Posts By :

bakikarakol

PAZAR GÜNKÜ TERÖRÜN UNUTTURDUKLARINDAN BİRİ: DOĞRU PARTİ GENEL BAŞKANI SERDAROĞLU’NUN GÜNDEME TAŞIDIĞI!..

150 150 bakikarakol

İstanbul Valiliği’nin resmi internet sitesi istanbul.gov.tr’de 13 Kasım 2022 Pazar günü saat 18.15’te, İl Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nün 2022-84 nolu basın açıklaması yayınlandı:

Bugün Taksim İstiklal Caddesinde meydana gelen patlamada olay yerinden alınan ilk bilgilere göre (6) kişi hayatını kaybetmiş, (53) kişi yaralanmıştır.

Yaralılar çevredeki hastanelere sevk edilmiştir.

Konuya ilişkin başlatılan soruşturma ve olay yerinde incelemeler devam etmektedir. 

Olayda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.http://www.istanbul.gov.tr/basin-aciklamasi-2022-84

 

Patlamanın saat kaçta meydana geldiği yazılmayan açıklama, çok kısa sürede yurt içi ve yurt dışı basında yer aldı; halkımızın da, dünya halklarının da haberi oldu.

Fakat açıklama ile “iç ve dış basında” yer alan haberlerde “patlama saati kiminde “16.15”, kiminde “16.20 olarak yazıldı.

Daha sonra, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, “17’inci G20 Liderler Zirvesi”ne katılmak için Endonezya’ya hareketinden önce Atatürk Havalimanı’nda gerçekleştirdiği basın toplantısında https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/141668/-turkiye-yi-ve-turk-milletini-terorle-teslim-alma-cabalari-dun-oldugu-gibi-bugun-ve-yarin-da-hedefine-ulasamayacaktir-  özetleDevletimizin ilgili birimleri, bu kalleş saldırının faillerini ve arkasındaki mahfilleri ortaya çıkarmak için çalışmalarını sürdürmektedir. Türkiye’yi ve Türk milletini terörle teslim alma çabaları dün olduğu gibi bugün ve yarın da hedefine ulaşamayacaktır. Milletimiz, İstiklal Cadesi’ndeki olayın önündeki ve arkasındaki tüm unsurlarıyla ortaya çıkarılarak faillerinin hak ettikleri şekilde cezalandırılacağından emin olsun” dedi, ekledi:

“Bize son olarak İstanbul Valiliğimizden intikal eden rakam, 4’ü olay yeri, 2’si ise hastanelerde olmak üzere 6 vefat söz konusu. Yaralı sayımız ise 53 (Bu sayı son açıklama ile 81 oldu. BK). Bunun dışında farklı rakamlar gelebilir ama bu rakam Valimizden aldığım rakamdır. Hastanelerde yaralılara gerekli müdahaleler yapılıyor. Kısa zamanda bu vatandaşlarımız da taburcu edilecektir.”  

Bir gazetecinin, Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde meydana gelen patlamanın terörle bağlantısının netleşip netleşmediğini sorması üzerine de “Şu an itibarıyla tabii ilk incelemelerde kesin olarak bu terördür dersek belki yanlış olur ama ilk gelişmeler, Valimin bize aktardığı ilk bilgi, burada bir terör kokusu var. Şu an itibarıyla oradaki kaçışmalar vesaire ve bir kadının bu işte rol oynadığı noktasında ilk tespitler. Gerek İstanbul Emniyet Müdürümüz, gerek Valimiz gerek kamera incelemeleri, bunlar devam ediyor” diye konuştu.

 

Dikkatimi, “açıklama ile yanıt arasındaki ayrıntı” çekiyor.

 

Açıklamada “terör” sözcüğü vurgulanıyor, soru yanıtında ise “… kesin olarak bu terördür dersek belki yanlış olur… (…) … burada bir ‘terör kokusu’ var” deniyor!

 

Ayrıntıları ve ayrıntılardaki çelişkileri bir kenara koyuyorum; “İstanbul gibi bir büyük (mega) şehrin Valisi Ali Yerlikaya, emri altındaki terör uzmanlarından bilgi mi almadı ki, insanların ölümüne, yaralanmasına neden olan çirkin, kanlı, lanet terör eylemini ‘terör’ sözcüğü ile tanımlamadı, Cumhurbaşkanını da ‘terör kokusu var’ sözcükleriyle bilgilendirdi?!” sorusuna takılıyorum.

 

Takılıyorum ama üzerinde durmayacağım, geçeceğim.

Çünkü vurgulayacağım konu var.

Şu:

Ülkemizde olsun, başka ülkelerde olsun, yaşanan her terör eyleminin öncesi ve sonrası ilgi odağımdır!

 

Pazar günkü terör eyleminden önce Türkiye’nin gündeminde neler vardı?!

Neler yoktu ki!

 

Ama bana göre ilk sırada, Doğru Parti Genel Başkanı’nın Rıfat Serdaroğlu’nun 11 Kasım 2022 Cuma sabahı yayına konulan “Erdoğan bir daha Cumhurbaşkanı adayı olamaz”  https://www.facebook.com/groups/3260470497404525/permalink/5518500361601516/ başlıklı yazısı ve aynı günün akşamı, gazeteci Şaban Sevinç’in youtube kanalı “Bizim TV”de canlı yayınlanan https://www.youtube.com/watch?v=zD8AoA6CBRs söyleşiydi!

 

Lütfen linkleri tıklayın, ya okuyun, ya izleyin.

 

Ayrıca…

Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK’nın) 2018-952 nolu kararı’nın https://www.ysk.gov.tr/doc/karar/dosya/77779/2018-952.pdf linki ile 2018-954 nolu kararı’nın https://www.ysk.gov.tr/doc/karar/dosya/77787/2018-954.pdf linkini tıklayıp her iki kararı da okumanızı isteyeceğim.

Göreceksiniz ki, Serdaroğlu çok önemli, çok ciddi bilgi ve belgelerle bir savda bulunuyor!

 

Türkiye, Serdaroğlu’nun bu savını konuşup tartışacaktı ki, Pazar günü İstanbul Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde lanet kanlı terör eylemi oldu!

 

“Terörist kadın yakalandı” https://www.sozcu.com.tr/2022/gundem/istiklal-caddesini-kana-bulayan-teror-saldirisinda-40-dakika-detayi-7479204/ dendi.

Terörist kadının PKK’lı olduğu, eylemi PKK’nın yaptığı/yaptırdığı açıklandı; ama PKK üstlenmedi, ret etti. https://www.birgun.net/haber/pkk-taksim-deki-bombali-saldiriya-iliskin-aciklama-yapti-iliskimiz-yok-409982?utm_source=webpush

 

Yani…

Sonuçta…

Pazar günkü alçak terör eylemi…

Cuma ve Cumartesi günlerindeki, Türkiye’nin gündemi olan, Türkiye’yi, Cumhur İttifakı’nı, AKP ve MHP’yi, Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı AKP Genel Başkanını, Millet İttifakı’nı, başka muhalefet partilerini ve Türk halkını çok yakından ilgilendiren, ilgilendirmesi gereken konuyu gündemden düşürdü!

Düşürmekle kalmadı, u n u t t u r d u !

 

Millet İttifakı yaptı?!

14 Kasım 2022 Pazartesi günü DEVA Partisi Genel Merkezi’nde bir araya geldi; 8 saat süren 8’inci toplantının ardından kamuoyuna ortak açıklama sundu ve “Bir kez daha vurgulamak isteriz ki,  Altılı Masanın ortak adayı 13. Cumhurbaşkanı olacak…” https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/son-dakika-altili-masa-toplantisi-sona-erdi-2002775?utm_medium=Slider%20Haber&utm_source=Cumhuriyet%20Anasayfa&utm_campaign=Slider%20Haber dedi.

 

Dikkat buyurun:

Bir gün önceki söyleşide gazeteci Şaban Sevinç, Bizim TV’deki canlı yayında, konuğu Doğru Parti Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu’na soruyor:

“Sayın Bakanım, neden böyle oluyor? Muhalefet neden böyle davranıyor?”

Serdaroğlu’nun yanıtı özetle “Çapları bu kadar. Kaliteleri bu kadar. Vatan sevgileri bu kadar. Sepetlerinde pamuk yok Şaban Bey. (…) Bugünkü muhalefetin AKP’lilerden hiç farkları yok. Birisi AKP, 6’lı ittifak da lahit AKP. Bunların patronları, yurt dışında emperyal devletler…” oluyor.

 

Geçelim…

Ve…

Alçak, lanet terör eyleminden hemen sonra, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK’ün) “Yayın Yasağı” getirdiğini; kısaltılmışı (BTK) olan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun da sosyal basını “yavaşlatma” adı altında “durdurma” uygulamasını https://www.gercekgundem.com/guncel/btk-istiklal-caddesinde-patlama-sonrasi-internetin-yavaslatildigini-acikladi-400570 anımsatalım.

Sonra da…

“Buna ne demeli, bunu nasıl yorumlamalı?!” diye soralım.

 

Ülkemizde ve dünyamızda terörü, terör baronlarını, terör militanlarını bütün kin ve öfkemle kınıyorum; terör eylemlerinde yaşamlarını yitirenleri saygıyla anıyorum, yaralananlara şifalar diliyorum!

 

Halklar/toplumlar, terörü, terör baronlarını, teröristleri, bunların inlerini, neye, neden, kime ve kimlere –o, kim ve kimler, emek emcici, insan ve insanlık düşmanı emperyalistlerdir- hizmet ettiklerini tanımalı, bilmeli, ortak düşünüp ortak kararlar almalı, ortak hareket etmeli ve yaşama geçirmeliler!..

BU KEZ KENDİSİNİ VE PARTİSİNİ HEPTEN BİTİREN GENEL BAŞKAN!..

150 150 bakikarakol

“Adı lazım değil”in “başörtüsü” diye yutturduğu son “türban” çıkışı ve “yasa önerisi” üzerine harekete geçen AKP, Genel Başkanları Cumhurbaşkanının “talimat”ıyla çalışmaya başladı.

Çalışmaya, Adalet Bakanlığı’na “Bakan” sıfatıyla atanan “yüksek bürokrat” Bekir Bozdağ da katıldı.

Bozdağ, Anayasa’nın 24 ve 41’inci maddelerinde değişiklik yapacaklarını açıkladı.

