Posts By :

bakikarakol

GAZETECİLİK ÇOK ZOR İŞTİR!.. HER GAZETECİ, “G A Z E T E C İ” DEĞİLDİR, OLAMAZ!..

150 150 bakikarakol

Sözcü Gazetesi’nin internet sitesi www.sozcu.com.tr ’de 23 Eylül 2022 Cuma günü yayınlanan, “Birleşmiş Milletler 77’inci Genel Kurul toplantısı için ABD’de bulunan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, ABD yayın kuruluşu CNN televizyonuna vereceği özel röportajı, gazeteci Christiane Amanpour’un başını örtmeyi reddetmesi üzerine iptal etti” spotlu “İran Cumhurbaşkanı Reisi, başörtüsü takmayı reddeden Amanpour ile röportajı iptal etti” https://www.sozcu.com.tr/2022/dunya/iran-cumhurbaskani-reisi-basortusu-takmayi-reddeden-amanpour-ile-roportaji-iptal-etti-7378962/ başlıklı haber ilgimi çekti.

 

Spotta anlatıldığı gibi…

Amerikalı kadın gazetecinin, İran Cumhurbaşkanının, söyleşi (röportaj) karşılığı, “baş örtme” koşulunu, dayatmasını ret etmesini çok beğendim ve dakikalarca alkışladım; alınan ve uygulanan karar, gerçek anlamda gazetecilikti, gazeteci duruşuydu!

İlkelce, kadın saçına takılan, aptal istemlerde bulunan gerici yobazlara, -söyleşi yapmama/yapamama pahasına- böyle tepki vermek, ilkeli, çağdaş bir davranıştı!

Kutluyorum.

 

Bu haber bana…

İstanbul CHP eski Milletvekili Şafak Pavey’in annesi, şimdi İngiliz vatandaşlığına geçen ve İngiltere’de yaşayan gazeteci Ayşe Önal’ı ve Ayşe Önal’ın, asla kabul etmeyeceğim, birkaç kere de yazılarımla, sosyal basın paylaşımlarımla yerdiğim  “bir gazeteciliği(!)ni anımsattı.

 

Ayşe Önal’ı tanımazdım; 1993 yılında kısa bir dönem çalıştığım Nokta Dergisi’nde tanıdım.

Ayşe Önal, Nokta Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmen idi.

Tanıdıkça sevdim; gazeteciliğini, yazarlığını, yürekliğini beğendim.

“Gazeteci Ayşe Önal” denilince saygıyla anar, saygıyla anılmasını sağlardım.

 

Aradan 10 – 12 yıl geçmiş olmalıydı.

 

Bir gece yarısı (saat 24.00), Cem Uzan’un Star TV’sinde Ayşe Önal’ı yayında gördüm.

Yanında, hiç hazzetmediğim “Altan kardeşler”den “Mehmet Altan” vardı.

Canlı yayınlanan “Z Programı”nı birlikte program yapıyorlarmış.

 

Hürriyet Gazetesi’nin sinema ve televizyon yazarı Cengiz Semercioğlu, 30 Mart 2005 günlü yazılarından “Z Raporu iyi yolda” https://www.hurriyet.com.tr/alkislar-onuk-a-307632 başlıklı olanda şöyle yazıyor:

“Büyük kanallarda tartışma programlarının yeniden hayata geçmesi sevindirici.
Mehmet Altan ve Ayşe Önal’ın Star’da başlayan Z Raporu çarşamba akşamları çok iyi bir alternatif. Ele aldıkları konularla Z Raporu her hafta daha iyiye gidiyor. Bu akşamdan itibaren atv de benzer bir programa başlıyor. Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak ve Oral Çalışlar Beyin Fırtınası yapacaklar.
Star’da Z Raporu 23.50’da, atv’de Beyin Fırtınası 23.20’de…
Neyse ki rating rekabetinin siyaset ve tartışma programları arasında yaşanacağı günleri de gördük!..”

 

Semercioğlu’nun vurguladığı gibi, “Z Raporu” izlenir bir programdı; Çarşamba gece yarılarını kaçırmazdım, “Z Raporu”nu izlerdim.

 

2005’te miydi, 2006’da mıydı, yoksa daha sonraki yılda mıydı, tam anımsamıyorum.

Canlı yayına bir bant yayına girdi.

Bantta gördüklerimi usumda (aklımda) kaldığı kadarıyla özetleyeyim:

Bir ev avlusu.

1,5-2 metre arayla karşılıklı sandalyede oturan iki insan var.

Biri, 50-55 yaşlarında erkek; sakalsız, gömlek, ceket, pantolon giyimli, ayağında ayakkabı.

Diğeri, kara çarşafla her yanı kapalı biri; elinde mikrofon var ve o elin de yalnızca parmak uçları görünüyor.

Karşısındaki erkeğin aksine, kısık sesle konuşuyor.

Kısık sesten, kadın olduğunu anladım.

Kadın Türkçe bir şeyler mırıldanıyor.

Sonra, görüntüde olmayan bir erkek sesi…

O sesin hemen bitiminde, 50-55 yaşlarındaki adam, Arapça konuşmaya başlıyor.

Anladım ki, görüntüde olmayan, sesi duyulan erkek, tercüman.

Tercüman bu kez de Arapça konuşan adamın söylediklerini Türkçe’ye çeviriyor.

 

Galiba bant 15 dakika sürdü.

Mehmet Alkan, söyleşiye övgüler yağdırdı!

Ayşe Önal’ı bu “söyleşisi”nden ötürü “tebrik” ederken, kara çarşafın yakıştığını söyledi!

Ardından…

Söyleşiyi nerede yaptığını, söyleştiği kişinin kim olduğunu ve neden kapandığını sordu.

Ayşe Önal da…

Kapalı kadının kendisi, söyleştiği kişinin “Iraklı Şeyh” olduğunu; “Şeyh”in “kapanma” koşulu ile söyleşi verebileceğini dayattığını; Amerikan işgali altındaki Irak topraklarında, Irak halkının düşüncelerini öğrenmek, onların sesi olmak, onların sesini Türk ve dünyaya kamuoyuna duyurmak için “Şeyh”in koşulunu kabul ettiğini anlattı.

 

Gördüklerime, işittiklerime inanamadım!

Bunları, gazeteciliğini beğendiğim Ayşe Önal mı söylüyordu?!

Bir Şeyh bozuntusunun anlatacakları ne olabilirdi ki?!

Ve onları kamuoyuna duyurmak için Şeyh yobazının “kapanma istemi”ni gazeteci Ayşe Önal nasıl yerine getiriyordu?!

 

Gazetecilik anlayışıma ve siyasi görüşüme göre…

Ayşe Önal, kapanmamalıydı, söyleşiyi de yapmamalıydı!

Yaptı da ne oldu?!

Bir yığın zırva!..

 

Amerikalı gazeteci Christiane Amanpour’la, Türk asıllı İngiliz vatandaşı Ayşe Önal’ı karşılaştırınca, ülkem, halkım, ekinim (kültürüm) adına burkuldum!

                                                               

Gazetecilik zor, çok zor iştir!

Yürek ister, vicdan ister!

Her gazeteci, “G a z e t e c i” değildir, olamaz!..

UTANDIM!.. HALA UTANIYORUM!.. UTANACAĞIM DA!..

150 150 bakikarakol

İstanbul CHP Milletvekili Gürsel Tekin, 4 Eylül 2022 Pazar gecesi TV100 kanalında Pınar Işık Ardor’un sunduğu “Pazar Siyaseti” programına katılıyor, gündeme ilişkin açıklamalarda bulunuyor. https://www.gazeteduvar.com.tr/chpli-gursel-tekin-hdpye-elbette-bakanlik-verilebilir-haber-1579986

“İktidar olursanız, HDP’ye Bakanlık verecek misiniz?” sorusu yöneltilince, Kamutay’da (TBMM’de), Kamutay Başkanvekillerinin her partiden seçildiğini, onlardan birinin HDP Milletvekili olduğunu anımsatıyor ve “HDP’li Başkana elimizi kaldırıyor muyuz? Buna Genel Başkanlar dahil. ‘Sayın başkanım söz hakkı istiyorum.’ Şimdi bunu hak sayacaksınız ama bu ülkeyi yönetmek için bu kabul olmaz… O zaman seçime sokmayın kardeşim. Böyle bir şey olabilir mi? O zaman milli irade nerede kaldı? Bu seçmen yarın nasıl oy verecek kendi partisine? Elbette HDP’ye Bakanlık verilebilir, her partiye verilebilir” diyor.

 

Doğru sözler.

Amma…

“Bitik AKP”, denize düşüp yılana sarılırcasına, son tümcenin yarısı olan “Elbette HDP’ye Bakanlık verilebilir” sözcüklerini cımbızlayıp alıyor, “siyasi malzeme” yapıyor, yaptırıyor, kullanıyor!

Öyle ki…

“Muhalefet” (!) bile “AKP ağzı”yla konuşuyor!

