Posts By :

bakikarakol

“ASKIDA EKMEK” KRİZ ÇIKARIR MI, “CUMHUR İTTİFAKI”NI VE “İKTİDARI”NI DAĞITIR MI?..

150 150 bakikarakol

20 Şubat 2018’de “Cumhur İttifakı”nın “resmi” olarak gerçekleşmesinden 4 ay 6 gün sonra 24 Haziran 2028’de yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimi’nden 1 ay 2 gün sonra (26 Temmuz 2018), MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ekmeğe yapılan zamdan ötürü “Askıda Ekmek Kampanyası”nı başlattı.
MHP’nin içinde yer aldığı “Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın büyük ortağı AKP’den olumsuz tepki gelmedi; hoşnut olanalar vardı.
Kampanya, vatandaşlar arasında ilgi gördü; kimi fırınlarda uygulandı.

Aradan 2 yıl 3 ay 10 gün geçti.
26 Temmuz 2018’den, 16 Ekim 2020 Cuma gününe gelindi.
Gündem bombardımanı altında bunalan Türkiye’nin gündeminde gene ekmek zammı vardı.
“Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın küçük ama etkili ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Ekmek fiyatlarındaki artış dikkatle takip edilmeli. Bu sebeple ‘askıda ekmek’ projesini başlatıyorum. Hali vakti yerinde her vatan evladı, kendisine en yakın ekmek fırınına gitmeli, eğer 2 ekmek alacaksa 3 ekmek parası ödemeli. Unutmayalım ki inancımız ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’ esasına dayanmaktadır” diyerek, ikinci “Askıda Ekmek Kampanyası”nı başlattı.

Bu defa yerildi.
Çünkü…
“Cumhur İttifakı”nın “Cumhur İttifakı İktidarı”, ekonomik alanda da başarılı olamamıştı, vatandaşı “askıda ekmeğe muhtaç” etmişti.

Bahçeli’nin “Askıda Ekmek Kampanyası”nın ikincisini başlattığı 16 Ekim 2020 Cuma gününden üç gün sonra, 19 Ekim 2020 Pazartesi günü, İstanbul MHP Milletvekili ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Edip Semih Yalçın, “@E_SemihYalcin” twitter hesabından şunları paylaştı:
“Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin başlattığı askıda ekmek kampanyası bazı ciğersizlerin midesine dokundu. Aşımızı taşa çevirenler, soframıza tefrika taşıyanlar, huzurumuza kaos doğrayanlar iş başında. Haramla beslenip zehir kusan tipler helal lokmanın değerini ne bilsin! Kimselere ahvalini açmadan ihtiyacını gidermenin tat ve saffetini utanmazlar nasıl hissetsin!
Askıda ekmek, asil ve âlicenap ecdadımızın yüzlerce yıllık tesanüt geleneğinin bugüne yansımasıdır. Yaralamadan yardım etme, incitmeden paylaşma inceliğinin muazzam bir tezahürüdür.
Askıda ekmeğe siyaset katmak ve bundan suni gündemler icat etmek; milletin aşına kir akıtmaktır, ekmeğine zehir sürmektir, sofrasına necaset bulaştırmaktır. Askıda ekmek kampanyasından ekonominin batakta olduğu, milletin fakrüzaruret içinde kaldığı çıkarımında bulunan densizler çekilin! Millî kültürümüzün yüksek değerlerini mülevves ellerinizle kirletmeyin.” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/mhpden-elestirilere-tepki-ekonominin-batakta-oldugu-cikariminda-bulunan-densizler-cekilin-1774580

Ortalık karıştı.

“Bahçeli, askıda ekmek kampanyasını bir de değil, iki kere neden başlatmıştı?
Yalçın, unutulup giden olayı 3 gün sonra neden gündeme taşmıştı?” diye soruları ve tartışılır oldu.

Sahi…
Dertleri, amaçları neydi?!

Yalçın’ın alevlendirdiği 19 Ekim 2020 Pazartesi günü, Deniz Zeyrek’in “Askıda ekmek varken Erdoğan seçime gitmez” başlıklı yazısı Sözcü Gazetesi’nde çıktı.
Zeyrek yazısını şöyle bitiriyordu:
//Desteklediği iktidar “Türkiye uçuşa geçti” açıklamaları yaparken, Bahçeli’nin başlattığı kampanya ülke gerçeğini bütün netliğiyle gün yüzüne çıkardı.
Muhalefet aylarca uğraşsa bunu yapamazdı.
Emin olun, bilgiyle yazıyorum, kampanya en çok AK Parti’yi rahatsız etti.
Bize hep soruyorsunuz ya “erken seçim olur mu” diye…
“Askıda ekmek varken Erdoğan seçime gitmez” diyorum.Çünkü askıda ekmek varsa Türkiye’yi halihazırda yönetenler için sandıkta iktidar yoktur.// https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/deniz-zeyrek/askida-ekmek-varken-erdogan-secime-gitmez-6086947/

“Emin olun, bilgiyle yazıyorum” diyen Zeyrek’in “Kampanya en çok AK Parti’yi rahatsız etti” saptamasına ve vurgusuna katlıyorum.
AKP’liler çok rahatsızdılar.
Rahatsızlıklarını, huzursuzluklarını, “korkularını” yüz ifadelerinden, gözlerindeki boş bakışlardan ve seslerindeki titremeden belli ediyorlardı.
“Cumhur İttifakı” ve Cumhur İttifakı İktidarı” içinde derin bir kriz olduğunu gizleyemiyor, açığa vuruyorlardı.

19 Şubat 2001’deki’nin benzeri kriz, 19 yıl 11 ay veya 20 yıl sonra yaşanır mı?!

Yaşanır.

19 Şubat 2001 yılındaki krizde, Bülent Ecevit Başkanlığındaki Hükümette, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’la birlikte Başbakan Yardımcısı olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, o zamanki gibi, şimdi de, krizin hemen ardından “Erken seçim” diye tutturur mu?!

AKP’deki rahatsızlık, huzursuzluk, hoşnutsuzluk tavan yapıp “Cumhur İttifakı’nın dağılması, erken seçime gidilmesi korkusu” hepten açığa çıkarsa, evet, Bahçeli “erken seçim” der.

MHP’liler böyle bir gelişmenin olmasını istemiyorlar, olmasından korkuyorlar.

İstememelerini, korkularını, Hürriyet’ten Hande Fırat “2018’den bugüne MHP’nin ‘askıda ekmek’ projesi” başlıklı dünkü (20 Ekim 2020 Salı) başlıklı yazısında şöyle dile getiriyor:
//MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘askıda ekmek’ kampanyası aslında yeni değil.
2018 yılının Haziran ayında ekmek fiyatlarındaki artış üzerine MHP Genel Başkanı zammın insani ve vicdani olmadığını söyleyerek, “Ankara’da, özellikle de Çankaya’dan başlamak üzere ‘askıda ekmek’ projesini başlatıyorum” demişti. Bugün o kampanya yeniden gündemde. Peki ama neden ihtiyaç duyuldu? MHP, ekonomide işlerin yolunda olmadığı yönünde bir imada mı bulundu? Bu durum AK Parti kanadında bir rahatsızlık mı yarattı? Soruların yanıtlarını MHP kulislerinde aradım. İşte yanıtları:
Kampanya eski kampanyanın devamıdır. Ekonomik sıkıntıdan dolayı başlatılmadı. Osmanlı’nın en şaşalı döneminde bu tip yardımlar yapılıyordu. Refah dönemlerinde de âdettir.
Buradan bir çıkarım yapıp bunu siyasete alet etmek yanlıştır.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bir şey söyleyecekse açık ve net söyler. Ekonomi ile ilgili bir görüşü var ise onu da ima etmeden açıkça dile getirir.
AK Partili yetkililerden MHP’ye bu konuda bir rahatsızlık iletilmedi.// https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/hande-firat/2018den-bugune-mhpnin-askida-ekmek-projesi-41640541

“AĞZI BOZUK”, “DENSİZ” MHP’Lİ EDİP SEMİH YALÇIN’A ANIMSATMA VE ÖNERİ!..

