Yazılarım

EMPERYALİST YALANIN ÖNÜNE GEÇMEZSEK, SIRADA “TAZMİNAT, TOPRAK İSTEMİ” VAR!..

150 150 bakikarakol

İki gün önce “24 Nisan”dı!

 

24 Nisan, 1915’te yaşanan, yaşanmak zorunda kalınan, Anadolu’daki Ermenilerin güneye zorunlu göçleri sırasında meydana gelen istenmeyen olayları, Türkiye’nin, Türk halkının ve insanın, insanlığın baş düşmanı emperyalistlerin, “soykırım” sözcüğü ile tanımlayıp dünyaya duyurdukları gündür!

Soykırım, koca bir emperyalist yalanıdır!

Emperyalist ABD’nin şimdiki 46’ıncı Başkanı “bunak” Joe Biden yaptığı açıklamada https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/abd-baskani-biden-bir-kez-daha-ermeni-soykirimi-dedi-2074555  “soykırım” sözcüğünü kullanmış, “Bugün durup Meds Yeghern (Ermenice: Büyük Felaket) – Ermeni Soykırımı’nda – kaybedilen hayatları anıyor ve asla unutmayacağımıza dair söz veriyoruz” demiş.

Verdiğim linkteki haberde yer alan şu tümceyi de burada paylaşmalıyım:

“Ermenistan’da kullanılan, ‘Ermeni Soykırımını Anma Günü’ yerine, ‘Ermeni Anma Günü’ ifadesini kullanması dikkati çekti.”

Birçok emperyalist batı ülkelerinin parlamentolarında, “soykırım yapıldı” yalanı kabul gördü.

Yaşanan “zorunlu göç” olayını ne Osmanlı yönetimi, ne de dünya lideri Kemal Atatürk sonrası Türk yönetimleri dünyaya anlatamadı!

Anlatılamadığı için emperyalistler, “atı alan Üsküdar’a geçti” anlayışıyla davrandılar, yalanlarını Türklere mal etme çalışmaları içine girdiler!

Oysa Türkiye’yi yöneten iktidarlar, siyasi kadrolar, bürokratlar, tarihçiler vb “zorunlu göç” gerçeğini ve Ermeni çetelerinin katliamlarını birebir yaşayan Anadolu halkını “canlı tarih” olarak dünyaya tanıtmadılar, tanıtamadılar, onların anılarını, gördüklerini, tanık olduklarını dünyaya anlatmadılar, anlatamadılar!

Neden acaba?!

Asker cephede savaşacak, sen arkadan hançerleyeceksin!

Hangi yönetim buna “Dur” demez, “Dur” demek için önlemler almaz?!

Sonra da buna “soykırım” denilecek!

Hadi oradan!

Haa, göç sırasında, öngörü yoksunu beceriksiz Osmanlı yönetiminin “önlem alma”daki eksikliklerinden ötürü bir dizi olumsuzluklar olmuştur!

Ama asla “zorunlu göç” kararında ve uygulamasında, savlandığı, uydurulduğu gibi bir “soykırım düşüncesi, amacı, ereği” söz konusu değildir.

 

“Soykırım” yalanı, uyduruğu dört bir yana saçılırken, yetmezmiş gibi günümüze kadar taşındı ama Ermeni çetelerinin, militanlarının Anadolu’da Türk halkına yaptıkları katliamlar, zulümler vb öteleniyor, göz önüne alınmıyor, dikkate değer bulunmuyor!

 

Bu ve bütün tarihi ayrıntıları, gerçek Atatürkçü tarihçilerimize bırakıyor, “canlı tarih” dediğim yakınlarımdan dinlediklerimden bir, ikisini çok özetle anlatmaya geçiyorum:

 

Rahmetli babamın dayısı rahmetli İstiklal Madalya sahibi Paşa dede…

Anası ve abisiyle köyümüz İncedere’de yaşıyor.

Fakirdirler.

Rusçayı ve Ermeniceyi ana dili gibi biliyor.

Köyümüzde Ermeniler de vardır.

40 yıllık komşudurlar.

Aralarında bir sorun olmamış; kardeşçe, dostça yaşamışlar.

Paşa dede, uzun boylu, mavi gözlü, sarışın biri; komşularından orta yaşlı Ermeni diyor ki:

“Paşa, Peldirvan* Köyü’ndeki Ermeni Taburu’na asker alınacak. İyi para veriyorlar. Maddi durumunuz iyi değil. Git başvur. Ermenice biliyorsun. Türk olduğunu anlamazlar.”

Gelişmeler, düşünüldüğü gibi olur.

Bir hafta geçmemiştir.

Paşa dede, Ermeni komutanların konuşmalarını duyuyor.

“Yarın erkenden, Türk köylerine baskın yapacağız.”

Paşa dede o akşam soluğu, 2 kilometre ötedeki köyümüzde alıyor; doğruca, köyde hatırı sayılan, sözü geçen Ahmet ağanın evine gidiyor.

Ahmet ağa, köyün yaşlı ve orta yaşlılarıyla oturmuş, konuşuyor.

Paşa dede duyduklarını bir solukta Ahmet ağaya anlatıyor.

Ahmet ağa inanmıyor, “Ermeniler bizim dostumuz. Taburdaki komutanları da tanıyoruz. Onlardan bize zarar gelmez. Yanlış duymuşsun” diyor.

Ahmet ağa gibi köylüler de inanmıyorlar.

Paşa dede kendi evlerine gider; anasına, abisine anlatır; anasından

“Ay yetim, koca Ahmet ağa kılını kıpırdatmıyor, sana ne oluyor? Otur oturduğun yerde” sözlerini işitiyor; abisiyle fısıltılı şekilde konuşuyor ve iki kardeş anlaşıyor.

Biri iki atı, diğeri at arabasını hazırlıyor.

Gün ağarmadan kalkıyorlar; ellerinden, ayaklarını bağladıkları, ağzını da kapattıkları analarını zor bela at arabasına atıyor, atları kamçılamaya başlıyorlar.

Köyü, çoktan Ermeni askeri sarmış.

Ermeni askerleri araba sesine dikkat kesiliyorlar ve gördüklerinde de ateş ediyorlar.

Paşa dede, anası, abisi kurtuluyorlar.

 

Onlar kaçıp kurtuluyorlar ama köylülerimiz, yaşlı, genç, çocuk, kadın, kız, sakat demeden Ermeni askerlerince esir alınıyorlar.

 

Bundan sonrasını rahmetli anneannemden dinlediklerimden…

 

Civarda ne kadar Türk köyü varsa basılıyor, insanları esir alınıyor, şimdiki adı “Kayaköprü” olan “İslam Erginesi” Köyü’ne götürüyorlar.

Bir kısmını samanlıkta yakıyorlar; bir kısmını ahırda tutuyorlar; erkekleri, erkek çocuklarını da eştikleri kuyunun başında arkadan kurşunla vurarak, kuyuya atıyorlar.

Kuyuya yaralı düşen, itekleyerek düşürülenlerin iniltileri, çıkardıkları sesler, çığlıklar anneannemin kulaklarından gitmezdi.  

 

Ahmet ağanın kardeşlerinden biri de, köylülerimizle birlikte ahırdadır; ahırdan sorumlu Ermeni askere, abisini soruyor; “Çok mu merak ettin? Buyur gel gözlerinle gör. Ahmet ağanın önünde çeşit çeşit yemekler, yanında semaverde demlen çay. Hadi kalk gel gidelim” yanıtını alıyor; inanıyor ve ahır sorumlusunun peşinden gidiyor.

Döndüğünde perişandır, ağzını bıçak açmaz durumdadır.

Anında yakınları, komşuları yanına sokuluyorlar, ne gördüğünü soruyorlar; anlattıktan sonra da, ayağa kalkıyor, “Ermeni eliyle ölmektense, kendi elimle ölürüm” diyor, yanında gizli taşıdığı hançeri karnına saplıyor.

Ahır sorumlusu Ermeni asker sürükleyerek, alıp götürüyor -büyük olasılıkla kuyuya atıyor-.

Ne mi görmüştür?:

Abisi Ahmet ağanın alnından, ellerinden, ayaklarından duvara çivilendiğini, iki kalçasını yandan cep biçiminde yardığını.

Dahası da var!..

Yazmayacağım.

 

Ermeni askerleri, ahırda tuttuklarına bir şey yapmamışlar ama günlerce aç, susuz bırakmışlar, aşağılamışlar.

Bunlara neden dokunmadıkları sonradan anlaşılıyor:

Bucak iken 1992’de ilçe olan Akyaka’nın** İbiş Köyü’nden “Hacı Abbasoğlu Kelbayı Mehmet Çetesi” de çevredeki köylerde ne kadar Ermeni varsa esir almış.

Karşılıklı takas ediyorlar.

Kalan köylülerimiz ve komşu başka köylüler bu biçimde kurtuluyorlar.

 

Anneannem, komşuları Ermenilerden en ufak bir kötülük görmediklerini, Muş’tan gelen Ermeni gençlerin zulüm ettiklerini söylerdi.

Sonraki yıllarda, Rus Çarı ordusundaki Ermeni subay ve askerlerin, Ermeni çetelerle katliamları gerçekleştirdiklerini öğrendim.

Ekim devrimi ile Çar’ın devrilince iyice azıtmışlar.

Hele ki, Kazım Karabekir ve Halit Paşa komutasındaki Türk askerinin önünden kaçarken geçtikleri her yeri, Kars kent merkezini yakıp yıktılar, evlerde, balkonlarda, işyerlerinde, caddelerde, sokaklarda kıymadıkları can bırakmamışlar!

Paşalar ve komutalarındaki askerler çılgına dönmüşler!

Asker, komutanlarının “Dur” emrini dinlememişler, sınırı kilometrelerce geçmişler, Gümrü’ye girmiş, zulmü yapanları aramışlar!

 

Babaannem pek anlatmazdı; konu açıldığında hüzünlenirdi, dalar giderdi.

Baba tarafım, iki kere yaşanan, en şiddetlisi de ikincisi olan Ermeni katliamında bir yolunu bulup Bayburt’un Kısanta*** Köyü’ne göç ediyor.

(En zor gününde hiçbir Türk, Suriyeliler gibi başka ülkelere göç etmiyor, kendi vatan toprakları içinde yer değiştiriyor.)

Babam, Kısanta’da dünyaya geliyor.

2-3 yıl sonra da köyümüze geri dönüyorlar.

 

Bölgede çok daha ağır dramlar yaşanmıştır.

Yaşayanlar, yaşamayanların yakınları dinlenseydi, anıları, görüp tanık oldukları belgelenseydi, toplum ve dünya halkları bu belgeler ışığında bilgilerle donansaydı vb bugün “Ermeni soykırımı” diye bir emperyalist yalan gündemde olmazdı!

Böyle bir yalanın sıkıntısını yaşıyor olmazdık!

Öyleyse ne duruyoruz?!

Emperyalist yalanın önüne geçelim!

Geçmezsek…

Sırada “tazminat, toprak istemi” var!

Böylesi bir önemden ötürü, iç siyasi gündemi bu hafta öteledim, yakın gelecekteki “istem dayatmaları”nı yazdım…       

 

     *Şimdiki adı “Duraklı”

   **Eski adı Kızılçakçak

***Demirözü

“GENELKURMAY BAŞKANI” OLMUŞ BİRİ, “TERÖR” GİBİ ULUSAL SORUNU “ZAMANA” VE BEKLEMEYE” BIRAKIR MI?!.