Ancak…

Cumhur İttifakı’nın Kamutay’daki (TBMM’deki) ortakları AKP’nin, MHP’nin ve BBP’nin Milletvekili sayısı, Anayasa değişikliğine yetmiyordu; dışlarında kalan muhalefet partilerinin “oy”u gerekiyordu.

Onun için…

Bozdağ başkanlığında, AKP Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve “Hiçbir şey olmasa bile bir şey olmuştur” sözün sahibi AKP Genel Başkan Yardımcısı Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz’dan oluşan bir “heyet” oluşturuldu; Kamutay’da grubu bulunan CHP’nin, İyi Parti’nin, MHP’nin kapısı çalındı.

(MHP’ye neden gidildiğini anlamış değilim.)

MHP’den “olumlu”, CHP ve İyi Parti’den “olumsuz” yanıt alındı.

 

HDP kalmıştı.

Gidilecek miydi, gidilmeyecek miydi?!

Aslında soru şuydu:

Gidilmeli miydi, gidilmemeli miydi?!

 

“Gidilmeli” veya “Gidilmemeli” kararını ve yanıtını bir kişi verirdi; o kişi de “AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı” idi.

 

Belki de “karar” ta baştan verilmiş, belli olmuştu.

 

Derken…

Gün geldi çattı, Bozdağ, Elitaş ve Yavuz’dan oluşan heyet, 2 Kasım 2022 Çarşamba günü HDP Genel Merkezi’ne gitti; HDP Grup Başkanvekili Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, bir diğer Grup Başkanvekili İstanbul HDP Milletvekili Saruhan Oluç ve HDP Parti Sözcüsü Mardin Milletvekili Ebru Günay tarafından karşılandı.

 

Bozdağ başkanlığındaki “AKP heyeti”nin, söylenmedik laf bırakılmayan, “PKK terör örgütünün Meclis’teki uzantısı” denilen HDP’ye gitmesi, bir anda gözleri “HDP kapatılmalıdır” naraları atan MHP’ye çevirdi.

 

MHP’nin tavrı, tepkisi ne olacaktı, MHP ne diyecekti?!

 

Aradan 5 gün geçti.

MHP’den ilk açıklama geldi:

“Salı’yı bekleyin.”

 

Salı, Kamutay’da grubu blunan siyasi partilerden MHP’nin, HDP’nin ve CHP’nin Grup Toplantısı günüydü…

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Salı günü grup toplantısında yapacağı konuşmaya vurgu yapılıyordu.

 

“Salı’yı bekleyin” sözünü gündeme taşıyan, www.halktv.com.tr yazarlarından İsmail Saymaz’dı.

 

Saymaz, “MHP, Salıyı bekleyin” https://halktv.com.tr/makale/mhp-saliyi-bekleyin-701592 başlıklı 7 Kasım 2022 Pazartesi günlü yazısında şöyle yazıyordu:

// MHP’nin Bahçeli’den sonraki en yetkili isimlerinden biri, AK Parti’nin HDP’yi ziyaret edeceğini basından öğrendiklerini söylüyor. MHP’li yetkiliye ziyarete nasıl baktıklarını sorduğumda, Bahçeli’nin grup toplantısını kastederek, “Salıyı bekleyeceksiniz” diye konuşuyor. Bu cümlelerden Bahçeli’nin ziyareti eleştirebileceği sonucuna varıyorum. //

 

Saymaz’ın bu yazdıkları, hele de “Bu cümlelerden Bahçeli’nin ziyareti eleştirebileceği sonucuna varıyorum” tümcesi çok alıntılandı, haber, köşe yazısı yapıldı, konuşuldu, tartışıldı.

Bahçeli Salı günkü grup konuşmasında ne diyecekti?!

Dikkatler Bahçeli’ye ve Bahçeli’nin yapacağı konuşmaya çevrilmişti.

 

“Salıyı bekleyin” sözündeki bir ayrıntıya çok kısa değinmeliyim:

Başta grup konuşmaları olmak kaydıyla, etmediği hakaret kalmayan AKP’ye yönelişiyle “inanırlığı”nı yitirmesi yanı sıra “izlenmeyen Devlet Bahçeli”ye “izlenilirlik kazandırmak” çabası ve kurnazlığı vardı!

Saymaz kullanılarak, ilk aşamada; ikinci aşamada da, İyi Parti Grup Başkanvekili Antalya Milletvekili İbrahim Özkan’ın Twitter hesabı @ibrahim_ozkan61’den önceki gün (7 Kasım 2022 Pazartesi) saat 14.30’da yayına koyduğu Yarın erken seçim tarihinin açıklanabileceğini düşünüyorum. Yarın enteresan gelişmelere sahne olacak…” https://twitter.com/ibrahim_ozkan61/status/1589581115245088768    paylaşımıyla amaca ulaşıldı.

 

Bu arada…

Dün de (8 Kasım 2022 Salı) aynı hesabından “Demek ki neymiş? Türk Milliyetçilerinin gideceği tek parti İYİ partiymiş…. Bugün bu durum tescillenmiştir. İYİ ki İYİ partiliyim diyenler burada mı ?” https://twitter.com/ibrahim_ozkan61/status/1589903381061328897 yazıp paylaşan Özkan’a, Bahçeli’nin erken seçim tarihini açıklayacağını hangi veriye dayanarak düşündüğünü; Saymaz’a da “Bu cümlelerden Bahçeli’nin ziyareti eleştirebileceği sonucuna varıyorum” tümcesiyle vurguladığı kanıya nasıl vardığını sormak isterim.

 

Önceki gün Yarın erken seçim tarihinin açıklanabileceğini düşünüyorum” diye yazan İyi Parti Grup Başkanvekili Özkan’a kapak olacak tümceler Fehmi Koru’dan geldi.

Koru, kendi adına ait www.fehmikoru.com sitesinde dün yayınlanan “MHP lideri Bahçeli grup toplantısında bugün erken seçime yol verir mi? Hesap ne?” https://fehmikoru.com/mhp-lideri-bahceli-grup-toplantisinda-bugun-erken-secime-yol-verir-mi-hesap-ne/ başlıklı yazısında özetle şu tümcelere yer verdi:

“MHP’nin kendisini daha rahat hissetmesi amacıyla seçim yasası değiştirildi ve %10 olan baraj %7’ye indirildi. Anayasaya göre, seçimle ilgili yasa değişiklikleri, bir yıldan daha kısa süre içerisinde yapılacak ilk seçimde uygulanamıyor. Baraj indirimini de içeren yasa değişikliği bu yılın Nisan ayı sonlarında gerçekleşti; bu durumda yasada öngörülen değişiklikler 2023 Mayıs ayından önce yapılacak bir seçimde uygulanamayacak.

Hemen seçime gidilirse %10 olan baraj geçerli olacak ve kamuoyu yoklamalarına göre MHP’nin o orana ulaşması bayağı zor.

Buna rağmen seçim tarihinin erkene alınmasını göze alabilir mi MHP lideri Bahçeli?”

Haklı çıktı.

 

Bozdağ başkanlığındaki AKP heyetinin HDP’ye gideceği konusunda bilgilendirildiğini ve “onayı”nın ya da “rızalığı”nın alındığını öngördüğüm Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu; bir yığın gerçeklerle örtüşmeyen çelişkili sözler etti; esti, gürledi, tehditler savurdu, “merakla beklenen yer”e geldi, Milliyetçi Hareket Partisi olarak başörtüsünü güvenceye alan ve ailenin korunmasını hedefleyen anayasa değişikliğini sonuna kadar destekliyoruz. Bizim görüşümüz bellidir. Karar ve irademizde bir değişiklik yoktur. Bu anayasa değişiklik teklifini ya geniş bir mutabakat halinde TBMM’de ele alıp sonuca gidelim ya da halkoylamasıyla milletimizin takdirine sunalım. Biz iki seçeneğe de varız ve hazırız. CHP dürüstse, sözünün arkasındaysa, başörtüsüne bez parçası demekten pişmansa buyursun, hep birlikte bu meseleyi köklü çözümle buluşturalım.

Bu arada AK Parti heyetinin anayasa değişikliğini görüşmek amacıyla Meclis’te grubu bulunan siyasi partileri ziyaret etmesi de son derece doğal ve doğru bir adımdır” dedi (son tümceye katılıyorum) ve şöyle sürdürdü:

“HDP’yle niye görüşülmüş? Biz buna ne diyecek, nasıl bir tepki gösterecekmişiz? Günlerdir cevabı aranan marazi sorular bunlardır. HDP’ye nasıl baktığımızı tekrar etmeye lüzum bile duymuyorum. AK Parti heyetinin CHP’yle kurduğu temasa ses çıkarmayanların bizim sırtımızdan HDP’yi dillerine dolamaları müflis ve müfsit bir tavırdır. Zira bizim gözümüzde HDP neyse, CHP’de odur ve aynısıdır. Biz kiminle görüşüldüğüne değil, makul ve demokratik çözümün nasıl olacağına bakıyoruz. Zarfla değil mazrufla ilgileniyoruz. Kabuğa değil öze odaklanıyoruz. (…) Bizim gündemimiz milletimizin gündemidir. (…) Fitne tezgahı açanlara, el ovuşturan asalaklara, bozguncu telkinlere, iki yüzlü tahriklere, oyun içinde oyun kuranlara, onunla görüştü, bununla buluştu masalı anlatanlara, Cumhur İttifakı’nı sorgulayanlara kapalıyız, alayına birden de yüzümüzü dönmüş durumdayız. Topuna diyorum ki, haydi başka kapıya.” https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/5081/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_8_Kasim.html

 

Konuşmanın hemen bitiminde @BakiKarakol Twitter hesabımdan D A Ğ

F A R E

D O Ğ U R D U ! . . “

https://twitter.com/BakiKarakol/status/1589898086205181952 diye yazdım.

Sonra düşündüm:

Sözlerinin başlarında, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanına, onun partisi AKP’ye övgüler dizen, güzellemeler yapan Bahçeli, Bekir Bozdağ başkanlığındaki AKP heyetinin “HDP ziyareti” ilgili güven vermeyen, inandırıcılıktan yoksun, çelişkili sözleriyle kendisini ve MHP’yi bu kez hepten bitirdi.

 

Bahçeli’nin, ön sağındaki, solundaki cam ekrandan (prompterden) okuyan, adına da “konuşma”(!) denilen sözleri üzerinde durmayacağım.

