?!
Neyin nesi?!
Katar’dan neden ha bire milyon Dolarlar gelir?!
Bu kadar sıkı fıkı olmaktaki sır nedir?!

Uzatmayayım…

Şu kadarını söyleyeyim:
Sözde dost Katar’ın arkasında, ülkemizde gözü olan “ezeli düşman” emperyalist İngiltere var!
Vitrinde emperyalist Amerika’nın olduğuna bakmayın.
Nokta…

ÇOK DOĞRU SÖZLER EDEN DOĞRU PARTİ GENEL BAŞKANI RIFAT SERDAROĞLU BANA “ESKİ TÜRKİYE’NİN SİYASASI”NI TATTIRDI…

150 150 bakikarakol

Eski Adalet ve Doğru Yol Parti’li Milletvekili, Devlet Bakanı, Sağlık Bakanı, 25 Ağustos 2020’de resmi olarak siyasi yaşamımıza katılan Doğru Parti’nin Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu, dün gece 830 Kasım 2020 Pazartesi) Tele 1 TV kanalında Tunca Mollaveisoğlu’nun canlı yayınlanan “Anında Manşet” programındaydı.
Halkın çok rahat anlayacağı, unutmayacağı, düşünüp yorumlar yapacağı, kararlar alacağı “doğru sözler” etti.

İzlerken, “Eski Türkiye”min siyasasının, siyasetçisinin kokusunu, tadını aldım!
Ne de özlemişim!
Mutlu oldum!
Derin derin soludum!
45 dakikalık canlı yayında yakın geçmişimizi yaşadım!

Canlı yayının videosunu bulup defalarca izleyeceğim.
Size de öneririm…
Partim CHP’min, İyi Parti’nin, Saadet Partisi’nin, Deva ve Gelecek partilerinin yönetimlerine de…
Muhalefetin nasıl yapıldığını, anlatılmak istenilenin halka nasıl anlatılacağını öğrensinler!
“Diplomat dil” ile halka bir şey anlatamayacaklarını görsünler, anlasınlar!

Doğru Parti yönetimine de önerim:
Anılan programın videosunu çoğaltsınlar, bütün teşkilatlarına göndersinler.
Dahası…
Adlarını sıraladığım siyasi partilere, demokratik sivil toplum örgütlerine, sendikalara vb de göndersinler.

Çoban Hareketi’ni “Doğru Parti” adı altına siyasallaştırmayı başaran Rıfat Serdaroğlu’nu izlerken birkaç not aldım, iki kare fotoğraf çekerek, twitter hesabımda paylaştım.
İlkini saat 21.23’te…
“DOĞRU PARTİSİ GENEL BAŞKANI RIFAT SERDAROĞLU CİDDİ ÖNEMLİ AÇIKLAMALARDA BULUNUYOR…” https://twitter.com/BakiKarakol/status/1333476854011981827 diye yazarak…
İkincisini saat 21.32’de…
DOĞRU PARTİ GENEL BAŞKANI RIFAT SERDAROĞLU: “YÖNETENLERİN HATALARI OLABİLİR AMA TÜRKİYE’Yİ SOYMAYA HAKLARI YOK.” diye…

Yazı konusu yapacağımı baştan düşünemediğim için çokça not almadım; başka konular vardı, onları yazacaktım.
Her dakikada duyduklarım, yazacağım konuyu öteletti ve çok not almamanın pişmanlığını yaşattı.

Usumda kalanlarla yetineceğim.
Hoşgörün.

“Salı çığırtkanları”na ya da “Salı muhalefetçileri”ne, Salı günleri grupta konuşma yapmakla, muhalefet edilemeyeceğini anımsattı, örnekler sundu…

Her ailede “hayırlı, hayırsız evlat” olabileceğini vurguladı, AKP’yi kastederek, “Bunlar nankör” dedi…

Hırsız siyasetçiyi vatandaşın seçtiğinin altını çizdi, vatandaşları duyarlı/dikkatli olmaya çağırdı…

Katar yönetiminin para konusunda cimri olduğunu, kendi parasını ülke dışına çıkarmadığını, birilerinin paralarını kendi parası gibi kullandığını söyledi…
(… birilerinin paraları… diyerek acaba kimleri kastetti?!. Umarım ileriki günlerde açıklar, öğrenmiş olurum, oluruz.)