 

Kendi partisinin başındaki kişi tarafından dahi siyasi çarmıha gerilen, siyasi linç edilen Gürsel Tekin, 10 Eylül 2022 Cumartesi gecesi de  “siyasi cahilliği”ne bir yenisini ekliyor:

CNN Türk TV yayınına katılıyor https://www.gercekgundem.com/siyaset/356351/gursel-tekin-chp-genel-baskanligina-aday-olabilirim?utm_source=share-twitter , Genel Başkanını, “Cumhurbaşkanı adayı” görmek istediğini söylüyor ve “Soru şu” diyor, ekliyor:

“Sayın Genel Başkan, Cumhurbaşkanı adayı olursa, Genel Başkanlığı bırakırsa, bana ‘Genel Başkanlığa talip olur musun?’ Elbette olurum. Niçin olmayayım?”

 

Yalnızca “Sayın Genel Başkan, Cumhurbaşkanı adayı olursa, Genel Başkanlığı bırakırsa” sözcüklerine itirazım ve tepkim var.

 

İtirazımı ve tepkimi, 11 Eylül 2022 Pazar günü saat 07:57’de Twitter hesabımdan ve Facebook sayfamdan gerçekleştirdiğim

GÜRSEL TEKİN FENDİYE ANIMSATIRIM: YÜRÜRLÜKTEKİ UCUBE SİSTEMİN ADI “PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ” YAN,İ GENEL BAŞKANLIKTAN İSTİFA ZORUNLULUĞU YOK… BUNLARI DA BİL EFENDİ… paylaşımımla dile getirdim.

Haksız mıyım?

 

Gürsel Tekin’in “Sayın Genel Başkan, Cumhurbaşkanı adayı olursa, Genel Başkanlığı bırakırsa” sözcükleriyle açığa vurduğu “siyasi cahilliği” beni aldı 4 Mayıs 2018’e götürdü.

 

O gün…

Ankara’da, Ahmet Taner Kışlalı Salonu’nda, “Büyük Buluşma” https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/kilicdaroglu-chpnin-cumhurbaskani-adayini-acikliyor-2386735/?utm_source=ilgili_haber&utm_medium=free&utm_campaign=ilgilihaber adı altında partim CHP’min toplantısı vardı.

Salon tıklım tıklım doluydu.

Dışarısı, içeriden kat kat fazlaydı.

Çünkü…

Az sora, CHP, Cumhurbaşkanı adayını açıklayacaktı.

Gerçi biliniyordu ama resmi açıklamanın yapılması heyecanı partililerimde, tavan yapmıştı; başkalarında da merak… 

 

Kısa bir süre sonra CHP Genel Başkanı kısa konuşmasının bitiminde “Gel bakalım Muharrem” dedi.

Adı anılan “Muharrem İnce” idi!

 

Muharrem İnce alkışlar, ıslıklar, sloganlar arasında koşarak geldi; Genel Başkanının önünde, komutanı karşısında “esas duruş”ta duran asker gibi durdu.

Genel Başkanının, “Partimiz CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı, Muharrem İnce” diye resmi açıklamayla birlikte, kıyamet koptu! Duygulananlar, gözyaşlarını tutamayıp akıtanlar, alkışlamaktan avuçları moraranlar vb oldu.

Ardından…

CHP’nin, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ndeki “ilk Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce”, sol yakasındaki “CHP rozeti”ni çıkardı, Genel Başkanına verdi; Genel Başkanı da “aldı”, cebine koydu ve yandaki görevlinin uzattığı “Türk Bayrağı rozeti”ni, Muharrem İnce’nin yakasına taktı.

Kamuoyuna verilmek istenen “Tarafsız Cumhurbaşkanı” iletisiydi.

 

Tanrı aşkına!..

Onca yıl siyasetin içinde olan bu beyler/efendiler, bu kadar mı “siyaset cahili” olabiliyorlar!..

“Parlamenter Sistem” değişmiş, yerine ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” gelmiş,  muhteremler hala “Tarafsız Cumhurbaşkanı” oyununu oynuyorlar!

 

Yani…

4 Mayıs 2018’de, tam bir “siyasi cahillik” sergilendi, “siyasi kandırmaca oyunu” oynandı!

 

Aradan 4,5 yıl geçmiş…

“Gürsel Tekin” adlı Milletvekili çıkıyor, “siyasi cahillik” çizgisinde “siyasa yapıyor”, sistemin ucube “Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi” olduğunu öteliyor, “Sayın Genel Başkan, Cumhurbaşkanı adayı olursa, Genel Başkanlığı bırakırsa…” diyor!

Diyebiliyor!

 

Utandım!

Hala utanıyorum!

Utanacağım da!..

PARDON HANIMEFENDİLER, BEYEFENDİLER, SİZ, İYİ MİSİNİZ?!.

150 150 bakikarakol

Yüz yıllardır kutsal dinimizi kendi dilimizde değil, Arapça’dan tersten okumanın alışkanlığından olsa gerek, birçok şey yanlış ve eksik okunuyor, yazılıyor, söyleniyor, yorumlanıyor!

Örnek vereceğim:

Anımsayacaksınız,16 Nisan 2017’de bir halk oylaması yapıldı.

Bu halkoylamasıyla, 1982 Anayasası’nın bazı maddeleri bilmem kaçıncı kere değişti.

En belirgin, ön plana çıkan değişiklik maddesi, “Demokratik, Laik, Parlamento Sistem” bitiyor, yerine ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistem” geliyordu.

 

35 gün sonra, yani 21 Mayıs 2017 günü, AKP, 3’üncü Olağanüstü Büyük Kongre’ye gitti.

 

10 Ağustos 2014’de Parlamento’da gerçekleşen “Cumhurbaşkanlığı seçimi”nin ilk turunda AKP Genel Başkanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “12’inci Cumhurbaşkanı” seçildiği için, 16 Nisan 2017’deki halkoylaması öncesi yürürlükte olan Anayasa’nın ilgili maddesine göre, partisinden istifa etti.

 

16 Nisan 2017’deki halkoylamasında “Anayasa değişikliği” ile “Parti üyeliğinden istifa etme hükmü” de sona erdi.

Böylece…

12’inci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, partisine yeniden üye ve “Genel Başkan adayı” olama yolu açıldı.

Bu “Anayasa engel” ortadan kalkar kalmaz, 12’inci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kurucu Genel Başkan” olduğu AKP’de “üye kaydı”nı yeniledi; 3’üncü Olağanüstü Büyük Kongre’lerinde de “Genel Başkan”lığa adaylığını koydu.

Zaten tek adaydı.

Büyük Kongre delegelerinin tamamının oyunu alarak, “AKP Genel Başkanı” seçildi.

(İşte bu seçim, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Anayasa’nın halk oylamasıyla değişen maddesi gereği, 3’üncü kere Cumhurbaşkanı seçilmesine olanak tanımıyor.)

 

24 Haziran 2018 Pazar günü, 5 yıllığına “Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimi” birlikte yapıldı.

 

Üç Cumhurbaşkanı adayından biri, AKP Genel Başkanı ve 12’inci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı.

Kazanan, Recep Tayyip Erdoğan oldu.

 

Erdoğan, 9 Temmuz 2018’de de, Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nda  “Cumhurbaşkanlığı Andı”nı etti.

Bu antla, “Demokratik, Laik, Parlamenter Sistem” hukuken/resmen sona erdi, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” süreci hukuken/resmen başladı.

 

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin seçilen ilk Cumhurbaşkanı olmasına karşın, resmi kayıtlarda, resmi toplantılarda vb “12’inci Cumhurbaşkanı” diye geçen AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kamutay’daki “Cumhurbaşkanlığı ‘Tarafsız’ Andı”ndan sonra, çıkışta, “Kamutay bahçesi”nde, bir gazetecinin “Size artık ‘Cumhurbaşkanı’ mı diyelim, ‘Başkan’ mı diyelim?” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/erdogan-bana-artik-baskan-diyebilirsiniz-1021696 sorusuna “Başkan, diyebilirsiniz” yanıtını verdi.

Yanlıştı!

Soru da, yanıt da yanlıştı!

16 Nisan 2017’deki halkoylamasıyla gerçekleşen “Anayasa değişikliği”nde, sistemin adı “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” idi!

Değişikliğin hiçbir yerinde “Başkan” sözcüğü yoktu, “Partili Başkanlık Hükümet Sistemi” denmiyordu.

 

O günden beri, yandaş gazeteler, televizyonlar, radyolar, internet gazeteleri, internet siteleri, yazarlar, çizerler “Cumhurbaşkanı” diye yazmazlar, söylemezler; hep “Başkan” derler, “Başkan” diye yazarlar!

 

Bu muhterem hanımefendiler, beyefendiler buyursunlar, Anayasa’nın hangi Maddesinde “Başkan” var, göstersinler!

Yok!

