Posts By :

bakikarakol

ERDOĞAN’IN HEYBESİNDEKİ BÜYÜK TURPLARIN SON İKİSİ…

150 150 bakikarakol

Sevdalısı olduğum Kars’ımın sevdalılarından “Askeran Ailesi”nin kızlarından Eczacı Handan Askeran Ton’un “Bir çınarımız daha göçtü. Çok üzgünüm” dediği, gerçek bir Atatürk, Atatürk Türkiye’si ve Kars, Karslı tutkunu, yazar, şair Psikiyatr Dr. Beşir Doster, 16 Ocak 2025 Perşembe günü İstanbul’da yaşama gözlerini yumdu, Cuma günü de Üsküdar’daki Ihlamurkuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. https://x.com/BakiKarakol/status/1879957696935596325

Gerçekten, Dr. Beşir Doster ağabeyim Kars’ımızın ve de Türkiye’mizin bir çınarıydı.

Aramızdan ayrılmasına çok üzüldüm.

Hala üzülüyorum.

Hep de üzüleceğim.

Işıklar içinde uyusun.

 

Dr. Beşir Doster ağabeyimin üzüntüsünü yaşarken, dün (21 Ocak 2025 Salı) sabah, Bolu Kartalkaya’da meydana gelen “otel yangını”nda 66 insanımızın yanarak ve dumandan boğularak yaşamlarını yitirmesi, 51 insanımızın da yaralanması üzüntümü ikiye katladı.

Hele de “yayın yasağı” getirilmesi, öfkemi yükseklere çekti!  https://x.com/BakiKarakol/status/1881732395613007884

 

Birbirini kovalayan “siyasi gelişmeler”, “siyasi gözaltılar, tutuklamalar”, önceki akşam Ankara’da gözlemaltına alınan, gece karayoluyla İstanbul’a getirilen, dün de Cumhuriyet Savcısı’nın “tutuklanma” istemiyle Sulh Ceza Hakimliği’nce tutuklanan Zafer Partisi’nin hem “kurucu”, hem de “şimdiki” Genel Başkanı eski Milletvekili Ümit Özdağ’ın cezaevine konulmasıyla sürdü.

Bu sabah, hangi siyasi gelişmelerle uyanacağız, bilmiyoruz!

 

Bu yazımda, yaşanan/yaşatılan “siyasi süreç”in nedenleri üzerinde durmayacağım, 18 Ocak 2025 Cumartesi günkü X PAYLAŞIMIMDA https://x.com/BakiKarakol/status/1880530762237415747?t=3alpRHQD9wMTuiQmRPvi2w&s=08 belirttiğim “ÇARŞAMBA YAZACAĞIN” sözümü tutacağım.

 

Onu da yaparken, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 14 Ocak 2025 Salı günü partisinin grup konuşmasında “Şunu bir defa net şekilde ifade etmek isterim ki, bilhassa 12 Ada gasp edilmiş, asıl sahibi olan Türk milletinden ayak oyunlarıyla çalınmıştır.” https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/5381/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_14_Ocak_2.html “itiraf” gibi sözünü, Kamutay (TBMM) içi ve dışı muhalefet partilerin hiç birinin dikkate almamasına, tek sözcük tepki vermemesine değinmeden geçemeyeceğim.

 

Gelelim “sözüme” veya başlıktaki konuya.

 

Uzatmadan, özetleyerek yazacağım:

Anımsayacaksınız, İstanbul Beşiktaş’ın CHP’li Belediye Başkanı Rıza Akpolat gözlemaltına alındı, ardından tutuklandı.

Bunun üzerine CHP Genel Başkanı Özgür Özel (Ö.Ö), 17 Ocak 2025 Cuma günü MYK’sını İstanbul’da topladı, ardından İl Başkanlığı’nda açıklamalarda bulundu.

Dedi ki “… temel tespitimiz şudur: Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bugün yaptığı iş, Cumhuriyet Halk Partisi’ne, ki Cumhuriyet’in kurucu partisidir, son seçimlerin birinci partisidir, düpedüz savaş ilanıdır. Bunu görüyoruz.” https://bizimtv.com.tr/politika/ozgur-ozel-savas-ilanini-goruyoruz-2025-yilinda-sandik-gelecek-108349h

 

O günlerde, “CHP’li Belediye Başkanlarına yönelik operasyonların hedefi, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’dur” yaygın biçimde konuşuluyordu.

İmamoğlu’nun kendisi de iki gün önce (15 Ocak 2024 Çarşamba), Beşiktaş Belediyesi’ndeki basın toplantısında “Bana hayatı dar etmeye çalışana meydan okuyorum. İBB’ye ve bana ulaşmak ise hedefiniz, benim yol arkadaşlarıma ve ailelerine çile çektirmenize, bahaneler yaratmanıza gerek yok. İşte siyasi yasak davam orada! Madem hedefiniz benim, bari burada mert olun. Onayın benim cezamı, milleti rahat bırakın!” https://www.sozcu.com.tr/son-dakika-ekrem-imamoglu-ndan-carpici-arac-iddiasi-p127442 dedi.

 

Özgür Özel’in İstanbul CHP İl Başkanlığı’ndaki basın açıklaması yaptığı gün (17 Ocak 2025 Cuma), AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Konya 8’inci Olağan İl Kongresi’nde Özgür Özel’e seslendi:

“Sağa sola sataşmaktan artık vazgeçin, biz işte buradayız. Gelin millet önünde kara kaplı defterleri ortaya serelim. Bakalım kimin yüzü kızaracak. Halbuki onlar da çok iyi biliyor, turpların büyüğü heybede. Paniklemelerinin sebebi de budur. Birkaç yıla sokağa çıkacak, hatta milletin yüzüne bakacak halleri kalmayacak. Siz dahil hiç kimsenin hukuku ve kanunları hiçe sayma hakkı yoktur.” https://www.sozcu.com.tr/riza-akpolat-in-tutukluluguna-erdogan-dan-ilk-aciklama-p128149

 

Bu sözler, -hele ki “… turpların büyüğü heybede” sözü- gündeme bomba gibi düştü, günlerce konuşuldu, değerlendirildi.

 

Erdoğan “turplar” demişti, konuşmalarda, değerlendirmelerde, haber ve yazılarda “turplar”, “turp”; “torbadaki turp” da “Ekrem İmamoğlu” oldu.

X hesabından “HEPTEN İMAMOĞLU DEĞİL” https://x.com/BakiKarakol/status/1880530762237415747 diye yazdım; bugünü (Çarşamba) kastederek, ne ve kimler olduğunu yazacağımın sözünü verdim.

 

Şimdi hemen söyleyeyim:

Erdoğan’ın heybesindeki büyük turplardan sondan ikincisi “Özgür Özel”dir!

Vurgulanan “birkaç yıl” içinde, 2024’ün Ağustos ve Kasım aylarında basına yansıyan, ayağının da sakatlanmasıyla ilişkilendirilen “yasak aşk” olayı gündeme getirilecek, düşünce ve öngörüsündeyim.

 

Bir diğer “düşünce ve öngörüm”, Erdoğan’ın heybesindeki büyük trupların sonuncusuyla ilgili.

Şu:

Cumhuriyet Halk Partisi’nin kapatılması!

 

“Yok canım!”, “Hadi sen de!” diyebilirsiniz.

 

CHP’nin kapatılması, iç-dış CHP karşıtlarının istemi ve özlemidir.

Bugüne kadar yapamadılar, ama bugün yaparlar.

 

CHP’nin kapanması, hem siyaseten, hem ekonomik olarak işlerine gelir!

CHP seçmeni yeni bir siyasi partide toplanıncaya kadar, atı aldıkları gibi Üsküdar’ı çoktan ve çok rahat geçerler!

Atatürk’ün İş Bankası’ndaki “hisseleri”ni de kontrollerine geçirdiklerinde, keyiften yan gelir yatarlar, ekonomik darlığı bir süre giderirler.

 

Katılır mısınız, katılmaz mısınız, bilmem.

Katılın, katılmayın, saygı duyarım…

IRAK’TA, SURİYE’DE, KENDİ ARALARINDAKİ SAVAŞI “VEKALET SAVAŞÇILARI”YLA YAPAN İNGİLTERE VE AMERİKA!..

150 150 bakikarakol

Dün (14 Ocak 2025 Salı), www.sozcu.com.tr’de “Ankara kulislerinde bugün en çok konuşulan açıklama: DEM Partili Çandar’ın bu iddiası yalanlanmadı” https://www.sozcu.com.tr/ankara-kulislerinde-bugun-en-cok-konusulan-aciklama-dem-partili-candar-in-bu-iddiasi-yalanlanmadi-p127156 başlıklı bir haber vardı.

İlginçti.

İlgimi çekti.

Bana, birbirlerini altlara çeken “gündem”dekileri unutturdu; beni, bilgisayarımın başına oturttu…

 

Yazacaklarımın daha iyi anlaşılması için, öncelikle, az yukarda linkini verdiğim haberi okumanız gerektiğini söylemeliyim.

 

Dediğimi yaptıysanız…

Ben de, “Savın sahibi Diyarbakır DEM (Halkların Eşitlik ve Demokrasi) Partisi Milletvekili Cengiz Çandar ‘bilgiye dayanarak söylüyor’ ise” diyerek yazacaklarıma başlayayım.

Ancak…

https://www.haberler.com/cengiz-candar/biyografisi/ linkinden biyografisini okuyacağınız Cengiz Çandar, 1970’li yılların sonlarına doğru, Cumhuriyet Gazetesi’nin gerçekten usta “Ortadoğu” muhabiriydi; haberlerini, iştahla okur, bilgilenirdim.

Ama sonraları öyle bir savruldu ki!..

 

Dün öğleden sonra Medyascope yayınına katılıyor, ucu çok derinlere ve çok başka yerlere giden savlarda bulunuyor.

Yukarıda verdiğim linkten okuduğunuz için tekrar etmeyeceğim.

Benim burada için için yandığım, “Öcalan, ziyaret sırasında ‘Ahmet Türk, Kürt toplumunda saygın bir isimdir, o da heyette olsun’ diye ısrarcı olunca, Türkiye Cumhuriyeti devleti, Mesut Barzani’ye haber vermiş. Demiş ki: ‘Ahmet Türk senin için böyle laflar etmişti, girsin mi heyete? Sen ne diyorsun?’ O da ‘Benim için söylediklerini biliyorum ama Kürt toplumunda karşılığı olan bir isimdir, benim için sakıncası yok’ manasında bir cevap vermiş. Bu görüşmelerden sonra Ahmet Türk de İmralı heyetine katılmış.” paragrafında edildiği “savlanan” sözlerdir!

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, PKK terör örgütü başı “bebek katili” Abdullah Öcalan’ın istemi, yönlendirmesi ve İngiliz ajanı Molla Mustafa Barzani’nin oğlu Mesut Barzani’nin “… benim için sakıncası yok” demesi ile mi siyasa, yol belirleyecek, hareket edecek?!

Hayır!

Kabul etmiyorum!

 

Emperyalist İngiltere ve emperyalist Amerika, Ortadoğu’da, öncelikle  Irak’ta, sonra Suriye’de, kendi aralarındaki savaşı, “vekalet savaşçıları”yla yapıyor!

Ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin ürünü “Cumhur İttifakı” ve  “Cumhur İttifakı İktidarı” da, “bebek katili” ile “İngiliz ajanı babanın oğlu”ndan “çare arayışı”nda!..

