ÜÇ YAZI: YETER, HADDİNİ BİL!.. / TÜRBANLIDAN, MUHALEFETE “TÜRBAN DAYATMASI”!.. / NE YÜCE DÜŞÜNCE, ÖĞRETİ!..

  • 0
150 150 bakikarakol

Bugün yayına koyacağım iki yazımı alta alıyorum, partim CHP’min ne yazık ki başındaki “adı lazım değil”in ettiği kimi tümcelere değineceğim.

 

Canlı yayını izleyemedim, haberi www.sozcu.com.tr’den okudum.

Habere TBMM’nin 1 Ekim tarihine kadar tatile girmesinin ardından CHP her salı günü bir ilde grup toplantısı yapmayı kararlaştırdı” tümcesiyle giriş yapılan “Kılıçdaroğlu ‘beşli çeteye’ seslendi: O paraları söke söke alacağım sizden” https://www.sozcu.com.tr/2022/gundem/son-dakika-kilicdaroglu-bu-bay-kemal-sizin-hakkinizi-teslim-edecek-7284047/ başlıklı haberde “Bir dönem bölgenin Paris’i olarak adlandırılıyordu. Bu kadim şehrimiz Milli Kurtuluş Savaşı’nın odak ve başlangıç noktasıydı. TBMM’nin ilk başkanı olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Erzurum milletvekiliydi. Erzurum’un hem bizim hem CHP tarihinde özel bir yeri var. Madem bu kadar önemli acaba neden CHP’ye sempati göstermedi? Neden tek bir milletvekili bile uzun süre çıkarmadı?” deniyordu.

Hemen belirtmeliyim ki, diyen “adı lazım değil” çok doğru diyordu.

Ama sonra “Bu işin sorumlusu, kabahati Erzurumlularda değil CHP’lilerde yani bizlerde” tümcesini etmiş, eklemiş:

“İğneyi önce kendimize batıracağız. Gelmedik, sofranıza oturmadık. Erzurumlularla helalleşmeye geldik.”

 

Kabullenemedim, HADDİNİ BİL! CHP, ERZURUM’DA MİLLETVEKİLİ ÇIKARAMIYORSA, BUNUN “SEBEBİ” CHP’LİLER DEĞİL, EMPERYALİSTLER VE YEREL İŞBİRLİKÇİLERDİR! ÖĞREN!..” diye yazdım, Twitter hesabım ve Facebook sayfamdan paylaştım.

Duramadım, CHP Genel Merkezi’ni aradım.

Santralcı beyden, Genel Başkanlık Özel Kalem’ini istedim.

Buket Hanıma, Genel Başkan’ın, Erzurum’daki konuşmasında ettiği “Bu işin sorumlusu, kabahati Erzurumlularda değil CHP’lilerde…” sözünün, bir CHP’li, bir Atatürkçü olarak beni yaraladığını, “muhafazakar kesimden ol alacağım” diye CHP’yi, CHP’lileri “harcama”ya, “karalama”ya hakkının olmadığını söyledim “Yeter artık, bıraksın bunları” dedim.

Buket Hanım, Genel Başkana ileteceğinin sözünü etti.

 

Buradan bir kere daha dile getireyim:

68 yaşın içindeyim.

Atatürkçüyüm, CHP’liyim.

CHP’ye üye değilim.

Şundan:

Emekli de olsam gazeteciğim; olaylara, gelişmelere, sözlere, kişilere, söylemlere “gazeteci görüşü”yle bakarım, yorumlar, düşüncelerimi belirlerim; partimin yöneticileri yanlış yaptıklarında “Yanlış yaptınız” derim.

Üye olsam, parti yönetimini yermekten, “partiye zarar vermek” uydurmasını da ekleyerek, aynı dakikada, partimden atılırım.

Böyle bir gelişmeye katlanamam, meydan da vermemek için üye değilim; olmayacağım da.

Zaten ben, gerçek gazetecilerin siyasetçi olmalarına karşıyım.

Gazeteci kökenlilerin “siyasetçilikleri”ni, “Milletvekilliklerini” gördük, görüyoruz!