HDP’nin iki Eş Genel Başkanından biri olan Mithat Sancar’ın da aynı günkü grup konuşması üzerinde durmayacağım; ama https://hdp.org.tr/tr/sancar-icisleri-bakani-sizi-temsil-ediyorsa-bize-gelen-heyet-kimi-temsil-ediyor/16866/ verdiği linkten okuyabilirsiniz.

 

Uzun oldu.

Noktalıyayım…

İKTİDAR MİLLETVEKİLİ, MUHALEFETE “SARAYDAN PARA ALIP DA PARTİ KURAN KİMDİ?” DİYE SORUYOR, MUHALEFET DİKKAT KESİLMİYOR!..

150 150 bakikarakol

Sözcü Gazetesi’nin Ankara Büro muhabirlerinden Veli Torak’ı gazeteciliğinden, dikkatinden, duyarlılığından ve 27 Ekim 2022 Perşembe günü saat 16.20’de www.sozcu.com.tr ‘de yayına konulan “Bu iddiayı AKP’li vekil ortaya attı: Saray’dan para alıp parti kuran kim?” https://www.sozcu.com.tr/2022/gundem/bu-iddiayi-akpli-vekil-ortaya-atti-saraydan-para-alip-parti-kuran-kim-7444994/ başlıklı haberinden ötürü kutluyorum.

 

Haberi olduğu gibi veriyorum:

// Meclis’te bütçe görüşmelerine AKP Trabzon Milletvekili Salih Cora ile CHP Grup Başkanvekili Engin Altay arasında yaşanan tartışma damga vurdu. Altay, İçişleri Bakanı Soylu’nun “10 bin dolar rüşvet” iddiasını gündeme getirince AKP’li Cora’dan çarpıcı bir karşılık geldi.

Cora, Saray’dan para alarak bir parti kurulduğunu iddia etti. CHP’li Engin Altay’ın 10 bin dolar rüşvet alan vekil tartışmasını gündeme getirmesi üzerine Cora da, “Saraydan para alıp da parti kuran kimdi? Onu açıklayın!” dedi.

TBMM Başkanlığı bütçesi görüşülürken AKP’li Salih Cora ile CHP Grup Başkanvekili Engin Altay arasındaki tartışma sırasında, bir itiraf geldi. O itiraf tutanaklara şöyle girdi:

Engin Altay (CHP): 10 bin dolar rüşvet alan milletvekili kimdir? Bu Türkiye’de gelmiş geçmiş yaşayan bütün milletvekillerini itham altında bırakan bir tablodur.

Salih Cora (AKP): Saraydan para alıp da parti kuran kimdi? Onu açıkla yın!

Mehmet Bekaroğlu (CHP): Yani o bunu aklıyor, öyle mi?

Cora: Onu açıklayın!

Altay: Sen utanmıyor musun? 10 bin dolar alan milletvekili belki de sensin

Cora: Sen utanmıyor musun!

Altay: Belki de sensin

Cora: Utanmıyor musun saraydan… //

 

Gazeteci Toprak, ayrıntıyı ne güzel, ne ustaca yakalamış!

Bravo!

 

Trabzon AKP Milletvekili Salih Cora “Saraydan para alıp da parti kuran kimdi?” diye, CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’a soruyor!

Bu büyük bir gerçeği açığa vurmak, dile getirmek!

Bu bir “ i t i r a f “!

 

“Saray”dan para alıp parti kuran kim?!

“Saray”, adı anılmayan birine, parti kurması için neden ve nasıl para verir, verebilir?!

Bu bir “ s k a n d a l “!

Elerkinin (demokrasinin) olduğu ülkelerde, iktidarlar değişir, sorumlular yargı karşısına çıkarılırlar, yargılanırlar, hüküm giyerler, cezaevine atılırlar ve iktidar partisinin siyasi yaşamı biter!

Bizde, elerkinin adı var ama kendisi olmadığı için, böyle bir gelişme söz konusu değil!

Çünkü çünkü…

Hem elerki, hem ayrıntıyı bir gazeteci dikkati/duyarlılığıyla yakalayacak, üzerinde duracak, kamuoyuna mal edecek “muhalefet” de yok!

 

Kamutay (TBMM) Bütçe Komisyonu’nda, Komisyon’un AKP’li üyelerinden Trabzon Milletvekili Salih Cora “Saraydan para alıp da parti kuran kimdi?” diye soruyor…

Muhalefet partilerden üyeler var, oradalar…

Ama…

İçlerinden biri çıkıp “Bir dakika, bu itiraftır. İtirafçının ve iktidardaki partinin, Saray’dan para alıp parti kuran kişiyi, bununla birlikte Saray’ın siyasi parti kuracak kişiye para vermesini açıklaması ve bu olaydan Türk halkının bilgilendirilmesi gerekir” demiyor!

Neden?!

N e d e n ? ! .

 

İtirafçı AKP’li Cora’nın, iktidara soracağına, çok yanlış yere, İstanbul CHP Milletvekili ve CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’a sormakla kalmıyor “Onu açıklayın” diyerek baskın çıkmaya çalışıyor!

 

Ve…

Altay da, “itiraf”ın ayırtına (farkına) varıp “İktidar Milletvekili olarak sen bu soruyu bana niye soruyorsun? Siyasi parti kurması için para veren Saray’a sor” diyeceğine, AKP’li Cora’ya a t a r l a n ı y o r !

Aman Tanrım!

 

Altay’ın “atarlandığı”nı, gazeteci Veli Toprak’ın aynı günlü ve saat 14.45’de yayına https://www.sozcu.com.tr/2022/gundem/mecliste-10-bin-dolar-atismasi-beni-azdirma-terbiyesizi-atin-disari-7444646/?utm_source=ilgili_haber&utm_medium=free&utm_campaign=ilgilihaber giren “Meclis’te 10 bin dolar atışması: Beni azdırma, terbiyesizi atın dışarı” başlıklı haberinden öğreniyoruz.

Şöyle:

“Sen utanmıyor musun? Belki de 10 bin dolar alan vekil sensin. Asabımı bozma Salih, beni azdırma. Terbiyesizi atın dışarı.”

 

İktidar partisi Milletvekilinden “Saraydan para alıp da parti kuran kimdi?” sorusuyla gelen “iktidar devirecek”, “siyasi yaşamlara mal olacak” içerik ve değerdeki “itiraf”, “skandal” gündem oldu mu?!

Hayır, gündem olmadı?!

Çünkü…

Muhalefet, muhalefetlik yapamadı, gündeme taşıyamadı, gündemde tutamadı!

 

(Muhalefetin “muhalefetlik yapamaması” ayrı bir yazı konusu.)

 

“Anamuhalefet konumundaki partim CHP’min ‘Genel Başkan’ı grup konuşmasında değinir mi?” diye düne (1 Kasım 2022 Salı) kadar bekledim.

Tek sözcük etmedi!

HDP de!..

İyi Parti Genel Başkanı partisinin bugünkü grup konuşmasında eder mi?

Yoksa o da es geçer mi?!

Bilmiyorum.

İzleyeceğim.

 

Muhalefet partilerinden bir Milletvekili, AKP Milletvekili Salih Coran’ın “itirafı”na benzer de değil, sıradan bir “itiraf” etseydi, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, MHP Genel Başkanı ve her iki partinin Milletvekilleri, bürokratları kıyameti koparırlardı, anında gündeme taşır, günlerce gündemde tutarlardı, itirafın bedelini muhalefete çok ağır ödetirlerdi!

 

“Vay efendim, ellerinde şu kadar gazete, dergi, televizyon, radyo, sosyal ve internet basını, iktidar gücü var” seslerini duyar gibiyim!

 

Ben de “Geçiniz!..” diye haykırıyorum!..

2’İNCİ SEVR’CİLER, MAHİR ÜNAL ÜZERİNDEN DENEME Mİ YAPTILAR?!. YAPTILARSA, BOYLARININ ÖLÇÜSÜNÜ ALDILAR!..

150 150 bakikarakol

Mahir Ünal…

20 yıldır ülkeyi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP’nin) Kahramanmaraş Milletvekilidir.

Ekin (Kültür) eski Bakanıdır.

Bir süreden beri de AKP Grup Başkanvekilidir.

“Cumhuriyet Haftası”nın başlamasına bir iki gün kala “gençlik buluşması ve konferans etkinlikleri” çerçevesinde “8’inci Uluslararası Kitap ve Kültür Fuarı”nda “Yerelden Evrensele Şehir Ufku: Kahramanmaraş Örneği” başlıklı konferansta konuşuyor. https://www.yenicaggazetesi.com.tr/akp-grup-baskanvekili-mahir-unal-cumhuriyet-bizim-lugatimizi-alfabemizi-dilimizi-hasili-butun-dusunmemizi-yok-etmistir-589552h.htm

Diyor ki:

“Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır. Mesela Fransız Devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügate yani dile dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi MAO’nun Çin’de yaptığı kültürel devrimdir ve o da dile dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünmemizi yok etmiştir.” 

Sonra da…

Cemil Meriç’in kaleme aldığı “Bu Ülke” adlı kitaptan alıntılar yaparak, şunları söylüyor:

“Bugün konuştuğumuz Türkçe’nin düşünce üretebilmesi mümkün değildir. Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz sadece ihtiyaçlarımızı karşılayabiliriz, konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz. Mesela melül, mahsun, inkisar, keder, hüzün, buhran bunların hepsini tek bir kelimeyle ifade ediyoruz; stresliyim.” 

Sözleri gündeme taşınınca da, @mahirunal Twitter hesabından “Bugün ‘Bir Kitap Okudum’ etkinliğinde gençlerle Cemil Meriç’in ‘Bu Ülke’sini konuştuk. ‘Kamus’ bir milletin hafızasıdır cümlesinden yola çıkarak yaptığım değerlendirme Cumhuriyet’e dönük değil kültür devrimi olarak yapılanlara dair bir tespittir. Buradan bir düşmanlık çıkaramazsınız” paylaşımında bulunuyor. 

 

Paylaşımından başlayayım:

İlahiyat Fakültesi mezunu Mahir Ünal, adı gibi, ağzından çıkan sözlere sahip çıkmıyor, eğip büküyor, argo değimle “kıvırıyor”.

Bunu neden yaptı?

Korkudan mı?

Çok yanlış sözler ettiğinin ayırtına mı vardı?