 

Bu arada…

Dünkü grup konuşmasının sonlarında “Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı sözünün eridir” https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/5381/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_TBMM_Grup_Toplantisinda_yapmis_olduklari_konusma_14_Ocak_2.html diyerek, Genel Başkanı olduğu MHP’yi, Cumhur İttifakı’ndan ayrıştıran, “İmralı görüşmeleri süreci”nin başlatanı Devlet Bahçeli’yi sözleriyle baş başa bırakırken…

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 11 Ocak 2025 Cumartesi günü partisinin Diyarbakır 8’inci Olağan İl Kongresi’nde yaptığı konuşmasındaki “Terör örgütünün kendini feshetmesi, silahların kayıtsız şartsız teslim edilmesi, örgütün siyaset üzerindeki vesayetinin tamamen kaldırılması…” https://www.akparti.org.tr/gundem-haberleri/cumhurbaskanimiz-ve-genel-baskanimiz-erdogan-partimizin-diyarbakir-8-olagan-%C4%B1l-kongresi-nde-konustu-11-01-2025-16-39-52/ sözlerindeki son sözcüklere takıldım.

Ve…

“PKK terör örgütü, siyaset üzerinde nasıl ‘vesayet’ kurar/kurabilir ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanı, PKK terör örgütünden, siyaset üzerindeki ‘vesayet’ini kaldırmasını dile getirir ve böyle istemde bulunur?!” sorusunu kendime sordum!

Ülkesine, halkına, Atatürk’üne sevdalı 70 yaşında bir Türk olarak, kendime sorduğun soruyu sizlerle paylaşmak istedim…

EĞİTİMCİ-YAZAR GÜLER BUĞDAY’IN OKUMA TADINDAKİ YOL GÖSTERİCİ YAZISI…

150 150 bakikarakol

Köşemi bu hafta…

İlk, orta ve lise öğrenimini değişik illerde tamamlayan; 1968 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitiren; 1980 askeri darbeye kadar birçok ilde lise öğretmenliği yapan; 1980’de, 1402 sayılı yasayla görevine son verilen; 12 Eylül 1980 öncesi, meslek ve kadın örgütlerinde görevler üstlenen; Sosyal Demokrat Halkçı Parti’de “Parti Meclisi Üyesi” olarak görev yapan; Sosyal Demokrat Vakfı’nın kurucu üyelerinden olan; 1947 Malatya doğumlu ve Bursa kent merkezinde oturan…

Eğitimci-yazar Güler Buğday’ın MİLLİ EĞİTİMİN UYGULAMALARI, EĞİTİMİ YOK EDİYOR, ÇÜRÜTÜYOR VE GELECEĞİMİZİ KARARTIYOR başlıklı, “okuma tadındaki, yol gösterici yazı”sına bırakıyorum:

 

MEB, aldığı kararlar ve inanılmaz uygulamalarla tarihin en olumsuz, en tehlikeli uygulamalarıyla eğitimi resmen istismar ederek adeta çocuklarımızın geleceğini yok ediyor.

MEB son yıllarda inanılmaz kötülüklerle kuruma ihanet edecek uygulamalar yapıyor.

Demokrasi ile yönetilen normal bir ülkede böyle çok tehlikeli ve çocukları ve gençleri adeta zehirleyen, akıl ve mantıktan uzak; kullaştıran ve kirleten uygulamalara niyet eden bir bakanı bir dakika o mevkide tutmazlar.  

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, daha önce de inanılmaz bir kararla tarikat ve cemaatlerle imzaladığı protokolle bu önemli ve gelecek nesilleri yetiştiren kurumda gericiliğe ve bağnazlığa imza atmıştı.

MEB, 2021 yılında da Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın yer aldığı “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) protokolüne imza atmıştı.

Öğrencilerin Diyanet’e tesliminin önünü açan proje kapsamında Eskişehir ve İzmir’de yer alan 842 okula, “Manevi danışman” adı altında imam, müezzin ve vaiz gibi din hizmetlerinde çalışan kişiler atanmıştı.

Ne yazı ki ülkede gerçek bir muhalefet olmadığı için bu kabul edilmemesi gereken uygulamalarla ilgili kıyamet kopmamış ilim ve bilimin yerine sorgulamayan ve sadece biat eden bir nesil yetişmesine olanak sağlanmıştır.

Bu olumsuz uygulamalar yetmezmiş gibi MEB, bu kez daha tehlikeli ve çok daha riskli bir konuyu okullarımızda uygulamaya sokmak için akıl almaz bir durum yaratmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ‘Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü,’ MHP’nin gençlik teşkilatı olan ve geçmişte çok acı veren olaylara karışmış olan Ülkü Ocakları ile protokol imzalamıştır!!!!!

31 Aralık’ta imzalanan protokole göre;

Ülkü Ocakları, MEB’e bağlı tüm okullarda kurs açma ve etkinlik (!) düzenleme yetkisine sahip olacakmış!!!

Türkiye genelinde uygulanacak protokol kapsamında, İl Milli Eğitim Müdürlükleri de bu sürecin denetiminden sorumlu olacaklarmış.

Samimiyetime inanın Dostlar, Yoldaşlar ve Canlar, benim gibi 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbesine gidilen yıllarda Ülkü Ocaklarının karıştığı cinayetleri ve karanlığın maşası olmuş bu kurumun yaptıklarını unutulması mümkün değildir.

Bu tehlikeli ve asla kabul edilmemesi gereken akıl dışı protokolün 31 Aralık 2024’te imzalanarak yürürlüğe girdiği öğrenildi.

Tövbe… Tövbe…. Tövbe…

Türkiye’nin 81 ilinde faaliyet gösteren Hayat Boyu Öğrenme kursları, imkânı olmayan, yaşı ve ekonomik durumu nedeniyle meslek edinememiş kişilere mesleki eğitim veren kurslar olduğu söyleniyor.

Yaşadığımız ilimiz Bursa’da bu utanç veren ve çok tehlikeli ve riskli uygulama başlatılmıştır.

Bu nedenle soruyor ve uyarıyorum:

Bursa’mızda sürekli kahvaltılarda, yemeklerde buluşup veya çarşı pazar gezerek  sözde dert dinleyen milletvekillerimizin buldukları her kürsüde nutuk atmalarının yanında bu tehlikeli durum için bir araya gelerek kıyamet koparmaları gerekmez miydi???

Çünkü Bursa Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Ülkücü Ocakları ile işbirliği içene girildiğine dair gerekli yerlere bu protokol yazısını göndermiştir.

Söz konusu yazıda şu ifadeler yer alıyor:

“Bakanlığımız Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ile Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı arasında yaygın eğitim faaliyetleri kapsamında genel, mesleki ve teknik kurslar düzenlemesi amacıyla hazırlanan Protokolün 31 Aralık 2024 tarihinde imzalanan yürürlüğe girdiğine ilişkin ilgili yazı örneği ve eki ilişikte gönderilmiştir”

Ne yazık ki bu tehlikeli durum, gençlerimizi bir siyasi partinin arka bahçesi konumuna sokacaktır.

Bu işbirliği hemen iptal edilmeli ve artık Milli Eğitim adına yaptığı tüm gerici ve çağ dışı uygulamaları nedeniyle Milli Eğitim Bakanı (!) derhal istifa etmelidir.

Unutulmaması gereken Ülkü Ocaklarının en son Sinan Ateş cinayetinde ismi geçmiş ve sorumlular tam olarak ortaya çıkarılmamıştır.

Hiç kimsenin unutmaması gereken geçmişte bu yapının adının karıştığı birçok cinayet ve tehlikeli durum mevcuttur.

Özellikle 12 Eylül darbesine giden yoldaki en önemli kavşak noktalarından biri olan Maraş katliamını MİT raporlarına göre MHP Maraş il örgütünde ÜGD (Ülkücü Gençlik Derneği) ile yapılan toplantıda planlandığı devletin arşivlerinde mevcuttur.

Acısı yüreklerimizde olan bu vahşi katliam, MİT’in 17 Ocak 1979 tarihli raporunda katliamın ülkücülerin iki üç hafta önce MHP Maraş il örgütünde il yöneticileri ve ÜGD mensuplarının katılması ise yaptıkları bir toplantıda planlandığı belirtiliyor.

Fazla uzatmaya gerek yok.

Tarihini bilenler veya benim gibi 12 Mart ve 12 Eylül faşizminde bedel ödeyenler ve sol sosyal/demokratlar Ülkü Ocaklarının böyle bir görev ve işbirliğine asla uygun olamayacağını hatta çok tehlikeli olacağını bilirler.

Ülkücü gençliğin yetiştirilmesi için ocaklar kurulmasının yanı sıra eğitim kampları kurulmuştur. Bu kamplarda ideolojik, dini, sportif ve kültürel eğitimler verilmektedir.

Hangi hakla MEB çocuklarımızı bir siyasi patinin ideolojisine göre ve zorlayarak dayatma ve mecbur ederek siyasete alet ederek şekil almasını sağlayabilirler?

İddialara göre geçmişte bu teşkilat Türkeş tarafından şu maksatla kurulmuştur:

Eğer Türkiye bir şekilde Sovyet boyunduruğuna düşerse, askeri olarak fiilen işgal edilirse cephe gerisinde partizan direnişi organize etmek üzere ABD ve NATO iradesi ile organize edilmiştir.

Anlayacağımız soğuk savaşın bir ürünüdür.

Geçmişinde çok karanlık nokta ve cinayetler olduğu söz konusudur.

En unutulmazı; bir vahşet olan Ankara Bahçelievler de 7 TİP’li gençten 6sının, Ülkücü bir grup tarafından barbarca öldürüldüğü unutulmamıştır.

Bu olaya karışan Ülkücü Haluk Kırcı suçunu sonunda itiraf etmiştir.

Haluk Kırcı, hem mahkeme ifadelerinde hem ilerleyen yıllardaki yazı ve röportajlarında olayda yer aldığını ve gençleri öldürdüklerini kabul etmiştir.

SON NOT:

Bu protokol haberini okuduğumdan bu yana inanın yine alerji oldum ve bir anda yine zona çıkardım.

Bu olaya sesiz kalmak demek masum çocuklarımız ve gençlerimizin geleceğini karartmak demektir.

Bu nedenle herkese çağrı yapıyor ve uyarıyorum:

CHP’nin tüm üyeleri, örgütü ve inananları ile en başta sol kanatta mücadele eden milletvekilleri lütfen gereğini yapın ve asla protokolü geri aldırmadan meydanlara çıkmayın…

Konuyu sıradan bir kınama ile bu tehlikeli oyuna engel olamazsınız.

Bu durum inanın aşımız ekmeğimiz kadar önemlidir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Ülkü Ocakları ile yaptığı bu protokol, Tek Adam Saray Saltanatının devam etmesi için eğitimdeki siyasetin müdahalesini ve okulları arka bahçesi yapma arzusunu kanıtlamaktadır.

Unutulmaması gerekense milli eğitimin, çağdaş bir toplumun ve ülkenin geleceği için görevi ve amacı olması gerekmektedir.

Eğitim politikalarının, siyasetten bağımsız ve bilimsel temellere dayalı olması ve asla çocuklarımızın siyasetin kirli amaçlarına tutsak olmadan yetişmeleri beklenmelidir

Bu tür anlaşmaların, eğitim sistemini çürüteceği ve çocukları militanlaştıracağı bu nedenle geleceğimizi tehlikeye sokacağı unutulmamalıdır.

