DIŞARIDA DOLAŞMAYI DEĞİL, EVDE “VAKİT” GEÇİRMEYİ SEVEN “AHKAM KESEN” SÖZDE EDEBİYATÇI, YAZAR!..

  • 0
150 150 bakikarakol

Çok fazla pişmanlığın olmadığı bir yaşam (hayat) geçirmiş.

Ciddi hataları olmamış.

Elbette yanlışlar (hatalar) yapmış; ama bunlardan çabuk dönmeyi bilmiş.

İnançlı biriymiş.

Yaşamı boyunca, Allah‘ın, onu hep koruduğunu, kolladığını hissetmiş.

Sağlıklı bedeni varmış.

Şanslıymış ki, büyük yoksulluğun ne olduğunu görmüş.

 

Asker babanın kızıymış.

İkinci Dünya Savaşı’nın (Harbi’nin) ortasında çadırda doğmuş.

Çocukluğu, 1950’lerde Doğu’da geçmiş.

O zaman çok büyük yoksulluk varmış.

Evlerinde mum bile olmadığı için, kışın ortasında ödevlerini elektrik direğinin altında yapan arkadaşları varmış.

 

“O yoksul Türkiye’den bugünlere geldik, çok şükür. Hızlı bir ekonomik dönüşüm yaşadık. O kadar hızlı olması da beni korkutuyor. Talepler arttı, kıymet bilinmiyor. Zenginlik ve fakirlik hep vardı ama zenginle fakir arasındaki uçurum bu kadar derin değildi. Zenginler varlıklarını teşhir etmezlerdi. Örneğin, biz dışarıda ekmek bile yemezdik, insanların canı ister diye. Şimdi sergiliyorlar zenginliklerini. Bir de tabii koşullar da eskisi gibi değil. Türkiye’nin karnı doydu. Tokuz, çok şükür” diyor.

 

Evlerine çamaşıra gelen teyze, çocukları açlıktan ağladığında, sussunlar diye dövermiş.

 

“Çok şükür, bugün artık açlıktan ziyade açgözlülük var. Açlık görecelidir, mutlak açlık, alınması gereken günlük besinden mahrum olmaktır. Ben gerçek açlığın ne demek olduğunu bizzat yaşadım, gördüm. O yüzden, siyasi bir söylem olarak açlık Türkiye’nin bugünkü koşullarında inandırıcı gelmiyor. Bir de, bizler komşumuz açken tok uyuyamayan insanlarız. Bizde acından ölen kimse olmaz” da diyor.

 

Ve döktürüyor:

“Komşunuz açken tok uyuyabilir misiniz? Uyuyabiliyorsanız mesele yok. Uyuyamıyorsanız, aç, hasta insanlar kapınıza gelmişlerse, almamazlık yapamazsınız. Bakmayın siz ülkeye alındılar diye ‘kızanlar’ da iş başa düştüğünde insanları ortada bırakmazlar. Mesele muhalefet olsun. Yalnız şunu söylemeliyim: Göç hadisesini ağzımıza yüzümüze bulaştırmadan çok dikkatli yönetmek zorundayız. Meşhur sözdür: ‘Hayrı uzatma, şerre dönüşür. Şikayetler artar, düşmanlıklar oluşur’ filan.

İşin başından misafirlik koşullarını, süreci, aldı-verdiyi kağıda dökmek lazım ki, sonradan kimse küsmesin, mızıkçılık da etmesin.”

 

Şu sözler de onun:

“Çok dışarı çıkmadığım için evde vakit geçiriyorum. Dolaşmayı seven biri değilim, zaman ziyanı gibi gelir. Zaman kavramı benim için önemli. Bir şeyi yaparken neyi kaçırıyorum diye düşünerek yaşadığım için vaktimi en doğru şekilde kullanmaya çalışıyorum. Saniyeler bile kıymetli. Değerini bilerek yaşamalıyız.”

 

Bu, baştan aşağı çelişkilerle, gerçekleri çarpıtmakla dolu sözler, “düşünmeyen”, “düşünmeden yaşayan”, “düşünmeden konuşan” bir cahile ait!

 

O cahil açlığı görmekle, yaşamakarıştıran sözde edebiyatçı, yazar Alev Alatlı!

 

Alatlı, alıntıladığım bu çelişkiler, çarpıtmalar yığını sözleri, Türk basının değil, iktidarın amiral gemisi Sabah Gazetesi’nde dün tepeden “Edebiyatçı Alev Alatlı: CHP sol bir parti değil elitist muhafazakar partidir” başlığıyla yayınlanan Tuba Kalkıç imzalı söyleşide https://www.sabah.com.tr/yazarlar/gunaydin/tuba-kalcik/2021/09/06/edebiyatci-alev-alatli-chp-sol-bir-parti-degil-elitist-muhafazakar-partidir etmiş.

 

Uzatmayayım.

 

Yazımı Yoksa Alev Alatlı, “Karnım doydu, tokum çok şükür” mü demek istiyor?!. ironisiyle bitireyim…

  • 0

Yorum Yaz

Email adresiniz paylaşılmayacak.