Posts By :

bakikarakol

TÜRBANCILARA VE TÜRBANA “BAŞÖRTÜSÜ” DİYENLERE: TÜRBAN, KADININ TERCİHİ DEĞİL, KADINA DAYATMADIR!..

150 150 bakikarakol

Cumartesi (9 Ocak 2021) günü İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener kendi Youtube hesabından, Türkiye gündemine ilişkin açıklamalarda https://www.yenicaggazetesi.com.tr/iyi-parti-lideri-meral-aksenerden-erdogana-flas-cagri-327462h.htm bulundu.
“Uzunca bir zamandır, ülkemizin en önemli sorunlarından biri, gerçek gündemini konuşamaması.
Meselelerin üstesinden gelebilmemiz için, önce onları konuşabilmemiz, çözüm yollarını arayabilmemiz gerekir. Ama maalesef Türkiye, gerçekleri konuşamadıkça, yalan sarmallarında, çok daha büyük sorunlara doğru yelken açıyor” dedi, ülkenin, ülke halkının gerçek gündeminden örnekler sundu, sonra da “İşte son günlerde, sanki böyle bir sorunumuz varmış gibi, yeniden ısıtılan başörtüsü meselesi de bunlardan biri” tümcesiyle sözü “türban” –türban demiyor, ‘başörtüsü’ diyor- tartışmasına getirdi.

“Önce, mazide bıraktığımız bir zihniyetin temsilcisi, eski bir bakan çıkıyor, başörtülü hakimlerimiz hakkında densizce konuşuyor” tümcesinin ardından ekledi:
“Sonra Sayın Erdoğan çıkıyor, torunu yaşındaki genç bir kadın siyasetçiye, sırf CHP’de siyaset yapıyor diye, utanmadan ‘Vitrin Süsü’ diyor.
Al birini vur ötekine!
Aynı vesayetçi zihniyetin farklı düzlemdeki temsilcileri…
Kadını ve başındaki örtüyü siyasi malzeme yapmaktan çekinmeyen bu zihniyet, siyaseten icap ettiğinde, hiç utanmadan o örtüyü ayağının altına almaktan da çekinmiyor.
Siyasetini, sıkıştıkça sarıldığı ‘Başörtülü bacım’ sözü üzerine bina edenlerin, ‘Vitrin süsü’ sözüyle geldikleri nokta, tek kelimeyle ibretlik.
Demek ki mesele, kızlarımızın, kadınlarımızın başındaki örtü meselesi değilmiş.
Demek ki mesele, “ya Ak Partilisin, ya da hainsin” meselesiymiş.
Demek ki mesele, her zamanki gibi, siyasi rant meselesiymiş.”

Kendisi hangi zihniyetin temsilcisi?!

Bir öğretmen, bir tarihçi olarak, “türban”la “başörtüsü”nün aynı olmadığını bilmiyor mu?!
Biliyor da, aynıymış gibi söyleyerek, ayıp ve densizlik etmiyor mu?!
Bu eylemi ile gerçekleri çarpıtıp kitleleri gerçek dışı bilgilerle kandırıyor mu?!
Bunun da adı, kendisinin başkaları için söylediği “Demek ki mesele, her zamanki gibi, siyasi rant meselesiymiş” olmuyor mu?!

“Türban tartışısı”nı, 30 Aralık 2020 Salı günü, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi’nin 1’inci Olağan Kurultay’ında, “Benim siyasete girdiğim zamanlar da yine böyle acıların yaşandığı günlerdi. Asker vesayeti vardı. Demokrasi, hukuk, özgürlükler ayaklar altındaydı. Ülkemiz yine derin bir ekonomik krizin içindeydi. Ben kendi ailemde o günlerin ızdırabını yaşadım. 28 Şubat’ın ağır ikliminde kız kardeşim Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde okuyan kız kardeşim okuldan üç defa uzaklaştırma cezası aldı. Başındaki örtü yüzünden. Üstelik düzenledikleri tutanağa da ‘Ders araç ve gereçlerine zarar vermek’ yazdılar. Gerçek sebep neydi? Başörtüsü. Hiç utanmadan yaptılar bunu. Benim siyasete girmem bütün bu yaşananlara bir isyandı. Bir daha kimse böyle bir yasağı getirmeye cüret edemez.” https://devapartisi.org/parti/e-arsiv/babacan-buyuk-kongrede-konustu-bu-ulkenin-devas-olmak-boynumuzun-borcudur diyen Ali Babacan değil mi?!
Meral Akşener neden Ali Babaca’dan sözünü etmez?!
Neden, bir gün sonra (31 Aralık 2020 Çarşamba) Halk TV’de “Sözüm Var” programındaki “Sorun başörtüsü değildir, sorun türbandır. Türban, irticai faaliyetlerin, şeriat isteyenlerin üniformasıdır. Başörtüsü, yüzyıllar boyunca Anadolu’da bir geleneksel giysidir. Bununla arasında çok büyük fark var. Ben kendimden söylemek istiyorum: Ben yargılandığım zaman, türbanlı bir hakimin karşısına gittiğimde, benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkularım var.” https://www.youtube.com/watch?v=dWryKz5RTA0 sözlerin sahibi CHP’li eski Milletvekili, eski Bakan Fikri Dağlar’ın, “… kuşkularım var” sözcüklerini kullanmasına karşın, son tümcesi üzerinden, gerçeği eğip bükerek, Sağlar’a saldırıya geçti?!

Başörtüsü değil –ki, bu ülkede hiçbir zaman başörtüsü tartışılmamış, tartışı konusu ve sorun olmamıştır-, “türban”la ilgili tartışıda, kişinin “kuşkusu”nu dillendirmesi suç mu?!
Söz konusu “türban” olunca, kişi “kuşkusu”nu dahi dile getiremeyecek mi?!
Nedir bu “türban gücü”?!
Nedir bu “türban korkusu”?!

Sözleriyle çelişen ve yanıtlarını merak ettiğim Meral Akşener bilsin isterim:
Kadınlarımızı, hele de Meral Akşener gibi çağdaş giyinimli kadınlarımız, kadını siyasi amaçlarında “vitrin süsü” gibi kullanan, özel yaşamlarında da cinsel gereksinimlerini giderdikleri ikinci sınıf insan gören şeriatçılar, gerici, yobaz dinciler kadar zararlı, tehlikelidirler!
Bir kısım kadınımız kendi öz kararlarıyla düşünüp taşınmadığı, konuşup hareket etmediği gibi de “giyinmiyor”, “kapanmıyorlar”!
Onlar, çok büyük baskı ve korku altındadırlar!
Onların “tercihleri” yoktur!
Bu gerçekleri görmemek, körlüktür körlük!

Gerçekleri göremeyenden de, çarpıtan da ne siyasi, ne siyasi lider olmaz!

Bu arada…
Atlamışım, yeni haberim oldu:
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan 5 Ocak 2021 Salı günü twitter hesabından paylaşımda bulunmuş
Şöyle:
“Birisi çıkıyor ‘vitrin mankeni‘ diyor, öbürü ‘başörtülü bir yargıcın kararına güvenmem‘ diyor. Kadınlara ve kadınların tercihlerine saygı duyun.” https://twitter.com/alibabacan/status/1346546052959268866

Bak Ali Babacan!..
İlkin, şu “türban”a, “başörtüsü” demeği bırak!
Sen de kadını, siyasi ve ticari çıkarlarınız için “vitrin mankeni” olarak kullananlardansın!
Bırakın!..
Türban ve tesettür giyim Türk kadınının terci değildir, Türk kadınına dayatmadır!
“Kadına saygı duyun” deyip saygısızlık yapmayın!
Çağdaş giyim kuşamınızla Türk halkını, Türk kadınını daha fazla kandıramayacaksınız!
Bu kadar!
Buraya kadar!..

EMPERYALİST ABD’DE “İLK YAŞANAN OLAY”IN BENZERİ ÜLKEMİZDE DE OLUR MU?..

