Posts By :

bakikarakol

“TEHDİTÇİ” ÇAKICI GİBİ BAHÇELİ DE “DEŞİFRE” OLURSA… VE “AKP’DE ÖZGÜL AĞIRLIK”TAN, “FİTNECİ” ARINÇ’A…

150 150 bakikarakol

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanın damadı Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığından istifası -ama hala 26 Ağustos 2016’da kurulan Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulu Başkanvekili- içte ve dışta bomba etkisi yaptı.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, ailesi, AKP, AKP-MHP ortaklı “Cumhur İttifakı” ve “Cumhur İttifakı İktidarı”, ciddi biçimde olumsuz etkilendi.
“İstifa” ve “etkisi”, Türkiye ve dünya gündeminde günlerce kaldı; konuşuldu, tartışıldı.
Kurtulma anca, bir “mafya baronu”nun, Türkiye’nin ikinci büyük siyasi partisinin Genel Başkanının çirkin sözcüklerle, iki gün üst üste “tehdit” edilmesiyle olabilirdi.
Öyle oldu.
“Cumhur İttifakı” ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın küçük ama etkili ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “tehdit” sahibini, “Ülküdaşım”, “Dava arkadaşım” diyerek sahiplenmesi de işe tuz biber ekti.
Bu süreç içinde, “tehditçi” Alaattin Çakıcı -değim yerindeyse- “deşifre” oldu.
Fatih Ertürk’ün Halk TV’de Cumartesi (21 Kasım 2020) gecesi yayınlanan “Türkiye Nereye?” programına telefonla katılan Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi ve yazarı Saygı Öztürk, “ALAATTİN siyasette, bürokraside, cezaevinde ÇAKICI” kitabından anlatılarda bulundu.
www.odatv4.com internet gazetesi de, yandaş Sabah Gazetesi’nin yazarı Ferhat Ünlü’nün “Çakıcı’nın Japonya’daki telekulak şifreleri” başlıklı inceleme yazısını https://odatv4.com/alaattin-cakicinin-mit-dosyasi-22112056_m.html yayınladı.

“Deşifre” olduğu için “Çakıcı ayrıntısı”na girmeyeceğim.

20 Kasım 2020 Cuma günü, Halk TV’de Fatih Ertürk’ün “Günün Raporu” programının katılımcılarından, AKP’de 3 dönem Milletvekilliği, MKYK üyeliği, Genel Başkan Yardımcılığı yapan Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’dı.
Özdağ, eski bir “Ülkücü” olduğunu birkaç kere belirtti ve 12 Eylül Askeri darbe döneminde gözlem altına alınmayan, cezaevlerinde işkence görmeyen, cezalar alıp mahkum olmayan MHP’li ve Ülkücü’nün kalmadığını, ama tek bir kişinin gözlem altına dahi alınmadığını, o kişinin ise Devlet Bahçeli olduğunu söyleyince, kardeş kanının oluk oluk aktığı 12 Eylül öncesi süreçte MHP Genel Sekreter Yardımcı olan ANAP Milletvekili , merhum Mesut Yılmaz Hükümeti’nde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapan Yaşar Okuyan’ın aynı içerikteki sözlerini anımsadım.

Okuyan şimdi CHP’li…

MHP’nin merhum Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in danışmanı, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Alaattin Aldemir de şimdi CHP’li ve “adı lazım değil”in danışmanı.

Bu iki MHP kökenli, Devlet Bahçeli’yi en iyi tanıyan, en iyi anlatıp tanıtacak kişilerdir.
Sessiz kalmamalılar.
Şimdiki Genel Başkanları “adı lazım değil”i, geçmişteki, özellikle o kanlı 12 Eylül 1980 öncesi süreçteki Devlet Bahçeli konusunda bilgilendirmeliler.
Ya da…
“Adı lazım değil” iki “partidaşından” ayrıntılı Devlet Bahçeli bilgisi, brifingi almalıdır.
Her iki durumda da ortaya ne çıkar?
Bilemiyorum.
Ama…
Bir şey çıkacağını hissediyorum.
Bu da, “Devlet Bahçeli’nin de deşifre olması” demek…
Faşist 12 Eylül askeri darbeye hizmet ettiği netlik kazanırsa, Devlet Bahçeli siyasi yaşamında ve Türk Tarihi’ndeki yerinde çok ciddi sıkıntı yaşar.

Bu arada…
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının “fitneci” dediği, “Benim, AKP’de özgül ağırlığım var” sözünün sahibi Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Üyesi Bülent Arınç, gazeteci Murat Çelik’e konuşmuş.
“Dünkü konuşma beni çok rencide etti. Sayın Cumhurbaşkanı çok ağır bir konuşma yaptı.
İstifa ettiğim yönünde bazı söylentiler çıkmış ama şu an için bu doğru değil” demiş, sürdürmüş:
“Ben başkaları gibi Twitter’dan, Instagram’dan istifa etmem.
Oluşan durumla ilgili, Sn. Cumhurbaşkanı ile bizzat görüşmeyi bekliyorum.
Kendisiyle görüştükten sonra gereken neyse onu yapacağım.
Gelişen şartlar altında o konuşmayı yapmaya neden ihtiyaç duyduğunu kendisinden dinlemek isterim.
Kendisinden dinledikten sonra, ‘O konuşmanın muhatabı bendim. Bu durumda buyurun istifa mektubumu’ diyebilirim.
Benim üzerimden hem Sayın Cumhurbaşkanımızın hem de Yüksek İstişare Kurulu’nun (YİK) yıpratılmasına izin vermem. Bana yakışmaz.
Daha önce de bazı açıklamalarım üzerine ‘Bunları söyleyen birinin YİK’te ne işi var’ türünden yorumlar yapanlar oldu. Oysa benim yapacak daha çok işim var.
Ama öyle bir noktaya gelir ki bazen, orada kalmaktansa gitmek daha yerinde olur.”

Arınç, “Görünen o ki, Cumhurbaşkanı görüşmeniz istifanızla sonuçlanacak” diyen Gazeteci Çelik’in “Peki sadece Cumhurbaşkanlığı YİK üyeliğinden mi ayrılacaksınız, yoksa AK Parti’den de istifanız söz konusu mu?” sorusuna yanıtı ise “Elbette sadece YİK’ten. Partiden neden istifa edeyim?” olmuş. https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/bulent-arinctan-istifa-sinyali-6138104/

“CUMHUR İTTİFAKI”NIN VE “CUMHUR İTTİFAKI İKTİDARI”NIN YAZGISINI BELİRLEYECEK…

150 150 bakikarakol

“İki davadaş”:
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Mafya Baronu” Alaattin Çakıcı…
Çakıcı, Kamutay’ın (TBMM’nin) 2’inci büyük siyasi partisinin Genel Başkanını sosyal basından iki gün üst üste tehdit etti.
Bir numaralı gündem oldu.
Günlerce gündemde kaldı.
Tam gündemden altlara inecekken, Bahçeli twitter hesabından “davadaşı”na sahip çıktı.
Gündeme bomba düştü.

Aradan çok gün geçmedi…
“Berbat”lığından ünlü “Şeyini şey ettiğimin şeyi” sözünün sahibi, AKP kurucularından, AKP eski Milletvekili, Kamutay eski Bakanı Başkanı, AKP İktidarlarının eski Başbakan Yardımcısı, şimdi de “Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Üyesi” Bülent Arınç, Haber Turk (Haber Türk değil) TV kanalında bir tartışı programına çıktı.
“Ben, Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı adaletten yanayız. Biz adil yargılama istiyoruz. Ancak hakimler yanlış yapıyor. Uyarıyorum, yakın gelecekte onlar zarar görür” dedi.
Üç yıla yakın tutuklu Selahattin Demirtaş ile Osman Kavala’nın “tahliye edilmeleri gerektiği”ni söyledi.
Ortalık yıkıldı.
Gündem altüst oldu.
“İki davadaş”, gündemin altlarına indi.
Bizzat AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanından “yalanlama” içeriğinde tepki, açıklama gelmeyince, dendi ki ““Cumhurbaşkanının haberi, bilgisi, izni olmadan Bülent Arınç böyle konuşamaz.”
(Arınç “Ben, Cumhurbaşkanı ve adalet bakanı adaletten yanayız. Biz adil yargılama istiyoruz…” derken, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, Anayasa Mahkemesi’nin bir kararı için “Tanımıyorum. Saygı duymuyorum” dediğini ve 2010’dan sonra AKP iktidarlarında, hele de “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nde “Adalet”in ne hallere düşürüldüğünü, yapılan anketlerde “güven duyulmayan kurumlar” arasında en altlarda geldiğini unutmuş olmalı!)