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın, Türkiye’nin ve AKP’nin başını ağrıtacağını işaret ettiği İranlı “Reza Zarrab” adını neden ağızlarına almadıklarını ve neden “Zarrab Davası” konusunda konuşmadıklarını sordu…

AKP ve tek adam baskısından korkmadıklarını, merkez sağda gençlerle siyaset yapacaklarını, “Genel Başkanlığı” onlardan (kız veya erkek) birine bırakacağını vb sözlerine ekledi…

“BİR CANIM VAR, MEMLEKETİME, BAYRAĞIMA, VATANIMA FEDA OLSUN” HAYKIRIŞINDAN 4 GÜN SONRA FUAT UĞUR’UN “SUİKAST” YAZISI RASTLANTI MI?!.

150 150 bakikarakol

Emperyalist ABD’nin kanlı bıçaklı olduğu, ambargo bombardımanına tuttuğu İran’ın, nükleer programının kilit isimlerinden Muhsin Fahrizade’nin suikasta uğrayıp yaşamını yitirdiği https://odatv4.com/asil-amac-neydi-29112009.html gün (28 Kasım 2020 Cumartesi) “Işıkçılar”ın Türkiye Gazetesin’de Fuat Uğur’un //Kılıçdaroğlu kendisine “Çakıcı’ya sataş” diyenlerin tehlikeli niyetini biliyor mudur?”// https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/616413.aspx başlıklı yazısı yayınlandı.

Yazı, aynı gün, internet gazeteleri, gazetelerin internet siteleri manşetten gördü.
Örneğin:
www.gercekgundem.com “Fuat Uğur açık açık yazdı: Kılıçdaroğlu öldürülecek” başlığı ve “Tehditlerin ardından hükümet medyasında senaryolar başladı: “Tıpkı Karlov suikastındaki gibi bu kez Kemal Kılıçdaroğlu’na tetiği doğrultacak…” https://www.gercekgundem.com/siyaset/233257/fuat-ugur-acik-acik-yazdi-kilicdaroglu-oldurulecek spotuyla…
www.odatev4.com da “Hükümet medyası bunu açık açık yazdı: Kılıçdaroğlu öldürülecek” başlığı ve “Tehditlerin ardından hükümet medyasında senaryolar başladı: “Tıpkı Karlov suikastındaki gibi bu kez Kemal Kılıçdaroğlu’na tetiği doğrultacak…”
https://odatv4.com/kilicdaroglu-oldurulecek-28112039.html spotuyla…

Yazıyı, www.turkiyegazetesi.com.tr ‘nin https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/616413.aspx linkinden okudum.

Bitimine 33 gün kalan 2020 yılında ülkemizde böyle bir yazının yazılması, yayınlanması ağırıma gitti!
Kahroldum!
Ama…
Öz evlatlarını boğduran “Cihan Padişahları”mızı, CHP Genel Başkanı merhum Bülent Ecevit’e, BBP Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na, bu ulusun yurtsever aydınlarına, bilim adamlarına, yazarlarına, gazetecilerine vb düzenlenen suikastları anımsadım.
İnsanlığımdan utandın!
İstemeyerek, kabullendim!
“Olabilir!..” dedim.

Ne ülkemizde, ne dünyamızın hiçbir ülkesinde siyasi söylem ve eylemlerinden ötürü tek bir kişi dahi suikasta uğramasın!..
Ancak…
Hak edenin de yargılanmasını isterim!

“FETÖ Darbe girişimi”ni, üç ay önceden (20 Nisan 2016) yazan Fuat Uğur dikkate alınmamıştı.
Bu defa alınır mı?..
Gözlemlediğim kadarıyla, bu defa da alınmadı…
Bence…
Suikast kesin olacağından değil, olabileceği olasılığı da düşünülüp dikkate alınmalıdır.

Fuat Uğur “Bizim Ümit Akdemir” dediği FETÖ cemaatinin eski üyesi kaynağının verdiği bilgiler ışında kaleme aldığı //Kılıçdaroğlu kendisine “Çakıcı’ya sataş” diyenlerin tehlikeli niyetini biliyor mudur?”// başlıklı yazısında at izini it izine karıştırsa, gün, saat, yer yazmasa da, suikastın nasıl biri tarafından ve nasıl gerçekleşeceğini veriyor.