150 150 bakikarakol

Türkiye’mizde siyasada (politikada), siyasacıda (politikacıda), siyasa söylem ve eylemlerinde düzey/seviye AKP iktidarıyla yok oldu!

Son yıllarda, aylarda öyle siyasalara, siyasacılara, siyasa söylem ve eylemlerine tanık olduk ki!..
Hele de şu günlerde!..
“Aman Tanrım!” deyip utanıyoruz, ellerimizle yüzümüzü kapatıyoruz!

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdiği, Yüksek Lisansını Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsünde, Doktorasını da Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yaptığı için, tarihimizi iyi bilenlerden biri olması gerekenlerden “Prof. Dr.” unvanlı siyasacının, “düzey/seviye düşüklüğü”ne “katkı vermesi”ni şaşkınlık içinde izliyorum!

MHP’ye ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yönelik yergi haber ve yazılar yazdılar diye, gazetecileri, yazarları “ölümle tehdit” eden MHP Genel Yardımcısı Edip Semih Yalçın’dan söz ediyorum.

Benden üç yaş küçük, 1958 Sivas Gemerek doğumlu Edip Semih Yalçın kadar, siyasanın, siyasa söylemin düzeyini/seviyesini düşüren siyasacı görmedim!
“Ağzının bozukluğu”na bir anlam verebilmiş değilim!

Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 4 gün önce (16 Ekim 2020 Cuma) bir açıklama yaptı:
“Ekmek fiyatlarındaki artış dikkatle takip edilmeli. Bu sebeple ‘Askıda Ekmek Projesi’ni başlatıyorum. Hali vakti yerinde her vatan evladı, kendisine en yakın ekmek fırınına gitmeli, eğer 2 ekmek alacaksa 3 ekmek parası ödemeli. Unutmayalım ki inancımız ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’ esasına dayanmaktadır.”

Bahçeli’nin “Askıda Ekmek Kampanyası” yeni değildi.
2018’de de başlatmıştı, “Askıya koyulan her ekmek mazlumları sevindirecek, masumları şevklendirecek, sofraları şenlendirecektir. Bunun yanında Türk-İslam kültürünü gelecek nesillere gurur ve şuurla taşıyacaktır. Askıya ekmeği koyalım arşa Türk emek ve erdeminin damgasını vuralım” demişti.

Aynı gün (16 Ekim 2020 Cuma) twitter hesabımdan “Cumhur İttifakı’nın ve ‘İktidarı’nın en etkili ve etkin ortağı Devlet Bahçeli ne yaptığını bilmez bir biçimde “askıda ekmek kampanyası”nı https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/bahceli-askida-ekmek-kampanyasi-baslatti-6083848/ başlatınca, hararetle savunduğu
“Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin iflas ettiği itirafında bulunmuştur…” https://twitter.com/BakiKarakol/status/1317204264171806720 diye yazarak tepkide bulundum.

Başkaları ve siyasiler de tepkilerini dile getirdiler.

Ne yazık ki “ağzı bozuk” Edip Semih Yalçın, üç gün aradan sonra dün, @E_SemihYalcin hesabından paylaşımda bulundu:
“Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin başlattığı askıda ekmek kampanyası bazı ciğersizlerin midesine dokundu. Aşımızı taşa çevirenler, soframıza tefrika taşıyanlar, huzurumuza kaos doğrayanlar iş başında. Haramla beslenip zehir kusan tipler helal lokmanın değerini ne bilsin! Kimselere ahvalini açmadan ihtiyacını gidermenin tat ve saffetini utanmazlar nasıl hissetsin!
Askıda ekmek, asil ve âlicenap ecdadımızın yüzlerce yıllık tesanüt geleneğinin bugüne yansımasıdır. Yaralamadan yardım etme, incitmeden paylaşma inceliğinin muazzam bir tezahürüdür.
Askıda ekmeğe siyaset katmak ve bundan suni gündemler icat etmek; milletin aşına kir akıtmaktır, ekmeğine zehir sürmektir, sofrasına necaset bulaştırmaktır. Askıda ekmek kampanyasından ekonominin batakta olduğu, milletin fakrüzaruret içinde kaldığı çıkarımında bulunan densizler çekilin! Millî kültürümüzün yüksek değerlerini mülevves ellerinizle kirletmeyin.” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/mhpden-elestirilere-tepki-ekonominin-batakta-oldugu-cikariminda-bulunan-densizler-cekilin-1774580

Bu sözlerle yanıt verilen “tepkiciler, yergiciler” arasında olduğum için, “ağzı bozuk”, “densiz” Edip Semih Yalçın’a, şu yazıklarından çıkarıp o kadar yazacaklarım ve soracağım soru var ki!..
Her bir sözcüğü, her bir tümcesi kendisini ters köşe yapar!
Tek sözcük yazmayacak, tek soru sormayacağım.
Ama…
Geçen yıl (2019) Ekin ayı ortalarında, Ankara Kalesi’nden düşerek çok genç yaşta yaşamını yitiren –Allah rahmet etsin- oğlu Turan İlteber Yalçın’ın, bir baba olarak günlerce, aylarca çektiği, çekmekte de olduğu acının çok daha acısını bu yurdun babalarının çektiğini anımsatacağım ve duygudaşlık (empati) yapmasını, “ağdalı dili”ni usunun (aklının) önünden geri çekmesini önereceğim…

“CUMHUR İTTİFAKI”NIN CUMHURBAŞKANI ADAYININ KAZANMASINA ÇALIŞAN ÖZDE DEĞİL SÖZDE CHP’Lİ!..

150 150 bakikarakol

Türk basınının yüz akı, demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin onurlu, namuslu, yurtsever, gerçek Atatürkçü, sevgi ve barış insanı gazeteci-yazar Bekir Coşkun yaşama gözlerini kapadı… https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/bekir-coskun-aramizdan-ayrildi-6086775/
Saygıyla anıyorum…
Hep de saygıyla anacağım…
Işıklar içinde uyusun…

*

başlattığı “Memleket Hareketi” çerçevesinde il il gezen –daha doğrusu “gezdirilen”- “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce’nin (M.İ’nin) yolu 17 Ekim 2020 Cumartesi günü Yozgat’a düşmüş.
Gazeteci, partim CHP’nin başındaki Soroscu “adı lazım değil”in “erken seçim çağrısı” yaptığını anımsatmış, düşüncesini sormuş.
Şu yanıtı vermiş:
“Genel Başkan erken seçim çağrısında bulunduysa aday olmayı düşünüyor demektir. Doğru buluyorum ve destekliyorum.” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/muharrem-ince-ile-vatandas-arasinda-ilginc-diyalog-6085774/

Siz, böyle bir anımsatma ve sorudan, “Cumhurbaşkanlığına aday olmayı” çıkartır mısınız?
Ben çıkartmam.
M.İ. nereden çıkartıyor?!

Bir yerden çıkarttığı yok.
Usunca (aklınca) siyasa (politika) yapıyor.
Bu siyasa değil, kurnazlık, tuzak!..

“Destekliyorum” dediği kişiye kendisi “muhtaç”!
Kendisinin ne etkinliği, gücü var ki, destek olacak?!

Gerçekte destek olmak falan yok, “Destekliyorum” dediğine oyun içinde, köstek olma peşinde.

Kendisi de çok iyi biliyor ki, “Destekliyorum” dediği, gaza gelip kazara “aday” olursa, kazanamayacak; kazanan, kazanmasını istemediği siyasi rakibi olacak.

Bir ikinci kazanan M.İ’nin kendisi olacak.