Derken…
Arınç’a, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanından beklenen yanıt, Burdur, Gümüşhane, Isparta, Kastamonu, Sinop AKP 7’inci Olağan İl Kongrelerinden geldi.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı “Biz milletimize verdiğimiz her sözde samimiydik. Biz ülkemize yaptığımız hizmette, her yatırımda, her projede samimiydik. Biz Türkiye’nin bölgesel ve küresel düzeydeki her çıkarını savunurken samimiydik. Biz doğrudan bekamızı hedef alan saldırılar karşısında verdiğimiz her mücadelede samimiydik. Biz 83 milyon vatandaşımızın her birinin özgürlüğünü genişletmek, güvenliğini temin etmek, refahını artırmak için attığımız her adımda samimiydik. Cumhur İttifakı’nı kurarken de samimiydik” -(tümcelerin dili geçmiş zamanda bitmesi anlamlı, dikkat çekici)- dedi.
“Sayın Bahçeli’yi ve tüm MHP camiasına 15 Temmuz darbe girişimi ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi başta olmak üzere, ülkenin ve milletin menfaatine olan her hususta yanımızda bulundukları için bir kez daha şükranlarımı sunuyorum” tümcesiyle, “Cumhur İttifakı”nın ve Cumhur İttifakı İktidarı”nın küçük ama “etkin” ortağı Bahçeli’ye teşekkür etti, güven verdi.
(Çünkü: Bahçeli ve partisi, Arınç’ın sözlerinden ve Arınç’a yanıt verilmemesinden, ittifakı bozacak/bitirecek derecede rahatsızdı.)
Ve şöyle sürdürdü:
“Son günlerde bizimle asla ilgisi olmayan kimi bireysel açıklamalar ile reform gündemimize yaptığımız vurgular bahane edilerek yeni bir fitne ateşi yakılmaya çalışıldığını görüyoruz. Velev ki geçmişte birlikte çalışmış olsak bile hiç kimsenin şahsi ifadeleri Cumhurbaşkanı’yla, Hükûmetimizle, Partimizle ilişkili hâle getirilemez. Bizim ne dediğimiz, nerede durduğumuz, nereye gittiğimiz bellidir ve istikametimizde en küçük bir değişiklik yoktur.
Şu anda yargının tasarrufu altında olanlar bizim yüzlerce, binlerce insanımızın, Yasin Börü’lerimizin ölümüne neden olanlar, Kobani katliamının failleri hiçbir zaman Tayyip Erdoğan tarafından, dava arkadaşları tarafından asla ve asla savunulamaz. CHP’nin ve arkasındaki mahfillerin dümen suyuna girenlere, ‘Siz gidin heykellerinizle, iç kavgalarınızla, karanlık pazarlıklarınızla uğraşın, düşün bu ülkenin ve milletin yakasından.’ diyoruz. Türkiye’yi dışarıya şikâyet ederek, başka ülkelerin yönetimlerine bize nasıl ve nerelerden saldıracaklarının akıllarını vererek, dün söylediğini bugün yalanlayarak siyaset yaptığını sananların sonu hüsran olacaktır. Gezi eylemlerini organize edenlerin savunucu olamayız.
Terör örgütleriyle el ele, kol kola, omuz omuza, Ankara’dan İstanbul’a yürüyenlerle biz birlikte olamayız. Gezi olaylarının finansörü olanlarla, Kavala’larla, onlarla hiçbir zaman bir arada olamayız. Kobani’yi unutamayız. Biz Diyarbakır’da Kürt kardeşlerimizi öldürenlerle, onların savunuculuğunu yapamayız. Hukuka sarılarak onların savunmasını yapmaya girenler kusura bakmasınlar artık şunu bilmeleri lazım ki AK Parti hiçbir zaman bunları savunmamıştır, savunmaz. Ama AK Parti Diyarbakır’da öldürülen Yasin Börü kardeşlerimizin yanındadır, yanında olmaya devam edecektir.”
(İrdelenecek öyle sözcükler, tümceler var ki!..
Örneğin:
“Siz gidin heykellerinizle (…) uğraşın” ne demek?!
“Heykelleriniz” sözcüğüyle gene nereye vurgu yapılıyor?!)

Bülent Arınç kendine bu sözlerden ötürü “Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi” koltuğunda oturuyor olacak mı?..
Veya…
Bülent Arınç bu sözlerden ötürü “Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi” koltuğunda oturuluyor olacak mı?..
Bahçeli de bizim gibi, biz de Bahçeli gibi, bunun sonucunun merakı ve beklentisi içindeyiz.
Çünkü:
“Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın yazgısını (kaderini), Bülent Arınç’ın “Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi” görevinden alınıp alınmaması belirleyecek.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, yukardaki sözlerinden birkaç saat sonra, Suudi Arabistan’ın dönem başkanlığındaki G-20 Liderler Zirvesi’nin “Kapsayıcı, Sürdürülebilir ve Sağlam Bir Gelecek İnşa Etmek” başlıklı 2’inci oturumuna Vahdettin Köşkü’nden canlı bağlantıyla katıldı, şu çok doğru sözleri etti:
“İnsana hizmet etmeyen, insana huzur, esenlik ve değer vermeyen, adaleti ve güvenliği temin etmeyen bir sistemin başarı şansı yoktur. Hırs, tahakküm, adaletsizlik ve rant üzerine kurulu mevcut küresel ekonomik mimarinin, ne insanı, ne de tabiatı koruması mümkündür.”
Bu sözlere imzamı atıyorum.
Atarken de, bu doğru sözlerin bana, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni anımsattığını ve “Bu sözler tam da, ucube ‘Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni tanımlıyor, anlatıyor!” dedirttiğini eklemeliyim…

ALAATTİN ÇAKICI KONUŞURSA… VE AKP GENEL BAŞKANI CUMHURBAŞKANININ “GİZLİ AJANDADAN SUNUŞ” OLARAK ALGILADIĞIM SÖZLERİ…

150 150 bakikarakol

“Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “CHP Genel Başkanı’nın hakaret ve hıyanetlerine sosyal medyadan yayımladığı bir açıklamayla tepki gösteren değerli Ülküdaşım Alaattin Çakıcı’ya mafya bozuntusu demek, yeraltı dünyasının karanlık yüzü suçlaması getirmek müfterilik, seviyesizlik, rezilliktir.
(Alaattin Çakıcı) Elbette üzerine atılı suçların bedelini uzun yıllar cezaevinde kalarak ödemiş bir vatan evladıdır” https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mhp-genel-baskani-bahceli-alaattin-cakici-benim-dava-arkadasimdir-316478h.htm
twitter paylaşımıyla, Nisan (2020) ayı ortalarında, cezaevinden çıkmasını sağladığı “Mafya Baronu” Alaattin Çakıcı’ya, “Ülkücü babanın oğlu”, “Ülke ve millet sevdalısı Ülkücü” ve “dava arkadaşı” olduğu için mi arka çıkmıştır?!
Yoksa…
Çakıcı’da, bilinmesini istemediği bir “sır” ve o “sır”dan ötürü bir “korku” mu var?!.
Bu soruyu, bir bilgiye dayanarak sormuyorum, gazeteci duyarlılığıyla kendi kendime soruyorum, sorguluyorum.
“12 Eylül süreci”ne gidiyorum; sürecin içinde turlar atıyorum…
Konunun uzmanları, er geç, 12 Eylül (1980) faşist askeri darbeyle noktalanan “süreci” araştıracaklar, karanlığı aydınlatacaklar, karanlıkta kalmış her şeyi açığa çıkaracaklar.
Bu çalışma sonucu, Devlet Bahçeli-Alaattin Çakıcı ilişkisi de, Bahçeli’nin Çakıcı’ya kol kanat germesi de bilinir olacak.