Suikast gerçek olabileceği gibi korkutma amaçlı da olabilir.
Yazıdan ikisinin kokusunu aldım.
İkisi de ürkütücü, çok tehlikeli!
Bana, 12 Eylül 1980 öncesi kanlı süreci anımsattılar!
Umarım, dilerim usu (aklı) başında düşünülür, hareket edilir, 40 yıl önce yaşadığımız karanlık ve kanlı günleri 40 yıl sonra yaşamamıza izin verilmez!

Aman, verilmesin!

Aman, emperyalistlerin ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki çıkarları uğruna, ülkemizde gene oluk oluk kardeş kanının akmasına, akıtılmasına olanak tanınmasın!

12 Eylül faşist askeri darbede kendisi de “Diyarbakır’a sürgün”e gönderilen, 3 yıl orada kalan Fuat Uğur “Küresel Çete ve Türkiye’deki maaşlı elemanları” diye yazarken “Gladyo”yu unutmamalıydı, zaçık açık yazmalıydı.

Uğur’un yazısından ayrı ama yazı içeriği ile ilişkilenebilecek bir siyasi söylem dikkatimi çekti:
12 Eylül darbecilerin, MHP ve Ülkü Ocakları’ından tek tutuklamadıkları Devlet Bahçeli, Genel Başkanı olduğu MHP’nin 24 Kasım 2020 Salı günkü grup konuşmasında “Kılıçdaroğlu hakkında Başkanlık Divanı üyesi üç değerli arkadaşımızın hazırlayıp Cumhuriyet Savcılığına bildirdiği şikayet dilekçesinin bir fezleke olarak TBMM gelmesi önemli bir gelişmedir.
Acil beklentimiz, Kılıçdaroğlu hakkında düzenlenen fezlekenin genel kurula kısa süre içinde intikal etmesi ve karara bağlanmasıdır”
http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4739/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_24_Kasim.html dedi.
Bunun üzerine birkaç saat sonra da “adı lazım değil” grup konuşmasında hiddetli bir biçimde şu tümceleri etti:
“Eğer benim dokunulmazlığımı kaldırmazsanız namertsiniz, vatan hainisiniz. Sizden mi korkacağım ben? Söyledim, yine söylüyorum. Bir canım var memleketime, bayrağıma, vatanıma feda olsun.”
https://odatv4.com/dokunulmazligimi-kaldirmazsaniz-namertsiniz-vatan-hainisiniz-24112031.html

“Bir canım var memleketime, bayrağıma, vatanıma feda olsun” haykırışından 4 gün sonra Fuat Uğur’un anılan yazısı rastlantı mı?!.

YARGILANDIKLARINDA, AKP GENEL BAŞKANI CUMHURBAŞKANI DA, BAHÇELİ’Yİ SORUMLU TUTACAK…

150 150 bakikarakol

Gözlemim, izlenimim şu:

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile kendisine verilen “aşırı yetki” ve bu “aşırı yetkiye dayanarak, aldığı kararlardan, uyguladığı işler”den, iktidardan düştüğü an yargılanacağını;
iş, aş, makam, mevki verdiği, “Sana canımız feda…” diyenlerin “Suçsuzuz. Her ne yaptıysak, onun talimatlarıyla yaptık; yapmasaydık, başımıza geleceklerden korktuk…” ifadeleriyle suçlanacağını;
böylesi “tanıklar”ın söyleyecekleriyle hüküm giyeceğini;
bu sürecin bütün sorumluluğunun, yükünün üzerine yıkılacağını
vb
gördü, kabullendi ve düşündü.
Savunmada sunacağı inandırıcı verilere gereksinimi vardı.
Buldu.
Kimseyle paylaşmadı.
Harekete geçti.
Sessiz ve derinden uygulamaya soktu.

Son bir yıldan bu yana, “Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın küçük ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, ittifak içinde “etkili” olduğu, büyük ortak AKP’nin Genel Başkanı Cumhurbaşkanına her dediğini yaptırdığı, her istediği kararı aldırdığı vb yazılır, çizilir, konuşulur oldu.