 

Bu muhterem hanımefendiler, beyefendiler, bir şeyi daha yapıyorlar:

“Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nden, “Partili” sözcüğünü kaldırıp atıyorlar, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” sözcüklerini kullanıyorlar!

 

Hadi bunları anladık…

Muhalefete, muhalefet yanında yer alanlara ne demeli?!

Onlar da “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” yerine “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diyorlar, deyip duruyorlar!

 

Pardon hanımefendiler, beyefendiler…

Siz iyi misiniz?!

Yanlışlarınızın, eksiklerinizin ayırtında (farkında) mısınız?!.

“… VATANDAŞ, MİLLETVEKİLİNİ SEÇMİYOR Kİ …”

150 150 bakikarakol

Önceki gün (5 Eylül 2022 Pazartesi) Fox Tv’de sabah kuşağında canlı yayınlanan, İlker Karagöz sunumundaki “Çalar Saat Programı”na çıktı.

Programın sonlarında (video 1:52:15 – 1:54:40 arası)

https://www.youtube.com/watch?v=o-u8eUKIQao linkinden kağıda döktüğüm şu çok doğru sözleri etti:

“Bir devlet, bir kişinin iradesine teslim edilemez. Devleti bir kişinin iradesine teslim ederseniz, bugünkü tablo ortaya çıkar. Sorun, ‘A’ kişisi, ‘B’ kişisi olmaktan çoktan çıkmış. Sorun, sistem sorunu. Bu sistemin değişmesi lazım.  Ahlaklı bir sistem olması lazım. Parlamento. Parlamentoda Milli İrade var mı? ‘Efendim oradakileri millet seçti.’ Hangi millet seçti? Liderler seçiyor değil mi? Vatandaş geliyor sadece altına mühür basıyor. Vatandaş Milletvekilini seçmiyor ki. Bunu biz de biliyorduk. Bu rejimin, bu yapının tümden değişmesi lazım. Gerçek anlamda demokrasinin gelmesi lazım. Gerçek anlamda özgürlüğün gelmesi lazım. Bakın demokratik standartı yükselttiğiniz andan itibaren Türkiye’nin dinamizmini göreceksiniz. Çok kısa zamanda insanlar rahat edecek. Bizim hayal ettiğimiz ve kurmak istediğimiz düzenden 5’li çeteler memnun olmayacak, tefeciler memnun olmayacak, (…) devleti soyanlar memnun olmayacak, ‘Yol, köprü yaptım, dolar garantisi verdim’; bunlar memnun olmayacak. Biz bunları biliyoruz zaten. Biz 85 milyonun memnun olacağı, 85 milyonun kenetleneceği ve Türkiye’nin büyümesi için çalışacağı bir modeli kuracağız. Bu model emin olun halkın modelidir. Bu model milletin modelidir. O nedenle bizim ittifakımızın adı ‘Millet İttifakı’dır; milleti bir arada tutmak, milleti heyecanlandırmak, milletin dinamizmini her alanda da büyütmek ve Türkiye’yi bir dünya markası haline getirmek. Bizim asıl hedefimiz bu.”

Belki izlemişsinizdir.

Ama…

Yazılı ve internet basınında bu sözleri okumadınız; televizyonların haberlerinde, tartışı programlarında dinlemediniz.

Çünkü…

Yazmadılar, vermediler/yayınlamadılar!

Böylesi çok ciddi, doğru, gerçekçi sözler önemsenmedi!

“Neden önemsenmedi?” sorusunun ayrıntısına girmeyeceğim, yorumu sizlere bırakacağım.

 

Yukardaki sözlerin tamamını, özellikle Hangi millet seçti? Liderler seçiyor değil mi? Vatandaş geliyor sadece altına mühür basıyor. Vatandaş Milletvekilini seçmiyor ki” tümcedlerini önemsedim.

Çünkü…

Böyle düşünüyorum, böyle olması gerektiğini savunuyorum; yazarak, böyle olmasının savaşımını veriyorum.

“Sandığa gidip siyasi parti Genel Başkanlarının hazırladığı ‘Milletvekili Listesi’nde ad ve soyadları yer alanlara ‘oy vermek’, kesinlikle ‘seçmek’ değildir” demekten dilimde tüy bitti, yazıp durmaktan yoruldum.

Ama gene de ara vermeyeceğim.

Yaşamımın son dakikasına kadar savunacağım, yazacağım, söyleyeceğim.

Dilerim…

Ülkemde, halkımın özgür iradesiyle “Milletvekili”ni, -gerçekçi biçimde- seçtiğini görürüm.

 

Halkın “Milletvekili”ni özgür iradesiyle seçip belirlemesi başlı başına bir süreçtir ve bir sonraki süreç “oy verme” sürecidir; bu süreç çok önemlidir; öylesine önemlidir ki, duyarlılık, özen, özveri ister.

 

İki sürecin de öncesi var.

O süreç;

“Halkın, aydınlanması, bilinçlenmesi, ‘Seçen’, ‘Seçmen’ bilincine ermesidir.”

Bütün bunlar; yazılması, konuşulması, tartışılması kaçınılmaz, gerekli konulardır, ileriki günlerde her birinin ayrıntısına ilişkin düşüncelerimi sizlerle payşaiacağım.

 

Ufak tefek -bir iki- eksiklerine, yanlışlarına karşın “öz”ünü çok doğru bulduğum, beğendiğim sözlerin sahibi “Biz 85 milyonun memnun olacağı, 85 milyonun kenetleneceği ve Türkiye’nin büyümesi için çalışacağı bir modeli kuracağız. Bu model emin olun halkın modelidir. Bu model milletin modelidir. O nedenle bizim ittifakımızn adı ‘Millet İttifakı’dır” tümcelerini edince, “altılı masada”ki siyasi partilerin [Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İyi Parti, Saadet Partisi (SP), Demokrat Parti (DP), Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA), Gelecek Partisi], 28 Şubat 2022 Pazartesi günü yayınladıkları 48 sayfalık bildiriyi veya “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e dönüş deklarasyonu”nu (“Mutabakat Metni” de deniyor) https://halktv.com.tr/gundem/28-subat-2022-guclendirilmis-parlamenter-sisteme-donus-deklarasyonu-tam-metni-666256h daha bir dikkatle okudum.

Her şey ayrıntılı vardı ama halkın/vatandaşın, “Milletvekili”ni, kendi özgür iradesi ve kararıyla seçmesi, bu seçmeyi de nasıl yapacağı tek tümcelik dahi olsa, yoktu!

N e d e n ? !

Bu soruyu…

Öncelikle…

Yazının girişindeki sözleri eden ile “Parlamenter Sistem” değiminin başına “Güçlendirilmiş” sözcüğünü oturtan, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” değimini topluma mal edenlerin önünde gelen İyi Parti Genel Başkanı’nın yanıtlamasını çok isterim.

 

Yaşamın her alanında, özellikle siyasa (politika) alanında, “söylem” ve “eylem” iç içeliği olmazsa, söylem söylemde, eylem eylemde kalır!

Bunun da anlamı:

Sonuç almak, amaca, başarıya ulaşmak olanaksızdır, yitirmek kaçınılmazdır!..

AKP GENEL BAŞKANI CUMHURBAŞKANININ SÖZLERİ VE TAKILIP KALDIĞIM SÖZÜ!..

150 150 bakikarakol

Önceki gün, yani 29 Ağustos 2022 Pazartesi günü Kütahya’da bir fabrikanın açılış töreninde yaptığı konuşmasındaki “Bir de utanmadan sıkılmadan ‘işsizlik var’ diyorlar. Ne işsizliği ya… Yeter ki iş istesin vatandaş iş. Ama ‘Benim istediğim gibi iş yok…’ diyor. (…)Ana kademesiyle, kadın kollarıyla, gençlik kollarıyla 2023’e hazır mıyız? Kapı kapı yeni bir FETHE HAZIR mıyız? ” 

https://www.gercekgundem.com/siyaset/354961/krizi-gormezden-geldi-gelismis-ulkeleri-anlatan-erdogan-issiz-yurttasi-sucladi?utm_source=share-twitter sözleri beni dehşete düşüren…

Ve…

22 Ağustos 2022 Pazartesi günkü “Kabine Toplantısı” bitimindeki açıklamasında https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/139188/-ulkemiz-buyuk-ve-guclu-turkiye-hedefi-dogrultusunda-kararlilikla-yurumektedir- “Unutmayınız, hepimiz de aynı Türkiye gemisinin içindeyiz” tümcesinin hemen sonra dillendirdiği şu iki “Bu gemi hızla yol alırsa kazanan hepimiz olacağız. Bu gemi güvenlik gibi ekonomi üzerinden açılan deliklerden de su alarak batarsa hepimiz boğulacağız” tümcesiyle beni “Demek ki, Türkiye gemisi hızla yol almıyor; güvenlik gibi ekonomide de açılan delikler var; demek ki, Türkiye gemisinin deliklerden su alması, batması ve boğulması yüksek olasılık!” biçiminde düşündüren…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı

25 Temmuz 2022 Pazartesi gecesi TRT1, TRT Haber, TRT Türk, TRT Avaz, TRT Kürdi, TRT Radyo1 ve TRT Radyo Haber ortak canlı yayınındaydı.

