Posts By :

bakikarakol

İKİNCİ “YETMEZ AMA EVET” SÜRECİ VE KOŞA KOŞA İLK GİDECEK!..

150 150 bakikarakol

Dün 159 öğrencisinin gözlem altına alındığı İstanbul Boğaziçi Üniversitesi’ndeki olanlar, https://www.t24.com.tr/haber/bogazici-universitesi-ne-polis-girdi-ogrenciler-eyleme-basladi,930403 asker-sivil darbelerinin 3 yıl öncesi süreçte yaşananların hemen hemen aynısı!
Hiç hoş değil!

Aynı günün, aynı saatlerinde AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, “kabine” toplantısı bitiminde açıklamalarda bulundu.
Değindiği konulardan birini şöyle dile getirdi:
“Esasen sorunların kaynağının 1960’tan beri hep darbeciler tarafından yapılan anayasalar olduğu açıktır. Ne kadar değiştirirsek değiştirelim bu vesayet izini silmek mümkün olmuyor.
Meclis’te sandalye sayılarına bakmadan tüm partilerden eşit temsilci ile başlatılan çalışmalar CHP’nin süreci tıkaması ve uzlaşmaz tutumu sebebiyle maalesef sonuca ulaşamamıştı. Ülkemizin bu önemli fırsatı kaçırmış olmasından dolayı üzüntülüyüz.
Belki de şimdi Türkiye’nin yeni bir anayasayı tartışma vakti gelmiştir. Anayasa çalışması gizli saklı mahfillerde terör örgütü ile irtibatlı kesimlerin gölgesinde ülkesi ile zihni kalbi bağlantısı kopuk isimlerle yürütülebilecek bir iş değildir.
Bu çalışmanın milletin gözü önünde ve onun temsilcilerinin tamamının katılımıyla şeffaf bir şekilde gerçekleştirilmesi ortaya çıkan metnin de mutlaka milletin takdirine sunulması gerekir.
Cumhur İttifakı’ndaki ortağımızla bu konuda bir anlayış birliğine varmamız halinde önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz.” https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/son-dakika-kabine-toplantisi-sonrasi-cumhurbaskani-erdogan-aciklama-yapiyor-6238670/

Hemen; üç (AKP, MHP, BBP) ortaklı Cumhur İttifakı’nın en etkilisi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 22 Ocak 2020 Cuma günlü yazılı açıklamasında “Cumhur İttifakı’nın gayesi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kalıcı ve köklü hale gelmesi için ihtiyaç duyulan reformları, yasal düzenlemeleri, sosyal ve ekonomik iyileştirmeleri hayata geçirmektir” http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4759/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_Bahceli__nin___Erken_Secim_ve_Guclendirilmis_Parlamenter_Sistem_Tartisma.html dediğini, arkasından AKP Genel Başkanı “yeni anayasa” açıklamasının bana, 12 Eylül 2010 günkü halkoylamasıyla noktalanan “Yetmez ama EVET” sürecini, o süreçteki “yetmez ama evetçiler”i anımsattığını belirteyim.

İkinci “Yetmez ama evet” sürecinin başlayacağını, ilkindeki sonucun benzerinin alınacağını olası görmüyorum.
AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının yanıldığını ve yanıltıldığını söylemeliyim.

Benim beklediğim “yeni anayasa” vardı ama bu değildi.
İleride yazacağım.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun dün “Yeterince batırdınız ve berbat ettiniz, ekonomik göstergelerimiz 15 yıl geriye gitti” https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/davutoglundan-erdogana-yeterince-batirdiniz-ve-berbat-ettiniz-6238466/ sözcüklerle yerdiği AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, “yeni anayasa” açıklamasından birkaç saat önce partisinin Adana, Antalya, Bursa, Muğla il kongrelerine canlı bağlantı gerçekleştirerek “Çok net söylüyorum: Biz parti olarak, mevcut CHP yönetiminden gayet memnunuz. Her hafta bir pot kıran bu CHP Genel Başkanı’ndan da memnunuz. Endişemiz ülkemiz adına. Bizim sıkıntımız demokrasimiz, Türk siyaseti adınadır. Kendi siyasetimiz adına mumla arasak bulamayacağımız bir rakiple karşı karşıyayız” https://www.internethaber.com/erdogandan-chpdeki-istifalara-sert-tepki-yuzsuzluktur-piskinliktir-siyasi-arsizliktir-2160373h.htm diye konuştu.

Haksız mıydı?!

Bir siyasinin asla ağzından çıkmaması gereken “Sevgili vatandaşlarım; ben sizin oyunuza değil, ben sizin sorunlarınıza talibim” sözünü eden “adı lazım değil”in 26 Ocak 2021 Salı günkü grup konuşması içinde geçen şu tümceleri okuduğunuzda, “Haksız mıydı?!” sorusunu sormakta ne kadar haklı olduğumu siz de kabul edeceksiniz:
“Şu soruyu Ak Parti’ye oy veren her vatandaşımın, hatta il başkanlarının, ilçe başkanlarının, belde başkanlarının da sormasını isterim: Ak Parti ne yapmak istedi de Cumhuriyet Halk Partisi engel oldu? Ne yapmak istedi de biz engel olduk? Bir kanun çıkaracaktı da biz mi engel olduk? Bir kararname çıkaracaktı da biz mi engel olduk? Bir genelge çıkaracaktı da biz mi engel oldu? Bir vali tayin edilecekti de biz mi engel olduk? Biz neye engel olduk? Ve neden en insafsız şekilde, hakaret boyutuna varan ölçülerde biz eleştiriliyoruz? Neden? Niye eleştiriliyoruz?
Ha ‘Şu kanunu çıkaracaktık, esnafın faiz borçlarını sıfırlayacaktık, CHP engel oldu’ diyorsanız ve engel olduysak, bizi eleştirin. Eyvallah. Bizi niye eleştiriyorsunuz? Bir haklı gerekçe ortaya koyun. ‘Efendim tarihte bilmem ne oldu?’ Tarihte olmuşsa olmuş kardeşim. Sen geleceğe bak ya, geleceğe bak. Geleceği inşa edeceksin. Vatandaş sana görevi niye verdi? Geleceği inşa et, huzurlu bir ülke inşa et diye. Ama ‘geçmişten ders al’ diyor.
19 yıldır yönetiyorsun. 19 yıl çarpı 365 gün; tek hedef var Cumhuriyet Halk Partisi. Ne yaptı arkadaş yahu? Bir şey yaptık yalnız, onu söyleyeyim. Hatalarını açıkladık tek tek, yolsuzluklarını açıkladık tek tek. Saraylarda oturdular, vatandaş çöpten yiyecek toplarken, bunu eleştirdik. Bu bizim hakkımız yahu. O vatandaşın hakkını kim savunacak arkadaşlar? Ağızını açsa, hapse atıyorsunuz zaten. Müsaade edin de hapsi biz göze alalım, biz eleştirelim sizi ve eleştiriyoruz.
Bir daha soruyorum, Ak Parti’ye oy veren bütün kardeşlerime soruyorum: 19 yıldır oy verip iktidar yaptığınız partinin yapmak istediği bir şeyi, önemli bir şeyi biz ne zaman, nerede engelledik? Yok böyle bir şey. Yok böyle bir şey.
Peki, 19 yıldır tek başına iktidardalar mı? Evet. İstedikleri kanunu çıkarıyorlar mı? Çıkarıyorlar. Hatta sabah getirdikleri kanun, bakıyorlar yanlış; öğleden sonra değiştiriyorlar. Bu da var. Biz uyarıyoruz, her yerde uyarıyoruz. Kim adına? Millet adına uyarıyoruz. ‘Yanlış yapıyorsunuz’ diyoruz. Bizi eleştiriyorlar. Eleştirebilirler ama biz haklıyız, sonuna kadar haklıyız. Biz bunu yapıyoruz. İstedikleri kararnameyi çıkarıyorlar mı? Çıkarıyorlar. Bakın Resmi Gazete’ye, her gün Cumhurbaşkanlığı kararnameleri çıkar. Biz mi engel oluyoruz ‘Aman şu kararnameyi çıkarma’ diye? Hayır, çıkarıyorlar istediği gibi. İstediği valiyi atıyor mu? Evet. İstediği kaymakamı? Evet, İstediği milli eğitim müdürünü? Evet. Her alanda istediğini atıyor mu bürokraside? Atıyor, yetkisi var. Bakın Resmi Gazete’ye veya bakanların aldığı kararlara; bir sürü adam sağa atanır, sola atanır vesaire, hepsi yapılıyor. Biz mi engeliz buna? Hayır. Varsa bir yanlış söylüyoruz. İstedikleri kişiye, istediği ihaleyi veriyorlar mı? Veriyorlar. Biz insafsızca milletin iliğini sömürerek 5’li çeteye verilen garantileri ve ihaleleri eleştiriyor muyuz? Eleştiriyoruz. Kim adına? Tüyü bitmemiş yetim adına eleştiriyoruz. Tüyü bitmemiş yetim adına, onunu adına eleştiriyoruz.
Vatandaştan vergi toplayacaksın, götüreceksin bir avuç kişiye vereceksin. Bir avuç beslemeye vereceksin. Biz buna itiraz ediyoruz. Ak Parti’ye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim. Bizim bu itirazımız haksızsa, ‘Bırak yahu. Ne olacak yani? 83 milyon, bir avuç kişiye çalışsın’ diyorsan, bana açıkça söyle. Ben de seni tanıyayım. Ama senin böyle söylemeyeceğini ben de biliyorum. Dolayısıyla bizim eleştirimiz haklı.” https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-tbmm-chp-grup-toplantisinda-konustu-26-ocak-2021?q=