“Cumhur İttifakı’nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın ortağı Bahçeli’nin, “Ülkücü şehidimizin oğludur. Üülke ve millet sevdalısı bir Ülkücüdür. Benim dava arkadaşımdır” diyerek sahiplendiği, koruduğu Alaattin Çakıcı’yı, “Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın büyük ortağı AKP, “Hakaret, tehdit, küfür, kötü söz kimden gelirse, kime karşı yapılırsa bu yanlıştır. Doğru değildir. Hukuk çerçevesinde gereği yapılır, yapılmalıdır” https://www.gercekgundem.com/siyaset/231009/akpli-bulent-turan-alaattin-cakici-hakkinda-sorusturma-baslatildi tümceleriyle yermiştir.
Yergi, AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan’dan gelmiştir.
Turan, Savcılığın, Alaattin Çakıcı hakkında soruşturma başlattığını açıklamıştır.
(Açıklamanın, soruşturma başlatan Cumhuriyet Savcılığı’dan değil, AKP Grup Başkanvekili tarafından yapılmasını yadırgadım.)
İki ortaktan birinin sahiplendiği, diğerinin yerdiği ve yargı sürecinden “hoşnut” olduğunu dile getirdiği olay, ortakları birbirine düşürür mü? Ortaklık dağılır, biter mi?
Göreceğiz.
Belirleyici, yargı süreci olacak.
Öngörüm:
Kamuoyunun beklentisi doğrultusunda gelişme yaşanmayacak.
Yani…
Çakıcı’yı cezaevine tıkacak bir durum olmayacak.
Çünkü:
Alaattin Çakıcı “boş” biri değil; bildiklerini konuşursa, ortaya çok şey dökülür, “Cumhur İttifakı” dağılır, “Cumhur İttifakı İktidarı” çöker.
“Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin sonu gelir.
Bunların hiçbirinin olmasını AKP istemez.
Ama…
İyi Parti’den “işaret” alınırsa, MHP ile yollar ayrılır, Çakıcı’ya cezaevi yolu görünür.

Bu arada…
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, önceki gün (18 Kasım 2020 Çarşamba) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB’un) “Türkiye Ekonomi Şûrası”nda yaptığı konuşması içinde geçen şu “Artık vites yükseltmenin bile yeterli olmadığı, araç değiştirmenin gerektiği bir dönemdeyiz. Bunun için ne gerekiyorsa yapmaya kararlıyız.
Temelini attığımız -tabiri caizse- kaba inşaatını tamamladığımız binamızı artık nihai hâle getirecek atılımın eşiğindeyiz. İnşallah ülkemiz hazırlık devrini geride bırakıp artık şahlanış dönemine giriyor.
Ülkemizi bugünkü bölgesel ve küresel liderlik seviyesine sizlerle birlikte getirdik” https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/122863/-ulkemiz-hazirlik-devrini-geride-birakip-artik-sahlanis-donemine-giriyor- sözlerini, “gizli ajandadan sunuş” olarak algıladım.
Halkımızın, ne “Ilımlı İslam”a, ne “Hilafet”e izin vermeyeceğini, “Demokratik, Laik Cumhuriyet”e sıkı sıkıya sarılacağını, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nden “Parlamenter Sistem”e dönüşü sandığa atacağı “oy”la sağlayacağını biliyorum…

“ÜLKÜDAŞ” VE “DAVA ARKADAŞI” DEVLET BAHÇELİ İLE ALAATTİN ÇAKICI HERKESTEN ÖNCE DUYARLI OLMAK ZORUNDALAR!..

150 150 bakikarakol

“Mafya lideri” denilmesine, yazılmasına karşıyım.
Diyenler, yazanlar “Mafya” sözcüğü ile “Lider” sözcüğünün anlamını bilmiyorlar.
Anlamlarını bilmediği sözcükleri yan yana getirip yazanlar, söyleyenler zır cahillerdir.

Anlamlarını verdiğimde, beni haklı bulacaksınız.
Mafya:
“Yasadışı işler çeviren, bu işleri yaparken cinayet bile işlemekten çekinmeyen bir tür gizli örgüt”tür.
Lider:
Önder.
Önder:
“Büyük bir işte, bir topluluk davasında önayak olan, kendisine uyanları yöneten kimse (lider, şef).

Bu tanımlara göre, “lider” sözcüğünün, “mafya” sözcüğü ile yan yana getirilmesi doğru ve etik değil.

Bu yüzden, “Mafya lideri” demiyorum, ”Mafya Baronu” diyorum.

Baron “Eskiden, kimi Avrupa ülkelerinde soylulara verilen, aşaması kont ile şövalye arasında bulunan bir soyluluk sanı” biçiminde tanımlanır ama günümüzde anlam değişimine uğramıştır.
O değişim de, “Yanlış ve yasadışı işlerin paralı, güçlüsü” demek.

Ülkemizde de var olan “Mafya Baronları”, AKP iktidarları ve “Cumhur İttifakı İktidarı”na kadar, kendi aralarında savaşırlardı; siyasayla (politikayla) ilgilenmezlerdi, siyasacıları (politikacıları) “tehdit” etmezlerdi.

MHP ve AKP Genel Başkanlarından sonra, partim CHP’min başındaki Soroscu “adı lazım değil”i, ağır sözcüklerle yermekle yetinmeyip “tehdit” eden “ Mafya Baronu” Alaattin Çakıcı hız kesmiyor!

Önceki gün ve dün, “adı lazım değil”e tehditler savurup duruyor.

Bildiğiniz için, ayrıntıya girmiyorum.

Uzun yıllar cezaevinde kalan, ancak “Cumhur İttifakı”nın etkili ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin özel yoğun uğraşları sonucu, “Cumhur İttifakı İktidarı”nın “af”fıyla bu yılın (2020’nin) Nisan ayı ortalarında cezaevinden çıkan Çakıcı’nın, Kamutay’ın (TBMM’nin) 2’inci büyük partisinin Genel Başkanına yönelik “tehdit”ine, “Cumhur İttifakı”nın ve Cumhur İttifakı İktidarı”nın ortakları AKP’den, MHP’den, tepki gelmemesine dikkatinizi çekmek isterim!

“Tepki” beklerken, Bahçeli’den “destek” geldi!

Kuruluşu 18 Mart 1966’da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi ve Ziraat Fakültesi’nde gerçekleşen “Ülkü Ocakları”nın kurucularından Devlet Bahçeli’nin resmi twitter hesabından gerçekleştirdiği paylaşımını, www.yenicaggazetesi.com.tr aynı gün (18 Kasım 2020 Çarşamba) saat 21.22’de “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: Alaattin Çakıcı benim dava arkadaşımdır”
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mhp-genel-baskani-bahceli-alaattin-cakici-benim-dava-arkadasimdir-316478h.htm başlığıyla manşetten verdi.

“Ülküdaşım Alaattin Çakıcı’ya mafya bozuntusu demek, ‘yeraltı dünyasının karanlık yüzü’ suçlaması getirmek müfterilik, seviyesizlik, rezilliktir” tümcesini eden Bahçeli ile Çakıcı’nın “Ülküdaş”, “dava arkadaşı” olmasına bir şey diyemeyiz.

Ancak…
Usuma, 1980 öncesi, o, kardeşkanının oluk oluk aktığı/akıtıldığı zor günler geldi!

Faşist 12 Eylül askeri darbenin olması için, Ülkücü Gençlik ile Sol Gençlik birbirine kırdırıldı!
Günde ortalama 25 insanımız yaşamını yitiriyordu, 300-500 insanımız ağır, hafif yaralandı!