Canan Yener Reçber’in sunumundaki “Cumhurbaşkanı Özel Yayını”nda, gazeteciler diye tanımlanan Hale Kaplan, Nuriye Çakmak Çelik, Okan Müderrisoğlu ve Mehmet Acet’in sorularını yanıtladı. https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/138835/cumhurbaskani-erdogan-trt-ortak-yayinina-katildi

Birinin “Bir tarafta Saadet Partisi var, hani Millî Görüş’e bir şekilde sahip çıkıyor. Bir tarafta bir dönem sizinle yol yürüyen ve önemli makamlara gelmiş isimler var. Ayrı partiler kurdular” anlatısı ardından yönelttiği “Şöyle geriye dönüp bakınca onlar için ya da bu süreç için bir tanımınız ya da bir değerlendirmeniz oluyor mu?” sorusuna “Yani o tür bir değerlendirmeye girmeyi zait addederim çünkü onu onların düşünmesi lazım. Onların nasıl bir ihanetin içinde olduklarını kendilerinin düşünmeleri lazım. Onlar o makamlara kendi layık oldukları için gelmediler, o makamlara getirildiler. Eğer onlara bakanlık, başbakanlık verildiyse hepsini de onlara bir irade o makamları verdi ama onlar bunun kadri kıymetini ne yazık ki bilemedi. Öbür tarafta diğeri hakeza o da aynı. Şu anda masanın etrafında dönüp dolaşıp bir şeyler yapmaya gayret ediyorlar. Dolayısıyla biz milletimizin ferasetine inanıyoruz. Benim milletim feraset sahibidir, kimin ne olduğunu net görür” yanıtını verdi.

 

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na yönelik sözleri günlerce konuşuldu, tartışıldı, yerildi.

Özellikle “Onlar o makamlara kendi layık oldukları için gelmediler, o makamlara getirildiler. Eğer onlara Bakanlık, Başbakanlık verildiyse hepsini de onlara bir irade o makamları verdi ama onlar bunun kadri kıymetini ne yazık ki bilemedi” sözleri…

 

Ben, bu iki tümcedeki “bir ayrıntı”ya takıldım.

Şöyle:

İlk tümcenin son sözcüğü “getirildiler” sözcüğüne ve ikinci tümcedeki “onlara bir irade o makamları verdi” sözcüklerine…

 

Konuşmalarda, tartışılarda, yergilerde hep AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının “getirildiler” , “bir irade” sözcükleriyle kendisini kastettiği vurgulandı.

Olabilir.

O zaman da usa (akla) şu soru gelir:

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı neden “Ben” ve “Benim iradem” demiyor, –değim yerindeyse– “diplomatik dil” kullandı, kullanma gereksinimi duydu?

 

Gazetecilik refleksi ile 5 N, 1 K kuralımız ışığında şöyle düşündüm:

İçte, esip gürleyen, sözünü esirgemeyen AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, “Getirildilersözcüğü yerine, çok rahatlıkla “Ben getirdim” diyebilirdi.

“Onlara bir irade, o makamları verdi” sözcükleri yerine, yine çok rahatlıkla “Onlara o makamları veren irade benim, benim irademdir” diyebilirdi.

Demedi.

Neden?!

Acaba…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, bir “vurgu”da mı bulunuyor ve ya bir başkasını mı, bir başkalarını mı işaret ediyor?!

 

Soruya “Evet” ya da “Hayır” diye yanıt veremiyorum.

 

Usumda kaldığı kadarıyla, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, Başbakanlık yıllarında, paylaşamadığı, açık açık konuşamadığı çok yaşanmışlıklarının olduğunu, onları ileride yazacağı kitapta anlatacağını söylemişti.

Yanıtını veremediğim az yukarıdaki soruya, biraz da bu nedenle takılıp kaldım…

“ADI LAZIM DEĞİL” VE 6’LI MASADAKİ DİĞERLERİ, 17 AĞUSTOS DEPREMİ’Nİ 23’ÜNCÜ YILDÖNÜMÜNDE ANIMSAMADI, ANMADI!..

150 150 bakikarakol

17 Ağustos 2022…

17 Ağustos 1999’da saat 03.02’de, merkez üssü Kocaeli Gölcük olan 45 saniyelik 7.4 büyüklüğündeki depremin 23’üncü yıldönümüydü.

Depremden ağır etkilenen yerlerden biri de “Yalova” idi.

Kamutay (TBMM) tatilde olduğu için, 2 Ağustos 2022 Salı günü Erzurum’dan başlattığı “Grup Toplantısı”nı, Edirne ile sürdüren partim CHP’min -ne yazık ki- başındaki “adı lazım değil”, 3’üncü grup toplantısını 17 Ağustos 2022 Çarşamba günü saat 13.35’de Yalova’da yaptı. https://www.youtube.com/watch?v=jSzq4yZNnO8

Televizyon karşısına geçip oturdum. 

23 yıl önce koca Marmara’yı sallayan, binlerce insanın ölümüne, yitimine (kaybına), yaralanmasına, binanın yıkılmasına neden olan “Gölcük Depremi”…

Ve de…

Aynı büyüklükte beklenen “İstanbul Depremi”…

İle ilgili…

AKP’nin 20 yıllık iktidarlarında “duyarsız” ve “ “ilgisiz” kaldığını, bir “Deprem ülkesi” olan Türkiye’mizde “deprem” konusunda bir arpa boyu dahi yol almadığını anlatarak, “güzel muhalefet” yapacağını, AKP ve Cumhur İttifakı’na görkemli bir gol atacağını, bu gölle de seçmeni etkileyeceğini, seçimin yazgısını değiştireceğini vb umdum.

O da ne!

Yaklaşık 40 dakikalık konuşmasında, tek sözcük etmedi!

Eti de, ben mi kaçırdım!

Arandım, tarandım…

Yok, etmemişti!

Hiç yapmadığımı ilk kez yaptım:

Tırnaklarımı yedim!

 

Bir gün önce (16 Ağustos 2022 Salı) Hacı Bektaş-ı Veli Anma Törenlerinde olduğu için “Salı” günleri gerçekleştirdiği “Grup Toplantısı”nı ve Grup Konuşması”nı bir gün sonraya (17 Ağustos 2022) kaydırdığı Çarşamba günü saat 14.24’te Twitter hesabımdan YUH!.. MERKEZ ÜSSÜ GÖLCÜK OLAN 17 AĞUSTOS 1999’DAKİ 7.4 BÜYÜKLÜĞÜNDEKİ DEPREMDEN EN AĞIR ETKİLENEN YERLERDEN YALOVA’DA GRUP TOPLANTISI YAPTI, 23’ÜNCÜ YILDÖNÜMÜNDE DEPREMİ AĞZINA ALMADI!.. USU BAŞINDA BİR YARDIMCISI, DANIŞMANI, MİLLETVEKİLİ VB ANIMSATMAMIŞ Kİ, TEK SÖZCÜK ETMEDİ!..  https://twitter.com/BakiKarakol/status/1559863684503150594 diye yazdım, paylaştım.

Bu paylaşımımı bakikarakol@hotmail.com sayfamdan da gerçekleştirdim.

Arkasından, partim CHP’min Genel Merkez’ini aradım.

Santraldaki bayandan “Basın Birimi”ni bağlamasını istedim.

Adını sorduğum “Necati” Bey çıktı.

Kendimi tanıttım; “Genel Başkan”ın, Yalova’daki grup konuşmasında, ne “17 Ağustos 1999’daki depremin 23’üncü yıl dönümü”nden, ne “AKP’nin, beklenen İstanbul Depremi”ne ve ne de “Türkiye’nin deprem gerçeğine ilgisiz, duyarsız kaldığı”ndan tek sözcük etmemesi, bir CHP’li, bir gazeteci, duyarlı bir yurttaş olarak, beni fena yaraladığını anlattım.

Partim CHP’mden açıklama ve özyergi (özeleştiri) beklediğimi vurguladım.

Beklemedeyim…

 

Aynı gün saat 13,31’deTwitter hesabımdan ve Facebook sayfamdan gerçekleştirdiğim paylaşımla, diğer muhalefet partilerini, özellikle ve öncelikle “6’lı Masadakiler”i yerdim.

Şöyle:

MUHALEFET NEDEN, MERKEZ ÜSSÜ GÖLCÜK OLAN 17 AĞUSTOS 1999‘DAKİ 7.4 BÜYÜKLÜĞÜNDEKİ “MARMARA DEPREMİ”Nİ, 23’ÜNCÜ YILDÖNÜMÜ BUGÜN “ETKİN” BİÇİMDE “ANMADI” VE NEDEN “AKP İKTİDARI”NIN, BEKLEN “7.4 ÜSTÜ İSTANBUL DEPREMİ”NE DUYARSIZLIĞINI/İLGİSİZLİĞİNİ ANLAŞILIR DİLLE “HALKA ANLATMADI”?!.