150 150 bakikarakol

Çarşamba (6 Ocak 2021) gecesi, görsel, sözlü ve internet basınımıza, emperyalist ABD’de ilk yaşanan olay düştü.
3 Kasım 2020’deki seçimlerde kazanamayan “kaçık” 45’inci Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump, seçimi kazanan Demokrat Parti adayı Joe Biden’in, Başkanlığının Kongre’de “tescil” edileceği saate 2-3 kala miting yaptı, taraftarlarını tahrik etti, onlara “tescil”e karşı çıkmalarını, engel olmalarını söyledi.
Cumhuriyetçiler, Kongreyi bastılar, yıktılar, döktüler, içeri girdiler…
Kongre üyesi Senatörler, Amerikan yerel saati ile saat 04.00’da geniş güvenlik altında toplandı, yarım kalan işlerini tamamladılar, Biden’in Başkanlığını “tescil” ettiler.
Biden artık emperyalist ABD’nin resmen 467ıncı Başkanı idi.
“Kaçık” Trump, taraftarlarına sakin olmaları ve evlerine dönmeleri çağrısı yaptı.
Ortalık duruldu.
20 Ocak 2021’de görev devri yapacak Trump’ın, 20 Ocak beklenmeden “azledilmes”i, hakkında derhal yargı işlemi başlatılması isteniyor.

Nasıl bir gelişme olur, bilemiyorum.
Ama ülkesinde ilk defa böyle bir olaya neden olduğu için Trump’ın yargılanacağı kesin görünüyor.

Trump’ın savı, seçimlerde ve oyların sayımında hile yapıldığı…

Böyle bir olayın, muhalefet için olabileceği düşünülebilir ama iktidar için olası değil.
Olası olsa, o iktidar, iktidar değildir, iktidardan indirilmeyi hak etmiştir.

Trump düşünen biri olsaydı, kazanamadığı seçimi, hileli yollarla ve iktidar gücü ile “lehine” çevirme; hele de iktidarı bırakmama, iktidarda kalma çılgınlığına kendini kaptırmazdı, taraftarlarını tahrik etmezdi, Kongre’yi bastırmazdı, insanların ölmelerine, yaralanmalarına, kırp dökmelere neden olmazdı.
Belki, yargılama sonucu ceza alacak, uzun yıllar cezaevinde yatacak.

Ülkesinin tarihine kötü geçecek.

Çarşamba (Türkiye saati ile) gecesi emperyalist ABD’de yaşanan eylem “ilk”ti ama emperyalist ABD’nın yabancı olmadığı, çok iyi bildiği, uzmanlık alanı içine giren konuydu.
Sayısız ülkede aynı olayları yaptı, yaptırdı; binlerce insanın ölümüne, on binlerce insanın yaralanmasına, milyar Dolarlık maddi hasara sayısız kere imza attı!

Trum gibi bir kaçığı Başkan seçecek kadar sağlıklı düşünemeyen, sağlıklı karar veremeyen USA (ABD) halkı, böyle bir olayı ilk yaşadıkları için şaşkın!
Varlıklılar da, bürokratlar da, askerler de, bilim insanları da, seçilmiş senatörleri de, atanmış Bakan ve sekreterler de vb şaşkın!
Şaşkın oldukları için sağlıklı düşünemiyorlar, ülke tarihindeki bu ilk olayın nedenini, niçinini, arkasında kimin/kimlerin olduğunu/olabileceğini us (akıl) edemiyorlar, öngöremiyorlar!

Özellikle ve öncelikle “dinci terör”ün üretildiği, “dinci teröristler”in yetiştirildiği, donatıldığı “merkez ülken”in emperyalist “İngiltere” olduğu bilinmeyen değildir!

İki emperyalist ülke, İngiltere ile Amerika arasında derinden derinden süren “dünyayı yönetme”, “dünya jandarmalığı” KAVGASI da bilinmeyen değildir!

“Kaçık Trump olayı gibi, 11 Eylül 2001’deki iki gökdelene düzenlenen uçaklı intihar saldırısı da emperyalist İngiliz derin devletinin işi” diye düşünüyorum.
NATO’daki “gladyo” da…

Çarşamba gecesi emperyalist ABD’de ilk yaşanan olayın benzeri, ülkelerde ve ülkemizde de olur mu?
Herkesin kafasında bu soru.
Nedeni, 7 Haziran 2015 genel seçimi sonunda –özetle- şu yanan:
Seçimden AKP birinci parti çıkmıştı ama tek başına hükümet kuramıyordu.
AKP Genel Başkanı Ahmet Davutlu Hükümeti kurmak için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından görevlendirildi.
Davutoğlu, siyasi parti Genel Başkanları ile görüştü.
Sonuç alamadı.
“Hükümet kurma görevi”ni, görevlendirmeyi yapan Cumhurbaşkanına “iade” etti.
Cumhurbaşkanı, Anayasa’ya göre, bu durumda “Hükümeti kurma görevi”ni, seçimden ikinci çıkmış partinin Genel Başkanına vermesi gerekirken, vermedi, “seçimi yenileme” kararı aldı ve ülkeyi 5 ay sonra (1 Kasım 2015) seçime götürdü.

Bu yaşanmışlıktan ötürü düşünülen şu:
“Yapılacak ilk seçimde, AKP ve MHP’nin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” iktidar olacak kadar oy olamayacak, CHP ve İyi Parti ağırlıklı “Millet İttifakı” alacak; ama AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, Millet İttifakı’na, ‘Hükümet kurma görevi’ vermeyebilir.”

Böyle bir gelişmenin olmasını usumdan dahi geçirmek istemiyorum!

Tanrı korusun!
Eğer böyle bir şey yaşanırsa…
“Olacaklar”ın korkusu içimde şimdiden kol geziyor!..

Onun için…
Dün gece Halk TV’de Levent Gültekin’in dediği gibi, “Seçimin, seçimden önce kazanılması”, yani muhalefetin bir iki puan arayla değil, çok açık arayla seçimi kazanması gerekir.
Çok doğru.
O zaman sandık, pusula, sayım vb hileleri; Yüksek Seçim Kurulu’nun yanlı/yanlış kararları, “açık ara sonuca” olumsuz etki edemeyecek, “iktidarı bırakmama, görevi devretmeme” diye bir şey söz konusu olmayacak…

YOKSA MUHALEFET, GİDECEĞİ KESİN İKTİDARDAN MI KORKUYOR?!.

150 150 bakikarakol

Siyasi sicillerine “İktidarlarında, ülkenin ve dünyanın saygın üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesi’nin giriş kapısına kelepçe vuranlar!” kaydı düşen Cumhur İttifakı’nın ve Cumhur İttifakı İktidarı’nın ortakları AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sona geldiklerini, Türk-İslam Sentezi’nin kendilerini kurtaramayacağını, ilk seçimde iktidardan düşeceklerini, 2023 ve 2071 hedeflerinin hayal olduğunu gördüler.
Tedirginler.
Çare aramak, çıkış yolu bulmak için –Bahçeli’nin evinde- bir araya geldiler.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/erdogan-bahceliyi-evinde-ziyaret-etti-1803857
Görüşme içeriğine ilişkin bir açıklama yapmadılar ama girişi ve çıkışlarında görüntüleri verdiler.

Bir gün sonra (6 Ocak 2021 Çarşamba) Bahçeli yazılı bir açıklama http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4751/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_Bahceli__nin___Ulke_Gundeminde_One_Cikan_Konu_ve_Sorun_Basliklariyla_.html yaptı.

Arapça, Farsça sözcüklerin bolca kullanıldığı uzun bir açıklama.
İçeriği ile ilgili bilgilendirme yapılmayan görüşmeyi okudum.
Olacaklardan kaygılandım!
Okurda “Keskin darbe karşıtı” algısı yaratan Bahçeli’nin, 27 Mayıs 1960 –22 Şubat 1960 ve 20-21 Mayıs 1963’teki başarısız biten Albay Talat Aydemir’in girişimlerini saymıyorum-, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinin öncesi, sonrası tavrını merak ediyorum ve “Özellikle 12 Eylül faşist askeri darbede, solcular gibi gözlem altına alınmayan, işkencelerden geçmeyen, tutuklanıp cezaevlerine konmayan MHP’li, Ülkücü kalmazken, Ülkü Ocakları kurucularından Devlet Bahçeli’ye dokunulmadı, Bahçeli dışarda kaldı, korunup kollandı?” sorusunu sorarak, konuya nokta koymak istiyorum…

Bu arada…
Umarım ve dilerim; 3 Kasım 2020’deki seçimi yitiren emperyalist ABD’nin “kaçık” 46’ıncı Başkanı Donald Trump’ın taraftarları Cumhuriyetçilerin dün gece sokağa dökülüp seçimi kazanan Joe Biden’in Başkanlığını onaylayacak Kongre’yi basması başka ülkelere kötü örnek olmaz…

Gelelim başlıktaki “Muhalefet, gidiciliği tartışmasız hale gelen iktidardan korkuyor mu?!” konumuza.