Merakımdan soracağım:
O karanlık süreçte Devlet Bahçeli, Alaattin Çakıcı neredeydiler?!
Komünizmi getirecekleri savlanan sol gençliğe karşı kanlı savaşın neresindeydiler?!
İki sorunun da yanıtı “Evet” olursa, “tehdit”le baş gösteren eylem, 80 öncesi kanlı günlerin benzerinin altyapısı mı?!

Aman ha!
Aman ha!
O günleri yaşadım!
O günlere yaşananlara tanıklık ettim!
Tanrı, bir daha o “zor günler”i ülkemize, halkımıza yeniden -değil ülkemize ve halkımıza, hiçbir ülkeye, hiçbir halka- yaşatmasın!

Düşman pek sever ama iç savaş kadar berbat savaş yoktur!

Herkes çok duyarlı olmalı!
Herkes duyarlı olmak zorunda!
Herkesten önce de Bahçeli ve Çakıcı!..

“KANAL İSTANBUL”, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NİN DEĞİL, EMPERYALİST ABD’NİN PROJESİDİR!..

150 150 bakikarakol

Süleyman Soylu’nun, “Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi”nin halkın oyu ile seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı tarafından “Bakan” olarak atandığı “İçişleri Bakanlığı”nın, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, İBB’nin “Ya Kanal Ya İstanbul” afişlerini “gerekçe” göstererek, “Devlet Projesi olarak uygulamaya konulan Kanal İstanbul Projesi aleyhine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal kimliği kullanılarak afişler bastırılması ve şehrin değişik yerlerine astırılması üzerine…” https://www.sozcu.com.tr/2020/emlak/kanal-istanbul-devleti-degil-ozeli-ihya-edecek-6128852/ sözcüklerin geçtiği yazısıyla “ … ön inceleme…” başlatması, “Kanal İstanbul”un “Devlet Projesi” olduğunu gündeme taşıdı.

Hayır, Kanal İstanbul, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin projesi değildir, olmaz, olamaz, olmamalı!

27 Nisan 2011’de, AKP iktidarının Başbakanı AKP Genel Başkanının da “hayali”, “çılgın projesi” değildir!

Kanal İstanbul, “emperyalist ABD projesi”dir!

Öncesi var…

Tarihçesine özetle bakalım:

“İstanbul Boğazı’na alternatif suyolu projesinin tarihi, Roma İmparatorluğu’na kadar uzanır. Bitinya Valisi Plinius ile İmparator Trajan arasındaki yazışmalarda Sakarya Nehir Taşımacılığı Projesi’nden ilk defa bahsedilmiştir. Karadeniz ve Marmara’yı yapay bir boğazla birbirine bağlama fikri 16. yüzyıldan bu yana 6 kez gündeme gelmiştir.
1500’lü yılların ortalarında Osmanlı Devleti’nin hayata geçirmeyi planladığı 3 büyük projeden biri Sakarya Nehri ve Sapanca Gölü’nü Karadeniz ve Marmara’ya bağlamaktı.
1550 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde gündeme geldi.
Dönemin iki büyük mimarı Mimar Sinan ve Nicola Parisi hazırlıklara başlamasına rağmen, savaşlardan dolayı bu projenin hayata geçirilmesi iptal edildi.” https://tr.wikipedia.org/wiki/Kanal_%C4%B0stanbul#:~:text=Ge%C3%A7mi%C5%9Fte%20benzerleri%20%C3%B6nerilmi%C5%9F%20olsa%20da,26%20Mart%202020%20tarihinde%20ger%C3%A7ekle%C5%9Ftirildi.

www.veryansintv.com’dan Metin Aydoğan, 26 Aralık 2019’da “Kanal İstanbul’un tarihçesi” başlıklı yazısında şöyle yazar:
“ABD, İstanbul’a ikinci bir suyolu açılması için ilk girişimini bundan tam 70 yıl önce 1950’de yaptı. Bugün yapılmak istenen kanalla hemen aynı güzergahta bulunan bir kanal haritası yayınladı. Türkiye Büyükelçisi Ross Wilson, 56 yıl sonra 3 Mart 2006’da bir açıklama yaptı ve Montrö Anlaşması’nı Türk kamuoyunda tartışılabilir duruma getirdi. Gazetecilere; ‘Montrö Antlaşması oldukça açık. Ve biz Karadenizin uluslararası sularda bulunmasından kaynaklanan haklarımızdan yararlanmak istiyoruz. Yani gerektiğinde gemilerimiz buraya girebilir’ dedi.
Bülent Ecevit, Kanal konusunu 1994’te yeniden dillendirdi ve kanalın giriş çıkışına limanlar yapılıp serbest bölgeler oluşturulacağını söyledi.
Recep Tayyip Erdoğan, 17 yıl sonra 2011’de kanalın kesin olarak yapılacağını, 21 Aralık 2019’da da ihalesinin ‘birkaç hafta sonra’ gerçekleştirileceğini açıkladı.” https://www.veryansintv.com/kanal-istanbulun-tarihcesi

Şu bilgiyi de paylaşayım:
“İstanbul’un batısında bir kanal projesi ilk kez TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik dergisinde Ağustos 1990 tarihinde yayınlanan bir makalede önerilmiştir.
Dönemin Enerji Bakanlığı Müşaviri Yüksel Önem’in kaleme aldığı makalenin başlığı ‘İstanbul Kanalı’nı Düşünüyorum’ idi.
Büyükçekmece Gölü’nden başlayıp Terkos Gölü’nün batısından geçecek İstanbul Kanalı, uzunluğu 47 km, su yüzeyindeki genişliği 100 m, derinliği 25 m olarak tasarlanmıştır.”
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kanal_%C4%B0stanbul#:~:text=Ge%C3%A7mi%C5%9Fte%20benzerleri%20%C3%B6nerilmi%C5%9F%20olsa%20da,26%20Mart%202020%20tarihinde%20ger%C3%A7ekle%C5%9Ftirildi.

Metin Aydoğan, her şeyi anlatan “Görünen açık gerçek, Kanal İstanbul’u Türkiye değil ABD istiyordu” tümcesi ardından şöyle yazıyordu:
“Amerikalıların açıklamalarından ve yaptığı görüşmelerden birkaç yıl sonra, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; 26 Nisan 2011 günü, Haliç Kongre Merkezi’nde; ‘Türkiye Hazır Hedef 2023’ adını verdiği bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda, önce belediye başkanıyken yaptığı kimi işleri anlattı, Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Canım İstanbul’ şiirini okudu. Ardından Karadeniz’i Marmara’ya bağlayacak ve Kanal İstanbul adını alacak ikinci bir suyolu açılacağını açıkladı. ‘Bütün büyük adımlar bir hayalle başlar. Bu muhteşem proje, benim olduğu kadar, arkadaşlarımın olduğu kadar, yüzlerce yıl öncesinde İstanbul’un idarecilerinin de bir hayalidir’ dedi.
Açıklama, önceden biliniyormuşçasına dış basında büyük yankı buldu.” https://www.veryansintv.com/kanal-istanbulun-tarihcesi

Nerede “devlet siyasası (politikası)”, nerede “Devlet Projesi”?!.

Bu “uydurma” yetmezmiş gibi, bir de ‘Kanal İstanbul Projesi’ni, 2011 yılından sonra yapılan seçimde, AKP’ye verilen oyla halkın onayladığını’ söylemezler mi?!.
Ne kadar ayıp, ne kadar çirkin!..

Yeter artık!
Bıktık!
Yalanı, kandırmayı, gerçekleri çarpıtmayı/ters düz etmeyi bırakın!
Yordunuz!
İstanbul’u, İstanbul’un çevresini lağım gibi kokutacak, buraları yaşanmaz kılacak; İstanbul’a, Marmara’ya ve Türkiye’ye yararı değil, çok büyük zararı olacak “Kanal İstanbul Projesi”ni yırtın atın!
Ülkenin, halkın, açlık, işsizlik, deprem, salgın hastalığı gibi gerçek sorunlarıyla ilgilenin!
Bu proje yüzünden çıkacak bir savaşta, düşmanın ilk bombalayacağı yerin “Kanal İstanbul” ve civarındaki yerleşim yerleri olacağını öngörün!..