150 150 bakikarakol

SEÇMEKLE OY VERMEYİ BİLMEYEN, BİLİP DE KARIŞTIRAN “SİYASET VE SİYASETÇİ MÜSVEDDESİ”!.. https://bakikarakol.com/secmekle-oy-vermeyi-bilmeyen-bilip-de-karistiran-siyaset-ve-siyasetci-musveddesi/  başlıklı bir önceki yazımı, 29’uncu Genelkurmay Başkanı iken, birkaç saat içinde “Milli Savunma Bakanlığı”nın başına “Bakan” sıfatıyla atanan, şimdi de AKP’den Kayseri 1’inci sıra Milletvekili adayı yapılan Hulusi Akar’a “Çanakkale Savaşları’nda ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Mehmetçik’i, düşmana, düşmanın topu, tüfeği, süngüsü üzerine gözünü kırpmadan götüren, birçok neden vardı ama bir tanesi çok daha önemli ve anlamlıydı” diyerek, anımsatmış, “Onu biliyor musunuz? Biliyorsanız, söyler misiniz?” sorularını sormuş, “Şu kadarlık ipucu vereyim” vurgusunda bulunmuş,  ipucunu “K…….. e. ö… a……., s…….. g……” biçiminse vermiştim ve yazımı “Hulusi Akar yanıt verse de, vermese de haftaya 6 sözcüklü bu tek tümceyi açık yazacağım…” sözünü vermiş, noktalamıştım.

Şimdi o tümceyi açık yazayım:

“Komutanın en önde atlaması, saldırıya geçmesi”…

Akar’dan yanıt beklediğimi yazdım ama vermeyeceğinin bilincindeydim; çünkü bilmiyordu!

(Açılımını okuduğunuz tümcenin ayrıntısına girmeyeceğim; girersem, konu dağılır; o nedenle bu kadarıyla yetineceğim.)

Bilseydi; Genelkurmay Başkanı olarak, Genelkurmay Başkanlığı’ndaki karargahında/makamında, aylarca, yıllarca birlikte çalıştığı astsubay, subay ve general arkadaşları tarafından etkisiz hale getirilmez, “esir” alınmazdı!

(Bir Türk vatandaşı olarak ne kadar ağırıma gitti, hala ne kadar ağırıma gidiyor, anlatamam!)

Savaş sırasında, cephede, komutasındaki/emrindeki askerlerden önce düşman üzerine giden/atlayan Komutanı/komutanları anlasaydı, karargahına kadar sızmış, yerleşmiş fetöcüleri ayırtına (farkına) varırdı,  canı pahasına mücadele eder, savaşırdı, hele ki “şehit” olurdu, “esir” düşmezdi!

(Bunu da deşmeyeceğim, bu kadarıyla bırakacağım.)

 

“Genelkurmay Başkanlığı’nda, Genelkurmay Başkanı makamında, yakın çalışma arkadaşları tarafından ‘esir’ alınan 29’uncu Genelkurmay Başkanı” sicilli Hulusi Akar, 16 Nisan 2023 Pazar günü, 1’inci sıradan Milletvekili adayı gösterildiği Kayseri’de, AKP İl Başkanlığı’nın “aday tanıtım” toplantısına katılıyor, bir konuşma yapıyor.  https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/hulusi-akardan-vur-de-vuralim-ol-de-olelim-sloganlarina-yanit-onun-da-zamani-gelecek-2072080  Konuşmasında, ‘Türkiye olmadan bölgede herhangi bir problemin çözümünün mümkün olmadığını’ belirtiyor, “Dolayısıyla Türkiye’nin her zamankinden daha güçlü, daha büyük olması lazım. Güçlü ve büyük Türkiye için hepimizin daha çok çalışması lazım” diyor.

Salondakiler “Vur de vuralım, öl de ölelim” diye slogan atıyorlar.

Bunun üzerine Akar “Onun da zamanı gelecek, bekleyin. Şu anda Mehmetçik büyük bir başarıyla teröristlerin bütün inlerini, sığınaklarını başlarına yıktı, yıkmaya devam ediyor” tümcelerini ediyor.

Özellikle “Onun da zamanı gelecek, bekleyin” tümcesi toplumda tepki çekiyor.

Öyle bir tepki bombardımanı oluyor ki, Hulusi Akar, bir gün sonra (17 Nisan 2023 Pazartesi) açıklama yapmak zorunda kalıyor:

“Orada terörle mücadeledeki Mehmetçik’in başarısından, çalışmalarımızdan bahsediyoruz. Gençler de burada slogan atıyorlar. Devamında da açık ve net şekilde görülüyor ki terör örgütlerinden, ülkemize yönelik tehditlerden bahsediyoruz. Biz terörle mücadele dedikçe bu teröristlerin inlerine girdikçe başka yerlerden ses geliyor. İçeriden ses geliyor. Hayretle, üzüntüyle takip ediyoruz. Sözlerimden başka manalar çıkarmak iyi niyet değildir. Çarpıtmadır, gaflettir.” https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/son-dakika-hulusi-akardan-vur-de-vuralim-aciklamasi-carpitmadir-gaflettir-2072388#:~:text=Bakan%20Akar%2C%20%22Vur%20de%20vural%C4%B1m,%C3%87arp%C4%B1tmad%C4%B1r%2C%20gaflettir%22%20a%C3%A7%C4%B1klamas%C4%B1%20yapt%C4%B1

 

AKP’nin Kayseri 1’inci sıra Milletvekili adayı Hulusi Akar, tepkilere neden olan sözlerine açıklık getirmek isterken, daha bir batıyor; çelişkiye düşüyor, kendi sözünü/sözlerini kendisi çarpıtıyor, çarpıtırken gaf yapıyor, gaflete düşüyor ve “suç” işliyor!

 

Şimdi…

Hulusi Akar mademki aday tanıtımı toplantısında “…terörle mücadeledeki Mehmetçik’in başarısından…” söz ederken, “vur de vuralım, öl de ölelim” diye slogan atan gençlere “Onun da zamanı gelecek, bekleyin” tümcesini neden etti?!

Tanrı aşkına terörle mücadelede “Onun da zamanı gelecek” ve “Bekleyin” ne demek?!

“Genelkurmay Başkanı” olmuş biri, “terör” gibi ulusal sorunu “zaman”a ve “bekleme”ye bırakır mı?!

Böyle bir yanlışı nasıl düşünür, nasıl söyler, nasıl öğütler?!

Bu, “çarpıtma”nın, “gaf”ın, “gaflet”in, “suç”un alasıdır!

 

Eğri oturup doğru söyleyelim:

Söz konusu tümceler, siyaset ve gözdağı vermek amaçlı söylenmişlerdir!

 

Hulusi Akar hiç eğip bükmesin, kendisiyle çelişkiye düşmesin, kendi sözlerini kendisi çarpıtmasın, “asker onuru, gururu”yla çıksın, tepkilere neden olan sözlerinin arkasında dursun, onları neden söylediğini açıklasın.

 

Hulusi Akar’a, PKK terör örgütü tarafından şehit edilen sözleşmeli er Yener Kırıkçı’nın 21 Nisan 2019 tarihinde Ankara’nın Çubuk ilçesine bağlı Akkuzulu Mahallesi’ndeki cenaze töreninde, partim CHP’min Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğu’na yönelik “linç girişimi” sonrasında yaptığı konuşmadan alıntıladığım şu sözlerini de “Çubuk, yiğit insanların olduğu, şanlı tarihi olan bir yer. Sizler gerçekten son derece bilgili, görgülü, yetişmiş insanlarsınız. Sizin şanlı bir tarihiniz var. Bugün burada bir evladımız şehit oldu. Onunla ilgili gerekli töreni yaptık, vazifemizi yaptık. Onun şehit olduğu yerde şu anda silahlı kuvvetlerimiz, onun silah arkadaşları o dağları, tepeleri oradaki teröristlere dar ediyorlar. Hiçbir şekilde Yener’in kanını yerde bırakmayacağız. Silahlı kuvvetler elinden gelen her şeyi yapıyor. Arkadaşlarım, Yener’in mekanı Cennet olsun, Allah anasına, babasına, sizlere, silahlı kuvvetlere sabır versin. Şu ana kadar mesajlarınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz. Şimdi sükunetle Yener’in evine gidiyoruz, annesine, babasına taziyelerimizi bildirmek üzere. Burayı boşaltıyoruz. Çubuklu kardeşlerim mesajlarınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz, şimdi sükunetle burayı boşaltıyoruz. Arkadaşlarım bize güvenin, bize inanın hep beraber burayı boşaltıyoruz ve Yener’in evine gidiyoruz” https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/21-nisan-2019-utanc-gunu-4516070/ anımsatırım ve sorarım:

“Arkadaşlarım…  Şu ana kadar mesajlarınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz… Çubuklu kardeşlerim mesajlarınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz, şimdi sükunetle burayı boşaltıyoruz” ne demek?!

Ülkenin ikinci büyük siyasi partisinin Genel Başkanını linç edenler ve Kılıçdaroğlu’nun, güvenlik kuvvetlerimiz tarafından korumalı biçimde sokulduğu evi göstererek “Yakın bu evi! Yakın bu evi!” diye bağıran kadın sizin “arkadaşlarınız”, “kardeşleriniz mi?!

Onlara bu kadar mı yakınsınız?!.

SEÇMEKLE OY VERMEYİ BİLMEYEN, BİLİP DE KARIŞTIRAN “SİYASET VE SİYASETÇİ MÜSVEDDESİ”!..

150 150 bakikarakol

14 Mayıs 2023’de seçime girecek siyasi partiler, “Milletvekili aday listeleri”ni 9 Nisan 2023 Pazar saat 17.00’da Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK’ya) verdiler.

 

… Verilmesiyle…

Günlerdir, “çok sakıncalı”ymış gibi gizli tutulan, “dışarı sızmasın” diye ciddi önlemler alınan –oysa ne kadar yanlış-, listelerdeki “Milletvekili adayları”nın ad ve soyadları, hangi ilden, ve kaçıncı sıradan aday gösterildikleri internet basınında, sosyal medyada yazılmaya; radyolardan, televizyonlardan, youtube kanallarından verilmeye başlandı; kısa sürede de “Milletvekili adayları”nı bilmeyen kalmadı.

Anlayacağınız…

Kep düştü, kel göründü.

Sevdalısı olduğum Kars’ımda buna “Dananın kuyruğu koptu” denir.

 

Özellikle “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” yanlısı siyasi partilerin, öncelikle de partim CHP’min listesine baktığımda, tepkimi twitter hesabımdan BU KADAR DA OLMAZ Kİ!.. … OLMAMALIYDI!.. “YETMEZ AMA EVET” HAFİF KALACAĞI İÇİN “HAYIR AMA EVET” DİYORUM!.. VE… HESAPLAŞMAYI SEÇİM SONRASINA BIRAKIYORUM!..

https://twitter.com/BakiKarakol/status/1645361080690933761 biçiminde dile getirdim.

 

Bildiğiniz gibi YSK, “Milletvekili kesin listeleri”ni 19 Nisan 2023 Çarşamba günü açıklayacak; değişiklikler olacak mı, olacaksa ne kadar ve nasıl olacak, göreceğiz.

 

İkisi dışında, tüm “Bakan” sıfatlı atanmış bürokratların, Cumhur İttifakı ortağı AKP listelerinden “Milletvekili adayı” gösterilmelerini YSK kabul edecek miydi?