İlker Başbuğ’un sözünden “darbe” çıkaran, Fikri Sağlar’ın sözlerini çarpıtan, Can Ataklı’nın anlatılarında anlam kaydırması yapan siyasi kadro, bu üç kişi için 81 il’de suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor! https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/son-dakika-akpden-uc-isim-icin-suc-duyurusu-6199762/
Dün saat 12.49’da twitter hesabımdan “YOK DAHA NELER!..
İYİCE DAĞILDILAR!..
NE DÜŞÜNECEKLERİNİ BİLEMEZ OLDULAR,
NE YAPACAKLARINI ŞAŞIRDILAR!..
ŞOVUN BÖYLESİNE DE PES YANİ!..”
https://twitter.com/BakiKarakol/status/1346755794168127488 diye paylaşımda bulundum; saat 13.10’da ise şunu yazdım:
“MUHALEFET DE 81 İL’DE, LİKİ KERE ‘TÜRKİYE TERÖR ÖRGUTÜDÜR’ DİYEN AKP’Lİ ÖMER ÇELİK HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNSUN…”

Bildiğiniz gibi…
AKP Adana Milletvekili AKP Sözcüsü Ömer Çelik, önceki gün (4 Ocak 2021 Pazartesi), partisinin MYK toplantısı bitiminde, basına bilgilendirme yaparken “Türkiye, DEAŞ’la da mücadele eden yegane terör örgütüdür” dedi ve ekledi:
“Türkiye PKK ile de mücadele eden yegane terör örgütüdür.”
https://odatv4.com/akp-sozcusu-oyle-bir-gafa-imza-atti-ki…-04012136.html

Gaf mıydı, dil sürçmesi miydi?

AKP’li Çelik’in iki kere üst üste “Türkiye … yegane terör örgütüdür” demesi düşündürücüydü!
Ya aşırı yorgunluk ve aşırı yorgunluktan kaynaklanan ne dediğini bilmemekti, ya da başka bir şeydi!..

Böyle bir sözü, muhalefetten biri ağzından kaçırsaydı, kıyamet kopardı, linç edilirdi, partisi yerden yere vurulurdu.
Hele iktidarın küçük ortağı Devlet Bahçeli!..
Gök kubbeyi, söyleyenin ve partisinin başına yıkardı!

Ama…
Her yurtsever Türk’ün karşı çıkacağı, hep de çıkacağı öyle bir sözü söyleyen kendilerinden olunca, sessizliye gömüldüler, tek sözcük etmediler, ettirmediler!

İlginçtir!
Muhalefet de onlar gibi davrandı!
Sanki öyle bir söz söylenmemişti!
“Dil sürçmesidir” dedi, yuttu!
Gündemde tutamadı!
Yoksa…
Gideceği kesin iktidardan mı korkuyor?!
K o r k m u y o r s a, kanıtlasın!
Kanıtlamazsa, “korktuğunu” kanıtlamış olacak!..

İKTİDAR, DARBEDEN KORKMAKTA HALKLI, ÇÜNKÜ HALK İLK SEÇİMDE SANDIKTA DARBE YAPACAK…

150 150 bakikarakol

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 26’ıncı Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, ordunun sır odasına girilmesine izin verdiği, Kamutay’ın (TBMM’nin) ret ettiği Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’a girme tezkeresini desteklediği, emekli olduktan sonra çıkardığı kitaplardaki ve katıldığı televizyon programlarında yaptığı konuşmalarındaki kimi düşünce ve görüşlerinden ötürü yerdiğim biri.
FETÖ’cü yapı tarafından “Terör Örgütü kurmak, yönetmek” gibi saçma sapan gerekçe ile gözlem altına alınıp tutuklandığını, uzun süre cezaevinde yattığını da söylemeliyim.

Cumhuriyet Gazetesi, kendisiyle bir söyleşi yapıyor.
“Menderes 25 Mayıs 1960 günü Eskişehir’deki konuşmasında ‘Yolumuz serbest seçim yoludur. Memleketimizde demokrasinin yerleştirilmesinin yolu budur. Fakat her şeyden önce düzenin korunması kati bir zorunluluktur’ diyor” biçimdeki girişin ardından, “Konuşmasının, demokrasi açısından bir bedeli oldu mu?” sorusu yöneltiliyor.
Başbuğ’un yanıtı şu oluyor:
“23 Mayıs 1960 günü DP Genel İdare Kurulu toplantısında Sıtkı Yırcalı, ‘Derhal seçimleri yapacağımızı açıklayayım’ deyince, Adnan Menderes’in cevabı “Derhal” olmuştu. Eğer Menderes, 25 Mayıs 1960 günü Eskişehir’de erken seçim tarihini açıklasaydı, 27 Mayıs askeri darbesi büyük bir olasılıkla önlenebilirdi. Çünkü erken seçim kararı almış bir hükümete karşı bir askeri darbenin gerçekleştirilmesi, açıkça milletin siyasi iradesine de vurulacak bir darbe olurdu.”

Her şeyi fırsata çeviren, sinekten dahi yağ çıkarmaya çalışan AKP, bu yanıttan –inanılır gibi değil!- “darbe” anlamı çıkardı ve bugünün (6 Ocak 2021 Çarşamba) ilk dakikalarında (saat 00.19), “Genelkurmay Başkanı iken; karargahında, 15 Temmuz darbe girişiminde bulunan FETÖ’ci askerler tarafından rehin alınmış, boğazı sıkılmış” siciline sahip emekli Orgeneral Hulusi Akar’ın “Bakan” sıfatıyla başında bulunduğu Milli Savunma Bakanlığı resmi internet sitesinden açıklama yaptı:
“Millî Savunma Bakanlığı, tüm birlik ve kurumları ile başta FETÖ, PKK/YPG ve DEAŞ gibi terör örgütleri olmak üzere;
Her türlü tehdit ve tehlikeye karşı; asil milletimizin sevgisi, güveni ve duasından aldığı ilhamla, ‘Ölürsem şehit kalırsam gazi’ anlayışıyla yurt içinde ve sınır ötesinde görevlerini kahramanlık ve fedakarlıkla ifa etmektedir.
Peygamber Ocağı olarak da bilinen Türk Silahlı Kuvvetleri, binlerce yıllık şanlı tarihimizden süzülüp gelen milli, manevi ve mesleki değerleriyle;
Aklın ve bilimin ışığında,
Anayasa çerçevesinde,
Yasalar ve Sn. Cumhurbaşkanımızın direktifleri doğrultusunda,
Sıralı amir ve komutanların emir ve komutasında,
Milletinin emrinde, görevinin başındadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizin ve milletimizin güvenlik ve bekasını hedef alanlara ve her kim olursa olsun millet iradesini hiçe sayarak anti-demokratik arayış içinde olanlara karşı mücadelesini azimle sürdürmekte kararlıdır.” https://odatv4.com/milli-savunma-bakanligi-da-darbe-tartismalarina-girdi-06012119.html

Bu açıklamayı yapan “AKP usu (aklı)” herkesten çok iyi biliyor ki:
Emperyalist devletlerin (en başta İngiltere ve ABD) desteği ve dürtüleriyle yapılan askeri darbelerden her defasında ağır yara alan ve de bıkan Türk halkı, darbeye/darbelere şiddetle karşıdır.

Gerçek olan da budur.

Olası asker veya sivil bir darbe girişiminde, iktidar partilerinin yöneticileri, Milletvekilleri, atanmış bürokrat Bakanları, seçmenleri saklanacak yer ararken, “darbe karşıtı” kesilmiş Türk halkı canlarını siper eder, izin vermez.

İkinci yılında iflas etmiş “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin ülkeyi yönetemeyen “Cumhur İttifakı İktidarı” sıkışık, kötü durumda olduğu ve “iktidardan düşmek” korkusu içinde bunaldığı için “gündem değiştirme” telaşındadır.
O telaşla, denize düşenin yılana sarılması, düğün değil seyran değil baldızını öpen enişte gibi davranıyor.
Davranıyor ama kimseyi inandıramıyor.
Çünkü inandırıcılığını, güvenirliliğini yitirdi.

Görün bakın, bu son “darbe” uydurması, “Cumhur İttifakı İktidarı”nın eline patlayacak.