GELEN VE DE GELECEK KORONA VİRÜSLÜ YABANCI HASTALAR ÖLDÜKLERİNDE, ÜLKEMİZDE Mİ GÖMÜLECEKLER?!.

150 150 bakikarakol

“İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İçişleri Bakanı Süleyman soylu’yu ‘Çevrene çok dikkat et’ diye neden uyardı ve ‘Herkes anladığını anlasın’ neden dedi?” sorularını sorup geçeğim…

*

Korona Virüs hız kesmiyor, dünyayı kasıp kavuruyor, yüz binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden oluyor.
Korona Virüs’ten ciddi biçimde olumsuz etkilenen ülkeler arasında, ülkemiz de var.
Günlük ölüm sayısı “100”ü geçti, geçecek.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, Cumhur İttifakı İktidarı olarak aldıkları ve alacakları önlemleri anlatıp duruyor.
11 Kasım 2020 Çarşamba günkü AKP Grup konuşmasında şunları söylüyordu:
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin getirdiği hızlı karar alma ve etkin uygulama imkanlarının çok büyük katkısı vardır. Her ne kadar eski Türkiye özlemiyle yanıp tutuşanlar kabul etmek istemese de ülkemiz bu sistem sayesinde koalisyonlu yılların kaotik ortamına geri dönmekten kurtulmuştur. Sistemin en büyük faydalarını, mart ayından bu yana yaşadığımız salgın sürecinde gördük.
İki ayda biri eski Yeşilköy Havalimanı yanında bir diğeri de Sancaktepe’de 1006 odalı hastaneler inşa ettik. Cumhuriyet tarihinde bunun örneği var mı? Yok böyle bir şey. Dünyada var mı? Yok böyle bir şey. Bunları söylerken sadece 1006’şar odalı değil, bir de bunların içinde 18’er ameliyathane ve tomografi, MR, ultrason vesaire bütün bu donanımlar da bu hastanelerimizde var. Böyle bir adım attık. Niçin buraları tercih ettik? Olur ya, yurt dışından gelecek hastalar Yeşilköy Havalimanına insin, hemen oradan 3-5 dakikada hastaneye ulaşsın. Diyoruz ya sağlık turizminde de bir adım atacağız. İşte bunun adımlarını da böylece atmış olduk. Başta Sağlık Bakanı olmak üzere, yüklenici firmaları, tüm emeği geçenleri tebrik ediyorum, kutluyorum.” https://www.akparti.org.tr/haberler/genel-baskanimiz-ve-cumhurbaskanimiz-erdogan-tbmm-grup-toplantimiza-katildi-11-11-2020-15-49-28/

“Eski Türkiye özlemiyle yanıp tutuşan” ben, Korona Virüsle savaşımda, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne “övgüler” dizilmesine katılmıyorum.
Ama…
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin, yararını ve katkısını “hızlı karar alma” ve “etkin uygulama” olarak açıklıyor.
Ucube sistemin tek yararı, katkısı bu, bu kadar!
Neymiş, 60 gün içinde iki hastane yapmak, hizmete sokmak!
Evet, doğru, ne dünyada, ne Cumhuriyet tarihimizde böyle bir örnek yok!
“Tek kişilik dikta yönetim”lerde bile yok!..

Avrupa yakasında “Eski Yeşilköy Havalimanı (bu tanım ‘Atatürk Havalimanı’ olmadan önceki tanımdı) yanı”yla, Anadolu yakasında “Sancaktepe”de iki hastane yapmalarını, “Olur ya, yurt dışından gelecek hastalar Yeşilköy Havalimanına insin, hemen oradan 3-5 dakikada hastaneye ulaşsın” tümcesiyle özetliyor.

Tümcenin başındaki “Olur ya” vurgusu önemli; özünde, iki hastanenin öznesi.
Yani…
İki hastane, öncelikle Korona Virüslü yabancı hastalar için!..

“Sağlık Turizmi” sözcüklerine de takılıyorum.
“Sağlık”la, “Turizm”i örtüştüremiyorum!
“Sağlık turizmi” mi olur?!
Hele de şu “pandemi” sürecinde?!.

Sözcü Gazetesi’nden Yusuf Demir’in 13 Kasım 2020 Cuma günlü “Ambulans uçaklarla coronalı hasta taşınıyor! 20 bin doları veren Türkiye’ye geliyor” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/ambulans-ucaklarla-coronali-hasta-tasiniyor-20-bin-dolari-veren-turkiyeye-geliyor-6123285/ başlıklı haberi okuyunca işin özü daha bir net anlaşılıyor:
Para ve ticaret!

Haberin spotunda “Dünyada vaka sayıları rekor seviyede. Yoğun bakımlar doldu taştı. Ülkeler sağlıklı insanları bile kabul etmiyor. Fakat 20 bin doları veren herkes, ambulans uçaklarla Türkiye’ye geliyor. Vatandaş hastanelerde yatak bulamıyor” deniliyor.

Kahroluyorum!

Korona Virüsü nedeni ile yabancı ülkelerin yöneticileri, ülkelerine başka ülkelerin sağlıklı insanlarının girişine dahi izin vermezken, Türkiye’nin yöneticileri, yabancının Korona Virüslü hastalarına kapıları ardına kadar açıyorlar!
Ne için?
20 bin Dolar için!

Allah’ım!
Sen usumu koru!

Korona Virüs’le savaş/mücadeke böyle mi olur?!
Elin Korona Virüslüsüne kapılarını açacaksın, sağlık olanaklarından öncelikle ve en iyi biçimde yararlandıracaksın, kendi Korona Virüslü hastalarını yazgılarıyla baş başa bırakacaksın!..

Af edersiniz…
“Parayı veren düdüğü çalar” örneği; 20 bin Dolar karşılığında kabul edilen ve edilecek Korona Virüslü yabancı hastalardan ölenler olursa -ki, olacak-, ülkelerine mi gönderilecekler, ülkemizde mi gömülecekler?!.

Zaten kimi ülkelerin çöplüğüyüz!
Şimdi bir de bu eklenecek!

Salgından da para kazanmak!..
Ne yanlış, ne kötü anlayış!
Ya da…
Demek ki, ekonomimiz o derece dibe vurmuş!

Yazımı, Sözcü Gazetesi’nden Emre Deveci’nin spotu “2019’un ocak-ekim döneminde 4,9 milyar TL olan bütçedeki idari para cezası gelirleri, 2020’nin aynı döneminde 7,2 milyar TL’ye yükseldi. Sadece ekim ayında 1,5 milyar TL toplandı. Maskesizlere cezalar, gelirleri artırdı”, başlığı da “Bütçeye corona dopingi: İdari para cezaları rekor kırdı” olan dünkü haberle –ayrıntıya girmeden- bitireyim…

BERAT ALBAYRAK’IN DA, AKP, MHP VE “ÇOK ZAYIF MUHALEFET”İN DE YANINA KÂR KALMAYACAK!..

150 150 bakikarakol

Şu günlerde, partisinin il kongrelerinde ettiği “Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz” ve “18 yılda ülkeye demokraside ve kalkınmada adeta çağ atlattık” sözleriyle çelişen AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, “Kerameti kendimizde görüp milletten yüz çevirdiğimiz, ülkeyi yönetme ve büyütme vazifemizi bir kenara bırakıp, kendi hesaplarımızın peşine düştüğümüz gün artık bu partinin misyonu bitmiş demektir” tümcesiyle bir “bitiş”in olduğunu mu, olacağını mı haber veriyor?!

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının “AK Parti’nin kaderi ile ülkenin kaderi adeta birbiriyle bütünleşmiştir. AK Parti kaybederse Türkiye’nin belirsizlik, istikrarsızlık, siyasi ve mali boyunduruk çukuruna yuvarlanacağı, Türkiye kaybederse de AK Parti’nin yerle yeksan olacağı gerçeğiyle de karşı karşıyayız” sözlerine ise katılmıyorum.