Twitter hesabımdan şöyle yazdım:

İSTİFA ETMEDEN NASIL ADAY OLUYORLAR?!. NEREDE YASA, ANAYASA?!. BAKALIM YÜKSEK SEÇİM KURULU ADAYLIKLARINI KABUL EDECEK Mİ?!. ÇARŞAMBA GÜNKÜ YAZIMDA HULUSİ AKAR’A SORUM OLACAK…  https://twitter.com/BakiKarakol/status/1645053778347933696

Yanılmadım!

YSK kabul etti!

Şu twitterımı da paylaşmalıyım:

AKP’DEN MİLLETVEKİLİ ADAYI YAPILAN/YAPILACAK ATANMIŞ “BAKAN” SIFATLI BÜROKRATLAR, OLDU OLACAK SEÇİM SONRASI DEVİRTESLİM TÖRENLERİNE KADAR İSTİFA ETMESİNLER!. https://twitter.com/BakiKarakol/status/1643562205856555008

 

Görünen o ki, olacak gibi!

 

Yeni Sol Parti’nin (YSP’nin), AKP’nin yandaş ve yalakalarından, “Yetmez ama evet”çi gazeteci(!), yazar(!)larından Hasan Cemal’le Cengiz Çandar’ı kazanacak illerden ve sıralardan “Milletvekili adayı” göstermelerini anlamlandırabilmiş, “YSP nereye/nerelere, kime/kimlere, ne ileti/iletiler veriyor, gönderiyor?!” sorusuna yanıt verebilmiş değilim!

 

10 Nisan 2023 Pazar günü www.gercekgundem.com internet gazetesinden https://www.gercekgundem.com/siyaset/iyi-partiden-aday-olan-ece-gunerden-umit-ozdagin-erdogan-toprak-iddialarina-yalanlama-evli-degilim-gecen-yil-bosandim-418539 linkinden haberini, paylaşımını ve açıklamasını okuduğum, İyi Parti’nin İstanbul 2’inci Bölge 4’üncü sıra Milletvekili adayı Hukukçu Ece Güner’in Bu ‘ucube sisteme’ karşı mücadele etmiş, 4 kitap yazmış, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem anayasasının mimarlarından biri olarak adayım…” sözlerini okuyunca, iki soruyu sorma gereksinimini duydum:

“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ne demek?

Neden ‘Demokratik, Laik Parlamenter Sistem’ değil?”

Yanıtlar mı?

Yanıtlarsa memnun olurum ve yayınlarım.

Bekliyorum.

 

Bana göre “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” soyut!

Mimarı olup dört kitabı yazan Milletvekili adayı Ece Güner; “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi”ni sahiplenen ve içinde yer aldığı “Millet İttifakı”nın ortaklarından CHP’ye, SP’ye, DP’ye, DEVA ve Gelecek Partisi’ne kabul ettiren; kabul ettirmekle kalmayıp “İttifak Bildirgesi”nde yer aldıran İyi Parti’si neden içini doldurmadı, somutlaştırmadı, “Siyasi Partiler Yasası’nda yapılacak değişiklikler”e göndermeler yapmakla yetindi?!

Ve…

Son yaşanan, “Cumhurbaşkanı” ve “Milletvekili adayı” belirlemede görüldü ki…

“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” yazılımına aynen uyulmuş; dahası, iktidar olduğunda aynısı uygulanacak!

Yani…

Cumhurbaşkanı, Milletvekili, Belediye Başkanı, Belediye Meclisi Üyesi, İl Genel Meclisi Üyesi seçimi, gene Siyasi partilerin Genel Başkanları, Genel Başkanların Genel Merkez yönetimindeki “adamları” tarafından gerçekleşecek!

Yani…

Gene halk seçmeyecek!

Ama halk, Genel Başkanlar ve Genel Başkanların Genel Merkez Yönetimi’ndeki çok yakın çalışma(!) arkadaşları tarafından, kapalı kapılar ardında seçip sır gibi gizledikleri “Milletvekili adayları”na, seçim günlerinde sandığa gidecek, oy verecek!

 

Bu “seçmek mi”dir?!

Hayır, bu “seçmek değil”dir!

Bu “oy vermek”tir!

 

Seçmekle oy vermeyi bilmeyen, bilip de karıştıran “siyaset ve siyasetçi müsveddesi”nden başka bir şey değildir!

Aynı zamanda yalancının, kandırıkçının önde gidenidir!

 

Halk, seçmesi gereni/gerekenleri kendisi seçerse, seçim günü de sandığa gidip oyunu verirse, o seçilen, seçenine karşı çok daha duyarlı olacak, davranacak, “Genel Başkanlarının adamı olmak, kadrosuna girmek” için taklalar atmayacak.

 

Gelelim, istifa etmeden/ettirilmeden, Kayseri 1’inci sıradan AKP Milletvekili adayı yapılan “Milli Savunma Bakanı” sıfatlı atanmış bürokrat Hulusi Akar’a soracağım soruya:

Yo yo…

29’uncu Genelkurmay Başkanı iken, Genelkurmay karargâhındaki makamında, çok yakınında fetö’cü generallerce “rehin” alınmasını sormayacağım.

Şunu soracağım:

Çanakkale Savaşları’nda ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Mehmetçik’i, düşmana, düşmanın topu, tüfeği, süngüsü üzerine gözünü kırpmadan götüren, birçok neden vardı ama bir tanesi çok daha önemli ve anlamlıydı.

Onu biliyor musunuz?

Biliyorsanız, söyler misiniz?

Şu kadarlık ipucu vereyim:

“K…….. e. ö… a……., s…….. g……”

 

Hulusi Akar yanıt verse de, vermese de haftaya 6 sözcüklü bu tek tümceyi açık yazacağım…

TÜRKİYE’DEKİ KUZEY-GÜNEY-BATI AZERBAYCAN TÜRKLERİ VE TEREKEMELER VE DOĞRU PARTİ’Lİ OKTAY ERDAĞI…

150 150 bakikarakol

İnanın, “… Biz bir şeye yapıyoruz dersek, biz bunu yaparız Meral Hanım. Bizim adımıza dikkat et. Benim adım Tayyip, soyadım da Erdoğan. Erdoğan’a da dikkat et, Tayyip ismine de dikkat et. Konuşurken buna göre konuş. Yanlış yere kafanı çarpıyorsun, dikkat et. Beni kendinle uğraştırma…” https://www.mynet.com/son-dakika-yeni-slogani-acikladi-muharrem-ince-ye-yuklendi-cumhurbaskani-erdogan-dan-sert-sozler-senin-de-kapini-caldilar-110107110658 sözlerini okuduğumda, sonra youtubdan kendi sesinden dinlediğimde, 3 Şubat 2023’de 11 ilimizde meydana gelen 7.6 ve 7.7 büyüklüğündeki deprem vurgunu yemişten beter oldum!

Ülkem ve halkım için üzüldüm!

Kabullenemedim!

Her alanda, her konu dünya ülkelerine örnek olmuş Türkiye’mde, böyle bir siyasa (politika) dili kullanılıyor!

Nasıl, nasıl olur?!

 

*

 

Geleyim, geçen yazımdan bu haftaya bıraktığım yazacaklarına…

Öncelikle şunu belirteyim:

Tarihçi değilim, tarihçi geçmişim yok; burada, yaşadıklarımdan, tanık olduklarımdan kısa kısa söz edeceğim.

 

Aile dostluğumuz 1960 yılına dayanan “Erdağı” ailesi vardı; 1992’ye kadar Kars’ın -65 yıl öncesine kadar “Zarşat” da denilen- büyük ilçelerinden Arpaçay’a bağlı Akyaka bucağının –şimdiki adı “Esenyayla” olan- “Uzunkise Köyü”ndendi; ailenin bazısı Akyaka’ya yerleşmişti ve topraklarıyla birlikte İran sınırları içinde kalan Güney Azerbaycan Türkleri idi; 1900’lerin başlarında Türkiye’ye göç etmişlerdi.

“Ahıska Türkü” kökenli benim ailem de, Akyaka’nın kuzey batısında yaklaşık 7 kilometredeki İncedere Köyü’ndendi ve yanlış anımsamıyorsam,  27 Mayıs 1960 askeri darbeden bir-iki ay sonra Akyaka’ya taşındık.

Rahmetli babam, saraçtı, yani at koşumu işi yapıyordu; üç, beş ay önce Akyaka’da işyeri açmıştı; işinden dolayı evimizi Akyaka’ya taşıma kararı almıştı; dört kişilik aileydik, babam, annem (ikisi de rahmetli, ışıklar içinde uyusunlar), ablam ve ben.

 

Akyaka, Ermenistan sınırına 7 kilometre uzaklıkla, küçük ama güzel, şirin bucaktı; 1992’de, Kars’ın büyük ilçelerinden Ardahan ve Iğdır il yapılınca, ilçe oldu.

 

Akyaka’da, hem Kuzey Azerbaycan Türkleri, hem Güney Azerbaycan Türkleri, hem batı Azerbaycan Türkleri, hem Terekemeler, hem Kürtler, hem “Yerli” dediklerimiz ve İstasyon, Orta, Tepe, Ada mahalleleri vardı. Kuzey-Güney-Batı Azerbaycan Türkleri, Şii veya Şia (Caferi Mezhebi) idiler, camileri “Ada Mahallesi”ndeydi.

Diğerleri ise Sünni (Hanifi Mezhebi) idiler, camileri “Orta Mahalle” ile İstasyon Mahallesi arasındaydı.

 

Akyaka’da Bucak (Nahiye) Müdürlüğü, ilkokul, bölük düzeyinde askeriye, sağlık ocağı, Toprak Mahsuller Ofisi, Devlet Demir Yolları/Gar Müdürlüğü, Gümrük Muhafaza Memurluğu, Jandarma, PTT vb ayrıca bunların personelleri, personel lojmanları vardı.

 

Her gün Kars-Akyaka arası tren sabahları gelir, öğleden sonra Kars’a giderdi.

Adı da “Akyaka Treni idi.

Yanılmıyorsan haftada iki gün Doğu Kapı’dan, Ermenistan’a geçerdi, yolcularını ve yolcuların bagajlarını alır Akyaka’ya dönerdi, Gümrük işlemleri ardından akşam saatlerinde Kars’a hareket ederdi.

 

Trenin gelişi ile gidişi arası saatler çok hareketli geçerdi.

Biz çocuklar çok sevinir, eğlenirdik; yolcuları, onların gümrükten geçerken eşyalarını merak ve ilgiyle izlerdik.

 

Akyaka Treni gittikten sonra, işyeri sahibi esnaf bir araya gelir lafın belini kırar, şakaların alakasını yapar kahkahalarını patlatırdı; kimileri geziye çıkardı, kimileri “Çemlik”te yıkanırdı, kimileri sınırdan kıvrılıp Ani’ye oradan Digor’u geçip Aras Nehri’ne karışan Karahan Çayı’na girer dakikalarca kulaç atardı.

 

Anlatmakla bitiremeyeceğim.

60’lı yıllarda Akyaka ve Akyaka’da her şey o kadar güzeldi ki!

Öyle bir içtenlik, sevgi, saygı, kaynaşma, dayanışma vardı ki!

Öyle bir özlüyorum ki!

 

İşte bu şirin Akyaka’da, ailece dost olduğumuz, ailece dostluğumuzu yıllarca ve de hala sürdürdüğümüz onca aileden biri “Erdağı Ailesi”ydi.