Kendisine, siyasi düşüncesine, partisine, dava arkadaşlarına sıkıntı yaratacağını mı anladı?

Karşıt bellediği “Cumhuriyet değerlerinin sahipleri”nin tepkisiz kalacağını mı düşündü?

kraldan çok kralcı kesilmeye mi kalktı?

 

Hepsi de olabilir; biri, birkaçı da olabilir; dahası, başka nedenler de olabilir.

 

İlk paragrafa geçelim.

 

Hayır, “Tarihteki en sert kültürel devrim”, yalnızca Türkiye’de yaşanmamıştır, başka ülkeler de var ve Türkiye, o ülkelerden biri.

 

Sözde “çok bilmiş”, özde “hiçbir şey bilmeyen” Mahir Ünal’a sormak isterim:

Türkiye, tarihteki en sert kültürel devrim yapan ülkelerden biri neden olmuştur?

 

Yanıt vermeyeceğini, verse de gerçeklerden çok uzaklarda laf çevireceğini, eveleyip geveleyeceğini öngördüğüm için, kısa, öz ben söyleyeyim:

Türk Dili, ağırlıklı olarak Arap ve Fars; sonra da İngiliz, Fransız, Alman, Rus dilleri altında ufalanıp gitmişti!

“Osmanlı dili” diye bir dil yok; olan, “uyduruk dil”!

Türk Dili’ni, bütün yabancı diller baskısından çekip çıkarmak, tek seçenekti!

 

Mahir Ünal, ilk paragrafın ikinci ve üçüncü tümcelerinde diyor ki:

“Mesela Fransız Devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügate yani dile dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi MAO’nun Çin’de yaptığı kültürel devrimdir ve o da dile dokunmamıştır.”

 

Evet, doğru; çünkü…

Ne Fransız, ne Çin dili, Türk Dili gibi yabancı dillerin baskısı, tehdidi altında değildi.

 

Ve Mahir Ünal, ilk paragrafın son tümcesinde “Ama maalesef bir kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünmemizi yok etmiştir”; ikinci paragrafın birinci, ikinci tümcelerinde “Bugün konuştuğumuz Türkçe’nin düşünce üretebilmesi mümkün değildir. Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz sadece ihtiyaçlarımızı karşılayabiliriz, konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz” diyor.

 

Özgeçmişine baktığımda, Mahir Ünal, Türk ve Müslüman ana, babanın çocuğu; Mahir Ünal’ın kendisi de Türk ve Müslüman.

Kahramanmaraşlı olması, “yurtseverliği”ne kaynaktır, belgedir.

Ama…

Az yukardaki sözleri, Türk, Müslüman ve yurtsever birinin etmemesi, ağzından çıkarmaması/çıkmaması gereken sözlerdir!

Değil midir?!

O sözler nasıl çıkar, nasıl edilir?!

Bir Türk, bir Müslüman, bir yurtsever, Türk Dili’ne, Türk Dil Devrimi’ne bu kadar karşıt, bu kadar düşman kesilir mi?!

 

Dil Devrimi öncesi Türk Dili’nin perişan hali ortadaydı!

Lügatimiz, alfabemiz, dilimiz yoktu!

“Lügatimiz, alfabemiz, dilimiz” bildiğimiz bizim değildi, yabancılarındı!

 

Tanrı aşkına “Bugün konuştuğumuz Türkçe’nin düşünce üretebilmesi mümkün değildir. Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz sadece ihtiyaçlarımızı karşılayabiliriz, konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz” ne demek?!

Böyle bir şey olabilir mi?!

Doğrular, gerçekler böyle nasıl çarpıtılabilir?!

Ve bu, neden, ne uğruna yapılabilir?!

 

Mahir Ünal ve Mahir Ünal gibi düşünenler, bir başka ülkeyi, o ülkenin, dini, dilini sevebilirler; o ülkenin vatandaşı olabilirler, o ülkenin dinine geçebilirler ve o ülkenin lügatini, alfabesini benimseyebilir, dilini konuşabilirler.

O Ülkelere yerleşebilirler.

Anlayışla karşılanır.

Ama bu yola, Türk Dili’ni, güzel Türkçe’mizi karalayarak çıkmasınlar!

Kendi isteklerini Türk topraklarında gerçekleştirmeye kalkmasınlar, Türk halkına dayatmaya çalışmasınlar!

Dünya lideri Kemal Atatürk Devrimleri ile mayalanıp donanmış Türk halkı izin vermeyecektir!

Verirse…

Bu ekin işgali, ekonomi, siyasi, askeri işgalin izleyeceğini, sonucun “bitiş”, “haritadan silinme” olacağını çok net görüyor, biliyor!

AKP’li Mahir Ünal’a ve gibilerine duyurulur!..

 

Bu arada…

Mahir Ünal’a tepki dinmiyor.

Dün Grup Toplantısı yapan CHP ve MHP’den çok sert tepkiler geldi.

MHP Genel Başkanı, Mahir Ünal’ın ve partisi AKP’nin adlarını anmadan https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/5076/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_25_Ekim_2.html “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarını şuurla idrak edemeyenler için hataya düşmek, çelişkide bocalamak, değişime ve gelişime direnç göstermek kaçınılmazdır” dedi, özetle şöyle sürdürdü:

“Cumhuriyet’in Türk kültürüne, Türk diline, düşünme setlerimize zarar verdiğini iddia edenler talihsiz, tarifsiz ve temelsiz bir yanlışın pençesindedir. Önyargıların hükmüyle, ideolojik katılıklarla Cumhuriyet’in anlaşılması ve anlatılması mümkün değildir. Bugünkü Türkçe’mizle düşünce oluşturamayacağımızı söylemek gerçekleri çarpıtmaktır, nesnel gelişmelere aykırıdır, dilimizi karalamaktır, nihayetinde özgüven eksikliğidir.”

 

Twitter hesabımdan ve Facebook sayfamdan gerçekleştirdiğim paylaşımda

// SEN DE “… talihsiz, tarifsiz, temelsiz yanlışların pençesindedirler” DEDİKLERİNLESİN! SÖZÜNLE EYLEMİNİN ÇELİŞTİĞİNİN AYIRTINDA (FARKINDA) MISIN MUHTEREM?!. // diye yazdım.

 

CHP Genel Başkanı da özetle “Tarih bilmiyorlar. Hurafelerle tarih öğrenilmez. Halkın ne konuştuğunu dahi bilmiyorlar. Ya sen hiç Karacaoğlan’ı dinlemedin mi kardeşim. Bu insanlar tertemiz Türkçeyle ne yazdılarsa bugün biliyoruz ya. Sen Yunus’u bile bilmiyorsun. Bugün parantez açalı Bahçeli buna sözde çok kızmış. Ne olacak koşa koşa gidecek yine kucaklayacak. Bu anlayış ne anlayışıdır biliyor musunuz? Bu anlayış SADAT kafasının anlayışıdır. TC devletini kaldıracağız ASRİKA diye bir devlet kuracağız, başkenti İstanbul olacak, dili de Arapça olacak. Aynı kafa. İtiraz mı ettiler? Etmediler”  https://www.gercekgundem.com/siyaset/361793/kilicdaroglu-erdogana-meydan-okudu-cik-karsima-korkma-adam-yemem dedi.

 

Tamam, “SADAT kafasının anlayışıdır”, anladık.

Pekiii…

“SADAT kafası anlayış”ın üretim merkezi İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Amerika mı?

Üretenler de, Osmanlı’yı Sevr’e götüren emperyalistler mi?

Şimdi de Türkiye’yi 2’inci Sevr’e götürmek için Mahir Ünal üzerinden deneme mi yaptılar?

 

Yaptılarsa, boylarının ölçüsünü aldılar!

 

Ve…

100’ümci Yılı’nda, çağdaş, demokratik, laik Cumhuriyet’imizi yok edemeyeceklerini, Atatürk Türkiye’sini Araplaştıramayacaklarını çok iyi anladılar!

Atatürkçü halkımın önünde saygıyla eğiliyorum…

“ALLAH SİZİ BAŞIMIZDAN EKSİK ETMESİN REİSİİİM”!..

150 150 bakikarakol

Dün yürürlüğe giren https://www.gercekgundem.com/guncel/360848/resmi-gazetede-yayimlandi-dezenformasyon-yasasi-yururluge-girdi?utm_source=share-twitter, dünya lideri Kemal Atatürk’ün demokratik, laik, çağdaş Türkiye’sini, dünya “elerki (demokrasi) ligi”nden, çok çok altlara, karanlıklara, gericiliğe indiren, elerkinin geliştiği, pik yaptığı, “çağdaş ülkeler ligi”nden koparan, halk arasında “Sansür Yasası” diye tanımlanan “Dezenformasyon Yasası”nı…

14 Ekim 2022 Perşembe günü saat 18.15’te Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü’ne bağlı maden (kömür) ocağında meydana gelen, 41 maden işçisinin yaşamını yitirdiği, 5’i ağır, 6 işçinin de yaralandığı patlama / kaza unutturdu!

 

İçim, içimiz bu acıyla kavrulurken…

 

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, bir gün sonra (15 Ekim 2022 Cuma) olay yerine (BartınAmasra) gidiyor; incelemelerde bulunuyor, ilgililerden bilgiler alıyor.

Patlamada yaşamını yitiren Rahman Özçelik’in, Makaracı Köyü’ndeki cenaze törenine katılıyor.

Orada, “Ne gerekiyorsa bundan sonra bunların takibi yapılıyor. Biliyorsunuz şu an itibariyle Türkiye’de maden işlerinde en ileri yer burası. Daha geçen bir ay içerisinde bakanım ve sendika burada incelemede bulundu” diyor.