Bir de ağlasaydı!
Ağlamıyor ama ağlamış kadar yakarıyor!
Ve…
Bu sözlerin sahibi, dünya lideri Kemal Atatürk’ün partisinin başında!

Görün bakın, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı, ikinci “Yetmez ama evet” sürecini başlatsın, Cumhur İttifakı ortaklarından önce bu –Soros Vakfı’nın Türkiye kurucularından- “adı lazım değil” koşa koşa gidecek!

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı bunu bildiği için hoşnutluğunu, memnuniyetini dile getiriyor!..

TEĞMEN ÇELEBİ!.. “ÖZDE ATATÜRKÇÜ” OLSAYDIN, KENDİ KENDİNİ BİTİRMEZDİN!..

150 150 bakikarakol

Sana “Milletvekili Mehmet Ali Çelebi” adınla değil, o “sevdiğimiz” adınla sesleneceğim:

Teğmen Çelebi!
Sen daha anan karnına düşmeden 5 yıl 4 ay 23 gün önce, yani 42 yıl önce bugün (1 Şubat 1979) bu ulusun, Uğur Mumcu ve Uğur Mumcu gibi “basın şehidi, yüz akı”, dünyanın saygın gazetecisi, Genel Yayın Yönetmeni ve yazarı Abdi İpekçi, İstanbul’da, evinin çok yakınında, arabasının içinde katledildi!
Saygıyla, özlemle anıyorum.
Işıklar içinde uyusun.
Niye katledildi?
Kim, kimler katletti, katlettirdi?!
Hiç düşündün mü?!

O yıllar, karanlık yıllardı!
Ülkede iç savaş yaşanıyordu!
Kardeş kardeşi vuruyor, öldürüyor, yaralıyordu!
“Neden?! Kim, kimler yapıyor, yaptırıyordu?” diye hiç düşündün mü?!
Sorguladın mı?!
Araştırdın mı?!

Abdi İpekçi, Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı gazetenin 1’inci sayfasının sağ altında, “DURUM” köşesinde, ülkenin içinde bulunduğu ve bulunacağı durumu yazardı; gerçeklere değinirdi, gerçekleri dile getirirdi.
Korkmadı!
Bir gün namlunun kendine tutulacağını, bıçağın bedenine saplanacağını biliyordu!
Gene korkmadı!
Yazdı, yazdı, yazdı…
Karanlık ellere, karanlık odaklara, karanlık yerlere dikkatleri çekti!
Sağ-sol ayrımına gitmeden siyasi partilerin genel başkanlarıyla görüştü, söyleşiler gerçekleştirdi!
“Türkiye’nin düşmanları”na odaklandı, onları işaret etti!

“Türkiye’nin düşmanları” kimler miydi?!

Mehmet Akif’in “… tek dişi kalmış canavar” dediği emperyalistlerdi!

Başı da, yaklaşık yüz yıl öncesine kadar kendini “topraklarında güneş batmayan imparatorluk” diye tanımlayan, tanıtan Britanya İmparatorluğu yani “İngiltere” çekiyordu!

İngiltere öyle bir düşmandı ki!..
Türkiye’ye, Türk halkına, İslam Dini’ne, Türk halkının atası dünya lideri Kemal Atatürk’e, O’nun devrim ve ilkelerine, O’nun Cumhuriyet Halk Partisi’ne kinli, öfkeli, azılı, kalleş, rezil düşmandı!

Dünya imparatoru ya!
Çanakkale’de, Anadolu’da yenilgilerinin, Lozan’da vermek zorunda kaldıklarını geri almanın derdindeydi!
NATO bünyesinde oluşturduğu “Gladyo”nun “Türkiye ayağı”nı hızlı biçimde “aktif” hale getirdi!
İşe, dünya lideri Kemal Atatürk son yıllarını yaşarken başladı!
Toplum hazır değilken “Çok partili sistem”i yaşama geçirtti!
Görünürde, İnönü ve CHP idi!
Değildi!
Geride “İngiltere” idi!
İç kargaşaların, askeri darbelerin, 24 Ocak Ekonomik Kararları’nın vb gerisinde “azılı baş düşman İngiltere vardı!..

Her askeri darbe öncesinde iç kavgalar çıkarttı!
Amaç, darbeye altyapı yaratmak, halka “Aman ordu gelsin, yönetime el koysun” dedirtmekti!
Planladığı gibi oldu!
Akan kanlar üzerinden üç darbeyi de yaptırdı!
Anayasa’yı, yasaları değiştirdi!
Ekonomik kararları aldırdı!
Kendilerine, askeri, siyasi, ekonomi ağırlıklı her alanla bağımlı, aydınlıktan, çağdaşlıktan, laiklikten uzaklaşmış, dinci gerici tarikat ve cemaatlerin cirit attığı, bölge ülkelerine hiçbir biçimde örnek olmayacak bir “Türkiye” ve “Türk halkı” var etme peşindeydi!

Bunun için, 42 yıl önce bugün Abdi İpekçi, sonraki yıllarda da Abdi İpekçi binlerce “yurtseverimiz”i katlettiler!
Hepsini özlemle, saygıyla anıyorum.
Hepsi de ışıklar içinde uyusun.

Teğmen Çelebi!
Özetlemeye çalıştıklarımın ayrıntılarını ve dünya lideri Kemal Atatürk’ü, O’nun devrimlerini, ilkelerini, O’nun CHP’sini azıcık bilseydin;
* Partim CHP’mi, bugünkü “Soroscu” baş ve o başın yönetimiyle karıştırmazdın, ayrı tutmayı becerirdin!
* FETÖ’cü kumpaslarla haksızca yargılanınca seni savunan, senin cezaevinde nikahına gelen, nikah şahitliğini yapan, CHP Parti Meclisi Üyeliği’ne taşıyan, 2018 Milletvekili Genel Seçimlerinde CHP’den İzmir Milletvekili seçilmeni sağlayan, üç gün önceki istifa açıklamanda
https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/son-dakika-uc-milletvekili-chpden-istifa-etti-6234599/ –CHP ile karıştırma yanlışına düşmene karşın- çok haklı olarak yerdiğin “adı lazım değil”i tanırdın!
* CHP’den istifa etmezdin, parti içinde savaşını verirdin, o “adı lazım değil”in ve “devşirme ekibi”nin gerçek yüzünü ortaya çıkarırdın, partiden gitmelerine çalışırdın!
* Hele de, “Bankamatik Milletvekili” Deniz Baykal’ın parlattığı “Muharrem İnce” adlı “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban”, Atatürkçülüğü ve CHP’liği tartışı götürenin peşine takılmazdın!
* Dünya lideri Kemal Atatürk’ün, dinci ve İngiliz yanlısı olduğunu bildiği Fevzi Çakmak’ı neden yanında tuttuğunu, Genelkurmay Başkanlığı yapmasına izin verdiğini kavrardın!
* Dünya lideri Kemal Atatürk’ün, iç düşmanları korkutan, ciddi önlemlere iten “en büyük devrimi”nin ayırtına (farkına) varırdın!