 

Erdağı Ailesi’nden “Rahim” (yöre aksamıyla Rehim, Rehem) amcanın biri kız, 5 oğlundan Oktay Erdağı; Sivil Havacılık Genel Müdür Yardımcılığı yaptı; emekli olur olmaz iki kitap çıkardı:

“HAVADA AHKÂM” ve “HAVADA ORAJ”.

İkisi de “Cinius Yayınları”ndan…

 

Oktay Erdağı, Rıfat Serdaroğlu’nun Genel Başkanlığı’ndaki Doğru Parti’den siyasete atıldı, Doğru Parti’nin “Yatırım, Altyapı ve Ulaştırmadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı.

Kendisiyle zaman zaman telefonla konuşuruz, siyaset kazanını kaynatırız.

Düşüncelerini, söylemlerini, öngörülerini içten beğendiğimi söylemeliyim.

 

15-20 gün önce anlattığı, ama benim bu yazıma bıraktığım bir konu vardı, o da şuydu:

“Ata İttifakı’ndan çekilen Doğru Parti, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde Millet İttifakı’nı destekleyecek.”

 

Atlamışım.

Ama Oktay Erdağı kardeşimin sonraki paylaşımlarıyla bilgilendim.

Gördüm ki, basında yer almış; Doğru Parti Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu CHP Genel Merkezini ziyaret etmiş, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’yla görüşmüş, çıkışta Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini açıklamış. https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/ata-ittifakindan-ayrilmislardi-dogru-partiden-kemal-kilicdarogluna-destek-aciklamasi-2064443

Doğru Parti’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası da bir TV canlı yayınında, Doğru Parti olarak, Milletvekili Seçimlerinde, Millet İttifakı’ndan CHP’yi destekleyeceklerini net bir biçimde söylemiş. https://www.youtube.com/watch?v=axINWi_wht0

 

Doğru Parti Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu’nun, ATA İttifakı’ndan neden çekildiklerini anlattığı https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/dogru-parti-ata-ittifakindan-ayrildigini-acikladi-3uncu-adayi-cikarmak-cumhur-ittifakina-hizmet-eder-2060057 linki de ben bilginize sunmuş olayım.

 

Bu arada…

İki ayrıntı var, onları özetle anlatmalıyım:

Akyaka’daki ve Kars’taki gözlemlerime dayanarak bilmenizi ve de bilinmesini isterim ki, Kuzey Azerbaycan’dan 1834 yılından, Güney Azerbaycan’dan ve Batı Azerbaycan’dan 1900’lerden itibaren Türkiye’ye göç eden, Türkiye’de ağırlıklı olarak Kars’ın merkezine, ilçelerine, ilçeler içinde özellikle Iğdır’a (1992’de Ardahan’la birlikte il olan Iğdır o yıllarda Kars’ın ilçesiydi), bucak (nahiye) ve köylerine yerleşen Türkler, Kars’ın, Karslı’nın ekonomisinde, kültüründe, sanatında, folklorunda, müziğinde, mutfağında, giyim kuşamında, gazeteciliğinde, mizahında, tiyatrosunda, balesinde, esnaflığında, dokumacılığında, hayvancılığında, tarımında, ticaretinde vb yadsınamaz büyük etkisi, etkinliği vardır; ve bu vatandaşlarımız sağ partilerde (nedenleri araştırılmalı) yer almışlardır.

 

Öteki ayrıntı:

“Terekeme”ler.

Kimi kitaplar, Terekemeler’in, Kuzey Azerbaycan Türkü olduğunu yazar; ama Terekemeler ret ederler, “Kuzey Kafkas Türkleri” olduklarını söylerler.

Terekeme’lerin konuşmaları, Azerbaycan Türkleri lehçesine/aksamına çok benzer, öyle ki ”Tıpa tıp” diyebilirim.

Terekemeler, Azerbaycan Türkleri gibi Şii/Şia değil, Sünni’dirler; merkez sağ ve merkez sol partilerde yer almışlardır…

İLK KEZ CHP’YE VE MİLLET İTTİFAKI’NIN CUMHURBAŞKANI ADAYI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA OY VERECEK TOPLUM!..

150 150 bakikarakol

Bu ülkede, 8-10 milyon seçmene sahip, 20 milyona civarında bir toplum var; bunların yüzde 60’ı merkez sağ partilerde, yüzde 30’u, 31-32’si MHP ve benzeri partilerde; CHP, sol, sosyalist, komünist partilerde ise toplam yüzde 5’i, bilemediniz yüzde 7-8’i yer aldı; ilk kere, yüzde 90’ı, 14 Mayıs 2023’te yapılacak seçimlerde Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na, yüzde 80-85’i CHP ile İyi Parti’nin Milletvekili listelerine oy verecek.

Bu toplum…

Azeriler!

(Burada parantez açmalıyım.

Çok iyi biliyorum, “Azeriler” diye yazdığım için Karslı iki hemşerim bana kızacak; çünkü kızdılar.

Onlar; İstanbul Kadıköy Belediye Meclis Üyesi, Meclis Başkan Yardımcısı, eğitimci Yener Kazak ile Manisa’da oturan gazeteci, yazar Seyfettin Ayakyay.

İkisi de aydın, çağdaş, Atatürkçü.

İkisini de çok severim.

İkisi de “Azeri” sözcüğünü kullandığım için beni yerdi.

Hele ki, Kars Alparslan Lisesi’nde öğretmenim Yener Kazak; sert bir sesle “Azeri diye bir halk yoktur, Azerbaycan Türkü halk vardır” dedi.

Ne yalan söyleyeyim, incinmiştim.

Sosyal etkinliğini, çalıştığı Kars Et-Balık Fabrikası’ndan bildiğim Seyfettin Ayakyay, benden “Azeri” sözcüğünü duyunca, “Baki Bey, ‘Azeri’ demeyelim, ‘Azerbaycan Türkü’ diyelim” dedi.

Hemen Yener Kazak öğretmenim uyarısı usuma geldi.

Sevdiğim, saygı duyduğum iki canım hemşerim, Arzerbaycan’dan göç edip Kars’a yerleşen ailelerin torunları.

Azerbaycan ve Azerbaycan Türkleri tarihi konusunda derin bilgiye sahip meslektaşım, benden 7 yaş büyük Seyfettin Ayakyay, “Azeri” sözcüğünü, Lenin’den sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin  (SSCB’nin) 2’inci Başkanı Stalin’in, bölgedeki Türkleri ayırmak, dağıtmak, bölüp parçalamak için ürettiğini anlattı.

Bölgede

 Güney, Kuzey ve Batı (Garp) Azerbaycan olduğunu; Güney’deki yani İran’daki “Azerbaycan Türkleri”ne “Azeri”, Kuzeydeki ve Türkiye’nin doğusundaki halka da “Azerbaycan Türkleri” denildiğini ekledi.

Şu vurgusunu yazmalıyım:

Seyfettin Ayakyay abim, yazımın girişinde verdiğim nüfus oranlarını ve yüzdeleri “abartılı” buldu; nüfus ve seçmen rakamlarını yarılara indirdi.

Şimdi parantezi kapayayım.)

 

Tarihin belirli süreçlerinde, Kuzey ve Batı Azerbaycan’dan, Azerbaycan Türkleri; daha sonraki zamanlarda da, toprakları, İran sınırları içinde kalan Azeriler, Türkiye’ye geliyorlar; Türkiye’nin bir çok iline, ilçesine, kasabasına, köyüne yerleşiyorlar; en çok Kars ve Iğdır’a…

 

Bunların tamamı Şii veya Şia Mezhebi’nden.

 

Millet İttifakı’nı Cumhurbaşkanı adayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 9 Ekim 2018 Salı günkü parti grup konuşmasının bir bölümünde şunları söylüyor:

// Efendim camiler ve din görevlileri haftası vardır. Bu haftaya zaman zaman siyasi partilerin temsilcileri de katılıyoruz. Tabii Erdoğan da bu toplantılardan birisine 4 Ekim’de katıldı. Gönül neyi ister din görevlileri ve camiler haftasında? Erdoğan gider oraya, yani bir ülkenin Cumhurbaşkanı gider, sevgiden hoşgörüden, inançlara saygıdan tarihimizden güzel örnekler vererek bunları anlatır, sevgiyi hoşgörüyü nasıl egemen kıldığımızı, İslam dünyasının yaşadığı sorunları, akan kanları ve o akan kanlar dolayısıyla bizim önlem almamız gerektiğini, İslam dünyasının bilim üretmesi gerektiğini, üniversitelerin bilgi üretmesi gerektiğini anlatması gerekir. Adaletten bahsetmesi lazım, sevgiden, hoşgörüden, birlikte yaşamaktan bahsetmesi lazım, İslam’ın bir barış dini olduğunu anlatması lazım ve din görevlilerine de, bu sevgiyi hoşgörüyü muhabbeti bütün Türkiye’ye anlatın demesi lazım. Ama bunu yapmıyor. Camiler ve din görevlileri haftasında konusu yine benim, yani Kemal Kılıçdaroğlu.
Ne diyor? “Şimdi çıkmış bakıyorsun, ezandan bahsediyor, Kuran’dan bahsediyor. Sen ne anlarsın ezandan, sen ne anlarsın kurandan. Samimi ol, sadece milleti aldatmak için çıkıp da, işte bir tarafta ezan diyeceksin, bir tarafta kuran diyeceksin, bunları bir araya getirme zaman zaman cenaze namazlarında görünmek suretiyle bu milleti aldatmaya kalkma” diyor.
Değerli arkadaşlarım; beni tanımıyor. Tanıyor da, tanımak istemiyor, işine gelmiyor. Kendimden bahsedeyim özür dileyerek, özür dileyerek kendimden bahsedeyim. O sağır da duysun. Benim atalarım, benim dedelerim İran’ın Horasan’ından Türkiye’ye gelmişlerdir. Benim dedelerim,  benim atalarım Selçuklu Dönemi’nde buraya gelmişlerdir. 1000 yıllık bir kalmışlığımız vardır Anadolu topraklarında. Anadolu erenleri olarak geldiler Anadolu’ya. Yunus Emre gibi, Hacı Bektaşi Veli gibi, Mevlana gibi Anadolu erenleriydi. Anadolu’nun Türkleşmesini sağladılar bunlar. Benim büyük dedemi bilmek istiyorsan, söyleyeyim: Mekânı, Akşehir’dedir; adı, Seyit Mahmudi Hayrani’dir.
Bir dönem sandukası çalınır, Seyit Mahmudi Hayrani Türbesi’ndeki sandukası çalınır. Sanduka bulunur ve o sanduka şu anda Türk İslam Eserleri Müzesi’ndedir. Sen kim oluyorsun da, benim Müslümanlığımı sorguluyorsun, kim oluyorsun?
Benim ailemi, soyumu sopumu öğrenmek istiyorsan, sana bir kaynak daya göstereyim. Yüzlerce kitap vardır bu konuda yazılmış, benim atalarımı anlatan kitaplar da var. Ama sen işin kaynağından öğrenmek istiyorsan, Nakibül Eşraf defterleri vardır ve bu defterler İstanbul Müftülüğündedir. Gideceksin, Nakibül Eşraf kayıtlarına bakacaksın, benim kim olduğumu oradan öğreneceksin, benim atalarımın kim olduğunu oradan öğreneceksin.
Bir şeyde haklı, benim Müslümanlığım, benim Müslümanlık anlayışım ona asla benzemez. Çünkü ben yalan söylemem o yalan söyler, ben kul hakkı yemem o kul hakkı yer, ben haram yemem o haram yer, ben devletin hazinesine el uzatmam, o devletin hazinesini soyar. Benim inancımı sorgulamak için sana yetkiyi kim verdi? Benim inancımı sorgulamak için sana kim verdi bu yetkiyi? Sen kim oluyorsun da böyle bir yetkiye sahip olduğunu çıkıp din adamlarının önünde söylüyorsun. İnsanın biraz Allaha Kurana saygısı olur, dine imana saygısı olur, insana saygısı olur. Haramzadelerden bu ülkeye hayır gelmez. Sen kim oluyorsun da benim inancımı sorguluyorsun? Haramzadelerden bu ülkeye hayır gelmez.// https://chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-tbmm-chp-grup-toplantisinda-konustu-9-ekim-2018

Bu da youtupe linki: https://www.youtube.com/watch?v=5_zXNK2fC9M

Tıklayıp 48.55 – 52.35 arasını dinleyebilirsiniz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu 9 Ekim 2018’den önceki günler, haftalar, aylarda da, soyu ile ilgili sözler etti ama 9 Ekim 2018’deki gibi dikkate alınmadı, gündem olmadı.