Bilmiyorlarsa öğrensinler:
Darbeyi halk yapar.
Onu da, sandıkta yapar.
Sandığa gider, oy’unu verir, kötü yöneten iktidarı, indirir.
Bu indirme, iktidar ve iktidardakiler için darbedir.

“Cumhur İttifakı” ve Cumhur İttifakı İktidarı”nın ortakları, halkın darbe yapacağından korkuyorlarsa, korkmakta haklılar!
Haber vermiş olayım:
Halk, ilk seçimde sandıkta darbe yapacak!

Yoksa…
Ne bugünkü ordunun, ne de bir başka yapının, oluşumun darbe yapacak gücü, takati, iç-dış desteği yok!
“Halk desteği” hiç yok!
Rahat olsunlar!
Ama…
Seçimde halkın sandıkta darbe yapacağını uslarında hep diri tutsunlar, hazır ve hazırlıklı olsunlar…

“KOD ADI: AJAN KK”

150 150 bakikarakol

Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan “28 Şubat’ın ağır ikliminde kız kardeşim Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde okuyan kız kardeşim okuldan üç defa uzaklaştırma cezası aldı. Başındaki örtü yüzünden. Üstelik düzenledikleri tutanağa da ‘Ders araç ve gereçlerine zarar vermek’ yazdılar. Gerçek sebep neydi? Başörtüsü. Hiç utanmadan yaptılar bunu. Benim siyasete girmem bütün bu yaşananlara bir isyandı. Bir daha kimse böyle bir yasağı getirmeye cüret edemez” sözleriyle fitili ateşledi; CHP’li Fikri Sağlar da “Sorun başörtüsü değildir, sorun türbandır. Türban, irticai faaliyetlerin, şeriat isteyenlerin üniformasıdır. Başörtüsü, yüzyıllar boyunca Anadolu’da bir geleneksel giysidir. Bununla arasında çok büyük fark var. Ben kendimden söylemek istiyorum: Ben yargılandığım zaman, türbanlı bir hakimin karşısına gittiğimde, benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkularım var” diye karşılık verince, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı açık açık “Bugün parlamentoda nice başörtülü bayanlarımız var. Bay Fikri, görmüyor musun bunları? Buralara kadar gelindi, daha çok mesafe alacağız, sen çağın dışında kaldın” dedi.

Bir anlamda “Atı alan Üsküdar’a geçti” diyen AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının “Tabii Bay Kemal bir şey söyleyemiyor” diyerek, adeta sitemde ve çağrıda bulunduğu, partim CHP’min –ne acı ki, ne yazık ki- başındaki “adı lazım değil” de, “Çağın neresindeyiz biz? Kişi başörtüsü takar, takmaz. Bu onun tercihidir. Peki benim görevim nedir? Onun tercihine saygı duymaktır.
Hakim, hukukun üstünlüğü ve vicdanı kanaatine göre karar verirse, adaleti yerinde dağıtırsa gerçek anlamda hakimdir. Başımın üstünde yeri vardır.
Başörtüsü takıp takmaması ayrı bir şey. O onun yaşam tarzıdır. Buna benim saygı duymam lazım.
Ben saygı duyarken gerçek anlamda adalet dağıtmasını bekleyeceğim. Adalet dağıttığı sürece hiçbir sorunum yok. Bizim parti meclisimizde de, üstelik hukuk mezunu arkadaşlarımız var. Görev yapıyorlar. Böyle bir ayrımcılığı asla kabul etmiyor ve doğru bulmuyorum” sözleriyle ses verdi.
Bu kadarla kalmadı; bir gün sonra (2 Ocak 2021 Cumartesi) Halk TV’de, Halk TV’nin Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ın sorularına yanıtlarında https://halktv.com.tr/kilicdaroglu-halk-tvde-443396h “türban”ın adı yoktu, “başörtüsü” ve CHP’ye, CHP’li Fikri Sağlar’a yergi vardı.

AKP’nin, AKP iktidarlarının değirmenine su taşıyan, onlara yardım ve yataklık eden “adı lazım değil”, “Erdoğan’ın bütün hayatı, Cumhuriyet Halk Partisi ve Kemal Kılıçdaroğlu. Nasıl ben Kemal Kılıçdaroğlu’nu yok ederim, nasıl Kılıçdaroğlu’nu zor duruma sokarım, nasıl CHP’yi zor duruma sokarım” sözleriyle kendini, CHP ile özdeştirmez mi?!

Kendini özdeştirdiği CHP için “Ben yeri geldiğinde Cumhuriyet Halk Partisi’ni de, geçmişteki bazı uygulamaları nedeniyle eleştiren birisiyim” tümcesini edince, aynı gün saat 22.10’da twitter hesabımdan Adı lazım değil” demiş ki, “Ben yeri geldiğinde Cumhuriyet Halk Partisi’ni de, geçmişteki bazı uygulamaları nedeniyle eleştiren birisiyim.” https://halktv.com.tr/kilicdaroglu-halk-tvde-443396h… Sen kim oluyorsun ki, partim CHP’mi eleştiriyorsun?! O ‘bazı uygulamalar’ nedir?! Söyle de bilelim bre cahil!..”
https://twitter.com/BakiKarakol/status/1345447386877984772 diye yazdım.

Dünya lideri Kemal Atatürk dışında, ne “adı lazım değil”, ne ondan öncekiler, bu ülkeyi kurtaran, bu ülkenin “demokratik, laik Cumhuriyet”ini, devletini kuran kadronun, iradenin yapılandırdığı Cumhuriyet Halk Partisi’ni ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçmişindeki bazı uygulamalarını yerecek donanımda değillerdir!
Olamazlar da!
“Adı lazım değil”, kendini “donanımda” görüyorsa, buyursun, yergilerini (eleştirilerini) açıklasın.
Donanımda olsaydı…
Cumhuriyet Halk Partisi ile kendisi gibi Cumhuriyet Halk Partisi’nin başında bulunanları ve onların yönetim kadrolarını karıştırmazdı;
En başta Cumhuriyet Halk Partisi’ni tanırdı, “İnsanlar hata yapabilirler, insanların eksiği olabilir, insanların yanlış olabilir. Kurumların da eksiği yanlışı olabilir” diyerek, sapla samanı karıştırmazdı, cahilliğini ortaya koymazdı.

“Artık 21. yüzyılda bir başörtüsü sorununu gündeme getirip siz şöyle yaptınız, böyle ettiniz.
Başörtüsü tartışması artık Türkiye’nin gündeminden çıkmalı. Türkiye’nin gündeminde, kadının kılık kıyafeti ile uğraşmak diye bir şey olmamalı. Kadınlar arzu ettikleri gibi giyinirler, arzu ettikleri gibi rahatlıkla gezebilirler. Siyasetçi olarak bizim görevimiz de herkese saygı duymaktır.
İnsanlar evlerinde perişan vaziyette onun gündeminde vay Kılıçdaroğlu vay CHP vay başörtüsü” diyen “adı lazım değil”e ve danışmanlarına sormak isterim:
Hiç düşündünüz mü, kutsal dinimizi siyasi hatta ticari çıkarlarına alet edenler, “türban da türban” deyip duruyorlardı; şimdi ne oldu da, “türban” demiyorlar, dedirtmiyorlar, “başörtüsü” diyorlar, dedirtiyor?!
Nasıl CHP’lisiniz ki, onlar gibi siz de “türban” demiyor, “başörtüsü” deyip duruyorsunuz?!
“Başörtüsü” diyerek, “türban”ı sahiplenip savunurken, bu ülkenin kuruluş temelini oymuyor musunuz, devrim yasalarına karşı gelmiyor musunuz, dünya lideri Kemal Atatürk’ün ülkesine, devletine, Cumhuriyet’ine ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne ihanet etmiyor musunuz?!
Alasını ediyor, alasını yapıyorsunuz!
Sizler, CHP’ye yerleştirilmiş, Atatürk ve CHP karşıtı ajanlarsınız!
Öyle olmasaydınız, Fikri Sağlar’ın “AKP, şeriat devleti hedefine Türkiye’yi adım adım sürüklüyor” https://www.t24.com.tr/haber/fikri-saglar-den-yeni-aciklama-akp-seriat-devleti-hedefine-turkiye-yi-adim-adim-surukluyor,924121 tümcesiyle dile getirdiği gelişme bu ülkede yaşanmazdı!