O nedenle…

“Gerçek gazeteciden siyasetçi, Milletvekili olmaz” diyorum.

 

Bu vurgudan sonra…

“Adı lazım değil”in “Bu işin sorumlusu, kabahati Erzurumlularda değil CHP’lilerde yani bizlerde. İğneyi önce kendimize batıracağız. Gelmedik, sofranıza oturmadık. Erzurumlularla helalleşmeye geldik” sözlerine geleyim:

Belli ki “adı lazım değil” gerçeği/gerçekleri bilmiyor!

Çıkmış “cahilce” konuşuyor!

Ve…

Partim CHP’mi, saygın/saygıdeğer CHP’lilerimi “karalıyor”, “harcıyor”!

Bilmiyor olabilir.

Öğrenir, olur biter.

Hem bilmeyecek, hem öğrenmeyecek, işin kolayına/“üç kağıdı”na kaçacak, CHP’lileri suçlayacak!

“Bay adı lazım değil”!..

Kim olursan ol!.

Haddini bil, orda dur!

Kendi değiminle, iğneyi önce “kendimize” değil, “kendine” batıracaksın!

Evet Erzurumluların kabahati yok; ama koca Türk halkı nasıl yanıltıydıysa, inandırıldıysa, kandırıldıysa, CHP’ye oy vermemekte, CHP’nin Milletvekili çıkarmamasında Erzurumlular da aynen yanıltıldılar, inandırıldılar, kandırıldılar, özel operasyonlara tabi tutuldular!

Erzurumlular bu gerçekleri ayrıntılarına kadar bilirler.

“Bay adı lazım değil”, Erzurum CHP İl Başkanına veya sıradan CHP’li bir Erzurumluya sorsaydı, doğruları öğrenirdi. 

Yapmadı.

Neden?!

CHP’yi, CHP’lileri karalamak, “harcamak” için!..

 

Erzurum’u, Erzurumluları CHP’den, CHP’lilerden koparan, Türkiye ve bölge üzerinde gözü olan, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızda yenilmenin kinini taşıyan düşman emperyalistlerdir, düşman emperyalistlerin “yerel işbirlikçileri”dir!

 

Şu geçiş sürecinde dokunmayayım, yergilerde bulunmamayım, AKP’nin değirmenine su taşımayayım, ekmeğine sağ sürmemeyim diyorum, pek yazmıyorum, “bay adı lazım değil”, partim CHP’mi, partili düşündaşlarımı “harcıyor” da harcıyor, “karalıyor” da karalıyor!

Benim de içim sızlıyor!

Beni de kışkırtıyor, tahrik ediyor!

Yeter artık!

 

Ve…

“Bay adı lazım değil”, “Hak, hukuk, adalet” diyorsun ama bu sözünü nasıl katlettiğini, ayaklar altına aldığını, seçim sonrası yazacağım!..

 

TÜRBANLIDAN, MUHALEFETE “TURBAN” DAYATMASI!..

 

Youtube kanalı “Sokak Kendisi” muhabiri genç kadın, türbanlı ve tesettür giyimli kıza mikrofonu uzatıyor, ülke konusunda ne düşündüğünü, oyununu kime vereceğini soruyor.

Türbanlı, tesettürlü “Memnun değilim. İlk defa oy kullanacağım. Muhalefete oy vermeyi düşünüyorum ama muhalefet, bana, iktidarlarında, başörtüme dokunmayacağının sözünü vermeli ve bu sözünün arkasında duracağına beni inandırmalı” diye konuşuyor.

Koşula, koşul adı altında “dayatma”ya bakar mısınız?!

Bi kere…

Bana göre, özde bu sözler, bu düşünce o türbanlı, tesettürlünün değil!

Ona da şırıngalanmış, ezberletilmiş, dayatılmış!

Seçim ortamına girildi ya, “türban mağduriyeti”, “siyasi propaganda” amaçlı kullanıma sokuldu!

 

İlkinde “yedirdiler”, başarılı oldular, siyasi çıkar elde ettiler; bu kez umdukları bulamayacaklar.

Çünkü…

Aydın, çağdaş, Atatürkçü Türk halkı kanmayacak/yemeyecek, duyarlı davranacak, tepkisini koyacak, “Haydi yallah” diyecek, yollayacak!