 

(21 Ağustos 2022 Pazar günü, Saadet Partisi’nin ev sahipliğinde Saadet Partisi Genel Merkezi’nde, 1’inci turun 6’ıncında bir araya geldiler.

6 saat süren toplantıların bitiminde yayınladıkları ortak açıklamada https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/son-dakika-altili-masadan-ortak-aciklama-cumhurbaskani-adayimiz-1972237 23’üncü yıldönümünde “17 Ağustos Depremi” yoktu!

Ama gerçekten kutlarım, “30 Ağustos Zafer Bayramı” unutulmamış, anılmıştı.

Saat 12.52’deki BU “6’LI MASA”DAKİLER… “17 AĞUSTOS DEPREMİ”Nİ 23’ÜNCÜ YILINDA NEDEN UNUTTULAR, NEDEN AKP’NİN YUMUŞAK KARNI OLAN “TÜRKİYE’NİN DEPREM GERÇEĞİ”Nİ GÜNDEME TAŞIMADILAR?!. paylaşımımla tepkimi dile getirdim.)

 

Bitmedi…

18 Ağustos 2022 Perşembe günü Twitter hesabımdan ve Facebook sayfamdan saat 12.32’de şu paylaşımı yaptım:

AAAH MERAL AKŞENER AH!.. 23 YIL ÖNCEKİ (17 AĞUSTOS 1999) 7.4 BÜYÜKLÜĞÜNDEKİ DEPREMİN MERKEZ ÜSSÜ, SEÇİM BÖLGENİZ KOCAELİ’NİN GÖLCÜK İLÇESİYDİ… DEPREMİN 23’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜ OLAN DÜN (17 AĞUSTOS 2022) NEREDEYDİNİZ?!. NEDEN GÖLCÜK’TEN AKP’NİN YUMUŞAK KARNI “DEPREM”İ DİLLENDİRMEDİNİZ?!.

 

Gene bitmedi…

Aynı gün (18 Ağustos 2022 Perşembe) saat 17.19’da, Bursa CHP Milletvekili, MYK üyesi ve Eğitim Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık’ın bir gün önce (17 Ağustos 2022 Çarşamba) saat 19.48’de yayına koyduğu, dört fotoğraflı “Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun önemli açıklamalarıyla haftalık Grup Toplantımızı bu hafta Yalova’da gerçekleştirdik…”

Altına // Bursa CHP Milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyik’a…

Sayın Karabıyık; dün, 17 Ağustos 1999’daki merkez üssü Gölcük olan 7.4 büyüklüğündeki depremin 23’üncü yıl dönümüydü. CHP’nin “Grup Toplantısı”da tek sözcükle dahi olsa değinilmedi. Oysa güncel bir konuydu; 20 yıl iktidarda olan “AKP’nin de Yumuşak karnı”ydı. Grup toplantısında değinilseydi, hem 23 yıl önceki deprem anılmış olacaktı, ülkenin bir “deprem ülkesi” olduğu gerçeği anımsatılacaktı, hem de böyle bir ülke gerçeği karşısında AKP’nin duyarsızlığı, vurdumduymazlığı vurgulanacaktı, özlenen bir muhalefet yapılacaktı. Bu da seçmeni etkileyecekti. Bu etkileme de sandığa yansıyacaktı. 23’üncü yıl çok önemli, çok anlamlıydı; çünkü 24’üncü yılda, yani önümüzndeki yıl ve sonrasında AKP olmayacak… Bir özyergi (özeleştiri) zamanı. Bekliyorum. Saygılarımla… //

diye yazdım.

“Siyasi duruşu”nu, “Milletvekilliği”ni beğendiğim/taktir ettiğim Karabıyık saat 17.41’de yanıt verdi:

Baki bey merhaba

Genel Başkanımızın Yalova ziyareti zaten sabah ilk önce Deprem Anıtı’na ziyaret ve orada yaptığı basın açıklamasıyla başladı, sonrasında ziraat odalarıyla buluştu, sonra da grup toplantısı ve esnaf ziyareti yaptı.

Yani deprem ile ilgili mesajını depreme özel düzenlenen ilk programda verdi.”

13 dakika (17.54) sonra şöyle yazdım:

“Sayın Karabıyık, galiba yazdıklarımı iyi okumadınız, beni anlamadınız. Lütfen tekrar okuyun. Ve şu soruma yanıt verir misiniz: Grup Toplantısı’da dile getirilmesinde bir sakınca mı vardı? Anıt ziyareti ve orada edilen sözler gündem olmadı; ama Grup Toplantısı gündem oldu… Saygılarımla…”

3 dakika (17.57) sonra şu iki tümceyi ekledim:

“Bu arada… Sayın Karabıyık, duyarlılığınıza ve ilginize teşekkür ederim…”

 

B e l i r t m e l i y i m  ki :

Başta, “6’lı Masa”daki  “6 siyasi parti” (CHP, İyi Parti, Saat Partisi, Demokrat Parti, DEVA, Gelecek Partisi) 17 Ağustos 1999’daki –“Marmara Depremi” diye de anılan- 45 saniyelik 7.4 büyüklüğündeki, merkez üssü Kocaeli Gölcük olan, AKP’nin/AKP iktidarlarının ve Cumhur İttifakı’nın/iktidarı’nın, ekonomi, hayat pahalılığı, işsizlik, dış siyasadaki (politikadaki) çıkmazlar gibi “yumuşak karnı deprem”i, 23’üncü yıldönümünde -tam da gününde- dört dörtlük anmamış, dört dörtlük gündeme taşımamış, dört dörtlük muhalefet yapmamıştır!

Öngörebiliyorum:

Yanlışlarını şimdi görmüşlerdir, “24’üncü yıl dönüm” olan 17 Ağustos 2024’te görkemli anacaklar!

İyi de…

24’üncü yıldönümünde (önümüzdeki 2023’de) AKP, iktidarda ve siyasi yaşamımızda olmayacak ki!

23’üncü yıldönümü, siyasi açıdan ve gelişmelerden ötürü anlamlıydı, önemliydi!

Neden öngöremediler?!

Çıkıp özyergi (özeleştiri) yapmalılar, halktan özür dilemeliler!..

CHP’MDEN ARANDIM… RTÜK BUNA DA CEZA KESERSE… BİLGİLENDİRME…

150 150 bakikarakol

CHP’MDEN ARANDIM

 

12 Ağustos 2022 saat 14.00’da cep telefonum çaldı.

Tanımadığım telefondu.

Açtım.

Telefondaki gür erkek sesi, adımı, soyadımı söyleyip benden “Evet, benim” yanıtını alınca kendini tanıttı:

“Oğuz Kaan Salıcı Beyin danışmanı Eşref Karaibrahim…”

Arkasından, niçin aradığını özetledi.

3 Ağustos 2022 Çarşamba günlü ÜÇ YAZI: YETER, HADDİNİ BİL!.. / TÜRBANLIDAN, MUHALEFETE “TÜRBAN DAYATMASI”!.. / NE YÜCE DÜŞÜNCE, ÖĞRETİ!.. https://bakikarakol.com/uc-yazi-yeter-haddini-bil-turbanlidan-muhalefete-turban-dayatmasi-ne-yuce-dusunce-ogreti/ başlıklı yazılarımdan ilki –HADDİNİ BİL!..- ile  ilgili aramış.

23’üncü Dönem Giresun CHP Milletvekili de olan Karaibrahim’e, linkini verdiğim üç başlıklı yazımın ilkinde yazdıklarımı, CHP Genel Başkan Özel Kalem’inden Buket Hanıma söylediklerimi ve diğer düşüncelerimi, önerilerimle birlikte aktardım.

Karaibrahim, dinledi; sanırım notları aldı, teşekkür etti.

Ben de “ilgileri”nden ötürü teşekkür ettim.

Umarım, bundan sonra partim CHP’m ve CHP’li düşündaşlarım günah keçisi yapılmazlar.

Yapılırlarsa…

Bu kere çok daha ağır yazacağım, yereceğim.

Hele de seçimden sonra!

Kazan kaldıracağım!

Toz duman edeceğim!..

 

 

RÜTÜK’ÜN MASALLIK İZLENİMİ

 

Şimdi de var mı, anlatılıyor mu, bilmiyorum.

Ben çocukken, özellikle anneannemden ve başka büyüklerimden masallar dinlerdim.

Masala her başladıklarında şu tekerlemeyi yaparlardı:

“Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken…”

 

Elli, yüz, belki yüz elli, iki yüz yıl sonra Adalet ve Kalkına Partisi (AKP) ve bu partinin iktidarları, hele de içinde en büyük parti olarak yer aldığı “Cumhur İttifakı iktidarı” döneminde usun (aklın), mantığın alamayacağı, kabul edemeyeceği “yaşanmışlıklar”ın anlatımına, az yukarıda okuduğunuz tekerlemeyle başlanacak!