“Adı lazım değil” bir yandan “Erdoğan tümüyle sarayında oturuyor. Kendi hayal dünyasında yarattığı bir Türkiye var” diye konuşurken, diğer yandan da “Başörtüsü bizim geleneksel olarak da taktığımız, inancımız nedeniyle de taktığımız bir şey. Bu insanların kendi giyimidir, kendi tarzıdır. Benim görevim ona saygı duymaktır” diyebiliyor!

“Siyaset adamının temiz olması lazım, siyaset adamının kirli olmaması lazım” sözüne karşılık diyorum ki:
“Olsana! Olsanıza!”
Olamaz, olmazlar!..

Bir de…
“Başörtüsü ve kadın meselesi benim için kapanmış bir konuydu. Boşuna tartışıyoruz.
Düzgün ahlaklı bir siyaset anlayışı egemen kılmak istiyoruz” sözlerini söylemez mi?!

Daha bir yığın sözler!..

Bunca sözlerinden sonra düşündüm, “adı lazım değil”e, “Kod adı: Ajan KK” diye ikinci bir ad koydum.
Hak etmişti!
Yakışmıştı da!
Bundan böyle yazılarımda yazacağım…

SÖZLERİYLE, CHP KARŞITLARINI/DÜŞMANLARINI ARATMAYAN, SÖZDE CHP’Lİ: “ADI LAZIM DEĞİL”!..

150 150 bakikarakol

31 Aralık 2020 Çarşamba gecesi.
Halk TV’de “Sözüm Var” programı canlı yayınında.
İzliyorum.
Programın sunumunu Şirin Payzın yapıyor, Emin Çapa ile Kadri Gürsel de katkı veriyor, sunumlarda bulunuyor.
Programın stüdyo dışı katılımcılarından biri CHP’li eski Milletvekili, eski Bakan Fikri Sağlar; diğeri İstanbul’dan AKP Milletvekili seçilen, birkaç ay önce AKP’den ayrılarak DEVA Partisi’ne geçen, DEVA Partisi’nde Genel Başkan Yardımcısı olan Milletvekili Mustafa Yeneroğlu…
Başka katılımcılar da var.

Konu, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi kurucu Genel Başkanı Ali Babacan’ın, partisinin 29 Aralık 2020 Salı günkü 1’inci Olağan Kururltay’ındaki ağlaması ve şu sözleriydi:
“Benim siyasete girdiğim zamanlar da yine böyle acıların yaşandığı günlerdi. Asker vesayeti vardı. Demokrasi, hukuk, özgürlükler ayaklar altındaydı. Ülkemiz yine derin bir ekonomik krizin içindeydi. Ben kendi ailemde o günlerin ızdırabını yaşadım.
28 Şubat’ın ağır ikliminde kız kardeşim Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde okuyan kız kardeşim okuldan üç defa uzaklaştırma cezası aldı. Başındaki örtü yüzünden. Üstelik düzenledikleri tutanağa da ‘Ders araç ve gereçlerine zarar vermek’ yazdılar. Gerçek sebep neydi? Başörtüsü. Hiç utanmadan yaptılar bunu. Benim siyasete girmem bütün bu yaşananlara bir isyandı. Bir daha kimse böyle bir yasağı getirmeye cüret edemez.” https://devapartisi.org/parti/e-arsiv/babacan-buyuk-kongrede-konustu-bu-ulkenin-devas-olmak-boynumuzun-borcudur

Şirin Payzın buradan “AKP’nin 28 Şubat’ı”na geçti, Emin Çapa “Türban, başörtüsü değildir” diyerek çok doğru tanım yaptı.
Kadri Gürsel geveledi durdu!

Söz, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu’na verildi.
İmam hatip kökenli, Hukukçu ve “türban” konusunda “mücadeleci” Yeneroğlu, Genel Başkanı Babacan’ın sözlerine haklılık kazandırmaya çalıştı.
Arkasından CHP’li, CHP eski Milletvekili ve eski Bakan Fikri Sağlar konuştu:
“Sorun başörtüsü değildir, sorun türbandır. Türban, irticai faaliyetlerin, şeriat isteyenlerin üniformasıdır. Başörtüsü, yüzyıllar boyunca Anadolu’da bir geleneksel giysidir. Bununla arasında çok büyük fark var. Ben kendimden söylemek istiyorum: Ben yargılandığım zaman, türbanlı bir hakimin karşısına gittiğimde, benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkularım var.” https://www.youtube.com/watch?v=dWryKz5RTA0

Doğru sözlerdi.

Sağlar’ın bu sözleri gündeme bomba gibi düştü.
İlk sert yergi Kadri Gürsel’den, sonra da Yeneroğlu’ndan geldi.
AKP ayağa kalkmıştı.
Sağlar sosyal basında linç ediliyordu.
31 Aralık 2020 Perşembe’nin 2’inci dakikasında, saat 24.02’de twitter hesabımdan şu paylaşımı yaptım:
“FİKRİ SAĞLAR’IN SÖZLERİNE KATILIYORUM. SİYASİ AMAÇLA DEVE PARTİSİ BAŞI BEBECAN FİTİLİ ATEŞLEDİ, AKP KÖRÜKLEDİ, PARTİM CHP’İN BAŞINDAKİ “ADI LAZIM DEĞİL” İLE EKİBİ SUÇ İŞLEMİŞ GİBİ SUSPUS KESİLDİ! ŞAŞIRMADIM…
https://twitter.com/BakiKarakol/status/1344569552097734657”

Aynı gece (31 Aralık 2020 Perşembe) 3 saat 32 dakika sonra (03.34) Gürsel’i yeren –aşağıda okuyacağınız- tviti attım:
“Türban, başörtüsü/eşarp konusunda aynen Fikri Sağlar gibi düşünüyorum, programın yorumcularından Kadri Gürsel’in, gerici faşistler kadar tepki göstermesini, türbanla başörtüsünü aynı (ayna yazmışım, özür dilerim) tutmasını kınıyorum, Gürsel’i ayıplıyor, protesto ediyorum…
https://twitter.com/BakiKarakol/status/1344622838293143554”

31 Aralık 2020 Perşembe günü saat 18.38’de, kraldan çok kralcı kesilen, AKP’nin ve AKP iktidarlarının değirmenine su taşıyan, AKP’ye yardım ve yataklık eden, partim CHP’min –ne yazık ki- başındaki “adı lazım değil” açtı ağzını, yumdu gözünü:
* Çağın neresindeyiz biz? Kişi başörtüsü takar takmaz. Bu onun tercihidir. Peki benim görevim nedir? Onun tercihine saygı duymaktır.
* Hakim, hukukun üstünlüğü ve vicdanı kanaatine göre karar verirse, adaleti yerinde dağıtırsa gerçek anlamda hakimdir. Başımın üstünde yeri vardır.
* Başörtüsü takıp takmaması ayrı bir şey. O onun yaşam tarzıdır. Buna benim saygı duymam lazım.
* Ben saygı duyarken gerçek anlamda adalet dağıtmasını bekleyeceğim. Adalet dağıttığı sürece hiçbir sorunum yok. Bizim parti meclisimizde de, üstelik hukuk mezunu arkadaşlarımız var. Görev yapıyorlar. Böyle bir ayrımcılığı asla kabul etmiyor ve doğru bulmuyorum.
* Ama bunu yapmıyorlarsa, kimse kusura bakmasın ben o zaman eleştiririm. Yani Londra’daki bir avuç tefeciye değil, bu ülkenin insanlarına çalışacaklar. Eğer akılları başlarına gelmiş, ‘Artık biz faizcilere değil, tefecilere değil, kendi halkımıza, kendi işsizimize çalışacağız. Onlara istihdam yaratacağız’ diyorlarsa, benim başımın üstünde yerleri vardır.
https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/kilicdaroglundan-fikri-saglara-sert-tepki-ya-cagin-neresindeyiz-biz-ya-6191727/?utm_source=ilgili_haber&utm_medium=free&utm_campaign=ilgilihaber”

Bu sözlerine 31 Aralık 2020 Perşembe saat 23.41’de twitter hesabımdan şöyle tepki verdim:
“VAY ÖDLEK VAY!. VAY ATATÜRK VE CHP KARŞITI VAY!. VAY ATATÜRK’ÜN DEVRİM VE İLKELERİNE, CHP’NİN TARİHİ GEÇMİŞİNE, ANA TÜZÜK VE PROGRAMINA, ÖZ CHP’LİLERE İHANET EDEN VAY!.. https://twitter.com/BakiKarakol/status/1344745599237816321”

Ödleğin bu sözlerinden bir gün sonra (1 Ocak 2021 Cuma) saat 14.13’te AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının “Bu zat artık bu çağda yaşamıyor, CHP zihniyetinin faşizan anlayışının yansımasıdır” https://www.t24.com.tr/haber/erdogan-almanya-yla-ortak-asi-uretimi-konusu-gorusuluyor,924058 sözleri internet basınında yer aldı.
(‘Bu zat’ denilerek kastedilen, Fikri Sağlar’dı.)