Taki…

28 Ocak 2023 Cumartesi günü internet basınında ve gazetelerin, televizyonların internet sitelerinde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Konya Akşehir ziyareti sırasında Nasrettin Hoca Türbesi ile “Dedem” dediği Seyyid Mahmud Hayrani’nin türbesini ziyaret  etmesine kadar…

https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/kilicdaroglu-seyyid-mahmud-hayrani-turbesini-ziyaret-etti-7571882/

O günün akşamından itibaren, Kemal Kılıçdaroğlu’nun 9 Ekim 2018 günkü grup konuşmasından alıntılanan, yukarıda bilginize sunduğum sözleri, televizyonların haber bültenlerinde, “türbe ziyareti” haberiyle birlikte yayınladı; gazetelerin, internet basının sayfalarında yer aldı ve gündeme ilk sıralarda oturdu.

 

Millet İttifakı 6 Mart 2023 Pazartesi gecesi “Cumhurbaşkanı adayımız, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu” diye açıkladıktan sonra, Kuzey ve Batı Azerbaycan’dan Türkiye’ye göç etmiş “Azerbaycan Türkleri” ile toprakları, İran sınırları içinde kalan Güney Azerbaycan’dan Türkiye’ye gelip yerleşen “Azeriler”, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kendilerinden olduğu” yönünde düşünmeye başladılar ve “Cumhurbaşkanlığı Seçimi”nde, “Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme, ona oy verme kararı” aldılar; Milletvekili seçimde de aynı kararda kalınması, az bir fire ile olumlu karşılandı.

14 Mayıs 2023 gecesi “sonucu” göreceğiz.

 

Vurgulamak istediğim; babaları sağ partilerde, çocukları, torunları MHP’de yer alan ve o partilere oy veren bu toplum, bu toplumun nüfusu, seçmen potansiyeli, özellikle partim CHP’min yönetiminin ilgisini, dikkatini ciddi biçimde çekmedi!

Onlara gitmediler!

Onlar geliyorlar!

 

Gönlüm…

Partim CHP’m ve solda başka partiler, Türkiye gerçeği içinde Azerbaycan Türkleri ve İran Azerileri olduğunu uslarından hiç çıkarmamalarından, onları sahiplenmelerinden, geçmişteki gibi merkez sağ ve merkez sağın uçlarındaki partilere bırakmamalarından; onlarla iç içe, kucak kucağa olmalarından yana…

Umarım, dilerim dikkate alınır, gereken/gerekenler yapılır…

ERDOĞAN, ANAYASA’YA KARŞIN 3’ÜNCÜ KERE “CUMHURBAŞKANI ADAYI” OLUYORSA, MUHALEFETİN SAYESİNDE!..

150 150 bakikarakol

“Bu ülkede, 8-10 milyon seçmene sahip, 20 milyona civarında bir toplum var; bunların yüzde 60’ı merkez sağ partilerde, yüzde 30’u, 31-32’si MHP ve benzeri partilerde; CHP, sol, sosyalist, komünist partilerde ise toplam yüzde 5’i, bilemediniz yüzde 7-8’i yer aldı; ilk kere, yüzde 90’ı, 14 Mayıs 2023’te yapılacak seçimlerde Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na, yüzde 80-85’i CHP ile İyi Parti’nin Milletvekili listelerine oy verecek.

Bu toplum…”

Tümcelerle giriş yaptığım yazımı, bugün yayına koyacaktım; AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Cumhur İttifakı’nın, Cumhurbaşkanı adayı olarak, dün (20 Mart 2023 Pazartesi) Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK’ya) başvurusu yapılınca, haftaya bırakıyorum…

 

*

 

Sözcü Gazetesi’nin internet sitesi www.sozcu.com.tr’nin dün saat 15.08’de “Erdoğan yeniden aday oldu, gözler YSK’da…”  https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/son-dakika-erdogan-cumhurbaskanligi-adayligi-icin-ucuncu-kez-basvurdu-7628124/ başlığıyla yayınladığı haberde “Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Yüksek Seçim Kurulu’na 14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlerde aday olmak için başvuruda bulundu.

AKP Grup Başkanı İsmet Yılmaz, AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Seçim İşlerinden Sorumlu Başkanı Ali İhsan Yavuz ile MHP Grup Başkan Vekili Erkan Akçay ve MHP Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız adaylık belgesini YSK’ya teslim etti.

2014 ve 2018 seçimlerinde iki defa aday olan ve seçilen Erdoğan, gerekli evrakları YSK’ya sundu.

Cumhur İttifakı dışındaki partiler, Erdoğan’ın Anayasa’ya göre üçüncü kez aday olamayacağını belirtiyorlar. Muhalefet Erdoğan’ın adaylık başvurusundan sonra YSK’ya itiraz edecek.” deniyor.

Haber şöyle sürüyor:

“CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti genel başkanları, Altılı Masa’nın 26 Ocak 2023’te yapılan 11’inci toplantısından sonra yaptığı ortak açıklamada ‘Anayasa ve kanunda hiçbir tereddüte yer vermeyecek kadar açık bir şekilde düzenlenmiş olan hükümler uyarınca, TBMM yenileme kararı almadığı müddetçe, Sayın Erdoğan’ın 14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimlerde bir kez daha aday olması mümkün değildir. Cumhurbaşkanının, Anayasa’ya aykırı olarak üçüncü kez adaylığını ilan etmesi demokrasi tarihimize eklediği bir diğer kara sayfadır. Anayasa’yı yok sayan bu başıboşluğu kabul etmediğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız.’ demişti.”

 

16 Nisan 2017’de halkoylamasıyla “kabul edildiği” açıklanan Anayasa’nın değişen maddelerinden 101’inci maddeye göre, 13’incü Cumhurbaşkanı AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3’üncü kere “Cumhurbaşkanı adayı” olamaz; ancak bir koşulla -Anayasa’nın 116’ıncı Maddeye göre Kamutay (TBMM) erken seçim kararı alırsa-, olur.

Kamutay, “erken seçim kararı” almadı; ama “Cumhurbaşkanı adaylığı” için YSK’ye başvuru yapıldı.

 

Haberin bir yerinde ne yazıyor?:

“Muhalefet Erdoğan’ın adaylık başvurusundan sonra YSK’ya itiraz edecek.”

 

Geçti!

 

Ama YSK’nın ret edeceğini bile bile itiraz edecek!

 

Neden “Geçti” dedim?

 

Özetleyeyim:

 

11’inci toplantılarının bildirisinde yer alan doğru, gerçekçi vurgularında çok geç kalan muhalefet, şimdi bu vurgusunun arkasında durup itiraz yapsa, 2020’lerden beri süre gelen söylemleriyle ters düşecek; AKP, MHP bunu fırsata çevirecek, geceli gündüzlü kullanacak, muhalefeti köşeye sıkıştıracak!

Böylece…

Muhalefet, kaş yapmak isterken, göz çıkarmış olacak ya da Nasrettin Hoca örneği, bindiği dalı kesecek!

Bu nedenle muhalefet sesini çıkarmayacak, “itiraz yapmış olmak”la yetinecek; belki de hiç “itiraz” etmeyecek!

 

Muhalefetten kimi Genel Başkanlar, yaklaşık üç yıl önceden, AKP Genel Başkanı 13’üncü Cumhurbaşkanına sayısız kere “Erken seçim kararı al, sandığı getir, demokratik usuller içinde sandıkta hesaplaşalım” diye seslendi, çağrıda bulundu.

“Erken seçim kararı al, sandığı getir, çık karşıma” diyenler de oldu.

Dahası var da; neyse, seçim sonrasına kalsın!

 

Bu çağrıları yapan Genel Başkanlar, Erdoğan’ın, AKP ve MHP’nin kendilerinin yazdıkları, değişimlerini sağladıkları Anayasa maddelerine göre, 3’üncü kere Cumhurbaşkanı adayı olamayacağını bilmiyorlar mıydı?!

Biliyorlardı!

Ama…

Halka anlatamadılar, kamuoyu ve toplumsal baskı oluşturamadılar!

Neden?!

Seçimden sonra yazarım.

 

Muhalefet, 14 Mayıs 2023’te seçilecek Cumhurbaşkanını “13’üncü Cumhurbaşkanı” diye tanımlayarak, Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı, 13’üncü Cumhurbaşkanı AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Anayasa’nın ilgili maddesine göre “aykırı” olan “adaylığı”na dünden kabuller!

İyi de…

“Hak, hukuk, adalet nerede kaldı?” diye sormazlar mı, demezler mi?!

Tek dert, Erdoğan’ı, sandıkta yenmek miydi?!

Buyurun yenin!

Zaten açık arayla yeneceksiniz!

 

Oyumu vereceğim muhalefet darılıp gücenmesin, yazacağım:

AKP’lisi, MHP’lisi ve Cumhur İttifakı’nın diğer bileşenleri, Anayasa’ya göre, Erdoğan’ın, 3’üncü kere Cumhurbaşkanı adayı olamayacağının ayırtındalar!

Fakat…

Çağrılarınızla gelen tüyolarla cesaretlendiler, bir şey yapmayacağınızı anladılar, kolları sıvadılar, çalışmaya koyuldular!

Yani…

AKP Genel Başkanı 13’üncü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa’ya karşın, 3’üncü kere “Cumhurbaşkanı adayı” oluyorsa, gösteriliyorsa, sizin sayenizde!..

MERAL AKŞENER, TARİHÇİ OLSAYDI!..

150 150 bakikarakol

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in biyografında şöyle yazar:

 

“… İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünü bitirdikten sonra doktorasını Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde tamamladı. Yıldız, Kocaeli ve Marmara Üniversitelerinde öğretim üyesi olarak ders verdi. Kocaeli Üniversitesinde İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı görevinde bulundu…”

 

Tarih Doktoralı Meral Akşener, 7 Mart 2023 Salı gecesi, Haber Turk (Haber Türk değil) TV’de Fatih Altaylı’nın “Teke Tek” programında, ailenin şımarık küçük kızı gibi davranarak, “Söz. Bir daha yapmayacağım” https://www.haberturk.com/meral-aksener-den-teke-tek-te-fatih-altayli-ya-aciklamalar-3571629 (linki tıklayıp videoyu izlerseniz göreceksiniz) demesi yetmemiş, “Ben tarihçiyim” sözcüklerini söyleyip durdu!