 

O süreçlerde anlatılacak “yaşanmışlıklar”a örnek olması için –elbette ki gerçekleştiğinde-, 11 Ağustos 2022 Perşembe gecesi “yaşadığım ürperti”yi özetle anlatayım:

Bilindiği gibi…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, 8 Ağustos 2022 Pazartesi akşamı, Başkent Ankara’mızın Mamak ilçesindeki “Hüseyin Gazi Cemevi”ne gitti.  https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/huseyin-gazi-cemevini-akpli-cumhurbaskani-recep-tayyip-erdogana-gore-degistirdiler-1967218

Linki tıkladığınızda, haberi okuyacağınız gibi, birkaç da fotoğraf göreceksiniz.

En alttaki fotoğraf, Cemevi’nin, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, Cemevi’ne gitmeden önceki; bu fotoğrafın bir üstündeki fotoğraf ise AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, Cemevi’ne gittikten sonraki fotoğraf.

“Atatürk”, “Hacı Bektaş Veli” ve “Hazreti Ali” fotoğraflarının, Cemevi Dedesi’nin oturduğu “Post”un arkasından alınıp yan duvara kaydırılmalarına, yerlerinin, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanına göre dizayn edilmesi ve de “Post”a, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının oturması/oturtulması çokça yerildi.

Yazacağım konu bu değil; şu:

11 Ağustos 2022 Perşembe gecesi, Halk TV’de canlı yayınlanan “Liderler Özel” adlı canlı program vardı.

Saat 20.00’da başladı ama ben saat 21.00’dan sonraki 2’ikinci bölümü izleyebildim.

Programın konuğu, Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’ydu.

Programın sunumuncusu, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’tı.

Programda, Halk TV Programcısı İpek Özbey ile hem Halk TV Programcısı, hem de www.halktv.com.tr yazarı İsmail Saymaz da sorularıyla yer alıyorlardı.

2’inci bölümün başlamasıyla Toktaş, konuk Karmollaoğlu’na, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, Cemevi ziyaretini ve Cemevi’nde yapılan dizaynı sordu.

Toktaş’ın arkasında kalan dev ekrandan da, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının, “Post”a oturduğu görüntüsü yayınlandı.

Birden…

“Eyvah!” dedim

“RTÜK ceza kesecek!” diye adeta inledim.

İnsanda bırakılan izlenime bakar mısınız?!

Hemen, RTÜK’ün bahanesini/gerekçesini söyleyeyim:

“Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş, kendini dakikalarca, Sayın Cumhurbaşkanımızın önünde göstermiştir.  Sayın Cumhurbaşkanımızı, arkasında göstererek, yayın yoluyla, Sayın Cumhurbaşkanımıza hakaret suçunu işlemiştir.”

Olur mu?

Olur!

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) böyle “masallık”, “uyduruk” g e r e k ç e  üretir mi?

Üretir!

Para ve yayın cezaları keser mi?

Keser!

Bugüne kadar kesmediyse, yarın, öbür gün keser mi?

Beklemedeyim!

Dilerim kesmez.

Keserse…

İşte o zaman tam “masallık” ve “mizahlık” olur.

 

“Liderler Özel Programı” bitti; 12 dakika sonra, Gökmen Karadağ sunumundaki “Açıkça Programı”  başladı.

A aaa!

O da ne!

Aynı görüntü, Karadağ’ın arkasından yayınlanmaz mı?!

Yemin ederim, soluğum kesildi!

O günden beri diken üstündeyim!..

 

  

BİLGİLENDİRME

 

Sağlığımla ilgili üç aylık devrenin/döneminin sonuncusu yarın doluyor.

Doktorumun izlenimi, gözlemi ve kararı şöyle:

Haftada bir gün yazmam yıl (2022) sonuna kadar sürecek.

Haftada iki veya üç kere yazama yeni yıl (2023) başlarında belirlenecek.

Bilginize…

İKİ YAZI: “TÜRBAN MAĞDURİYETİ”NE KARDEŞ GELDİ!.. / ZAYIF YANIMIZ!..

150 150 bakikarakol

“TÜRBAN MAĞDURİYETİ”NE KARDEŞ GELDİ!..

 

Eveeet, sonunda beklenen oldu, “türban mağduriyeti”ne kardeş geldi!

 

Danıştay 12’inci Dairesi, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin 5!inci Maddesi’nin birinci fıkrasının (b) bendinde (erkek personel için) yer alan “Her gün sakal tıraşı olunur ve sakal bırakılmaz…” ibaresinin iptal etti.

www.haberler.com internet gazetesinin 29 Temmuz 2022 Cuma günlü,

“Kamuda çalışan memurlar artık sakal bırakabilecek” https://www.haberler.com/guncel/kamuda-calisan-memurlar-artik-sakal-birakabilecek-15119355-haberi/ başlıklı haberine göre, Danıştay 12’inci Daire’nin 20 Nisan 2022 tarihli 2021/7000 esas, 2022/2247 nolu kararıyla, kamu kurumlarında çalışan erkek memurların sakal kesme zorunluluğu ortadan kalktı, artık erkek memurlar sakal bırakabilecekler!

Böylece…

Söz konusu karar, Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan “Mevzuat Bilgi Sistemi”ne de işlendi.

 

Kamuoyunda tepki uyandırmadı.

Sessiz sedasız, fiilen ve hukuken uygulanmaya geçildi.

Tepki vermesi gerekenler de “dut yemiş bülbül” oldular.

Çünkü…

Tepki almaktan, şimşekleri üzerlerine çekmekten çekindiler, korktular.

Bunların başında da –sözde- “muhalif siyasiler” geliyor!

Siyasi zararlara ve yitiklere uğramak istemediler!

Zaten…

Kadınlarda “türban”, erkeklerde “sakal” m i m a r ı simsarlar olacakları, olması gerekenler çerçevesinde düşünmüşler, yaşama geçirmişler; artık inandırıcılığını ve siyasi getirisini yitiren “türban mağduriyeti”nin yerini “sakal mağduriyeti”nin etkili biçimde almasını/alacağını hesap etmişlerdir!

Gene de…

Beklentileri doğrultusunda gelişme olmazsa, “sakal mağduriyeti”ni körükleyecekler!

Sinmiş, bekliyorlar!

Önümüzdeki günlerde, hele de seçim sürecinde, ipin ucu kaçmış boyutlarda görecek,  tanık olacağız.

 

Şimdiden söylemiş olayım:

Eğer böyle giderse…

(Ki, gitmeyecek ve gitmemeli.)

Türban, tesettür giyim de, sakal da bu kadarıyla kalmayacak!

Türban, yüzü tamamen kapatan peçeye; tesettür giyim, bedeni içine alan çember kafese dönüşecek, sakal –örneğin- İŞID, Taliban sakalı gibi uzayıp gidecek!

 

Merak ediyorum:

Askeriyede, Emniyette, Yargıda, Sağlıkta, Milli Eğitimde vb çalışan erkekler “sakal” bırakacaklar mı, kadınlar “türban” takacaklar mı, “tesettür giysi” giyecekler mi?!

 

Böyle bir gelişme/sonuç olursa…

İşte o zaman “demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti” –Tanrı korusun- bitmiş demektir!

Ama…

Böyle bir ilkellik, gerilik asla olmayacak!

Daha biz ölmedik!..

 

 

ZAYIF YANIMIZ!..

 

Meslek büyüğüm gazeteci-yazar, “Abi” dediğim biri vardı.

Yaşıyor.

Hala yazıyor.

Ama benim için “b i t t i”!

Onun için “… vardı” dedim, diyorum, diyeceğim.

Şimdi de, eskisi gibi güzel yazıyor mu, yazabiliyor mu?

Artık okumadığım için bilmiyorum.

Önceleri günlük yazılarını kaçırmaz, büyük bir beğeni ve zevkle okurdum.

Kimi yazılarını birkaç kere okuduğumu iyi anımsarım.

Her yazısından bilgilenirdim.

Çağdaş, aydın bir yazardı.

Elerkiye (demokrasiye) inanan, yargıya güvenen, yargının bağımsızlığını savunan, çağdaş düşünce, çağdaş eğitim yanlısıydı.

Dünya lideri Kemal Atatürk’ümüzü seven, O’nun devrim ve ilkelerini sahiplenen biriydi.

Bir gün…

-Ah, o gün!..-

Yazısını okumak için köşesinin olduğu sayfayı açtım.

Ne göreyim!

Traşlı, gülen yüzlü fotoğrafının yerinde, çember sakallı, tanımakta güçlük çektiğim karanlık bir yüz var!

Başında da fötr!..

Dikkatli baktıktan sonra tanıyabildim.

İçimde tuttuğum nefesimi dışarı saldım; rahatladım, yoksa patlayacaktım.

Oturduğum koltukta, geri yaslandım.