Bunun üzerine Fikri Sağlar 1 Ocak 2021 Cuma günü saat 21.17’de twitter hesabından paylaşımlarında bulundu, “AKP, şeriat devleti hedefine Türkiye’yi adım adım sürüklüyor” https://www.t24.com.tr/haber/fikri-saglar-den-yeni-aciklama-akp-seriat-devleti-hedefine-turkiye-yi-adim-adim-surukluyor,924121 diye yazdı.

Çok doğru!..

Konu, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının “… bazı yerlerde başörtülü birkaç kişiyi adeta vitrin mankeni gibi getirip koymak kimseyi aldatmıyor, geçti o işler. Bugün parlamentoda nice başörtülü bayanlarımız var. Bay Fikri, görmüyor musun bunları? Buralara kadar gelindi, daha çok mesafe alacağız, sen çağın dışında kaldın…” sözleriyle “kadının vitrin mankeni”ne kaydı.

“Adı lazım değil”, bir gün sonra, yani 2 Ocak 2021 Halk TV’de, Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ın sorularını yanıtlarken, “türban” sözcüğünü ağzına almadan “başörtüsü” dedi durdu.
Ve…
Ettiği sözlerle CHP karşıtlarını, CHP düşmanlarını aratmadı!
Onun için “adı lazım değil”den sonra “Kod adı: Ajan KK” diye ikinci ad koydum.
Yarın bu başlıkla yazacağım…

KLASİK “TANSU ÇİLLER GÜLMECESİ” VE BİR FIKRA…

150 150 bakikarakol

29 Aralık 2020 Salı günkü AÇIKLANAN ASGARİ ÜCRET, TEPKİLER VE İŞÇİ, İŞÇİ SINIFI!.. başlıklı yazımda şöyle yazmıştım:
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının çok yakınında iken, dört gün önce, partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”in “danışmanı” olan Kamuoyu Araştırmacısı İbrahim Uslu dün gece Halk TV’de “Sözüm Var” programında, Devlet Bahçeli’nin, Meral Akşener’e “Evine dön bitsin bu çile” çağrısını, “Milliyetçi Cephe oluşturmak” için yaptığını söyledi.
Katılmıyorum.
Konuyu, 1 Ocak 2021 Cuma günü, “Tansu Çiller Gülmecesi” ile birlikte yazmayı düşünüyorum.

Aynı kanalın, aynı programında, 30 Aralık 2020 Çarşamba günkü canlı yayınında, CHP eski Milletvekili ve eski Bakan Fikri Sağlar’ın, “Türbanla başörtünün aynı olmadığı”na ilişkin çok doğru biçimde söylediği sözleri, “türban üzerinden siyasi rant “ kovalayan; Atatürk, Atatürk düşünceleri, devrim ve ilkeleri ve de CHP karşıtı “dinci faşistler”i fena kızdırdı, ayağa kaldırdı, saldırıya geçirdi.
Partim CHP’nin tepesindeki Soroscu “adı lazım değil” ve onun gibi düşünen Parti Meclisi Üyeleri, Milletvekilleri, AKP’nin eline koz verdiği için partili (CHP’li) Fikri Sağlar’ı, “dinci faşistler” kadar yerdiler, yerden yere vurdular!
Twitter hesabımdan yerdim.

İki konuyu da, yeni yılın (2021) ilk gününde değil, yakın günde yazmanın uygun olacağını düşündüm.
Bu nedenle, bugün “Tansu Çiller Gülmecesi” ile son anda cep telefonuma sevdiğim bir abimden gelen “fıkra”yı yazacağım.

*

Tansu Çiller, Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı ve Başbakandır.
İstanbul’daki DYP’li Karslılar, randevu alırlar.
12 kişilik heyetle, randevu günü İstanbul DYP İl Başkanlığı’na giderler.
Tansu Çiller, İl Başkanının salon büyüklüğündeki odasında bir başka heyetle görüşmektedir.
Yarım saatlik beklemenin ardından, çift kanatlı kapı açılır, heyet çıkar, Karslı hemşerilerim içeri alınır.
Tansu Çiller kapının kenarında ayaktadır.
İçeri girenlerle tek tek tokalaşır.
Koltuklara karşılıklı otururlar.
Çiller’in tam karşısına oturan heyetin en yaşlısı birden, eliyle Tansu Çiller’i işaret eder, “yazıklanır” bir ses ve kendine özgü aksamıyla “Bu eksik eteğe oy vermeyenin gözü çıhsın (çıksın), yazıhlar (yazıklar) olsun” der.
Herkes duyar.
Çiller de…
Çiller’in yüzünde tedirginlik kol gezer.
Bir yandan da, bakıp durduğu etekliğini çekiştirir.
Sağ yanında oturan kaynıma döner, usulca “Mevlüt Bey, etekliğim eski mi?” diye sorar.
“Yok efendim” yanıtını alınca, “Ama karşımda oturan amca bey öyle dedi” der.
Kaynım, “eksik etek”i “eski etek” anlayan Çiller’e, yaşlı Karslı hemşerimin “eski etek” demediğini, “eksik etek” dediğini, özellikle Kars yöresinde “kadın”a “eksik etek” de denildiğini anlatır.
Çiller rahatlar.
Ve kahkaha atar.
Bu defa Karslı hepşerilerim, Tansu Çiller’in kahkaha atmasına anlam veremezler, kalakalırlar, Çiller’in ve birbirlerinin yüzüne şaşkın şaşkın bakarlar.
Sonradan anlarlar.
Kahkahalar salonda cirit atar.

Fıkraya gelince.
O da şöyle:

Akıl hastanesinde bir hasta kendini tavana baş aşağı asar, “ampul” olduğunu söyler.
Kimse indiremez.
Başhekime iletilir.
Başhekim “Gidin ona ‘Elektrikler kesildi. Artık bir işe yaramazsın. İn oradan’ değin, ikna edin” der.
Bir süre sonra görevlilerden biri Başhekime gider “Efendim, onu ikna ettik, inecek. Fakat şimdi etrafında toplananlar ‘Karanlıkta kalacağız’ diyorlar, indirmemize izin vermiyorlar” diye anlatır.

Düşündüm ki…
Yeni yılın ilk günü, günleri.
Yorgunsunuz.
Zaten neredeyse her şeye, herkese canınız sıkkın.
Ciddi konularda yazarak, bir de ben keyfinizi kaçırmayayım; birazcık olsun gülümsetebileyim.

Başarabildiysem, ne mutlu…

DÜŞÜNMEYEN İNSAN TOPLULUĞU, EMEĞİ, EGEMENLİĞİ, SÖZ HAKKI ELİNDEN ALINIR, KOYUN SÜRÜSÜ GİBİ GÜDÜLÜR!..

150 150 bakikarakol

Bugün 31 Aralık 2020, günlerden Perşembe.
Berbat “2020 Yılı”nın son günü.
Gece yarısı, saat 24.00’dan sonra “yeni yıl”a, “2021”e gireceğiz.
2020’yi aratmayacak yıl olmasını dileyelim; evrene bu içerikte enerji gönderelim.

Sağlıklı, gerçekçi düşünüldüğünde, doğru öngörüde bulunmanın olasılığını göstermek için “14 Temmuz 2001Cumartesi” günlü yazımı; bir de, emperyalist ABD’nin CIA Ankara Büro Şefinin, ülkemizle ilgili “2006” kayıtlı “rapor”unu bilginize sunmak istiyorum.
“Yılbaşı eğlencesi, yorgunluğu ardından okur, değerlendirmeler yaparsınız” diye düşündüm.