Siyasi rakibi karşısında beklenenin çok altında oy alarak ağır yenilgiye uğrayacak “adı lazım değil”in, böyle bir sonuçtan sonra, partim CHP’min başında ve de siyasada kalması çok zor.
Ondan boşalacak “CHP Genel Başkanlık koltuğu”na, M.İ. efendi, havai fişekler altında gelip oturacak.
Aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında görür ya, onun gibi…

“Hayal” güzel bir şey ve insan yaşamının olmazsa olmazlarındandır.
Ama…
Uçukluklara da hayal denilmez ki!
Neden sapla saman karıştırılır?!

Gayet güzel anımsatmalı ve çok doğru biçimde sorulan soruya “alakasız” yanıt, yanıt sahibi M.İ’nin beynin gerisindekini açığa vurduğunu görmezden gelemeyiz.
Görmezden gelirsek, yazmaz, paylaşmazsak “namuslu” davranmamış oluruz.

Yazayım:

Özde değil, sözde CHP’li “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce, “Cumhur İttifakı” ve “Cumhur İttifakı İktidarı” ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanı adayımızdır” dediği AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının kazanmasına çalışıyor.

Çalışabilir.

O zaman, karşıt görünüp gizliden çalışmak olmaz.
Mertçe, delikanlıca çıkacak, açıklayacak, çalışacak.
Öteki tür, her açıdan etik değildir, şark kurnazlığıdır.

M.İ. de, “adı lazım değil” de çok iyi bilsin:
İster erken, ister süresinde yapılacak seçim, ikisinin de siyasi yaşamına nokta koyacak.
Şundan:
Ciddi çok siyasi yanlışlar yaptılar, yapıyorlar.

AKP KRİZLE GELDİ, KRİZLE GİDECEK!..

150 150 bakikarakol

AKP KRİZLE GELDİ, KRİZLE GİDECEK!..

İnanmanızı isterim:
İlk gün (yani önceki gün, 14 Ekim 2020 Çarşamba) haberim olmadı, ikinci gün (dün) haberim oldu.

Uzun süredir, ülkede onca olaylar, gelişmeler yaşandı!..
Çekildiği köşesinden çıkıp tek sözcük etmedi!..
Yanlışa yanlış, doğruya doğru demedi!..
Yerdim!..
Zaman zaman “Yaşıyor mu?” sorusuyla ironi yaptım!..

10’uncu Cumhurbaşkanı ve alt mahkemenin, “Enis Berberoğlu kararı”nı tanımayan, “Engin Yıldırım” adlı üyesinin Anayasa Mahkemesi’nin (AYM’nin) ışıklı fotoğrafını koyup altına “Işıklar yanıyor” diye twitter attığı, üç gündür de gündemin bir numarası olan AYM’nin eski Başkanlarından Ahmet Necdet Sezer…
Tele 1 TV Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’a konuşmuş!:
“Ankara’nın başkent oluşunun 97. yılıydı, bu yüzden tüm kamu kurumlarının ışıkları açıktı.”

Konuşmasına ve us (akıl) edip düşünemediğimiz (!) konuda böylesine aydınlatıcı, çarpıcı söz etmesine(!) pek şaşırdım!
Zahmet etmiş (!)!
Gene de, sessizliğe gömüldüğü köşesinden zaman ayırıp, bu tek tümceyi ettiği için –yerip duran olarak- kendisine teşekkür ediyorum(!)!

1983-1988 yıllarında Yargıtay üyeliği, 1988–1998 arası Anayasa Mahkemesi üyeliği, 1998–2000 sürecinde de Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapan Sezer;
25 Nisan 2000 günü, CHP (Bülent Ecevit)-MHP (Devlet Bahçeli)-ANAP (Mesut Yılmaz) ortaklı Hükümet’in Başbakanı Bülent Ecevit’in önerisi üzerine, muhalefet partileri Fazilet Partisi (Sezai Kutan) ve Doğruyol Partisi’nin (Tansu Çiller) de desteklemeleriyle “Cumhurbaşkanlığına aday” gösterildi;
9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den 16 Mayıs 2000’de devraldığı “Cumhurbaşkanlığı görevi”ni 28 Ağustos 2007’de Kamutay’da (TBMM’de) “11’inci Cumhurbaşkanı” seçilen AKP Milletvekili Abdullah Gül’e devretti.

Sanki “o görevler”den gelmemişti!

28 Ağustos 2007’de Ankara’daki “mütevazi” konutuna çekildi, derin sessizliğe büründü!
N e d e n ?!.
Ülkede neler oldu neler!..
Ülkenin yönetim biçimi değişti!
Demokratik, Laik Parlamenter Sistem gitti, yerine “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye bir “ucube” geldi/getirildi!
Ülkenin kurtarıcısı, çağdaş devlet kurucusu dünya lideri Kemal Atatürk’e neler edildi neler!..
10’uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer gıkını çıkarmadı?!.
N e d e n ?!
Sessiz kalarak, bugünkü “Atatürk karşıtı anlayış”a, o anlayıştaki siyasi kadroya hizmet etmiş olmuyor mu?!
Hani “Atatürkçü”ydü?!
Hani çağdaş, aydınlık Türkiye’den yanaydı?!
Hani Demokratik Parlamenter Sistem’e övgüler diziyordu?!
Hepsi yalan mıydı?!

Gene…
“Ört ki ölem!” diyeceğim!
Ve…
“AKP ve MHP korkuyor!..” başlıklı dünkü yazımı bitirdiğim “İktidarı yitirme korkusu’ndaki AKP ve MHP’nin bana anımsattığını yarın yazacağım…” tümcemde verdiğim söze döneyim:

Ne ilginç rastlantıdır ki, “İktidarı yitirme korkusu”ndaki AKP ve MHP’nin bana anımsattığı, 10’uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, 19 Şubat 2001’deki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında, Başbakan Bülent Ecevit’e “Anayasa kitapçığı”nı fırlatmasıyla neden olduğu “geniş kapsamlı kriz”di!

İşte o kriz;
Ülkenin çağdaş, aydınlık geleceğini karartan, halkın umutlarını, hayallerini yıkan, “Müslüman Kardeşler” anlayışındaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP’nin), kuruluşundan, 18 yıla varan “iktidar süreci”nin “ana dürtü”sü oldu!

AKP, geniş kapsamlı krizle doğdu, büyüdü, iktidar koltuğuna oturdu!
Oturtanlardan biri de;
2001’de 10’uncu Cumhurbaşkanı Sezer’in tetiklediği krizin hemen ardından, seçime 1,5 yıldan fazla zaman varken, “Erken seçim” diyen, dayatan, ülkeyi “3 Kasım 2002 Pazar” günü erken seçime götüren/götürten, “Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın “etkin etkili” ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ydi!

Bu saptama ve vurgulamadan sonra…
Diyorum ki:
AKP, krizle geldi, krizle gidecek!
Ne zaman?
2021’in en geç Ağustos ayı olmazsa, 2022’nin Kasım başlarında…

Neden bu tarihler?
Şundan:
1-AKP 14 Ağustos 2001’de resmen kuruldu.
2-AKP 3 Kasım 2002 seçimden birinci çıktı.

(Anımsanacaktır: 10’uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Hükümeti kurma görevini, siyasi yasağından ötürü AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a değil, AKP’nin 2 numarası Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’e verdi.)

Sezer-AKP örtüşmesi yazgı mı, ayrıntılı düşünülüp yazılmış “senaryo” mu?!.

Dünyayı ve halkları, emperyalist 3-5 aile yönetir!
Ve ben; onlara, onların anlayışlarına, yol arkadaşlarına, işbirlikçilerine, Atatürkçü görüşümle karşıyım!
Karşı olacağım!
Buna karşın;
İstemeyerek de olsa, işlerinde başarılı bulduğumu söylemeliyim!..

AKP VE MHP KORKUYOR!..