“Türkiye’yi vesayetle, terörle, darbeyle, siyasi ve sosyal kaos denemeleriyle istedikleri çizgiye getiremeyeceklerini görenler ekonomimize de saldırmışlardır” biçimindeki sözleriyle ilgili düşüncelerimi şöyle özetleyeyim:
“Türkiye’nin düşmanları, dünya lideri Kemal Atatürk’ten sonra, Türkiye’ye her alanda saldırmışlardır. Saldırıların hep olması, kötü yönetimdir.”

Son yıllarda, ekonomimizin başında “Hazine ve Maliye Bakanı” sıfatıyla, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının damadı Berat Albayrak vardı.

Berat Albayrak, bir gece, bozuk/düşük tümcelerle yazdığı “istifa metni”ni Instagram hesabından yayımlayarak, çekti gitti.
İki gün sonraki, Bakanlık devir teslim törenine de gelmedi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı, AKP’nin kurucusu, AKP iktidarlarının eski Dışişleri ve Ekonomi Bakanı Ali Babacan, partisinin, Cumartesi (14 Kasım 2020) günkü Sakarya İl Kongresi’nde bu konuya değindi, “İki senedir Hazine’nin başında olup sonra bir küçük mesajla ortadan kaybolmak diye bir şey olur mu? Bu milletin ödediği bedel, birilerinin ortadan kaybolmasıyla kalkmıyor.
Bu millet size ülkenin tapusunu vermedi. Yaptığınız her işlemin, imzaladığınız her evrakın sorumluluğunu taşıyorsunuz. Birilerini gözden kaçırarak olan biteni unutturamazsınız” dedi, ekledi: “Devletin borcunu iki yılda ikiye katlayan bir bakan devir teslime gelmiyor. Devlet geleneğinde ayrılan bakan ile göreve yeni gelen bakan devir teslim yapar. Bu milletin gözünün içine bakacak yüzleri yok. Devlette bir genel müdür, bir müsteşar, bir bakan yardımcısı değiştiğinde devir teslim olur. Bakan değişir, devir teslim olur. Kime güvenip de gelmiyor devir teslime? ‘Hala arkam sağlam’ diyor. Öyle zannediyor. Bu millet sizin yanlışlarınızın, akraba kayırmacılığınızın bedelini ödemek zoruna değil.” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/babacandan-berat-albayraka-cok-sert-sozler-ortadan-kaybolup-sorumluluktan-kacamazsiniz-1791013

Ağır sözler.

Görevinde başarılı olamaması, ekonomiyi iyi yönetememesi ve iflasın eşiğine getirmesi, “ağır reçeteler” alınmasına neden olması Berat Albayrak’ın yanına kâr mı kalacak?!

Üzgünüm!
Evet, kâr kalacak!
Kayınbabası iktidarda olduğu sürece korunup kollanacak, hakkında hukuki işlem yapılmayacak.
Çünkü: Damat.
Çünkü: Çok bilgiye sahip.

Ama…
Gözden kaçmayan bir “genel kanı” var:
Kayınbaba ile damat arası sıcak değil, soğuk.

Peki…
İpler ne zaman kopar?

Sorunun yanıtına geçmeden önce…
Cumartesi (14 Kasım 2020) gecesi, Halk TV’de Fatih Ertürk’ün “Türkiye Nereye?” programının konuklarından, Gelecek Partisi’nin Sivil Toplum ve Halkla İlişkiler Başkanı, Manisa eski AKP Milletvekili Selçuk Özdağ’ın şu sözlerini paylaşmalıyım:
“Davutoğlu Başbakan iken birinci derece akrabalar Milletvekili olamayacaklar diye karar aldık. Sayın Cumhurbaşkanı Berat Albayrak’ın milletvekili olmasını isteyince itiraz ettik, kriz çıktı. Cumhurbaşkanı ‘Bu benim birinci derece akrabam değil, damadım’ dedi.” https://www.milligazete.com.tr/haber/5708020/erdogan-hakkinda-aciklama-albayrak-benim-birinci-derece-akrabam-degil

İzninizle…
3 Ağustos 2018 günü Yüksek Askeri Şura (YAŞ) üyelerinin Anıtkabir’i, ziyaretleri sırasında, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’a omuz attığını da https://www.cnnturk.com/video/turkiye/bakanlar-albayrak-ve-soylu-omuz-iddiasina-boyle-yanit-verdi anımsatayım.

Ve…
“Bu iki olaydan ötürü, Berat Albayrak, kayınbabasına kırılmış olabileceğini düşünüyorum.

Şimdi geleyim “İpler ne zaman kopar?” sorusuna…

AKP iktidardan düştüğü gün; AKP, AKP iktidarları, onlarla birlikte “Cumhur İttifakı” ve “Cumhur İttifakı İktidarı” ortağı MHP için hukuki süreç başlayacak.
Bunlardan, yaptıklarının hesabı yargıda sorulacak…

Bu olacak.

İlk seçimden sonra mi, ilk seçimin hemen ardından yapılacak “erken seçim”den sonramı olacak?
Bilemiyorum.
Bilemiyorum, çünkü muhalefet çok zayıf!
(Bu çok zayıf muhalefet de, Atatürkçü iktidarda, çok zayıf muhalefetliğinden ötürü yargıda yargılanacak.)

Ama…
AKP ve MHP’ye yargı süreci başlatacak “seçim yitirme”, “iktidardan düşme” olayında, İngiltere ve Amerika’nın başı çektiği irili ufaklı emperyalistlerin Türkiye ve bölge üzerindeki çıkarlarının belirleyici olacağını belirtmeliyim.

Yargılama sürecinde, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanını, bütün bildiklerini anlatıp –belki de ağır- suçlamalarda bulunacak ve terk edecek ilk kişi “damat” Berat Albayrak olursa, şaşmayacağım.

Düşünüyorum, kendi kendime soruyorum:
O süreçte, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının yanında kim kalır?
Ailesinden başka kimse usuma gelmiyor.
Bugünkü yandaş ve yalakaların tamamı “azılı karşıt”ı kesilecek.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanını o gününde, gene “Hak, Hukuk, Adalet” diyenler sahiplenecek, savunacak.
Onlar ki…
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının çok ağır sözlerine “muhatap” olanlar, baskı görenler, dışlananlar, itilip kakılanlar, cezaevlerine atılanlar, cezaevlerinde aylarca, yıllarca tutulanlardı!..

AKP GENEL BAŞKANI CUMHURBAŞKANI BİLSEYDİ, “GÜZELLEME”YE NEDEN OLACAK O “HAKARET DAVASI”NA İZİN VERMEZDİ…

150 150 bakikarakol

Metropoll Araştırma Şirketi’nin sahibi Özer Sencar’ın “Süleyman Soylu gibi güçlü bir isim değil. Kayınpederinin kredisini kullanan ama oturduğu makamı dolduramayan biriydi. İstifa şekli, Erdoğan’ın gücünü ve otoritesini azalttı” https://www.cumhuriyet.com.tr/video/metropoll-arastirmadan-dikkat-ceken-berat-albayrak-yorumu-1790468 dediği, damat “ümmetçi” Berat Albayrak, gündemdeki yerini, bu defa babası Sadık Albayrak’ın açıklamasıyla koruyor.