Teğmen Çelebi!
Yazılacak daha çok!
Kırıntı da kalsa, “Teğmen Çelebi sevgimiz” engelliyor!
Kimin, kimlerin hizmetine girdiğini, büyük yanlış yaptığını yaşayarak öğreneceksin!
Pişman olacaksın!
Utanacaksın!
Ve…
“Özde Atatürkçü” olsaydın, kendi kendini bitirmezdin!..

İYİ PARTİ MİLLETVEKİLİ ÇELİK, DEVLET BAHÇELİ’NİN 12 EYLÜL ÖNCESİNİ SORGULADI, “HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNACAĞIM” DEDİ…

150 150 bakikarakol

Yeniçağ Gazetesi’nin sahibi, İstanbul İyi Parti Milletvekili Ahmet Çelik, Cumhur İttifakı” ve Cumhur İttifakı İktidarı” ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, 12 Mart 1978 ve 12 Eylül 1980 faşist askeri darbeler öncesi süreçlere ilişkin “günleri” ile ilgili sorularıma duyarlılık gösterdi.

Çelik, dün (28 Ocak 2021 Perşembe) resmi twitter hesabından gerçekleştirdiği paylaşımlarında https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yenicag-imtiyaz-sahibi-ve-iyi-parti-istanbul-milletvekili-ahmet-celikten-devlet-bahc-331494h.htm “Sn. Dr. Devlet Bahçeli şunu iyi bilin ki; Yeniçağ gazetesi ve yazarlarını gazetelere verdiğiniz ilanlarla, yaptığınız konuşmalarla, attığınız twetlerle hedef gösterip yapılan saldırıları azmettirdiğiniz için Türk milliyetçisi kurum ve şahıslara yapılan saldırıları azmettirmekten yargılanacaksınız” dedi.

Çelik, “Türk milliyetçilerine saldırıları azmettirmek suçunu işlemekten hakkınızda savcılığa suç duyurusunu bulunacağım. Hiç şüpheniz olmasın ki; Türk milliyetçilerine karşı kabul edilemez duruşu ile yargılanmış bir siyasi figür olarak Ülkücü Hareket tarihinde layık olduğunuz yeri alacaksınız” biçimindeki paylaşımlarını şöyle dürdürdü:

“Sn. Dr. Devlet Bahçeli; siz de çok iyi biliyorsunuz ki, Ülkücü Hareketin 12 eylül öncesi bölücü ve Marksistlere karşı verdiği mücadelede binlerce şehidi ve gazisi var. Bu süreçte Türk milliyetçileri hapis yattı, işkence gördü, yargılandı ve ağır bedeller ödedi. Siz bu mücadele yıllarında Türk milliyetçilerinin hasımlarıyla muhatap olup bir fiske dahi yediniz mi? Veya bir fiske attınız mı?
Bir gün emniyette veya adliyede ifade verdiniz mi?
Hal böyleyken; ömrü mücadeleyle geçmiş, bedel ödemiş Türk milliyetçilerine tavrınızı kabullenmemiz asla mümkün olamaz!
12 Eylül öncesi Dev Yol, THKP vs gibi kanlı cinayet şebekelerine karşı sesini fısıltı olarak bile duymadığımız sizin, bırakın Türk milliyetçilerine üst perdeden seslenip parmak sallamayı, konuşmaya bile hakkınız yoktur.”

Gazete sahibi Milletvekili Ahmet Çelik, 12 Eylül faşist askeri darbe sürecine ilişkin hem eksik, hem yanlış bilgiler içinde ve eksik, yanlış bilgilendirmelerde bulunuyor.
Ayrıntıya girmeyeceğim.
Ama…
“12 Eylül darbe öncesi süreçteki Devlet Bahçeli”yi sorgulaması, yürekli bir çıkıştır.
Olması gerekendi.
Kendisini kutluyorum.

Bu cesur çıkışından ötürü başına olumsuz bir şey gelir mi?
Bilemem.
Dilerim, gelmez.
Gelmesin.
Gelirse, kötü olur!

Milletvekili Çelik, Bahçeli hakkında Savcılığa suç duyurusunda bulunacağını belirtiyor.
Yol alınır mı?
Ne kadar alınır?
Neler açığa çıkar?
Kamuoyu ile paylaşılır?
Yoksa…
Bir arpa boyu gidilmez mi?

Hiçbir ülkede, hiçbir şey sır kalmasın.
Her şey şeffaf olsun.
Kimsenin yanına yaptığı kâr kalmasın.
Kim ne yapmışsa, yaptığının hesabını versin, cezasını çeksin.
Ya da…
Yargılansın, aklansın.

NATO bünyesinde bir emperyalist yapılanma olan ve ülkelerde iç karışıklıklar yaratan, kardeşi kardeşe kırdıran, asker-sivil darbeler yaptıran, baskıcı rejimlerle insanlara kan kusturan vb “galdyo”nun kökü kazınsın.
Gladyoculuk oynayanlar, oynatanlar gün ışığına çıkartılsınlar, yargılansınlar, hak ettikleri cezaları alsınlar, cezaevlerinde girsinler/yatsınlar.
Her şeyden habersiz suçsuz, günahsız insanlar özgürce yaşasın, mutlu olsun, barış, kardeşlik, insanlık yarışı içinde aydınlık yarınlara koşsun!

Çok şey mi istiyorum?!

Madem dünyaya geldik…
Madem bir gün öleceğiz…
Neden insanca yaşamayalım?!
N e d e n ? ! .

“SEÇİLMİŞ” ÖZÜR ÖZEL, “ATANMIŞ” SÜLEYMAN SOYLU NEREYE KOŞUYOR?!.

150 150 bakikarakol

Ne 70-80 yıl önce, ne bugün; dünyanın hiçbir ülkesinde, Türkiye’de olduğu kadar “gündem bombası” yaşanmamıştır, yaşanmamaktadır!
“Sözde” siyasetçilerin arkası kesilmeyen yanlışlarından, çelişkili kararlarından, söylem ve eylemlerinden kaynaklanan “saatlik gündem değişimleri”nden Türk halkı bıktı, yoruldu!
Siyasa ağırlıklı gündemi izleyen, yazan olarak, o kadar konuyu yazamamak durumda kalıyorum ki!..
Size karşı mahcubum!

Bugün…
Onca yazılacaklar içinden ikisiyle yetineceğim.

Süleyman Soylu ile başlayayım:

Hiçbir “atanmış bürokrat Bakan”, İçişleri Bakanlığı’nın başına atanan Süleyman Soylu kadar tanınmaz.

Soylu dün (27 Ocak 2017 Çarşamba) Bolu, Bakanlığının “Terörle Mücadele Şube Müdürleri Değerlendirme Çalıştayı”ndaydı.
Konuştu.
Hedefinde gene “muhalefet” vardı:
“Benim valime, kaymakamıma, yargıcıma ‘militan’ diyenler, bir tek cümle bahset, Allah rızası için bahset. Bu kadar mı koptunuz Türkiye’den? Esenyurt’ta ve Diyarbakır’da HDP binasında çıkan manzaraların hiçbirisine en ufak bir ses çıkarmıyor. Biz aynı ülkenin evlatları değil miyiz?”
https://www.gercekgundem.com/siyaset/246992/suleyman-soylu-benim-valime-kaymakamima-yargicima-militan-diyenler

İ n a n a m ı y o r u m !