150 150 bakikarakol

AKP sonunda bunu da yaptı!
Etkisi altına aldıklarından “yargı”yı da bir birine düşürdü!
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM’nin) kararını, alt mahkeme tanımadı!

Alt mahkemenin “tanımama kararı”nı açıklamadan önce; Kamutay’ın (TBMM’nin) AKP’li Başkanı, Tekirdağ AKP Milletvekili ve Kamutay Adalet Komisyonu eski Başkanı Hukukçu Prof. Dr. Mustafa Şentop, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanına çıkıyor; görüşme bitiminde basın açıklaması yapıyor; alt mahkemeye “AYM’nin, Milletvekilliği düşürülen CHP’li Enis Berberoğlu hakkındaki ‘Hak ihlali olmuştur’ kararını tanıma, kendi kararında diret” içeriğinde sözler ediyor!

Aynısı oluyor!..

FETÖ’nün ipliğini pazara çıkaran Sözcü Gazetesi’ne ve Sözcü Gazetesi’nin defalarca FETÖ karşıtı yazılar yazan yazarlarına, habercilerine ve Genel Yayın Yönetmenine “FETÖ üyesi olmamalarına karşına FETÖ’ye yardım etmek”ten verilen cezalar da –Ne hikmetse, her iki davanın yargıcı da Akın Gürlek!- https://odatv4.com/turkiyenin-gundemindeki-kararlari-hep-ayni-hakim-veriyor-14102045.html- aynı gün (14 Ekim 2020 Çarşamba) İstinaf Mahkemesi’nce onanıyor!

Ortalık toz duman oluyor!

AKP ve “Cumhur İttifakı”, “Cumhur İttifakı İktidarı” ortağı MHP böyle bir tepki beklemiyordu.
Kendi tabanlarından, kendi çevrelerinden bile yoğun yergiler aldılar.

Siyasi karşıtlarının kaşını kırmak isterlerken, kendi gözlerini patlatmışlardı.

Yargıyı böylesine etkilemek, karşı karşıya getirip kavga ettirmek, AKP ve MHP tabanında da hoş karşılanmamış, rahatsızlık yaratmıştı ve bu anında hissedilmişti.

“Anayasa Mahkemesi’nin yeni hükümet sisteminin doğasına uygun şekilde yeni baştan yapılandırılmalıdır” anlayışında ve kararında olan “Cumhur İttifakı” ile “Cumhur İttifakı İktidarı” ortakları AKP ile MHP’nin imdadına, AYM Üyesi Engin Yıldırım’ın paylaştığı twitter yetişiyor!
Yıldırım, twitterında, AYM binasının ışıklı fotoğrafının altına “Işıklar yanıyor” diye yazıyor.

Süleyman Soylu’nun başında bulunduğu İçişleri Bakanlığı da “Bizim ışıklarımız hep yanıyor” karşılığını veriyor.
Yer yerinden oynuyor!
AKP, MHP yandaşı internet basını, televizyonlar, radyolar, sosyal basın “Milli iradeye darbe” diye kıyameti koparıyor, twitter sahibi Yıldırım’ı ipe çekiyor, “Genelkurmay’ın ışıkları yanıyor” söyleminden esinlenerek, işi darbeye, darbeciliğe götürüyor.

Tepki kervanına, AKP, MHP yetkilileri, Cumhurbaşkanlığı bürokratları da katılıyor.

Berberoğlu ve Sözcü Gazetesi davaları unutuldu, AYM Üyesi Engin Yıldırım’ın twitterı konuşulur, tartışılır oldu!

Yıldırım’ın twitterı, bir AKP-MHP senaryosu muydu yoksa AKP ve MHP, bu twitterdan “kazanım” mı elde etti?
Veya twitterın sahibi Yıldırım sağlıklı düşünemeden mi paylaşım yaptı?

Yıldırım birkaç saat sonra twitter hesabından, İçişleri Bakanlığına “Işıklar yanıyor derken, hukukun ışığını kastettim, başka ışıkları değil” yanıtında bulundu, arkasından “Şahsi Twitter hesabımda yaptığım paylaşımda kullandığım ibare maksadı aşan bir şekilde yorumlandı ve bundan büyük bir üzüntü duymaktayım. Gayem, AYM’nin bir hukuk ışığı olduğuna vurgu yapmaktı. Demokrasi dışı tüm oluşum, araç ve teşebbüsleri ima etmem asla söz konusu değildir” paylaşımını gerçekleştirdi.

AYM de dün (14 Ekim 2020 Çarşamba) bir açıklama yayımladı, “Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun bugün (dün) saat 14.00’de toplanması yönünde alınan karardan sonra yaşanan gelişmeler üzerine aşağıdaki açıklamanın yapılması zorunluluğu ortaya çıkmıştır:
Anayasa Mahkemesinin herhangi bir üyesinin şahsi sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlar Anayasa Mahkemesinin kurumsal görüşünü yansıtmaz. Anayasa Mahkemesi 15 Temmuz 2016 gecesi yaptığı basın açıklamasında ifade ettiği gibi anayasal düzene karşı her türlü demokrasi dışı girişimi reddetmekte ve demokratik hukuk devletinin yanında durmaktadır” dedi.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, tepkisini canlı yayında “Bu paylaşım bir yüksek mahkeme üyesine yakışmaz” tümcesiyle dile getirirken, Kamutay Başkanı Mustafa Şentop twitter hesabından şunları yazdı:
“Darbeci reflekslerin gölgesindeki söylemler kabul edilemez. Bu ülkede darbeci karanlık kafaları aydınlatacak ışığın anahtarı tektir ve o da Aziz Milletimizin iradesidir. Gereken her durumda o irade sağduyu ile ışıkları açar ve lüzumsuzsa da kapar.”

Tepki veren vereneydi!

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı ne düşünüyordu, ne diyecekti?
Herkes bunu merak ediyordu.
AKP 7 ay gibi bir aradan sonra, Salı günü değil, dün Kamutay’da Grup toplantısı yaptı, konuştu.
Türk Tabipler Birliği’ne (TTB’ye), benzer Oda’lara ağır sözler etti, “AK Parti ve Cumhur İttifakı’nın kaderiyle ülkemizin kaderi artık bütünleşmiştir” dedi.
Ama…
“Beklenen konu”ya değinmedi.
Neden?!
Grup konuşmasının bitiminde, gazeteciler sorunca, “Talihsiz bir paylaşımdı, keşke yapmasıydı, ona düşmezdi. Çok arzu ediyorsa siyasete girsin. Bireysel bir paylaşım olarak düşünülemez. AYM Başkanı ve üyeleri aynı düşüncede değilse gereğini yapmalı” demekle yetindi.
Yumuşak, koruyup kollayan, “talimat” içeren sözlerdi!
Gece boyunca, AYM Üyesi Engin Yıldırım’ı twitterinden ötürü topa tutan partilileri, yandaşları gibi sert değildi!
Yıldırım, “iki ana konu”yu unutturan, AKP-MHP ortaklı “Cumhur İttifakı” ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nı ciddi sıkıntıdan, attığı “Işıklar yanıyor” twitterıyla kurtardığı için olabilir mi?
Olabilir.
Çünkü:
AKP ve MHP böylesi tepki beklemiyordu!
Beklemedikleri tepkiyle karşılaşınca “korktular”!
Duyumlar, raporlar, anketler, brifingler vb hiç iyi değildi!
Bütün veriler, iktidardan gidici olduklarını gösteriyordu!

Çok geniş halk kitlesi, yaşayarak ve tanık olarak gerçek yüzlerini, ayrımcılıklarını, kayırmacılıklarını, koruyup kolladıklarını vb daha bir net gördü, hızla uzaklaşmaya başladı!

Dışta da durum aleyhlerineydi!
Bir örnek:
3 Kasım 2020’deki ABD Başkanlık seçiminde, “iyi ilişkiler” içinde oldukları “kaçık” Donald Trump, kendilerinden “hazzetmediğini” dillendiren Demokrat Parti’nin aday “bunak” Joe Biden’ın 12 puan gerisindeydi.