Dostlar, Yoldaşlar ve Canlar, geçmişte yaşanan o zor günlerde katledilen yoldaşlarımız ve canlarımız için bu tehlikeli ve Milli Eğitimin asla yapmaması gereken çalışma ve protokolü iptal ettirene karşı sağduyulu her yurttaş mücadele etmelidir.

Bu istismarcı ve fanatik Milli Eğitim Bakanı da hiç beklemeden istifa ettirilmelidir.

Sevgiyle saygıyla, eşit yurttaşlar olarak barış ve kardeşlik duyguları ile insanca, onurluca, özgürce, haksızlıklara ve hukuksuzluklara izin vermeden yaşayalım ve yaşatalım. https://www.facebook.com/share/p/19wnsb6obf/

GÜLER BUĞDAY

BENİ BEN YAPAN “ESKİ TÜRKİYE”Mİ ÇOK ÖZLEDİM!..

150 150 bakikarakol

Bugün tam 3 ay oldu.

Üç ay önce bugün (25 Eylül 2024 Çarşamba) CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ’NDE OY’UM, “HALKIN CUMHURBAŞKANI ADAYI”NA!..

https://bakikarakol.com/cumhurbaskanligi-seciminde-oyum-halkin-cumhurbaskani-adayina/ başlıklı yazımı yayına koydum.

Üç aya denk gelen; 2-9-16-23-30 Ekim 2024 Çarşamba, 6-13-20-27 Kasım 2024 Çarşamba ve 4-11-18 Aralık 2024 Çarşamba günlerinde haftalık yazılarımı yazamadım.

Elbet bir nedeni, nedenleri vardı.

Özetin özetiyle özetlersem:

“Şeker”, “tansiyon”, “baş dönmesi” rahatsızlıklarıma “kısa süreli geçici “unutkanlık” eklendi.

Yetmezmiş gibi…

51 yıllık (16 Aralık 1973) eşim “kalp ameliyatı” oldu; bir değil, üç kere; birer hafta arayla aynı yeri açtılar, kapattılar; 6 günde taburcu olacağımıza, 41 günde çıkabildik.

2 ay 4 gündür de “kontrol”e gidip geliyoruz.

 

Ben de, eşim de yorgunuz.

Yorgunluğumuz ne kadar sürecek, rahatsızlıklarımız ne zaman dinecek bilmiyoruz.

 

Bu neden ve nedenlerden ötürü 12 hafta -üç ay- yazamadım.

Aynı nedenlerden, bir süre gene yazamayacağım.

X hesabımdan kısa kısa paylaşımlarımla yetineceğim.

 

Rahatsızlıklarıma, partim CHP’de ve ülkemiz Türkiye’mizde başdöndürücü hızla yaşananların, Atatürk ve Atatürk düşüncesi, devrimleri, ilkeleri karşıtı gelişmelerin acısı, vicdan sızlatan sıkıntısı katıldı.

 

Dün gece açıklanan 2025 yılı asgari ücrete gel de kahretme!

 

1 Ocak 2025’ten itibaren, “çocuklu” değil, “çocuksuz, iki kişilik ailenin 22 bin 104 TL ile geçinmesi olası mı?!

Geçinebilecek aile var mı?!

Varsa, buyursun çıksın, bu asgari ücretle nasıl geçinebileceğini, bunun sırrını, formülünü anlatsın!

 

Yok, çıkmaz!

 

Gel de dertlenme!

 

Ve…

Daha neler!

 

Bütün bunların nedeni…

Düşünmemek, sorgulamamak, örgütlü olmamak, tartışmamak, doğru kararlar almamak, planlamamak, ortak eylemler yapmamak, kamuoyu oluşturmamak, “kanan” insanları uyandırmamak, kendimizden bildiğimiz “karşıt”lardan arınmamak, dünya liderimiz Kemal Atatürk’ümüzün gerçek anlamda “düşündaş”ı olmamak!

 

Düşman emperyalistlerin istedikleri tam buydu!

 

Gel de kahretme, hastalanma!

 

Ben, o çok özlediğim “eski Türkiye” çocuğu, genci, yetişkini, orta yaşlısıyım!

Halkımı, halkları, insanı, insanlığı, barışı, kardeşliği, özgürlüğü, çağdaşlığı olmayı, üretmeyi, paylaşmayı, yardımlaşmayı seviyorum.

Ağlayanla ağlarım, gülenle gülerim.

Komşum açken, ben tok yatmam.

 

Ben buyum!

 

Ben, gerçekçiyim, doğrucuyum, inançlıyım!..

 

Beni ben yapan “eski Türkiye”mi çok özledim!..

 

 

2025 ÜLKEMİZE, HALKIMIZA, BÜTÜN ÜLKELERE, HALKLARA UMUT, BARIŞ, ÜRETME, KALKINMA, PAYLAŞMA, MUTLULUK SAĞLIK YILI OLSUN…

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ’NDE OY’UM, “HALKIN CUMHURBAŞKANI ADAYI”NA!..

150 150 bakikarakol

Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri’ne en geç 3,5 yıl, en erken 1 ve 1,5 yıl var; ama CHP’de “Cumhurbaşkanı adayı” kimin olacağı konuşuluyor.

AKP’nin, MHP’nin, parlamento içi, parlamento dışı siyasi partilerin adayları konuşulmuyor.

“Neden?” diye sormayacağım ve ayrıntılarına girmeyeceğim, çünkü o başka bir yazı konusu; bu yazımda, CHP’den kimlerin adının geçtiği, ardından kimin aday olması gerektiği üzerinde duracağım.

Üç kişinin adı geçiyor:

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, İstanbul Büyükşehir (İBB) Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş.

Pat diye sorayım:

Bunlar öz, gerçek CHP’li mi?

Eğip bükmeden yanıtlayayım:

Değil.

Mansur Yavaş’tan başlayayım:

Mansur Yavaş, Alparslan Türkeş Milliyetçisidir; MHP’den, CHP’ye “seçim kazanımı” için üye olmuştur.

Ekrem İmamoğlu, Atatürk Milliyetçisi’dir, merkez sağcıdır; o da, “seçim kazanımı” uğruna CHP üyesi, CHP ilçe Başkanı olmuştur.

Özgür Özel, CHP Milletvekili, CHP Grup Başkanı olmuştur.

Üçünün de izlediği siyasaya (politikaya) baktığımızda, üçü de, CHP ilkeleri ve siyasaları doğrultusunda siyasa yapmıyor; söylemlerinde biraz bir şeyler var ama eylemlerinde CHP’nin izi yok.

Çünkü üçü de “kendi siyasaları”nın derdinde, teleşında, uğraşında.

 

Üçü içinde, “Cumhurbaşkanlığı adaylığı”na –açık arayla kazanacağından ötürü- sıcak baktığım Ekrem İmamoğlu’dur!

Şundan:

Ekrem İmamoğlu’nun, vatandaşla iletişimi, siyasi söylemi ve siyasi söylemlemnii kitlelere geçirme, kafalarda kalıcı kısa ama vurucu, etkileyici tümceleri, Özgür Özel’den, hele de Mansur Yavaş’tan çok çok iyi, çok çok ilerde, çok çok gelişkin.

 

İmamoğlu’nun, halkta kabulü yüzde 65’lerin üstündedir.

Bunu, Özgür Özel, Mansur Yavaş da, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, başka aday olacaklar da biliyor.

 

İmamoğlu’nun tepesinde “Demoklesi’nin kılıcı” gibi sallanan, “siyaset yasağı” ile 2 yıl 7 ay 15 günlük hapis cezası var; yargısal süreç sonunda onanması durumunda derhal uygulanacaktır.

Sonucun böyle olmasını, siyasi rakiplerinin hepsi istiyor ve böyle olmasından hoşnutluk duyacaklar.

 

Özgür Özel ve ekibi, Ekrem İmamoğlu’nun hapis ve siyaset yasağı cezalarının onanmaması için toplantı yapmış, toplantı içinde çalışmalar başlatmış.

Güldüm.

Çünkü “önleyici” hiçbir şey yok; “Hele olsun, bakar, gereğini yaparız” der gibiler.

Beklerdim ki, yargı sürecinin bitimini beklemeden, şimdiden harekete geçilmesinin yol haritalarını açıklasınlar.

Örneğin:

Mansur Yavaş’ın, CHP’den ayrılmasına, başka partinin ya da partilerin ortak adayı olmasına kulak asmadan, “Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’dur” desinler, çalışmalara bütün il ve ilçelerde başlasınlar.

Bu arada…

Mansur Yavaş, cürmü kadar yer yakar.

Kopması, aday olması, İmamoğlu’nun yararınadır.

Kimi anketlere göre “ikinci parti” sözcükleri ile tanımlanan “kararsızlar” etkin çoğunlukla İmamoğlu’nun yanında yer alacaklar, oylarını İmamoğlu’na verecekler.

İmamoğlu’na, dış yatırımcılar da yakın, sıcak.

 

Eğer…

İmamoğlu’nun iki cezası onanırsa, herkes bilsin ki, en fazla 3 yıllık sürecin bitiminde Türkiye’nin ve Türk halkının lideri Ekrem İmamoğlu’dur.

 

Özgür Özel ve yönetimi, Ekrem İmamoğlu’nu “ahmak davası”ndan ceza almaktan kurtarmaz, İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığını birkaç gün içinde açıklamazsa; Türk halkının sevgisini kazanan Ekrem İmamoğlu, Türk halkının Cumhurbaşkanı adayı olsun; bunu açıklasın.

Ve…

“Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı adayımdır” başlığı altında, Noter kayıtlı imza kampanyası başlatılsın.

İlk günde görülecektir ki, 100 bin imza atılmış.

Bu Noter kayıtlı imza kampanyası, iki-üç aylık süreçte 15 milyonu bulur.

Aşar da.

Abartı gelmesin.

Ekrem İmamoğlu’nun, halkta böyle bir karşılığı var.

 

Özgür Özel’in Cumhurbaşkanlığı adaylığından söz etmedim çünkü Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını net biçimde açıkladı, noktayı koydu.

 

Özgür Özel ve yönetimi usunu (aklını) başına toplasın, yanlışa sapmasın, doğru yapsın, şu yazdıklarımı yabana atmasın, değerlendirsin.

 

Ekrem İmamoğlu, halkın “Cumhurbaşkanı adayı” olursa, partim CHP’min yönetimi de Mansur Yavaş’ı veya bir başkasını aday gösterirse, ben “oy”umu, halkımın adayı Ekrem İmamoğlu’na vereceğim.

Vermekle kalmayacağım, yakınlarımı ve çevremdekileri de etkileyeceğim; 70 yaşıma karşın il il, ilçe ilçe, kasaba kasaba, köy köy, mahalle mahalle, cadde cadde, sokak sokak çalışacağım.

Yeter ki şu ucube “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nden kurtulalım, “Demokratik, Laik Parlamenter Sistem”e dönelim.

Yeter ki, bu kurtulmayı ve bu dönmeyi gerçekleştirecek adaya oy verelim.

Verelim ki…

Derin bir “oh” çekelim, güzel günlere, aydınlık yarınlara, birlik beraberliğe, sevgiye, kardeşliğe, üretkenliğe, kalkınmaya vb yelken açalım, uluslararası eski saygınlığımıza, itibar ve güvenimize kavuşalım…

GENE NARİN!.. VE GÜNDEMİN TEPESİNDEKİ “NARİN KATLİAMI”NI SALLAYAN TEK KİŞİ!..

150 150 bakikarakol

Bu hafta da yazı konum, 8 yaşında katledilen NARİN!