Atanmış bürokrat Bakan Süleyman Soylu, kendisi gibi bürokratlara “Benim valim, kaymakamım, yargıcım” diye “hitap” ediyor!

Hele de…
“Yargıcı”, emrindeki Vali, Kaymakam gibi nasıl görü?!

“Benim valim, benim kaymakamım, benim yargıcım” feodallere, imparatorlara, diktatörlere özgü sözdür.
Soylu, bunların hiçbiri değil.
İçişleri Bakanlığı’na “Bakan” olarak atanmış bir bürokrattır.
Siyasi kökenli ama şu anda “siyasi” değil, “siyasi lider” hiç değil.
Yakın geçmişte “Doğru Yol Partisi (DYP)” adlı siyasi partinin kısa dönem Genel Başkanlığını yaptı, -onda da başarılı olamadı- o kadar.
Yoksa…
Bu söylem biçimi, önümüzde yaşanacak siyasi gelişmelerin işarete mi?
Olsa da…
Soylu’ya, böylesi söylemlerden kaçınmasını öneririm.

Özgür Özel’e geçelim…

“Memleket Hareketi” diye bir “ayrışma” içine giren ve aynı adla yeni bir siyasi parti kuracak olan “kandırıkçı, siyasi palyaço, şaklaban” Muharrem İnce ile ortak hareket ettikleri/edecekleri savlanan Milletvekilleri Mehmet Ali Çelebi, Hüseyin Avni Aksoy, Özcan Özel önceki gün, partim CHP’min başındaki “adı lazım değil”le görüştüler.
1,5 saatlik görüşmenin ardından, “adı lazım değil”, üç vekilini, Grup Başkanvekili Özgür Özel’e yönlendirdiği, yarın (dün) Özel’le bir araya gelecekleri kulislere yayıldı.

Garip değil mi?!

“Genel Başkan” sıfatlı “adı lazım değil”, 1,5 saat görüştüğü ve kendisinin “Milletvekili listesi”ne yazdığı üç vekilini, Kamutay’daki (Meclis’teki) yardımcısına neden yönlendirir, yönlendirme gereksinimi duyar?!

Manisa CHP Milletvekili ve CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, CHP’de “karar verici” mi?!
Yoksa…
CHP’nin yakın gelecekteki “Genel Başkan adayı” mı?!

Neyse…

Ve…
Görüşme, dün gerçekleşti.

Özgür Özel, gerçekleştirdiği basın açıklamasında, görüşmeye ilişkin soruyu yanıtlarken “An itibariyle partiden bir kopuş, bir ayrılma yoktur. Daha önceki tartışmalarda da genel başkan söyledi. CHP’de sayın genel başkana mektup yazarak, mektuba cevap vererek bir iletişime ihtiyaç yoktur. CHP’de sayın genel başkanın kapısı ardına kadar açıktır. Arkadaşlarımıza da kapı açık idi. O açık kapıdan geldiler ve sayın genel başkanımızla görüştüler. Bundan sonra da bu kapı hiçbir zaman kapanmadı ve kapanmayacaktır. Ben arkadaşlarımıza değer veriyorum, arkadaşlarımızı yitirmek, kaybetmek istemeyiz.” https://www.gercekgundem.com/siyaset/247030/chpli-vekiller-istifa-edecek-mi-ozgur-ozelden-aciklama dedi.

Bu arada…
“Kulislerin efendisi (!)” eski vekil de, önceki gece KRT TV’deki “Şimdiki Zaman” canlı yayınında, üç vekilin Perşembe günü (bugün) CHP’den istifa edip etmeyeceklerini fısıldadı. https://www.gercekgundem.com/siyaset/246911/chpli-vekiller-kilicdaroglu-ile-gorustukten-sonra-yumusadi

Bugün eğer böyle bir gelişme yaşanırsa, o üç Milletvekili çok iyi bilsin ki:
Yağmurdan kaçarken, doluya tutulacaklar!..

SELÇUK ÖZDAĞ, BİLİYORSA, ÇIKSIN ANLATSIN!..

150 150 bakikarakol

SELÇUK ÖZDAĞ, BİLİYORSA, ÇIKSIN ANLATSIN!..

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dünkü (26 Ocak 2021 Salı), 2021 yılının ilk grup toplantısını yapıyor.
14-15 Ocak 2021 Perşembe ve Cuma günlerinde ülkücü kökenli iki gazeteciye ve bir siyasiye yönelik saldırıların, MHP ve Ülkü Ocakları ile ilişkilendirilmesine değiniyor. http://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4760/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_26_Ocak_2.html
Yerden yere vuruyor.
Karşı ağır suçlamalarda bulunuyor.
Açıklamalarıyla, “ilişkilendirme”ye neden olan yardımcılarını, milletvekillerini, il, ilçe başkanlarını vb kapalı biçimde uyarıyor.
“Karanlık emellerini bizim üzerimizden ibra ve icra etmek üzere emre amade şekilde bekleşenler, çölde gemi yolu gözleyenler kadar alık, kutupta deve kervanı bekleyenler kadar da ahmaktırlar. Bunlarda akıl ve zeka kepenk indirmiştir. Fazilet ve feraset kontak kapatmıştır” sözlerinin ardından özetle şöyle diyor:
“Hep aynı ilkellikler, hep aynı bildik tahrik ve bayatlamış suçlamalar tekraren tedavüle sokulmuştur. Tuzağa düşmeyiz, oyuna gelmeyiz. Alçakça tezgâhlanmış kara kampanyalara asla teslim olmayız. Hele hele önüne gelenin vurup güç denemesi yapacağı bir kum torbası hiç değiliz.
Yumuşak başlı isek de uysal koyun görülemeyiz.
Bazı gazeteci ve siyasetçilere yönelik son zamanlarda vasat bulan saldırılarla Milliyetçi-Ülkücü Hareket arasında bağ kurmak zorba ve zorlama bir isnattır. Türk milleti uğruna gözümüzü daldan, budaktan esirgemeyiz, bunu da mertçe sahipleniriz. Tarafı olmadığımız bir saldırının faili olarak gösterilmek ucuz bir provokasyon taktiğidir. Biz bu tip basit ve bayağı taktiklerin iç yüzünü, arka plandaki sinsi kurguları, masa başında yapılan kanlı planların sahaya taşıma arayışlarını ta 12 Eylül öncesinden beri tanır ve hafızalarımızda saklı tutarız. Hiç kimse şiddet ihalesini üstümüze yıkmaya çalışmasın. Bunu aklından dahi geçirmesin.”

15 Ocak 2021 Cuma günü evinin önünde 5 kişinin saldırısına uğrayan, başından ve ayaklarından, kollarından yaralanan eski ülkücü, eski Büyük Birlik Parti’li, eski AKP’li, Manisa AKP eski Milletvekili ve AKP eski Genel Başkan Yardımcısı, şimdi Gelecek Parti Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Selçuk Özdağ’ı –adını anmadan- kastederek, şunları söylüyor:
“Gündeme gelmek için kendilerine saldırı organize edenler veya sudan sebeplerle ve kişisel anlaşmazlıklarla husumet çemberine sıkışanlar, tavsiyem odur ki, suç ve suçluyu uzaklarda araştırmasınlar.
Sicili kabarık bir siyasetçinin evinin balkonuna kamera yerleştirip kavga anını kayda aldırması, sonra da dönüp masumiyet pozuna bürünmesi, bununla da yetinmeyip ‘Bana saldırdılar’ çığırtkanlığına tevessül etmesi bildik bir numaradır. Film setlerinde görülebilecek bu numaralar eskimiş, alıcısı da kalmamıştır.”

Çok ağır!