Kısaltılmışı “AKP” olan “Adalet ve Kalkınma Partisi” 14 Ağustos 2001’de kurulmadan tam bir ay önce, 14 Temmuz 2001’de, o yıllarda Türk basının “amiral gemisi”, şimdi ise “emir al” sözcükleriyle tanımlanan, anılan Hürriyet Gazetesi’nde, “Tehlike çanları!” başlıklı yazım çıktı.
Yazımı, meslek büyüğüm Yalçın Bayer, “Yeter Söz Milletin” adlı köşesinde yayınladı.
Sağolsun.
Yaklaşık 19,5 yıl önce öngürdüklerimin gerçekleşmesini istemezdim, öngörülerimde yanılmayı dilerdim.
Okuduğunuzda beni anlayacak, bana hak vereceksiniz.

Buyurun okuyalım:

Tehlike çanları!

KENDİLERİNİ akvaryumdaki balığa benzeten Abdullah Gül, temel ilkelerinin dürüstlük, açıklık, sözüne, özüne güven duyulması olduğunu söylüyor.
Bugün bunlar olmadığı için Türkiye’de krizin olduğunu ekliyor. Sayın Gül, Hürriyet Gazetesi’nde yer alan söyleşisinde (12.7.2001) daha sonra aynen şöyle diyor: ‘‘Bizim, bugün için en büyük farkımız, sözü, özü ve icraatı birbirine uyacak hareket olmamız.”
Dikkatinizi ‘‘… bugün için…” sözcükleri çekti mi? Demek bütün şirin görünüm, ılımlı söylemler vs. hepsi bugün için! Yarın ne olacağı ise ‘‘Kısa değil, uzun vadeli hedefler peşindeyiz. Bizler birey olarak dindar olmanın gayreti içindeyiz” sözleriyle açıkça kendini göstermiyor mu?
Sayın Gül, ‘‘Dinci parti olmayacağız, hatta sadece dincilerin partisi de…” ve ‘‘Laiklik konusunda kesinlikle takıyye yapmıyoruz” derken dahi takıyye yapıyor, farkında değil. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes inancını serbestçe ortaya koymuyor mu ve devlet bütün inançlara eşit mesafede değil mi? Sayın Gül ve arkadaşları daha neyin peşindeler?
Türkiye’nin görünen görünmeyen gerçeklerini dikkate alarak, kafalarına yatan politikaların peşindeler. Bundan daha açık söylem mi olur? Bunlara hálá ‘‘Değiştiler canım. Bunlar Müslüman solcular. Dindar olacaklar ama dindar parti olmayacaklar. Türkiye gerçeklerini görüp, özeleştirilerini yapıyorlar vs.” diyerek iyi niyetlerle yaklaşmak, inanıvermek saflık olur, büyük hata olur.
Kendilerini ne kadar kamufle etseler, ne kadar ‘güzel sözlerin alt alta sıralandığı bir program’ hazırlasalar da, ‘‘inanıyoruz ki laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da laiklik olmaz” deseler de, onlar değişmemişlerdir ve hala demokrasiyi araç olarak görüyorlar.
Adamlar, bizden gibi görünüp bizi vuracaklar. Ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Söylem ve görünümlerine kanmamalıyız. Yoksa her şey çok geç olabilir!
A.Baki KARAKOL-İSTANBUL

*
Gelelim ikinciye:

Emperyalist USA’nın (ABD’nin) Ankara’da, “Paul Henze” adında, CIA Ankara Büro Şefi var.
Yıl 2006.
Ülkesinin “Başkanlık Yönetim merkezi, Beyaz Saray”a bir rapor sunuyor. Raporunda aynen şunları yazıyor:

Türkiye’nin şu şekliyle Amerikan politikalarının yanında olacağından emin değiliz.
Türkiye’yi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar.
Hükümet’i ikna ettiğimizde, Meclis, Meclis’i ikna ettiğimizde ordu, orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza çıkıyor.
Eğer Amerikan çıkarı, Türkiye’de bir federe kurulması ise mutlaka ve öncelikle “Yargı”, “Ordu”, “Meclis” ve “Hükümet”i tek elde toplayan “Başkanlık Rejimi”ne geçilmelidir.
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır.
Eğer o bir kişi, Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddit ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak “Amerika” için sorun olmaz.

Canınızı sıkmak istemedim, düşünmenizi amaçladım.

Düşünen insan topluluğu, olacakları görür, önlemlerini en kararlı biçimde alır, tehlikeyi/tehlikeleri hasarsız ya da en az hasarla atlatır.
Düşünmeyen insan topluluğu ise emeği, egemenliği, söz hakkı elinden alınır, koyun sürüsü gibi güdülür.

Dünya lideri Kemal Atatürk bunları bildiği için, ülkesinde/yurdunda gerçekleştirdiği bir dizi devrimlerine “Düşünme Devrimi”ni de kattı.

Emperyalistler yol alamıyorlar, “Düşünme Devrimi” ile donana, büyük kazanımlar elde eden Türk halkının karşısında planladıkları gibi yol alamıyorlar, geldikleri gibi gideceklerini çok iyi biliyorlar.
Azgınlaşmaları, ekonomimizle, yargımızla vb oynamaları, düşünce yoksunu işbirlikçilerini üzerimize saldırmaları boş, boş!..

ALİ BABACAN ÇARPITIYOR, YALAN SÖYLÜYOR, GİZLİYOR!.. YUTTURAMAZ, UNUTTURAMAZ!..

150 150 bakikarakol

Dün (29 Kasım 2020 Salı); AKP kurucusu, AKP Milletvekili, AKP iktidarlarının Ekonomi ve Dışişleri Bakanı –ilk yıllar ‘Bebecan’ diye de anılan- Ali Babacan’ın “Kurucu Genel Başkan”ı olduğu Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi’nin 1’inci olağan Kurultay’ı –kendileri ‘Kurultay’ demiyorlar, ‘Büyük Kongre’ diyorlar- vardı.

Babacan, Ankara Atatürk Spor Salonu’ndaki Kurultay’da yaptığı konuşmanın bir yerinde dedi ki:
“Biz ezilmenin ne olduğunu iyi biliyoruz. Bunu iyi bilenler başkasını ezmez.”

Ne yalan söyleyeyim, “Bak hele şu ezene! Ayrı düştüklerini şimdi ‘Halkı eziyorlar” sözcükleriyle yeriyor! Üç sene öncesine kadar kendisinin de bir ‘ezen” olduğunu nasıl da unutuyor, unutturmaya çalışıyor” diye söylenmekten edemedim.

“Benim siyasete girdiğim zamanlar da yine böyle acıların yaşandığı günlerdi. Asker vesayeti vardı. Demokrasi, hukuk, özgürlükler ayaklar altındaydı. Ülkemiz yine derin bir ekonomik krizin içindeydi. Ben kendi ailemde o günlerin ızdırabını yaşadım. 28 Şubat’ın ağır ikliminde kız kardeşim Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde okuyan kız kardeşim okuldan üç defa uzaklaştırma cezası aldı. Başındaki örtü yüzünden. Üstelik düzenledikleri tutanağa da ‘Ders araç ve gereçlerine zarar vermek’ yazdılar. Gerçek sebep neydi? Başörtüsü. Hiç utanmadan yaptılar bunu. Benim siyasete girmem bütün bu yaşananlara bir isyandı. Bir daha kimse böyle bir yasağı getirmeye cüret edemez.” https://devapartisi.org/parti/e-arsiv/babacan-buyuk-kongrede-konustu-bu-ulkenin-devas-olmak-boynumuzun-borcudur sözlerini de www.devapartisi.org sitesinden okuyunca, bu yazımı yazmaya karar verdim.

Tam da bu sözleri ettiğinde duygusallaşan, gözleri nemlenen Ali Babacan, bir kere daha, gerçek kimliği, siyasi mayası/yapısıyla yakalanmıştır.
AKP’nin, siyaseti dine, dini siyasete karıştıran, alet eden seçmenine şirin görünmek isterken, kendini, siyasi yapılanmasını bitirmiştir.
Şimdi anlayamayacak; kısa süre sonra, “anyayı, Konya’yı” görecek.

“Dinci” Ali Babacan, usta çarpıtmacı, Devrim Yasaları’nın karşıtı olduğunu, Atatürkçü Türk halkına sunmuştur.

Bir kere…
İngilizlerin yeşerttikleri, besleyip büyüttükleri, insanlığın ve özellikle Müslüman ülke halkların başına bela ettiği “Siyasi İslamcılar”ın siyasi simgesi “türban” –ki Hristiyan Rahibelerin giyimlerinden esinlenen- ile Türk kadınının 3 bin, 5 beş bin yıllık “başörtüsü”nü eşleştiriyor!
Ne büyük ayıp!
Ne büyük yanlış!
Türban, başörtü, başörtü de, türban değildir.