“Bu da mı?!” ve “Neden?!” sözcükleri dudaklarımdan döküldü.

Hani bu zihniyete, bu zihniyettekilerine köpürüyor, meydan okuyordu?!

Hani bu zihniyeti, bu zihniyettekileri ilkel, gerici, çağdışı, Atatürk ve Atatürk düşünceleri karşıtı bulurdu?!

Ne oldu da kimi kişi ve kişilikler –hele de kimi siyasiler- gibi 180 derece değişim, dönüşüm -argo deyişle de döneklik- yaptı?!

Köşesinin elinden alınacağından, parasal kazançtan olacağından, yaşam standardının aşağılara düşeceğinden mi korktu, çetindi, yoksa özüne, gerçek düşüncesine mi kavuştu?!

 

Aslında…

AKP iktidarlarının ve de Cumhur İttifakı’nın bir yararı, hayrı oldu.

Şöyle:

Bu ve benzeri “sızmalar”ı, “yerleşmişler”i açığa çıkardı!

Onları ve onları sızdıranları, yerleştirenleri tanımamızı sağladı!

 

Belki içinizden birileri, beni “şekilcilik”le yerebilir.

İnanır ve bilirim ki:

Her “şekil”in, “sembol”ün bir “anlam”ı, “yüklem”i, “özne”si, “amac”ı, “ereğ”i, “iletişim”i, “tanıtım”ı vb var.

İçtenlikli (iyi niyetli), duyarlı olmak kadar, dikkatli de olmak gerek.

Olmadık!

“Sizdenim” diyene, bizden çok bizden kesilene kandık, inandık, içeriden kuşatıldığımızı ayırt (fark) edemedik, yenildik!

Bu, en büyük zayıf yanımız!

Şimdi gördük.

İlk işlerimizden biri, bu zayıf yanımızla savaşmalıyız, onu yenip söküp atmalıyız, ondan kurtulmalıyız.

Bunu yapacak, başaracak donanımımız, yüreğimiz, cesaretimiz, kararlılığımız var…

ÜÇ YAZI: YETER, HADDİNİ BİL!.. / TÜRBANLIDAN, MUHALEFETE “TÜRBAN DAYATMASI”!.. / NE YÜCE DÜŞÜNCE, ÖĞRETİ!..

150 150 bakikarakol

Bugün yayına koyacağım iki yazımı alta alıyorum, partim CHP’min ne yazık ki başındaki “adı lazım değil”in ettiği kimi tümcelere değineceğim.

 

Canlı yayını izleyemedim, haberi www.sozcu.com.tr’den okudum.

Habere TBMM’nin 1 Ekim tarihine kadar tatile girmesinin ardından CHP her salı günü bir ilde grup toplantısı yapmayı kararlaştırdı” tümcesiyle giriş yapılan “Kılıçdaroğlu ‘beşli çeteye’ seslendi: O paraları söke söke alacağım sizden” https://www.sozcu.com.tr/2022/gundem/son-dakika-kilicdaroglu-bu-bay-kemal-sizin-hakkinizi-teslim-edecek-7284047/ başlıklı haberde “Bir dönem bölgenin Paris’i olarak adlandırılıyordu. Bu kadim şehrimiz Milli Kurtuluş Savaşı’nın odak ve başlangıç noktasıydı. TBMM’nin ilk başkanı olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Erzurum milletvekiliydi. Erzurum’un hem bizim hem CHP tarihinde özel bir yeri var. Madem bu kadar önemli acaba neden CHP’ye sempati göstermedi? Neden tek bir milletvekili bile uzun süre çıkarmadı?” deniyordu.

Hemen belirtmeliyim ki, diyen “adı lazım değil” çok doğru diyordu.

Ama sonra “Bu işin sorumlusu, kabahati Erzurumlularda değil CHP’lilerde yani bizlerde” tümcesini etmiş, eklemiş:

“İğneyi önce kendimize batıracağız. Gelmedik, sofranıza oturmadık. Erzurumlularla helalleşmeye geldik.”

 

Kabullenemedim, HADDİNİ BİL! CHP, ERZURUM’DA MİLLETVEKİLİ ÇIKARAMIYORSA, BUNUN “SEBEBİ” CHP’LİLER DEĞİL, EMPERYALİSTLER VE YEREL İŞBİRLİKÇİLERDİR! ÖĞREN!..” diye yazdım, Twitter hesabım ve Facebook sayfamdan paylaştım.

Duramadım, CHP Genel Merkezi’ni aradım.

Santralcı beyden, Genel Başkanlık Özel Kalem’ini istedim.

Buket Hanıma, Genel Başkan’ın, Erzurum’daki konuşmasında ettiği “Bu işin sorumlusu, kabahati Erzurumlularda değil CHP’lilerde…” sözünün, bir CHP’li, bir Atatürkçü olarak beni yaraladığını, “muhafazakar kesimden ol alacağım” diye CHP’yi, CHP’lileri “harcama”ya, “karalama”ya hakkının olmadığını söyledim “Yeter artık, bıraksın bunları” dedim.

Buket Hanım, Genel Başkana ileteceğinin sözünü etti.

 

Buradan bir kere daha dile getireyim:

68 yaşın içindeyim.

Atatürkçüyüm, CHP’liyim.

CHP’ye üye değilim.

Şundan:

Emekli de olsam gazeteciğim; olaylara, gelişmelere, sözlere, kişilere, söylemlere “gazeteci görüşü”yle bakarım, yorumlar, düşüncelerimi belirlerim; partimin yöneticileri yanlış yaptıklarında “Yanlış yaptınız” derim.

Üye olsam, parti yönetimini yermekten, “partiye zarar vermek” uydurmasını da ekleyerek, aynı dakikada, partimden atılırım.

Böyle bir gelişmeye katlanamam, meydan da vermemek için üye değilim; olmayacağım da.

Zaten ben, gerçek gazetecilerin siyasetçi olmalarına karşıyım.

Gazeteci kökenlilerin “siyasetçilikleri”ni, “Milletvekilliklerini” gördük, görüyoruz!

O nedenle…

“Gerçek gazeteciden siyasetçi, Milletvekili olmaz” diyorum.

 

Bu vurgudan sonra…

“Adı lazım değil”in “Bu işin sorumlusu, kabahati Erzurumlularda değil CHP’lilerde yani bizlerde. İğneyi önce kendimize batıracağız. Gelmedik, sofranıza oturmadık. Erzurumlularla helalleşmeye geldik” sözlerine geleyim:

Belli ki “adı lazım değil” gerçeği/gerçekleri bilmiyor!

Çıkmış “cahilce” konuşuyor!

Ve…

Partim CHP’mi, saygın/saygıdeğer CHP’lilerimi “karalıyor”, “harcıyor”!

Bilmiyor olabilir.

Öğrenir, olur biter.

Hem bilmeyecek, hem öğrenmeyecek, işin kolayına/“üç kağıdı”na kaçacak, CHP’lileri suçlayacak!

“Bay adı lazım değil”!..

Kim olursan ol!.

Haddini bil, orda dur!

Kendi değiminle, iğneyi önce “kendimize” değil, “kendine” batıracaksın!

Evet Erzurumluların kabahati yok; ama koca Türk halkı nasıl yanıltıydıysa, inandırıldıysa, kandırıldıysa, CHP’ye oy vermemekte, CHP’nin Milletvekili çıkarmamasında Erzurumlular da aynen yanıltıldılar, inandırıldılar, kandırıldılar, özel operasyonlara tabi tutuldular!

Erzurumlular bu gerçekleri ayrıntılarına kadar bilirler.

“Bay adı lazım değil”, Erzurum CHP İl Başkanına veya sıradan CHP’li bir Erzurumluya sorsaydı, doğruları öğrenirdi. 

Yapmadı.

Neden?!

CHP’yi, CHP’lileri karalamak, “harcamak” için!..

 

Erzurum’u, Erzurumluları CHP’den, CHP’lilerden koparan, Türkiye ve bölge üzerinde gözü olan, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızda yenilmenin kinini taşıyan düşman emperyalistlerdir, düşman emperyalistlerin “yerel işbirlikçileri”dir!

 

Şu geçiş sürecinde dokunmayayım, yergilerde bulunmamayım, AKP’nin değirmenine su taşımayayım, ekmeğine sağ sürmemeyim diyorum, pek yazmıyorum, “bay adı lazım değil”, partim CHP’mi, partili düşündaşlarımı “harcıyor” da harcıyor, “karalıyor” da karalıyor!

Benim de içim sızlıyor!

Beni de kışkırtıyor, tahrik ediyor!

Yeter artık!

 

Ve…

“Bay adı lazım değil”, “Hak, hukuk, adalet” diyorsun ama bu sözünü nasıl katlettiğini, ayaklar altına aldığını, seçim sonrası yazacağım!..

 

TÜRBANLIDAN, MUHALEFETE “TURBAN” DAYATMASI!..