Ve…
Hemen hemen her gece tv kanallarının canlı yayınlarında saatlerce görülen Selçuk Özdağ, gündeme gelebilmek için adam ayarlayacak, evinin önünde kendini sopalarla dövdürecek!

Olacak iş mi?!

Hiç inandırıcı değil!

12 Mart, 12 Eylül öncesi süreçlerden deneyimli Devlet Bahçeli, böylesi inandırıcılığı olmayan sözler neden eder?!

Geçtim bunu.
Ülkücü kökenli Selçuk Özdağı’ı böylesi ağır sözlerle yerip suçlarken, MHP’lileri, ülkücüleri aynı potada erittiğinin ayırtında değil mi?

Bilemedim!

Selçuk Özdağ “Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in şiddetle işi yoktur. Kargaşa çıkarmak isteyenlerle ilişkisi yoktur. Kavgada hayır ve umut görmesi mümkün değildir. Biz Cumhur İttifakı’yız. Türkiye’nin diriliş ve yükseliş ümidi, beka ve birlik nişanesiyiz” sözlerinin de sahibi Devlet Bahçeli’ye dün www.t24.com.tr internet gazetesinden yanıt veriyor:
“Yarın Bahçeli hakkında suç duyurusunda bulunacağız Şu ana kadar 2 kişi yakalanıp tutuklandı, diğer 3 kişi 11 gündür kayıp. Ankara’nın göbeğinde yapılan siyasi terör saldırısının faili diğer 3 kişi neden yakalanamıyor? Bu iddialar deli saçmasıdır. Sayın Bahçeli’ye düşen görev savcılığa başvurmaktır. Suçluluk psikoloji içerisindeler, telaş içerisindeler. Çaresizliğin ve mağlubiyetlerinin göstergesi. Biz böyle alçaklıkları yapmayacak, yaptırmayacak kadar delikanlı insanlarız. Sayın Bahçeli nereden öğrenmiş balkondan benim görüntüleri çektirdiğimi. Kendisi devlet içinde devletse buyursun ispat etsin. Sayın İçişleri Bakanını, Adalet Bakanını ve Sayın Cumhurbaşkanını göreve davet ediyoruz. Bahçeli Fethullah Gülen’le ilgili ‘Bu yaşlı başlı insanla uğraşmayın’ derken ben FETÖ’nün tehlikelerinden söz ediyordum. İddialarını ispat edecekler. Sözü edilen kamera görüntüleri zaten başka bir taraftan çekilmiş. Bizim direnişimiz olayı engelledi. Olayı soruşturan savcıyı ben mi tehdit ettim. Çorum ve Derince’nin MHP’li il başkanları tehdit etmedi mi? Bana yapılan saldırı bir milattır. Siyasi terör saldırısıdır.” https://www.t24.com.tr/haber/saldiriya-ugrayan-ozdag-dan-bahceli-nin-iddialarina-yanit-devlet-icinde-devletse-ispat-etsin-yarin-suc-duyurusunda-bulunacagiz,929034

Selçuk Özdağ, dün gece de KRT TV kanalının canlı yayınına telefonla katılarak, anlatılarını “Sayın Devlet Bahçeli’ye bir çağrım var. Ne olur biraz itidal” tümceleriyle bitiriyor.

Selçuk Özdağ, 12 Eylül döneminde kendisi gibi gözaltına alınmayan, işkencelerden geçmeyen, yargılanmayan, cezaevine atılmayan MHP’li, ülkücü kalmazken, Devlet Bahçeli’nin aynı yazgıyı neden yaşamadığını, darbeci askeri yönetim tarafımdan neden korunup kollandığını, biliyorsa, çıksın anlatsın, bu toplumu bilgilendirsin!..

AKP İLE MHP ARASINDA DERİN VE BÜYÜK KAVGA VAR!.. KANITI DA SEMİH YALÇIN’IN SÖZLERİ!..

150 150 bakikarakol

MHP’nin kurucusu asker kökenli merhum Alparslan Türkeşi’in, şimdi AKP’de olan büyük oğlu, Ankara AKP Milletvekili Tuğrul Türkeş 19 Ocak 2021 Salı günü “Azgın milliyetçilik: 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde dünya ve Türkiye’deki gelişmeler üzerine” https://odatv4.com/devsirme-25012117.html başlıklı bir paylaşımda bulundu.
Paylaşımında “Açıkça ifade ediyorum ki: Ben, filizlenen bu azgın milliyetçiliğe karşıyım” dedi ekledi:
“Azgın milliyetçiliğin hiçbir fikri derinliği bulunmaz. Yarının Türkiye’siyle ilgili hiçbir fikri yoktur. Sözü de hareketi de salt kaba kuvvettir. Bu nedenle de milleti temsil edemez.”

Tuğrul Türkeş, paylaşımında, eski partisi “MHP” adını anmamıştı.
Ama…
21 Ocak 2021 Perşembe günü İstanbul MHP İl Başkanı Birol Gül “Bu ağız serok Ahmet’in ağzıdır. Serok’un suflesiyle Başbuğ’un oğlu olarak konuşma hakkın yoktur” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/mhp-il-baskanindan-tugrul-turkese-azgin-milliyetcilik-yaniti-1807844 diyer tepki gösterdi.
Pazar (24 Ocak 2021) günü de, MHP’nin iki numarası, Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, MHP’nin gazetesi Türkgün Gazetesi’ne konuşmuş.
“Konuşmuş” demeyelim, “Açmış ağzını, yummuş gözünü” diyelim.

Yalçın, MHP’ye zarar vermek maksadıyla partimizin varlık sebebi olan Türk milliyetçiliği davasına “azgın” yaftasını yapıştırmaya cüret eden Tuğrul Efendi’nin kerameti kendinden menkul bir “azgın milliyetçilik” iddiası ortaya atması; bu hususta bir şey bildiğinin değil, sırtını yaslayacak ve ihtiyaçlarını karşılayacak yeni bir siyasi melce bulduğunun işaretidir. https://www.turkgun.com/azgin-milliyetcilik-soylemine-mhpden-tepki-devsirilmeye-kilif-ariyor-haber-141710 tümcesiyle başlayan sözlerini özetle şöyle sürdürdü:

*“Azgın milliyetçilik” tabiri; Türk milliyetçiliği ülküsü kalın geldiği ve kalıbına sığmadığı için kendini bu dünya görüşüne ait hissetmeyenlerin, ona savaş açıp değersizleştirmek için uydurduğu taktiksel bir nitelendirmedir.
*Yaşadığımız coğrafyada milletimizin varlık, birlik ve dirlik kavgasının ideolojik zirvesi olan Türk milliyetçiliğini tatlı su milliyetçiliğine indirgeme çabası, en hafif tabirle gaflettir.
*Milliyetçiliği “azgın” sıfatıyla çirkinleştirip kirletme ve şiddete bulaştırma arzusu;
-Dönekliğe, revizyonizme bulunmak istenen kılıftır.
-Milliyetçi düşünceye uymayan karaktersizlik ve kaypaklığa giydirilmeye çalışılan elbisedir.
-Bilimsellik ve gerçeklik süsü verilmeye çalışılan bir ihanet bahanesidir.
*İslam dünyasını emperyalizme ram etmeye dönük “Ilımlı İslam” projesi gibi, sözde azgın milliyetçiliğe alternatif olarak sunulmaya çalışılan “ılımlı” veya “yumuşak” milliyetçilik de sadece yükselen Türkiye’nin önünü kesmek isteyenlerin projesidir.
*Bu proje, milliyetçiliği özünden ve dinamiklerinden uzaklaştırmak; bütünlüğümüze yönelik iç ve dış tehdide karşı örgütlenmiş caydırıcı toplumsal refleksleri zayıflatmak için kurgulanmıştır.
*Ülkücü Hareket üzerinden Türk milliyetçiliğini davasının bugünkü neferlerini azgınlıkla suçlamak, ihanetle eşdeğerdir.
*MHP ve Ülkücü Hareketin temsil ettiği bugünkü dinamik Türk milliyetçiliğinin bilime aykırı olduğunu ileri sürmek;
-Alparslan Türkeş’i inkârdır.
*Bugünü sorgulayanlar; geçmişinden utanç duyup geçmişi inkâr edenlerdir.
*“Azgın milliyetçilik” kabilinden açıklamalar;
-Sağduyuya, akla, mantığa ve izana mugayirdir.
-En geniş manada Türk milliyetçiliği davasının yüksek itibarına düzenlenmiş bir siyasi suikasttır.
*Asıl azgınlık; geçmişini ve mensubu olduğu milletin vazgeçilmez değerlerini çirkinleştirme, değersizleştirme gayretidir.