Oğlu gibi “ümmetçi” izlenimini veren baba Albayrak açıklamasında şöyle diyor:
“Son günlerde şahsım ve ailem hakkında yayılan yalan yanlış haberler üzerine açıklama yapmak boynumun borcu olmuştur. 60 yıllık yazarlık ve gazetecilik hayatıma tarih ve arşivler şahittir. Çocuklarımı gayesi ulvi ve cihanşümul bir davanın neferi olarak yetiştirdim. Onlar da ülkelerine ve içinde yaşadıkları cemiyete hadim oldular. Bunun için üstlendikleri vazifeler ancak bir vasıtadır. Ben onlardan razıyım.
Son günlerde ailem ve çocuklarım hakkında en alçak iftira ve karalamalara tevessül edilmektedir. Bu vicdandan, izandan, insaftan yoksun bir vaziyettir. Bizler dünyevi makam ve mevkilerle değil; duruşumuzla, fikirlerimizle ve memleketimize hizmetle var olma gayesi güden insanlarız. Bir dava partisi olan AK Parti’nin ve her daim ‘Nur-u Aynım’ dediğim muhterem Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında, ‘ölümüne ölümüne’ duygusuyla, bütün bir aile olarak dim dik durmaktan bir an dahi vazgeçmemiz mümkün değildir.
Emperyal güçlerin ve yerli uzantılarının, başta FETÖ olmak üzere bütün millet düşmanlarının karşısında elimizde ‘Selahaddin’in kılıcı’ alnımız ak, başımız dik dağ gibi durmaya devam edeceğiz. Masa başında sahte fitne haberleri üretenlerin hevesleri kursaklarında kalacaktır.”

Berat Albayrak’ın babası Sadık Albayrak, Ak Parti’den istifa etti mi?


Ayrıntısına girmeyeceğim.
Açıklamayı şu iki sözcükle tanımlamakla yetineceğim:
“Dünür Güzellemesi”…

Aynı gün, bir başka “güzelleme”, Yeniçağ Gazetesi yazarı Orhan Uğuroğlu’ndan geldi.
Yılların iç siyasa muhabiri/gazetecisi Uğuroğlu “AKP kulislerinde kazan kaynıyor” https://www.yenicaggazetesi.com.tr/akp-kulislerinde-kazan-kayniyor-57405yy.htm başlıklı dünkü (12 Kasım 2020 Perşembe) yazısını şu tümcelerle bitiriyor:
“Değerli okurlarım AKP’lilerin konuştuğu iddia edilen son kulis bombası şöyle;
Damat Albayrak kulislerde, ‘Anayasa değişikliğinde hata yapıldı Cumhurbaşkanımız 3. kez aday olamayacak…’ diyormuş…
Erdoğan’ın yerine cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırlanıyormuş…
Erdoğan, AKP içinde egemenlik kuran damadı Berat Albayrak’a çok kızıyormuş…”
Berat Albayrak, kayınbabasının yerine Cumhurbaşkanlığına hazırlanıyormuş!
“Güzelleme” işte…
Bun da ayrıntısına girmeyeceğim.
Ancak şu kadarını söyleyeceğim:
Gazeteci, yazar, okura sunacağı yazıya ilkin kendi inanacak; sonra, yazının, okura inandırıcı gelip gelmeyeceğini düşünecek, sorgulayacak…

“Güzellik”ler bitmiyor.

Siyasetçi, eski Milletvekili, eski Sağlık Bakanı, “Çoban Ateşi Hareketi”nin önderi ve yeni kurulan “Doğru Parti”nin Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu’nu anımsayacaksınız.
Dün, Ankara Esenboğa Havalimanı’nda VIP çıkışında, “Cumhurbaşkanına hakaret”ten, polisler tarafından gözaltına alındı. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/eski-bakana-cumhurbaskanina-hakaretten-gozalti-1790452
Bunun da ayrıntısına girmeyeceğim; ama verdiğim linkten haberi okuyun. Buradaki “güzellik” şu:
25 Ağustos 2020 günü resmen kurulan Doğru Parti, milyarlar harcasaydı, görkemli toplantılar gerçekleştirseydi, “birkaç saatlik gözaltı” kadar tanıtımını/reklamını yapamazdı.
Artık Türkiye, “birkaç saatlik gözaltı” ile Çoban Ateşi Hareketi’nin siyasi partiye dönüştüğünü, o partinin adının “Doğru Parti”, Genel Başkanı’nın da Çoban Ateşi Hareketi’nin önderi/lideri “Rıfat Serdaroğlu” olduğunu biliyor.
Bir “Cumhurbaşkanına hakaret” davası, Doğru Parti’lileri kızdırsa da, ilk kez böyle bir “güzelliğe” dönüşüyor.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, bu “hakaret davası”ndan, hele de ifade alımından sonra serbest bırakmayla biten “gözaltı”dan haberi olsaydı, davaya ve gözaltına izin vermezdi.
Şundan:
Kendilerine değil, “Cumhurbaşkanına hakaret davası” açılana, onun siyasi siyasi düşüncesine, siyasi oluşumuna yarayacağını bilecekti.
Aynı sonucu öngördüğü için, “Kendine güveniyorsan, istediğin televizyon kanalında karşıma çık” değip duran “adı lazım değil”le ekranda bir araya gelmiyor.
Dahası…
Siyasi parti liderleriyle televizyon kanalarında tartışı programlarına çıkmıyor.
Öfkeleneceğini, öfkeden hoş olmayan sözler söyleyeceğini, izleyicide olumsuz algıya neden olacağını biliyor.
Reytinginden kimsenin yararlanmasını istemiyor…

HEY, HIŞT!.. “YETMEZ AMA EVET”ÇİLER!.. AKP GENEL BAŞKANI CUMHURBAŞKANI O SÖZLERİ SİZE SÖYLEDİ!..

150 150 bakikarakol

Dikkatinizi çekti mi?:
“Cumhur İttifakı”nın ve “Cumhur İttifakı İktidarı”nın “etkin/etkili” ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, büyük ortak AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı gibi Kamutay (TBMM) grup toplantısını Salı’dan, Çarşamba kaydırdı.
Gene attı tuttu, astı keski, kükredi.

Geçelim…

“Cumhur İttifakı” ve “Cumhur İttifakı İktidarı” ortakları AKP ve MHP Genel Başkanları gibi, “Millet İttifakı”ndan İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener de grup toplantısını dün (11 Kasım 2020 Çarşamba) yaptı.
Takıldım!

Anımsayacaksınız:
CHP’nin ve HDP’nin grup toplantısı Salı günüydü.

Bundan böyle CHP, HDP Salı günleri, AKP, MHP, İyi Parti Çarşamba günleri mi yapacak?

Ve…

Neden?
Bu, neyin haberi?!

Dün, partisinin grup toplantısını en son yapan AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı oldu.

Konuşmasında; emperyalist ABD’deki Başkanlık seçimleri (3 Kasım 2020) ardından, kazanan kaçık Donald Trump değil, “eşek” amblemli Demokrat Parti’li yaşlı alık Joe Biden olunca, “Yeni Dönem” sözcükleriyle dış siyasada “değişim”in işaretini verirken, iç siyasada “değişim olmayacağı”nı, öncelikle “kimleri hedef alacaklar”ını dile getirdi.

Şöyle:

“Bugünlerde bir kez daha tedavüle sokulan, kabine değişikliği veya bakanlıkların yapısının tadil edileceği yönündeki spekülasyonlar, içi boş, tamamen masa başında uydurulan haberler… Bizim medyanın böyle işi gücü yok. ‘Acaba ne yapalım da biz şu anda hükümeti rahatsız edelim’. Ya da ‘ne yapalım da ülkenin kulağına kar suyu kaçıralım’. Tayyip Erdoğan masa başı kalemşörlerin yazdıklarıyla amel etmez. Bunu geçin. Yani siz yazacaksınız veya televizyonlarda konuşacaksınız ben de onlarla muamele edeceğim… Siz şu 18 yıl içerisinde böyle bir şey gördünüz mü? Böyle bir adım attığımızı gördünüz mü? Atmayız, attıramazsınız bize. Biz buralara bu makalelerle gelmedik, bu kalemlerle gelmedik. Biz tam aksine, bu kalemşörlerle savaşa savaşa bu makama geldik. Çünkü biliyoruz ki sizler bu ülkede bu milletin menfaatine, hayırlı bir rüya görmezsiniz.
Yeni yönetim sistemimizde, değişim gerekiyorsa bunun yerini ve zamanını milletin yetki verdiği Cumhurbaşkanı belirler. Gerektiğinde bu değişimi anında hayata geçirecek olan da yine Cumhurbaşkanı’dır. Milletimizin bize verdiği yetki ve sorumluluğu, kendi planlarımız, programlarımız, değerlendirmelerimiz ışığında yapmak en başta gelen vazifemizdir. Biz harekete geçmek için şuraya veya buraya, şuna veya buna değil, sadece millete bakarız. Millet ne diyor ona bakarız. Milletimizden işareti aldığımızda da hiç tereddüt etmeden gereğini yerine getiririz. Bunun dışındaki her türlü haber, dedikodu, söylenti lafügüzaftan ibarettir ve bu millete de ihanettir.” https://www.akparti.org.tr/haberler/genel-baskanimiz-ve-cumhurbaskanimiz-erdogan-tbmm-grup-toplantimiza-katildi-11-11-2020-15-49-28/

İktidarları kayıp gidiyor.
Dönemleri bitiyor.
Ayırtındalar.