Biliyor…
Bilmesine karşın çarpıtıyor, doğru söylemiyor, yalana, kandırmaya başvuruyor.
Böyle birine kim inanır?
Neden inansın?

Devrim Yasaları’na aykırı olarak, kız kardeşinin “türban”ı nedeniyle okuldan uzaklaştırma cezası almasına “isyan” ettiği için siyasete girmiş miş!

Koca yalan!

Atatürk Türkiyesi’nin vatandaşı idiyse, ülkenin Devrim Yasaları’na aykırı olarak, o yasalara karşı gelerek, Siyasi İslamcıların siyasi simgesi “türban”a isyan etmeliydi!

Yok…
Tam tersi…

Neden?!.

Kaldı ki…
Kız kardeşinden yıllar önce -1968’de- Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğrencisi “halası” Hatice Babacan, Türkiye’de ilk kez “türban”la derslere girmeyi başarmış; ayırtına (farkına) varılınca da izin verilmemiş.

Yani…
Siyasete girmesine neden olan “türban” olayı(!)nın 28 Şubat 1977 öncesi, -1968’i- var…

Ailece “türbancı”, “siyasi İslamcı”!..
Bu da, “Atatürk, Atatürk Devrim ve İlkeleri, demokrat laik Cumhuriyet karşıtı olmak” demek!

Ali Babacan yutturamaz!
Hele de, unutturamaz!

Siyasete neden, ne zaman, kim veya kimler tarafından sokulduğunun bilinmediğini düşünmesin.
Yalana, dolana gerek yok!

Siyasi yazgı içinde olduğu 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, 11’inci Cumhurbaşkanı iken, 13 Mayıs 2008’de, İngiliz Kraliyet Ailesi tarafından, İngiltere’nin en önemli nişanlarından “İngiliz Yüksek Şövalye Nişanı”nın neden verildiğinden habersiz ise –habersiz olacağını sanmıyorum- yurt gezilerinde, cadde ve sokaklarda çiftetelli oynattığı yoksul insanlardan varsın öğrensin…

Yargıda “yargılanacaklar” arasında yer aldığını sakın usundan çıkarmasın!..

AÇIKLANAN ASGARİ ÜCRET, TEPKİLER VE İŞÇİ, İŞÇİ SINIFI!..

150 150 bakikarakol

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının çok yakınında iken, dört gün önce, partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”in “danışmanı” olan Kamuoyu Araştırmacısı İbrahim Uslu dün gece Halk TV’de “Sözüm Var” programında, Devlet Bahçeli’nin, Meral Akşener’e “Evine dön bitsin bu çile” çağrısını, “Milliyetçi Cephe oluşturmak” için yaptığını söyledi.
Katılmıyorum.
Konuyu, 1 Ocak 2021 Cuma günü, “Tansu Çiller Gülmecesi” ile birlikte yazmayı düşünüyorum.

Nokta koyuyorum, bugünkü konuma geçiyorum.

Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin “Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı”nın başına “Bakan” sıfatıyla atanan “Bürokrat” Zehra Zümrüt Selçuk, 2021 yılı için geçerli olacak “asgari ücreti”, -eskilerin değimiyle- “alayla valayla” açıkladı:
“1 Ocak 2021’den itibaren brüt 3 bin 570 lira 50 kuruş, net 2 bin 825 lira 90 kuruş. Bu, bekar ve çocuksuz bir işçi için. 3 bin 313 lira 72 kuruş da evli ve çocuklu bir çalışan için. Asgari ücret desteği ise 75 lira.”

Ortaklarıyla birlikte iktidar ve işverenler dışında, az bulup tepki göstermeyen kalmadı.
Bir sendika temsilcisinin “3 bin küsur TL” beklemesine, bir muhalefetin de “3 bin 150 TL” önermesine güldüm.
“İşçi Sınıfı”ndan söz edip en az 3 bin 800 TL olması gerektiğini söyleyen sendika başkanına ise düşünceli düşünceli uzunca baktım.

Asgari ücret gündeme gelip konuşulduğunda, Liberal Demokrat Parti kurucu Genel Başkanı işadamı Besim Tibuk’un 1990’ların başlarında katıldığı televizyon canlı yayınlarında söylediği sözleri anımsarım.
Tibuk, sendikaların toplu iş görüşmelerinde üyelerine, -o günlerdeki- asgari ücretin 5-6 katı üzerinde net para almadan sözleşme imzalamadıklarına vurgu yaparak, “Önümüzdeki yıllarda böyle bir şey olmayacak. İnsanlar, asgari ücretten iş bulmak için çırpınacaklar; bulanlar sevinecekler” içeriğinde sözler etmişti.
Aynısını yaşıyoruz!
İçim parçalanıyor!

“İşçi Sınıfı” denildiğinde de geçmişe gider, hüzünlenirim!

Adını anmayacağım etkili sendikanın 14 yıllık üyesi Belediye işçilerine, görüşlerine sunulduktan sonra imzalanacak sözleşme metninde “1 Mayıs’ta işçi çalıştırılamaz; çalıştırılırsa yüzde bin beş yüz lira yevmiye ödenir” maddesi olduğu söylenir ve “1 Mayıs nedir?” diye sorulur.
Sendika şube binasında toplanan işçilerin tamamı el kaldırırlar.
Ama söz alanların hepsi de “Bahar Bayramı’dır” der.
Bir tane olsun “1 Mayıs İşçi Bayramı’dır” diyen çıkmaz.
Şundan:
İşçiden her ay düzenli sendikaya “aidat” parası kesilmiş ama o sendika üyesi işçilere “sendika, işçi, 1 Mayıs” eğitimi vermemiş!
“Sınıf bilinci”nden yoksun oldukları/bırakıldıkları için, “aidat”larıyla, “profesyonel sendikacılar”ı yıllarca sırtlarında taşımışlar, krallar gibi yaşatmışlar; iktidarın bir saldırısında ise çil yavrusu gibi dağılmışlar, kazanamamışlar, kazanımlarını koruyamamışlar, vermişler.

Günümüzde işçilerin ve sendikaların durumu ortada!

Sanayileşememiş, toprağa bağımlı ülkelerde, “İşçi Sınıfı Bilimi” tanımına uygun “işçi” yoktur.
“İşçi sınıfı” da yoktur.
“İşçi gibi çalışan” vardır.
Onlar, “yoksul burjuva”lardır; toprak” gibi, “araç, gereç” gibi kendilerine ait “özel mülkiyetler”e sahiptirler.
Mülkiyetlerindekileri geliştirirlerse, çoğaltırlarsa, yoksul burjuvalıktan “küçük burjuva”ya geçerler, oradan “orta ve büyük burjuva” olurlar; ama mülkiyetlerindekileri geliştiremez, çoğaltamaz, yitirirlerse, “emeğinden başka mülkiyeti olmayan” işçi olurlar, İşçi Sınıfı’nda yerlerini alırlar.

“Burjuvazi Sınıfı”nın temsilcileri kapitalistler, emperyalistler, süreç içinde, İşçi Sınıfı’nı parçalamak, safına çekmek için aş, iş, ev, araba, para verirler, bunların sahibi yaparlar, artık onlar da “işçi” değil, birer “özel mülkiyet” sahibi, varlıklı küçük, daha sonra orta burjuvazidirler.

Düşünmekten ve düşünme ürünü “bilgi”den yoksun insanlar, düşünen ve düşündükçe bilgilenen, üreten insanların kölesi olurlar!

Dünya lideri Kemal Atatürk bunu gördüğü, bildiği için, kurtarıcısı ve kurucusu olduğu ülkesinde “Düşünme Devrimi”ni yaşama geçirmiştir.
Geçirmiştir ki, halkı düşünen, sorgulayan, yorumlayan, üreten, önünü ve yarını/yarınları gören vb olsun istemiştir.
Düşman, yerel işbirlikçilerini kullanarak bunu engellemiştir, “Düşünme Devrimi”ni gizletmiş, unutturmuştur!
Başarılı olmuştur!

Başlangıcı buradan yaparsak, düşmanı da, yerli işbirlikçilerini de dize getirmek, alt etmek, aydınlık çağdaş yarınlara bayrak açmak hiç zor ve hayal değil!
Başarırsın halkım!
Sana inanıyorum!..