“İktidarı yitirme korkusu”ndaki AKP ve MHP’nin bana anımsattığını yarın yazacağım…

YARGIDA DARBE!.. BİLGEN’İN AÇIKLAMASI, PERİNÇEK’İN SÖYLEDİKLERİ!.. VE CUMHURİYET BAYRAMI’MIZA İLK YASAK!..

150 150 bakikarakol

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM’nin), Enis Berberoğlu hakkındaki “Hak ihlali olmuştur” kararına yerel mahkemenin uymaması;
Kamutay’ın (TBMM’nin), Anayasa Hukukçusu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop’un, yerel mahkemeyi haklı bulması;
FETÖ’ye karşı en etkin, etkili gazetecilik yapan Sözcü Gazetesi’ne, Sözcü’nün yazarlarına, “FETÖ’cülük”ten açılan davanın İstinaf Mahkemesi’nce onanması…
Dünün (13 Ekim 2020 Salı) iç acısı olaylarıydı!

12 Eylül 2010’daki –“Yetmez ama evet” diyenlerin gürledikleri, harıl harıl çalıştıkları- halkoylaması ile “Yargıya darbe” yapılmış, FETÖ’cü hukukçular yargıya yerleştirilmişlerdi!
O “Yetmez ama evet” diyenlerden Oya Baydar, arlanıp sıkılmadan, 27 Eylül 2020 Pazar günü “Uyan ey muhalefet! Gündem değil rejim değişiyor” https://www.t24.com.tr/yazarlar/oya-baydar/uyan-ey-muhalefet-gundem-degil-rejim-degisiyor,28159 başlıklı yazısında “ahkâm” kesiyor!
Önce kendisi uyansın, özyergi (özeleştiri) versin!

Yalan dolanlarla kandırılan halka oylatılarak, yapılan “Yargıda Darbe”ye kadar “Sonsuz güvendiğim bağımsız yargıya hiç kimsenin gölge düşürmesini istemiyorum” derdim; “Yargıda darbe” olunca, güvensiz, yapayalnız kaldığımı, özgürlüğümü yitirdiğimi vb hissettim!
Kabul edemedim!
İçim yandı!
Hala öyleyim!
Bir başka ülkedeymişim gibiyim!
Sonsuz güven duyduğum, “bağımsız” belediğim yargımızın bugünkü durumuna çok üzülüyor, kahroluyorum!

Hele de…
Dün gecenin ilerleyen saatlerinde, AYM Üyesi Engin Yıldırım’ın twtter hesabından “AYM binasının fotoğrafı”nı paylaşarak, “Işıklar yanıyor” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/aym-uyesinden-yerel-mahkemenin-berberoglu-karari-sonrasi-dikkat-ceken-paylasim-6079651/ diye yazması “büyük olay” oldu.
Yarınki yazımda işlemeye çalışacağım.

Dün “Salı”ydı.
Kamutay’da grubu olan siyasi partilerin grup toplantıları vardı.
Genel Başkanlar dün de kürsüye çıktılar, “halkı uyutan, rantçı siyasi söylemler”de bulundular!
Onları, tv kanallarında her akşam/gece konuşan “yandaş gevezeler”e benzetirim!

Dün, Türkiye gündemine, pimi çekilmiş bomba gibi düşen bu konulara nokta koyuyorum.
Önemsediğim için, HDP eski Milletvekili ve sevdalısı olduğum Kars’mın, 6 yıl önceki “Kobani Olayları”ndan ötürü görevden alınıp cezaevine konulan, Belediye Başkanlığından istifa eden Ayhan Bilgen’in yaptığı açıklamaya ve AKP’nin, Cumhur İttifakı’nın destekçisi konumuna gelen Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in ettiği söze çok kısa değinmek istiyorum.

Bilgen, önceki gün(12 Ekim 2020 Pazartesi) internet basınında genişçe yer alan açıklamasında, HDP’ye yönelik yergilerde bulunuyor, “HDP’nin önünde gerçekçi tek seçenek, kendi sorunlarını çözecek değişime yönelmektir”
https://www.t24.com.tr/haber/kobani-eylemleri-sorusturmasinda-tutuklanan-ayhan-bilgen-hdp-nin-onunde-gercekci-tek-secenek-kendi-sorunlarini-cozecek-degisime-yonelmektir,908771 diyor, şöyle sürdürüyor:
“HDP kurulurken planlanan Türkiyelileşme ile Türkiye toplumunun Kürtler dışındaki farklı mağduriyet sahibi kesimleriyle empati yapılması ve ortak mücadele yürütülmesi hedefleniyordu. Bu konuda başlangıç düzeyinde bir adım atılmış olsa da, istenen düzeyde mesafe alınmaması yeniden masaya yatırılmalıdır. Siyasi partilerde genişleme sorunları söylem, dil, algı, iletişim kaynaklı olabileceği gibi yapısal, örgütsel, çalışma tarzından kaynaklı da olabilir.
Bugün itibariyle HDP, kendi geleceği ve ülkenin geleceğini ittifak stratejilerine endekslenmiş görünmekle birlikte, hiçbir parti kendisiyle açık ittifak yapmayı göze alamamaktadır. Bunun tek sebebi Cumhurbaşkanı’nın kurduğu dil ise, bu değişmeden denklemde hiç kimsenin pozisyonu değişmeyecektir. Peki bu durumda HDP neye odaklanmalı yani nereden tartışmaya başlamalı? Öncelikle ifade etmeliyiz ki, dönemsel koşulların değişimi siyasette hem dil, hem yapısal dönüşümü gerektirir. HDP, çözüm sürecindeki genişlemeyi kalıcı sanmış ve kişisel başarı öyküsü olarak yorumlamayı tercih etmiştir.
“Siyasette tartışma sağlıklı yönetilir ve toplumsal katılımla gerçekleşirse, yenilenmeyi getirir. Tartışmayı ertelemek ise dinamizmi bitirir ve kişisel hesaplarla hareket etmeyi beraberinde getirir. Kamuoyundaki yaygın kanaatin aksine HDP’nin genişleme sorunları Kandil, İmralı ya da geçmişte sanıldığı gibi cezaevlerinden müdahaleden çok, kendi yönetiliş biçiminden kaynaklanmaktadır.”

Ayhan Bilgen’in bu yazılı paylaşımındaki saptamalarını, vurgularını “önemli” ve “değerli” buluyorum.
Başına olumsuz bir iş gelmemesi/getirilmemesi için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Bilgen’i korumaya almalı…

Önceki gece gecesi katıldığı tv kanalındaki programda “Ayhan Bilgen’in bu tavrı çok cesur. Halk tarafından alkışlanacaktır.
Bu tavır, çoğunlukta olan tavır. Bizim Kürtlerimiz içerisinde de alkışlanacaktır. Bu bir çığır açıyor” https://odatv4.com/ayhan-bilgenin-tavri-alkislanacaktir-13102023.html diyen Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, çarpıcı, çok “ipucu” veren, günlerce konuşulacak/tartışılacak sözler ediyor.
Şöyle:
“Türk devleti kısa zaman sonra Abdullah Öcalan’ı çıkartacak, ‘Silahları bırakın, biz yanlış yaptık’ dedirtecek. Televizyonlara falan çıkartacak. Türk devleti çıkartacak, göreceksiniz. Şu an devletin, MİT’in elinde oyuncak durumunda. Onu kullanıyorlar.”