Sözlerinin bitiminde Rahman Özçelik’in yana yakılan ablasından şu sözleri duyuyor:

“Kardeşim 10-15 gün önce ‘burada gaz kaçağı var, burayı patlatacaklar’ demiş. Nasıl ihmal edildi? ‘Patlatacaklar bizi burada’ demiş, bunu 10-15 gün önce söylemiş. Kardeşimin içine doğmuş. Kardeşim göz göre göre şehit oldu.” https://www.sozcu.com.tr/2022/gundem/hayatini-kaybeden-maden-iscinin-yakinindan-erdogana-carpici-sozler-7421146/

Sonra…

https://www.diken.com.tr/erdogan-kardesinin-goz-gore-gore-oldugunu-soyleyen-madenci-yakinina-cevap-vermedi/ linkindeki Erdoğan, ‘Kardeşim göz göre göre şehit oldu’ diyen madenci yakınına cevap vermedi” başlık haberin altındaki “Emre Deveci”nin Twitter hesabından //Hayatını kaybeden bir madencinin yakınından Erdoğan’a: “Kardeşim 10 gün önce ‘burada gaz kaçağı var bizi patlatacaklar’ demiş. Nasıl ihmal oldu?”// https://twitter.com/deveci_emree/status/1581286494500622336 diye yazdığı videoyu tıklayıp dinlediğinizde, sona doğu, “Cümleten başımız sağolsun” dediğini duyacaksınız.

Acılı ablanın çevresinde, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının karşısında bir kadın yığını var, onlar da “Sağol. Allah razı olsun” karşılığını veriyorlar.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı bu kez “Rabbim sabırlar versin” deyince, kadınlardan “Sağol” yanıtını alıyor.

Kadınlardan biri “Allah sizi başımızdan eksik etmesin reisiiim” diye sesleniyor.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının yanıtı “Sağol” sözcüğü oluyor.

 

İşte…

Kadının biri çıkıyor “Allah sizi başımızdan eksik etmesin reisiiim” diyor ya; bir anda her şeyi kafamdan siliniyor, canım daha bir acıyor, yakıyor, ben benden kopuyorum!

 

Emre Deveci’nin bu paylaşımının yorumlarına bakıyorum.

“Allah sizi başımızdan eksik etmesin reisiiim” tümcesine yapılan yorumları okuyorum.

 

Emre Deveci’nin anılan Twitterini alıntılayan @mantiklikonustu hesap sahibi Sılawithpassiflora ise //Kadın orda yakınırken, ihmal vardı derken 10 saniye sonra nasıl “Allah sizi başımızdan eksik etmesin Reisim” diyebiliyorsunuz? Bu nasıl bir kabulleniş.// https://twitter.com/mantiklikonustu/status/1581901072087412736 diye yazarak, paylaşımda bulunuyor!

 

Katılıyorum.

 

“Allah sizi başımızdan eksik etmesin reisiiim” tümcesini eden kadını seçemiyorum.

O kadın, AKP’li olabilir; partisinin Genel Başkanına ve ülkesinin Cumhurbaşkanına bu dilekte bulunabilir, dua edebilir.

Ama…

Yeri, zamanı uygun değil!

Hiç uygun değil!

Acının yürek yaktığı bir günde, bir yerde, bir ortamda, “Allah sizi başımızdan eksik etmesin reisiiim” tümcesini etmek çok yanlış olmuştur!

Doğru bulmuyorum, kınıyorum!

Biz böyle bir toplum değildik, değiliz!

Tanısak da, tanımasak da, ağlayanla ağlarız, ağlayanın derdini dert ederiz, paylaşır, ortak oluruz!

 

“Allah sizi başımızdan eksik etmesin reisiiim” tümcesini söyleyen kadın yoksa bu toplumdan değil mi?!

Yoksa provokatör, ajan mı?!

Maden ocağındaki patlamada ihmali, sorumluluğu olanlar kadar suç işlemiştir!

Bulunup yargılanmalı, hak ettiği cezayı almalı, cezasını çekmeli!

Ki…

Bir daha böyle densizlik etmesin, acıya acı katmasın, toplumun dayanışma, paylaşma değerlerine ciddi zarar vermesin!

 

Çok özür diliyorum!

Yüreğim kaldırmıyor!

Daha fazla yazamayacağım!

Yazıma burada nokta koyacağım!..

EMPERYALİST İŞGAL “ASKERİ GÜÇ”LE, BİR DE “YEREL İŞBİRLİKÇİLER”LE YAPILIR!..

150 150 bakikarakol

Geçen Çarşamba (5 Ekim 2022) günü HİÇ Mİ AR, HAYA YOK?!.” başlıklı yazımı yayına koyacaktım, GEREKSİZ, SAÇMA YASA ÖNERGESİ KONUSUNDA, BİR CHP’Lİ OLARAK, BEN YANINDA YOKUM!..” başlıklı yazımı yayınladım.

HİÇ Mİ AR, HAYA YOK?!.” başlıklı yazımı bu Çarşamba (12 Ekim 2022) yayınlamayı planladım, www.halktv.com.tr yazarı Fikret Bila’nın Kılıçdaroğlu: Erdoğan samimi değil” başlıklı 7 Ekim 2022 Cuma günlü https://halktv.com.tr/makale/kilicdaroglu-erdogan-samimi-degil-696448 başlıklı yazısı gözüme ilişti ve yöneltilen sorulara verilen yanıtlar, hele de

Teklifinizin yasalaşması halinde kamuda çalışan kadınlar arasından çarşafla gelip üzerine cübbesini giyip yargıç kürsüsüne çıkan veya takke ve şalvarla gelip üzerine cübbe giyecekler olabileceği eleştirisi yapıldı. Bu eleştiriye ne diyorsunuz?” sorusuna “Bunlar çok uç örnekler. Ciddiye alınacak düzeyde bu tür girişimler olacağını sanmıyorum” biçimindeki yanıtın ardından gelen “Bir diğer eleştiri konusu, bazı mesleklerde siyasi veya dini simgelerin kullanılamayacağı konusu. Örneğin yargıçlıkta, savcılıkta, subaylıkta, polislikte türbanın olmaması gerektiği savunuluyor” anlatıların hemen peşine yöneltilen “Siz bu konuda bir sakınca görmüyor musunuz?” sorusuna “Hayır. Bir sorun olacağını sanmıyorum. Yargıç hukukun gereğini yapıyorsa, hukukun üstünlüğüne göre doğru karar veriyorsa başörtülü olmasının bir sakıncası olmaz. Diğer meslekler için de öyle; görevini hakkıyla yerine getiriyorsa, o görevi yapacak liyakate sahipse sorun yok, demektir” yanıtını okuyunca, çileden çıktım ve ikinci kere HİÇ Mİ AR, HAYA YOK?!.” başlıklı yazımı erteleme, bu konuyu yazma kararı aldım.

Fakat…

8 Ekim 2022 Cumartesi günü, Sözcü Gazetesi’nin, üst başlığı “Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı korkunç bir iddiayı ortaya attı” olan “Amerika Türkiye’yi işgal planı yapıyor” https://www.gazeteoku.com/gazeteler/sozcu-gazetesi-manseti başlıklı haberi ilgimi çekti.

Sözcü Gazetesi, gazetenin ve www.sozcu.com.tr internet sitesinin yazarlarından Aytunç Erkin’in 8 Ekim 2022 Cumartesi günlü “ABD, Türkiye’yi NATO’dan çıkartıp, işgal planı yapıyor” https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/aytunc-erkin/abd-turkiyeyi-natodan-cikarip-isgal-plani-yapiyor-7406187/ başlıklı yazısını manşet yapmış.

www.sozcu.com.tr de benzer başlıkla manşet haber yapmış.

 

Yazıyı bir solukta okudum.

Tümamiral Cihat Yaycı yanıtlarında öyle şeyler söylüyor ki!

Yazı linkini tıklayıp okuduğunuzda “Aman Tanrım!” diyeceğinizi öngörüyorum.

 

Sözcü Gazetesi’nin “Amerika Türkiye’yi işgal planı yapıyor” manşeti, Erkin’in yazı başlığı “ABD, Türkiye’yi NATO’dan çıkartıp, işgal planı yapıyor” ve yazıda geçen, emperyalist düşman ABD’yi kastederek, “Bu adaları Türkiye’yi işgal için silahlandırılıyor” (Tümce bu yazılımı ile bozuk; ya “Bu adalar, Türkiye’yi işgal için silahlandırılıyor” ya da “Bu adaları, Türkiye’yi işgal için silahlandırıyor” olacak. BK) tümce, bana Twitter hesabımdan ve Facebook sayfamdan şu paylaşımı yaptırdı:

“PAŞA PAŞA, İŞGAL; KEMAL ATATÜRK’ÜMÜZÜN ÖLÜMÜNDEN HEMEN SONRA, İNÖNÜ’ÜN CUMHURBAŞKANI SEÇİLMESİ, ÇAKMAK’IN GENELKURMAY BAŞKANLIĞINI SÜRDÜRMESİ İLE BAŞLAMIŞTIR!.”

Paylaşımdan sonra, bu yazdıklarımı biraz açmam gerektiğini düşündüm.

Şimdi bunu da sorularla yapmaya çalışacağım:

Osmanlı dört bir cephede savaşırken, güneyde cepheden cepheye koşan Mustafa Kemal sık sık görevden alınıp başka yerlerdeki ordu birliklerine komutan olarak atanırken; yerine, neredeyse her defasında neden Fevzi Paşa atanıyordu?

Daha sonra, Fevzi Paşa neden cepheden çekildi, İstanbul Beykoz’daki konağında aylarca kaldı?

Gerçekten rahatsız mıydı, yoksa başka bir veya bir çok neden mi vardı ve o neden, nedenler neydi, nelerdi?

Beykoz’daki konağında aylarca kaldıktan sonra, İstanbul’u işgal eden İngilizlerin izni ve onayı ile Osmanlı Genelkurmay Başkanılığı’na getirilmesi rastlantı mı değil mi ve olağan mı, olağan dışı mı?

Fevzi Paşa’nın “Genelkurmay Başkanlığı” hangi nedenden veya nedenlerden ötürü kısa sürdü, bir yılın altında kaldı?

Mustafa Kemal, Anadolu’da, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın tohumlarını atıp çalışmalarını gece gündüz demeden sürdürürken, bundan rahatsızlık duyan Saray’daki hain Vahdettin ile İstanbul işgalcisi İngiliz komutan, Mustafa Kemal’i teftiş etmek için Anadolu’ya gönderecekleri üç kişilik heyete Fevzi Paşa’yı neden kattı?

Mustafa Kemal bundan haberi olduğunda, “O heyette Fevzi Paşa’nın ne işi var?” sözünü dedi mi, demedi mi?

Kemal Atatürk “Hem asker, hem Milletvekili olmak yok, ikisinden biri seçilsin” dediğinde, Fevzi Paşa, diğer arkadaşları gibi neden askerlikten ayrılıp Milletvekili olmayı değil, asker kalmayı seçti?