Yazanlardan biri de bendim…

Şu günlerde ne konuşuluyor, yazılıyor, çiziliyor dersiniz?
AKP’nin MHP tarafından kuşatıldığı…
MHP’nin AKP’yi teslim aldığı…

Gelecek Partisi Genel Başkanı eski AKP’li Bakan, Başbakan Ahmet Davutoğlu her keresinde benzer içerikte sözler etti, ediyor, edecek de.
Başka siyasiler de…
İç siyasa yazarları da yazdılar.
En son, partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”, 24 Kasım 2020 Salı günkü grup konuşmasında “Ak Parti içinde iyi niyetle çözüm üretmek isteyenler var” dedi ekledi:
“Ama küçük ortak büyük ortağı esir almış. Ak Parti gibi Türkiye’yi tek başına 18 yıl yöneten bir partinin küçük ortak tarafından esir alınması Türkiye’nin yönetilmediğini gösteriyor” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/kilicdaroglu-kucuk-ortak-buyuk-ortagi-esir-almis-6140479/

İşte bu konuşmalar, söylemler, bu içerikte yazılar, haberler, yorumlar, karikatürler vb AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının yargılanma sürecindeki savunmalarında dile getireceği veriler olacak…
Kararlarında, uygulamalarında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin etkin kuşatması, baskısı altında kaldığını söyleyecek.

Etkili olacak mı?

Yargıçlar dikkate alacaklar mı?
Alsalar, ne derece alacaklar?

Öngörüm yok…

Ama…
O yargılamada, bu verilerle kalmayacağını, Devlet Bahçeli ile ilgili “özel bilgiler” sunabileceğini düşünüyorum.
Belki de, Bahçeli ile ilgili özel bilgiler için çoktan düğmeye basmıştır.

Devlet Bahçeli’yi, yakınındakilerin bile göremediği, ayırtına varamadığı “geri plan”da kalmayı ve geri planda kalarak çok işler yapmayı, yaptırmayı ustaca bilen Mareşal Fevzi Çakmak’a benzetirim.
Bahçeli için “2’inci Mareşal Fevzi Çakmak” derim.
Öyle olmasaydı, Devlet Bahçeli de, ülkücü ve partili arkadaşları gibi 12 Eylül faşist askeri darbede gözlem altına alınırdı, işkenceden geçirdi, cezaevine konurdu, yargılanır ceza alırdı…

O süreci yaşayanlardan Yaşar Okuyan şu aralar nedense suskun!

Şimdilerde değil ama AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, savunmalarındaki sunumlarıyla “deşifre” olacak Devlet Bahçeli de boş durmayacak; AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı hakkında “bildikleri”ni bir bir dökecek.

Öyle düşünüyorum…

Kaçınılmaz gerçekleşecek yargılamanın, evrensel hukuk ve yargı sınırları içinde yapılıp sonlanması, asla hukuk dışı, ilkel kararlar alınmaması, tarihimize “ikinci kez kara leke” düşmemesi Atatürkçü bir yurtsever olarak, dileğimdir…

1975’LERDE “AKADEMİSYEN” DEVLET BAHÇELİ SANKİ ÇAKICI VE ARKADAŞLARININ SİCİL AMİRİ!..