Ama…

Önce, www.sozcu.com.tr’de 15 Eylül 2024 Pazar günü okuduğum “Ali Erbaş, Kelime-i Şehadet’i eksik okudu” başlıklı habere

https://www.sozcu.com.tr/ali-erbas-kelime-i-sehadet-i-eksik-okudu-p84054 çok kısa değineceğim.

 

Haberi okuduğunda, X hesabımdan “HADİ CANIM!.. BÖYLE BİR ŞEY NASIL OLUR!.. GERÇEKSE, ALİ ERBAŞ’IN, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KOLTUĞUNDA BİR SANİYE OTURMAMASI, O MAKAMDAN HEMEN İSTİFA ETMESİ GEREKİR HEMEN!..” https://twitter.com/BakiKarakol/status/1835234295864078475 diye yazdım, paylaştım.

Yazıyı yazdığım ana kadar, haberle ilgili bir yalanlama gelmedi.

Böylece…

Ne yazık ki ve acı ki, Diyanet İşleri Başkanlığı’mızın koltuğunda “liyakatsiz”* biri oturmaktadır!

Uzatmayacağım; bu kadar.

 

8 yaşında katledilen Narin’in mezarını üç Bakan (İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş) ziyaret etmiş, dualar okumuşlar.

 

Bakan Tunç “Bu olay ortaya çıkmadan, caniler hesap vermeden elimiz, kolumuz, yüreğimiz burada olacak” demiş; Bakan Yerlikaya X hesabından “Yaşadığımız bu menfur olay milletimizin yüreğini yaktı. O, gülüşüyle, neşesiyle bu dünyayı güzelleştiren bir yavrumuzdu. Narin kızımıza Allah’ta rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.” https://www.hurriyet.com.tr/video/3-bakan-narinin-mezarini-ziyaret-etti-42528696 diye yazmış; Bakan Göktaş ise bir etkinlikle yaptığı konuşmada özetle “Aksi bir duruma neden olanlar, işledikleri suçun bedelini hem hukuki hem de vicdani olarak ödemek zorundadır. Bu anlamda Narin kızımızı hayattan koparan kişi veya kişilerin en ağır cezayı almaları için elimizden ne geliyorsa yapacağız. Kaybolduğu haberi alınır alınmaz devletimizin tüm kurumları arama çalışmalarını başlatsa da ne yazık ki Narin’in acı haberini aldık. Bakanlık olarak bu davaya müdahil olacağız. Bu elim olayın, siyasi bir malzeme haline getirilmesine asla ve asla izin vermeyeceğiz. Narin bu milletin, hepimizin evladıdır. Bu anlamda Narin için adaletin tecelli etmesi hepimizin boynunun borcudur.” https://www.bandirmayasam.com.tr/igf-haber/uc-bakan-narin-in-kabrini-ziyaret-edecek-314028 tümcelerini etmiş.

 

Üçünün de sözleri, havanda su dövmekten başka bir şey değil!

Çünkü üçü de çok geç kaldılar, üçü de işin özüne, özdeki nedenlere, niçinlere inmiyorlar, alınacak, alınması gerekecek önlemlerden söz etmiyorlar, her şey olup bittikten sonraki süreç üzerinden atıp tutuyorlar, kabadayılık taslıyorlar!

On kişiden iki kişi inandıysa, Arap olayım!

Vatandaştaki genel kanı, “Narin katliamı zamana bırakılacak, uzatılacak, unutturulacak, kapanacak; katliamın gerçeği karanlıkta bırakılacak ve gerçek katil ya da katillerin yerine başkalarının canı yanacak” yönünde.

Dilerim, vatandaşlar yanılır, hak adalet yerini bulur, başta çocuklar, kadınlar, top yekun da halkımız korunur, yurtta korkulmayan, huzurlu ortam olur.

 

Adı gibi “Narin” kızımızın olayında çok şey yazıldı, çizildi, konuşuldu; daha da yazılacak, çizilecek, konuşulacak.

Ama benim dikkatimi, Narin’in, babası Arif’in “Akraba olmuş, dayı-yeğen olmuş. Akraba olduğu zaman diyor ‘Dayımdır, yeğenimizdir’. Hepsi akraba bile olsa vazgeçmem. Bunu herkes de biliyor. Kimin parmağı bu işte, kimin parmağı varsa da devlet delillerle çıkardıktan sonra. Ciğersiz oldukları için gelip beni öldürseydiler. Gelip öcünü benden alsaydılar” sözleri gündem olurken; “Erhan” adlı amcasının gündem olmayan “20 nüfuslu bir yer, 90- 100 nüfusluk değil. Onların da hepsi akraba. Kendi aralarında toplantı yapıyorlar, şey yapıyorlar ki. O namussuzluk yaptı, çocuğu öldürdü, bu süreçte bütün çocuklarımızı okuldan etti. Kimse okula gitmiyor. İşte böyle bir toplumuz.” https://www.sozcu.com.tr/narin-in-babasindan-dikkat-ceken-sozler-gelip-ocunu-benden-alsaydilar-p84011 sözleri çekiyor.

Hele ki şular:

O namussuzluk yaptı, çocuğu öldürdü, bu süreçte bütün çocuklarımızı okuldan etti. Kimse okula gitmiyor. İşte böyle bir toplumuz.”

Narin’in katledilmesi, okul çağındaki çocuklarda öyle olumsuz etki yapmış, korku yaratmış ki, okula gitmiyorlar!

Narin katliamından ve Narin katliamının yaşanan, daha doğrusu yaşatılan süreçten çocukların anne babaları da, kardeşleri, yakınları da tedirgin olmuşlar!

Haksızlar mı?!

Değiller.

Çocuklar korunamıyor!

“Yapanın, yaptıranın yanına kar kalıyor” kanısı yaygın ve bu kanı dalga gibi yayılıyor.

Yoksa…

Bu bilinen, istenen, planlanan bir şey mi?!

Kızların okula gitmesi mi istenmiyor?!

Kızların okula gitmesinin önü, bıçak gibi kesilmek mi amaçlanıyor?!

Bunun eşelenmesi, ortaya çıkarılması ve önlemlerin alınması gerekir.

Yapılır mı?

Yapılacak mı?

Bilemem.

Ama…

Yurdun geleceği çocuklar ve gençleri için, y a p ı l m a l ı !

 

Narin’in ve ailesinin soyadı “Güran”.

12 Eylül 2024 Perşembe günü basına yazılı açıklama yaptılar.

Açıklamada “… ilgi ve alakası olmadığı halde bu olay nedeniyle Kuran kurslarına ve Yüce dinimize saldırılar yapılmaktadır.” (…) “… koca bir ailenin karalanmasını bir takım dış güçler ve onların yerli uzantılarına bağlamaktayız. Aile fertlerimizin bir kısmının yaşadığı Tavşantepe Mahallesinin stratejik ve coğrafi konumu da ayrı bir etkendir.” https://www.gercekgundem.com/guncel/narinin-ailesinden-basin-aciklamasi-dis-gucler-bizi-karaliyor-482897 yer alan vurgulara takıldım.

Narin’in, Kuran kursuna gittiği yalan mı?

Değil.

E eee, anlatılmasın mı?

Öte yandan, dış güçler ve onların “yerli uzantıları” kimler?

Dış güçler, Güran ailesinden olmayanlar mı?

Onların yerli uzantıları da, Güran ailesinin dediklerini şıp şak yapanlar mı?

Buram buram siyasi içerik kokan bu sözcükler yazılı basın açıklamasında neden yer aldı?

Ve…

“Aile fertlerimizin bir kısmının yaşadığı Tavşantepe Mahallesinin stratejik ve coğrafi konumu da ayrı bir etkendir” diyerek, Tavşantepe’nin stratejik ve coğrafi konumunu “etken” sözcüğü ile vurgulamaktaki amaç ne?

 

8 yaşındaki Narin katliamından, aile de, bütün anne babalar, kardeşler de, iktidar da, devlet de, muhalefet de, dernekler, sendikalar, odalar ve benzerleri de ders almalı, ders çıkarmalı, bilimsel çalışmalarla yapılacaklar saptanıp tezden yaşama geçirilmeli!

Yaparsak kazanırız, yapmazsak yiter gideriz!

Ülkemize, halkımıza doğru ve iyi olanı yapmalıyız!

Çünkü başka Türkiye yok!..

 

Bir aya yakın gündemin tepesindeki “8 yaşındaki Narin katliamı”nı bir kişi salladı.

Necmettin Bilal Erdoğan!

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu.

Kocaeli’ndeki bir etkinlikte konuşmuş, “Ben ekonomistim” https://www.sozcu.com.tr/bilal-erdogan-konustu-bir-ekonomist-olarak-soyluyorum-p84283 demiş.

Bu iki sözcük -Ben ekonomistim- baba Erdoğan’ın sözüdür, ona aittir.

“EYT’liler” konusunun yanlış bir karar olduğunu vurgulayan oğul Erdoğan, gazeteci Fatih Altaylı’ya da ‘AK Parti’den önce Türkiye daha huzurluydu, müreffehti, daha adildi, daha böyleydi, daha şöyleydi. 20 yıldır mahvolduk’ deniliyor. Dünya tarihinin görmediği bir ihanettir bu. Böyle bir vicdansızlık olamaz. Arkadaşlar, bu Fatih Altaylı denilen ahlaksız adam askerlerin postallarını yalıyordu. Askerler ‘Kalk’ dediğinde kalkıyordu, ‘Yat’ dediğinde yatıyordu bu adam. Şuan başkası ‘Yat’ dediğinde yatar, ‘Kalk’ dediğinde kalkar ama gazeteci diye gezip, videoları seyrediliyor. Bunlar 90’ları anlatsın. ‘Askerlerden ödümüz patlıyordu’ desinler. ‘Biz vesayetin kölesiydik, köpeğiydik’ desinler. Hadi desinler. Türkiye hiç olmadığı kadar özgür arkadaşlar. Türkiye hiç olmadığı kadar güçlü, kendi kararlarını veren ülke. Dünya çapında iddia sahibi ülke https://t24.com.tr/haber/bilal-erdogan-fatih-altayli-denilen-ahlaksiz-adam-askerlerin-postallarini-yaliyordu,1184267 tümcelerle saydırmış.

Anında günden oldu.

Öyle bir gündem oldu ki, “Narin katliamı”nın gündemdeki yerini sarstı.

Çünkü…

“Siyasete ısınıyor”, “Erdoğan’dan sonra AKP’nin başına geçecek”, “Cumhurbaşkanı adayı” diye yazanlar, konuşanlar, tartışanlar birbirini kovaladı.

Katılmıyorum.

Öngörüm, izlenimim, Necmettin Bilal Erdoğan, görünürdeki yönetenleri, görünmeden yöneten olmak istiyor!..  

 

* iş başaracak yetenekten yoksun olma

TOPLUM, “NARİN KATLİAMI”NA KİLİTLENDİRİLMİŞKEN, “19 GÜN”, SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTENLER İÇİN ALTIN DEĞERİNDE ZAMAN DİLİMİ OLDU!..

150 150 bakikarakol

İki ay hızla geldi geçti.

Bir yıl boyunca yazı konusu olacak notlar aldım; bugün onlardan birini yazacaktım.

Olmadı.

21 günlük süreçte, yediden yetmişe hepimizi ağlatan, ülke gündemine en tepelerde giren, yerini günlerce koruyan “olay” öncelik aldı.