Nasıl Doktoralı Tarihçi ki “… ben bir tarihçiyim, Lozan görüşmelerini babamın amcasının anlatımlarından bilirim” tümcesini ediyor!

 

Meral Akşener, “bir tarihçi”, hele de “Doktoralı Tarihçi” olsaydı…

Kocaeli Üniversitesi’nde “Bölüm Başkanlığı” yaptığı “İnkılap Tarihi”ni bilirdi!

Dünya lideri Kemal Atatürk’ümüzün Milliyetçiliğini bilirdi!

Albay Alparslan Türkeş’in Milliyetçiliğinin, Atatürk Milliyetçiliğinin zıttı olduğunu bilirdi!

 

Meral Akşener eğer iki Milliyetçilik arasındaki derin ayrılığı, ayırtı bilseydi, Alparslan Türkeş Milliyetçisi değil, Atatürk Milliyetçisi olurdu!

 

Kocaeli MHP İl Başkanı –merhum- abisinin etkisinde kalarak, Alparslan Türkeş Milliyetçisi olan Doktoralı Tarihçi, Siyasetçi Meral Akşener, içinde yer aldığı “Millet İttifakı”nın “Cumhurbaşkanı adayı” konusunda 2 ve 3 Mart 2023 (Perşembe-Cuma) günlerinde izlediği “yanlış siyasa”nın, “Milliyetçi anlayışı”ndan kaynaklandığını kavrardı.

 

Meral Akşener’e, gerçeğe, gerçek bilgiye ulaşmasını önereceğim.

 

Biliyorum, Meral Akşener önerime sinirlenip köpürecek!

Eyvallah!

Ben gene de, 3 Mart 2023 Cuma günü düzenlediği basın toplantısında ettiği sözleriyle kendisinin ve partisinin siyasi yaşamını bitiren Meral Akşener’in önerimi değerlendirmesini, dikkate almasını isteyeceğim.

Yararına olur.

 

Belirtmeliyim ki…

Alparslan Türkeş Milliyetçilerinin topluma yerleştirdikleri bir yanlış var: Kendilerini “Türk Milliyetçisi” olarak tanımlıyorlar, tanımlatıyorlar!

 

Alparslan Türkeş Milliyetçisi olduğu için, Meral Akşener de kendisini “Türk Milliyetçisi” tanımlamış, tanımlatmıştır!

Alparslan Türkeş Milliyetçilerini de!..

Yani…

Bir yanlışın topluma yerleşmesinde, Meral Akşener de pay sahibidir!

 

Bu ülkenin, bu halkın Milliyetçisi yok mu?

Var.

Onlar, Atatürk Milliyetçiliğine sımsıkı sarılan, Atatürk Milliyetçiliğinin ne olduğunu ayrıntılarına kadar bilen Atatürkçülerdir!

 

Meral Akşener, Atatürk Milliyetçisi olsaydı, Türk Milliyetçilerinin, Alparslan Türkeş Milliyetçilerinin değil, Atatürk Milliyetçisi Atatürkçüler olduğunu bilirdi; siyasi yanlışlar, siyasi zikzaklar yapmazdı!

 

Ve…

8 Mart 2023 Çarşamba günlü “KILIÇDAROĞLU, AKŞENER’İ, VALLAHİ DE HİÇ TANIMAMIŞ!..” https://bakikarakol.com/kilicdaroglu-akseneri-vallahi-de-hic-tanimamis/ başlıklı yazımın ilk paragraflarında değindiğim, Zafer Partisi Genel Başkanı Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ’ın, Meral Akşener’le ilgili “Meral Akşener’in siyasal kampanyasını yöneten yönetici, seçimlerden bir ay önce Meral Akşener’in kendisini Ankara’ya çağırıp genel merkezde dinlenmeyen odaya götürüp ‘Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçiyoruz. Bana gerekçesini sorma’ dediğini, ben partiden ayrıldıktan sonra bana anlattı. ‘Bunu açıklarsanız inkar ederim’ dedi. Bir de şunu ekledi: ‘Ben bu açıklamayı İstanbul’da seçimlerden üç gün sonra yaptım ve Meral Akşener telefonla beni tehdit etti’ dedi. Meral Akşener de, ben de, bu kişinin kim olduğunu biliyoruz. Meral Akşener’in hiçbir tehdidinden korkma. Çık ve açıkla kardeşim. Türk halkına borçlusun.” sözleri bende “14 Mayıs 2023 sürecinde de, 2018’dekinin aynısını yapar mı?!” sorusunu yarattı; kaygılanmama, beklenti içine girmeme neden oldu!

Kafamda öyle bir sorunun, kaygının, beklentinin oluşması, Meral Akşener’in siyasi anlayışından kaynaklandığını söylemeliyim!

 

Meral Akşener, Tarihçi ve Atatürk Milliyetçisi olsaydı, bunu da anlardı!..

KILIÇDAROĞLU, AKŞENER’İ, VALLAHİ DE HİÇ TANIMAMIŞ!..

150 150 bakikarakol

24 Haziran 2018’de yapılan “Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimi”ni kast ederek, “Geçen seçimde neden seçim ikinci tura kalmadı? Meral Akşener son bir ayda çalışmalarını durdurdu. Kampanya başladığı zaman oyları yüzde 16’ydı. Yüzde 7’ye kadar düşmesine müsaade etti. Meral Akşener’in aldığı oy kadar oy alsaydı seçim ikinci tura kalırdı. Bilerek yapıldığını biliyorum” https://www.gercekgundem.com/siyaset/umit-ozdagdan-ilginc-iddialar-aksener-2018de-erdogani-cumhurbaskani-seciyoruz-gerekcesini-sorma-demis-409048 dedi, sürdürdü:

“Meral Akşener’in siyasal kampanyasını yöneten yönetici, seçimlerden bir ay önce Meral Akşener’in kendisini Ankara’ya çağırıp genel merkezde dinlenmeyen odaya götürüp ‘Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçiyoruz. Bana gerekçesini sorma’ dediğini, ben partiden ayrıldıktan sonra bana anlattı. ‘Bunu açıklarsanız inkar ederim’ dedi. Bir de şunu ekledi: ‘Ben bu açıklamayı İstanbul’da seçimlerden üç gün sonra yaptım ve Meral Akşener telefonla beni tehdit etti’ dedi. Meral Akşener de, ben de, bu kişinin kim olduğunu biliyoruz. Meral Akşener’in hiçbir tehdidinden korkma. Çık ve açıkla kardeşim. Türk halkına borçlusun.”

Bu sözleri 26 Ocak 2023’de söyleyen, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ.

“Çık açıkla” diye çağrı yaptığı, çıkıp açıkladı mı, daha bir sessizliğe mi gömüldü ve Meral Akşener’den ya da İyi Parti’den yalanlama veya başka içerikte bir açıklama yapıldı mı?

Bilmiyorum.

 

“Erdoğan, Akşener’in çok yakınıyla 1 saat 45 dakika süren bir görüşme yaptı. Geçtiğimiz Perşembe ya da cuma günü. Kim olduğunu söylemeyeceğim ama evinde. Yani anlatabiliyor muyum? Daha önce de bu kişiyle yapılıyordu görüşmeler. Burada yapılan görüşmede de Tayyip Erdoğan, -mealen söylüyorum- gidişattan memnun olmadığı Bahçeli’ye artık asla güvenmediğini, her an oradan bir kazık yiyeceğine inandığını, fakat genel olarak toplumda da oylarının düşmekte olduğunu fark ettiğini, bu nedenle yetkilerinin bir bölümünü yeni bir oluşumla parlamentoya devretmeye hazır olduğunu, ama bunun karşılığında kendisi ve 300-400 kişilik ekibi için dokunulmazlık istediğini söylemiş. Yani ters bir şey oldu. ‘Beni yargılamaya, arkadaşlarımı yargılamaya kalkmayacaksınız’ diyor. ‘Ben size kapıları açacağım, size iktidar vaat ediyorum’ diyor. İşin özlü aslında o. ‘Bazı yetkilerimi devrederim’den, şimdi ben anladığımı söyleyeyim: Bir tür parlamenter rejime geçip Cumhurbaşkanlığına sembolik olarak devam etmek, ama bir seçimi daha garantiye almak. Bunu da yapabileceğini gördüğü, anladığım kadarıyla İYİ Parti. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi çok palazlandı. Oy yok fakat devletin içine çok soktu. Aynı Cemaatte yaptığı hata gibi şimdi. MHP de beni kandırdı, diyebilir Tayyip Erdoğan.” https://t24.com.tr/haber/can-atakli-erdogan-aksener-in-cok-yakiniyla-gorustu-yetkilerinin-bir-bolumunu-parlamentoya-devretme-karsiliginda-ekibi-icin-dokunulmazlik-istedigini-ima-etmis,964339

Bu sözleri de 7 Temmuz 2021’de söyleyen Can Ataklı.

Sözlerle ilgili ne, neler oldu?

Bilmiyorum.

 

“Atamanın hukuka aykırı bir tarafı yok. Yargı yolu açıktı, kullanılmadı. ‘Koltuktan kalkmayacağım’ denildi, ben de siyasi irademi kullandım. 

Hani Fatih’in ünlü bir sözü var, ‘Ben padişahsam emrediyorum gel, ben padişah değilsem sen padişahsan gene gel otur.’ Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin İçişleri Bakanı’yım. Dolayısıyla o kurumun tüm odalarında oturup çalışma hakkım var. Onun için bir gece saat 03.30’da turizm sezonu geliyor, artı 1 Mayıs geliyor. Toplantı tertip ettim. Ayrıca tek başıma genel müdürle beraber gitmedim, bütün genel müdür yardımcılarını, daire başkanlarını toplayıp onlarla beraber çalıştım. Herhangi bir kapı kırma söz konusu olmadı, çünkü İçişleri Bakanı’yım, herhangi bir kapıyı kırmaya gerek yoktur, ihtiyacım yoktur. Talimatı veririm kapılar açılır, ama şimdi sorgulanmayan bir şey var, amir benim. İlgili arkadaşın amiri benim, verilen bir talimatı, benim verdiğim bir talimatı bir devlet memurunun uymamasını, koltuğunu işgal etmekte devam etmesine, direnmesini niye hiç kimse tartışmıyor? Ben bakanım istediğim yerde istediğim şekilde çalışırım. Herhangi bir kapı kırma olayı yoktur, talimat veririm kapı açılır. Ben bir siyasi tasarrufta bulundum, bir arkadaşımıza geçici görevlendirmeyle bir il’e görev verdim. Bir diğer arkadaşımızı da geçici görevlendirmeyle Emniyet Genel Müdürlüğü’ne getirdim. Bunun kanunsuz, hukuka aykırı bir tarafı yoktur. Hukukçulara danışarak yaptığım kanunun, Anayasa’nın bana tanıdığı bir haktı. Bir siyasi irade kullandım. Bu sabık arkadaşımız bu göreve gitmeyeceğini söyledi. Şimdi ben bakanım. Bu kanunsuz olduğuna inanılan bir işse, hukuk yolu, yargı yolu açıktı. Bu yol kullanılmadı. ‘Hayır, koltuktan kalkmıyorum’ denildi. Sebebini sorduğumda Sayın Cumhurbaşkanı’nın kendisini iki kez aradığını ve o koltukta oturmasını istediğini söyledi. Sayın Cumhurbaşkanı’nın makamına siyasi polemik konusu yapılması yönünde bir yola girilmişti, bunu uygun görmedim. Bu bir siyasi iradedir. Dediğim gibi kanuna ise uygundur.” https://www.milliyet.com.tr/siyaset/aksener-ben-bakanim-istedigimi-yaparim-5386005

8 Nisan 1997’deki bu sözlerin sahibi de, 54’üncü Refahyol Hükümeti’nin İçişleri Bakanı, Doğru Yol Partisi (DYP) Milletvekili, şimdi İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener.