Yalçın’ın Bu kutlu kavgayı içimizden topladıkları birkaç dönme ve devşirmeyi istismar ve iğfal ederek sekteye uğratacaklarını sananlar, aldanmaktadır sözü çok daha ağır ve ileti (mesaj) yüklü.

“Kavga çıkartacak” bu sözler; Vatan Partisi (VP), Büyük Birlik Partisi (BBP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ortaklı “Cumhur İttifakı”nın içinden geliyor.

Bu sözleri eden, ittifak’ın ikinci büyük partisi MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın!

Yalçın’ın sözlerinin “muhatabı”, ittifakın büyük ortağı AKP’nin Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş!

AKP ses verir mi, Milletvekiline sahip çıkar mı?
Hiç bilmiyorum.
Göreceğiz.
Ama yadsınamaz gerçek şu ki:
İttifak ortaklarından AKP ile MHP arasında kavga var!
Örtbas etmeye, yalanlamaya kalksalar da, inandırıcı olamazlar!
Kavga öylesine derin, öylesine büyük ki!..
Kanıtı da, Semih Yalçın’ın sözleri…

KENDİNİ KENDİ AĞZIYLA TANITTIĞI İÇİN “SAHTE SOLUN ÖNDE GİDENİ” DOĞU PERİNÇEK’E TEŞEKKÜRLER!..

150 150 bakikarakol

İyi ki, canlı yayında izlemedim, www.cumhuriyet.com.tr ’de okudum!

Diyor ki:
“Benim karşıma sahte solu getirmeyin.”
Zaten “sahte solun önde gideni” kendisi!
Öyle diyerek, özünde kendisini tanımlıyor!
Bunu yaparken de ayırtında (farkında) değil!

Sonra şu üç düşü/bozuk tümceyi ediyor:
“Ben 1968 gençlik hareketinin lideriyim. Deniz Gezmişler, Mahir Çayanlar benim emrimdeki kişilerdir. Silahlı mücadele girişimi başlayınca, onların karşısına ben çıktım ama gene çıkarım.”
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/perincek-vatan-partisindeki-istifalari-degerlendirdi-benim-karsima-sahte-solu-getirmeyin-orada-bizim-durusumuz-son-1808360

68 kuşağının gerçek liderleri Deniz Gezmiş’ten 5, Mahir Çayan’dan 2 yaş büyük 17 Haziran 1942 Gaziantep doğumlu Doğu Perinçek’ten söz ediyorum.

Doğu Perincek, yukardaki düşük/bozuk üç tümcelik anlatımında da itirafta bulunuyor, kendini ele veriyor, ayırtında değil!

Siyasi yaşamımızda bunlardan o kadar çok ki!
Ve bunlar, “siyasetçi” olarak “çok tehlikelidirler”!
“Çok tehlikeli” oldukları kadar, “çok zararlıdırlar”!
Bunları çok iyi tanımak, tanıtmak, işlevsiz kılmak gerek!

1978-1980 yılları arasında Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP), 1991-1992 yılları arasında Sosyalist Parti (SP), 1992-2015 yılları arasında İşçi Partisi (İP),15 Şubat 2015 yılından beri de Vatan Partisi Genel Başkanı Hukukçu Dr. yazar Doğu Perinçek, hak etmemesine karşın “Ben 1968 gençlik hareketinin lideriyim” diyerek, 68 kuşağının gerçek liderlerine haksızlık, saygısızlık, ayıp ediyor!
Doğum tarihinden ötürü 68 kuşağı içinde yer alıyor, o kadar!
Başka bir özelliği, nedeni yok!
Ama kalkıyor kendini “68 Kuşağı”nın “lideri” diye tanımlıyor, tanıtıyor!
Doğu Perinçek kiiim, 68 Kuşağı’nın lideri olmak kim!

Olsaydı…
“Sahte solcular” gibi düşünmez, hareket etmezdi!

“Doktora”sını yaptığı “Hukuk”un da adamı olsaydı, etik davranırdı, başkalarına ait olan “önderliği”, hak etmediği halde “gasp”a kalkmazdı!

Gene…
Yazar olsaydı…
Zaman kiplerine dikkat ederdi, geçmiş zamanla şimdiki zamanı karıştırmaz, düşük/bozuk tümceler kurmazdı!

Doğu Perinçek’e sorarım:
“Deniz Gezmişler, Mahir Çayanlar benim emrimdeki kişilerdir” ne demek?!
İkisi de yaşamıyor.
Doğrusu “… kişilerdi” değil midir?!

Hem…
Sol düşüncede “emir veren”, “emir alan” diye bir kavram var mıdır?!

Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve arkadaşlarının, emir altında hareket etme anlayışı”nı, “devrimci inanışları” ile örtüşmeleri olası mı?!
Asla değil!
Doğu Perinçek, nasıl böyle bir iftirada bulunur, yalan söyler?!

Varsayalım ki Doğu Perinçek “emir veren”di.
“Emir verenin de, emir aldığı var” gerçeği ışığında, “Doğu Perinçek’n de emir aldığı bir var” diye düşünebiliriz!

Buyursun “üstünü”, emir aldığı kişiyi açıklasın!

Açıklamaz!
Açıklayamaz!

Neden açıklayamayacağını kendisi iyi bilir!

Açıklamasa da, “Deniz Gezmişler, Mahir Çayanlar benim emrimdeki kişilerdir” tümcesiyle kendini açığa düşürdü.
“Silahlı mücadele girişimi başlayınca, onların karşısına ben çıktım ama gene çıkarım” tümcesini etse de, inandırıcı olamaz, kendini aklayamaz, kurtaramaz!
Kendini kendisi ele vermiştir!

Bu son tümcesinde…
Sanki…
Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve arkadaşları yaşıyor, silahlı eyleme kalkacaklar, “… karşılarına … gene çıkarım” diyor!

Kendini, kendi ağzıyla tanıttığı için “sahte solun önde gideni” Doğu Perinçek’e teşekkürler!..

TÜRK HALKI’NIN, TÜRK-İSLAM SENTEZLİ YENİ BİR ANAYASAYA “EVET” DİYECEĞİ OLASI DEĞİL!..

150 150 bakikarakol

Çok özetle:

27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve –aradaki girişimleri saymıyorum- 12 Eylül 1980 darbelerinin üçü de “askeri darbe”; daha doğrusu “üçü de asker yaptırılmış”.
Yaptıranlar: Perde gerisinde “emperyalist Britanya İmparatorluğu” (İngiltere); diğeri, perde önünde “emperyalist ABD”.

Türkiye ve bölge üzerindeki egemenlikleri için; dünya lideri Kemal Atatürk’ün kurtardığı ülke ve o ülkede kurduğu “demokratik, laik Cumhuriyet” düzen, Türk halkının ve bölge halklarının aydınlanmasında büyük engel, büyük tehlike idi.
Yıkılmalıydı.

Bunu da yapacak tek örgütlü güç Silahlı Kuvvetler”di.

Silahlı Kuvvetler’in, sivil otoriteye karşı “darbe” yapabilmesi için “halk desteği” gerekirdi.

60 öncesi süreçte, iktidarla (Demokrat Parti), muhalefeti (CHP) karşı karşıya getirdiler; CHP Genel Başkanı, CHP yöneticiler, CHP’liler ayrıştırdılar, onlara saldırılar düzenlettiler.