Olay, 8 yaşındaki Narin’in katledilmesiydi!

Yittiği günden, 18’inci günün bitimine kadar aranmadık yer bırakılmamasına karşın bulunamayan, ancak 19’uncu günün sabahı,  köyleri veya mahalleleri Diyarbakır Tavşantepe yakınlarındaki Eğertutmaz Deresi yatağındaki su kıyısına cesedi çuval içinde gömülü bulunan Narin Güran’ın -sava (iddiaya) göre- öz amcası tarafından öldürülmesi,  https://www.sozcu.com.tr/son-dakika-narin-in-cenazesi-ailesine-teslim-edildi-p82532 herkes gibi beni de derinden sarstı ve bana, aile meclisi kararıyla 22 yaşında 24 Şubat 2004’de öz ağabeyleri tarafından yaşamdan koparılan https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCld%C3%BCnya_T%C3%B6ren Güldünya Tören’i anımsattı.

 

Ülkemde ne zaman bir kadın şiddete uğrarsa, canına kıyılırsa, Güldünya usuma (aklıma) gelir, yanarım!

Bir ayrıntıya da takılırım:

“Güldünya” gibi, çok güzel ve çok anlamlı adı kızlarına koyan anne, baba, aile meclisinin “öldürülsün kararı”na itiraz etmiyor, boyun eğiyor!

 

Yaşamım boyunca, Güldünya gibi Narin’i de unutmayacak, hep anacağım.

Işıklar içinde uyusunlar.

 

Ülkemin “kadın cinayetleri” ile anılması öyle ağırıma gidiyor, onurumu öyle kırıyor ve öyle arlanıyor, utanıyorum ki!..

 

8 yaşında, öz amcası tarafından katledildiği savlanan Narin olayında bir yığın ayrıntı var.

Onların her biri süreç içinde aydınlanacak.

 

Ben bu yazımda o ayrıntılar girdabına girmeyeceğim, ama şu evrensel gerçeği yazacağım:

Bir olayda, “aydınlatma” uzuyorsa, sonra da unutulup gidiyorsa ve kapanıyorsa; işin gerisinde, derinliklerinde ya “devlet”, ya “siyasetçi”, ya “para babası”, ya “cemaat, tarikat” vardır!

 

Toplum, 19 gün sürecinde, adı gibi güzel küçük Narin’le yattı, Narin’le kalktı.

Herkesin de dileği, Narin’in canlı bulunmasıydı.

Narin cansız bulundu!

Üzülmeyen, gözyaşı akıtmayan kalmadı.

Narin 8 yaşında bir kız çocuğuydu, öldürülmeyi hak etmiyordu.

Ayrıca…

Herkesin, Narin yaşında kızı, oğlu, torunu, kardeşi, yakını vardı; uslarından onlar geçti.

Narin acısı, katlandı da katlandı!

 

Basın “Narin olayı”na yoğun ilgi göstermişti.

Canlı yayınlar, birbirini kovalayan haberler, yazılar, yorumlar, konuşmalar sürdü gitti.

Uzmanlar uzun uzun değerlendirmelerde bulundular.

Arada bir de “resmi açıklamalar” geldi, kulis bilgileri ve televizyon, gazete haberleri, analizleriyle kafalar iyice bir karıştı.

Bilenler, konuşmuyordu.

Yetmezmiş gibi, bilenler “Konuşmayın” diye uyarılmışlardı.

Sanki bilinenlerin bilinmesi istenmiyordu!

Öyle ki, “yayın yasağı” geldi!

Neden geldi?!

Kim, kimler istedi?!

Bunlar bile “bilinmeyen, bilinmesi istenmeyen”ler arasına girdi!

Böyle bir “garip yapı”mız var!

 

Toplum, “Narin katliamı”na kilitlenmişken/kilitlendirilmişken, “19 gün”, bir anlamda “saman altından su yürütenler” için altın değerinde zaman dilimi oldu!

 

Şu 19 günlük süreçte neler oldu, neler!

Hepsi de “Narin katliamı”na kurban gitti.

Saymayacağım.

Anımsatmayacağım da…

 

İktidar, “gündem işgali”nden veya “gündem meşguliyeti”nden yana hoşnut, mutlu olmalıydı!

 

Muhalefet görünürlerde miydi?!

“Karavana muhalefet”leriyle ayırt (fark) bile edilmediler!

Usunuzda kalan bir sözcükleri, bir tümceleri var mı?!

 

Ama…

İktidar partilerinden AKP’nin Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu “Bizlerin bazen bilmediği bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var. Çünkü aile de bizim dostlarımız. Konu çok hassas olduğu için onları da çok fazla üzecek bir şey söylemek istemiyoruz” https://www.sozcu.com.tr/akp-li-galip-ensarioglu-ndan-narin-guran-aciklamasi-p82578 sözlerini etti.

Bu sözlerin açılımı çok önemli!

Üzerinde durulması ve üzerine gidilmesi gerekir.

 

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da X hesabından şunları paylaştı:

“Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde bu sabah na’şına ulaşılan Narin kızımıza Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Canice, vahşice katledilen Narin’in acı haberi hepimizi derinden yaraladı; üzüntümüzün tarifi yok. Narin kızımızın kayıp ihbarının alınmasından itibaren güvenlik güçlerimiz çok yoğun bir şekilde kendisine canlı ulaşmak için gayret gösterdiler. 19 gün boyunca süren aramalar neticesinde maalesef yüreklerimize su serpen bir haber alamadık. Narin’i katledenlerin adalet önünde mutlaka hesap vermesini sağlayacağız. Narin evladımızı bizden kopartanların hak ettikleri en ağır cezayı almaları için adli sürecin bizzat takipçisi olacağımın bilinmesini istiyorum.”

https://www.sozcu.com.tr/erdogan-dan-narin-guran-paylasimi-en-agir-cezayi-almalari-icin-p82435

 

Gönül isterdi ki, ülkedeki tek yetkili Erdoğan, ülkemizde Narin’lerin ölmemeleri, öldürülmemeleri için belirleyecekleri kalıcı siyasayı, alacakları köklü önlemleri tek tek sıralasın, en kısa sürede yaşama geçireceklerinin sözünü versin.

 

Böyle bir etkinlik; beş temel ilkesi “Kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesi” olan, kurucuları arasında yer aldığımız “İstanbul Sözleşmesi”nden “bir anda ansızın ‘çıkma’ kararı verenden beklenir mi?!

Beklenmez!

 

Üzgünüm…

Kadın cinayetlerinin önünü bıçak gibi kesme konusunda, bir arpa boyu kadar yol almak bile büyük adım, büyük gelişmedir!

 

Yani…

Değişen bir şey olmayacak!

 

Yazımı şu gözlem ve önerimle bitireyim:

Narin’in katledilmesiyle ortaya çıkmıştır ki…

Jandarma, cinayet ve benzeri olayları çözmede yetersiz, gecikmeden “Kırsal Uzman Polis Birimi” kurulsun…

“NEREDEEEN NEREYE” VE İKİ AY ARA…

150 150 bakikarakol

Bugün, doğunun “çağdaş, aydın kent”i, sevdalım Kars’ımın nasıl ve neden “gerici kent” yapıldığını yazacak, iki aylık araya gidecektim.

Ancak…

Planladığım yazıyı iki ay sonraki sürece bıraktım, 12 Temmuz 2024 Perşembe ve 14 Temmuz 2024 Pazar günlerinde 23’üncü yılı olan bir söyleşi ile o söyleşiye yanıtımı bilginize sunmaya karar verdim.

 

Türk basının yüz aklarından Ankara gazetecilerinden Turan Yılmaz, Refah Partisi’nden ayrılan, kendilerini “Yenilikçiler” diye tanımlayan grubun iki numarası Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’le bir söyleşi yapıyor.

Söyleşi, Hürriyet Gazetesi’nde, 12 Temmuz 2001’de “Marjinal ve dinci değiliz” https://www.hurriyet.com.tr/gundem/marjinal-ve-dinci-degiliz-3650 başlığıyla yayınlıyor.

Okuyalım:

// Yenilikçi kanadın önde gelen ismi Gül, “İdeolojik ve marjinal de olmayacağız. Geçmişteki yanlışlara dönmeyeceğiz” dedi.