İç siyasada bu ve benzeri sözlerin edilmesi doğal.

Ben burada, “Yetmez ama evet”çilere seslenmek istiyorum:

Hey, hışt!
“Yetmez ama evet”içiler!
Bu sözler size!
Size söylendi!
“Hayır, bize değil” demeyin!
Köşe bucak kaçmayın!
Gizlenmeyin!
Sessizliğe gömülmeyin!
Ektiniz, biçiyorsunuz!
Azıcık onurunuz, gururunuz varsa, “yanlışınızı, “kullanılmışlığınızı” kabul edin, çıkın halka “gerçeği” ve “gerçeğinizi” söyleyin, halktan özür dileğin!

“AKP’li kaynakları”ndan aldığı “kulis bilgileri” ballandıra ballandıra anlatıp duran gazeteci (!) kökenli, eski Milletvekili çocuk, sana da sesleniyorum…

Bu arada…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, dünkü grup konuşmasında, “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızda da, gerek önceki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız, daha sonra Hazine ve Maliye Bakanımız olmak üzere, ülkemize önemli hizmetler veren Berat Albayrak’a, şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum” diyerek, istifasını yaklaşık 28 saat sonra, 9 Kasım 2020 Pazartesi gecesi yarısı kabul ettiği damadı Berat Albayrak’a neden teşekkür etti?! Berat Albayrak, “teşekkür”ü hak edecek ne yaptı?!

Öyle sanıyorum, gerek bu “teşekkür” söylemi, gerekse “teşekkür söylemi” bitiminde kopan ve biraz uzun süren “alkış” yazılıp çizilecek, konuşulacak, gündem olacak…

PARTİM CHP’MİN BAŞINDAKİ SOROSCU “ADI LAZIM DEĞİL” BUNADI!..

150 150 bakikarakol

Berat Albayrak’ın istifası ve istifasının kabul edilmesiyle AKP ve AKP’nin büyük ortak olarak yer aldığı “Cumhur İttifakı” ve de “Cumhur İttifakı İktidarı” dağılma, bitip tükenme sürecine girdi.
Bu kesin.
Hani sporda bir değim vardır:
“Uzatmaları oynamak”…
O durumdalar.
Ektiler, biçiyorlar.
MHP’deki derin sessizliğe dikkatinizi çekerim…

Bugün bunlardan söz etmeyeceğim; bunların “yardım ve yatakçısı” siyasi kadronun başı Soroscu “adı lazım değil”den söz edeceğim.

Dün grup toplantısı vardı.
Orada konuştu. https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-tbmm-chp-grup-toplantisinda-konustu-10-kasim-2020

Gözlemledim ki…
Bunamış.
Unutkan olmuş.
“Ümmetçi” Berat Albayrak gibi bozuk/düşük tümceler (cümleler) kuruyor.
Ağır sözcüklerle yerdiğine teşekkür ediyor.
Dolaylı biçimde, örgütünü çalıştıramadığını, halka anlatmaları gerekenleri anlatamadıklarını itiraf ediyor.

Şöyle ki:

“Arpalık” kitapçıklarının toplatılması kararını veren yargıca şu sözleri ediyor:
“Bu hakim nasıl bu kararı alıyor? Bu yeni Zekeriya Öz nasıl bu kararı alıyor? Sanıyor ki bu kararı aldığı zaman biz bunları dillendirmeyeceğiz. Senin gücün yetmez sevgili hakim, sen hakim değilsin. Sarayın korumaları adalet kürsüsünde oturduklarında, biz onlara hakim demeyiz. Onlar -açık ve net söylüyorum- sarayın satılmış insanlarıdır.”

Yergide bulunabilir.

Ama…
Tekil başlayıp çoğula çıkması!..
Hele de son tümcesi!..
Kamutay’ın (TBMM’nin) ikinci büyük partisinin genel başkanına yakışır mı?!

Sorsam ki:
“Onlar, sarayın satılmış insanlarıdır, ne demek?”
Yanıtlar mı?

“Sarayın satılmış insanları”!..

“Onlar” dediklerini “saray”mı satmış?
Yoksa…
“Onlar” dedikleri “saray”a mı satılmışlar?
Hangisi?

Bu kadarcık ayrıntıya dikkat etmeyen, ülke yönetimine geldiklerinde, bu ülkenin ezeli düşmanları emperyalistlerle, onların profesyonel kadrolarıyla nasıl baş edecek?

“Onlar” dediklerini “saraya satılmak”la yerecek, bir iki paragraflık sözden sonra “Neyse teşekkür ederiz, yasakladı da bu konuya tekrar dönme imkanımız oldu en azından” diyecek!..

Bu, “bunama” değil de nedir?!

Şu paragrafı dikkatlice okur musunuz?:
“Erdoğan, ‘Benim derdim ne biliyor musunuz?’ diyor. ‘Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir.’ Devleti bilmeyen, devletin ne olduğunun farkında bile olmayan… Anonim şirketin ordusu mu var? Her anonim şirketin bağımsız kurulları mı var? Her anonim şirketin Türkiye genelinde özel politikaları mı var? Her anonim şirketin istihbarat örgütleri mi var? Her anonim şirketin ordusu mu var? Emin olun, devlet bu tür insanların elinde bugünkü noktaya geldi.”

Okudunuz değil mi?

Şimdi…
Bunamasaydı, bir birinin aynı şu iki tümceyi aynı paragraf içinde tekrar edip durur muydu?:
“Anonim şirketin ordusu mu var? (…) Her anonim şirketin ordusu mu var?”

Bunamıştan siyasetçi olmaz!

Bir siyasetçi de bunama baş göstermişse, o siyasi, siyasayı (politikayı) bırakmalı.
Bırakmazsa “madara” olur.

Ve…
Şu sözlerinde “Bizim bugüne kadar yaptığımız, önerdiğimiz çözümlerin çok az kısmının KOBİ yöneticileri tarafından duyulduğunu gördüm. Bir eksiğimiz burada. Duymayan insanı suçlayamayız elbette ‘Niye duymadın?’ diye. Biz, demek ki duyuramadık. O nedenle bizim bu raporları alıp değerlendirdikten sonra, tekrar tekrar oralara gidip, o yöneticilerle konuşup çözümlerimizi onlara aktarmak durumundayız. Bu da bizim görevimiz” itiraf yok mu?
Var.
Öyle ise…
Her il’de, ilçede, hatta beldede örgütü yok mu?
Var.
Varsa, neden çalıştırılmıyor?
Neden duyulması istenilen, duyması gerekenlere duyurulmuyor?

Demek ki…
Ortada, “iletişim kuramama” ve “anlatamama” gibi bir sorun var.

İşe, bu sorunu çözmekle başlamak neden düşünülmez, yaşama geçirilmez?!

Kendi iç sorununu çözemeyenden, ülke sorunlarını çözmeyi beklemek doğru mudur, etik midir?!
Değildir!
Bu durumda…
O “baş” ve siyasi kadrosu zaman yitirmeden ya bırakıp gitmeli, ya da gönderilmeli!..