 

Youtube kanalı “Sokak Kendisi” muhabiri genç kadın, türbanlı ve tesettür giyimli kıza mikrofonu uzatıyor, ülke konusunda ne düşündüğünü, oyununu kime vereceğini soruyor.

Türbanlı, tesettürlü “Memnun değilim. İlk defa oy kullanacağım. Muhalefete oy vermeyi düşünüyorum ama muhalefet, bana, iktidarlarında, başörtüme dokunmayacağının sözünü vermeli ve bu sözünün arkasında duracağına beni inandırmalı” diye konuşuyor.

Koşula, koşul adı altında “dayatma”ya bakar mısınız?!

Bi kere…

Bana göre, özde bu sözler, bu düşünce o türbanlı, tesettürlünün değil!

Ona da şırıngalanmış, ezberletilmiş, dayatılmış!

Seçim ortamına girildi ya, “türban mağduriyeti”, “siyasi propaganda” amaçlı kullanıma sokuldu!

 

İlkinde “yedirdiler”, başarılı oldular, siyasi çıkar elde ettiler; bu kez umdukları bulamayacaklar.

Çünkü…

Aydın, çağdaş, Atatürkçü Türk halkı kanmayacak/yemeyecek, duyarlı davranacak, tepkisini koyacak, “Haydi yallah” diyecek, yollayacak!

“Türban mağduriyeti”nden nemalanan “siyasi cambazlar” o kadar korkak, o kadar ödlekler ki, türbana “Türban” demiyorlar/dedirtmiyorlar, “başörtüsü” diyorlar/dedirtiyorlar!

 

Sözde bunlar karşıtı kimi muhalifler de, aynı ağızla konuşmazlar mı, “Türban” diyeceklerine “Başörtüsü” demezler mi!

İşte buna üzülür, yanarım!

Emperyalist işbirlikçilerinin çarkına neden su akıtırlar?!

Bunların da, onlardan ayırtları (farkları) olmadığını yazdığımda, yergiler alıyorum.

Alayım, sorun değil.

Önemli olan, içe sızmışları işaretlemek, o sızmaların ipliklerini pazara çıkarmak, sonrasında da içten kazıyıp atmak!

Yanlış mıyım?..

 

NE YÜCE DÜŞÜNC, ÖĞRETİ!

 

Eşim Nevriye Hanım gene bana bir yazı konusu kazandırdı.

Yazmadan, sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim.

 

O sabah (29 Temmuz 2022 Cuma) elinde, Saatli Maarif Takvimi’nden iki yaprak vardı.

Anladım ki, bana okuyacaktı.

(Belirtmeliyim:

Eline, okunacak ne geçse, okur; süzgecinden geçirdiklerinden bazılarını benimle paylaşır.)

O sabah aynısını yaptı.

27 Temmuz 2022 Çarşamba ve 28 Temmuz 2022 Perşembe günlü Saatli Maarif Takvimi yapraklarının arkasındaki “Etkileyici hikayeler” başlığı altında yer alan, yazarının ad ve soyadı olmayan yazıyı okudu:

// Benim zamanımda kol saati çok önemliydi; öyle herkesin olmazdı.

Arkadaşlardan birisine babası kol saati almış. Tam hayalimdeki gibi. Koluma takmış, okula geldi. Çıkardı hepimize gösterdi, sonra sırasına koydu. Çocukluk işte, benim asla böyle bir saatim olmayacaktı. Saati çaldım, cebime koydum. Arkadaşım saatin çalındığını anladı. Durumu öğretmenimize anlattı. Öğretmenimiz “Saati kim aldıysa sahibine versin” dedi. Pişman olmuştum. “Ben aldım” diyemedim. Bu sefer öğretmen farklı yöntem denedi. Hepimizi tahtaya dizdi ve gözlerimizi kapattırdı. Bu benim hayatımın en utanç verici sahnesiydi. Ceplerimizi teker teker arayarak saati buldu ve sahibine verdi. Hepimiz gözlerimizi açtık, öğretmen bana hiç bakmadan derse devam etti. Yıllar geçti, ben de öğretmen oldum ve öğretmenim ile karşılaştım. Kendisine o günü hatırlattım; “Hocam o gün saati çaldığım halde tek bir kelime etmediniz, yüzüme bakmadınız, beni incitmediniz. Neden?” bana hayatım boyunca unutamayacağım şu cevabı verdi; “Siz gözlerinizi kapattığınızda ben de gözlerimi kapattım.” //

 

Öğretmenin yanıtı –yazıdaki son tümce- beni öyle bir etkiledi ki!

Kendimi tutamadım duygulandım, ağladım.

Ne yüce bir düşünce!

Ne yüce bir anlayış!

Ne yüce bir eylem!

Ne yüce bir yanıt!

Ne yüce bir öğreti!

Günümüzle karşılaştırdım.

Hüzünlendim!

Halkım ve halklar hüzünlü, mutsuzsa, ben de hüzünlü, mutsuzum, mutlu, şen şakrak olamam!

Azıcık, insan ve insanlık için düşünsek, uğraş versek vb kıyamet mi kopa?!

Kahrolsun, insan ve insanlık düşmanı lanet emperyalizm ve emperyalistler, o lanet emperyalistlerin lanet yerel işbirlikçileri!..

TORUNLARININ, SOYADLARINI KULLANMAYACAKLARI DEDELER, BÜYÜKBABALAR!..

150 150 bakikarakol

Sakat, çirkin “Milletin a… koyacağız” sözünün sahibi, iş insanı ekininden (kültüründe) yoksun Mehmet Cengiz, 21 Temmuz 2022 Perşembe günü Türk basınına yansıyan haberde, gene aynı sakatlık ve çirkinlikte laf etmiş!

Şu https://www.sozcu.com.tr/2022/ekonomi/cengiz-insaattan-cennet-koyu-aciklamasi-danistay-karari-bizi-etkilemiyor-7261547/ linki tıklayıp haberi okuduğunuzda, siz de, benim gibi tepki verecek, yereceksiniz.

 

Sözcü Gazetesi’nin www.sozcu.com.tr internet sitesinde haberi okur okumaz, Twitter hesabımdan ve Facebook sayfamdan aynı gün, saat 12.25’te şu paylaşımda bulundum:

AĞZINDAN ÇIKANI KULAĞIN DUYUYOR MU?!

ASLA EDİLMEMESİ GEREKEN BÖYLE BİR ABUK SABUK, SUÇ İÇEREN SÖZÜ NASIL EDERSİN?!

SAVCILAR HAREKETE GEÇMELİ!..

 

Tanrı aşkına “Danıştay’ın kararı bizi etkilemiyor” demek ne demek yahu?!

 

İktidar tarafından “korunup kollanan, beslenen, ihya edilen” özelliği dışında sıradan bir vatandaş böyle bir sözü nasıl eder?!

Hadi diyelim “Ben, Anayasa Mahkemesi’nin … kararına saygı duymuyorum. Anayasa Mahkemesi’nin … kararı benim için yok hükmündedir” sözlerini eden siyaset ve devlet adamlarından etkilendi, söyledi…

Ülkenin Cumhuriyet Savcıları aynı dakikalarda yargı sürecini başlatıp yakasına yapışmalıydı!

 

Sıkılmadan ettiği “Milletin a… koyacağız” sözüyle ilgili yargı süreci başlatılmaması, beni “Bu sözü de, söylenmekle kalacak!” kanısına itti!

Umarım ve dilerim bu kez, ilki gibi olmaz!

 

Mehmet Cengiz ve gibiler ne kadar “ayrıcalık”lı olsalar da, bilge ve duyarlı Türk halkının “vicdan yargısı”nda “mahkum”durlar!

 

Adalet”, Türk halkında, saygı duyulan yüce bir değerdir!

Ona saldırı, meydan okuma, Türk halkının kabul etmeyeceği, tepkisiz kalmayacağı eylemdir!

Bugün olmazsa, yarın…

Yarın olmazsa, öbür gün…

Mutlaka bir gün Mehmet Cengiz ve gibiler, yargılanacaklar, hak ettikleri cezaları alacaklar, hüküm giyecekler/mahkum olacaklar, cezalarını resmen ve fiilen çekecekler!

Ve de…

Çekmeliler!..

 

Türk halkı kadar, Mehmet Cengiz’in ve Mehmet Cengizlerin torunları da dedelerini, büyükbabalarını çok kötü anımsayacaklar, anacaklar!

Dahası…

Onların soyadlarını kullanmayacaklar!

Haklılar da!

Çünkü…

Soyadlarını taşımaktan utanacaklar!

Toplumdan dışlanmaktan kaçınacaklar!

Yaşamsal önlem amaçlı –zorunlu olarak- soyadı değişimine gidecekler!

 

Mehmet Cengiz ve gibiler, torunlarına böyle bir “lanet miras” bıraktıklarının/bırakacaklarının ayırtında (farkında) değiller!

Olsunlar!

 

Ha…

Olurlar mı?

Bilemem…