YENİLİKÇİ kanadın önde gelen isimlerinden Abdullah Gül, kuracakları parti için, ‘‘Türkiye’nin orta sınıfı üzerine oturacak’’ dedi. Gül, partilerinin ‘ideolojik’ ve ‘marjinal’ olmayacağını belirterek, ‘‘Dinci parti de olmayacağız, sadece dindarların partisi de. Aramızda dindar olmayanlar da yer alabilir’’ dedi.
Gül, ‘laiklik’ konusunda da ‘takıyye’ yapmadıklarını belirterek, ‘‘İnanıyoruz ki, laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da laiklik olmaz’’ diye konuştu.
‘‘Bizim ana ilkemiz ve FP’den kırılma noktamız; gerçekçiliğimizdir’’ diyen Gül, iki hafta içinde kurulacağını açıkladığı yeni partilerinin rotasını da şöyle çizdi:
‘‘Kendimizi Fazilet’in devamı, bir parçası gibi düşünmüyoruz. Popülizmden, abartıdan uzak, gerçekçi olacağız. Tek kişi partisi olmayacağız. Geçmişteki yanlışlara dönmeyeceğiz. Birinci önceliğimiz ekonomi olacak.’’
AMERİKAN ŞEFFAFLIĞI
Para ilişkilerinden, örgüt ilişkilerine kadar Türkiye’nin en şeffaf partisi olacağız. Partimizin mali yapısı Amerika’daki gibi şeffaf olacak. Bunun gayreti içinde olacağız. Çünkü partileri, mali yapılarındaki bu karanlık yapı çürüttü. Yanlışları düzeltmek istiyorsanız önce sizin yanlış taşımamınız lazım. Yanlışınız varsa kimseye meydan okuyamazsınız.
DİNDARLARIN PARTİSİ OLMAYIZ
Bizler bireyler olarak dindar olmanın gayreti içindeyiz. Bunun ötesinde din temsilciliği, din partisi gibi şeyler kesinlikle yanlış. Dinci parti de olmayacağız, hatta sadece dindarların partisi de. Aramızda dindar olmayanlar da yer alabilir. Bizler ancak birey olarak dindar olabiliriz, o kadar.
TEK KİŞİLİK PARTİ DEĞİLİZ
Elbette ki bir bakış açımız, dünya görüşümüz olacak. Ancak kesinlikle ideolojik ve marjinal bir parti olmayacağız. Tek kişilik bir parti de olmayacağız. Bu bir kadro hareketidir. Geçmişteki yanlışlara dönmeyeceğiz. Siyasette tebliğde bulunmak değil, hizmet etmek istiyoruz. Bütün Türkiye’nin partisi olmak istiyoruz.
POPÜLİZM ABARTI YOK
Kendimizi Fazilet’in devamı, bir parçası gibi düşünmüyoruz. Çünkü biz gerçekçiyiz. FP ile kırılma noktamız da bu gerçekçiliğimizdir. Popülizmden, abartıdan uzak, gerçekçi olacağız. Çünkü popülizm, abartı, istismar yaparsan sonuçta birikir ve yük de milletin sırtına biner. Biz kısa değil, uzun vadeli hedefler peşindeyiz.
Kafamıza yatan, gerçekçi politikalar izleyeceğiz
KAFAMIZA yatan, Türkiye’nin görünen görünmeyen bütün gerçeklerini dikkate alan gerçekçi politikalar izlemek istiyoruz. Bunun için de ciddi bir çalışma ile çıkacağız halkın karşısına. Programımız kesinlikle güzel sözlerin alt alta sıralandığı bir metinden ibaret olmayacak. Çünkü bize göre başarının ölçütü milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık değil; Türkiye’ye ne kazandırdığınızdır. Onun için bizim amacımız yeni bir siyaset anlayışı, algılaması ve mentalitesi. Biz bu yeni başlangıcın gerçekçi çalışmalarını yapmak istiyoruz.
YERLİ VE MODERN
Yerli değerleri taşıyan insanların aynı zamanda modern ve çağdaş olabileceğine, dünyaya ayak uydurabileceğine inanıyoruz. Biz işte bunun olabileceğini göstermek istiyoruz. Örneğin, küreselleşmeye direnemezsiniz. Bunun karşılığı statükoya teslim olmaktır. Küreselleşmeye ise kendi menfaatleriniz açısından bakmanız lazım.
ÖNCE EKONOMİ
Öncelikli hedefimiz ekonomi olacak. Çünkü, ekonomiyi düzeltici tedbirleri açıklamadan, vatandaş, insan hakları ile ilgili söylemlere pek aldırmıyor. Sağlıklı bir büyüme trendi yakalanmadan, istediğiniz kadar demokrasi türküsü söyleyin önemli değil. Ancak, Türkiye gerçeklerini bir kenara bırakılarak liberalizm türküsü de söylemek istemiyoruz. Hedefimiz sosyal içerikli bir piyasa ekonomisi.
HÁLÁ DEĞİŞİYORUZ
‘Nereniz değişti?’ deniliyor. Değişim süreci Tayyip Erdoğan da dahil hepimiz için hálá devam ediyor. Son 5 yılda hepimiz çok önemli tecrübelerden geçtik. Erdoğan da, bizler de samimi özeleştiriler yapıyoruz. Bu muhasebe, geçmişteki bazı yanlışları da içeriyor. Bugün eleştirilen bazı söz ve davranışların olduğu günlerde sloganlar, abartılar hakimdi. Ancak bugün geçmişe takılıp kalmamak gerekiyor. Şimdi ne kadar samimiyiz, ne düşünüyoruz, ona bakılması lazım.
Akvaryum içindeki balık gibiyiz
BİZİM bugün için en büyük farkımız ise sözü, özü ve icraatı birbirine uyacak bir hareket olmamız. Sözlerimizle gözlerimiz aynı şeyi söyleyecek. Söylediklerimizle yürüdüğümüz yol aynı olacak. Zaten böyle olmak zorundasınız. Çünkü hepimiz akvaryumdaki balıklar gibiyiz. Herkes herşeyinizi görüyor. Bir şeyi gizlemeye de çalışsanız, belki ne gizlediğinizi değil, ama bir şey gizlediğinizi herkes görüp biliyor. Onun için bugün siyaset itibar kaybediyor. Bizim temel ilkelerimiz dürüstlük, açıklık, sözüne, özüne güven duyulması. Bu, herkeste olması gereken ilkeler bugün Türkiye’de ayrıcalık haline geldi. Çünkü bugün bunlar olmadığı için Türkiye’de kriz var.
Laiklikte samimiyiz
LAİKLİK konusunda kesinlikle takıyye yapmıyoruz. İnanıyoruz ki, laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da laiklik olmaz. Bizim laiklik anlayışımıza göre herkes inancını serbestçe ortaya koyacak, devlet de bütün inançlara eşit mesafede olacak. İşte asıl özgürlükçülük budur.
Küçük ve etkili devlet
Devleti de küçültüp, temel fonksiyonları ile sınırlamak istiyoruz. Ancak, küçültürken daha etkin bir hale getirmeyi düşünüyoruz. Devletin ekonomide gözleyici, yanlışlara hemen müdahale edip düzenleyici olmasını hedefliyoruz. Ancak, bunun için de güçlü bir siyasi yapı gerekiyor.
Taban değil tavan tutucu
Aslına bakarsanız taban değil, tavan daha tutucu. Taban çok daha gerçekçi. Çünkü, oy veren insanlar hayatın içinde. Hayatlarını kazanırken herkesle temas içinde. Ancak tepe, yani tavan tutucu. Bu tutuculuğunu da kendi amaçları için sürdürüp kullanıyor. //

 

Gel de, Erdoğan’ın “Neredeeen nereye” sözünü anımsama!

 

Neyse…

 

Söyleşiyi okuyunca, bir yazı kaleme aldım; Cumhuriyet Gazetesi’nden Haber Müdürüm olan, Aydın Doğan sahipliğindeki Hürriyet Gazetesi’nde “Yeter Söz Milletin” köşesinin sahibi, yazarı Yalçın Bayer gönderdim; o da, 14 Mayıs 2001 Cumartesi günü “Tehlike çanları!” https://www.hurriyet.com.tr/tehlike-canlari-4061 başlığıyla yayınladı.

Okuyalım:

// KENDİLERİNİ akvaryumdaki balığa benzeten Abdullah Gül, temel ilkelerinin dürüstlük, açıklık, sözüne, özüne güven duyulması olduğunu söylüyor.
Bugün bunlar olmadığı için Türkiye’de krizin olduğunu ekliyor. Sayın Gül, Hürriyet Gazetesi’nde yer alan söyleşisinde (12.7.2001) daha sonra aynen şöyle diyor: ‘‘Bizim, bugün için en büyük farkımız, sözü, özü ve icraatı birbirine uyacak hareket olmamız.”
Dikkatinizi ‘‘… bugün için…” sözcükleri çekti mi? Demek bütün şirin görünüm, ılımlı söylemler vs. hepsi bugün için! Yarın ne olacağı ise ‘‘Kısa değil, uzun vadeli hedefler peşindeyiz. Bizler birey olarak dindar olmanın gayreti içindeyiz” sözleriyle açıkça kendini göstermiyor mu?
Sayın Gül, ‘‘Dinci parti olmayacağız, hatta sadece dincilerin partisi de…” ve ‘‘Laiklik konusunda kesinlikle takıyye yapmıyoruz” derken dahi takıyye yapıyor, farkında değil. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes inancını serbestçe ortaya koymuyor mu ve devlet bütün inançlara eşit mesafede değil mi? Sayın Gül ve arkadaşları daha neyin peşindeler?
Türkiye’nin görünen görünmeyen gerçeklerini dikkate alarak, kafalarına yatan politikaların peşindeler. Bundan daha açık söylem mi olur? Bunlara hálá ‘‘Değiştiler canım. Bunlar Müslüman solcular. Dindar olacaklar ama dindar parti olmayacaklar. Türkiye gerçeklerini görüp, özeleştirilerini yapıyorlar vs.” diyerek iyi niyetlerle yaklaşmak, inanıvermek saflık olur, büyük hata olur.
Kendilerini ne kadar kamufle etseler, ne kadar ‘güzel sözlerin alt alta sıralandığı bir program’ hazırlasalar da, ‘‘inanıyoruz ki laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da laiklik olmaz” deseler de, onlar değişmemişlerdir ve hálá demokrasiyi araç olarak görüyorlar.
Adamlar, bizden gibi görünüp bizi vuracaklar. Ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Söylem ve görünümlerine kanmamalıyız. Yoksa her şey çok geç olabilir!
A. Baki KARAKOL-İSTANBUL //

 

Daha ne diyeyim?!

 

Bu nedenle…

Yazımı uzatmıyor, bitiriyorum.

Bitirirken de…

Değerlendirmeyi, sorgulamayı, yorumlamaya söze bırakıyorum.

 

11 Eylül 2024 Çarşamba günü birlikte olmak dileği ile…

KEMAL ATATÜRK’TEN SONRAKİ CHP GENEL BAŞKANLARINDAN, ONLARIN KADROLARINDAN UTANIYORUM!..

150 150 bakikarakol

Özgür Özel (Ö.Ö)…

Dün 2 Temmuz 2024 Salı’ydı.

31 yıl önce dün (2 Temmuz 1993) Sivas kent merkezinde, 33 aydınımız, yazarımız, çizerimiz, şairimiz, ozanımız vb kaldıkları “Madımak Otel”inde ilkel, gerici, yobaz “iç düşman”ların çıkardıkları yangınla yaşamlarını yitirdiler!

Anıları önünde saygıyla eğiliyorum.

“Madımak katliamı anması etkinliği”ne katılmak için Sivas’a sen de gittin.

Orada “CHP Genel Başkanı” sıfatınla konuştun, seni izleyen gazetecilerin sorularını yanıtladın. https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-ozgur-ozel-madimak-katliami-anmasina-katildi-bu-dava-kan-davasi-degil-can-davasidir

Gene kafiyeli tümceler kurdun.

Gene sloganlık sözler ettin.

Gene kimi doğrulara değindin.

Ama…

Gene işin özüne değinmedin.

Bir kere daha anladım ki, dünya lideri Kemal Atatürk’ü felsefesi, düşünceleri, gelecek öngörüleri ile tanımıyorsun.

Atatürk’ün partisi, senin de şimdilik “Genel Başkan”ı olduğun Cumhuriyet Halk Partisi”sini de tanımıyorsun.

Atatürk’ün “Söylevi”ni, “Gençliğe Hitabe”sini de okumamışsın.

Bunlar ve daha başka yazmadıklarım sende olsaydı, dünkü konuşmanda ve önceki konuşmalarında, “öz”ün yani “özne”nin çevresinde değirmen taşı gibi dönüp durmazdın, öze, özneye inerdin, tak tak anlatırdın; “Sivas Madımak katliamı”nın köklerine inerdin.

“Yaşanmışlıkları unutmak, yenilerini getirir” sözü doğru, ancak eksik.

Şöyle ki:

“Unutmamak”tan önce, özünü, öznesini, kökenini, nedenini, niçinini, başlangıcını, yapanlardan kat kat fazla “yaptıranlar”ı bilmek, sonuç alıcı önlemleri bulup çıkarmak, uygulamak gerek.

Sen dünkü ve önceki konuşmalarında, topaç çevirip duruyorsun.

Seni azıcık bilgilendirmemi ister misin?

İsteyebileceğini varsayarak, kısa kısa anlatayım:

“Ortçağ”ı biliyorsun.

Karanlık, gerici, baskıcı vb bir dönemi!

İktidarda “Kilise yönetimi” var.

“Hristiyanlık Dini” adına etmedikleri haksızlık, zulüm, insanlık dışı eylem, almadıkları karar yok.

“Ortadoğu” dedikleri “Arap Coğrafyası”nda “İslam” adında yeni bir yeşeriyor; lideri, önderi, Peygamberi “Muhammed”.

İslam Dini, Hristiyan Coğrafyası’nda insanları kasıp kavuran “Kilise Yönetimi”nin aksine, sevgiyi, barışı, kardeşliği, yardımlaşmayı, dayanışmayı, paylaşmayı, hak-hukuk-adaleti, insanca yaşamayı vb işliyor, anlatıyor, uyguluyor.

Arap Yarımadası’nın Mekke ve Medine kentlerinde gelişen bu kutsal din, kısa sürede dört bir yana yayıldı, kıtalar arası coğrafyalarda konuşulur, tartışılır, kabul edilir oldu.

Yüz yıllar sonra, Ortaç/Kilise Yönetimi’nden yaka silken Hristiyanlara esin kaynaklığı etti; Protestan Hristiyan’ların karşı çıkışları, başkaldırıları “Dinde Reform”u getirdi.