Ülkeyi iç savaşa sürüklediler.

1950’de iktidara taşıdıkları Demokrat Parti’yi 27 Mayıs 1960 sabahı askere yaptırdıkları darbe ile iktidardan indirdiler.
İktidarın Başbakanını ve iki Bakanını askeri mahkeme yargılattılar, idam ettirdiler.

Bu üç idam, ileriki yıllarda oluşturacakları sağ siyasi yapılara, CHP’ye ve sola karşı yıllarca doyasıya kullanacakları “siyasi koz, malzeme” olacaktı.

Özgürlükler getiren, ülkeye, ülke halkına nefes aldıran “1961 Anayasası”nın hazırlanmasına, yürürlüğe girmesine, toplumsal duyarlılığı ve tepkileri dikkate alarak, ses çıkarmadılar.

On yıl “tahammül” edebildiler.
Üniversite gençliği üzerinde oyun kurdular.
Gençliği “Komünistler”, “Komünist olmayanlar” diye ayırdılar.
Onları, üniversite önlerinde kavgaya tutuşturdular.
İstanbul’a demirleyen emperyalist ABD’nin 6’ıncı Filosu’nu protesto eden, Amerikan askerlerini Karaköy sokaklarında döven “yurtsever gençler”i, “Komünistler” diye tanımlayarak, sağcı, muhafazakar, dinci, milliyetçi ülkücü gençlerle kıran kırana dövüştürdüler; yetmedi, onların üzerine polisi, askeri saldılar.
İsrail Konsolosunun kaçırılması, sonra öldürülmesi tuzu biber oldu.
Halk, hoşnut değildi, huzursuzdu.
Ülkede “asayış”ın sağlanmasını istiyordu.
12 Mart 1971’de, askere darbe yaptırdılar.
Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi iktidarını devirttiler.
Kamutay’ı (Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni) kapatmadılar; açık tuttular ki,
61 Anayasası’nda kısıtlamalara ve değişimlere gittiler.
60 darbesi ile idam edilen üç DP’linin (Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakan Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan) intikamını, devrimci, yurtsever ve 68 kuşağının önderleri Deniz Gezmiş’i, Yusuf Aslan’ı, Hüseyin İnan’ı idam ederek aldılar.

Gene aradan bir on yıl geçti.
Halka kemer sıktıran, ülkeyi ekonomik olarak, anılan emperyalist ülkelere bağlı duruma sokacak olan ünlü “24 Ocak Ekonomik Kararlar”ı alındı.
Toplum müthiş tepki verdi.
Düğmeye bastılar..
Sağ-sol ayrıştırması başladı.
Sağda-solda yer alan gençler taşlı, sopalı kavgaların ardından silahlı çatışmalara girdiler.
Bölgeler, iller, ilçeler, kasabalar, köyler, mahalleler, cadde ve sokaklar ayrıldı.
Ülkücülerle, solcular kıran kıranaydılar.
Kadın-erkek, yaşlı-genç ayrımı yapılmıyor, iki taraftan da günde ortalama 30-40 insanımız terör kurbanı oluyor, 500’ün üzerinde insanımız ise yaralanıyordu.
Maddi hasarlar büyük rakamlardaydı.
Komşu iki il, iki ilçe, iki kasaba, iki köy birbirlerine düşman kesilmişti, kimse araçlarıyla dahi giremiyor, gidip gelemiyordu.
Gerçekten çok zor, çok karanlık, çok kanlı günlerdi.
Aynı ananın, aynı babanın iki çocuğundan biri solcu, ötekisi ülkücü olmuştu, birbirlerini öldürmekten, yaralamaktan ikileme düşmüyorlardı.
Yurdun her yanından “Ordu bu gidişe el koysun” sesleri yükseldi.
Halktan böyle bir çağrı alan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, 5 Kuvvet Komutanı arkadaşıyla 12 Eylül 1980 sabahı darbe yaptı.
Dönemin emperyalist ABD Başkanı Jimmy Carter’a kurmayları “Bizim çocuklar darbe yaptı” diye bilgi sundu.
“12 Eylül’ün faşist 5’li çetesi” üç yıl içinde çok canlar yaktı; ülkeye, halka büyük zararlar verdi.
Solcular kadar en büyük zararı, darbeci 5’li çeteye hizmet eden Ülkücüler, MHP’liler gördüler.
İşkencelerden geçirildiler, yargılanıp ceza aldılar, cezaevlerine atıldılar.
“Darbeci 5’li çete”nin ilk işleri:
Kamutay’ı, siyasi partileri kapatmak; 61 Anayasası’nı geçersiz kılmak, yürürlükten kaldırmak (lağvetmek), 1982 Anayasası’nı hazırlayıp 7 Kasım 1982 günü halkoyuna sunmak oldu.
(82 Anayasası yüzde 8.63 (1 milyon 626 bin 431) “Hayır” oy’una karşın, yüzde 91.37 (17 milyon 215 bin 559) “Evet” oy’la kabul edildi.
İki yıl önce “Ordu gelsin” diye feryat figan eden –daha doğrusu “ettirilen”- Sıkıyönetim baskısı altındaki halk “Ordu gitsin, sivil yönetim gelsin” diye bu oranda oy verdi.)
Bir yıl sonra, 6 Kasım 1983 günü yapılan Milletvekili Genel Seçimi ile gittiler.
Giderken, iktidarı, kendileri gibi biri Turgut Özal’a, onun kurucusu olduğu –seçimden birinci çıkmış- Anavatan Partisi’ne bıraktılar.

Bugünlere gelindi.

Üç darbe öncesi sürecin başlarında yaşananlara benzeyen olaylara tanık olunca, insan “2 veya 2,5 yıl sonra, Türk-İslam Sentezi’ne oturtulmuş yeni bir Anayasa mı söz konusu?” diye düşünmekten edemiyor.

Ancak…
İktidarıyla muhalefetiyle siyasi kadrolar siyasi rollerini yapsalar da, Türk halkının, Türk-İslam Sentezli yeni bir anayasaya “Evet” diyeceği olası değil!..

PANZEHİRLERİ: BU TOPLUMA 71 VE 80 ÖNCESİ YAŞATILANLARIN İÇİNDEN GELENLER!..

150 150 bakikarakol

Bir zamanlar, toprakları üzerinde güneş batmayan emperyalist Britanya İmparatorluğu (İngiltere) ile 20-30 yıldan beri “derin iç savaş” yaşayan emperyalist USA’da (ABD’de) dün (20 Ocak 2021 Çarşamba) tören vardı.

3 Kasım 2020’deki seçimi kazanamayan Cumhuriyetçi Parti’den “kaçık” 45’inci Başkan Donald Trump gitti, kazanan Demokrat Parti adayı “bunak” Joe Biden geldi.
Ant içti, “46’ıncı Başkan” olarak koltuğa oturdu.

“Devir teslim töreni” olmadı.
Çünkü…
“Kaçık” Trump erkenden taraftarlarına konuştu; veda etmediğini, bir biçimde gene geleceğini, beraber olacaklarını söyledi.

Törende, öncekiler gibi, halk yoktu.
Trump taraftarlarının Kongre’yi basmalarından; dünyanın diledikleri yerinde, diledikleri zamanda, diledikleri biçimde “terör eylemi” yapan, yaptıran koca ABD (!) korkmuştu!

Emperyalist ABD, emperyalist Britanya İmparatorluğu ve başka emperyalist ülkeler daha çok korkacaklar!
Dünya halklarını ezip, baskı altında tuttukça, korktukça, hep korkacaklar!

Korkularının esintisi aynı anda bütün dünya ülkelerinde hissedildi!

Bizde de!..

Emperyalist ABD’dekiler gibi; bizdekiler de, seçim yoluyla iktidarı yitirmenin korkusuyla, bir takım düşünce yoksunu lümpeni salıverdiler! Onların “saldırıları”nı önceden önlemediler!
Saldırılarına “sessiz” kalarak, insanları korkutmaya kalktılar!