Perinçek, “… göreceksiniz” diyecek kadar özgüvenle “emin” konuştuğu bu bilgileri nasıl edindi?!
Katkı (destek) verdiği AKP ağırlıklı “Cumhur İttifakı İktidarı” adına, günler, aylar, yıllar öncesinden, gerçekleşecek bir gelişmeyi duyurma görevini mi üstlenmiş, onu yerine getiriyor?!
Öngöremiyor, bilemiyorum.
Ama…
2023’e kalmayacak, 2021 yazında veya 2022’nin Kasım’ında erken seçim havası sezinliyorum; şimdiden Kürt oylarını alabilmenin peşine düşüldüğü izlenimini ediniyorum.
“Özellikle İç Anadolu’da tepki çeker” diye düşünüyorum.

Bu arada…
97’inci yıldönümünü 15 gün sonra kutlayacağımız “Cumhuriyet Bayramı”mızla ilgili ilk “y a s a k“, korona virüsü önemleri gerekçe gösterilerek, Afyonkarahisar Valiliği’nden
https://www.gercekgundem.com/guncel/221148/valilik-acikladi-29-ekime-koronavirus-yasagi?utm_source=share-twitter geldi!
Bugün, yarın başka il Valiliklerinden de gelir!
Demokratik, laik Cumhuriyet’e bağlı ve hasret bizler, 29 Ekim 2020 Perşembe günü “Cumhuriyet Bayramı”mızı, 97’inci yılında gene coşkuyla kutlayacağız, evlerimize, işyerlerimize “Şanlı Bayrağımız”ı asacağız.
Ne mutlu…

“SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN TALİMATLARIYLA…” NİYE Mİ DİYORLAR?!.

150 150 bakikarakol

7 Şubat 2020’den beri kapalı www.odatv.com ve www.odatv4.com olarak yayın yapan internet gazetelerinin Haber Müdürü, Cumhuriyet Gazetesi’nin de yazarları Barış Terkoğlu bugün (12 Ekim 2020 Pazartesi) -okumanızı ısrarla önereceğim- “İçişleri Bakanı hangi cemaatten” https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/baris-terkoglu/icisleri-bakani-hangi-cemaatten-1772833 başlıklı bir yazı yazdı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu aynı gün, Medium platformu üzerinden yazılı açıklama yaptı.
www.cumhuriyet.com.tr “Soylu, yazarımız Terkoğlu’na yanıt verdi”
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/soylu-yazarimiz-terkogluna-yanit-verdi-1772944 başlığıyla haberi yayımladı.

İçişleri Bakanı Soylu, tepki çeken ve sosyal basında genişçe yer alan yanıtını şu tümcelerle bitiriyordu:
“Yazık ki Çocuk!
Öğrenecek çok yolun var.
Fakat işin başında fitneye düşmüşsün.
Kötü yola düşmüşsün
Allah kurtarsın…”

Düşüncemi söyleyeyim:
Bir İçişleri Bakanının ağzından asla çıkmaması gereken sözcükler, tümceler!
Bu ve benzeri sözcükler, ileriki yıllarda yaşanacak “yargılama”da, siyasetçi Soylu’nun başına iş açacak.

İleride –ne kadar ileride kestiremiyorum- AKP’nin, AKP iktidarlarının ve son olarak AKP’nin içinde ağırlıklı yer aldığı MHP’li “Cumhur İttifakı İktidarı”nın yargılanacağını öngörüyorum.

Benim kadar, AKP, MHP kadrolarında yer almış, Milletvekili, Bakan olmuş siyasiler, iki partiye yakın bürokratlar, iki partinin il, ilçe Başkanları, Belediye Başkanları, yazar çizerleri, tv kanallarında uzun uzun boş konuşanları da öngörüyorlar.

Önlem aldıklarını gözlemliyorum.

Şöyle:
Her ağızlarını açtıklarında “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla…” diyorlar.

AKP ve MHP seçim/sandık yoluyla iktidardan olduklarında, ışık hızıyla başlayacak “yargılama”da, her biri “Ben ne yaptıysam, Cumhurbaşkanın talimatıyla yaptım. Görevde iken de sık sık ‘Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla” yaptığımı söyledim. Suçsuzum. Beratımı istiyorum” diyecek.

Yani…
“Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla…” diyenlerin tamamı, kendilerini aklamak için, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanını işaret edecek, sorumlu tutacak, gösterecek, suçlayacak.

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin böyle bir yanı da var.

Herkesten önce AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının ve sevenlerinin bu noktaya odaklanmaları ve duyarlı olmaları gerekir.
Eğer ki, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nden vazgeçip “Demokratik, Laik Parlamenter Sistem”e dönüşe emek verirlerse, ulusun ve kendilerinin yararına iş yapmış olurlar.

Anlaşıldığı gibi; bir süreden beri, her Milletvekilinden, atanmış her Bakan’dan, bürokrattan vb duyduğumuz -iktidarlarının bitimine kadar da duyacağımız- “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla…” sözü, yargılama sürecinde, “savunma gerekçesi, belgesi, kanıtı” yapmak için söyleniyor.

Hakkındaki yazı ve o yazı verdiği yanıtla gene gündemin bir numarası olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 23 Eylül 2020 Çarşamba gecesi bir televizyon kanalının “Süleyman Soylu ile Gündem Özel” programında
“Ülkelerin güçleri vardır, siyaset biliminde buna milli güç denir.
Bir ülkenin ordusu milli güçtür, bir ülkenin ekonomisi milli gücüdür. Sayın Cumhurbaşkanımız bugün bu ülkenin milli gücüdür. Benim bırakabileceğim en büyük miras Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte çalışma şerefidir. Ben bu şerefe nail oldum. Bundan sonrasını istiyor değilim ve yapmayacağım. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber kendi takdirleridir, o ne derse bizim için talimat olur”
https://www.gercekgundem.com/siyaset/215375/suleyman-soylu-siyaseti-ne-zaman-birakacagini-acikladi diyerek, konuyu büyütüyor, başka boyuta taşıyor.
Nokta…

ERMENİ HALKIYLA, ERMENİ DEVLETİNİ, ERMENİ DEVLETİNİN SİYASALARINI VE YÖNETİCİLERİNİ BİR TUTMAYALIM…

150 150 bakikarakol

Babaannemden ve anneannemden dinlerdim.
Her anlattıklarında hüzünlenirler, dalar giderlerdi; arkasından gözyaşlarını tutamazlardı.
Ermeni çetelerinin çok zulmünü görmüşlerdi.
İkisi de, gözlerinin önünde yakınlarının kurşunlanmalarına, hançerlenmelerine, yakılmalarına vb tanık olmuşlardı!
Kundakta erkek bebeler bulup çıkarılmış, küçük bedenlerine süngüler saplanılmış!
Türk ordusunun önünde tutunamayıp kaçarken de, genç ve güzel kızları, kadınları yanlarında zorla götürürmüşler!
Ve…
Daha daha neler!..

Şu anlattıkları, dün gibi hafızamda:
“Köyümüzde (İncedere), Ermeniler vardı. 40 yıl bir arada yaşadık. Bir kavgamız, darlığımız olmadı. Ama Van’dan, Muş’tan gelen Ermeni dığaları (çocukları, gençleri), Kars Arpaçay ve Akyaka civarında ne kadar Türk köyleri varsa, yakıp yıktılar, etmedikleri zulmü bırakmadılar. Ermeni komşularımız çok üzülüyorlardı, sessiz sessiz ağlıyorlardı; içlerinde, önceden ‘Baskın olacak, kaçın’ diye haber verenler, kimimizi evlerinde saklayanlar, kaçanlara yardım edenler oldu…”

Ermeni halkından bir kötülük görmediklerini, ama her barbarlığı Ermeni çetelerinden (Taşnak’tan, Hınçak’tan) gördüklerini yaşlı iki insandan duydum, öğrendim.

İlginç, çarpıcı saptama ve ayrıntıydı.

Sonraki, kendi çapımda yaptığım çalışmalarda öğrendim ki, halkımın, Ermeni halkıyla bir sorunu yoktu; Ermeni halkının da halkımla…
Sorun, silahsız, suçsuz günahsız sivil halka saldırmayı, onları katletmeyi “siyasa ve anlayış yapmış” Ermeni siyasetçilerinde, Ermenistan devletinde idi!..