Hristiyanlar, Ortaçağ/Kilise Yönetimi’nden kurtuldular; kurtulmanın keyfini yaşadılar, her alanda yol aldılar.

Kilise Yönetimi’nin arkasındaki gerçek yönetim “Hristiyan Batı Burjuvası” idi ve boş durmadı, arayışa girdi; buldu:

Düzenlerinin bozulmasına neden olan İslam Dini’nin yeşerdiği, gelişip dal budak olduğu topraklarda, “Dinde Reform” öncesi süreci başlatacaktı.

Düşündü, taşındı, planladı, projelendirdi; bunu, “yerel işbirlikçiler”ini kullanarak, yaşama geçirebileceği kararına vardı.

Bunun için, “İslam Dini” ile biraz uğraşmak, “İslam Dini”ne inan Arap Coğrafyası’nın insanlarını “Araplaştırmak” birinci ana işti.

Sen şimdi “Araplaştırmak” vurgusuna takılacaksın.

“Araplaştırmak” sözcüğü, “İslam Dini’ne inanan Araların, inandıkları dinden “uzaklaştırılması” demek.

“Kilise Yönetimi” ile halklarına yaşamı zindan eden Hristiyan Batı Burjuvazisi, Arap Coğrafyas’ında ilerleme kaydederken, diğer yandan Arap Coğrafyası dışındaki “Müslüman” ülkelere, o ülkelerin “Müslüman” halkına el attı.

Hristiyan Batı Burjuvazisi’nin başı çekeni de, Birleşik Krallık’tı, yani İngiltere’ydi.

Bütün tarikat, cemaat, bu yapılardaki dernek ve vakıfların üretim yeri, para kaynağı İngiltere’ydi!

Dünyanın, dünya halklarının başına dert olan, insan ve insanlık düşmanı İngiltere yalnız değildi.

Şimdi de tek değil.

Eteğinden tutan Amerika var, Kanada var, Almanya var, Fransa var, İtalya var, İspanya var, Hollanda var, Belçika var.

Var ki var!

Dünya lideri Kemal Atatürk, bütün gerçekleri gördü; binlerce kitap okudu, gözlemlerde bulundu, sorguladı, tartışı, çevresiyle paylaştı,  bilgilendirmelerde bulundu.

Ama…

Yaşama gözlerini kapadığı günden itibaren, Lozan Görüşmeleri ile başlayan süreçte yapılan plan yaşama geçirildi.

Bu yüzden, dünya lideri ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu, Kurucu Genel Başkan Kemal Atatürk’ten sonraki CHP Genel Başkanları’ndan,  onların siyasi kadrolarından utanıyorum!

Evet, Özgür Özel (Ö.Ö) senden de, senin ekibinden de!..

Hepiniz Türkiye’yi bu hale getirdiniz!

Halka, gerçeklerin ta kendilerini anlatmadınız!

Cemaat ve tarikatların, bu yapılardaki dernek ve vakıfların, Hristiyan Batı Burjuvazisi’nin elamanları olduklarını, İslam Dini altında onlara hizmet ettiklerini, Osmanlı’yı yıktıklarını, Sevr’e götüremedikleri Türkiye’yi yıkmak isteyenlerin istek ve çıkarlarına hizmet ettiklerini halka aktarmadınız, halkı bu konularda bilgilendirmediniz, donatmadınız.

Halkın bilgilenmesinden, bilgi donanımı içinde olmasından korktunuz!

Haberin var mı, bilmiyorum:

İllerde, örneğin benim sevdalısı olduğum Kars’ımda 04-06 ve 07-10 yaş arası çocuklara “Kuran Kursu” adı altında Arapça öğretiyorlar!

Hem de, Devlet’in Diyanet İşleri’nin Müftüleri, cami imamları!

Tarikat ve cemaatlerde bunlarla birlikte “cinsel istismar” başını almış gitmiş.

Sen ne yapıyorsun?

Hiç birini gündeme getirmiyorsun.

Getirsen de, “öz”ü, “özne”yi ağzına almıyorsun, yandan dolanıyorsun.

Atatürk’ün, “Tekke, Zaviyeler ve Türbeler” ile ilgili sözleri, çıkarttığı, uyguladığı yasalar hiç mi usuna /aklına( gelmedi?!

“Gelmez olur mu?” deme.

Gelseydi, gündeme taşırdın.

Dünya lideri Kemal Atatürk, Türk Dil Kurumu’nu, Türk Tarih Kurumu’nu niye kurdu?

Biliyor musun?

Bilmiyorsun.

Bilseydin, Arapça, Fransızca sözcükler yerine, öz Türkçe sözcükler kullanırdın; yaşanan olayların, daha doğrusu yaşatılan olayların tarihsel kökenlerini, süreçlerini anlatırdın, tekrarları olmazdı.

Şunu da bil:

Hristiyan Batı Burjuvazisi’nin bir numarası Birleşik Krallık/İngiltere,  Arapları, bir de “petrol”leri için Araplaştırdı.

Yönetimlerdeki işbirlikçileri dışında Arap halkları, ulusal gelirlerinden hakları olan payı alamıyorlar, maddi, dini, kültürel vb yönde Ortaçağ/Kilise Yönetimi dönemini yaşıyorlar!

Pekiii…

Arapları, “Araplaştıran” Birleşik Krallık/İngiltere, Anadolu inanışı ve Kemal Atatürk aydınlanmasıyla donanan, “çok kısa sürede, çok işler yapan” Türk halkından ne istiyor?

“Araplaşma”yı, verimli toprakları, bölgeye ciddi etkisi olan Anadolu inanışı ve Atatürk aydınlatmasından uzaklaşmayı, geçmişteki savaşların yenilgisinin intikamını.

Ve ve…

Bor Madeni’ni!

Birleşik Krallık, Türkiye üzerindeki çıkarlarına ilişkin hedeflerine, “koyun sürüsü” yaratırsa -Araplar örnek- varabileceklerini belirlemiş, biliyor.

Sen ne yapıyorsun?

“Geçim olmazsa, seçim olur” deyip duruyorsun.

Günaydın ve Meydan gazetelerinde Genel Yayın Yönetmenim Rahmi Turan da dünkü “Ülkeyi ‘Erken seçim’ paklar!” https://www.sozcu.com.tr/ulkeyi-erken-secim-paklar-p62694 başlıklı yazında, “CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ‘Geçim olmazsa, seçim olur!’ sözü gerçekçidir.” diye yazar.

Hayır, katılmıyorum.

Erdoğan işçinin, memurun, köylünün, emeklinin vb beklediği zammı versin, görelim bakalım, “seçim isteyenler”in yüzdesi kaç olur.

Bilgi olacak, donanım olacak..

Sahi Özgür Özel (Ö.Ö)…

CHP’nin tüzük ve programını, 6 Ok’un açılımı ve açılımdaki tanımlamaları bilen, CHP’li olmanın donanımı ışığında siyasa (politika) üreten teşkilatın var mı?

Yüzdesi kaç?

İl ve ilçelerinden, seçim bölgelerinden sorunlar ve konularla ilgili bilgi, siyasa önerisi akışı geliyor mu?

Gene sevdalısı olduğum Kars’ımdan aktarayım:

Kars Devlet Hastanesi’nin, Kars Hava Limanı’nın adı “Harakani” oldu.

“Harakanı” okul var, otel var, işyeri vb var.

Nedense, onca cami var, onca cami yapıldı hiç birine “Harakanı” adı verilmedi!

Türkiye aydınlanmalarından “Cilavuz Köy Enstitüsü”, Kars’ın onuru, gururu ama gericilik, zifiri karanlık Kars’ı ahtapot gibi sahiplenmiş!

İl, ilçe, belde teşkilatların bunu sana rapor etti mi, siyasa belirledi mi?

Sunmadılarsa, neden sunmadılar?

Sundularsa, sen neden duyarsız kaldın, yönetimdeki partililerini uyarmadın?

Neden mi?

Atatürk, CHP, tarih gibi konularda bilgili değilsin, donanımsızsın, günlük düşünüyor, konuşuyorsun, dünü unutuyor, anımsayamıyorsun, tekrarlarda takılı kalıyorsun, her tekrarı “yeni” sanıyorsun.

Bu da, dış düşmanlar ve onların yerel işbirlikçileri kadar Atatürk’e, Atatürk Türkiyesi’ne, Atatürk Devrim ve İlkeleri’ne, Türk halkına, Türkiye’de yaşayan halklara, Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Cumhuriyet Halk Parti’lilere ciddi zararlar veriyorsun!

“Özüne dön” çağrısı yapmıyorum çünkü sende “öz” yok, dönmeyeceksin!

Ha…

Milli Eğitim’deki tarikat, cemaat yuvalanmasını, Fevzi Çakmak’ın etkisinde kalan İsmet İnönü’nün ihanetini yazmadım.

Başkaları da var.

Günü geldiğinde hepsini tek tek yazacağım.

Şimdilik bu kadar…  

YILMAZ ÖZDİL, ÖZGÜR ÖZEL’DEN DE, ÖZGÜR ÖZEL’İN SÖZCÜSÜ DENİZ YÜCEL’DEN DE KAT KAT ATATÜRKÇÜ’DÜR, CHP’LİDİR!..

150 150 bakikarakol

O kadar “gazeteci” geçinen ama “gazeteciliğin” ne olduğunu zerre bilmeyen soytarıların, paragözlerin, yandaşların, yalakaların, her dönemin bukalemunlarının varlığına karşın, ne uzun uzun, ne kısaca  “gazeteciliği”, “gazetecileri” anlatmayacağım; Abdi İpekçi, Uğur Mumcu vb anlayışındaki, çizgisindeki gazeteci Yılmaz Özdil’den; onun, “CHP Genel Başkanı” sıfatlı Özgür Özel (Ö.Ö) ve “Özgür Özel’in Sözcüsü” Deniz Yücel tarafından yakışıkça, gereksizce, anlamsızca, haksızca yerilmesinden söz edeceğim.

 

Yılmaz Özdil, Özgür Özel’den de, Özgür Özel’in sözcüsü Deniz Yücel’den de çok çok iyi, bilgili, donanımlı, kat kat “Atatürkçü”dür, Cumhuriyet Halk Parti”lidir ve gazeteciliğin ak yüzüdür, yanlışları, doğruları ikileme düşmeden, korkuya kapılmadan yazar, paylaşır; Özgür Özel’in, CHP Genel Başkan seçilmesinden hoşnuttu.

Ona karşın, süreç içinde Özgür Özel’in yanlışlarını gördü, onları tek tek yazmaktan çekinmedi; Özgür Özel’den ve ekibinden tepkiler geleceğini öngörüyordu ama gerçekler adına, çarmıha gerilmeye eyvallahı yoktu.

 

31 Mayıs 2024 Yerel Seçimleri’nden, en çok paya sahip “toplumsal muhalefet”in etkisi ve katkısıyla CHP birinci, 22 yıldır iktidarda olan AKP ikinci çıkmıştı.

Toplum mutluydu; insanların yüzü gülüyor, gözleri ışıldıyordu.

AKP’lilerin ve AKP seçmenlerinin suratları asıktı, moralleri bozuktu.

Tam bu ortamda, Özgür Özel, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanını “ziyaret” etmek istediğini dillendirdi.

“Erken seçim” siyasası ışığında söylem bekleyen toplum, bir anlam veremedi, şaşırdı.

Gündem bir adanda Özgür Özel’in “ziyaret” istemine kaydı.