Kalkacak da!

Panzehirleri:
Bu topluma, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 öncesi yaşatılanların içinden gelenler!

Çıkıp konuşmalılar!

Darbeci faşist generallerin ellerine sıkıştırılan “darbe senaryoları” doğrultusunda, kendilerini nasıl da kullandıklarını, darbe sonrası işkencelerden geçirildiklerini, cezaevlerine tıkıldıklarını, yıllarca oralarda tutulduklarını anlatmalılar!

Senaryo aynı!

30 yaş altı gençler bilmezler!
Okuyup öğrenmemişler de!

Senaryoyu yazanlar:
D ü ş m a n l a r ı m ı z !
Başı da çeken, Britanya İmparatorluğu veya Krallığı!

O yıllarda, insanlarımızı “sağcı-solcu” diye ayırdılar!
Ellerine tutuşturdukları silahlarla birbirlerini kırdırdılar!

Bugün işe; eskiden koruyup kolladıkları, “darbe” amaçlarına ulaştıktan sonra perişan ettikleri 40 yaş üstü ülkücü kökenlilerin üzerine 30 yaş altı yeni ülkücüleri salarak, başladılar!

Bu kadarla kalmayacaklar!

Korkum da bu!

Ama…
Darbe öncesi süreçlerde kullanılmış, sonra kenara atılmış, bugün de “sözde ülkücüler”in saldırılarına uğrayıp başı, eli, ayağı kırılan, gözü morartılan vb “eski aktif ülkücüler” konuşurlarsa, ileri bir adım atamazlar!
Yaptıklarıyla kalacaklar!

Kalmalılar!

Öyle de olacak!..

GELİN BU DEFA EMPERYALİST TUZAĞA DÜŞMEYELİM!.. 80 ÖNCESİ ACI GÜNLERİ YAŞAMAYALIM!.. İNANIN, BAŞARIRIZ!..

150 150 bakikarakol

Ülkücü kökenli, eski AKP’li ve Manisa AKP eski Milletvekili, şimdi Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’a 15 Ocak 2021 Cuma günü Ankara’da evinin önünde saldıran ve sopa darbeleriyle yaralayan 5 kişiden 2’si https://www.gercekgundem.com/siyaset/245104/selcuk-ozdaga-saldirinin-arkasindan-o-cikti?utm_source=share-twitter Özdağ’ın teşhisiyle yakandı.
Biri, 103 insanımızın yaşamını yitirdiği, iki katı kadar insanımızın da yaralandığı 10 Ekim 2015’deki Ankara Garı katliamından sonra “Daha iyi olabilirdi” diye paylaşımda bulunan, hakkında “IŞİD propagandası yapmak”tan dava açılmış olan Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğrencisi, Ankara Ülkü Ocakları Orta Öğretim Birim Başkanı Abdurrahman Gülseren’di; diğeri ,Gülseren’in arkadaşı Gülahmet Türk’tü.

Dün (19 Ocak 2021 Salı) akşam saatlerinde ikisi de tutuklandı.

www.gercekgundem.com internet gazetesinin bu konudaki haberi özetle şöyle:
“Ankara Emniyet Müdürlüğündeki işlemleri tamamlanan şüpheliler A.G. ve G.T, sağlık kontrolünün ardından adliyeye getirildi.
Soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısına ifade veren şüpheliler, tutuklama talebiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi.
Hakimlik, şüphelileri ‘kasten yaralama’ suçundan tutukladı.
Bu arada, Özdağ adliyeye gelerek soruşturmayı yürüten savcıya ifade verdi.” https://www.gercekgundem.com/guncel/245181/selcuk-ozdaga-saldiran-zanlilardan-ikisi-tutuklandi

“Kasten yaralama” tanımlamasına takıldım!
Saldırı, “siyasi” değil miydi?!

Tutuklamanın hemen ardından internet basınına bir haber düştü.

www.gercekgundem.com o haberi “MHP’lilerden ‘Selçuk Özdağ soruşturması’ savcısına toplu tehdit!” https://www.gercekgundem.com/siyaset/245187/mhplilerden-selcuk-ozdag-sorusturmasi-savcisina-toplu-tehdit başlığı ile verdi.

“Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ soruşturması savcısı MHP ve Ülkü ocakları tarafından tehdit edildi” spotlu haberde Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ömer Şanlı’nın sözlerine yer veriliyor:
“Alparslan Tufan neyi amaçlamaktadır? Savcı Tufan’a bizim öncelikli tavsiyemiz hukuka riayet etmesi, devamında da elaleme erkeklik göstereceğim diye boğulacağı suda kulaç atmamasıdır. Serok Ahmet ve avenelerinin Ülkücüler üzerinden popülerlik çalışmasına müsade edilmeyecektir.”

Dehşete düştüm!

12 Eylül 1980 faşist askeri darbeye giden süreci, o sürecin başlangıcını, 24 Mart 1978’de Ankara’da öldürülen Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz’ü, 23 Eylül 1979’da Tarsus’ta öldürülen Tarsus Cumhuriyet Savcısı Süreyya Eminsoy’u, ardından 11 Temmuz 1978’de Ankara’da öldürülen Akademisyen Bedrettin Cömert’i, 20 Ekim 1978’de İstanbul’da öldürülen Akademisyen Bedri Karafakioğlu’nu, 1 Şubat 1979’da İstanbul’da öldürülen Türk Basının yüz akı Abdi İpekçi’yi, 7 Aralık 1979’da İstanbul Levent’te öldürülen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Cavit Orhan Tütengil’i, 17 Nisan 1980’da İstanbul Şişli’de öldürülen TRT İstanbul Radyosu Prodüktörlerinden ve yazar, “Dönemeç” kitabıyla “dönemecim” olan Ümit Kaftancıoğlu’nu, 27 Mayıs 1980’de Ankara’da öldürülen MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak’ı, 22 Temmuz 1980’de İstanbul Merter’de öldürülen DİSK ve Maden İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türker’i…
Ve…
Sağdan, soldan öldürülen onlarca insanımızı anımsadım!

43 yıl sonra, 80 öncesi sürecin benzerini görmekten ürktüm, tedirgin oldum!

43 yıl önceki süreci başlatanlar, aynı süreci ya da benzerini 43 yıl sonra yeniden başlatmak istiyorlar!
Gene kardeşkanı akıtma, gene evlere ateş düşürme peşindeler!
Onlar…
Emperyalistler!
Başlarında da, “Britanya İmparatorluğu” dedikleri İngiltere!..

İngiltere!..
Çünkü:
İslam Dini’nin, İslam Dini’ne inanan Müslümanların, Türk’ün, Türkiye’nin, Türk halkının, dünya lideri Kemal Atatürk’ün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1 numaralı düşmanı Britanya İmparatorluğu, Çanakkale Savaşları, hele de Ulusal Kurtuluş Savaşı ile yarım kalan işini tamamlamak istiyor!
Tamamlamak istediği “Sevr”dir!
Birincisi olmadı, ikincinin derdinde!

Sağ-sol, sağ uç-sol uç, şu-bu düşüncelerde olunabilir.
Ama böyle bir düşman, böyle bir düşman topluluğu gerçeğimiz var!
Ve bu gerçeğimiz, yediden yetmişe hepimizin birlik beraberlik içinde dikkatli, duyarlı, uyanık olmamızı gerektiriyor, zorunlu kılıyor!
Yoksa ne vatan kalır, ne halk kalır, ne devlet kalır!

Dünya lideri Kemal Atatürk’ten sonra emperyalist tuzaklara düştük, düşürüldük, canımız yandı, canlarımızdan olduk, çok şey yitirdik!
Gelin bu defa emperyalist tuzaklara düşmeyelim, o zor, acı, karanlık, kanlı günleri yaşamayalım, Çanakkale’de, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi, tek dişleri kalmış insan ve insanlık düşmanı emperyalist canavarlarına okkalı tokatı çakalım, onları inlerine tıkalım!
İnanın, başarırız!..