5 Nisan 1997 günlü www.milliyet.com.tr’nin “Akşener’den gece darbesi” başlıklı haberini okumanız için  https://www.milliyet.com.tr/siyaset/aksenerden-gece-darbesi-5386197 linkini veriyorum.

 

https://www.facebook.com/watch/?v=1691374401139175 linkini de tıklayıp izlemenizde, başı siyah örtülü kadının, karşısındaki gözlüklü erkeğin elini öptüğünü göreceksiniz.

O kadın, Meral Akşener; elini öptüğü de, Milletvekili ve İçişleri Bakanı olduğu DYP’nin Genel Başkanı Tansu Çiller’in eşi Özer Çiller’dir.

Meral Akşener, “Abi” dediği Özel Çiller’in, annesinin cenazesinde.

 

Meral Akşener, 5 Mayıs 2018’de kurulan ve kuruluşunda yadsınamaz etkinlikte, ağır payı olduğu “Millet İttifakı”nın https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/millet-ittifaki-resmen-kuruldu-iste-detaylar-2389681/ 2 Mart 2023 Perşembe günkü toplantısında, kendisine ve partisi İyi Parti’ye bir anlamda “siyasi yaşam” veren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Millet İttifakı”nın “Cumhurbaşkanı adayı” olmasına karşı çıktı; konuyu, partisinin Genel İdare Kurulu’nda görüşmek istediğini, seçime “kazanacak aday”la gidilmesini, bu adayın, anketlerde önde çıkan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu veya Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş olduğunu dile grtirdi.

Toplantı, 6 Mart 2023 Pazartesi günü gene Saadet Partisi’nde yapılması kararıyla sonlandı.

Bir de bildir yayınlandı:

“Millet İttifakını oluşturan siyasi partilerin genel başkanları olarak 28. Dönem TBMM ve 13. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak Cumhurbaşkanı adayımız ve geçiş süreci yol haritası konusunda ortak bir anlayışa ulaşmış bulunuyoruz. Genel başkanların partilerinin yetkili kurullarını bilgilendirmeleri sonrası nihai açıklamayı 6 Mart 2023 tarihinde kamuoyu ile paylaşmak üzere Saadet Partisi’nin ev sahipliğinde tekrar bir araya geleceğiz.

Kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.” https://chp.org.tr/haberler/millet-ttifaki-aciklamasi-2-mart-2023—ankara

O da ne!..

Meral Akşener ertesi gün (3 Mart 2023 Cuma) parti Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi, açtı ağzını, yumdu gözünü; Millet İttifakı’na demediğini bırakmadı! https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mobi/meral-aksenerden-iki-isme-adaylik-cagrisi-636824h.htm

Neden?!

Bu tezcilik neyin nesiydi ve bu ne biçim siyasi etikti?!

CHP’li iki Büyükşehir Belediye Başkanına, kendisini halkın/milletin yerine koyarak, “Cumhurbaşkanı adayı olun” çağrısı yapmak da ne demek oluyordu?!

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının “Altılı Masadan kalk” https://www.gazeteduvar.com.tr/erdoganin-altili-masadan-kalk-cagrisina-iyi-partiden-yanit-ay-harika-ya-haber-1589655 çağrısı mı kulaklarında çınladı, yoksa biri, birileri mi anımsattı?!

 

Sorular çok, geçelim.

Çünkü bu “kağıttan kaplan”lığın ömrü 2,5 gün (6 Mart 2023 Pazartesi öğlenine kadar) sürdü.

Çünkü beklenin üstünde tepki aldı, istifalar peş peşe gelmeye başladı.

Siyasi yaşamdan silinip “Tarih olmaya” ramak kalmıştı.

Ki…

Araya “sokulanlar”ın aracılığıyla yumuşama başladı, akşam saatlerinde de “geri dönüş” gerçekleşti.

Gece yarısı açıklamasıyla “Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı” duyuruldu:

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu! 

https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/son-dakika-alti-lider-yeniden-bir-arada-kritik-toplanti-basliyor-7612538/

Yalnız bir gariplik vardı:

Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmada “11 Madde” diyordu, yazılı açıklamada “12 Madde” yer aldı! https://www.gercekgundem.com/siyaset/iste-kilicdaroglunun-acikladigi-12-maddelik-mutabakat-metni-414146

12’inci Madde sonradan mı eklenmişti?!

Meral Akşener’i hoşnut etmek için mi?!

İzlediğim kadarıyla, Meral Akşener hoşnut değildi!

Meral Akşener’in beninin derinliklerindekiler yüzünden okunabiliyordu!

Mimikleri, “güvenilmez”liğini sunuyor gibiydi!

 

Uzatmayayım…

Meral Akşener, dünya lideri “Kemal Atatürk Milliyetçisi” değildir, “Alparslan Türkeş Milliyetçisi”dir.

İkisi aynı değildir!

Türk halkı da, dünya halkları da biliyor.

 

“Alparslan Türkeş Milliyetçisi” Meral Akşener siyaseten cahildir, siyasi tutarsızdır, siyasi çelişkiler yığınıdır, siyasi yalancıdır, siyasi iftiracıdır, siyasi yanardönerdir, siyasi güvenilmezdir!

Meral Akşener’e güvenen yanar!

Özellikle Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çok dikkatli ve Yaşar Okuyan gibilerdeki “Meral Akşener dosyaları”na duyarlı olması gerekir!

Meral Akşener’in yanlışları, gene yanlışlar yapacağının işaretidir!

 

Ve ve…

Yazımı; dünkü (8 Mart 2023 Salı) CHP Grup toplantısında, “… Bugün çok kısa bir konuşma yapacağım. Grup kürsümüze, yani bu kürsüye veda etmek için bugün buradayım. Ne yalan söyleyeyim, bu satırları kaleme almak benim için de hiç kolay olmadı. Tüm yaşanmışlıklarımızı arkada bırakarak bu kürsüye veda etmek pek de kolay olmuyor. Bu salon, bu kürsü aslında benim evim. Sizler de benim yol arkadaşlarımsınız. Size son kez bu kürsüden bakmak istiyorum. Hoş geldiniz, şeref verdiniz, onur verdiniz.

Gerçekten umutluyum. Çünkü her gün Türkiye’de herkesin yenilenmiş gibi uyanacağı bir günü, bir dünyayı hayal ediyorum. Yelkenlerimizi hareket ettirecek rüzgarları düşünüyorum. Bize doğru uçan o özgür kuşları düşünüyorum. Bu deliliği hep birlikte yapacağız dostlarım. İyi Parti’nin Sayın Genel Başkanı Meral Akşener ile yapacağız bu deliliği. Çünkü Meral Akşener Hanım merttir. Büyük mücadeleler veriyor. Bu bilinsin istiyorum. Ana kucağını da çok iyi bilir, yeri geldiğinde masaya yumruk vurmasını da çok iyi bilir. Ona müteşekkir olduğumu bütün dostlarımın, arkadaşlarımın bilmesini isterim. İlk görüş ayrılığında bazı insanlar, bilakis kendisini hiç tanımayan bazı insanlar, söylenmemesi gereken şeyleri söylediler. Vallahi de hiç tanımamışsınız. Tanıyın. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim; hani ‘Gerekirse yumruğunu masaya vurur’ diyorum ya, bir de arada bir ülkücü damarı tutar. Büyük lokma yiyeceğiz, ama artık büyük laf etmeyeceğiz. Dostlarım bilsin ki öleceksek bu vatana olan aşkımızdan öleceğiz. Bir gün tüm bunlar geçecek; şafak, tatlı bir gülümsemeyle doğacak. Birbirimize bakacağız, kucaklayacağız. Başardık diyeceğiz, başardık. Ve gerçekten başardık. Hakkınızı helal edin dostlarım. Hadi bismillah.” https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/son-dakika-kemal-kilicdaroglu-bugun-veda-etmek-icin-buradayim-7613363/ sözlerini eden, grup toplantısı bitiminde gazetecilerin “CHP Genel Başkanlığı’ndan da çekilecek misiniz?” sorusuna, “Hayır, istifa etmeyeceğim” yanıtını veren Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Meral Akşener’i, vallahi de hiç tanımamışsınız. Tanıyın” diye seslenerek, bitirmek istiyorum…

“DEVLETİN EN TEMEL KOLONLARINI KESTİLER”!..

150 150 bakikarakol

Bugün ilk kez, şöyle bir şey yapacağım:

Partim CHP’mim ne yazık ki başındaki “adı lazım değil”in dünkü (28 Şubat 2023 Salı) grup konuşmasından https://chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-tbmm-chp-grup-toplantisinda-konustu-28-subat-2023 bazı tümce veya paragrafı irdeleyeceğim.

 

“… acılı günler yaşıyoruz, evet; yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz,  evet; ciddi sorunlarla karşı karşıyayız, evet…”

Katılıyorum.

“… ama hiçbir vatandaşımın, bu güzel coğrafyanın neresinde yaşarsa yaşasın hiçbir vatandaşımın umutsuzluğa kapılmasına gerek yok.”

İyi de, yaşananlar öyle ağır ki!

Buna, “yalnız bırakılma”yı, “acil gereksinimlerden yoksun kalma”yı eklersek; “umutsuzluzluğa kapılmama”nın kaçınılmaz olduğu/olacağı gerçeği ile karlılaşırız.

Güzel bir ülkeyiz, güzel insanlarımız var.”

Doğru.

Bazen yanlış tercihler nedeniyle ülke krizlere girebiliyor, bugün yaşadığımız gibi derin bunalımların içine milyonlar sürüklenebiliyor.”

Bu da doğru…

Ama…

Aması var.

Yanlış seçenekler (tercihler) “bazen” değil, neredeyse hep var ve yaratığı sonuçlar “… girebiliyor”, “… sürüklenebiliyor” biçiminde değil, “giriyor”, “sürükleniyor” biçiminde sunulmalı.

“Ama kısa sürede toparlanmak, kucaklaşmak hepimizin görevi.”

Hepten katılıyorum.

“Millet olarak güçlüyüz, hasletlerimiz var millet olarak, bunu hiç unutmadık. Birimizin burnu kanasa, kimliğine, inancına, yaşam tarzına bakmadan hemen yanına koşuyoruz. Dolayısıyla siyaset kurumunun ayrıştırıcı yönü milletimizde yok. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim en büyük güvencemiz. Beraber olmayı, birlikte olmayı, birlikte mücadele etmeyi, vatandaşımızın, halkımızın, milletimizin bu feraseti; onlara güveniyoruz, vatandaşımıza güveniyoruz.”

Paragrafta katılmadıklarım:

“Hasletlerimiz” yerine, neden “yaradılışımızdan gelen özelliklerimiz” veya “huyumuz” sözcüklerimiz kullanılmıyor?!

“Anlayış, seziş, sezgi” sözcükleri yerine neden “feraset”i sözcüğü?!

Nedir bu Arapça sözcüklerine ilgi, onları kullanma yarışı?!

Aynı davranış neden kendi dilimiz, güzel Türkçe’miz için yok?!