Yılmaz Özdil, duyarlı, yurtsever, Atatürk ve CHP düşünceli her yurttaş gibi bunu yanlış buldu, yanlış bulduğu için yerdi; Özgür Özel’in, Genel Başkanı olduğu CHP’yi yerel seçimde birinci parti yapan toplumsal muhalefetin gündeme taşınmasını özlemle beklediği “erken seçim”i düşünmemesini, ağzına almamasını  anlattı durdu.

Vay sen misin?!

Özgür Özel, Ekol TV’de Armağan Çağlayan’ın “Hepsi Bu Hafta Sonu Oldu” programına katıldı. https://chp.org.tr/haberler/chp-lideri-ozgur-ozel-armagan-caglayanin-konugu-oldu-anayasaya-uymazsak-kabileye-doneriz

Armağan, sorularının birinde “Erdoğan ile görüşmesine neden karşı çıkıldı”ğını sordu, Özgür Özel şu yanıtı verdi:

“… Adam mesela Youtube’de video çekiyor, ağır hareketler ediyor. Ağır şeyler söylüyor. O da Atatürkçü ama baktığınızda aslında, bana hırsı ne? Bana hırsı şu: Geçmişte ‘Bidon kafa’ diye köşe yazısı yazmış arkadaş. ‘Hadi bakalım’ diyor, ‘Şimdi elinde bidon’. Bir yerde sular kesilmiş. Sözcü Gazetesi haber yapmış. ‘Su kuyruğu’ diye. ‘Bidon kafalılar, bu iktidarı seçtiniz. Hadi bakalım, şimdi gidin ve su sırasına girin.’ Ben vaktiyle bunu eleştirmiştim. Onun da hırsı bana ondan. İyi ki de onunla aramda böyle bir açı var. O oy alamayınca hata bizde ‘Nerede’ demek yerine, oy vermeyen seçmene ‘bidon kafa’ diyen zihniyet. Zaten bu partinin 47 yıldır ilk kez birinci parti olmasının sebebi bu zihniyetten kopuş. Seçmen dediğin kişi, birer birer insan. İşsiz, aç, yoksul, ötekileştirilmiş, yalnız, endişeli. Sen ona diyorsun ki: ‘Bu ülkeyi kim yönetsin?’ Sen ona o güveni vermediysen, o da sana oy vermediyse, bidon kafa olan sensin. Siyasetçinin kendisi. Oturup kafasını duvara vurup, ‘Nerede yanlış yaptım’ demesi lazım. Ama seçmene kusur bulan, seçmene emir veren, seçmene kafa tutan bir yaklaşımı ben reddediyorum. Arkadaş seçmene sövüyor, bilmem ne yapıyor. Hiç duymadığı şeyleri olmuş gibi anlatıp çünkü öyle bir düzleme geldik. Sonra attığı iftira viral oluyor. Her tarafta dolaşıyor. Sonra en yakınım bile ona inanıyor. Böyle bir süreç var. Bunlar kutuplaşma olmasa yaşayamazlar. Beslenemezler. Geçinemezler. O yüzden sürekli kavga ortamı olsun. İki taraf birbiriyle sürekli çatışma halinde olsun. Biz de bu tarafa mermi satalım, bilmem ne yapalım. Savaş ekonomisinden beslenenler boşuna endişeleniyorlar. Zaten içine girdiğimiz süreç ne bütün sorunları çözer, ne bütün tartışmaları bitirir, ne biz gidip AKP ile koalisyon oluruz. Sen yine muhalif olursun. Yarın ben iktidar olurum, bana da muhalif olursun ama iki tarafta böyle gerilimden beslenenler var. Onların bilinçsiz olanlarına lafım yok. Yani hırslı, efendim bunca yıl bize bunu yapanla el mi sıkışılır filan. Onlara lafım yok. Ama tuzu kuru olup, geliri yerinde olup ve sırf bu kutuplaşma ortamından her türlü imkanı yaşayan, Türkiye’de bu yaşananlardan beslenen bir güruh var. Onlara ciddi itirazım var. Onların boşa düşmesi lazım.”

 

Ne kadar çirkin!

 

Şimdi size, 14 Temmuz 2007 Genel Seçimler’den 29 gün sonra Yılmaz Özdil’in Hürriyet Gazetesi’nde 13 Ağustos 2007’de yayınlanan “Bidon kafa” yazısını sunacağım ve sizden, okuyacaklarınızla Özgür Özel’in çarpıtmalarını, iftiralarını, ne büyük yanlışlar yaptığını görmenizi isteyeceğim:

// ŞARIL şarıl bedava su varken, baraj yapacağına, dünyanın en uzun borusunu döşeyip, taaa Rusyalardan en pahalı gazı getiriyor…
Depo yok.

Depo var…
Su yok.
Suyu bulsa…
Boru yok.
Boru döşese, o döşeyene kadar zaten su kuruyor.
*

Yani darılmayın ama, hakikaten Allah cezanızı versin be kardeşim.
*
Bakıyorum televizyonlara…
Şöhret olmuşsun yahu!
BBC, CNN hep seni gösteriyor.
Akmayan çeşme başında, elindeki boş bidonu kameraya sallayarak, “elim kırılsaydı” diye bağırıyorsun.

*
Hiç bağırma.
Senin paranla sana köfte ekmek ısmarladılar, hizmet sandın… Sudan ucuz senin oyun.
Hiç bağırma.
*
Düşün şöyle bir…
Maazallah CHP-MHP iktidar olsaydı, ne diyeceklerdi?
“Uğursuz bunlar…”
“Bereketsizler…”
“Geldiler, kuruttular…”
Demeyecekler miydi?
Diyeceklerdi.
Sen de kafanı emme basma tulumba gibi sallayarak, “he valla” demeyecek miydin?
Diyecektin.
Hatta, şu anda tek satır bile susuzluktan bahsetmeyen liboşları, satılık kalemleri okuyup okuyup, “şerefsiz bu laikler” demeyecek miydin öfkeyle?
Diyecektin.
Hiç bağırma.
*
Bak şimdi sen, çoluk çocuk kokarcaya döndün, Afrikalılar gibi fellik fellik yıkanacak dere arıyorsun…
Senin sırtından koltuk sahibi olanlar, borsa vurgunu yapanlar, ihale kapanlar, dolar-faiz volisi vuranlar ise, Perrier’le San Pellegrino’yla jakuzide banyo yapıyor, köpük köpük.
*

Reina’da sular kesik mi sanıyorsun, a benim bidon kafalım?
*
Şimdi iyi dinle…
Yap elini yumruk.
Şeytan kulağına kurşun der gibi vur bakayım kafana iki defa…
Ne duydun?
“Donk donk” di mi?
*
Sen önce onu doldur.
Su kolay. // https://www.hurriyet.com.tr/bidon-kafa-7074842

 

Yılmaz Özdil, sosyal basın (medya) hesabından “Buket Aydın lideri Özgür Özel, sana bu iftiranı yedireceğim. ‘Erken seçim istemiyor, AKP’nin toparlanmasına fırsat tanıyor’ dediğim için bana saldıran Özgür Özel, sana bu iftiranı yedireceğim. Namuslu gazetecilere küfreden trollerin abisi Özgür Özel, sana bu iftiranı yedireceğim. ‘Bütün dünyada, birinci olmasına rağmen erken seçim istemeyen ilk ve tek genel başkan’ dediğim için, ‘AKP’nin dört yıl daha iktidarda kalması için özel çaba harcıyor’ dediğim için bana saldıran Özgür Özel, sana bu iftiranı yedireceğim. Bana milletvekiliyken yıllarca ‘Yılmaz abı’ diyen Özgür Özel, şimdi niye çıkıp iftira attığını –gözlüğü çıkardın ama- gözüne sokacağım.” https://www.gercekgundem.com/siyaset/ozgur-ozelin-bidon-kafa-cikisi-yilmaz-ozdili-kizdirdi-sana-bu-iftirani-yedirecegim-466116 paylaşımda bulunarak, yanıt verdi.

Özgür Özel’in sözcüsü Deniz Yücel aynı gün sosyal basın hesabından esti, gürledi:

“Bir kişinin CHP Genel Başkanına ‘Sözlerini yedireceğim’ gibi bir üslup kullanması için şuurunu kaybetmiş olması gerekiyor. Özgür Özel küfür mü etmiş, hakaret mi etmiş? Sadece bir tespit yapmış… Bugüne kadar kime hangi sözünü yedirdin de, mahalle kabadayısı gibi efeleniyorsun Yılmaz Özdil? Haddini bil! Bir yanda yıllarca insanların Atatürkçü, Cumhuriyetçi, laik ve seküler duygularını sömürürken, diğer yandan iktidara oy veren kitleyi aşağıladın, iktidarın kutuplaştırma ve ayrıştırma siyasetinin değirmenine su taşıdın. Merak etme, sana rağmen iktidar olacağız.”  https://www.gercekgundem.com/siyaset/chpden-yilmaz-ozdile-cok-sert-tepki-haddini-bil-466191

 

“Had bilmez”lerin, başkalarına “Haddini bil” demesi kadar uçuk ne olabilir?!

 

Özgür Özel’in sözcüsü Deniz yücel “had bildiren paylaşımı”nda öylesi yanlışlar yapıyor ki!

“Kanıtla” diye sorulsa, mosmor olacak, tıkanıp kalacak!

 

4 gün sonra (24 Haziran 2024 Pazartesi) Yılmaz Özdil, hafta içi her sabah canlı yayın yaptığı youtube kanalında, Özgür Özel’e de, Özgür Özel’in sözcüsü Deniz Yücel’e de hadlerini çok güzel bildirdi.

Ne dün grupta konuşan Özgür Özel https://www.chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskani-ozgur-ozel-zammi-soke-soke-almak-cin-butun-gecinemeyenleri-gebzeye-bekliyoruz, ne önceki gün basın toplantısı düzenleyen sözcü Deniz Yücel https://www.sozcu.com.tr/diyanet-bes-ayda-2-milyon-312-bin-asgari-ucretlinin-maasina-esit-harcama-yapti-p59175, Yılmaz Özdil’e yanıt verebildiler!

Veremezler çünkü haksızlar, yanlıştalar, çarpıtıyorlar, verecekleri yanıtları yok!

Ama –önerimdir-, şunu yapsınlar:

Yılmaz Özdil’den özür dilesinler!

 

Bu ikiliye söyleyecek sözüm var; ancak, bugünkü yazım biraz uzun oldu, haftaya kaleme alacağım.

O yazımda, 5 Haziran 2024 Çarşamba günlü “ATI ALAN ÜSKÜDAR’A GEÇMİŞ, ÖZGÜR ÖZEL HALA HAVANDA SU DÖVÜYOR!..” https://bakikarakol.com/ati-alan-uskudara-gecmis-ozgur-ozel-hala-havanda-su-dovuyor/ başlıklı yazımda “Bu konuyu ya 19 Haziran 2024 Çarşamba veya 26 Haziran 2024 Çarşamba günü yazacağım.” tümcemle verdiğim sözü de yerine getireceğim.

 

İzninizle yazımı, meslek büyüğüm Rahmi Turan’ın, Sözcü Gazetesi’nde 22 Haziran 2024 Cumartesi günü yayınlanan “Özgür Özel-Yılmaz Özdil kavgasında kim haklı?” başlıklı görkemli yazısının linki https://www.sozcu.com.tr/acil-cozum-sart-p58660ı vererek ve mutlaka okumanızı isteyerek, bitireceğim…