“Türban mağduriyeti”nden nemalanan “siyasi cambazlar” o kadar korkak, o kadar ödlekler ki, türbana “Türban” demiyorlar/dedirtmiyorlar, “başörtüsü” diyorlar/dedirtiyorlar!

 

Sözde bunlar karşıtı kimi muhalifler de, aynı ağızla konuşmazlar mı, “Türban” diyeceklerine “Başörtüsü” demezler mi!

İşte buna üzülür, yanarım!

Emperyalist işbirlikçilerinin çarkına neden su akıtırlar?!

Bunların da, onlardan ayırtları (farkları) olmadığını yazdığımda, yergiler alıyorum.

Alayım, sorun değil.

Önemli olan, içe sızmışları işaretlemek, o sızmaların ipliklerini pazara çıkarmak, sonrasında da içten kazıyıp atmak!

Yanlış mıyım?..

 

NE YÜCE DÜŞÜNC, ÖĞRETİ!

 

Eşim Nevriye Hanım gene bana bir yazı konusu kazandırdı.

Yazmadan, sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim.

 

O sabah (29 Temmuz 2022 Cuma) elinde, Saatli Maarif Takvimi’nden iki yaprak vardı.

Anladım ki, bana okuyacaktı.

(Belirtmeliyim:

Eline, okunacak ne geçse, okur; süzgecinden geçirdiklerinden bazılarını benimle paylaşır.)

O sabah aynısını yaptı.

27 Temmuz 2022 Çarşamba ve 28 Temmuz 2022 Perşembe günlü Saatli Maarif Takvimi yapraklarının arkasındaki “Etkileyici hikayeler” başlığı altında yer alan, yazarının ad ve soyadı olmayan yazıyı okudu:

// Benim zamanımda kol saati çok önemliydi; öyle herkesin olmazdı.

Arkadaşlardan birisine babası kol saati almış. Tam hayalimdeki gibi. Koluma takmış, okula geldi. Çıkardı hepimize gösterdi, sonra sırasına koydu. Çocukluk işte, benim asla böyle bir saatim olmayacaktı. Saati çaldım, cebime koydum. Arkadaşım saatin çalındığını anladı. Durumu öğretmenimize anlattı. Öğretmenimiz “Saati kim aldıysa sahibine versin” dedi. Pişman olmuştum. “Ben aldım” diyemedim. Bu sefer öğretmen farklı yöntem denedi. Hepimizi tahtaya dizdi ve gözlerimizi kapattırdı. Bu benim hayatımın en utanç verici sahnesiydi. Ceplerimizi teker teker arayarak saati buldu ve sahibine verdi. Hepimiz gözlerimizi açtık, öğretmen bana hiç bakmadan derse devam etti. Yıllar geçti, ben de öğretmen oldum ve öğretmenim ile karşılaştım. Kendisine o günü hatırlattım; “Hocam o gün saati çaldığım halde tek bir kelime etmediniz, yüzüme bakmadınız, beni incitmediniz. Neden?” bana hayatım boyunca unutamayacağım şu cevabı verdi; “Siz gözlerinizi kapattığınızda ben de gözlerimi kapattım.” //

 

Öğretmenin yanıtı –yazıdaki son tümce- beni öyle bir etkiledi ki!

Kendimi tutamadım duygulandım, ağladım.

Ne yüce bir düşünce!

Ne yüce bir anlayış!

Ne yüce bir eylem!

Ne yüce bir yanıt!

Ne yüce bir öğreti!

Günümüzle karşılaştırdım.

Hüzünlendim!

Halkım ve halklar hüzünlü, mutsuzsa, ben de hüzünlü, mutsuzum, mutlu, şen şakrak olamam!

Azıcık, insan ve insanlık için düşünsek, uğraş versek vb kıyamet mi kopa?!

Kahrolsun, insan ve insanlık düşmanı lanet emperyalizm ve emperyalistler, o lanet emperyalistlerin lanet yerel işbirlikçileri!..

  • 0

Yorum Yaz

Email adresiniz paylaşılmayacak.