Fevzi Paşa, kendisi gibi “dindar” kimi asker arkadaşları gibi, Kemal Atatürk’e sıkıntı veya sıkıntılar yarattı mı ve neden yarattı?

Kemal Atatürk’le Batı (Garp) Cephesi Komutanı, Lozan Heyeti Başkanı İsmet İnönü’nün arasının açılmasında Fevzi Paşa’nın etkinliği var mı, varsa nedeni/nedenler ne?

Cumhuriyet’in ilanı, laikliğin, Devrim Yasaları’nın bir bir yaşama geçirildiğinde Fevzi Çakmak’ın tavrı neydi?

Dünya lideri Kemal Atatürk 10 Kasın 1938’de 57 yaşında yaşama gözlerini kapattıktan hemen sonra, 2’inci Cumhurbaşkanı olacağına kesin gözle bakılan, Atatürk Cumhuriyeti’nin de ilk Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, 2’inci Cumhurbaşkanı neden olmak istemedi, İsmet İnönü’nün olmasında karar kıldı ve diretti?

Türkiye’nin, NATO’ya girmesinde, toplum hiç de hazır değilken “Çok Partili Sisteme geçmesi”nde, birçok devrim yasalarının çiğnenip peş peşe geri adımlar atılmasında 2’inci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü mü, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak mı etkin ve etkiliydi?

Vergi toplamada köylüye jandarmanın ağır baskı yapmasında, faturanın da, hem 2’inci Cumhurbaşkanı, hem CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye ve CHP’ye kesilmesinde, çıkartılmasında Çakmak’ın rolü var mı ve varsa, bu, bugüne kadar neden gün ışığına çıkarılmadı, topluma anlatılmadı, engel/engeller neydi, nelerdi?

İsmet İnönü, oğlu Erdal İnönü’ye yazdığı mektubunda adlarını anmadığı ve onlardan çok çektiğini vurguladığı dinciler kimlerdi, onlardan biri Çakmak mıydı?

CHP teşkilatı, Genel Başkanları ve 2’inci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye, Genelkurmay Başkanı Çakmak’tan dert yanmışlar mı, ondan, Çakmak’ı görevden almasını ısrarla istemişler mi ve bu bastırma sonucu mu Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak emekli edildi?

İsmet İnönü’nün 2’inci Cumhurbaşkanı olduğu günden, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın emekli edildiği süreçte “Davul İnönü’nün boynunda, tokmak Çakmak’ın elindeydi” söylemi, yani söz konusu süreçte geri planda kalarak, ülkeyi gerçekte yönetenin Cumhurbaşkanı İnönü’nün değil, Genelkurmay Başkanı Çakmak olduğu savı (iddiası) ne derece doğru?   

Çakmak, emekli edilir edilmez, neden siyasete atıldı, bir siyasi parti kurdu ve bir varlık gösteremedi?

 

Sorular sanırım yeterli olmuş.

 

Bu kadarlık sorulara, eğip bükmeden verilecek en doğru, en gerçekçi yanıtlar bizi, “emperyalist işgal planı”na, “emperyalist işgal plan”ın başlangıcına, sürecine ve işgalin başlangıcında, sürecinde görev alan yerel işbirlikçilere, ağırlıklı olarak da askeri, siyasi kadrolara ve köylü, kentli varlılarına götürür.

 

Şu bilineni belirtmeliyim:

Emperyalist işgal, ülkelere göre değişir.

Kiminde…

Askeri güçle…

Kiminde…

Açıktan ya da gizliden siyasi yapılanmanın içinde yerel alan yerel işbirlikçilerin iktidara taşınmasıyla veya iktidardakiler üzerinde etkinlik kuracak, iktidardakileri yönlendirecek güce getirilmeleriyle yapılır / gerçekleşir.        

 

Bu nedenle…

Türk halkı -hakkı ve gereksinimi olduğu için- hem özellikle, hem öncelikle “asker-siyasetçi Fevzi Çakmak”ı ayrıntılı tanımalı.

O zaman…

Ulusal Kurtuluş Savaşı vermiş, kazanmış “Türk halkı”nın ve “Türk yurdu”nun, düşman emperyalist ABD/İngiltere tarafından işgali gerçekte tam ne zaman, nasıl, kim ya da kimlerle başlatılıp yapıldığı bilinecek, bilinmesiyle son bulacak!..

 

Bu arada…

Şu https://twitter.com/BakiKarakol/status/1579901318420127744 Twitter linkini tıklayıp okumanızı istiyorum…

GEREKSİZ, SAÇMA YASA ÖNERGESİ KONUSUNDA, BİR CHP’Lİ OLARAK, BEN YANINDA YOKUM!..

150 150 bakikarakol

3 Ekim 2022 Pazartesi günü Twitter hesabı @kilicdarogluk’tan saatler önce (saat 11.44’te) “Bu akşam saat 21.00’de burada buluşalım. Önereceğim, hepimiz için bir samimiyet turnusolu olacak. Saray için de CHP için de… CHP bu sınavın üstesinden de hakkıyla gelecektir!” https://twitter.com/kilicdarogluk/status/1576855738353610753 diye yazarak, duyurdu.

Herkes gibi ben de merak ettim.

Saati (21.00) geldi, canlı yayın vereceklerini bildiğim üç televizyondan birinin karşısına geçtim oturdum.

Canlı yayın başladı.

Bütün dikkatimle dinlemeye koyuldum.

 

Türkiye’nin yaralarından söz ediyordu.

 

“Ucu nereye varacaksa…” sözcüklerini edip “… bu yaraları sarmaya kararlıyım” değince, bundan sonra söyleyeceklerini kestirmeye/öngörmeye çalıştım.

Doğrusu, “tedirgin” oldum!

 

Korktuğum başıma geldi:

“… Bu yaralardan biri de, başörtüsü mevzusu. Burada bizim de yanlışlarımız oldu geçmişte. Ama değişmeği, öğrenmeyi bildik. Şimdi, bir sonraki aşamaya geçme zamanı. Bu meseleyi toplum olarak aşma, geride bırakma zamanı. Konuyu devlet ciddiyetiyle çözme ve siyasetçilerin iki dudağı arasından çıkarma zamanı. Evrensel hukuk ilkeleriyle uyum içinde bir kanuni çerçeve oluşturduk. Kadınların giyim kuşamını siyasetin tekelinden çıkartıyoruz. Bu hakkı yasal güvenceye alacağız. Bunu bir tartışma konusu olmaktan tümüyle çıkartacağız. Yarın itibarıyla bu yarayı sonsuza kadar kapatacak adımı atıyoruz. Kanun teklifimizi, Grup toplantımızdan hemen hemen sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunacağız. Cumhuriyet Halk Partisi grubu eksiksiz, amasız, fakatsız ve yüreklice bu kanunun arkasında duracağız. Sarayın da samimiyet turnusolu bu. Bakalım onların tutumu ne olacak. Türkiye’nin yaralarını bir bir kapatma konusunda yol arkadaşlarım benimle; Türkiye’nin çok kanayan yaraları konusunda da… Biz daha da cesur olacağız. Bundan en ufak bir şüphem yok. Ve sevgili halkım, bu zor, ama zor olduğu kadar da hakiki olan yolculukta sizi de yanımda görmek istiyorum. İyi geceler.”  https://www.youtube.com/watch?v=PLPgpfsFBqQ

 

Tanrı aşkına!

Okuduğunuz bu veya linki tıklayıp kendi kulaklarınızla duyacağınız sözleri, dünya lideri Kemal Atatürk’ümüzün, Cumhuriyet Halk Partisi’nin “Genel Başkan” koltuğunda oturan mı, yoksa dini, kadını, kadının giyim kuşamını, örtünmesini ilkel, gerici siyasalarına (politikalarına) alet, malzeme eden siyasi sağda ne kadar siyasetçi varsa onlar mı, onlardan biri mi ediyordu?!

 

Bi kere…

Bu ülkede, “başörtüsü sorunu” yok!

Çünkü…

Başörtüsü, Türk kadınının başının örtüsüdür.

Ama bu ülkede, emperyalistlerin, yerel saha elamanları eliyle yaşama geçirdikleri, gericiliğin, ilkelliğin siyasi simgesi, iletişim aracı, çeşidi “türban sorunu” var!

Ve…

Aynı zamanda, Hıristiyan din kadınlarırahibe”lerin Kilise içi, Kilise dışı başlarına örttüklerinin benzeri “türban”, çağdaş İslam Dini’nin Müslüman kadınlarının başlarına örttükleri “başörtüsü” değildir!

Bu provokasyona neden ve nasıl gelinir?!.

 

Bu ülkede “başörtüsü” SORUN olmadığı gibi, bu ülkenin YARASI da değildir!

Ama bu ülkede “türban” SORUN olduğu gibi, bu ülkenin en okkalı YARASI da!

 

Hani diyor ya “Burada bizim de yanlışlarımız oldu geçmişte.”

Doğru diyor!

Kendisinin ve kendisi gibi “sözde CHP’liler(!)”in çok büyük yanlışları oldu!

Olmakta da!

 

Gene diyor ya “Ama değişmeği, öğrenmeyi bildik.”

Bakın bunu da doğru söylüyor.

Değişmeği, öğrenmeyi bilmeği “görevleri” gereği “tersten değiştiler”, “tersten öğrenmeyi bildiler”!

O nedenle tersten yol alıyor/alıyorlar, tersten konuşuyor/konuşuyorlar.

 

Yetmezmiş gibi, bir de “Şimdi, bir sonraki aşamaya geçme zamanı. Bu meseleyi toplum olarak aşma, geride bırakma zamanı” tümcelerinin ardından ”Konuyu devlet ciddiyetiyle çözme ve siyasetçilerin iki dudağı arasından çıkarma zamanı” demez mi?!

Evrensel hukuk ilkeleriyle uyum içinde bir kanuni çerçeve oluşturduk. Kadınların giyim kuşamını siyasetin tekelinden çıkartıyoruz. (Pardon, bu ne demek ve bu nasıl olacak?! “Siyasetçinin” mi demek istedi?! BK) Bu hakkı yasal güvenceye alacağız. Bunu bir tartışma konusu olmaktan tümüyle çıkartacağız. Yarın itibarıyla bu yarayı sonsuza kadar kapatacak adımı atıyoruz. Kanun teklifimizi, Grup toplantımızdan hemen hemen sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunacağız. Cumhuriyet Halk Partisi grubu eksiksiz, amasız, fakatsız ve yüreklice bu kanunun arkasında duracağız” diye de eklemez mi?!