Taşnak ve Hınçak çetelerinden sonra, bir dönem “Asala terör örgütü”nü yurt dışındaki Büyükelçilerimize, Büyükelçiliklerimizin çalışanlarına musallat eden Ermenistan Devleti, emperyalist İngiltere’nin, emperyalist ABD’nin yanında görünse de, “Çar”lı yıllardan beri Rusya’nın yanındadır!
Öyle ki, Rusya’nın arka bahçesi…

1992’de, Azerbaycan Karabağ’ına saldırdı, katliamlara imza attı ve Karabağ’ı işgal etti.

1992’de Iğdır’da, Azerbaycan kökenli yaşlı Iğdırlı amca anlatmıştı:
“Sovyetler Birliği zamanında, askere alımlarda, Ermeni gençleri komanda yapılıyordu, Azerbaycanlı gençleri ise geri hizmetlerde tutuldu. Komanda eğitimi alan Ermeni gençleri birer savaşçı yetişirken, Azerbaycan gençlerinin, savaşçı olamamalarına özellikle özen gösterildi. Bu bilinçlice yapıldı…”

O kadar önemli bir nokta vurgulanıyordu ki!..

Azerbaycan ordusundaki bu “açık” görüldü, hızlı bir biçimde el atıldı ve giderildi.

Silahsız, suçsuz günahsız sivillere saldırmayı siyasa ve alışkanlık edinen, ama düzenli ordu karşısında savaşmayan, kaçan, cephede siperlerde hüngür hüngür ağlayan asker yapısına sahip Ermenistan devleti, Azerbaycan ordusundaki gelişmeden habersizdi ve geçenlerde Azerbaycan’a saldır.

“Saldırdı” demeyelim, “Saldırmasına yol verildi” diyelim.

Yol veren de, Rusya Devlet Başkanı Putin’di!

Putin, bölgedeki etkinliğini dünyaya göstermek peşindeydi.

Uzatmayayım…
Azerbaycan ordusu, Ermenistan ordusunu çok kısa sürede darmadağın etti.

Ermenistan yönetimi, teslim olmanın işareti beyaz bayrak sallayacak noktaya geldi.
Karabağ, Ermeni yönetiminin elinden çıktı çıkacaktı ki, araya Rusya’nın başı Putin girdi.

Putin, Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanlarını Moskova’ya çağırdı; kendi Dışişleri Bakanı –Ermeni kökenli- başkanlığında masaya oturttu.

Masadan, “ateşkes” çıktı.

“Ateşkes” çıktı ama, Ermenistan kendinden beklenen, kendine özgü hareketi yaptı, ateşkese uymadı; aynı saatlerde Azerbaycan topraklarına füzeler attı.

“Destekçisi”nden habersiz ve “destekçisi”nin izni/onayı olmadan böyle bir işe kalkışması olanaksızdı.

İşte –özetle- Ermenistan Devleti, devlet yönetimindeki siyasi ve bürokrat kadrolar buydu!

Bu yapı ve donanımdaki yönetimle, Ermeni halkını bir tutmayalım, Ermeni halkına düşman kesilmeyelim!

Düşman, Ermenistan yönetimi ve Ermenistan yönetimiyle devletini kucağına oturtan, onları –dün gibi bugün de- “maşa” olarak kullanan Rusya yönetimidir!

Vurgulamalıyım:
“Rusya, Ermenistan’ı ücretsiz silahlandırıyor” https://www.zanka.com.tr/12342/azerbaycan-cumhurbaskani-aliyev-rusya-ermenistani-ucretsiz-silahlandiriyor tümcesini ederken, “doğru”yu söyleyen Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, Azerbaycan muhalefetinin şiddetle karşı çıkmasına karşın, emperyalist ABD’nin desteği ile “Azerbaycan Cumhurbaşkanı” olabildiğini anımsayalım.
“Bunu nasıl yorumlayalım?!” diye de soralım.

Bilinir ki, “kazı kazan” işini emperyalist ABD çok iyi yapar, yaptırır…

Şunu da belirtmeliyim:
Tarihinde her defasında insanlık suçu işleyen Ermenistan devletinin şimdiki Başbakanı Nikol Paşinyan’a yönelik -geçenlerde ülkesi Azerbaycan’da halkına seslenen – Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Paşinyan, sıçan gibi kaçma…” https://www.youtube.com/watch?v=EL_Tvw5D1u0&vl=tr biçimindeki düzeyi kötü düşük söylemini, uluslararası diplomatik dile, bir Cumhurbaşkanına, hele de Azerbaycan gibi şirin dilli ülkenin Cumhurbaşkanına yakıştırmadım!
Yadırgadım!..
Ayıpladım!..

“ACIYI BAL EYLEDİK”TEN, “BALI ACI EYLEDİK”E GEÇTİK!..

150 150 bakikarakol

Dünya gezegeninde kalkınmış, geri kalmış, ikisi arası ve en çağdaş elerkiyle (demokrasiyle) ya da en yobaz, gerici, faşist veya ikisi arası bir rejimle yönetilen bir ülke düşünün.
Ve o ülkenin ekonomiden sorumlu Bakanı çıksın “Kur benim için hiç önemli değil, hiç oraya bakmıyorum. Sanayimiz güçlü. Oraya hiç bakmıyorum. Kur artık bizim elimizde” desin.
“Güçlü” dediği sanayi, yabancı paraya dayalı..
Dolar ve başka yabancı paralar her gün değer kazanıyor, ülkenin parası değer yitiriyor.
O ülkede, ekonomiden sorumlu Bakan, bir saat, bir gün “Bakan” olarak kalır mı?
Kalamaz.
Aynı dakikada “azledilir”, hakkında soruşturma başlatılır, gözlemaltına alınır, “tedavi” ve yargı süreçleri başlar, yargılanır ve birçok suçtan cezaya çarptırılır mahkûm olur, cezaevine konur…

Dünyada, bir ABD Doları’nın 8 TL’den –uluslararası gerçek kurda 8 milyon TL’den- işlem gördüğü tek ülke Türkiye!
Ve…
Türkiye’nin “Hazine ve Maliye Bakanı” çıktı o sözleri etti! https://www.birgun.net/haber/albayrak-kur-benim-icin-hic-onemli-degil-hic-oraya-bakmiyorum-317334?utm_source=webpush
Ne görevden alındı, ne hakkında soruşturma başlatıldı!
Sanki o sözleri etmemiş!
Muhalefet partileri, “laf ola beri gele” türü söz ettiler!
O kadar!
Basın “geçiştirir” davrandı!
Toplumun yarıdan fazlasının böyle bir gelişmeden haberi olmadı!
Olduysa da, dakikada değişen ağır gündemlerde, yitti gitti!

Ekonomisi Dolar’a endeksli, Dolar’la yatıp kalkan Türkiye ve halkı her geçen gün yoksullaşırken, “Cumhur İttifakı İktidarı”nın bir numarası AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı “Bu hayatın albenisine kendisini kaptıran insan, dünyasını da, ahiretini de kaybeder. Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta sabretmektir. Gerçek mümin acıyı bal eyleyendir” https://tele1.com.tr/erdogan-muminin-gorevi-yoklukta-sabretmektir-238528/ sözlerini etti!

(26 Şubat 1984’te yitirdiğimiz şairimiz Hasan Hüseyin Korkazgil “Acıyı Bal Eyledik” http://siir.me/aciyi-bal-eyledik diye ne güzel yazmış. Sağken tanıdım, konuştum. Anlatılarını yazacağım. Her anlatısında, ülkenin dünü ve gidişatı gözümün önüne gelirdi, “Acıyı Bal Eyledik’ten, Balı Acı Eyledik’e geçtik” diyordum, hüzünleniyordu, başıyla onaylıyordu. Saygıyla anıyorum. Işıklar içinde uyusun.)