“… siyaset kurumunun ayrıştırıcı yönü milletimizde yok” diyemeyiz; yarı yarıya olmasa da, yarıya yakın var!

Bu gerçek ötelenemez!

Günümüz Türkiye’sinde, siyasetçinin, halka güvendiği kadar, halk, siyasetçisine –ne acıdır ki- güvenmiyor!

Nedenleri belli.

“Deprem dolayısıyla (…) AFAD’ın ve Kızılay’ın çalışanlarına -yöneticileri değil, buraya parantez açayım yöneticileri değil- fedakarca çalışan bu iki kurumun bütün personeline yürekten teşekkür ederim.”

AFAD ve Kızılay yöneticilerine teşekkür edilmemesini alkışlıyorum.

“Güvenlik güçlerimiz… Zamanında askeri indirmediler, yeteri kadar indirmediler ve bu büyük felaketin bir anlamda sorumlusu oldular.”

Birileri kızsa da, dile getirilmesi yerinde.

“… bir felaket gününde, yaşadığımız bir felaket ortamında nasıl olur da Cumhuriyet’le yaşıt olan bir kurum, Cumhuriyet’in en değerli kurumlarından birisi olan Kızılay çadır satar, çadır ticareti yapar?”

Aynı görüşteyim.

“Buradan Kızılay yetkililerine sesleniyorum: Kardeşim, deponuzda kaç çadır varsa, eğer varsa satılmadık kaç çadırınız kaldıysa, getirin kardeşim, hepsini alacağız ve deprem bölgesine göndereceğiz. Hepsini alacağız… Bir yardım kuruluşunun ticarethaneye dönüşmesi ne demektir …?”

“Yardım kuruluşu” sözcükleriyle tanımlanan Kızılay’ın “ticarethane”ye dönüşmesine çok haklı olarak karşı çıkacaksınız, tepki göstereceksiniz, sonra da “Getir kardeşim hepsini alacağız” diyeceksiniz, sipariş vereceksiniz!

Koca bir çelişki!

“… deniyor ki, iktidar depreme hazırlıksız yakalandı. Şimdi bunu söyleyenler aslında devletin ne olduğunu bilmiyorlar. Devlet dediğiniz kurum, bütün risklere önceden hazırlık yapan kurumdur. Ordumuz niye vardır? Bir savaş çıkarsa ordu harekete geçecek. Savaş çıkmazsa hiç bir sorunumuz yok ama ordu savaş karşısında her anda hazırdır. Devlet, hastaneleri niye yapar? Bir hasta çıktığı zaman baksın diye. Hiç hasta gelmese hastaneler gene orada duracak. Dolayısıyla devlet bütün risklere karşı hazırlık yapmak zorundadır. Bu iktidar, yani enkazın altında kalan bu iktidar, deprem konusunda efendim tahminleri yanlış olmuş. Neymiş?.. İstanbul’da bekliyorlarmış, Kahramanmaraş merkezli çıkmış. Hayatımda bu kadar devlet geleneğinden uzak, devlet söyleminden uzak ve devleti tanımayan bir iktidarı ilk kez görüyorum. (…) Devlet dediğiniz kurum, bütün risklere karşı önceden hazırlığını yapan kurumdur. O nedenle devlette liyakat esastır diyoruz.”

Hepsine katılıyorum.

“Ne yapacağımızı bilmiyoruz, şimdi öğreniyoruz…”

Ne iktidarın, ne muhalefetin, ne hiç kimsenin, hiçbir biçimde böyle bir gerekçesi olamaz!

Hayır efendim. (…) herkes ama herkes, söylenmesi gereken her şeyi söylemiş… Yani yeni bir şey keşfetmeye gerek yok. Akıl bir, mantık bir, bilim bir; fay hattı var; her şey söylenmiş, hangi önlemlerin alınması gerektiği konusuna her şeyin altı çizilmiş.” biçiminde özetlediğim tepkiye içtenlikle katılıyorum.

“Bilmeyenler kim? Devleti yönetenler. Devleti yönetenlerin bunlardan hiç haberi bile yok. (…) Gidin üniversitelere dünya kadar görürsünüz orada. Açın bilim dergilerini, orada dünya kadar görürsünüz. (…) Devletin kolonlarını kestiler. Bir daha söylüyorum; bu iktidar sağlıklı saat gibi çalışan bir devletin en temel kolonlarını kesti, en temel kolonlarını kestiler. Liyakat dediğimiz kavram devlet için önemlidir; işi ehline vermek hem bütün inançlarda hem bütün demokrasilerde temel bir kuraldır. Devletin direği adalettir, adaleti çürüttüler, kalmadı bir şey. Devletin kolonlarını keserseniz işte Kahramanmaraş’ta olduğu gibi, Adıyaman’da olduğu gibi, Hatay’da olduğu gibi bir tabloya mahkum olursunuz. Devletin kolonlarını kestiler, en yetkin insanları kapının önüne koydular, devlette liyakati değil sadakati esas aldılar, aksi düşünceyi mahkûm ettiler, farklı düşüncelere kulaklarını kapattılar… Devlet o kadar sağlıklı işliyordu ki, hangi bölgede kaç şiddetinde deprem olacağı yazılmış zaten, çizilmiş zaten, söylenmiş zaten; kaç kişilik bir can kaybının olacağı da söylenmiş, yazılmış, çizilmiş… Devletin geleneklerinde bunların tamamı var, arşivlerinde bunların tamamı var ama devleti yönetenler nerde?..”

Her sözcük, her tümce acı gerçekleri dile getiriyor.

Sağlıklı işleyen bir devlet yapımız vardı!

Ama…

“Devletin en temel kolonlarını kestiler”!

Bu tümceyi müthiş beğendim, tuttum; yazımın başlığı yapacağım.

“Onlar için 1 kişi, 5000 kişi, 50.000 kişi ölmüş hiç önemli değil. Bakmayın ağladıklarına, ağlamıyorlar.”

Benim de izlenimim o yönde!

“Nasıl bir devlet yönetimidir bu? Nasıl bir çürümüşlüktür bu? Nasıl her şeyi parayla gören bir anlayıştır bu? Anlamakta zorlanıyorum.” 

Ben de!..

“Halkına kastetmenin helalliği olmaz. Kastettiniz siz, bilerek yaptınız. Bunlar olmasaydı bilmiyorsunuz diyecektim, AFAD’ın raporları olmasaydı bilmiyorsunuz diyecektim; üniversite hocalarının raporları, bilimsel makaleleri olmasaydı bilmiyordunuz diyecektim; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin defalarca çıkardığı, yayınladığı deprem araştırma raporları olmasaydı bilmiyordunuz diyecektim. Biliyordunuz, kastettiniz, 50 bine yakın yurttaşımızın ölümüne neden oldunuz…”

Müthiş sav, ağır suçlama!

“Yüce Divan”lık!

 

Uzatmayacağım.

 

Bu yaşananların, ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nden kaynaklandığına ve depremlerle ortaya çıkan, çok net biçimde görülen “Yerel Yönetim”lerin önemine, Millet İttifakı’nın hazırlayacağı “Anayasa”da ayrıntılı yer verileceğine değinilmemiş!

Değinilmeliydi!

Dünya lideri Kemal Atatürk’ümüzün, yerel yönetimleriyle ilgili düşüncelerinden etkin yararlanılabilir.

Yararlanılmalı…

CIA, ANKARA BÜRO ŞEFİ PAUL HENZE’NİN 2006’DA BEYAZ SARAY’A YAZDIĞI RAPOR!..

150 150 bakikarakol

6 Şubat 2023 Pazartesi Kahramanmaraş ve 20 Şubat 2023 Pazartesi Hatay odaklı depremler on binlerce canımızı aldı, on binlerce canımızı yaraladı, on binlerce binamızı yıktı, on ilimizi yerle bir etti; yediden yetmişe hepimizi üzdü, hepimizi gözü yaşlı bıraktı!

 

Devlet işlerini yapmak ve yaptırmakla görevli kadrolar hazırlıksızdı; tümü, deprem öncesi, deprem sonrası çok geç, çok yetersiz kaldı!

Tamamı çöktü!

Ve…

Ne yazık, ne acıdır ki, söylemleriyle “ayrıştırıcı”, “kırıcı” oldular!

 

Olanları, yaşananları uzun uzun anlamayacağım çünkü hepsini biliyor, olacakları öngörebiliyorsunuz.

 

Geç kalmışlığın, geç “müdahale”nin, beceriksizliğin; hala insanların çadırsız olmalarının, dışarda soğuk havada gezinerek/zıplayarak ısınmaya çalışmalarının; aç, susuz kaldıklarının; seyyar tuvalet sıkıntısı çekmelerinin; sağlık hizmetlerinden yoksun kalmalarının; yardımların sağlıklı dağıtılamamasının; kayıtların düzenli tutulmamasının; ağır hasarlı binalara “hasarsız raporu” verilmesinin vb tek nedeni, tek sorumlusu, “ucube” sözcüğü ile de anılan “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”dir!

 

İkileme düşmeden, tezden kurtulmamız gereken bu “ucube sistem”in özde gerçek sahibi; ülkemizin, halkımızın ve ülkelerin, halkların; kısacası, insanın ve insanlığın düşmanı emperyalizm ve emperyalizmin ağa babalarından USA yani ABD ile ABD’nin de patronu Birleşik Krallık yani İngiltere’dir!

 

Emperyalist İngiltere ve ABD’nin, ülkemize, halkımıza kini, öfkesi Çanakkale Savaşları’ndan başlar, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızla sürer!

 

Dünyada ilk ve tek ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistem”lerini bize dayatarak ve siyasi muhalefetin, Demokratik Kitle Örgütleri’nin de halkoylamasında halka anlatamamaları sonucu yüzde 49 küsur oy çıkmasını; Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK’nın) “mühürsüz oyları, mühürsüz zarfları geçerli sayması kararı”yla zar zor yüzde 51 küsurla kabul edildiğinin açıklanmasını sağladılar!

Böylece…

“Geçmişteki yenilgileri”nin intikamını aldılar!

Kanıtı, düşmanbaşlarından emperyalist ABD’nin dış istihbarat yapılanması CIA’nin, “Paul Henze” adlı Ankara Büro Şefi’nin, 2006’da, Beyaz Saray’a yazdığı raporu!

 Henze, raporunda aynen şunları yazıyor:

 

“Türkiye’nin bu şekliyle Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olmalıyız.

Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar.

Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis, Meclisi ikna ettiğimizde Ordu, Ordu’yu ikna ettiğimizde Yargı karşımıza çıkabiliyor.

Eğer Amerikan çıkarı, Türkiye’de bir federe kurulması ise mutlaka ve öncelikle, YARGI, ORDU, MECLİS VE HÜKÜMET’i tek elde toplayan BAŞKANLIK REJİMİ’ne geçilmelidir.

Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır.

Eğer o bir kişi, Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak AMERİKA için sorun olmaz.”

 

(Bu raporu, katıldığı televizyon programlarında gündemine taşıyan, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD’nin) şimdiki “Genel Başkan”ı, partim CHP’min, Konya eski Milletvekili Hüsnü Bozkurt’a teşekkür ediyorum.)

 

Her şeyi oldukça net biçimde açıklayan raporu yorumlamaya gerek yok; yeter ki, okuyup anlayalım, anlatalım, duyarlı olalım, gereğini yapalım, tezden defterini dürelim, “Demokratik, Laik Parlamenter Sistem”imize dönelim!

Sistemimizi özledik!

Hem de çok!..