 

Beyefendi, beyefendi!..

Bu ülkenin “Devrim Yasaları” var!

Onları ne yapıyor, nereye koyuyorsunuz?!

Anayasa’dan ve yasalardan çıkartıyor, yürürlükten mi kaldırıyorsunuz?!

Gücünüz yetmez!

Dün, grup toplantınızdan hemen sonra Kamutay (TBMM) Başkanlığı’na sunduğunuz “yasa öneriniz(!)”in arkasında durun da görelim!

Sen de, tehditlerinle baskı altında tuttuğun ekibin de bilin ki, ne CHP tabanı, ne CHP dışındaki Atatürkçü Türk halkı, sizin ve gereksiz, saçma yasa tasarınızın arkasında durmayacak!

 

Efendim; muhteremin derdi, altılı masanın “Cumhurbaşkanı adayı” olmak!

Çabası da, olabilmek için her ödünü vermek!

 

Eğri oturup doğru konuşmak gerek:

“Sarayın da samimiyet turnusolu bu. Bakalım onların tutumu ne olacak” sözlerini etmekle, Türkiye’nin yaraları sarılmaz, yaraları bir bir kapanmaz.

Hele, Türkiye’ye yara olan/olanlar, Türkiye’nin yaralarını saramaz/saramazlar, Türkiye’nin yaralarını bir bir kapatamaz/kapatamazlar.

 

“Ve sevgili halkım, bu zor, ama zor olduğu kadar da hakiki olan yolculukta sizi de yanımda görmek istiyorum” sözcükleriyle seslenen, çağrıda bulunan muhtereme ben de şöyle sesleniyorum:

Bu konuda, CHP’li bir Türk olarak, beni yanında göremeyeceksin, ben yanında yokum!

 

Ve…

Basın sansür yasasının Kamutay Genel Kurulu’nda görüşüldüğü günde (dün, 4 Ekim 2022 Salı), komik, çelişkili, içerikten, gerçekçilikten, inandırıcılıktan yoksun gerekçeli 3 Maddelik yasa önerilerini https://www.sozcu.com.tr/2022/gundem/chp-uc-maddelik-basortusu-teklifini-meclise-sundu-7399459/ 4’lü imzayla Kamutay Başkanlığı’na sundular.

Hayrını görsün(!)ler!..

GAZETECİLİK ÇOK ZOR İŞTİR!.. HER GAZETECİ, “G A Z E T E C İ” DEĞİLDİR, OLAMAZ!..

150 150 bakikarakol

Sözcü Gazetesi’nin internet sitesi www.sozcu.com.tr ’de 23 Eylül 2022 Cuma günü yayınlanan, “Birleşmiş Milletler 77’inci Genel Kurul toplantısı için ABD’de bulunan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, ABD yayın kuruluşu CNN televizyonuna vereceği özel röportajı, gazeteci Christiane Amanpour’un başını örtmeyi reddetmesi üzerine iptal etti” spotlu “İran Cumhurbaşkanı Reisi, başörtüsü takmayı reddeden Amanpour ile röportajı iptal etti” https://www.sozcu.com.tr/2022/dunya/iran-cumhurbaskani-reisi-basortusu-takmayi-reddeden-amanpour-ile-roportaji-iptal-etti-7378962/ başlıklı haber ilgimi çekti.

 

Spotta anlatıldığı gibi…

Amerikalı kadın gazetecinin, İran Cumhurbaşkanının, söyleşi (röportaj) karşılığı, “baş örtme” koşulunu, dayatmasını ret etmesini çok beğendim ve dakikalarca alkışladım; alınan ve uygulanan karar, gerçek anlamda gazetecilikti, gazeteci duruşuydu!

İlkelce, kadın saçına takılan, aptal istemlerde bulunan gerici yobazlara, -söyleşi yapmama/yapamama pahasına- böyle tepki vermek, ilkeli, çağdaş bir davranıştı!

Kutluyorum.

 

Bu haber bana…

İstanbul CHP eski Milletvekili Şafak Pavey’in annesi, şimdi İngiliz vatandaşlığına geçen ve İngiltere’de yaşayan gazeteci Ayşe Önal’ı ve Ayşe Önal’ın, asla kabul etmeyeceğim, birkaç kere de yazılarımla, sosyal basın paylaşımlarımla yerdiğim  “bir gazeteciliği(!)ni anımsattı.

 

Ayşe Önal’ı tanımazdım; 1993 yılında kısa bir dönem çalıştığım Nokta Dergisi’nde tanıdım.

Ayşe Önal, Nokta Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmen idi.

Tanıdıkça sevdim; gazeteciliğini, yazarlığını, yürekliğini beğendim.

“Gazeteci Ayşe Önal” denilince saygıyla anar, saygıyla anılmasını sağlardım.

 

Aradan 10 – 12 yıl geçmiş olmalıydı.

 

Bir gece yarısı (saat 24.00), Cem Uzan’un Star TV’sinde Ayşe Önal’ı yayında gördüm.

Yanında, hiç hazzetmediğim “Altan kardeşler”den “Mehmet Altan” vardı.

Canlı yayınlanan “Z Programı”nı birlikte program yapıyorlarmış.

 

Hürriyet Gazetesi’nin sinema ve televizyon yazarı Cengiz Semercioğlu, 30 Mart 2005 günlü yazılarından “Z Raporu iyi yolda” https://www.hurriyet.com.tr/alkislar-onuk-a-307632 başlıklı olanda şöyle yazıyor:

“Büyük kanallarda tartışma programlarının yeniden hayata geçmesi sevindirici.
Mehmet Altan ve Ayşe Önal’ın Star’da başlayan Z Raporu çarşamba akşamları çok iyi bir alternatif. Ele aldıkları konularla Z Raporu her hafta daha iyiye gidiyor. Bu akşamdan itibaren atv de benzer bir programa başlıyor. Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak ve Oral Çalışlar Beyin Fırtınası yapacaklar.
Star’da Z Raporu 23.50’da, atv’de Beyin Fırtınası 23.20’de…
Neyse ki rating rekabetinin siyaset ve tartışma programları arasında yaşanacağı günleri de gördük!..”

 

Semercioğlu’nun vurguladığı gibi, “Z Raporu” izlenir bir programdı; Çarşamba gece yarılarını kaçırmazdım, “Z Raporu”nu izlerdim.

 

2005’te miydi, 2006’da mıydı, yoksa daha sonraki yılda mıydı, tam anımsamıyorum.

Canlı yayına bir bant yayına girdi.

Bantta gördüklerimi usumda (aklımda) kaldığı kadarıyla özetleyeyim:

Bir ev avlusu.

1,5-2 metre arayla karşılıklı sandalyede oturan iki insan var.

Biri, 50-55 yaşlarında erkek; sakalsız, gömlek, ceket, pantolon giyimli, ayağında ayakkabı.

Diğeri, kara çarşafla her yanı kapalı biri; elinde mikrofon var ve o elin de yalnızca parmak uçları görünüyor.

Karşısındaki erkeğin aksine, kısık sesle konuşuyor.

Kısık sesten, kadın olduğunu anladım.

Kadın Türkçe bir şeyler mırıldanıyor.

Sonra, görüntüde olmayan bir erkek sesi…

O sesin hemen bitiminde, 50-55 yaşlarındaki adam, Arapça konuşmaya başlıyor.

Anladım ki, görüntüde olmayan, sesi duyulan erkek, tercüman.

Tercüman bu kez de Arapça konuşan adamın söylediklerini Türkçe’ye çeviriyor.

 

Galiba bant 15 dakika sürdü.

Mehmet Alkan, söyleşiye övgüler yağdırdı!

Ayşe Önal’ı bu “söyleşisi”nden ötürü “tebrik” ederken, kara çarşafın yakıştığını söyledi!

Ardından…

Söyleşiyi nerede yaptığını, söyleştiği kişinin kim olduğunu ve neden kapandığını sordu.

Ayşe Önal da…

Kapalı kadının kendisi, söyleştiği kişinin “Iraklı Şeyh” olduğunu; “Şeyh”in “kapanma” koşulu ile söyleşi verebileceğini dayattığını; Amerikan işgali altındaki Irak topraklarında, Irak halkının düşüncelerini öğrenmek, onların sesi olmak, onların sesini Türk ve dünyaya kamuoyuna duyurmak için “Şeyh”in koşulunu kabul ettiğini anlattı.

 

Gördüklerime, işittiklerime inanamadım!

Bunları, gazeteciliğini beğendiğim Ayşe Önal mı söylüyordu?!

Bir Şeyh bozuntusunun anlatacakları ne olabilirdi ki?!

Ve onları kamuoyuna duyurmak için Şeyh yobazının “kapanma istemi”ni gazeteci Ayşe Önal nasıl yerine getiriyordu?!

 

Gazetecilik anlayışıma ve siyasi görüşüme göre…

Ayşe Önal, kapanmamalıydı, söyleşiyi de yapmamalıydı!

Yaptı da ne oldu?!

Bir yığın zırva!..

 

Amerikalı gazeteci Christiane Amanpour’la, Türk asıllı İngiliz vatandaşı Ayşe Önal’ı karşılaştırınca, ülkem, halkım, ekinim (kültürüm) adına burkuldum!

                                                               

Gazetecilik zor, çok zor iştir!

Yürek ister, vicdan ister!

Her gazeteci, “G a z e t e c i” değildir, olamaz!..

UTANDIM!.. HALA UTANIYORUM!.. UTANACAĞIM DA!..

150 150 bakikarakol

İstanbul CHP Milletvekili Gürsel Tekin, 4 Eylül 2022 Pazar gecesi TV100 kanalında Pınar Işık Ardor’un sunduğu “Pazar Siyaseti” programına katılıyor, gündeme ilişkin açıklamalarda bulunuyor. https://www.gazeteduvar.com.tr/chpli-gursel-tekin-hdpye-elbette-bakanlik-verilebilir-haber-1579986

“İktidar olursanız, HDP’ye Bakanlık verecek misiniz?” sorusu yöneltilince, Kamutay’da (TBMM’de), Kamutay Başkanvekillerinin her partiden seçildiğini, onlardan birinin HDP Milletvekili olduğunu anımsatıyor ve “HDP’li Başkana elimizi kaldırıyor muyuz? Buna Genel Başkanlar dahil. ‘Sayın başkanım söz hakkı istiyorum.’ Şimdi bunu hak sayacaksınız ama bu ülkeyi yönetmek için bu kabul olmaz… O zaman seçime sokmayın kardeşim. Böyle bir şey olabilir mi? O zaman milli irade nerede kaldı? Bu seçmen yarın nasıl oy verecek kendi partisine? Elbette HDP’ye Bakanlık verilebilir, her partiye verilebilir” diyor.