Bu sözleri 6 Ekim 2020 Salı günü, 2010’dan bu yana her yıl “1-7 Ekim günleri” arasında kutlanan “Camiler ve Din Görevlileri Haftası”da etti.

“Camiler ve Din Görevlileri Haftası” bu yıl, “Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi”nde, tam da İstanbul’un 2’inci kurtuluş ve dünya lideri Kemal Atatürk’ün Kars’a geliş günü olan 6 Ekim’de yapıldı.
Neden “aynı gün”e denk getirildi?!

Anımsayacaksınız…
FETÖ darbe girişimi öncesine kadar uzun yıllar, “23 Nisan” önüne “Kutlu Doğum Haftası”nı oturtmuşlardı…
FETÖ darbe girişiminden sonra kutlamaz oldular.
Şimdi…
Tarihimizde önemli yeri olan “6 Ekim” gününe “Camiler ve Din Görevlileri Haftası”nı oturttular!

5 yıl kadar işgal altında kalan İstanbul’un 6 Ekim 1923’te işgalden kurtuluşu sanıldığı kadar kolay olmadı.
Tarihçi yazar Sinan Meydan 5 Ekim 2020 Pazartesi günü Sözcü Gazetesi’nde “İSTANBUL’UN KURTULUŞU: Neden mi çekildiler?” https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/sinan-meydan/istanbulun-kurtulusu-neden-mi-cekildiler-6066771/ başlıklı yazısında çok güzel anlatmış.

Dünya lideri Kemal Atatürk’ümüzün, sevdalısı olduğum il’im Kars’ımıza 6 Ekim 1924’te gelişini de, Karslı araştırmacı yazar Songül Dündar, özel www.songuldundar.com sitesinde “Atatürk ve Kars”
http://www.songuldundar.com/index.php?option=com_content&view=article&id=59 başlıklı yazısında çok güzel özetlemiş.

İkisinin de emeğine sağlık.

Tarihimizde iki kıymetli gelişmenin yaşandığı “6 Ekim”i başka etkinliklerle etkisizleştirip gölgelemek neden?!
Doğru olmadığını ve çok üzüldüğümü belirtmeliyim!

Bu arada…
Dün (8 Ekim 2020 Perşembe), “Türk milleti adına karar veren yargı Türk milletine sırtını dönemez. Yargının ‘pardon’ deme lüksü yoktur. ‘Ben yargıyım hesap vermem’ anlayışı asla kabul edilemez” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/adalet-bakani-gul-yarginin-pardon-deme-luksu-yok-1771997 diyen ve “Demokrasi ve hukukun üstünlüğüne kavuşmak içi her türlü değişiklik yapılabilir. Bunu yapacak olan da milletin seçtiği parlamentodur” sözleriyle de Anayasa Mahkemesi’ne vurguda bulunan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e bir çağrım olacak:
Şu söylediklerinin, Türkiye gerçekleriyle örtüşüp örtüşmediğini bir düşünsün, sorgulasın…
Şunu da anımsatmak isterim:
Türk halkı, çok uzun yıldan beri, Milletvekilini seçip Parlamentoya göndermiyor; siyasi parti genel başkanlarının seçip liste yaptıkları “Milletvekili adayları”na gidip oy veriyor!
Bunun adı “seçmek” değildir!
Seçmekle, genel başkanların seçip “Milletvekili listesi”ne yazdıklarına, sandığa giderek oy vermek aynı değildir!
Karıştırılmasın!..

UCUBE “PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ”, YEREL YÖNETİMLERİ DE “TARUMAR” ETTİ!…

150 150 bakikarakol

Dünya, dünya olalı, “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye acayip bir yönetim biçimi görmedi!
Atatürk Türkiye’si, o konuda “siyasi laboratuvar” yapıldı!
Yapanlar ve yaptıranlar, Atatürk’ün, Atatürk Türkiyesi’nin ve Atatürk Türkiye’si insanının düşmanları, başta emperyalist İngiltere, USA (ABD) ve diğerleri!

Ama…
Dünya lideri Kemal Atatürk, yüz yıl önce, onlar için “Geldikleri gibi gidecekler” demişti.
Geldikleri gibi gittiler.

O sözden esinlenerek, “Şimdi de getirdikleriyle –örneğin, ucube ‘Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ ile- geldikleri gibi gidecekler” diyorum.

Az kaldı.

Her yandan saldırmaları ondan…

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin “tarumar” ettiği alanlardan biri de “Yerel Yönetimler”dir!

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nden önce, AKP iktidarları, HDP’li Belediyelere yönelik uygulamalarının dozunu, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kabulünden sonra artırdı.

Kayyum atamalarına, Belediye Meclis Üyeleri’ne “resmi tebliğ” dahi yapmadan, üyelerin mazbatalarını iptal etti, Belediye Meclislerin kapatılmalarını ekledi!

Ne ilkel, ne gerici, ne hukuk dışı, elerkiyi (demokrasiyi) katleden hareket!

AKP iktidarları, HDP’li Belediyelerde böylesi “fiili durumlar” yaratırken, MHP ile birlikte içinde yer aldığı “Cumhur İttifakı” dışındaki CHP’li ve İyi Partili “Millet İttifakı” ve iki ittifakta da yer almayan siyasi partilerin yerel seçimlerde, seçim yoluyla kazandıkları Büyükşehir, il, ilçe, belde belediyelerinin elini kolunu bağladı, iş yapmalarını engelledi, para kaynaklarını kesti vb!

Kendi belediyelerinde ise bu gibi durumlara asla izin vermedi, para musluklarını sonuna kadar açtı!

Cumhur İttifakı’ndan olmayan Belediyelere baskının, hukuksuzluğun, ayrımcılığın alasını uyguladılar!
Uyguluyorlar!

Kendilerinden olmayan Belediyeleri köşeye sıkıştırarak, iş yapamaz hale sokarak, seçmenle/halkla karşı karşıya getirmek peşindeydiler!
Hala da peşindeler!

Buna karşın…
Her olanağı sağladıkları kendi belediyelerinde ise başarılı olamıyorlar, arpa boyu yol alamıyorlar, seçmenlerinin tepkisinden kurtulamıyorlar!

Bütün bunlar, yasayı, hakkı, hukuku, adaleti hiçe sayan ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin ürünü!

Halk, yaşayarak ve her geç gün daha bir tanıdığı ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin faturasını ilk seçimde “Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın ortakları AKP’ye, MHP’ye kesecek!

Çok kötü de kesecek!

Kendileri de biliyor!
Bir elleri yağda, bir elleri balda korkak yandaşları, yalakaları da biliyor!

İktidardan olduklarında, yargılanacaklarını, mahkum olacaklarını, hüküm giyeceklerini de çok iyi biliyorlar!

Bu “bilme” ve “korku” yüzünden, yasa, hukuk tanımayarak, ne yaptıklarını ve ne yapacaklarını bilmeden, karşıt belledikleri kendilerinden olmayanlara saldırıyorlar!
Son ana kadar da hız kesmeyecekler!

Hızları kesildiğinde ise yani seçim yenilgisini tadıp iktidardan olduklarında, “velinimetleri”ni çok çabuk yalnız bırakacaklar, çok kötü yerecekler, suçlayacaklar, bildiklerini bir bir anlatacaklar!

Her dönemin adamı hep bunu yapar!

Her dönemin adamı korkağın önde gidenidir; kendinden, ailesinden başka kimseyi, kimseleri düşünmez; mevki makama, şatafatlı yaşama düşkündür!
Vatan, halk, özgürlük, egemenlik, barış, kardeşlik, çağdaşlık, kalkınma, ortak paylaşım vb zerre umurlarında değil!

Defterleri dürülecek!
Çok yakındır!