150 150 bakikarakol

“Alaattin Çakıcı benim dava arkadaşımdır. Bu bir.
Alaattin Çakıcı şehidimizin oğludur. Bu iki.
Alaattin Çakıcı vatan ve millet sevdalısıdır. Bu üç.
Alaattin Çakıcı üzerine atılı suçların bedelini yaklaşık 20 yıl cezaevinde kalarak ödemiş bir ülküdaşımızdır. Bu da dört.
Kılıçdaroğlu anlar mı bilemem, yine de söylemek durumundayım.
Ülkücüden mafya, mafyadan da ülkücü olmaz, olamaz.
Alaattin Çakıcı’nın bu devlete, bu millete nasıl hizmet ettiğini bilenler bilir, bilmeyenler de kendileri bilir.
Kılıçdaroğlu’nun Alaattin Çakıcı’ya mafya lideri, yer altı dünyasının karanlık yüzü demesi bizim nezdimizde yok hükmündedir.
Çakıcı, bebeklere kurşun sıkmadı, karakolları ateşe vermedi, askerimize, polisimize silah çekmedi, yollara mayın döşemedi, millete ve vatana ihanet etmedi.
Kılıçdaroğlu eğer mafya görmek, mafyayla tanışmak istiyorsa birlikte yol yürüdüğü, birlikte anayasa hazırladığı teröristlere baksın, onların yüz hatlarını dikkatle incelesin.
Alaattin Çakıcı ve onu gibi arkadaşlarımız bir dönem Türk devletine karşı saldırı ve suikast düzenleyen terör örgütleriyle korkusuzca mücadele etmiştir.
Kılıçdaroğlu sokağa çıkmaya korkarken, onlar mesela 31 diplomatımızı şehit eden ASALA terör örgütünün peşine düşmüşlerdir.
Devlet ve millet namına gövdelerini taşın altına koymuşlardı.
Ermeni terör örgütlerinin eylemleri neticesinde 1970’ler ve sonrasında 58’i Türk vatandaşı olmak üzere 77 kişi hayatını kaybetmiş, çok sayıda kişi yaralanmıştı.
Kılıçdaroğlu bu işlerden anlamaz, tehditler karşısında sıcak yatağından başını kaldıramaz.” http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4739/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_24_Kasim.html

Bu sözleri söyleyen, “Cumhur İttifakı”nın ve Cumhur İttifakı İktidarı”nın ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’dir.
Önceki gün (24 Kasım 2020 Salı) partisinin grup toplantısında söyledi.
1975’lerde “akademisyen” Devlet Bahçeli bu sözleriyle sanki Alaattin Çakıcı ve arkadaşlarının sicil amiri!..

Adana ve İstanbul’da özellikle “özel kolejler”de okuması dikkat çeken Devlet Bahçeli, grup konuşmasında bu sözlerle de kalmıyor, “Ne hazin ve hüsran verici bir çelişkidir ki, Kılıçdaroğlu’na göre terörist Demirtaş hakkındaki iddianameleri bir madalya olarak göğsünde taşımalıdır.
İP Başkanı’nın evine de kahvaltıya gidebilecektir.
Peki, asıl mafya, asıl yer altı dünyasının elamanı Demirtaş değil midir?” dedikten sonra şöyle sürdürüyor:
“Kılıçdaroğlu hakkında Başkanlık Divanı üyesi üç değerli arkadaşımızın hazırlayıp Cumhuriyet Savcılığına bildirdiği şikayet dilekçesinin bir fezleke olarak TBMM gelmesi önemli bir gelişmedir.
Acil beklentimiz, Kılıçdaroğlu hakkında düzenlenen fezlekenin genel kurula kısa süre içinde intikal etmesi ve karara bağlanmasıdır.”

Bir siyasi parti Genel Başkanı, bir başka siyasi parti Genel Başkanı için nasıl böyle konuşur, istemde bulunur?!

Böyle bir istemin yerine getirilmesi demek, ülkenin ikinci büyük siyasi parti Genel Başkanının dokunulmazlığının kaldırılması, cezaevine konulması demektir!

Dehşet verici!
Ve dehşet verici ilkel, gerici bir anlayış!

Böylesi çağdışı “istem” sahibi Bahçeli’nin “ipliğini pazara çıkarma”sı gerekenlerin başında gelen, “hakkında fezleke düzenlenmesi” istenen Genel Başkan “adı lazım değil” ne yapıyor?!
Evlere şenlik!
Aynı günkü (24 Kasım 2020 Salı) grup konuşmasında esip gürlüyor, “Eğer benim dokunulmazlığımı kaldırmazsanız namertsiniz, vatan hainisiniz. Sizden mi korkacağım ben? Söyledim, yine söylüyorum. Bir canım var memleketime, bayrağıma, vatanıma feda olsun” https://odatv4.com/dokunulmazligimi-kaldirmazsaniz-namertsiniz-vatan-hainisiniz-24112031.html diyor.

Geçiniz bunları geçiniz!