 

Doğru sözler.

Amma…

“Bitik AKP”, denize düşüp yılana sarılırcasına, son tümcenin yarısı olan “Elbette HDP’ye Bakanlık verilebilir” sözcüklerini cımbızlayıp alıyor, “siyasi malzeme” yapıyor, yaptırıyor, kullanıyor!

Öyle ki…

“Muhalefet” (!) bile “AKP ağzı”yla konuşuyor!

 

Kendi partisinin başındaki kişi tarafından dahi siyasi çarmıha gerilen, siyasi linç edilen Gürsel Tekin, 10 Eylül 2022 Cumartesi gecesi de  “siyasi cahilliği”ne bir yenisini ekliyor:

CNN Türk TV yayınına katılıyor https://www.gercekgundem.com/siyaset/356351/gursel-tekin-chp-genel-baskanligina-aday-olabilirim?utm_source=share-twitter , Genel Başkanını, “Cumhurbaşkanı adayı” görmek istediğini söylüyor ve “Soru şu” diyor, ekliyor:

“Sayın Genel Başkan, Cumhurbaşkanı adayı olursa, Genel Başkanlığı bırakırsa, bana ‘Genel Başkanlığa talip olur musun?’ Elbette olurum. Niçin olmayayım?”

 

Yalnızca “Sayın Genel Başkan, Cumhurbaşkanı adayı olursa, Genel Başkanlığı bırakırsa” sözcüklerine itirazım ve tepkim var.

 

İtirazımı ve tepkimi, 11 Eylül 2022 Pazar günü saat 07:57’de Twitter hesabımdan ve Facebook sayfamdan gerçekleştirdiğim

GÜRSEL TEKİN FENDİYE ANIMSATIRIM: YÜRÜRLÜKTEKİ UCUBE SİSTEMİN ADI “PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ” YAN,İ GENEL BAŞKANLIKTAN İSTİFA ZORUNLULUĞU YOK… BUNLARI DA BİL EFENDİ… paylaşımımla dile getirdim.

Haksız mıyım?

 

Gürsel Tekin’in “Sayın Genel Başkan, Cumhurbaşkanı adayı olursa, Genel Başkanlığı bırakırsa” sözcükleriyle açığa vurduğu “siyasi cahilliği” beni aldı 4 Mayıs 2018’e götürdü.

 

O gün…

Ankara’da, Ahmet Taner Kışlalı Salonu’nda, “Büyük Buluşma” https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/kilicdaroglu-chpnin-cumhurbaskani-adayini-acikliyor-2386735/?utm_source=ilgili_haber&utm_medium=free&utm_campaign=ilgilihaber adı altında partim CHP’min toplantısı vardı.

Salon tıklım tıklım doluydu.

Dışarısı, içeriden kat kat fazlaydı.

Çünkü…

Az sora, CHP, Cumhurbaşkanı adayını açıklayacaktı.

Gerçi biliniyordu ama resmi açıklamanın yapılması heyecanı partililerimde, tavan yapmıştı; başkalarında da merak… 

 

Kısa bir süre sonra CHP Genel Başkanı kısa konuşmasının bitiminde “Gel bakalım Muharrem” dedi.

Adı anılan “Muharrem İnce” idi!

 

Muharrem İnce alkışlar, ıslıklar, sloganlar arasında koşarak geldi; Genel Başkanının önünde, komutanı karşısında “esas duruş”ta duran asker gibi durdu.

Genel Başkanının, “Partimiz CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı, Muharrem İnce” diye resmi açıklamayla birlikte, kıyamet koptu! Duygulananlar, gözyaşlarını tutamayıp akıtanlar, alkışlamaktan avuçları moraranlar vb oldu.

Ardından…

CHP’nin, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ndeki “ilk Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce”, sol yakasındaki “CHP rozeti”ni çıkardı, Genel Başkanına verdi; Genel Başkanı da “aldı”, cebine koydu ve yandaki görevlinin uzattığı “Türk Bayrağı rozeti”ni, Muharrem İnce’nin yakasına taktı.

Kamuoyuna verilmek istenen “Tarafsız Cumhurbaşkanı” iletisiydi.

 

Tanrı aşkına!..

Onca yıl siyasetin içinde olan bu beyler/efendiler, bu kadar mı “siyaset cahili” olabiliyorlar!..

“Parlamenter Sistem” değişmiş, yerine ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” gelmiş,  muhteremler hala “Tarafsız Cumhurbaşkanı” oyununu oynuyorlar!

 

Yani…

4 Mayıs 2018’de, tam bir “siyasi cahillik” sergilendi, “siyasi kandırmaca oyunu” oynandı!

 

Aradan 4,5 yıl geçmiş…

“Gürsel Tekin” adlı Milletvekili çıkıyor, “siyasi cahillik” çizgisinde “siyasa yapıyor”, sistemin ucube “Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi” olduğunu öteliyor, “Sayın Genel Başkan, Cumhurbaşkanı adayı olursa, Genel Başkanlığı bırakırsa…” diyor!

Diyebiliyor!

 

Utandım!

Hala utanıyorum!

Utanacağım da!..

PARDON HANIMEFENDİLER, BEYEFENDİLER, SİZ, İYİ MİSİNİZ?!.

150 150 bakikarakol

Yüz yıllardır kutsal dinimizi kendi dilimizde değil, Arapça’dan tersten okumanın alışkanlığından olsa gerek, birçok şey yanlış ve eksik okunuyor, yazılıyor, söyleniyor, yorumlanıyor!

Örnek vereceğim:

Anımsayacaksınız,16 Nisan 2017’de bir halk oylaması yapıldı.

Bu halkoylamasıyla, 1982 Anayasası’nın bazı maddeleri bilmem kaçıncı kere değişti.

En belirgin, ön plana çıkan değişiklik maddesi, “Demokratik, Laik, Parlamento Sistem” bitiyor, yerine ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistem” geliyordu.

 

35 gün sonra, yani 21 Mayıs 2017 günü, AKP, 3’üncü Olağanüstü Büyük Kongre’ye gitti.

 

10 Ağustos 2014’de Parlamento’da gerçekleşen “Cumhurbaşkanlığı seçimi”nin ilk turunda AKP Genel Başkanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “12’inci Cumhurbaşkanı” seçildiği için, 16 Nisan 2017’deki halkoylaması öncesi yürürlükte olan Anayasa’nın ilgili maddesine göre, partisinden istifa etti.

 

16 Nisan 2017’deki halkoylamasında “Anayasa değişikliği” ile “Parti üyeliğinden istifa etme hükmü” de sona erdi.

Böylece…

12’inci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, partisine yeniden üye ve “Genel Başkan adayı” olama yolu açıldı.

Bu “Anayasa engel” ortadan kalkar kalmaz, 12’inci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kurucu Genel Başkan” olduğu AKP’de “üye kaydı”nı yeniledi; 3’üncü Olağanüstü Büyük Kongre’lerinde de “Genel Başkan”lığa adaylığını koydu.

Zaten tek adaydı.

Büyük Kongre delegelerinin tamamının oyunu alarak, “AKP Genel Başkanı” seçildi.

(İşte bu seçim, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Anayasa’nın halk oylamasıyla değişen maddesi gereği, 3’üncü kere Cumhurbaşkanı seçilmesine olanak tanımıyor.)

 

24 Haziran 2018 Pazar günü, 5 yıllığına “Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimi” birlikte yapıldı.

 

Üç Cumhurbaşkanı adayından biri, AKP Genel Başkanı ve 12’inci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı.

Kazanan, Recep Tayyip Erdoğan oldu.

 

Erdoğan, 9 Temmuz 2018’de de, Kamutay (TBMM) Genel Kurulu’nda  “Cumhurbaşkanlığı Andı”nı etti.

Bu antla, “Demokratik, Laik, Parlamenter Sistem” hukuken/resmen sona erdi, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” süreci hukuken/resmen başladı.

 

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin seçilen ilk Cumhurbaşkanı olmasına karşın, resmi kayıtlarda, resmi toplantılarda vb “12’inci Cumhurbaşkanı” diye geçen AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kamutay’daki “Cumhurbaşkanlığı ‘Tarafsız’ Andı”ndan sonra, çıkışta, “Kamutay bahçesi”nde, bir gazetecinin “Size artık ‘Cumhurbaşkanı’ mı diyelim, ‘Başkan’ mı diyelim?” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/erdogan-bana-artik-baskan-diyebilirsiniz-1021696 sorusuna “Başkan, diyebilirsiniz” yanıtını verdi.

Yanlıştı!

Soru da, yanıt da yanlıştı!

16 Nisan 2017’deki halkoylamasıyla gerçekleşen “Anayasa değişikliği”nde, sistemin adı “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” idi!

Değişikliğin hiçbir yerinde “Başkan” sözcüğü yoktu, “Partili Başkanlık Hükümet Sistemi” denmiyordu.

 

O günden beri, yandaş gazeteler, televizyonlar, radyolar, internet gazeteleri, internet siteleri, yazarlar, çizerler “Cumhurbaşkanı” diye yazmazlar, söylemezler; hep “Başkan” derler, “Başkan” diye yazarlar!

 

Bu muhterem hanımefendiler, beyefendiler buyursunlar, Anayasa’nın hangi Maddesinde “Başkan” var, göstersinler!

Yok!

 

Bu muhterem hanımefendiler, beyefendiler, bir şeyi daha yapıyorlar:

“Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nden, “Partili” sözcüğünü kaldırıp atıyorlar, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” sözcüklerini kullanıyorlar!

 

Hadi bunları anladık…

Muhalefete, muhalefet yanında yer alanlara ne demeli?!

Onlar da “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” yerine “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diyorlar, deyip duruyorlar!

 

Pardon hanımefendiler, beyefendiler…

Siz iyi misiniz?!

Yanlışlarınızın, eksiklerinizin ayırtında (farkında) mısınız?!.