Genel Başkanı olduğunuz partiye kazandırdığınız(!) MHP ve Ülkü Ocakları kökenli iki üyeniz var.
Onlar, Devlet Bahçeli’nin geçmişini çok iyi bilirler.
Örneğin: 1980 12 Eylül faşist askeri darbe sürecinde, gözlem altına alınmayan, sorgudan geçmeyen, işkence görmeyen, cezaevlerine konmayan, hapis cezaları almayan MHP’li ve Ülkücü kalmazken, Devlet Bahçeli’ye dokunulmamasındaki ve de Bahçeli’nin, Alaattin Çakıcı ile arkadaşlarını “sicil amirleri” gibi koruyup kollamasındaki sırrı/gizi size çok güzel rapor ederler.
Dahası…
Partiden hangi Milletvekiline “Devlet Bahçeli çalışması” görevi verilse, her şey çorap söküğü gibi sökülecek, karanlıkta kalanlar aydınlanacak.
Neden böyle bir çalışma düşünülmüyor, başlatılmıyor, yürütülmüyor da, kuru gürültü yapılıyor, iç boş söylemler yeğleniyor?!

Şundan:
https://twitter.com/BakiKarakol/status/1331505570549993472/photo/1 linkindeki raporu yazanların ve uygulayanların, uygulatanların işbirlikçilerinden, hizmetlilerinden biri!..

Ne acı!..

“Adı lazım değil”in, “Ak Parti içinde iyi niyetle çözüm üretmek isteyenler var ama küçük ortak büyük ortağı esir almış. Ak Parti gibi Türkiye’yi tek başına 18 yıl yöneten bir partinin küçük ortak tarafından esir alınması Türkiye’nin yönetilmediğini gösteriyor” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/kilicdaroglu-kucuk-ortak-buyuk-ortagi-esir-almis-6140479/ tümceleriyle de yardımcı olduğu AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının ayırtına vardığı şeyi yarın yazacağım…

BAHÇELİ, ARINÇ’A “ASLINA MI ÇEKİYORSUN, NESLİNE Mİ ÖZENİYORSUN?” SORUSUYLA NEYİ VURGULUYOR?!.

150 150 bakikarakol

AKP-MHP oluşumlu “Cumhur İttifakı’nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın küçük ama “etkili” ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin dünkü (24 Kasım 2020 Salı) grup konuşmasında, AKP’nin kurucusu, AKP eski Milletvekili, eski Bakan, Kamutay (TBMM) eski Başkanı, dün akşam saatlerine kadar Cumhurbaşkanlığı İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç için “çok ağır sözler” etti.

Şöyle:

“Halen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi olan siyaset eskisi bir şahsın, televizyona çıkıp Sorosçu Osman Kavala ile terörist Demirtaş’a güzellemeler yapması kelimenin tam anlamıyla çarpıklık, hatta ahmaklıktır.
Bu şahsın iki suçlunun serbest bırakılmasını istemesi suçluyu övmektir, suça iştiraktir, ihanete yataklıktır.
Terörist Demirtaş’ı ve Kürt kökenli kardeşlerimizi tanımak için Devran isimli hikâye kitabının okunmasını öneren bu gafil terör propagandasını alenen, milletimizin gözünün içine baka baka yapmıştır.
Sayın Arınç, biz Kürt kökenli kardeşlerimizi bir teröristin anlatıldığı kitaptan değil, hayatın bizatihi içinden, milletimizin şerefli mensubu olmalarından, anıda, acıda ve gelecekte birlikte olmamızdan tanıyor ve onlara baktığımız zaman tıpatıp kendimizi görüyoruz.
Devran isimli kitap bir terör anlatısıdır.
Devran isimli şahıs bir teröristtir. Yazan da teröristtir.
Demirtaş’a masum gözüyle bakıyorsan, teröristlerin saldırısıyla şehit olan Yasin Börü’ye, Eren Bülbül’e, 11 aylık Bedirhan bebeğe ne diyeceksin?
Emzikli bebeklerin öldürülmelerini nasıl anlatacaksın?
Hamile kadınlarımızın kurşunlanmasını nasıl yorumlayacaksın?
6-8 Ekim olaylarında katledilen 53 insanımızı nasıl izah edeceksin?
Sayın Arınç nereye varmak, ne yapmak istiyorsun?
Aslına mı çekiyorsun, nesline mi özeniyorsun?
Nedir seni teröristlere sempatiyle baktıran?
Sen Devran’ı bırak da Mehmetlere bak, belki olmayan vicdanın kanar.
Sen terör kervanına girmeyi bir kenara bırak da, millet ne diyor, tarih ne diyor, şühedamız ne diyor ona dikkat et, bunları kendine rehber tayin et.
Özgürlükçü düşünelim diyor, yani demek istiyor ki, teröristler serbest kalsın, Türkiye’ye kast edilsin.
Bu ahlaksız bir üslup, akılsız bir teklif değil midir?
Neyin özgürlüğü, elinde silahla dağda gezene özgürlük değil, milletin demir yumruğu layıktır.
Bülent Arınç Türkiye’ye kim tuzak kurmuşsa, Cumhur İttifakı’na kimler hasımsa, iç barış ve huzur ortamını kimler bozmak istiyorsa onlara muhabbetle yaklaşmaktadır.
Gezi olaylarının sponsoru olan Sorosçu Osman Kavala’nın, özgürlükçü düşünerek serbest kalmasını gündeme getirmek hangi akıl ve mantığın ürünüdür?
Aynı görüşü CHP de seslendirmektedir.
Kaldı ki, CHP’li sözcüler Arınç’ı vicdan olarak tanımlayıp takdir etmişlerdir.
O halde vicdanı yeniden tarif etmek hepimiz için ana görevdir.
Merhum Nurettin Topçu der ki, vicdan, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt etme melekesidir.
Bu tefriki, bu tespiti yapamayanların vicdanı yoktur, vatan sevgisi yoktur, bir gözleri Pensilvanya’da, diğeri de Kandil’dedir.
Anlaşılan zillet yeni isimleri devşirmektedir.
Yıkım kadrosuna yenileri katılmak için hazırda beklemektedir.
Demirtaş teröristtir, Devran isimli kitap terör propagandadır.
Bizim nazarımızda aksini iddia eden kim olursa olsun bölücüdür, terörsevicidir, fitnenin elebaşıdır.” http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4739/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_24_Kasim.html

Dedim ya, çok ağır sözler!

Hele şu üç soru:
“Sayın Arınç nereye varmak, ne yapmak istiyorsun?
Aslına mı çekiyorsun, nesline mi özeniyorsun?
Nedir seni teröristlere sempatiyle baktıran?”

Hele de şu “Aslına mı çekiyorsun, nesline mi özeniyorsun?” sorusu!

Bu soruya dikkat kesiliyorum!
Altında “büyük bir anlam” var!
Ne olduğunu Devlet Bahçeli biliyor!
Ve…
Nereden biliyor?!

Bülent Arınç, kurucusu olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’nden değil ama Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyeliği’nden istifa ettiğini https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/son-dakika-bulent-arinc-istifa-etti-6139457/ açıklarken, Bahçeli’nin bu zehir zemberek “çok ağır” sözlerine, tek sözcük etmedi.
Yoksa…
“Etmemesi” için uyarıldı mı?

Şu soruları da sorayım:
Arınç, Bahçeli’nin karşı çıkması ve istemde bulunması üzerine mi görevden alındı?
Bahçeli’nin bu kadar etkili olmasının nedeni ve kaynağı ne?
Bahçeli “yaptırım gücü”nü nereden alıyor?
Arınç’ın istifasının kabul edilmesinde özne neden “Cumhur İttifakı” ve “Cumhur İttifakı İktidarı”?
Arınç, kurucusu olduğu AKP’den de ihraç edilecek mi?
Arınç’ın ihracı AKP’de nasıl bir durum ve kamuoyunda da nasıl bir algı yaratır?

Şu öngörümle bitireyim:
İstenildiği kadar sahiplenilsin, “güçlülüğü” vurgulansın; emperyalist projeler “Yeşil Kuşak”, “Ülkücü Kuşak”, “Cumhur İttifakı”, “Cumhur İttifakı İktidarı”, “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” çatırdamanın ötesinde, ç ö k ü y o r !..